Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1482 E. 2022/1887 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1482 Esas
KARAR NO: 2022/1887 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/1306 Esas – 2018/497 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında akaryakıt bayiiliği işleticiliği hususunda 15/05/2013 tarihinde 5 yıllık sözleşme imzalandığını, bu sözleşmeye ek olarak ürün alım taahhütnamesi imzalandığını, buna göre yıllık asgari 3.553 ton beyan ürünün (kurşunsuz benzin + normal benzin + motorin) müvekkilinden alınacağını, eksik kalan ton üzerinden 14,00-USD tutarınca kar mahrumiyetinin ödeneceğinin taahhüt edildiğini, dava konusu sözleşmenin 07/03/2014 tarihinde karar yürürlükte kaldığını ve bu döneme kadar 2.672 ton ürün alınması gerektiğini fakat davalı tarafından 914 ton ürün alındığını, eksik kalan 1.758 ton karşılığı olan 24.610,00-USD’nin müvekkiline ödenmesi gerektiğini belirterek ilk aşamada 1.000,00-USD’nin davalıdan tahsiline, yargılama giderler ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı tarafça davaya cevap verilmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/05/2018 tarih 2016/1306 Esas – 2018/497 Karar sayılı kararında;”Dava dilekçesi ve sair tüm evraklar hep birlikte incelenmiştir. Dava, taraflar arasında imzalanan 15/05/2013 tarihli … İstasyonu Bayilik Sözleşmesi, Protokol ile davalı tarafından imzalanan tarihsiz ürün alım taahhütnamesi kapsamında, sözleşmenin tarafların karşılıklı anlaşarak sona erdirilmesi sonrası davacının eksik ürün alımı nedeniyle kar mahrumiyeti olarak bildirdiği alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkememizce alınan heyet raporunda taraflar arasında imzalanan sözleşmede ve alım taahhüdü kapsamında taahhüdün yerine getirilip getirilmediğinin her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacağının kararlaştırıldığı, taahhüdün aylara bölünmesi suretiyle aylık taahhüt ihlalinin söz konusu olmadığı, sektör uygulaması da göz önüne alındığında, bir … istasyonu bayisinin müşteri çevresini, yeni istasyon ve/veya markasına alıştırmasının zaman alabileceği, böylece … istasyonu bayisi, ilk aylarda az ürün almış olsa da devam eden aylarda daha fazla ürün almasının bekleneceği, asgari alım taahhüdünün ihlalinin, sözleşme ile cezai koşula bağlandığı; BK md. 170 hükmü gereğince, ceza koşulunun, ancak gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan asgari alım taahhüdünün ihlali halinde doğacağı, asgari alım taahhüdünün ihlali şartının fesih protokolü ile açıkça kararlaştırılmamış olması karşısında erkene alınarak cezai şartın doğmasının sağlanamayacağı, fesih protokolünün 1.2 maddesinde taraflar, “aralarındaki ticari ilişkisinden kaynaklanan tüm borçlarının muacceliyet kesbedeceği” hususunda anlaşmış olsalar da henüz şartın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin anlaşılacağı vade dolmadan taahhüdün sektör uygulaması gereğince ihlal edilip edilmediğinin anlaşılamayacağı ve buna bağlı cezai koşulun da doğmuş sayılamayacağı yönünde görüş sunulmuş, ancak davacının talebi gibi asgari alım taahhüdünün muaccel hale geldiği ve aylara bölünerek hesap edileceği kanaatine varılması halinde ise kar mahrumiyetinin 26.907,12-USD olduğu hesap edilmiştir. Taraflar arasındaki … İstasyonu Bayilik Sözleşmesi 15/05/2013 tarihinde imzalanmış, davalı ilk ürün alımını 05/07/2013 tarihinde yapmış, taraflar arasında sözleşmenin karşılıklı olarak sona erdirilmesini amaçlayan 04/03/2014 tarihinde fesih protokolü imzalanmış, protokolde sözleşmenin sona ereceği tarih ayrıca belirtilmediğinden protokolün imzalandığı tarihte sona ereceği belirlenmiş ve bu durumda sözleşmenin 293 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Davalının imzaladığı asgari ürün alım taahhütnamesinin; birinci yıldan başlamak ve anılan anlaşmaların yürürlüğü süresince geçerli olmak üzere, yıllık asgari 3.533 (üçbinbeşyüzotuzüç) ton beyaz ürünü (kurşunsuz benzin + normal benzin + motorin) (kısaca “ürün” veya “ürünler” olarak anılacaktır), münhasıran …’den veya … AŞ’nin yazılı göstereceği ikmal kaynaklarından satın almayı kabul ve taahhüt ederiz. Yukarıda beyan ettiğimiz satın alma taahhüdümüzü her bir yıllık anlaşma dönemine ilişkin olarak yerine getiremediğimiz takdirde, Madde (a): “Anlaşma süresinin hitamında ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 14-USD (ondört Amerikan Doları) tutarının ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığında kar mahrumiyeti ödemeyi”, Madde (c); “Söz konusu kar mahrumiyeti miktarının, … tarafından her bir yıllık anlaşma döneminin hitamında veya bizzat belirleyeceği dönemlerde anlaşmanın ifasıyla birlikte talep edebileceğini”, Madde (d): “Anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip … tarafından aynı ticari bölgede yeni bir bayilik tesis edilip edilmeyeceğine bakılmaksızın talep edebileceğini” Beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır. Dosya kapsamına sunulan Fesih Protokolünde; Madde 1.1. “Taraflar, Bayi ‘nin “… Mahallesi … No:… Gaziosmanpaşa İstanbul” adresinde ve “İstanbul ili, Gaziosmanpaşa ilçesi, … Mahallesi, … Mevkii, … ada, … parsel” sayıda kayıtlı gayrimenkul üzerinde kurulu … ve otogaz satış ve servis istasyonunda … ve … marka ve logosu altında bayilik faaliyetinde bulunmasına ilişkin olarak; … ve … ile işbu “Fesih Protokolü” nün imzasından önce akdettiği tüm anlaşmaları mutabakat dahilinde sona erdirmişlerdir.” Madde 1.2. “Bayi/Malik, … ve … ile imzaladığı anlaşmaların sona erme tarihi itibariyle; aralarındaki ticari ilişkisinden kaynaklanan tüm borçlarının mucacceliyet kesbedeceğini ve bu kapsamda, muaccel olan tüm borçların en geç fesih tarihini müteakip 30 iş günü içerisinde … ve …’a nakden ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.” hükümlerinin taraflarca kararlaştırıldığı belirlenmiştir. Asgari Alım Taahhütnamesinde yukarıda anılan maddeler ışığında, müteaddit kere asgari alım taahhüdünün “yıllık” ve “her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak”, “yıllık anlaşma dönemi” ifadelerine yer verildiği, taahhüdün yerine getirilip getirilmediğinin, her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacağının taraflarca kararlaştırıldığı, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde taahhüdün aylara bölünmesi yönünde bir hükmün yer almadığı, sektör uygulaması da göz önüne alındığında, bir … istasyonu bayisinin müşteri çevresini, yeni istasyon ve/veya markasına alıştırması zaman aldığından bayi ilk aylarda az ürün almış olsa da devam eden aylarda daha fazla ürün alması bekleneceğinden, … istasyonu bayisinin, taahhüdü yerine getirip getirmeyeceği ve getiremedi ise ne kadar fark ile yerine getiremediğinin bir yıllık süre dolmadan hesaplanamayacağına bilirkişi raporunda işaret edildiği anlaşılmıştır. TBK 170 maddesi gereğince “Bir sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur. Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade eder.” hükmü gereğince, ceza koşulu, ancak gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan asgari alım taahhüdünün ihlali halinde doğacaktır. Bu itibarla her ne kadar fesih protokolünün 1.2 maddesinde taraflar, “aralarındaki ticari ilişkisinden kaynaklanan tüm borçlarının muacceliyet kesbedeceği” hususunda anlaşmış olsalar da vadeye göre verilen asgari alım taahhüdünün ihlaline bağlanan ceza koşulu, şarta bağlı bir borç olup, satamama şartı gerçekleşmeden doğmayacaktır. Yine TBK md. 131/1 ve 2 hükümleri uyarınca “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşutu istenebilir.” hükümleri yer almakta olup; davacı ile davalının anlaşarak sözleşmeyi sona erdirdiği, ceza koşulunun gerçekleşmesi için asgari alım taahhüdünün ihlaline yönelik vadenin sona ermediği, vade sona ermeden ceza koşulunun şartlarının gerçekleşmesinden bahsedilemeyeceği yine taraflarca karşılıklı olarak sözleşme sona erdirilirken davacının ceza koşuluna dair hakkını saklı tutmadığı, henüz şartın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin anlaşılacağı vade dolmadan, ceza koşulunun gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği ve fesih protokolü hükümleri ile asgari alım taahhüdünün muacceliyet kesbettiğinden bahsedilemeyeceği kanaatine varıldığından davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. “gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Davaya konu kar mahrumiyeti taleplerinin TBK md. 170’te yer alan “geciktirici koşula bağlı sözleşme”lere ilişkin hüküm kapsamında değerlendirilmesinin açıkça kanunun hatalı uygulandığını gösterdiğini, TBK md. 170 hükmünün: “Bir sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur. Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade eder.” şeklinde düzenlendiğini, kanunun lafzından da bu hükmün, sözleşmenin tümünün hüküm ifade etmesinde geciktirici koşulun etkisini düzenlediğini, Huzurdaki davaya konu sözleşme ilişkisinin ise sözleşmenin imzalanması ile ve 15.05.2013 tarihinde başlamış bulunduğunu ve yürürlük konusunda getirilmiş herhangi bir geciktirici koşulun söz konusu olmadığını, Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesinin kararında ve kararın dayandığı bilirkişi raporunda bu hükme atıfla Ürün Alım Taahhütnamesi hükümlerinin “geciktirici koşul” olarak değerlendirilmesinin açıkça “kanunun hatalı uygulanması” niteliğinde olduğunu ve bu hukuka aykırı değerlendirmenin kararın kaldırılmasını gerektirdiğini, İlk Derece Mahkemesinin kararındaki kanunun hatalı olarak değerlendirildiği bir başka noktanın ise, TBK md. 131 hükmüne atıfla sözleşme ilişkisi sona ermekle açıkça saklı tutulmuş olmadıkça sözleşmeye dayalı diğer borçların da sona ermiş kabul edilmesi ilkesinin uygulanmasına ilişkin olduğunu; mahkeme tarafından anılan hükme atıf yapıldığını ancak somut olay bakımından yapılan değerlendirmede müvekkil tarafından hakların saklı tutulmuş olmasına rağmen hakkaniyete aykırı değerlendirme ile sonuca ulaşıldığını, … bayilik ilişkisinin taraflara birçok edim yükleyen, geniş kapsamlı ve ticari boyutu büyük olan, kendine özgü bir borç ilişkisini teşkil ettiğini, Fesih Protokolü’nde, hakların saklı tutulmasına ilişkin 1.2. Hükmünün: “Bayi/Malik, … ve … ile imzaladığı Anlaşmaların sona erme tarihi itibariyle aralarındaki ticari ilişkiden kaynaklanan tüm borçlarının muacceliyet kesbedebileceğini ve bu kapsamda, muaccel olan borçlarını en geç fesih tarihini müteakip 30 işgünü içerisinde … ve …’a nakden ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.” şeklinde düzenlendiğini; bu hükmün TBK md. 131 anlamında çekince teşkil etmediğinin, kar mahrumiyeti alacağının ayrıca saklı tutulmasının ifade edilmesinin kanuna aykırı olduğunu ve hakkaniyete de aykırı olduğunu, TBK md. 131/2 hükmünde de: “İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.” şeklinde ifade edildiğini, Aktarılan kanun hükmünde belirtilen şekilde müvekkil tarafından sözleşmeden doğan alacakların saklı tutulduğu gibi, aradaki ticari ilişkinin boyutları ve fesih protokolünün diğer hükümleriyle birlikte değerlendirildiğinde müvekkilinin özellikle kar mahrumiyetine ilişkin haklarından vazgeçmesinin ticari hayatın bünyesine açıkça aykırı olacağının ve böyle bir hüküm olmasa idi bile halin icabına göre bu hakların talep edilebileceğinin açıkça anlaşıldığını, Buna rağmen İlk Derece Mahkemesi tarafından kanun hükmünün tamamen müvekkili aleyhine ve genişletici şekilde yorumlanarak hakkaniyete aykırı bir sonuca ulaşıldığını, Karara dayanak bilirkişi raporundaki tespitin aksine sözleşmenin 1 yıl süre ile ayakta kalmamış olmasının müvekkilinin iş bu davaya konu ettiği şekilde eksik kalan ürün miktarı için talepte bulunmasına mani olmadığını, Davalının sözleşmenin yürürlükte kaldığı döneme isabet eden taahhüdünü gerçekleştirmediğinin ve sözleşmenin sona ermesi nedeniyle gerçekleştiremeyeceğin açık olduğunu; yine davalının sözleşmenin yürülükte kaldığı dönemdeki aldığı ürün miktarı dikkate alındığında kalan sürede de taahhüdünü yerine getiremeyeceğinin açık olduğunu; bu kapsamda bilirkişi raporunda sözleşmenin yürürlükte kaldığı döneme göre müvekkilinin talep edebileceği kar kaybının 26.907,12 USD olduğunun tespit edildiğini, Müvekkili şirket tarafından bayilik ilişkisinin kurulması sırasında ve sonrasında … satış ve servis istasyonuna birçok yatırım yapılmakta olduğunu ve birçok masrafa katlanılmakta olduğunu; bayilerin, dağıtım şirketlerinden belirli bir miktarda ürün almayı taahhüt etmelerinin sektördeki genel bir uygulama olduğunu; bu taahhütlerin verilmediği takdirde dağıtım şirketlerinin yapacağı yatırımların ve katlanacağı masrafların telafisinin imkansız hale geldiğini, Diğer yandan ürün alım taahhütnamelerinin; taahhütnameye konu edinen istasyonun lokasyonu, istasyon çevresindeki insan populasyonu, istasyonun ana arterlere yakınlığı gibi etmenlere göre tanzim edildiğini; bu alım tutarlarının istasyondan istasyona farklılık göstermekte olup objektif koşullar dikkate alınarak belirlendiğini, Ticari boyutu dikkate alındığında, basiretli tacir olarak sözleşme ilişkisine giren davalının, üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmemesinden sorumlu olacağının aşikar olduğunu; taraflar arasındaki Ürün Alım Taahhütnamesi’nin “d” bendinde kar mahrumiyeti alacağının sözleşmenin sonunda veya sözleşme her ne surette sona ererse ersin talep edilebileceğinin açıkça hüküm altına alındığını, Dolayısıyla açık Taahhütname hükümleri karşısında sözleşmenin fesih protokolü ile sona ermesine dayanılarak kar mahrumiyetinin talep edilemeyeceğinin belirtilmesinin hukuka ve sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini, Davadaki taleplerinin, 5 yıllık sözleşme döneminin tümüne değil, sadece ilk sözleşme döneminde üstlenilen alım taahhüdüne aykırılıktan doğan kar mahrumiyetinin tazmini ile sınırlı olduğunu, Davalının taahhüdünde basiretli tacir olarak öngörülü olması gerektiğini ve taahhüdün kapsamına bayinin müşteri çevresi oluşturma sürecinin de dahil olduğunu; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, 10 ay sürdüğünü; dolayısıyla ilk sözleşme yılının dolmasına 2 ay kala sözleşmeni sona erdiğini; bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında davalının taahhüdünü tamamlama imkanı bulamadığından söz edilmesinin taraflarınca anlaşılamadığını; bilirkişi raporu ile ortaya konularak davalının eksik alımlarının, toplam ürün alımlarının neredeyse 2 katı olduğunu, Sözleşmenin protokolle sonlanmasına, haklarını saklı tutmasına rağmen müvekkili aleyhine değerlendirildiğini ve bu yorum nedeniyle taahhüdüne aykırı davranan davalının fiillerinin yanına kar kaldığını; karardaki değerlendirmeye göre fesih protokolü ilk yıl dolduktan sonra imzalansa idi müvekkilinin kar mahrumiyetinin tazmin edebilecekmiş gibi bir sonuca ulaşılacağını ve bu değerlendirmenin tarafların birbirine uygun olarak fesih iradesi açıklama serbestisini anlamsız hale getirecek derecede katı ve ticari ilişkinin amacına aykırı olduğunu, Davadaki taleplerinin ilk yılla sınırlı olduğundan ölçülü olduğunu ve fesih protokolü ile haklarının saklı tutulduğunu; bu açıdan davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Bir an için sadece fesih tarihine kadarki dönem için değerlendirme yapılması ihtimali düşünülse bile; bu durumda da davalının taahhüdünün hakkaniyete uygun şekilde oranlanmasının ve belirlenecek alım tutarına göre eksik alımlar üzerinden kar mahrumiyetlarinin tazmin edilmesinin gerekeceğini, Dolayısıyla yukarıda açıklanan ve resen dikkate alınacak nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması ve davalarının kabulüne karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurduklarını, İleri sürerek, istinaf taleplerinin kabulü ile, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.05.2018 tarih, 2016/1306 E. 2018/497 K. sayılı usul ve yasaya aykırı kararının kaldırılmasına, davalarının kabulüne, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi ve eki ürün alım taahhütnamesi uyarınca belirlenen eksik ürün alımı için öngörülen cezai şartın tahsili istemi ile açılan kısmi alacak davasıdır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasındaki 15/05/2013 tarihli beş yıl süreli bayiilik sözleşmesi ile buna bağlı ürün alım taahhüdünün bağıtlandığı, ürün alım taahhüdü ile davalının davacıdan her yıl için 3.533 ton beyaz ürün almayı taahhüt ettiği anlaşılmıştır. Davalı; tahhüdün (a) bendi ile, anlaşma süresinin hitamında ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 140-USD’nin ödeme günündeki Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığında kar mahrumiyetini davacıya ödemeyi; (c) bendi ile, söz konusu kar mahrumiyeti miktarının davacı tarafından her bir yıllık anlaşma döneminin hitamında veya bizzat belirleyeceği dönemlerde anlaşmanın ifasıyla birlikte talep edebileceği; (d) bendi ile, anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip davacı tarafından aynı ticari bölgede yeni bir bayilik tesis edilip edilmeyeceğine bakılmaksızın davacının kar mahrumiyetini talep edebileceği; (e) bendi ile işbu taahhüdün ve kar mahrumiyeti miktarının anlaşmalarda öngörülen cezai şart miktarına hiçbir şekilde mahsup edilmeyeceği, haklı nedenle fesih halinde cezai şarta ilaveten talep edilebileceği; (g) bendi ile, davacının anılan kar mahrumiyeti tutarını mutabakat dahilinde anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep etmesine muvafakat edildiği; (h) bendi ile davacı tarafından yazılı feragatname verilmedikçe davacının herhangi bir hak ve alacağından feragat etmiş sayılmayacağı, hususlarını kabul, beyan ve taahhüt etmiştir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve eki anlaşmaların 04/03/2014 tarihli fesih protokolü ile sonlandırıldığı, fesih protokolünün giriş başlıklı giriş başlıklı 1.maddesinin 1.1 bendinde “Taraflar, Bayi’nin “… Mahallesi … Aşfaltı No: … Gaziosmanpaşa İstanbul” adresinde ve “İstanbul ili, Gaziosmanpaşa ilçesi, … Mahallesi, Eski Edirne … Mevkii, … ada, 4 parsel” sayıda kayıtlı gayrimenkul üzerinde kurulu … ve Otogaz satış ve serviş istasyonunda … ve … marka ve logosu altında bayilik faaliyetinde bulunmasına ilişkin olarak; … ve … ile işbu “Fesih Protokolü” nün imzasından önce akdettiği tüm anlaşmaları mutabakat dâhilinde sona erdirmişlerdir.” düzenlemesinin, 1.2 bendinde ise; “Bayi/Malik, … ve … ile imzaladığı anlaşmaların sona erme tarihi itibariyle; aralarındaki ticari ilişkisinden kaynaklanan tüm borçlarının muacceliyet kesbedeceğini ve bu kapsamda, muaccel olan tüm borçların en geç fesih tarihini müteakip 30 iş günü içerisinde … ve …’a nakden ve de’aten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.” düzenlemesi yer almaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme 15/05/2013-04/03/2014 tarihleri arasında dokuz ay on dokuz gün yürürlükte kalmış olup, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre boyunca alınması gereken ürün miktarının 2.836,08-ton olduğu, davalının 914,142-ton alım yaptığı, eksik kalan miktarın 1.921,94-ton olduğu, ton başına 14,00-USD hesabı ile talep edilebilecek kar mahrumiyeti tutarının 26.907,12-USD olduğu tespit edilmiştir. Taraflar arasında; ürün alım taahhüdüne aykırılık halinde, eksik kalan ürün tutarının tonu başına 14,00-USD ödeme yapılacağı kararlaştırılmış olup, bu taahhüt TBK 179/II maddesinde düzenlenen ifaya ekli cezai şart niteliğindedir. Ancak mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere; ürün alım taahhüdü bir yıllık dönemler için verilmiş olup, sözleşmenin bir yıldan daha az süre yürürlükte kalmış, ikale anlaşması ile sona erdirilmiştir. Sözleşmenin sonlandırıldığı tarih itibariyle, ürün alım taahhüdü için öngörülen bir yıllık dönem henüz sona ermediğinden, davalının yıllık ürün alım taahhüdüne aykırı davrandığından, dolayısıyla cezai şart talep koşullarının oluştuğundan bahsedilemez. Davacının fesih protokolünün 1.2 bendi kapsamında talep edebileceği alacaklar, sonlandırma anlaşmasının yapıldığı tarih itibariyle doğmuş ve muaccel bulunan alacaklar olup, davacının ürün alım taahhüdüne aykırılık nedeniyle, TBK’nun 179/II fıkrasına doğmuş ve muaccel bir cezai şart alacağı mevcut değildir. Saptanan bu hukuki durum karşısında, mahkemece davanın reddine karar verilmesi isabetli olup, davacının istinaf başvurusu yerinde bulunmamıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından davacı yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.