Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1502 E. 2022/1890 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1502 Esas
KARAR NO: 2022/1890 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/264 Esas – 2020/182 Karar
TARİHİ: 25/02/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı borçlunun müvekkili şirket tarafından satılmış olan malların bedelini ödeyemeyeceğinin anlaşılması üzerine taraflarınca haklı olarak faturadan kaynaklı alacak tutarı için ihtarnamenin keşide edildiğini, davalının haksız şekilde malların ayıplı olduğunu belirterek borçlu olmadığını iddia ettiğini, borçlu davalının İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı ilamsız takip dosyasına konu alacağın 6.084,37 TL lik kısmına haksız ve mesnetsiz olarak itiraz ettiğini, bu nedenlerle itirazın iptali ve kötü niyetli borçlunun %20 den aşağı olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının davasının haksız ve mesnetsiz olduğunu, dava konusu uyuşmazlığın davacının ürettiği ve teslim ettiği 6.084,39 TL meblağlı faturada görünen ayıplı ürünlerden kaynaklandığını, noter aracılığıyla davacı tarafa ayıplı ürünlerin ihbarının yapıldığını, davacının kötü niyetle icra takibi başlattığını, bu nedenlerle davanın reddine, davalı lehine %20 kötü niyet tazminatı ödemesine , yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/02/2020 tarih 2018/264 Esas – 2020/182 Karar sayılı kararında; “Dava, davalı tarafından İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … sayılı icra takip dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali talebine ilişkindir. Ticari defterlerin sahibi lehine olması için HMK m. 222/2’de öngörülen şartlar; defterlerin kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olması, defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yaptırılmış olması ve ticari defterlerin birbirini doğrulamış olması gerekmektedir. Yargıtay 15. HD, 23.10.2015 tarihli, E. 2015/1270, K. 2015/5298 sayılı kararında, “Davacı tarafından delil olarak dayanılan ticari defter ve kayıtlara ilişkin alınan bilirkişi raporu ve ek raporundan, davacının ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin mevcut olmayıp usulüne uygun tutulmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca mali müşavir bilirkişi raporu ve ek raporunda cari hesaplarındaki borç bakiyesinin davalı şirkete ait olduğunun davacı defterlerinden tespitinin mümkün olmadığı belirtmiştir. Bu durumda mahkemece davacı tarafça takip dayanağı faturalardaki işlerin yapılıp teslim edildiği kanıtlanamadığı, davacının ticari defterlerinin eksiksiz ve usulüne uygun tutulmamış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamamış olması sebebiyle, 6100 sayılı HMK’ nın 222/2-3 maddeleri gereğince davacının lehine delil olamayacağı gibi bu haliyle dahi alacağın varlığını ispata yeterli olmadığı anlaşıldığından ispat edilemeyen davanın reddine, kabul şekli itibariyle de ……..kararın bozulması uygun görülmüştür” şeklinde hüküm tesis ederek, birbirlerini doğrulamayan ticari defterlerin, sahibi lehine delil olması tek başına yeterli olmayacağı belirtilmiştir. Yargıtay 19. HD, 11.05.2015 tarihli, E. 2014/19564, K.2015/6923 sayılı kararında, dayanak belgeleri olmaksızın davacının defter kayıtlarının esas alınmayacağını, “ Dava, cari hesaptan doğan alacağın tahsili istemine ilişkin alacak davası olup, ispat yükü alacaklı olduğunu iddia eden davacıdadır. Davacı önce icra takibine, sonra iş bu davaya konu ettiği alacağın varlığını usulüne uygun delillerle kanıtlamalıdır. Tek yanlı olarak düzenlenen ve dayanakları bilirkişi raporundan anlaşılamayan davacının kendi ticari defter kayıtları esas alınarak, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” şeklinde belirtmiştir.Somut olayda; davacı tarafça 6.084,37 TL bedelli fatura dayanak gösterilerek davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, davacı tarafça aynı alacağa ilişkin Beyoğlu … Noterliğinin 15/08/2016 tarih … yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiği, davalı tarafça gönderilen cevabi ihtarnamede malların ayıplı olduğunun ve faturanın iade edildiğinin, 03.02.2015 tarih Kartal … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarname ile daha evvel davacı tarafa bildirildiğinin belirtildiği, tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelenmesinde dava konusu faturanın davacı taraf defterlerine işlenmiş olmasına karşın davalı taraf defterlerinde kayıtlı bulunmadığı, ancak taraflar arasında dava konusu malların davalı tarafa teslim edildiğine ilişkin herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı görülmüştür.6102 Sayılı TTK’nun 23/1-c maddesi uyarınca; “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkca belli ise alıcı 2 gün içerisinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içerisinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK’nun 223/2. maddesi uygulanır.” 6098 Sayılı TBK’nun 223/2. maddesinde ise; “alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir. Mahkememizce aldırılan ve denetime elverişli bulunan bilirkişi raporu ile dava konusu emtiaların davalı kozmetik firmasının istemiş olduğu şeffaf hammaddeden üretilmemiş olmasından kaynaklı ayıplı olduğu, ayıbın basit bir testle anlaşılabileceği bu nedenle açık ayıp niteliği taşıdığı, tarafların tacir oldukları göz önünde bulundurulduğunda davalının malın tesliminden itibaren 2 gün içerisinde davacı tarafa ayıp ihbarında bulunması gerektiği, her ne kadar davalı taraf TTK 23/1-c maddesi ve 6098 sayılı TBK 223/2 maddesi gereğince ayıp ihbarında bulunduğunu iddia etmiş ise de ayıp ihbarına ilişkin davacı tarafa gönderilen ihtarnamenin tebliğ şerhinin incelenmesinde ihtarnamenin iade edildiği ve bu haliyle ayıp ihbarının yerine getirildiğine yönelik iddianın dinlenemeyeceği ve TTK 18/3 maddesi gereğince davalının yazılı olarak ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamadığı, dava konusu faturanın davacı taraf defterlerinde işli olması ve mal teslimine ilişkin taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaması karşısında davacının davalıdan 6.084,37 TL alacaklı olduğunun sabit olduğu anlaşılmakla davanın ve alacağın likit olması nedeniyle icra inkar tazminatı talebinin kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.”gerekçesi ile, -Davanın kabulüne; davalı tarafından İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … sayılı icra takip dosyasına yapmış olduğu itirazın 6.084,37 TL yönünden iptaline, takibin bu şekilde devamına, fazlaya dair istemin REDDİNE, -Davalının itirazında haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşıldığından asıl alacak olan 6.084,37 TL üzerinden % 20 oranında olmak üzere 1.216,87 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, mahkemenin 25/02/2020 tarihli kararı ile davanın kabulüne karar verdiğini ancak söz konusu kararın eksik inceleme neticesinde verilmiş olduğunu ve usul ve yasaya aykırı olduğunu; Mahkemece alınan 29/11/2019 tarihli Bilirkişi raporu ile davacının haksız olduğunun açıkça ortaya konulduğunu; Söz konusu raporda özetle “dava konusu emtiaların davalı kozmetik firmasının istemiş olduğu şeffaf ham maddeden üretilmemiş olduğundan kaynaklı ayıplı olduğu, ayıbın açık ayıp niteliği taşıdığı, mevcut ayıpların davalı kozmetik firması tarafından kabul edilmesinin mümkün olmayacağı, açık ayıplı emtiaların ücretinin 6.084,37 TL(KDV dahil) olduğu ve mevcut ayıptan davacı etiket üreticisinin sorumlu olması sebebiyle bu tutardan davalı kozmetik firmasının muaf tutulması gerektiği, önemli ayıbın ekonomik değerinin tamamen ortadan kaldırması sebebi ile davacı etiket üreticisinin yaptığı iş sebebi ile bedel talebinde bulunamayacağı, yani dava konusu olan iş için bedelin hiç istenmeyeceği, davacının davalıdan alacağının bulunmadığı” şeklinde belirtildiğini, Ancak her ne kadar bilirkişi raporunda söz konusu ayıbın açık ayıp olduğu yönünde kanaat bildirilmişse de söz konusu ayıbın ilk bakışta tespit edilebilen bir ayıp olmadığını ancak söz konusu etiketlerin ürünlerin üzerine yapıştırıldığında ayıplı olduğunun fark edildiğini; mahkemece de etiketin teslim alınır alınmaz ürünlerin üzerine yapıştırılmasının müvekkili firmadan beklenemeyeceğini; nitekim davacı yan ile uzunca süre devam eden elektronik posta yolu ile yazışmaların da mevcut olduğunu; söz konusu yazışmaların ekte sunulduğunu; mahkemece bu durumun dikkate alınmadan bir hükmün tesis edildiğini, Mahkemenin TTK 18/3 maddesi gereğince müvekkili davalının yazılı olarak ayıp ihbarında bulunduğunu ispatlayamadığından bahisle davanın kabulüne karar verdiğini ancak anılan maddenin ayıp ihbarına ilişkin bir düzenleme içermediğini; nitekim ayıp ihbarı ile ayıp ihbarı nedeniyle doğan seçimlik hakların kullanılmasına yönelik bildirimlerin farklı hukuki bildirimler olduğunu,Dava konusu ürünlerin 29.01.2015 tarihinde teslim edildiğini ve her ne kadar yasada ayıp ihbarına ilişkin yazılı bir şekil şartı düzenlenmese de müvekkili firma tarafından davacı yana öncelikle 30.01.2015 tarihinde mail ile söz konusu malların istenilen nitelikte olmadığının ve bu sebeple kabul edilmediğinin bildirildiğini; müvekkili firmanın bununla da yetinmediğini; Kartal … Noterliği’nin 03.02.2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile bu ayıbı davacıya bildirdiğini ve yine 8 günlük yasal süresinde ihtarname ekinde faturayı iade ettiğini ve ayrıca ürünleri kargo ile geri gönderdiğini ancak davacının kötü niyetle aynı kargoyu müvekkiline tekrar gönderdiğini; müvekkilinin ürünlerin ayıpsız yenisi ile değişimi talebini yerine getirmediğini; davacı tarafın tamamen haksız ve kötü niyetli olarak söz konusu ihtarnameyi ve malları teslim almaktan kaçındığını; mahkemenin dikkatinden kaçan hususun ise ayıp ihbarının öncelikle mail üzerinden yapılması hususu olduğunu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunun ve dosyaya sunulan delillerin açıkça davacının haksız ve kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu ve davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmesinin açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu söz konusu kararın kaldırılarak esas hakkında yeni bir hüküm tesis edilmesi için istinaf başvurusu yapma zaruretinin doğduğunu, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; tacirler arası satış sözleşmesine dayalı fatura alacağının tahsili amacıyla başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı yan; taraflar arasındaki ticari satış sözleşmesine istinaden davalı satılıp teslim edilen etiketlerin bedellerinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı yan ise etiketlerin 29/01/2015 tarihinde teslim edildiğini, etiketlerin 02/03/2015 tarihinde ürünlerin üzerine yapıştırıldıklarını ve tamamen şeffaf olmayıp buzlu cam görüntüsünde olduklarının anlaşıldığını, 03/02/2015 tarihli noter ihtarnamesi ile davacıya ayıp ihbarında bulunulduğunu ve fatura ile ürünlerin iade edildiğini, davacının ayıbı kabul etmeyerek ürünleri geri kargoladığını, bu tarihe dek ürünlerin ayıpsız yenisi ile de değiştirilmediğini savunmuştur. TTK 23/1-c bendinde ticari satımlarda üç tür ayıp öngörülmüş olup, açıkça belli ayıplar; satılanın teslimi sırasında, onun muayene edilmesine gerek olmaksızın belli olan, malın teslimi sırasında açık bir şekilde görülebilecek ayıplardır. teslim sırasında açıkça belli olan ayıplar, olağan inceleme yapılarak iki gün içerisinde bildirilmelidir. İki günlük bildirim süresine tabi olan ayıplar, olağan gözden geçirme ile tespit edilen ayıplar (açık ayıplar) olmayıp; aşikar ayıplardır. Açıkça belli olmayan ayıplar; satılanın teslimi sırasında açıkça belli olmayan fakat olağan bir muayene ile meydana çıkacak ayıplardır. Bu tür ayıplar olağan bir muayene ile görülebilecek açık ayıpladır ve bu tür ayıbın varlığı halinde, alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemeli veya incelettirmeli ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar etmelidir. Somut olayda alınan bilirkişi raporunda; etiketlerde bulunan ayıpların basit bir testle tespit edilebilecek açık ayıplar olduğu rapor edilmiştir. Şu halde bu ayıpların aşikar ayıp olmayıp, basit de olsa bir muayene ile tespit edilebilecek ayıplar oldukları, muayene ve bildirim süresinin sekiz gün olduğu kabul edilmelidir. Davalı tarafından dosyaya sunulan 03/02/2015 tarihli ayıp bildirimine ilişkin noter ihbarının bila tebliğ iade edildiği, ayıp ihbarının TTK’nun 20/3 fıkrasında öngörülen şekilde yapılması zorunluluğunun bulunmadığı, ancak davalının olağan bir muayene ile gözden geçirilebilecek türde ve sekiz günlük ihbar süresine tabi ayıbı bu süre içerisinde, başka bir yolla bildirdiğini de ispat edemediği anlaşılmıştır. Davalı vekili ilk kez istinaf dilekçesinde, ayıbın ihtarnameden önce 30/01/2015 tarihinde e-mail yolu ile davacıya bildirildiğini ileri sürmüş ve dilekçe ekinde 30/01/2015 tarihli e-mail yazışmasını sunmuştur. Ne varki bu vakıa yargılamada ileri sürülmediği gibi, bu delil de 6100 Sayılı HMK’nun 145/1 fıkrası uyarınca süresinde ibraz edilmemiş olup, aynı kanunun 357/1 fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların istinaf aşamasında ileri sürülmesine ve istinaf aşamasında yeni delil sunulmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Muayene ve ihbar külfetlerini yerine getirdiğini ispat edemeyen davalı, 6098 Sayılı TBK’nun 223/2. maddesi uyarınca, satılanı bu haliyle kabul etmiş sayılacağından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olup, davalı yanın bu yöndeki istinaf başvurusu haklı bulunmamıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği; dosya kapsamına göre ayıp ihbarının süresinde yapıldığının davalı tarafça ispat edilemediği, davalının TBK’nun 223/2 fıkrası uyarınca satılanı bu hali ile kabul etmiş sayılacağı, davacının davaya takip tutarını değil, yalnızca satıma konu ürünlerin fatura bedeli olan 6.084,37-TL’yi konu ettiği, mahkemece bu tutar yönünden davanın kabulüne karar verildiği, kararın gerekçesinde davalı vekilinin istinaf nedenlerinin de karşılandığı; kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı anlaşılmış olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 415,62 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 108,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 306,82 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.