Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1527 E. 2022/1727 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1527
KARAR NO: 2022/1727
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/02/2020 ( Gerekçeli Karar/ Davacı ve Davalı İstinafı ) 27/03/2020 ( Ek Karar/ Davacı İstinafı )
DOSYA NUMARASI: 2017/259 Esas – 2020/121 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin, davalı şirketle 2014 yılından beri devam eden ticarî ilişkisi olduğunu, alım-satım ilişkisi USD üzerinden olup, kesilen faturaların karalığının davalı tarafından nakit havale veya çek ile ödendiğini, fatura tarihleri ile fiili ödeme günündeki döviz kurlarının farklı olması halinde kur farklarının toplamı için müvekkili şirketin davalıya kur farkı faturası tanzim edildiğini, bu nedenle 2014 cari hesap yılı için 31.12.2014 tarihli 463.78 TL kur farkı faturası tanzim edildiğini, kur farkı faturasının da içinde olduğu 467.75 TL cari hesap bakiyesinin davalı tarafından onaylandığını, 2015 cari hesap yılı içinde, 31.03.2015 tarihli 59.70 TL ve 31,10.2015 tarihli 58.92 TL bedelli iki adet kur farkı faturası tanzim edildiğini, söz konusu kur farkı faturalarının da içinde olduğu 44.220,98 TL cari hesap bakiyesinin 11.03.2016 tarihli mutabakat mektubunun davalı tarafından onaylandığını, 2016 hesap yılı sonunda, tüm fatura bedelleri ile fiili ödeme 16.880.71 TL bedelli 1 adet kur farkı faturası tanzim edildiğini, ancak davalının bu faturayı iade ettiğini belirterek, 254.92 TL 2016 yılı cari hesap bakiye alacağı, 16.880.71 TL kur farkı alacağı olmak üzere toplam 17.135,63 TL alacağın, 31.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki ticari ilişki her ne kadar USD üzerinden olsa da davalı şirketin ödemeleri TL üzerinden yaptığını, davacının da bu ödemeleri kabul ettiğini, bu konuda yanlar arasında ticari teammül oluştuğunu, yanlar arasındaki ticari ilişkinin 2014-2016 yılları arasında gerçekleştiğini, dava konusu kur farkı faturasının hangi aya ilişkin ve hangi döviz kuru baz alınarak düzenlendiğinin belli olmadığını, yanlar arasında kur farkı faturası kesileceğine ilişkin bir anlaşmanın olmadığı gibi bir teammülün de bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/02/2020 tarih ve 2017/259 Esas – 2020/121 Karar sayılı kararı ile; “…Bilirkişinin ibraz eylediği kök raporunun istenilen hususları ihtiva etmediğinin anlaşılması nedeni ile 2.bilirkişiden 26/09/2019 tarihli celse de açıklandığı gibi; döviz cinsinden değeri belirlenen faturalardaki malların alımı nedeni ile davalının TL cinsinden çek keşide etmek suretiyle davacıya (açık hesap ilişkisinde, davacı vekilinin beyanları ile de) vermesi hususu bilirkişice dikkate alınarak ek rapor tanzim eylemesi bilirkişiden talep edilmiş, bilirkişi tarafından tanzim olunan ek rapor, taraf vekillerine ayrı ayrı tebliğ edilmiş taraf vekillerince bilirkişi raporuna karşı HMK 281 gereğince verilen sürenin hitamında herhangi bir itirazın ileri sürülmediği 13/02/2020 tarihli celse de anlaşılmış, bu nedenle artık dava dosyasının geldiği aşamada gözetilerek davacının fiili ödeme tarihi ile faturaların tanzim tarihi arasındaki kur farkı doğuyorsa bu farkı isteyebileceği mahkememizce benimsenmiştir. Nitekim 6098 sayılı TBK’nın 99. maddesine göre yabancı para ile ödeme yapılmasının kararlaştırılması halinde taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça borcun ödeme günündeki TL karşılığının istenebileceğinden hareketle davacının TL cinsinden çekleri alırken ihtirazi kayıt ileri sürmesine gerek olmadığı ve davacının TL niteliğindeki çekleri borca mahsuben aldığı mahkememizce iddianın ileri sürülüşü ve davalı savunmaları itibari ile anlaşıldığından raporda belirlenen tutar hüküm altına alınmıştır. Nihai olarak davacı vekili tarafından ikame edilen dava da ticari faiz talep edilmiş ise de kanunlarımızda ticari faiz adı altında bir faiz türü bulunmamaktadır, bu talebin taraflar arsında ticari iş söz konusu ise de 3095 sayılı yasa 2/2.maddesinde düzenlenen avans faizi olarak yorumlanmasının taleple bağlılık ilkesi kapsamında benimsenemeyeceği anlaşılarak davacının 3095 sayılı yasa 1.madde gereğince yasal faiz isteyebileceği gözetilerek davalının dava ile temerrüde düşürüldüğünden dava tarihinden itibaren kabule konu davacı alacağına yasal faiz yürütülmesine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE, 2-16.680,71 TL’nin 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE … ” karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 27/03/2020 Tarihli Ek Kararı İle; Davacının alacaklı olduğu bedelin 16.880.71.-TL olarak, davalı taraf lehine vekalet ücretinin de 254.92.-TL olarak tashihi talep edilmiş olmakla; talebe konu hüküm fıkrasında var olduğu ileri sürülen hataların hüküm fıkrasının tamamı ile değişimi talebine havi olması gözetilerek “Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tashih veya tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.” düzenlemesi karşısında davacı vekilinin 18/03/2020 tarihli tashih/tavzih talebinin reddine, karar verilmiştir. Davalı vekilince mahkemenin 13/02/2020 tarihli kararına karşı, davacı vekilince 13/02/2020 tarihli karar ve 27/03/2020 tarihli ek karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; a) Davaya konu kur farkı fatura aslı, dava dilekçelerinde ve bilirkişi raporlarında 16.880.71.-TL olarak açıkça belli olduğu halde, mahkemece 200.00.-TL eksik ile 16.680.71.-TL olarak hüküm altına alındığını, b) Ticari faiz talep ettikleri ve mutlak ticari iş olduğu halde, mahkemece yasal faize hükmedildiğini, oysa 3095 sayılı Kanun md 2/2′ de “..MB kısa vadeli avans faiz oranının, ticari işlerde temerrüd faizi olarak istenebileceği..” nin ifade edildiğini, Yargıtay ve İst. BAM kararlarında; ticari faizin, MB avans faizi anlamına geldiğine işaret edildiğini (İst Bölg. Adl. Mah. 15. HD 2018/92 Es. 2019/243 K. 26.02.2019 tarihli ve 2017/884 Es, 2018/779 K. 05.06.2018 tarihli kararı- Yarg. 13. HD. 2014/22816 Es 2014/22408 K. 01.07.2014 tarih –Yarg. 11. HD. 2010/10873 Es 2010/ 11322 K. 05.11.2010 tarih) c) Mahkeme’nin, dava tarihinden itibaren faize hükmetmesinin yasaya aykırı olduğunu, TTK md 1530’a göre “Faturanın borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda borçlu mütemerrit sayılı ve faize hak kazanır” Davalının, kendisine gönderilen dava konusu faturayı 26.01.2017 tarihli ihtarname ile iade ettiğini, en geç bu tarihte mütemerrit olduğunun kabulü gerektiğini, dolayısı ile 26.02.2017 tarihinden itibaren, aleyhine faiz hükmedilmesi gerektiğini, d) Hüküm fıkrasında açıkça belirtilmemiş olsa da, 254.92.-TL kısmi red kararı verildiğini, kısmi redde itirazları olmadığını, ancak davalı taraf lehine 254.92.-TL vekalet ücreti yerine, 454.92.-TL’ na hükmedilmesinin yasaya aykırı olduğunu, Eksik asıl alacak ve davalı lehine hükmedilen vekalet ücreti için, tashih taleplerinin de reddedildiğini belirterek, Mahkemenin 2017/ 259 E – 2020/121 K sayılı ve 13.03.2020 kayıt tarihli Gerekçeli Kararı ile 27.03.2020 tarihli Ek Kararının kaldırılarak; a) 16.880.71.-TL asıl alacak ile asıl alacağa Türk Ticaret Kanunu md 1530 doğrultusunda 26.02.2017 tarihinden, bu tarih kabul edilmediği takdirde dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizinin davalıdan tahsiline, b) Davalı taraf lehine 454.92.-TL yerine, 254.92.-TL vekalet ücretine hükmedilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Davacı tarafından düzenlenen faturalar her ne kadar döviz cinsinden olsa da ödemelerin TL üzerinden yapıldığını, davacının ticari etik dışı hareketleri sonucu, müvekkilinin ticari ilişkiyi sonlandırdığını, davacının da bu duruma tepki olarak dava konusu kur farkı faturasını düzenlediğini, faturaların satışın akabinde 7 gün içinde düzenlenmesi ve muhatabına gönderilmesi gerektiğini, davacının bu kurala uymadığını, kur farkı faturasının çok sonra düzenlendiğini, faturanın 7 günden sonra sınırsız bir zamanda düzenlenebileceğini kabul etmenin, birçok sakıncayı barındırdığını, örneğin 10 yılık zaman aşımına yakın bir zamanda fatura kesmenin, ilişki üzerinden yıllar sonra fatura düzenlemek ve karşı tarafın ticari ilişkinin bittiğini düşünerek elindeki ödeme belgelerini saklamaması durumunda, tekrar ödeme yapması gibi durumlar ortaya çıkacağını, davacı açısından istediği zaman fatura kesebilmesinin istismara da neden olabileceğini, Vergi Hukuku açısından da sakıncaları bulunduğunu, davacının kur farkı faturasını 7 gün içinde kesmeyerek kurun yükselmesini beklediğini, yükseldiğini görüp fatura düzenlediğini, davacının döviz kuru yükselmeseydi (hatta düşseydi ) dava konusu kur farkı faturasını düzenlemeyeceğini, Müvekkilinin ödemeleri çek vererek yaptığını, davacı tarafın çeki alırken hemen ihtirazi kayıt düşmesi ve müvekkiline imzalatması veya çeki kabul tarihinden itibaren 7 gün içinde kur farkı faturası düzenlemesi gerektiğini, davacının sesini çıkartmayıp döviz kurunun yükselmesini beklediğini ve dava konusu faturayı kestiğini, müvekkilinin verdiği çeklerin ödenmeleri tarihinin baz alınamayacağını, çünkü çeklerin bir ödeme vasıtası olduğunu, davacının da bu çekleri piyasaya kullandığını ve mal aldığını, yani çek verildiği an borcun ödenmiş kabul edilmesi gerektiğini, vade tarihi baz alındığı takdirde davacının haksız kazanç elde ettiğini, davacının hem çekin verildiği tarihte bu çeki piyasaya kullandığını, hem de vade tarihi itibariyle kur farkı oluştuğunda bunu da talep ettiğini, çifte kazanç elde ettiğini, Yargıtay 19. HD.’nin 14/11/2018 tarih ve 2017/4782 E – 2018/5803 K sayılı ilamında; “Dava, kur farkı alacağından kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki sözleşmede kararlaştırılan bedel yabancı para cinsinden olup, davacı alacağının tahsili için davalı tarafından verilen çekleri teslim almış olmakla çekin bir ödeme aracı olması nedeni ile çek üzerindeki bedel dışında herhangi bir kur farkı talep edemez…) denildiğini, davacının cüzi bedelli, hizmet bedeli altında birkaç fatura düzenlemesi ve müvekkilinin de bunları ödemesinin davacı yararına hak bahşetmeyeceğini, kur farkı yönünden ticari teamülden bahsedilemeyeceğini, davanın kabulü anlamında olmamak üzere, davacının usulüne uygun faiz talep etmediğini, bu nedenle yerel mahkemenin yasal faize hükmetmesinin yasaya uygun olduğunu belirterek, mahkeme kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, açık hesap bakiye alacağı ve kur farkından kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasındaki açık hesap şeklinde yürüyen ticari ilişkide bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere, davacı tarafça davalı şirket adına Ağustos/2014-Nisan/2016 arasında kalan periyotta faturaların TL cinsinden; Mayıs/2016-Kasım/2016 arasında kalan periyotta ise USD cinsinden düzenlendiği ve USD cinsinden düzenlenen faturalara karşılık davalı tarafça çek verilmek suretiyle ödeme yapıldığı; davacının işbu dava ile, 254.92 TL 2016 yılı cari hesap bakiye alacağı ve 16.880.71 TL kur farkı alacağının tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır. Kur farkı alacağının talep edilebilmesi için taraflar arasında akdedilen sözleşmede hüküm bulunması ya da faturaya konu malların döviz karşılığı satımının yapılmış olması gerekmektedir. 29/04/2019 tarihli rapor ve 06/12/2019 tarihli ek raporda bilirkişi tarafından Mayıs/2016 Kasım/2016 arasında davacı tarafça USD cinsinden düzenlenen faturalara karşılık davalı tarafça çek ile yapılan ödemelere göre davacının kur farkı alacağı hesaplanmış olup, davacı tarafça bu hususa ayrıca ve açıkça itiraz edilmediği dikkate alındığında, dava konusu kur farkı faturası düzenlemesine esas faturalar USD cinsinden düzenlenmiş, davalı tarafça bu faturalar bedellerine karşılık TL üzerinden düzenlenen çekler verilmiştir. Çek bir ödeme vasıtası olup, ibrazında tahsil imkanı bulunduğundan verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek çek bedellerinin taraflarca kararlaştırıldığının ve döviz üzerinden çek düzenlenmesi mümkün iken TL olarak çek alan davacının artık kur farkı isteyemeyeceğinin kabulü gerekir. Davacı tüm alacağının bu bedel üzerinden ödenmesini kabul etmiş bulunmaktadır. Bu nedenle davacının ayrıca kur farkı talep hakkı bulunmadığı (Emsal; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/2682 Esas- 2020/5731 Karar sayılı ilamı) gözetilerek, davacının kur farkı alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul kararı verilmesi yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına, Dairemizce verilen kararın sonucuna göre davacı vekilinin istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/02/2020 tarih ve 2017/259 Esas – 2020/121 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; Davanın REDDİNE, 2-Dairemizce verilen kararın sonucuna göre davacının istinaf talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL karar harcının, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 292,64 TL harçtan mahsubu ile bakiye 211,94‬ TL harcın talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 9-Davalı tarafından yatırılan 284,86 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 10-Davalı tarafından sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 25,7‬.TL tebligat/ posta gideri olmak üzere; toplam 174,3‬ TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Davacı tarafından yatırılan 292,64 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 12-Davacı tarafından istinaf aşamasında yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendi uhdesinde bırakılmasına, 13-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 14-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.