Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1491 E. 2020/1235 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1491
KARAR NO: 2020/1235
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/01/2020
DOSYA NUMARASI: 2018/428 Esas – 2020/49 Karar
DAVA: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 05/11/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin 03/03/2020 tarihinde … acenteliğine kabul edildiğini, bu tarihten itibaren uçak bileti düzenlenme yetkisine sahip olduğunu, …’ya üyelik başvurusunda havayolu şirketlerine karşı olan borçların teminatı için … Bankası’nın 23/02/2010 tarihli … seri numaralı, … mektup numaralı ve 261.000 Amerikan Doları tutarındaki banka teminat mektubunu …’ya teslim ettiğini, müvekkili seyahat acentesinin …’ya kabul edilmesiyle birlikte BSP Elektronik platformunu kullanmaya başladığını, bu platformun seyahat acenteleri açısından bir zorunluluk olduğunu, müvekkilinin … acentesi olduğu tarihten itibaren yalnızca nakit kabul etmek suretiyle bilet satışı yaptığını, kredi kartı ödemesi ile uçak bileti düzenlemediğini, bu hususa güvenlik sebebiyle dikkat ettiğini, 20/08/2018-25/08/2018 tarihleri arasında müvekkilinin bilgisi ve onayı olmadan kredi kartı ile bilet satış işlem kayıtlarının BSP platformu üzerinden tespit edildiğini, kredi kartı satış işlemleri sebebiyle müvekkilinin cari hesabına 86.102,65 TL tutarında borç kaydedildiğini, ayrıca müvekkiline BSP platformu üzerinden ADM (Acente Borç Dekontu) düzenlendiğini, davalı …’nın sistem üzerinden gönderdiği 06/11/2018 tarihli bildirim ile müvekkili aleyhine düzenlenen haksız ve hukuka aykırı ADM’ler sebebiyle müvekkilinin uçak bileti düzenleme yetkisini sonlandırdığını, … üyeliğini askıya alındığını, müvekkili şirkete cari hesap farkının kapatılması için 31/12/2018 tarihine kadar süre tanındığını, aksi takdirde …’nın elinde bulundurduğu banka teminat mektubunu paraya çevireceğini, ayrıca müvekkili şirketin yetkilisi …’ün … Bankası’nın teminat mektubunun düzenlenmesi için şahsi kefalet de verdiğini, ayrıca yine …’ün oturduğu şahsi konut üzerinde 1.000.000 TL tutarında ipotek tesis edildiğini, teminat mektubunun haksız olarak paraya çevrilmesi halinde müvekkilinin bu parayı …’ya ödemiş olacağını, dava sonucunda tekrar aynı kişilerden geri tahsil etmeye çalışacağını, davalı şirketlere karşı müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüklerine yerine getirdiğini belirterek, müvekkilinin borçlu dahi olmadığı, 2 numaralı davalı havayolu şirketi tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak düzenlenen acente borç dekontu tutarı 24.035,37 TL’ye karşılık 1.500.000 TL’lik teminat mektubunun paraya çevrilmemesi yönünde dava sonuçlanıncaya kadar ihtiyati tedbir kararı verilmesi ile davalı havayolu şirketinin müvekkili seyahat acentesi hakkında düzenlendiği 24.035,37 TL tutarındaki ADM’ler için (Acente borç dekontu) müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki tahkim sözleşmesi uyarınca dava konusu uyuşmazlığın tahkim mahkemesince çözümünün zorunlu olup, somut uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin görevli olmadığını, öncelikle davanın bu yönü ile usulden reddini talep ettiklerini, davalı şirket ile müvekkili arasında imzalanan 03/03/2010 tarihli yolcu bileti satış acentesi anlaşmasının 2.1 – 2.2 ve 2.3. maddelerinde belirtilen hükümlerin davacı şirket tarafından kabul edildiğini, 2018 yılında güncellenen Seyahat Acentesi El Kitabının 31/05/2018 tarihinde Türkiye’de …’ya akredite olmuş tüm seyahat acentelerine mail yolu ile iletildiğini, bu kitapta seyahat acentelerinin faaliyetleri süresince uyması gereken kuralların bulunduğunu, bu kitabın 151-155.inci sayfalarında yer alan 820e numaralı karar uyarınca seyahat acenteleri ile üye havayolu şirketleri veya … arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda yargı makamı olarak münhasıran seyahat acenteleri arabuluculuğunun yetkisinin kabul gördüğünü, … üyesi havayolları ve akredite acenteler arasında meydana gelen uyuşmazlıkların efektif ve adil şekilde çözümü için uzun yıllardır zorunlu arabuluculuk sisteminin yürürlükte olduğunu, yine Seyahat Acenteleri El Kitabı’nın 818 nolu kararının 12. Bölümü uyarınca bu karara karşı tahkim mahkemelerine gitme hakkının bulunduğunu, Türkiye’deki acenteler için Cenevre veye İsviçre tahkim merkezlerinin görevli ve yetkili olduğunu, tahkim incelemesinin bir veya birden fazla hakem tarafından Milletlerarası Ticaret Odası tahkim kurallarına göre yapılacağı ve tahkim dilinin ise İngilizce olacağının belirlendiğini, netice olarak taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümü için öncelikle zorunlu arabuluculuk sistemi, bu inceleme neticesinde çıkacak karara karşı da münhasır olarak tahkim şartının son derece açık ve net bir şekilde düzenlendiğini, davacının sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen Seyahat Aceteleri El Kitabında uyuşmazlıkların çözümü için münhasır yetkili olan arabuluculuk ve akabinde tahkim incelemelerinin dışına çıkarak bu davayı açmasının hukuka aykırı olduğunu, ayrıca bilet satışlarının acenteliğin sorumluluğunda olduğunu, 6102 sayılı TTK uyarınca ticari faaliyetlerini yürütürken her zaman basiretli bir tacir gibi davranma zorunluluğu bulunan davacının dava konusu biletlerin bilgisi dışında satıldığını iddia etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dava konusu biletlerin davacının iş yerindeki çalışanlar tarafından da satışının gerçekleştirilmiş olabileceğini, bilindiği üzere hiç kimsenin kendi kusuruna veya ihtimaline dayanarak lehine bir hak iddiasında bulunamayacağını, davacı acente tarafından verilen kesin ve süresiz teminat mektubunun paraya çevrilmesinin durdurulmasına ilişkin verilen tedbir kararının da yerinde olmadığını, davacının kendi kusur ve ihmalini hiçe sayarak teknik olarak ne müvekkilinin ne de diğer davalı havayolu şirketinin davacı için kredi kartı ile bilet satışı kanalını kapatmasının mümkün olmadığını bildiği halde davalılardan böyle bir talepte bulunmasının ve olumsuz yanıt aldıktan sonra da bu huzurda davaya açarak uğradığı zararın müvekkili kusurundan kaynaklanmış olduğunu iddia etmesinin kötü niyetli bir davranış olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin … iç ve dış hatlarda, tarifeli ve tarifesiz seferlerle yolcu ve yük taşımacılığı faaliyetinde bulunmak üzere ruhsatlandırıldığını, yaklaşık 17 senedir Türkiye’nin önde gelen havayolu şirketlerinden biri olduğunu, müvekkili şirketin havayolu taşımacılığını uluslararası alanda temsil eden … üyesi olduğunu ve …’nın kurmuş olduğu BSP sistemi üzerinden sisteme üye acenteler ile iş birliği kurarak bilet satış hizmeti gerçekleştirdiğini, söz konusu iş birliği kapsamında acentelerin, müvekkili şirkete ait uçak bilet satışını yapmakta ve bu satışlardan komisyon elde etmekte olduğunu, müvekkili ile davacı arasındaki işbirliğinin bu kapsamda olduğunu, davacı şirket kendi sistemi olan Amadeus üzerinden sahte ya da kopyalanmış kredi kartı ile müvekkili şirkete ait biletlerin satışını yaptığını, kart sahiplerinin itirazı üzerine kredi kartı satışlarında banka ile müvekkili şirket arasında aracı kurum olan ve elektronik ödeme sistemleri sağlayan Wirecard firması tarafından fraud (sahte işlem) sebebi ile müvekkili şirkete chargeback düzenlendiğini, bunun üzerine müvekkili şirket uğramış olduğu zarar nedeniyle davacıya ADM ( acente borç dekontu) düzenlendiğini, müvekkili şirketin, bilet satış sisteminde davacının kredi kartı ile satış kanalını kapatmasının mümkün olmadığını, bahse konu işlemlerin davacı şirketin çalışanları tarafından gerçekleştirildiğini, hatta davacı şirketin bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu beyanla; davacının dava dilekçesindeki tüm iddia ve talepleri haksız ve hukuka aykırı olduğundan davacının davasının esastan reddine, ihtiyati tedbir şartları oluşmadığından ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 22/01/2020 tarih ve 2018/428 Esas – 2020/49 Karar sayılı kararı ile; ” … taraflar arasında düzenlenen 03/03/2010 tarihli sözleşmenin uygulanmasından çıkan uyuşmazlıkların Seyahat Acenteleri El Kitabı’nın 812 nolu kararının 12.2.3 bölümündeki düzenlemeye göre, davacı şirketin 2. bölgede bulunması nedeni ile Türkiye’deki acenteler için Cenevre veya İsviçre Tahkim merkezleri görevli ve yetkili kılındığı sabit olup, sözleşmede geçerli bir tahkim şartının düzenlendiği, davalılar vekillerinin ayrı ayrı sunmuş oldukları cevap dilekçeleri ile ilk itiraz olarak tahkim itirazında bulundukları anlaşıldığından, HMK’nun 116. maddesi gereğince mahkememizde açılan davadaki uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceğinden davanın usulden reddine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-6100 sayılı HMK’ nun 413. maddesi uyarınca tahkim itirazın nedeniyle HMK’ nın 116/1-b bendi uyarınca uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceğinden davanın USULDEN REDDİNE, 2-Mahkememizce verilen 28/12/2018 tarihli … Bankası A.Ş. Aksaray/İstanbul Şubesi’ nin 23/02/2010 tarih … seri nolu ve … mektup numaralı 261.000,00.-USD miktarlı kesin ve süresiz verilen teminat mektubunun paraya çevrilmesinin durdurulmasına ilişkin İHTİYATİ TEDBİR KARARININ KALDIRILMASINA, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme tarafından dayanak gösterilen 3 Mart 2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi Sözleşmesi’ndeki imzanın sahte olduğunu, müvekkil şirketin temsilcisine ait olmadığını, sahtelik iddiasının kamu düzeninden olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceğini, bu durumda tarafların ortak iradeleri ile imzaladığı bir sözleşmenin mevcut olmayacağını ve sözleşmedeki özel hükümlerin uygulanamayacağını, bu nedenlerle, yerel mahkemenin kararının bozularak, müvekkili şirket temsilcisinin imza örneklerinin alınmasını ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep ettiklerini, 1 ve 2 numaralı davalılar arasındaki mecburi dava arkadaşlığı bulunduğunu, müvekkilinin (kabul anlamına gelmemek kaydıyla) alacaklısı olan 1 numaralı davalının düzenlediği tüm biletlerin, 2 numaralı davalının sistemi üzerinden kesildiğini, müvekkili tarafından verilen teminat mektubunun ise 2 numaralı davalının tasarrufunda bulunduğunu, Tahkim veya herhangi bir sözleşmeye taraf olmayan 1 numaralı davalının tahkim itirazının dinlenmesinin hukuken imkanı bulunmadığını, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitinin aslında havayolu şirketine karşı yöneltildiğini, 2 numaralı davalı …’ya ise konumu ve teminat mektubunu elinde bulundurması dolayısıyla husumet yöneltildiğini, Yolcu Bileti Satış Acentesi Sözleşmesinde (asıl alacaklı olduğunu iddia eden) 1 numaralı davalının taraf bile olmadığını, sözleşmenin 2 numaralı davalı ile akdedildiğini, bu nedenle mahkemenin davanın tüm tarafları arasında tahkime başvurma zorunluluğu bulunduğu yönünde hatalı bir sonuca varıldığını, 1 numaralı davalının müvekkili şirket ile arasında uyuşmazlığın çözümünde tahkime gidileceği yönünde herhangi bir irade beyanı bulunmadığını, ayrıca 2 numaralı davalının açıkça tahkim sözleşme akdetme yetkisi bulunmayan bir vekaleti olmadığı sürece 1 numaralı davalı adına tahkim sözleşmesi akdetme yetkisi de bulunmadığını, sonuç olarak 1 numaralı davalının tahkim iradesini ortaya koyduğu herhangi bir sözleme olmamasına rağmen, tahkim itirazı nedeniyle davalarının reddedilmesinin hatalı olduğunu, Müvekkilinin asıl alacaklısı olan 1 numaralı davalının, taraf olmadığı bir sözleşmeye dayanarak tahkim itirazında bulunmasının hukuken ve usulen mümkün olmadığını, bu nedenle mecburi dava arkadaşlığı olmadığı kanaati oluşması halinde; davaların ayrılmasına 1 numaralı davalı bakımından (taraf dahi olmadığı) tahkim itirazının sözleşmeye taraf olmaması nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, eğer 2 numaralı davalı ile akdedilen tahkim şartının geçerli olduğu kanaati oluşması halinde ise, 1 numaralı davalı ile müvekkili arasında herhangi bir sözleşme veya tahkim anlaşması bulunmadığı için davaların ayrılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, Tahkim anlaşmasının geçerli olmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2016/5836 Esas ve 2017/4720 Karar sayılı kararına göre; taraflardan yalnızca birinin Türk olması halinde dahi İngilizce hazırlanan tahkim şartına dayanılamayacağının belirtildiğini, Yargıtay 11. HD’ nin anılan kararında aynı somut uyuşmazlıkta olduğu gibi; taraflardan biri Türk diğerinin ise yabancı menşeili şirket olduğunu, hal böyle iken Yargıtay’ın, tahkim şartının geçersiz olduğuna karar verdiğini, anılan kararı ekte sunduklarını, İlaveten, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/5003 Esas ve 2019/842 Karar sayılı kararında, 805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun’un 1. ve 4. maddelerine atıf yaparak, Türkiye Cumhuriyeti taabiyetindeki şirket ve müesseselerin ülke içindeki her türlü sözleşme, hesap ve defterlerini Türkçe olarak düzenlemek zorunda olduğunu; bu zorunluluğa uymadan düzenlenen sözleşmelerin sözü edilen kanun gereğince geçersiz olduğunun vurgulandığını, Ayrıca; 2 numaralı davalının tek taraflı olarak belirlediği prosedürlere, tek taraflı olarak kaleme aldığı metinlere, yine tek taraflı olarak yaptığı tahkim, tahkim yeri ve tahkim merci seçimine, herhangi bir tahkime başvurma iradesi bulunmayan müvekkilinin tabi olmasını beklemenin hakkaniyete ve eşitliğe aykırılık teşkil edeceğini, bu nedenle tahkim itirazının reddine karar verilmesini talep ettiklerini, İhtiyati tedbirin kaldırılmasının hatalı olduğunu, İlk Derece Mahkemesi’nin ihtiyati tedbir kararını herhangi bir değerlendirme yapmaksızın kaldırdığını, bu hususun müvekkilinin ticari anlamda oldukça büyük zararına sebebiyet vereceğini, müvekkilinin 1 numaralı şirkete borçlarının teminatı için 261.000 USD tutarında banka teminat mektubu teslim ettiğini, ilgili teminatın 86.102,65 TL tutarındaki borç karşılığında verildiğini, verilen teminat mektubuyla borç miktarının oldukça orantısız olduğunu, müvekkilin tacir sıfatı gözetildiğinde banka teminat mektubunun bozdurulmasının bankalar nezdinde ticari itibarını önemli ölçüde sarsacağını, İlk Derece Mahkemesi kararının verilmesiyle durum ve şartlarda herhangi bir değişiklik meydana gelmediğini, İlk Derece Mahkemesi’nin hatalı olarak ihtiyati tedbiri kaldırdığını belirterek, -İlk derece mahkemesi kararının bozulmasına, – Herhangi bir sözleşmeye taraf olmayan 1 numaralı davalının tahkim itirazının reddine ve bu nedenle davanın devamına, -Aksi kanaatte ise 1 numaralı davalının herhangi bir sözleşmeye taraf olmaması nedeniyle tahkim itirazının 1 numaralı davalı açısından reddine ve davaların ayrılarak her iki davalı açısından ayrı ayrı görülmesine, – İhtiyati tedbirin hukuka aykırı olarak kaldırılması dolayısıyla, ihtiyati tedbir konulmasına, – Sahtelik iddiası doğrultusunda müvekkili şirket yetkilisinin imza örnekleri aldırılarak bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Yolcu Bileti Satış Acentesi Anlaşması uyarınca düzenlenen acente borç dekontu(ADM) nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile diğer davalı … ile imzalanan sözleşme uyarınca verilen teminat mektubunun bu alacak nedeniyle paraya çevrilmesini tedbiren durdurulması istemine ilişkindir. Mahkemece davanın tahkim ilk itirazı nedeniyle usulden reddine, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı, davalı … ile imzalanan 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi sözleşmesinde imzanın şirket yetkilisine ait olmadığını, bu nedenle tahkime ilişkin şartın geçerli olmadığını istinaf itirazı olarak ileri sürmekte ise de, davacının tüm taleplerini söz konusu bu sözleşmeye binaen …’ya kayıtlı acente olduğu kabulü ile dile getirdiği görüldüğü gibi, HMK’nın 357- (1) maddesinde, Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanılamayacağının düzenlendiği, davacı tarafça yargılama sırasında sahtecilik iddiasında bulunulmayıp bu hususun ilk kez istinaf aşamasında ileri sürülmesi nedeniyle sahtelik iddiasının dinlenilemeyeceği anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı … arasında akdedilen 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi Anlaşması incelendiğinde; davacının acente olarak anılacağının, acenteyi tayin eden ve … üyesi adına ve namına hareket eden … Genel Müdürü tarafından temsil edilen her bir … üyesinin ise taşımacı olarak anılacağının, anlaşmanın 1.maddesinde ise; bu anlaşmanın, acentenin faaliyet gösterdiği ülkelerde geçerli olan satış acentesi kurallarına göre taşımacı tarafından acentenin tayin edilmesi üzerine acente ve taşımacı arasında yürürlüğe girdiğinin, yapılan tadilatları ile birlikte yürürlüğe girmesinden sonra bu anlaşmanın taşımacı ve acente arasında isimleri anlaşmada özellikle belirtilmiş ve her ikisi de anlaşmanın tarafları olarak isimlerini anlaşmaya koymuşlar gibi geçerli olacağının kararlaştırıldığı görülmüş olup, bu durumda … üyesi olan havayolu şirketi davalı …’nin de bu anlaşmanın tarafı olduğu tespit edilmiştir. Yine söz konusu Anlaşmanın 14.maddesi ile, bir konunun Satış Acentesi Kuralları uyarınca tahkime götürülmek istenmesi durumunda, acentenin bu kurallar uyarınca tahkime başvurmayı ve tahkim prosedürlerine uygun davranmayı ve ayrıca verilen tahkim kararına bağlı kalmayı kabul ettiği hüküm altına alınmış, 2.1.a maddesi ile, taşımacı ve acente arasındaki ilişkide geçerli olan şartlar ve koşulların, acente idarecisinin yetkisi altında zaman zaman yayınlanan ve bu anlaşmaya da eklenen Seyahat Acentesi El Kitabında yer verilen kararlarda (ve bu el kitabından alınan diğer hükümlerde) belirtildiği, 2.1.b maddesi, bu kuralların, kararların ve zaman zaman tadil edilen haliyle diğer hükümlerin bu anlaşmanın bir parçası kılındığının kabul edileceği, taşımacı ve acentenin bunlara uymayı kabul ettiği kararlaştırılmıştır. Seyahat Acentesi El Kitabı’ nda yer alan 820e numaralı Karar uyarınca, taraflar arasında çıkan ihtilafların nihai çözüme kavuşturulmasının tahkim yoluyla incelemeye bağlı olmak kaydıyla seyahat acentesi komiseri tarafından gerçekleştirileceği ve devamında hangi uyuşmazlıkları çözeceği kararlaştırılmış, El Kitabı’nın 12.2.1 maddesinde ise, seyahat acentesi komiserinin aldığı bir karardan doğan veya o kararla bağlantılı olarak ortaya çıkan tüm ihtilafların, nihai olarak Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Kuralları çerçevesinde ve bu Kurallara göre atanan bir veya daha fazla hakemce çözüme kavuşturulacağı ve hakemlerin kararının yetkili herhangi bir mahkemede onaylatılıp kayda geçirilebileceği, 12.2.3. maddesi ile, tahkim yerinin taraflar aksi üzerinde mutabık kalmadıkça onaylanmış lokasyonun bulunduğu ülkede veya başvuruya konu lokasyonun bulunduğu ülkede olacağı, yukarıdaki hükme bakılmaksızın o ülkenin kanunları Madde 12.2.5 hükmüyle çelişiyorsa,…2.bölge olarak verilmiş bir karar söz konusu ise tahkim yerinin Cenevre İsviçre olacağı, 12.2.5. maddesinde ise, hakem kararının taraflar açısından kesin ve nihai surette bağlayıcı olacağı ve karara içerdiği koşullara göre riayet edileceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür. Ülkemiz hukuk sisteminde ise (HMK m.439.) hakem kararlarına karşı iptal davası açılabildiğinden, Ülkemiz kanunlarının El Kitabının 12.2.5 m. hükmüyle çeliştiği, dolayısıyla somut uyuşmazlık açısından tahkim yerinin Cenevre İşviçre olduğu kabul edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta; seyahat acentesi komiserine başvuru yapıldıktan sonra tahkime başvuru yapılmasının, tahkim iradesini kaldırmayacağı gibi, Seyahat Acentesi El Kitabı’nda yer alan 820e numaralı Kararda, seyahat acentesi komiserinin hangi uyuşmazlıkları çözeceğinin açıklandığı, buna göre komiserin aldığı bir karardan doğan veya onunla bağlantılı olarak ortaya çıkacak tüm ihtilaflar için tahkime gidilebileceğinden, tahkime ilişkin uyuşmazlıkların da belirli olduğu, dolayısıyla taraflar arasında yapılan sözleşmede yer alan tahkim şartının geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafça İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasaya dayanılarak, İngilizce dilinde yapılan sözleşmede yer alan tahkim şartının hükümsüz olduğu istinaf sebebi olarak ileri sürülmüş ise de; 805 sayılı “İktisadi müessesellerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkındaki Kanun’un 1.maddesinde Türk şirket ve müesseseleri için Türkçe kullanılması zorunlu tutulan iş ve işlemler arasındaki “mukavele”lerin, aynı Yasa’nın 2.maddesinde yabancı şirketler ve müesseseler açısından sınırlı sayıda sayılan iş ve işlemler arasında gösterilmediği görülmektedir. Davacı vekilince teminat mektubunun nakte çevrilmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş ise de; dava, acente borç dekontu(ADM) nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, HMK’nın 389. maddesi uyarınca ancak uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği, tedbir talep edilen teminat mektubunun dava konusu olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacının ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcı, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 05/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.