Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1466 E. 2022/1776 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1466 Esas
KARAR NO: 2022/1776 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/15 Esas – 2020/232 Karar
TARİH: 02/07/2020
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 01/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkiline usulüne uygun toplantıya çağrı metni tebliğ edilmediğini, toplantıya ilişkin çağrının usulsüz şekilde yapıldığını, ticaret sicil gazetesinde yayınlanan genel kurul ilanının asgari yasal içeriğe sahip olmadığını, toplantıya çağrı metnine ticaret sicil gazetesinde yayınlanacak değişiklik metninin eklenmediğini, müvekkilinin değişiklik metninden haberi olmadan genel kurul toplantısına katılmak zorunda kaldığını, 13.12.2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan (3) numaralı gündem olan sermaye arttırım kararının uygulanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini, davanın kabulünü, genel kurul toplantısında alınan 3 nolu sermaye arttırımına ilişkin kararının iptalini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesiyle davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, toplantının Türk Ticaret Kanununun 414. maddesinde belirtilen şekilde ticaret sicilinde ilan edildiğini ve genel kurula çağrının usulüne uygun olarak iadeli taahhütlü posta yolu ile yapıldığını, davacı tarafa da bu bildirimin genel kurul toplantısından en az onbeş gün önce yapıldığının posta alındısı ile sabit olduğunu, müvekkil şirketin Türk Ticaret Kanunu madde 437 ile öngörülen belgeleri genel kuruldan onbeş gün önce şirket merkezine gelen tüm paydaşlar için incelemeye açtığını, talep eden paydaşlara bunların birer suretini vermek için belgeleri hazır bulundurduğunu, hazır edilmesine rağmen davacı tarafın gelip inceleme hakkını kullanmadığını, müvekkil şirketin 7.000.000-TL olan sermayesi ciro miktarlarının yüksekliği nedeniyle yetersiz kaldığını, bu nedenle müvekkil şirketçe kısa vadeli ve uzun vadeli borçlanmaya gidilmek zorunda kalındığını, kararların uygulamasının geri bırakılması talebinin reddini, 3 nolu sermaye arttırımına ilişkin kararının iptali talebinin reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/07/2020 tarih ve 2019/15 Esas – 2020/232 Karar sayılı kararında; “…Davacının sonuç talebi tek olmakla birlikte davacının bu talebine esas ve birbirinden farklı vakıalara dayandığı ve bu itibarla usul hukuku tekniği anlamında “mütelahik talepte” bulunduğu anlaşılmakla uyuşmazlık konuları da bu kapsamda belirlenmiştir. Uyuşmazlık konuları belirlenerek yapılan bilirkişi incelemesinde ise finansal tablolarla ilgili yapılan incelemede,davacıya inceleme olanağının sağlanması noktasında davalının yükümlülüğünü ihlal edip etmediği,sermaye artırım kararında engel olup olmadığı noktasında davacı yan lehine bir ispat durumu mevcut değildir.Öte yandan gündeme bağlılık kuralına aykırılık olsa dahi 6102 sayılı TTK m.35 hükmü, yine çağrı ve davetin şeklini düzenleyen TTK m.414 ve Bakanlık Temsilcileri Yönetmeliği m.10 hükümleri bir bütün olarak gözetildiğinde gündeme bağlılık kuralına aykırılığın başlı başına iptale,çağrı kuralına aykırılığın ise çağrının hiç yapılmadığı durum istisna olmak üzere iptal davası açılmasına yol açabileceği, bu şartlarda gündemin sicil gazetesinde ilan edilmiş olması karşısında davet mektubunda gündeme yer verilmemesinin gündeme bağlılık kuralına aykırılık değil çağrı usulüne aykırılık olarak kabul edilmiştir. Sadece çağrı usulüne aykırılık ise somut olayda iptal kararı verilmesine yol açamaz. Öte yandan sermaye artırımına dair genel kurul kararının yasaya aykırılığı dahi ileri sürülmüş olmakla kararın alındığı tarih itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı TTK hükmünün dikkate alınması gerekir.Buna göre 6102 sayılı TTK m.462’de “Esas sözleşme veya genel kurul kararı ile ayrılmış ve belirli amaca özgülenmemiş, yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbetçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar,sermaye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklarda artırılabilir…Bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde,bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden,sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırılamaz.Hem bu fonların sermayeye dönüştürülmesi hem de aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin tahahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırılabilir.Artırım genel kurul veya yönetim kurulu kararının ve esas sözleşmenin ilgili maddelerinin değişik şeklinin tescili ile kesinleşir…”hükmü düzenlenmiştir. Ticari hayatta şirketler bazen sermaye arttırımına ihtiyaç duyabilirler. Sermaye arttırımı iç kaynaklardan olabileceği gibi dış kaynaklardan da yapılabilir.İç kaynaklardan sermaye arttırımı ise, genellikle serbest yedek akçeler, dağıtılmamış karlar ve fonlar sermayeye eklenerek mevcut pay sahiplerine belirsiz paylar vermek amacıyla da yapılabilmektedir.Bu çerçevede somut olayda şirket ise dış kaynaklardan yararlanmayı tercih etmiştir. SMMM bilirkişilerin dahi yer aldığı 02/03/2020 tarihli raporda da irdelendiği üzere, davalı şirketin 2017 ve 2018 yıllarına ait ticari defter ve kayıtlarına,2017 ve 2018 yıllarına ait kurumlar vergisi beyannamelerine uygunluğu tespit edilen 31/12/2017 ve 31/12/2018 tarihli bilançolarının pasifinde ve özkaynak hesaplarının içinde sermayeye dönüştürülmesi gereken fonların mevcut olduğu,hal böyle olunca mevcut fonların sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüt yolu ile somut olayda olduğu üzere sermaye arttırımı yapılmasının yasanın açık hükmüne aykırı olduğu,bu durumda alınan kararın bu yönü itibariyle yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir.Esasen özkaynaklarda sermaye dönüştürülmesi gereken fon bulunduğu ise tartışmasızdır. Kanun koyucu 6102 sayılı TTK m.462/f.3-c.1 hükmünde,bilançoda sermaye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde bu fonun sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüt edilerek sermayenin artılamayacağını düzenlemiş, bilançoda sermayeye eklenmesi gereken fonun az veya çok olmasına dair doğrudan veya dolaylı bir düzenleme gerçekleştirmemiştir.Bu suretle yasak mutlak ve istisnasız şekilde düzenlenmiştir.Aksi halde,pay sahipleri kanuna aykırı olarak ve rızaları dışında sorumluluk altına girecektir. Kanun koyucunun mevcut düzenlemesi bir tercihtir.Esasen “Her kanun normu,kanun koyucunun çarpışan menfaatler için biçtiği bir kıymetin ifadesidir.”(E.HİRŞ)Kanun koyucunun düzenlemesi dikkate alındığında,mevcut yasağa aykırılık karşısında genel kurul kararı yasaya aykırı olarak alınmıştır.Bu nedenle talebe konu kararın iptali gerekir. Kaldı ki kanun koyucu adı geçen yasak ile ilgili gerekçesinde “Üçüncü fıkranın birinci cümlesinin şirket pay sahiplerinin korunması amacıyla konulduğunu, istisnasının bulunmadığını, başka bir deyişle bertaraf edilemeyecek olan emredici bir kural olduğunu” belirterek mahkememizce yapılan lafzi yorumu benimsediğini ortaya koymuştur.Hatta kanun koyucu gerekçesinde, bu emredici kurala aykırılığın hukuki sonucunu da iptal değil butlan olarak öngürmüştür. Kanun koyucunun gerekçesinde açıklamış olduğu bu nitelendirme, 6102 sayılı TTK m.447/f.1-bend(c) hükmünde belirtilen sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan genel kurul kararlarının batıl olduğu yönündeki düzenleme ile sistematik açıdan uyum içindedir.Bu itibarla mahkememizde yapılan bu tespitlerden anlaşılacağı üzere “çoğun içinde azı vardır” kaidesi gereği butlanı dahi mümkün olan bir hususun iptal edilebileceği zaten izahtan varestedir.
Bu tespit dikkate alındığında davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazlarında, 6102 sayılı TTK m.462 hükmüne açıkça dayanılmadığı yönündeki iddia zaten hukuki dayanaktan yoksun hale gelmektedir. Zira 6102 sayılı TTK m.447 hükmünün gerekçesinde de açıklandığı üzere “batıl genel kurul kararları baştan itibaren hüküm doğurmazlar ve daha sonra sağlığa kavuşturulamazlar; mahkemece re’sen dikkate alınırlar;def’i olarak ileri sürülebilecekleri gibi süreye bağlı olmaksızın tespit davasının konusunu da oluşturabilirler. “Bu itibarla davacı vekilinin dava dilekçesinde,6102 sayılı TTK m.462 hükmüne dayanarak genel kurul kararının iptalini talep etmediği,davacının şirketteki pay oranının düşük olduğu yönündeki itirazlarına itibar edilebilmesi yasal olarak mümkün değildir.Zira,genel kurul kararının butlanına yol açan bu aykırılığın hiç ileri sürülmese de mahkememizce re’sen dikkate alınması zorunludur. Zaten davacı vekili iptale konu olan kararın Kanuna aykırı olduğu iddiasına dayanmıştır.HMK m.33 hükmü gereği ise hukuku uygulamak hakimin görevi olup somut olayda bu görev icra edilmiştir. Mahkememizce açıklanan gerekçeler bilirkişi raporunda irdelenmemiş olsa dahi sonuç itibari ile mahkememizce varılan gerekçe ile uyum içindedir.Bu itibarla finansal ve muhasebesel açıdan raporda yapılan tespitlere itibar edilmesine engel bir itiraz ise mevcut değildir. Yapılan açıklamalar karşısında,davacının davasının kabulüne,davalı şirketin 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısına konu (3) numaralı ve sermaye artırımına dair kararının iptaline dair karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, 1-Davacının davasının kabulüne, 2-Davalı şirketin 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısına konu (3) numaralı ve sermaye artırımına dair kararının iptaline, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, 13/12/2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan sermaye arttırımına ilişkin kararda mevzuata ve ana sözleşmeye dair bir aykırılık bulunmadığını, Yerel mahkemenin gerekçeli kararda davacı tarafın iddialarının başlı başına iptal kararına yol açamayacağını belirttiğini ancak davacı tarafından dilekçeler teatisi aşamasında öne sürülmeyen 6102 sayılı TTK 462.maddesine dayanarak kabul ettiğini, Şirkette sermaye payı %0,18 olan ve rüçhan hakkını kullanarak sermaye artırımına katılan davacının işbu davayı açmaktaki amacının şirketi zor durumda bırakmak olduğunu, yerel mahkemede dilekçeler teatisinde ve bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazda da belirtildiği üzere; müvekkili şirketin yapmış olduğu ciro ve mevcut sermayesi arasında orantısızlığın mevcut olduğunu, müvekkili şirketin cirosunun 2017 finansal yılında 122.920.358,54-TL, 2018 finansal yılında ise 180.224.942,14-TL olduğunu, buna karşılık müvekkili şirketin sermayesinin 7.000.000-TL olduğunu, müvekkili şirketin finansman giderinin fahiş noktalara gelmesine sebep olduğunu, Yetersiz kalan şirket sermayesi nedeniyle geçmiş yıllarda, müvekkili şirketçe kısa vadeli ve uzun vadeli borçlanmaya gidilmek zorunda kalındığını, bu kapsamda 2017 yılında 35.938.859,20 -TL olan banka borçları 75.531.862,86-TL’ye kadar yükseldiğini, müvekkili şirketin faiz gideri 2018 yılı için 12.102.189,07-TL olduğunu, bu noktada; müvekkili şirketin her yıl artarak katlanmak zorunda kaldığı kısa vadeli ve uzun vadeli banka borçlarına dair finansman giderlerinin azaltılması adına gerçekleştirilen sermaye artırımının hukuka uygunluğu konusunda hiçbir şüphe bulunmadığını, Yönetim kurulunca yapılan değerlendirme sonrası finansman giderlerinin azaltılması adına sermaye artırımı tasarısı hazırlanarak genel kurulun onayına sunulduğunu ve anılan 13.12.2018 tarihli 3 gündem nolu genel kurul kararı alındığını, söz konusu kararın paydaşların ve şirketin menfaatine yönelik bir karar olduğunu ve davacı taraf da dahil olmak üzere müvekkili şirket paydaşlarının tamamına yakınının sermaye arttırımına katıldığını, müvekkili şirketin de katlanmış olduğu milyonları bulan finansman gideri dikkate alındığında; müvekkili şirketin 13.12.2018 tarihli genel kurulda almış olduğu sermaye artırım kararının haklı gerekçelere dayandığı ve de hukuka uygun olduğu açık olup, bu nedenle yerel mahkemenin vermiş olduğu 2019/15 E. Ve 2020/232 K. sayılı dosyasındaki kararın kaldırılarak işbu davanın reddine karar verilmesi gerektiğini , Müvekkili şirketin %0,18 oranında pay sahibi olan ve sermaye artırımına ilişkin rüçhan hakkını kullanan davacı tarafın işbu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı gibi davacı pay oranının alınan kararın alınmasında bir etkisi bulunmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkette 0,18 gibi düşük bir paya sahip olduğunu, pay oranı dikkate alındığında davacı pay oranının alınan kararda bir etkisi bulunmadığını, (Bahtiyar Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2017, S.208) Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta ise yerel mahkeme tarafından “Etki Kuralı” dikkate alınmadığını gerekçede buna yönelik iddiaların değerlendirilmediğini,Somut uyuşmazlıkta “Etki Kuralı” davanın reddine dayanak oluşturacak bir itiraz olduğunu, uyuşmazlık konusu kararın alınmasında davacının etkili olup olmadığınr, yani davacının pay oranı ile genel kurulda sermaye artırım kararının alınmasındaki etkisi arasındaki bir nedensellik bağı bulunması gerektiğini, mevcut durumda ise davacı tarafın müvekkili şirket pay oranının yaklaşık %0,18 olduğu dikkate alındığında, işbu pay oranı ile söz konusu kararın alınmasında nedensellik bağı bulunamayacağını, Türk Ticaret Kanunun 446/1. Maddesinin b bendi uyarınca ihlalin karara etkili olduğu hususu yargılama sırasında davacı tarafından ispat edilemediğini, Mevcut durumda ayrıca davacı tarafın, müvekkili şirkette %0,18 pay sahibi olduğu ve de sermaye artırımına rüçhan hakkını kullanarak katıldığı gerçeği karşısında işbu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını,
Müvekkil şirketin yüksek miktarda finansman ihtiyacı olduğu, davacı tarafın sermaye artırımına dair genel kurul kararının alınmasında %0,18’lik pay oranının etkili olmadığı, davacı tarafın sermaye artırımına katılması nedeniyle bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 13/12/2018 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan sermaye artırımına ilişkin 3 nolu gündem maddesinin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. TTK. 445 Maddesinde;” (1) 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler, hükmü düzenlenmiştir.Davacının 6102 sayılı TTK’nın 446/1. Maddesi uyarınca iptal davası açmaya hakkının olduğu, toplantıda hazır bulunup karara olumsuz oy verdiği ve muhalefetini tutanağa geçirdiği ve süresi içerisinde 09/01/2019 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki belgelere ve yapılan yargılama ile saptanan somut uyuşmazlığa göre, ilk derece mahkemesince davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, mahkeme kararının gerekçesinde delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalı şirketin sermaye artırımına ilişkin 13/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısından önce 23/03/2018 tarihinde olağan genel kurul toplantısının yapıldığı, bu toplantıda sermaye artırımından söz edilmediği, 4.680.846,73 TL. Kar elde edilmesine rağmen geçmiş yıl zararlarına mahsup edilerek kar dağıtılmamasına karar verildiği, davalı şirketin finansman giderlerini azaltmak için sermaye artırımına gidildiğinin belirtildiği, TTK. 462/3 Maddesi uyarınca , bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması hâlinde, bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden, sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırımına gidilemeyeceği, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davalı şirketin 2017 ve 2018 yıllarına ait ticari defter kayıtlarına 2017 ve 2018 yıllarına ait kurumlar vergisi beyannamelerine uygunluğu tesbit edilen 31/12/2017 ve 31/12/2018 tarihli bilançolarının pasifinde öz kaynak hesaplarının içinde sermayeye dönüştürülmesi gereken fonların bulunduğunun bilirkişilerce tesbit edildiği, bu durumda sermaye artırımına ilişkin alınan kararın TTK 462/3. maddesine aykırılık teşkil ettiği anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu, davalı vekilinin tüm istinaf sebeplerinin karşılıklarının gerekçeli kararda yer aldığı da gözetildiğinde davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 01/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.