Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1492 E. 2022/1888 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1492 Esas
KARAR NO: 2022/1888 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/1022 Esas – 2018/668 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, 20/09/2014 tarihli emlak komisyonculuğu sözleşmesi ile davalı ile … isimli alıcı arasında bir daire alım satımı yapılması için davacının tarafları bir araya getirdiğini ve alım satım komisyon sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince dairenin satış bedelinin 300.000-TL olup, emlakçıya alıcı ve satıcı tarafından % 3 komisyon bedeli ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının sözleşmeye aykırı olarak iş bu akitten vazgeçip sözleşmeye konu daireyi 3. Bir şahsa sattığını, sözleşmenin 3 ve 4. Maddesine göre sözleşmeye aykırı hareket eden tarafın emlak komisyoncusunun uğradığı komisyon bedeli ve diğer zararları ödemekle yükümlü olduğunu, bu yöndeki taleplerin sonuçsuz kalması üzerine davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu beyanla itirazın iptaline, takibin devamına ve davalının % 20 icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına, fazlaya ve faize dair hakların saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davalı taraf davaya cevap vermemiş, davalı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarını içerir 13/06/2018 tarihli dilekçesinde, bilirkişinin incelemesi ve tespitleri neticesinde müvekkilinin davaya konu alım satım sözleşmesinin sonlanmasında herhangi bir kusurunun olmadığının, davaya taraf dahi olmadığının ortaya çıktığını, müvekkilinin dava konusu bedelden sorumlu tutulamayacağını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/06/2018 tarih 2015/1022 Esas – 2018/668 Karar sayılı kararında; “Mahkememizce takip dosyası celp edilip incelenmiş, taraf delilleri toplanmış, takip dosyasında davalı tarafın sözleşmedeki imzaya karşı imza inkarı bulunduğundan davalıya imza örneklerinin alınması açısından duruşmada hazır olması aksi takdirde imza inkarından vazgeçmiş sayılacağı hususu ihtar edilmiş ancak ihtaratlı tebligata rağmen davalı tarafın duruşmaya gelmediği saptanmış, iddia, savunma, toplanan deliller ve tarafların ilişki dönemine ait taraf ticari defter ve kayıtları üzerinde uzman bilirkişi marifetiyle bilirkişi incelemesi yapılarak rapor tanzimi açısından dosya uzman bilirkişiye tevdi edilmiş, bu yönden sunulan 03/11/2017 tarihli bilirkişi raporu incelenip denetlenmiştir. İddia, savunma, toplanan deliller, takip dosyası kapsamı, bilirkişi raporu kapsamı, birlikte değerlendirilmiştir.Taraflar arasında 20/09/2014 tarihli komisyon sözleşmesinin akdedildiği, sözleşmeye istinaden mülkiyeti davalı tarafa ait dairenin satışı için davacının aracılık yapacağı, karşılığında taraflardan ayrı ayrı % 3 komisyon alacağı hususlarında anlaşma yapıldığı yine sözleşmenin 3. Maddesinde “İş bu akit tamamlandıktan sonra alıcı veya satıcıdan birisi alım satımdan haksız olarak vazgeçerse bundan dolayı diğer tarafın ve emlak komisyoncusunun uğrayacağı her türlü zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmünün de mevcut olduğu, dava konusu taşınmazın 08/12/2014 tarihli … yevmiye numaralı resmi senet ile davalı tarafından dava dışı …’e satıldığı, davalının dava konusu taşınmazı sözleşmede belirtilen dava dışı alıcı …’e satmadığı, davacı tarafça sunulan işletme defterine göre davacının davalı veya dava dışı alıcıya herhangi bir komisyon faturası düzenlemediği ve bu şekilde bir tahsilat yapmadığının saptandığı, eğer taraflar arasındaki sözleşme gereğince satış gerçekleşseydi sözleşme hükümlerine göre davacının 18.000-TL emlak komisyon ücreti hakkının doğacağı, ancak satıcı sözleşme hükümlerine uymayarak gayrimenkulu sözleşme dışı 3. Bir kişiye sattığı, sözleşmenin 3. Maddesi gereğince sözleşmeye uymayan taraf olan davalının komisyon miktarının tamamından sorumlu olacağı sonucuna varılmakla takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 18.000-TL alacaklı olduğu, alacağın likit itirazın haksız oluşu karşısında icra inkar tazminatı tayinini de kapsar şekilde davanın kabulüne ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. “gerekçesi ile, 1-Davanın kabulü ile İstanbul … İcra Dairesi’nin … E. Sayılı takip dosyasında davacının davalıdan 18.000-TL alacaklı olduğunun tespitine, bu miktara vaki itirazın iptaline, bu miktara takipten itibaren değişebilir oranlarda işleyecek yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin diğer kayıt ve şartlarda devamına, 2-Alacak likit ve belirlenebilir olduğundan alacağın % 20’si oranındaki icra inkar tazminat tutarı 3,600,00-TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararının açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu söz konusu karara karşı yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluğunun doğduğunu, Maddi sıkıntı içerisinde olan müvekkilinin, mali durumunu düzeltebilmek adına kendisine ait taşınmazı satması için emlakçı olan davacı … ile görüştüğünü; görüşmeden sonra emlakçı tarafından söz konusu taşınmazı satın alması için dava dışı … ile anlaşıldığını; taşınmaz için alıcı da bulunması sonucunda; satıcı olan müvekkilinin, dava dışı alıcı … ve emlakçı arasında 30.09.2014 tarihinde Komisyon Akdi imzalandığını, Sözleşme hükümlerine göre tarafların; taşınmazın 300.000,00 TL karşılığında … tarafından alınacağı yönünde ve aynı zamanda özel şart olarak da emlakçı komisyonu (satış bedelinin %6’sı) ve tapu masraflarının alıcı tarafından ödeneceği hususunda anlaştıklarını, Sözleşme akdedildikten sonra müvekkilinin üstüne düşen tüm yükümlülüğünü yerine getirerek taşınmazını satışa hazır olarak bulundurduğunu ve alıcının taşınmaz değeri olan 300.000,00 TL’yi hazır etmesi için beklediğini ancak 30.09.2014 tarihli Komisyon Akdi’nin imzalanmasından uzun süre geçmesine rağmen dava dışı …’ün, taşınmaz bedelini hazır etmediğini veyahut taşınmazı almaya hazır olduğunu müvekkiline bildirmediğini, Mali sıkıntılar çeken ve durumunu düzeltmek için taşınmazını acil olarak satması gereken müvekkilinin, defalarca kez şifahi yollardan alıcıya ve emlakçı olan davacıya satımın gerçekleştirilmesi için ulaştığını fakat tüm çabalarının sonuçsuz kaldığını; taşınmazı satmak için daha fazla bekleyebilecek durumu olmayan müvekkilinin dava dışı …’ün alımdan vazgeçmesi üzerine 2 ayı aşkın süre sonunda başka bir alıcı bulmak zorunda kaldığını ve 08.12.2014 tarihinde taşınmazı dava dışı …’e sattığını, Taraflar arasında akdedilen “mülk sahibi ile alıcı arasında gayrimenkulün satışına aracılık yapıldığına dair komisyon akdi” isimli sözleşmeye konu taşınmazın satışının alıcı kusuru ile gerçekleştirilemediğini, Dava dışı alıcı …’ün, o dönemde taşınmaz bedelini ödemeyerek borçlu temerrüdüne düştüğünü, Taşınmaz satış sözleşmesinin karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olduğunun aşikar olduğunu; satıcı müvekkilinin bakımından; ancak alıcı tarafından kendisine taşınmaz bedeli ödendiği zaman taşınmazı devretme borcu doğduğundan bahsedilebileceğini; diğer taraftan dava dışı alıcı; taşınmaz bedelini ödeme borcu altında olup bu gerçekleştiği taktirde taşınmazın kendisine devredilmesi bakımından alacaklı konumuna geçeceğini, Somut olayda ise; satış bedelinin hiçbir şekilde ödenmediğini veya ödenmesinin teklif dahi edilmediğini; müvekkilinin aciliyetine binaen taşınmaz bedelinin ödenmesi yönündeki uyarıların ise sonuçsuz kaldığını; taşınmaz bedeli hazır edilmeden pek tabii müvekkilinin söz konusu taşınmazı devretmesinin beklenemeyeceğini; bu bakımdan dava dışı alıcı …’ün açıkça borçlu temerrüdüne düştüğünü; Taraflar arasında imzalanan komisyon sözleşmesine kaynak teşkil eden taşınmaz satışının ne zaman gerçekleştirileceğinin sözleşmede kararlaştırılmadığını; bu durumda; 6098 Sayılı TBK’nın 90. Maddesinde düzenlenen “Süreye bağlanmamış borç” başlıklı maddesindeki “İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.” hükmünü dikkate almak gerektiğini; hüküm de dikkate alındığında taşınmaz devrinin makul olabilecek kısa bir sürede gerçekleşmesi beklenecekken, dosyadan da anlaşıldığı üzere 2 ayı aşkın bir sürede -borçlunun taşınmaz bedelini hazır etmemesi sebebiyle- devrin gerçekleşmediğini, 6098 Sayılı TBK’nın 124. Maddesinde de zikredildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde süre verilmesini gerektirmeyen durumlar; “1. Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa.2. Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa.” olarak sayıldığını, Hükümde belirtildiği üzere; taşınmazı almak adına hiçbir hazırlık içinde bulunmayan alıcıya süre verilmesine dahi gerekli görülmediğini; müvekkilinin defalarca evin acilen satılması gerektiğini dolayısıyla satış bedelinin hazır edilmesi gerektiğini hem davacıya hem de alıcıya şifahen bildirdiğini; müvekkilinin bu iyi niyetli tutumunun sonuçsuz kalmış olduğunun sözleşme tarihi ile taşınmazın başkasına satılmış olduğu tarihe bakarak dahi anlaşılabileceğini; sözleşme tarihi 30/09/2014 iken müvekkilinin satışı başkasına yaptığı tarihin 08/12/2014 olduğunu; bir başka taraftan da; alıcının müvekkilinden taşınmazın devredilmesine yönelik tek bir ifa istemi olmadığının da bu durumun başka bir kanıtı olduğunu, Dava dışı alıcı …’ün aynı zamanda alacaklı temerrüdüne de düştüğünü, dava dışı alıcı …’ün müvekkilinin taşınmazının devredebilmesi için gerekli bedeli hazır etmeyerek aynı zamanda alacaklı temerrüdünde sayılması gerektiğini. 6098 Sayılı TBK’nın “Alacaklının Temerrüdü” Başlıklı 106. Maddesinde; “Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.” hükmünün de somut olaya denk düştüğünü, Dava dışı alıcının taşınmazın devri için kararlaştırılan bedeli hazır edip ödememesi sebebiyle müvekkilinin taşınmazı devredemediğini; hal böyleyken; müvekkilinin haksız olarak satıştan vazgeçtiğinin kesinlikle söylenemeyeceğini; o dönemde acil para ihtiyacı olan müvekkilinin, alıcının bu kusurlu davranışı ile hem taşınmazı daha geç devrettiğini hem de resmi senette görüldüğü üzere 236.000,00 TL gibi daha düşük bir ücretle -normalde satış bedeli 300.00 TL olacağını- satmak durumunda kaldığını; müvekkilinin bu tabloda mağdur statüsünde olduğunu; buna bağlı olarak da müvekkilinin kendi aleyhine olacak şekilde satıştan vazgeçmiş olması hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu; o halde sözleşmeyi ihlal edenin her türlü temerrütte olan dava dışı alıcı olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, Davacının, sözleşmenin müvekkili tarafından ihlal edildiği iddiasını ispatlamadan yerel mahkeme tarafından hüküm kurulmasının açıkça eksik inceleme teşkil etmekte olduğunu ve hukuka aykırı olduğunu, Davacının, sözleşmenin müvekkili tarafından ihlal edildiği iddiası ile taraflarına karşı davayı açmışsa da bu iddiasını ispata yarar hiçbir delil sunamadığını; bu duruma paralel olarak; yerel mahkeme tarafından da satımdan kimin vazgeçtiği hususunda yeterli inceleme yapılmadan hüküm kurulduğunu; bu durumun dosya kapsamındaki Bilirkişi Raporu’nda dahi ifade edildiğini ancak dikkate alınmadığını; Bilirkişi Raporu’nun “İnceleme ve Değerlendirme” başlıklı 10. Maddesinde;”Dosya içerisinde davacı veya davalıdan hangisinin satıştan vazgeçtiği, başka bir deyişle alım satım işleminden davalının vazgeçtiğine dair herhangi bir veri bulgu mevcut değildir” ifadelerine yer verilerek belirsizlik halinin izah edildiğini, Karşı taraf vekilinin Bilirkişi Raporu’na karşı itiraz ve beyanlarının yer aldığı dilekçesinde her ne kadar “Olumsuz durumun ispatı olmayacağından sözleşmeye riayet edilmediği açık karine olarak mevcuttur. Sözleşmeye riayet ettiğini ispat külfeti davalıdadır…” dese de durumun böyle olmadığını; karşı tarafın “sözleşmenin müvekkili tarafından ihlal edildiği” iddiasını ispat etmediği sürece ispat yükünün müvekkili üzerine dahi geçmediğini; hukuken de karşı tarafın önce bu iddiasını ispat ederse ancak o zaman müvekkilinin “sözleşmeyi ihlal etmekte kusurlu olmadığını” ispat yükü altına gireceğini; ve somut olayda da böyle bir durumun da söz konusu olmadığını; aksinin kabulü halinde; davacının ihtilafı keyfe keder seçtiği tarafa yöneltebilmesi gibi bir sonucun ortaya çıkacağını ve bu durumun da hukuken kabulü mümkün olmadığını, Emlakçı olan davacının, tacir sıfatına haiz olduğundan basiretli davranma yükümlülüğünün altında olduğunu ancak iddiasını kabul anlamına gelmemekle birlikte bu yükümlülüğe uygun davranmadığını, Taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği ve emlakçının bu sözleşmedeki rolü göz önüne alındığında emlakçının simsar; sözleşmenin ise simsarlık sözleşmesi olarak nitelendirileceğini; buna ilişkin olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 520. Maddesinde; “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir” hükmünün yer aldığını, Emlakçı olan davacının, satım sözleşmesi yapılmadan ücrete hak kazandığının söylenemeyeceğini; bu durumun sözleşmedeki ifadelerden de anlaşılabileceğini; sözleşmenin 3. Maddesinde; “İşbu akit tamamlandıktan sonra, Alıcı veya Satıcıdan birisi alım satımdan haksız olarak vazgeçerse, bundan dolayı diğer tarafın ve Emlak Komisyoncusunun uğrayacağı her türlü zararı ödemekle yükümlüdür” denildiğini; diğer bir ifade ile haksız vazgeçme sebebiyle satım gerçekleşmediği sürece emlakçının komisyon alacağına hak kazanamayacağının ve dolayısıyla bu zararını vazgeçen taraftan tahsil edeceğinin kararlaştırıldığının anlaşıldığını, Yargıtay’ın 13. HD., E. 2016/2169 K. 2018/10388 ve 7.11.2018 tarihli kararında; “2-T.B.K.’nun 520. maddesi gereği, simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.(TBK.521) Simsarın ücret isteyebilmesi için simsarın çalışmasının sözleşmenin yapılmasına neden olması gerekir.” denildiğini; bu noktada, emlakçı olan davacının ücrete hak kazanması için sadece alıcı ve satıcıyı bir araya getirmesinin yetmeyeceğini; devamında taşınmaz devrinin gerçekleşmesinin takibi yönünde de menfaatinin olduğunu, Yargılama sürecinin başından beri davacının, müvekkilinin taşınmazı satmadığını, devretmediğini bu minvalde haksız olarak satıştan vazgeçtiğini iddia ettiğini; davacının bu beyanının, davalı müvekkilinin sözleşmeyi ihlal ettiği beyanını içerdiğini; kural olarak; davalı müvekkilinin sözleşmenin simsarlık sözleşmesinin akdi ile birlikte, taşınmaz satışı için gerekli işlemlere başlama yükümlülüğü altına girdiğini; somut sözleşmede taraflar bakımından vade kararlaştırılmadığından kuralın; borçların derhal ifası olduğunu; o halde davacının iddiasının, müvekkilinin kendi borcunu ifada temerrüde düşmesi olduğunu; o halde akla gelen ilk sorunun; sözleşmenin ifa edilmesi adına davacının ne yaptığı olması gerektiğini; kendisinin ücret alacağının da taşınmazın devrine müteakip doğduğunun; bu halde borcun vadeye bağlanmadığından; davacının müvekkilini ihtar ile temerrüde düşürmesinin, davalı müvekkilinin buna rağmen satıştan kaçınmasının, Türk Borçlar Kanunu’nun “Karşılıklı Borç Yükleyen Sözleşmelerde Süre Verilmesi” başlıklı 123. Maddesine göre mehil vererek müspet zararın tazminini talep etmesinin bekleneceğini ancak bu hususların hiçbirinin davalı müvekkile karşı gerçekleştirilmediğini ve gerçekleştirildiğinin de dosya kapsamında ispat edilemediğini; davacı tacir olduğundan işbu ihtarı TTK’daki hükümlere uygun şekilde gerçekleştirmesi gerektiğinden bu iddiasını kolayca ispatlayabiliyor olmasının da gerektiğini, Davacının, taşınmazın müvekkili tarafından devredilmediğini iddia ediyorsa hangi sebeple basiretli bir tacir gibi davranarak taşınmazın devri talepli bir ihtarda bulunup bunu dosyaya sunmadığını; sadece bu noktada dahi; davacının iddialarının ne kadar asılsız ve kötü niyetli olduğunun anlaşılabildiğini; davacının, müvekkilini adeta kurban seçerek aleyhinde takip başlattığını ve akabinde huzurdaki davayı açtığını, İleri sürerek, taşınmazın devri hususunda gerekli bedeli hazır etmeyerek alımdan haksız olarak vazgeçen taraf davadışı alıcı olduğunu; bu durumun hayatın olağan akışı ve yukarıda altını çizdikleri hususlarla da sabit olduğunu; davacı, alımdan vazgeçen tarafın dava dışı alıcı olduğunu bilmesine rağmen alacağını diğer taraftan tahsil edemeyeceğini düşünerek kötü niyetli bir şekilde müvekkilinin aleyhinde işbu davayı açtığını; yerel mahkeme tarafından bu hususlar incelenmeden ve değerlendirilmeden hüküm kurulduğunu ve verilen kararın usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, Öncelikle müvekkilinin haklarının zarar görmemesini teminen yerel mahkeme ilamının icrasının istinaf neticesine kadar geri bırakılmasına, incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1022 E. Ve 2018/668 K. Sayılı kararının istinaf kanun yolu ile incelenerek ortadan kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında yargılama yapılarak davanın reddine, yargılama gideri ve ücret-i vekaletin karşı tarafa tahmiline, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava taşınmaz simsarlığı sözleşmesine dayalı komisyon alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı yanca süresinde istinaf yoluna başvurulmuştur. Dosyaya mübrez 20/09/2014 tarihli “mülk sahibi ile alıcı arasında gayrımenkulün satışına aracılık yapıldığına dair sözleşme” davacı, davalı ve dava dışı alıcı … arasında imzalanmış olup, sözleşmede satış konusu taşınmazın bilgilerinin yer aldığı, sözleşmeye özellikleri yazılı taşınmazın 300.000,00-TL bedelle alım satımı hususunda emlak komisyoncusu aracılık hizmetlerinin yerine getirildiği, alıcı ve satıcının karşılıklı olarak taşınmazın alım satımında emlak komisyoncusu olarak aracılık hizmetini tamamladığını kabul ettikleri sözleşmeye dercedilmiştir, hem alında alıcı ve satıcının emlak komisyoncusuna karşı yükümlülükleri maddeler halinde sıralanmıştır. Birinci ve ikinci madde ile; alıcı ve satıcının, bu sözleşmenin imzası anında emlak komisyoncusuna taşınmazın sözleşmede gösterilen satış bedelinin %3’ü oranındaki meblağı komisyon ücreti ayrı ayrı ödemeyi taahhüt ettikleri, diğer ifade ile alıcı ve satıcının ayrı ayrı %3 oranında komisyon bedeli ile sorumlu oldukları kararlaştırılmıştır. Üçüncü maddede; bu akit tamamlandıktan sonra, alıcı veya satıcıdan birisi alım satımdan haksız olarak vazgeçerse, bundan dolayı diğer tarafın ve emlak komisyoncusunun uğrayacağı her türlü zararı ödemele yükümlü olduğu, dördüncü maddede satıcı veya alıcının bu sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirmedikleri takdirde, Emlak Komisyoncusunun bundan doğacak tüm taleplerini ticari faizi ve mahkeme masrafları ödemekle yükümlü olacakları kararlaştırılmış, sözleşmenin özel şartlar kısmında ise “Tapu ve alım satım komisyonu alıcıya aittir” ifadesi yer almaktadır. Dosyaya celbedilen sözleşme konusu taşınmazın tapu kaydı ile resmi satış sözleşmesi kapsamında, konut niteliğindeki taşınmazın 08/12/2014 tarihinde dava dışı …’e satılıp devredildiği görülmüştür. Davanın 6502 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 28/05/2014 tarihinden sonra 15/10/2015 tarihinde açıldığı anlaşılmış olup, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6502 sayılı kanunun 3/k maddesine göre “Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” şeklinde, l) bendinde “Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 73/1 maddesine göre “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” Somut olayda; davacı ile davalı arasında taşınmaz satımına aracılık yapılması konusunda simsarlık sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeye konu taşınmazın tapu kaydına göre niteliği daire ( mesken) olup davalının mesleki veya ticari amaçla hareket eden gerçek kişi olduğuna dair dosya içinde bir bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı simsar olup, taraflar arasındaki simsarlık sözleşmesinde davalının ise 6502 sayılı kanunun 3/k maddesinde tanımlanan tüketici, taraflar arasındaki işlem ise tüketici işlemidir. Aynı kanunun 73/1 maddesine göre tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğan uyuşmazlıklarda tüketici mahkemesi görevlidir. Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi mahiyetinde olduğundan, somut uyuşmazlığa bakma görevi Tüketici Mahkemelerinin görev alanına girmektedir. (Yargıtay 13 HD.nin 2014/47409 Esas, 2015/2172 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/9188 Esas – 2019/3423 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.) Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Mahkemece, davaya bakmakla Tüketici Mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın esasına yönelik karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle, davalının istinaf başvurusunun usulen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’ nın 355 ve 353/1-a3 maddeleri gereğince kaldırılarak, kayıtların kapatılarak dosyanın görevli İstanbul Anadolu Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun usulen KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2018 tarih ve 2015/1022 Esas – 2018/668 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a3, 355. maddeleri gereğince KALDIRILMASINA, 2-Kayıtların kapatılarak dosyanın görevli İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMELERİ’NE gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.