Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1478 E. 2022/1615 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1478
KARAR NO: 2022/1615
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/02/2020
DOSYA NUMARASI: 2019/249 Esas – 2020/81 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili tarafından yurt içinde … markası altında akdedilen bayilik sözleşmeleri ile halen akaryakıt, LPG ve madeni yağ ürünlerinin bayiler ve satış noktaları vasıtasıyla toptan ve perakende olarak, satış ve pazarlanması işi ile iştigal edildiğini, bu kapsamda “…” markası altında bayilik faaliyetinin gerçekleştirildiğini, tapuda İstanbul İli, Küçükcekmece İlçesi, … Mahallesi, … pafta ve … parselde kayıtlı taşınmazda müvekkili şirket lehine 25/04/2008 tarihinden itibaren 15 yıl, 6 ay süre ile intifa hakkı tesis ve tapu siciline tescil edildiğini, rekabet kurumunun düzenlediği 2002/2 sayılı tebliğde değişiklik yapan 2003/3 sayılı tebliğin öngördüğü şekilde 18/0/2003 tarihinde başladığını, 18/09/2005 tarihi itibariyle sona erdiğini, müvekkili şirket lehine tesis edilen intifa hakkının Rekabet Kurumu’nun düzenlemeleri çerçevesinde 16/08/2013 tarihinde terkin edildiğini, intifanın kullanılmayacağı süre için edimlerin geçersiz hale geldiğini, bu nedenle müvekkili tarafından intifanın kullanılmayacağı süre için ödenen bedel tutarında fatura kesilerek davalıya ihtarname ile gönderildiğini, 3 gün içerisinde fatura bedelinin ödenmesinin ihtar edildiğini, davalının faturaya itiraz ettiğini, intifa bedelinin kullanılmayan dönemine tekabül eden kısmının müvekkili şirkete iade edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket tarafından kesilen faturanın hukuka uygun olduğunu, davalı faturaya süresi içerisinde itiraz etmediğinden borcu kabul etmiş sayıldığını, bu nedenle davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile faturaya dayalı takibe geçildiğini, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini beyanla itirazın iptaline, takibin devamına, davalı borçlu aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, tüm yargılama harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davada görevli ve yetkili mahkemenin Küçükçekmece Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, davacı tarafından bu davanın konusu ile aynı konuda başka davalar açılmış olduğunu, bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacının bu davayı müvekkili aleyhine açmakta hukuki yararının olmadığını, davacı “…” ile müvekkili kooperatif üyesi arasındaki sözleşme gereğince alınan taahhütname ile kooperatif üyesinin davacı adına 15 yıl 6 ay süreyle tüm hak ve sorumluluk kendisine ait olmak üzere intifa hakkı kurulmasını talep ettiğini, taraflar arasındaki bu sözleşme ve taahhütnameye bağlı olarak davacı taraf lehine 25.04.2008 tarihinde bahsi geçen intifa hakkının tesis edildiğini, intifa bedeli olan 320.677,00 TL’yi müvekkili kooperatif üyesi … Tic. Ltd. Şti’nin aldığını, … Tic. Ltd.Şti’nin de intifa bedelini … Tic. Ltd. Şti.’ye verdiğini, intifa bedeli karşılığında … Tic. Ltd. Şti. tarafından kesilen 09.10.2009 tarihli … Seri … yevmiye nolu fatura, … tarafından kesilen 26.10.2009 tarihli … seri … yevmiye nolu fatura ve tüm işlemlerin davacı “… A.Ş”nin bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını, aralarındaki ticari ilişkide müvekkili kooperatif tamamen dışarıda kalan 3.şahıs konumunda olup, hiçbir ticari faaliyet ve menfaati olmadığını, müvekkili ile davacı arasında intifa hakkı tesisi yönünde herhangi bir sözleşme yapılmadığını, bunun karşılığında müvekkilinin kayıtlarına giren herhangi bir bedel bulunmadığını, davacı, kooperatif üyesi ve dava dışı … Tic. Ltd. Şti. arasında 23.12.2008 tarihli bayilik sözleşmesi, 23.12.2008 tarihli istasyonlu bayilik sözleşmesi ve 11.03.2009 tarihli ek protokol imzalandığını, bu taraflar arasında ticari ilişki olduğu ve dava konusu taşınmaz üzerinde intifa sözleşmesi olduğunu, faturaya itirazlarının süresinde olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 13/02/2020 tarih ve 2019/249 Esas – 2020/81 Karar sayılı karar ile; “…Dava, İİK m.67 hükmüne dayalı itirazın iptali talebine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın halli açısından intifa hakkının terkin olunmasına dair ve tapu müdürlüğü nezdinde sunulan tescil istem belgesi önem arz etmektedir. Adı geçen dosyamız davacı tarafından sunulan beyan çerçevesinde oluşturulan 16/08/2013 tarih ve … yevmiye numaralı tescil istem belgesi içeriğine göre,dosyamız davacısı olan şirketin mahkememizde dava konusu edilen ve intifa bedeline esas olan “taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğu intifa hakkının tamamından bedelini aldığından çıplak mülkiyet malikleri lehine terkinini talep ettiği” kayden açıktır. “Taraflar arasındaki somut uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu düşünülen “güven ilkesi”, “güven kavramı” ve “güven sorumluluğu” hakkında açıklamalarda bulunulması yararlı görülmüştür. Hukukun evrensel ve genel ilkelerinden olan “dürüstlük ilkesi” (Türk Medeni Kanunu m.2), bazı alt ilkelerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilkelerden birisi “ahde vefa ilkesi”, bir diğeri de “güven ilkesi”dir. Yine dürüstlük ilkesini temel alan bir akım da, irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alan “güven ilkesi” dir. Bu güven ilkesi de, “hukuki görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurmuştur.Güven kavramı, anlam itibariyle sadece, etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değildir. O, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde, bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hali, bir zihniyet, bir anlayıştır. Güven kavramının temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki, o bireye güven verir. Bir kimsenin, çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukuki olarak korunma gerektirmektedir. Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlali söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı, doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür.Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hal ve şartları Medeni Kanun m.2’de düzenlenen dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre, korunan karşı tarafın-beyan muhatabının- “haklı güven”idir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin, beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması MK. m.2 uyarınca haklı görünmelidir. İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının, dürüstlük kuralına(objektif iyiniyet) göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makul ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır.Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.Yukarıda güven sorumluluğuna ilişkin belirtilen genel şartlar, aynı zamanda Alman Hukukunda da aranmaktadır. Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukuki görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukuki görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukuki kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukuki görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyiniyeti bulunmalıdır.(Yargıtay HGK 2012/19-670E.2013/171K.sayılı ilamı)” Hal böyle olunca davacının bayilik sözleşmesi çerçevesinde kurulan intifa hakkının terkin olunması ile ilgili 16/08/2013 tarihli tescil istem belgesi ile bu davaya konu taşınmaz üzerindeki lehtarı olduğu intifa hakkının tamamından,bedelini aldığından dolayı terkin talebinde bulunduğu,bu suretle hukuk düzeninde ilgili taraflar nezdinde güven oluşturduğu,bu şekilde irade beyanını açıkladığı,bu beyanının makul ve dürüst her ilgili nezdinde bu beyana uygun olarak gerekli iradeyi oluşturduğu açık olduğu halde davacının bu defa yine kendisinin dayandığı bu tescil istem belgesi nedeniyle davalı aleyhine dava açması kabul edilemez.Bir başka deyişle davacı,çelişkili davranış yasağını (venire contra factum propium) açıkca ihlal etmiştir ki günümüz hukukunun en önemli kaynaklarından olan ve Roma hukukunda dahi benimsenen bu ilkeyi ihlal eden davacı hukuken korunamaz. Kaldı ki Yargıtay 19.H.D yerleşik kararlarında da belirtiği üzere dava konusu intifanın kaldırılmasına ilişkin tapu sicil müdürlüğü nezdinde davacı şirketin bu yöndeki beyanı karşısında davacının açmış olduğu davanın kabulü mümkün değildir. (Yargıtay 19.H.D.’nin 06/06/2018 Tarih ve 2017/5580E.2018/3252K.sayılı ilamı )Bu nedenle davacı şirketin,tapu tescil istemindeki beyanları çerçevesinde ve mevcut ibareler uyarınca intifa hakkının bedelsiz olarak, çıplak mülkiyet malikleri lehine terkin olması karşısında davacı şirketin bakiye süreye ilişkin intifa hakkı bedeli talep edebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle intifa hakkı bedeline ilişkin istemin reddi gerekir.(Yargıtay 19.H.D2016/9287E.2017/7746K.sayılı, 2017/5580E. 2018/3252K.sayılı ilamı ) Yapılan açıklamalar karşısında davacının davasının reddine,davanın reddi nedeni ile davacının tazminat talebinin dahi reddine,davanın red nedeni ve davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davalının tazminat talebinin dahi reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesi ile davanın, davacının icra inkar tazminatı talebinin ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; intifa hakkının terkin edilmesinden dolayı, davalı tarafından müvekkili şirkete herhangi bir bedel ödenmemiş olduğunu, eksik inceleme neticesinde hatalı/hukuka aykırı şekilde kurulan mahkeme hükmünün kaldırılması gerektiğini, mahkeme tarafından intifa terkinine ilişkin tescil istem belgesinde intifa hakkının ‘bedeli alındığından dolayı terkin edildiği’ açıklamasının yer almasından bahisle davalarının reddine karar verildiğini ancak davalının intifa hakkı bedelinin tamamının müvekkili şirkete ödendiğine dair bir savunması/beyanı/iddiasının bulunmadığını, Harçlar Kanunu’nun 4 sayılı Tarifesi’nin “Tapu ve Kadastro İşlemlerinden Alınacak Harçlar” başlıklı bölümünün “I. Tapu İşlemleri” alt başlıklı bölümünün 4. maddesi ile Harçlar Kanunu’nun 4 sayılı Tarifesi’nin Tapu ve Kadastro İşlemlerinden Alınacak Harçlar” başlıklı bölümünün “I. Tapu İşlemleri” alt başlıklı bölümünün 20. maddesinin e bendinin karşılaştırılmasından, intifa hakkının süresinden önce ivazsız terkin edilmesi halinde kayıtlı değer üzerinden binde 68,31 oranında tapu harcı alınacağı düzenlenmişken, intifa hakkının süresinden önce bedel karşılığında terkin edilmesi halinde ise belirtilen bedel üzerinden binde 20 oranında tapu harcı alınacağının düzenlendiğinin, dolayısıyla Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında da kabul edildiği üzere, intifa hakkının tapu sicilinden terkini için gereken harçlara taşınmazın malikinin katlanmasının gerektiği düşünüldüğünde, taşınmaz maliki için intifa hakkının bedel gösterilerek terkin edilmesi halinin intifa hakkının bedelsiz terkin edilmesi halinden daha lehe olduğunun anlaşıldığını, başka bir deyişle, taşınmaz maliki intifa hakkının süresinden önce ivazsız terkin edilmesi halinde daha fazla tapu harcı ödeyeceğinden taşınmaz maliklerinin intifa hakkının süresinden önce terkin edilmesi hallerinde tapu müdürlüğüne intifa hakkının bedel karşılığında terkin edildiği hususunda beyanda bulunduklarını, taşınmaz maliklerinin bir an önce intifa hakkını tapu sicilinden terkin edebilmeleri için taşınmaz maliklerine veya taşınmaz malikleri tarafından yetkilendirilen kişiler adına intifa terkinini sağlayabilmeleri için müvekkiline vekaletname düzenlettirdiklerini, intifa hakkının terkini işlemi için tüm işlemlerin taşınmaz maliklerinin yetkilendirdiği kişiler tarafından yapıldığını, dava dosyasına ibraz ettikleri intifa hakkının terkinine ilişkin vekaletnameden de görüleceği üzere, müvekkili şirket tarafından davalı yanın yetkilendirdiği şahıslara intifa hakkının tapu sicilinden terkini için yetki verildiğini, dolayısıyla gerekçeli kararda terkin belgesine müvekkili tarafından yazıldığı iddia edilen açıklamanın aslında intifa hakkının süresinden önce terkini nedeniyle tapu harcını az ödeyebilmek için davalı yanın yetkilendirdiği şahıs tarafından bu şekilde kayda alınmış olduğunu, tapu müdürlüğünde intifa terkin işlemleri yapılırken tapu memurları yada müdürleri tarafından, taşınmazın emsal değerinin belediyeden istendiğini ve emsal değerin 1/3ü oranında terkin harcı tahakkuk edildiğini, ona göre belirlenen bedelin terkin senedine yazıldığını, bu bedelin intifa bedelinin tahsili hususu ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, intifa terkin senedinde adı geçen ‘…’ın’ müvekkili şirketin yetkilisi olmadığını, dolayısıyla bu şahıs tarafından terkin belgesine girilen açıklamanın, intifa hakkının süresinden önce terkin edilmesi nedeniyle müvekkili şirketin bedelin tamamını aldığına dair bir ispat oluşturmadığını, müvekkili şirketin terkin işlemi ile herhangi bir bedel almadığını, tapu tarafından zorunlu prosedür gereği uygulanan bir işlemin sebebi ile intifa bedelinin tahsil edilememesinin ve zorunlu prosedür gereği terkin senedine yazılan ibarenin müvekkili tarafından kabul edildiğini ve bu doğrultuda intifa bedelinin tahsil edildiğine dair güven oluşturulduğu şeklinde yorumlanarak davanın reddine karar verilmesinin, davalı tarafın sebepsiz zenginleşmesine, müvekkilinin haksız ve hukuka aykırı şekilde zarara uğratılmasına sebebiyet verdiğini, intifa hakkının kazanma sebebinin ortadan kalkmasıyla, sebebe bağlılık ilkesi gereği tapu sicilindeki tescilin hükmünü yitirmiş olduğunu ve Türk Medeni Kanunu’nun 1024. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” şeklindeki hükmü gereği yolsuz hale geldiğini, bu halde intifa hakkının sicil dışında sona ermesine karşın tescilin şeklen sicilde yer aldığını, TBK’nın 136. maddesinin 2. fıkrasında, “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.” şeklindeki ifadesine göre tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, borçlunun ediminin, tazminat sorumluluğu gerektirmeyecek şekilde imkânsızlaşması halinde, karşı tarafın edim yükümünün de yasa gereği sona erdiğini, bu nedenle ifası imkansızlaşan borcun borçlusunun karşı edime ilişkin talep hakkını kaybettiği gibi, önceden aldıklarını da sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade etmek zorunda olduğunun yasa ile sabit olduğunu, müvekkili şirket tarafından davalıya peşin ödenmiş intifa hakkı bedelinin, davalının malvarlığının sebepsiz zenginleşmesine yol açmış olduğunu ve müvekkili şirketin kullanılmayan süreye ilişkin intifa hakkı bedelini TBK’nın 136. maddesi uyarınca talep edebileceğini, izah edilen sebeplerden ötürü mahkeme tarafından uygulamaya ve yerleşik içtihatlara göre intifa bedelinin kullanılmayan dönemine ilişkin bedelin müvekkili şirkete iade edilip edilmediği hakkında bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13.02.2020 tarihli, 2019/249 E. ve 2020/81 K. sayılı kararının istinaf incelemesi ile kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13.02.2020 tarih ve 2019/249 E, 2020/81 K sayılı karar ile kötü niyet tazminatının reddine karar verildiğini, Mahkemenin gerekçeli kararında açıkça ifade edildiği üzere, davacı firma 16/08/2013 tarihli Tapu Sicil Müdürlüğü’nün tescil istem belgesinde bedelini alarak terkin talebinde bulunmuş olduğunu ve bu beyanıyla bağlı olduğunu, davacı tarafın terkin talebinde kendisi bulunduğundan ve terkinde bedelini aldığını bildirdiğinden, böyle bir irade açıklamasının davacı açısından bağlayıcı nitelikte olduğunu, davacı tarafın kendi beyanının aksine hareket ederek müvekkilinden haksız olarak maddi menfeat elde etmeye çalıştığını, davacının müvekkili kooperatifle hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, cevap dilekçelerinde detaylı olarak izah edildiği üzere, intifa hakkına konu taşınmaz müvekkili kooperatifin üyesi olan … Ltd. Şti’ye tahsisli olup zorunlu sebeplerden dolayı taşınmazın tapuda bu firma adına devir edilemediğini, kooperatif üyesinin mağdur olmaması adına üyesinin yazılı istemi ve tüm hak ve sorumluluğunun kendisine ait olacağına dair taahüdüne istinaden davacının lehine intifa hakkı tesis edildiğini, davacının müvekkili dışında kooperatiflerinin üyesi olan … Ltd. Şti. ve … Ltd. Şti. ile intifa ilişkisini de barındıran bayilik sözleşmesi akdettiğini, davacının ise bu kişiler ile sözleşme aktetmediğini, müvekkilinin intifa hakkı tesisi sırasında yalnızca tamamlayıcı işlemleri yerine getirdiğini, bu hususun davacı tarafın da bilgisi dahilinde olduğunu, davacı ile dava dışı şirket arasında imzalanan sözleşmede dava konusu taşınmaza intifa taahhüdü bulunan işletici … San. ve Tic. Ltd. Şti., işleticiye kefil olanın da … olduğunu, …’nın hem … Ltd. Şti.’nin ortak ve yetkilisi hem de müvekkili kooperaatifin tahsisli taşınmazına malik olan … Ltd. Şti’nin ortak ve yetkilisi olduğunu, davacı tarafın, müvekkili ile herhangi bir iş ilişkisi kurmamış olmasına rağmen bu davayı müvekkiline yönlendirmede kötü niyetli olduğunu, ayrıca davacının haksız olarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile icra takibi yapmış olduğunu, bu icra takibinde ödeme emrini kötü niyetli olarak usulsüz tebliğ ettiğini ve müvekkilinin banka hesabındaki paranın haksız olarak haciz ve tahsil edildiğini beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13.02.2020 tarih ve 2019/249 E, 2020/81 K sayılı kararının, kötü niyet tazminat taleplerinin reddine dair kısmı yönünden kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Rekabet Kurulu kararı gereğince intifa hakkının süresinden önce terkin edilmesi nedeniyle davacı tarafından ödenmiş olan bedelden, kullanılmayan süreye tekabül eden kısmının istirdadı için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Mahkemece davanın, davacının icra inkar tazminatı talebi ile davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı tarafın istinaf başvurusunun incelenmesinde; dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, tapuda davacı kooperatif adına kayıtlı İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, … Mahallesi, … parsel sayılı taşınmaz üzerine 25/04/2008 tarihinde davacı lehine 15 yıl, 6 ay süre ile intifa hakkı tescil edildiği, 16.08.2013 tarihinde intifa hakkının terkini sırasında davacı şirket temsilcisinin, intifa hakkı bedelini aldığından çıplak mülkiyet malikleri lehine hakkın terkinini talep ettiği, bu beyana göre intifa bedel karşılığı yapılmış olup, güncellenmiş bedel talep edilebileceği yönünde hakların saklı tutulmadığı, bu nedenle davacının artık intifa terkininden sonra kalan süre yönünden herhangi bir talepte bulunamayacağı, davacı vekilince ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Davalı tarafın istinaf başvurusunun incelenmesinde; her ne kadar davalı taraf, davacı ile dava dışı … arasında imzalanan, intifaya konu taşınmaz üzerinde yapılacak akaryakıt ve otogaz bayiliğine ilişkin sözleşmede taraf değil ise de, sözleşmenin tanımlar maddesinde tapu malikinin davacı kooperatif olduğu beyan edilerek, 3. maddesi ile işletici bayi tarafından malik olan davacıya taşınmazda 15 yıl 6 ay süreli intifa hakkı tesis ettirileceğinin taahhüt edildiği, bundan sonra tapu müdürlüğü nezdinde yapılan resmi senette davacı tarafından 320.677,00 TL bedel karşılığında intifa hakkının tescil edildiği ve Mahkemece terkin işlemi sırasında davacı tarafından intifa bedelinin alındığı beyan edilmiş olduğundan kalan süreye ilişkin talepte bulunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması karşısında davacının takipte kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı ve davalı vekilinin istinaf nedenlerinin karşılandığı, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.