Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1453 E. 2022/1536 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1453
KARAR NO: 2022/1536
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2020
DOSYA NUMARASI: 2018/1162 Esas 2020/399 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 27/10/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı şirkette 10.950 adet pay sahibi olan davacı şirketin, davalı şirketin 06/03/2018 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısı ile iç kaynaklardan sermaye artırımı yapılarak rüçhan haklarının kısıtlandığını, ardından usule aykırı şekilde 11/09/2018 tarihli … numaralı Yönetim Kurulu Kararı ile ıskat işlemi yapılarak payların 6450 adede düşürüldüğünü ve 14/09/2018 tarihli olağan ve olağanüstü genel kurullarda yine hukuka ve hakkaniyete aykırı kararlar alınarak müvekkili davacı şirketin haklarının kısıtlandığını, ıskat işleminin usulüne uygun olmadığını, ıskat kararının geçerli olabilmesi için bu kararın yönetim kurulu tarafından kanunda belirtilen usul ve şekilde alınmış olmasının yeterli olmadığını, davalı şirket tarafından 11/09/2018 tarihli … numaralı karar ile davacı şirketin paylarının ıskat işlemi sonucunda şirket pay sahibi … tarafından usulüne aykırı şekilde iktisap edildiğini, yönetim kurulunun ıskat işlemini yaparken eşit işlem ilkesine ve dürüstlük kurallarına aykırı davrandığını, daha önceden yönetim kurulu üyesi olan davacı şirketin, ıskat işleminden hemen önce planlı yapılan olağanüstü genel kurul kararı ile yönetim kurulu üyeliğine son verildiğini, kötü niyetli hareket edilerek davacı şirketin yönetim kurulu üyeliği ve oy çokluğunun elinden alındığını ve bilgisi dışında gerçekleştirilen toplantı neticesinde usule aykırı ıskat kararı alındığını, yine şirketin sermaye arttırımına ihtiyacı bulunmadığını, söz konusu genel kurul kararında da sermaye artırımı için herhangi bir gerekçe gösterilmediğini, sermaye arttırımının asıl amacının davacının hisse oranını düşürmek olduğunu, yapılan sermaye artırımı neticesinde her pay sahibinin yeni çıkarılan paylardan mevcut paylarının sermayeye oranına göre alma hakkına haiz olduğunu ancak davacıya rüçhan hakkının kullandırılmadığını, davalı şirketçe davacının rüçhan hakkı engellenmek sureti ile şirket içindeki katılım payının sermaye artışı ile oluşacak değer kaybı neticesinde zarara uğratılmasının amaçlandığını, şirketin yönetim kurulu üyesinin tek kişi olduğunu, şirket ortağının ise … olduğunu, TTK’nın 395. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesinin genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağını, aksi halde şirketin yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebileceğini ve alınan karar ile yönetim kurulu üyesi …’ya genel kuruldan izin almadan işlem yapma hakkı tanındığını, ancak böyle bir kararın alınmasının hukuken mümkün olmadığını, bu durumun haklarını başkalarına zarar vermeden veya en az zarar verecek şekilde kullanılması ilkesine aykırı olduğunu beyanla davalı şirketin 06/03/2018 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Kararının butlan ile malul olduğunun tespitine ve iptaline, davalı şirketin 11/09/2018 tarihli ıskat işlemine ilişkin yönetim kurulu kararının, 14/09/2018 tarihli olağan ve olağanüstü genel kurul kararının butlanının tespiti ile iptaline, bu mümkün olmadığı takdirde tüm kararlar yönünden davacının geçmişe etkili olarak toplantı tarihindeki şartlarla rüçhan hakkının kullandırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davanın 3 aylık hak düşürücü süreden sonra açıldığını ve bu nedenle reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şirket tarafından gerçekleştirilen ıskat işleminin 6102 sayılı TTK ve hukuka uygun olduğunu, davalı şirket tarafından 19/10/2017 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurul toplantısı ile şirket ana sözleşmesinin 6. maddesinin tadil edilmesi sureti ile sermaye artışı yapıldığını, 19/10/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı neticesinde hukuka uygun şekilde alınan kararların Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiğini, işbu genel kurulda ana sözleşmenin 6. maddesi tadil edilerek şirket sermayesinin 3.650.000,00 TL değere çıkartıldığını, davacı şirketçe sahip olduğu 60.000 adet payı karşılığında 600.000,00 TL bedeli muvazaadan ari olarak tamamı nakden olacak şekilde sermaye payı taahhüt edildiğini, davacı şirketin artırılan sermayesinin 1/4’ünü ödediğini, geri kalan 450.000,00 TL bedeli 31/10/2017 tarihinde ödeyeceğini taahhüt ettiğini, ancak bizzat kendisi tarafından yapılan taahhüdün gereğinin yerine getirilmediğini, davacı şirketin sermaye borcu ifası yükümlülüğünü yerine getirmediğini, TTK’nın 481. maddesi gereğince gerekli ilan işleminin gerçekleştirildiğini, yapılan ilan ile 450.000,00 TL sermaye bedelinin ödenmesi, aksi halde TTK’nın 482. maddesi hükmü çerçevesinde işlem yapılacağının davacıya ihtar edildiğini, TTK’da düzenlenen ıskat prosedürünün davalı şirket tarafından yerine getirildiğini, bu nedenle davacının işbu davayı kötü niyetli olarak açtığını, sermaye artırımına ilişkin kararın, kanunda belirtilen ön şartlara ve hukuka uygun şekilde şirketin büyüme ivmesini sürdürebilmek amacı ile gerçekleştirildiğini, davacı şirketin rüçhan hakkının sınırlandırılmasına ilişkin kararın hukuka uygun olduğunu, rüçhan hakkının genel kurul kararı ile sınırlandırılması hatta tamamen kaldırılmasının mümkün olduğunu beyanla davacının haksız ve mesnetsiz davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/07/2020 tarih ve 2018/1162 Esas – 2020/399 Karar sayılı kararı ile; “…Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, ibraz edilen deliller, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 06/03/2018 tarihli genel kurulda alınan sermaye arttırım kararının %10’u aşkın şekilde ödenmemiş sermaye bulunması sebebiyle tahsil edilmeden sermaye arttırım kararı verilmesinin yasanın emredici hükmüne aykırılık oluşturduğu, iç kaynaklardan yapılan arttırım hariç payların nakdi bedelleri tamamen ödenmediği sürece sermaye arttırımın yapılamayacağı, ayrıca yapılacak olan sermaye arttırımında rüçhan hakkının kullanılmaması ve kısıtlanması ilkesinin de anonim şirketin temel yapısını bozan ve sermayenin korunması hükümlerine ve ortaklar arası eşitlik hükümlerine aykırı nitelikte bulunduğu, bu kapsamda 06/03/2018 tarihinde gündemin 2. Maddesi ile alınan sermaye artışı ve bu sermaye artışından sadece …’nın yararlanmasına, diğer ortakların rüçhan haklarının kısıtlanmasına yönelik alınan kararın yoklukla malul olduğunun tespitine karar vermek gerekmiş, aynı genel kurulda alınan diğer kararların iptale tabi olduğu ancak davacı tarafça 3. Aylık hak düşürücü süre içerisinde bunlar yönünden usulüne uygun açılmış bir dava açılmış bulunmadığından 06/03/2018 tarihinde yapılan genel kurulda alınan diğer kararların iptaline yönelik davanın reddine. 11/09/2018 tarihli davacı şirketin davalı şirketten ıskatına ilişkin alınan karara gelince, anonim şirket ortağının ıskat edilebilmesi için yönetim kurulu tarafından temerrüte düşen pay sahibinin öncelikle borcun ödenmesi yönünde ihtarı, bunun için makul bir ödemeye çağrı süresi ve bu ödeme çağrısından sonra ıskat mehili ihtarının çekilmesi ve bu ıskat kararının bildiriminden sonra yönetim kurulu tarafından ıskat kararı alınarak ayrıca bu kararın da yeniden bildirilmesi gerekmektedir. Davalı tarafça davacı pay sahibi … A.Ş’ye ıskat kararının tebliğ edilmemiş olduğu, davacının payının nama yazılı pay olduğu ve nama yazılı pay senedi sahiplerine ıskat mehili ihtarının TTK 483/2 maddesi uyarınca iadeli taahhütlü mektupla yapılması gerektiği ancak söz konusu ıskat ihtarının davacıya iadeli taahhütlü mektupla yapıldığına ilişkin dosyaya usulüne uygun bir belge sunulmadığı, ayrıca çıkartıldığı belirtilen ihtarda açıkça ortağın ıskat edileceği hususunun ihtarnamede yazılması gerektiği, oysa çıkartıldığı iddia olunan ihtarnamede (ilan yolu ile yapılan) TTK’nın 483/1. Maddesinde belirtilen ortağın, haklarından mahrum edileceği ve ıskat edileceğine ilişkin ihtarın açıkça yazılması gerektiği oysa sadece kanuni yollara başvurulacağının ifade edildiği, bu bağlamda 11/09/2018 tarihli ıskat işlemine ilişkin yönetim kurulu kararının butlanla malul olduğu anlaşılmıştır. 14/09/2018 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında 2 nolu gündem maddesi ile alınan sermayenin 6.000.000,000 TL’den 7.000.000,00 TL’ye çıkartılmasına ve sermaye artırımının şirkete ortağı olan …’nın şirketten olan alacağından karşılanmasına, diğer ortakların rüçhan haklarının engellenmesine yönelik kararın yönetim kurulunun ıskata ilişkin kararının geçersiz olması, sermaye taahhütlerinin ifa edilmemesi ve bunun önemli bir miktara tekabül etmesi, rüçhan hakkının kısıtlanması için haklı bir sebebin mevcut olmaması ve alınan kararda bunun gösterilmemesi, eşitlik ve dürüstlük ilkelerine aykırı olduğu, bu itibarla 14/09/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında gündemin 2. Maddesi ile alınan sermaye arttırımına ilişkin ve sermaye arttırımından sadece …’nın yararlanmasına, diğerlerinin rüçhan hakkının kısıtlanmasına yönelik kararların yokluklu ve butlanla malul olduğunun tespitine karar vermek gerekmiş yine davalı şirketin 14/09/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında TTK 395 ve 396. Maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin alınan kararlarda oydan yoksunluk kuralına uyulmadığı, pay sahibi …’nın yöneticisi olduğu şirket yönünden kendisine TTK 395 ve 396. Maddelerinde izin verilmesine ilişkin kararlarda oy kullanma, bu kapsamda oy hakkından yoksun olan dava dışı pay sahibi TTK 395 ve 396’ya göre verilen izin kararında oy kullandığı ve söz konusu hükmün kararda etkili olduğu, ayrıca davanın da süresinde açıldığı anlaşıldığından 14/09/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 7. maddesi ile alınan yönetim kurulu üyelerinin TTK 395 ve 396. Maddeleri uyarınca izin verilmesine ilişkin kararın iptaline karar vermek gerekmiş, diğer açılan davalar yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiş ayrıca yoklukla malul ve butlanına karar verilen genel kurul kararlarının ve yönetim kurulu kararı ile iptaline karar verilen genel kurul kararlarının TTK 449. Maddesi uyarınca icrasının geri bırakılmasına ve bu hususta Ticaret Sicil Müdürlüğüne hüküm ile birlikte müzekkere yazılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile 06/03/2018 tarihinde yapılan davalı şirketin olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2. gündem maddesi ile alınan kararın yoklukla malul olduğu ve butlanla malul olduğunun tespitine, aynı tarihte alınan diğer kararların iptaline yönelik davanın reddine, 11/09/2018 tarihli davacı şirketin davalı şirketten ıskatına ilişkin 2018/9 sayılı yönetim kurulu kararının butlanının tespitine ve butlan sebebiyle iptaline, davalı şirketin 14/09/2018 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında 2. nolu gündem maddesi ile alınan kararlarının yokluklu malul olduğunun ve butlanla malul olduğunun tespitine, davalı şirketin 14/09/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 7. maddesi ile alınan kararlarda oydan yoksunluk kurallarına uyulmadığından bu kararların iptaline, kalan hususlar yönünden davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından süre tutum dilekçesi sunulduğu, davalı vekili tarafından da istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1162 E., 2020/399 K., sayılı ve 08.07.2020 tarihli kısmi kabul kararı usul ve yasaya aykırı olup, kaldırılması gerektiğini, kısmi kabul kararı delillerin yeterince toplanmaması, irdelenmemesi ve tarafların ortaklık ilişkisindeki somut gelişmelerin değerlendirilmemiş olmaması nedeniyle eksik incelemeye dayalı olup, davalı müvekkili şirketin % 99 unun üzerindeki paylarına sahip hakim iki hissedar arasında ortaklık ilişkilerinin düzenlemesi amacıyla 01.06.2017 tarihli MOU sözleşmesi imzalanmış olduğunu, bu sözleşmeyle, şirketin yurtdışı kaynaklı televizyon kanalının Türkiye’deki faaliyetinin yürütülmesi için şirketin doğan kaynak ihtiyacının, öz kaynaklarının kısıtlı olması nedeniyle dışarıdan sermaye girişinin sağlanmasına yönelik esaslar çerçevesinde temel ortaklık ilişkilerinin düzenlenmiş olduğunu, davalı müvekkili şirketin, iptale konu sermaye artırımından önceki ve ilk sermaye artırımının da (19.10.2017 tarihli genel kurul toplantısında yapılan) dış kaynaklardan artırım suretiyle gerçekleştirilmiş olduğunu, o tarihte toplam 2.000.000,00 TL’lik sermaye artırımı yapılmasının ortaklarca kararlaştırılmış olduğunu, söz konusu artırımda da yine büyük ortağın ortaklar cari hesabında şirkete sağladığı nakit finansmanı karşılığında 1.400.000,00 TL’lik sermaye artışına gidilmiş olduğunu, davaya konu sermaye artırım kaynakları gibi yine aynı şekilde sermaye artırımı yapıldığını, ki bu durumun davacı ortağında iradesini yansıtmakta olduğunu, bu sermaye artırımına davacı ortağın da katıldığını, 600.000,00 TL nakit sermaye artırım taahhüdünde bulunduğunu, sermaye artırımına ilişkin ödemelerini 31.10.2017 tarihinde tamamlayacağını beyan ve taahhüt ettiğini, bu hususun ticaret sicil gazetesinde ilan edildiğini, davacı ortağın sermaye artırımı olarak üstlendiği 150.000,00 TL’lik kısmını ödediğini ancak kalan 450.000,00 TL’lik kısmını ödemediğini, müvekkili şirketin zorunlu sermaye ihtiyacı nedeniyle, davacıya ilk önce, ilan ve ihtar ile ödeme çağrılarında bulunduğunu, akabinde alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takip başlattığını, davacının bu takibe haksız, yersiz ve kötü niyetle itirazda bulunduğunu, takibin durdurduğunu, davacı hakkında yapılan takibe yönelik itirazın kaldırılması talepli açılan davada İstanbul 17. İcra Mahkemesi’nin 2018/45 E. 2018/489 K sayılı, 17.05.2018 tarihli kararıyla davacının itirazlarının kaldırılmasına, icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2018/2806 E. 2019/542 K. ve 20.03.2019 tarihli kararı ile davacının istinaf talebinin reddedildiğini, söz konusu BAM kararının Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2019/7736 E., 2020/3996 K. sayılı ve 08.06.2020 tarihli kararıyla onanmış olduğunu, böylelikle kesinleşmiş mahkeme kararı ile davacının davalı müvekkili şirkete karşı taahhütlerini yerine getirmediği, ortaklık ilişkisinde kötü niyetli olduğu hususlarının belirlenmiş olduğunu, yabancı bir kanalın Türkiye’deki faaliyetini yürütmekte olduğu için finansman bulmak zorunda olan ve bunun için çaba harcayan müvekkili şirketin, sermaye artırımlarında, sermaye artırımının yedek akçelerden karşılanmak suretiyle yapılmasına ve davacının kötü niyetli tavırları şirket işleyişini sekteye uğrattığından rüçhan haklarının kısıtlanmasına haklı olarak karar vermek zorunda kaldığını, rüçhan hakkının ne sebepler ile kısıtlandığını ticaret sicil gazetesinde özet olarak ilan ettiğini, müvekkili şirket tarafından alınan genel kurul sermaye artırım kararları ve rüçhan haklarının kısıtlanması, şirketin menfaatleri için yapılmış olup, usul ve yasaya, hukuka uygun kararlar olduğunu, TTK madde 461/2 hükmünde, rüçhan hakkının sınırlandırılması veya kaldırılmasının bir takım haklı sebeplerle yapılabileceği hususunun düzenlendiğini, tahdidi olmayan örnekler verilmiş olduğunu, şirket amacı ve konusuna uygun düşen ve şirketin menfaatine yapılan sınırlama ve kaldırmaların hukuka uygun olduğunun kabul edileceğini, müvekkili şirkette, esas sözleşmesinde gösterilmiş konulara uygun olarak ve işini yapmak, kazanç elde etmek ve buna engel olan finansman sıkışıklığını ortadan kaldırmak amacıyla yapılmış olduğunu, haklı sebepler ile yapılan rüçhan hakkı sınırlandırmasıyla şirketin işini yürütmesi, ayakta durması sağlandığından söz konusu sınırlandırmaların diğer ortakların da menfaatine olduğunu, çünkü finansman sorununu çözen söz konusu kararlar ile şirketin değerinin korunmakta, artmakta ve bundan davacı ortağın da menfaat elde etmekte olduğunu, karara esas bilirkişi raporunda ve kararda hiç bu hususların araştırılmadığını, karar ve bilirkişi raporunun 11.09.2018 tarihli yönetim kurulunun ıskat kararının geçerli olup olmadığının değerlendirilmesine yönelik eksiklikler içermekte ve usul ve yasaya aykırı bulunmakta olduğunu, ıskat ilanında TTK’nın aradığı bütün şartların bulunduğunu, ilanda ödeme yapılmaması halinde TTK madde 482 ve 483 gereğince işlem yapılacağı hususunun açıkça belirtildiğini, TTK 482. ve 483. madde ıskat hükümlerine göre işlem yapılacağının ihtarının, davacı şirket yetkilileri için yeterli ve geçerli bir ıskat ihtarı olduğunu, hem de bundan önce sermaye taahhüt bedelinin tahsili için gerekli tüm yasal işlemlerin yapıldığını, davacının bu işlemleri sonuçsuz bıraktığını, ıskat kararı ile ilgili savunma haklarının kısıtlandığını, müvekkilinin ıskat ihtarına ilişin iadeli taahhütlü mektubun gidiş parçası ellerinde olsa da dönüş parçasının temin edilememesi üzerine tebligatın sonucunun Levent PTT Müdürlüğü’nden dilekçe ile talep edildiğini, cevap alınamaması üzerine Mahkemeden bu konuda Posta Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasının talep edildiğini, bu taleplerinin karşılanmadığını, ıskat ihtarının iadeli posta gönderi belgesi ve internet sorgulaması dikkate alınarak bu hususun araştırılmadığını, yerel mahkemenin bu hususa ilişkin maddi gerçeği araştırmadan böyle bir gerekçe ile karar vermesinin yanılgılı olduğunu, bir diğer hususun, 14.09.2019 tarihli olağanüstü genel kurulda yapılan ıskat işleminin geçerli olduğu değerlendirildiğinde, esas sermayeye oranla ödenmeyen sermaye tutarının da değişmekte, sonraki 14.09.2018 tarihli genel kurulda verilen sermaye artırımı kararının hukuki değerlendirmesini de değiştirecek nitelikte olduğunu, davacının hem sermaye artırım taahhüdünü yerine getirmemesi hem de şirket ortakları arasındaki ortaklık ilişkilerini düzenleyen sözleşmedeki taahhütleri yerine getirmemesi nedeniyle davalı şirketin yabancı kanal ile yapılmış sözleşmenin gereklerini yerine getirmekte zorlanması, büyük ortağın da şirketin işleyişini sağlamak, aylık giderleri karşılamak, işin yürünmesini sağlamak amacıyla her daim şirkete nakit sağlamak zorunda kaldığını, daha sonra davacı tarafın ortaklık sözleşmesindeki edimlerini yerine getirmesinde bir iyileşme olmadığı için müvekkili şirketin de sermaye artışı suretiyle şirketin mali durumunu güçlendirmeye çalıştığını, bu işlemlere yönelik kararların da haklı sebepler ile hukuka uygun olarak yerine getirilmiş olduğunu, davacı tarafın, tek bir dava dilekçesi ile dört ayrı toplantıdaki kararlara ilişkin huzurdaki davayı açmış olduğunu, bilirkişi raporunda da irdelendiği üzere davacı tarafın önceki kararlara karşı daha önce herhangi bir talepte de bulunmamışken toptan geçmişe yönelik tüm kararlar ve işlemlere karşı bu şekilde dava açmış olmasının davanın, dava hakkının kötüye kullanıldığını, bilirkişi raporu gibi kararın en önemli eksikliğinin somut olarak şirket ortakları arasında cereyan eden hukuki durumun ve şirketin devam ettirilebilmesi için yapılan sermaye artırımlarının şirketin menfaatine olduğunu göz ardı ederek sadece teorik değerlendirilmelerle sonuca gidilmiş olması olduğunu, davalı müvekkili şirketin sermaye artırım kararını hangi şartlarda aldığı hususunun bilirkişi raporu ve kararda hiç tartışılmamış olduğunu beyanla davalı müvekkili şirketin genel kurul ve yönetim kurulu kararları yönünden verilen yokluk ve butlana yönelik usul ve yasaya aykırı kısmi kabul kararlarının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili süre tutum dilekçesi ile; İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1162 Esas sayılı dosyasında verilen “Aynı tarihte alınan diğer kararların iptale tabi kararlardan olduğu ancak süresi içerisinde iptal davasının açılmadığı anlaşıldığından diğer kararların iptaline yönelik davanın reddine” hükmü duruşma esnasında tarafların yüzüne tefhim edilmişse de, işbu kararın ve müvekkili şirket aleyhine verilen başkaca kararlar usul ve yasaya aykırı olduğundan kararı istinaf etme mecburiyeti doğduğunu, tefhim ile başlayan iki haftalık istinaf başvuru süresinin işlemesine karşın yerel mahkemenin gerekçeli kararı henüz taraflarına tebliğ etmediğini beyanla kararın tebliğini müteakip gerekçeli istinaf dilekçesi sunma hakkını saklı tutarak istinaf yoluna başvurularının kabulüne talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirketin olağan ve olağanüstü genel kurul kararları ile ıskata yönelik yönetim kurulu kararının mutlak butlanla batıl olduğunun tespiti ile iptali talebine ilişkindir. Davalı şirket tarafından 19.10.2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu karar ile; şirket sermayesinin artırılmasına karar verildiği, davacının sermaye artırım taahhüdüne konu 600.000 TL’nin 1/4’ünü 28.09.2017 tarihinde ödediği, kalan kısmı 31.10.2017 tarihinde ödeyeceğinin kabul edildiği, şirket ana sözleşmesinin 6. maddesinin bu şekilde tadil edildiği, 06.03.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının 2 nolu kararı ile; davacının sermaye artırım ödemesini 31.12.2017 tarihine kadar tamamlamaması nedeniyle nakit artışı yapılamadığından şirket sermayesinin, sermaye yedekleri hesabından 2.350.000 TL artırılması ile 6.000.0000 TL’ye çıkarılmasına, sermaye artırımının ortak … tarafından karşılanmasına ve davacının rüçhan hakkının kısıtlanmasına karar verildiği, 14.09.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2 nolu karar ile; şirket sermayesinin 1.000.000 TL artırılarak 6.000.000 TL’den 7.000.000 TL’ye çıkarılmasına, sermaye artışının ortak …’nın sermaye yedekleri hesabından karşılanmasına, davacının rüçhan hakkının kısıtlanmasına karar verildiği, davacının alınan kararlara muhalefet ettiği ve muhalefet şerhini tutanağa geçirdiği, davalı şirket yönetim kurulu tarafından alınan 2018/9 sayılı karar ile; davacının sermaye artırım kararı uyarınca taahhüt ettiği 450.000 TL katılma bedelini yasal süresinde ödemediği, gerekli yasal prosedürlerin yerine getirildiğinden bahisle ödenmeyen paylarının şirket ortağı … tarafından iktisabına ve davacının ödenmeyen paylarının ıskatına karar verildiği, dava dilekçesi ile 06.03.2018 tarihli olağanüstü genel kurul kararının, 14.09.2018 tarihli olağan ve olağanüstü genel kurul kararının, 11.09.2018 tarihli yönetim kurulu kararının butlanının tespiti ile iptalinin, aksi halde geriye etkili olarak rüçhan haklarının kullandırılmasının talep edildiği, davalı tarafça davanın reddinin savunulduğu, Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır. TTK’nın 456/1. maddesi hükmü uyarınca; iç kaynaklardan yapılan artırım hariç, payların nakdi bedelleri tamamen ödenmediği sürece sermaye artırılamaz. Sermayeye oranla önemli sayılmayan tutarların ödenmemiş olması sermaye artırımını engellemez. Söz konusu şartın kanunda yer almasının nedeni, sermayeye ihtiyacı olan anonim şirketin, sermaye artırımına gitmeden önce pay sahiplerinde kalan katılma taahhüdü alacağını alarak sermaye ihtiyacını karşılama olanağına sahip bulunduğu düşüncesi ve ayrıca ne zaman talep edileceği ve ödenmesi belli olmayan arka arkaya taahhütler yolu ile sermaye artırımının kötüye kullanılmasının önlenmek istenmesidir. Söz konusu şart sırf nakti sermaye taahhüdü ile ilgili olmayıp ortaklığa konulması taahhüt edilen diğer ayın, hak ve alacakları da kapsar. Daha önceki katılma taahhütlerinin tamamen ödenmiş olması şartına uyulmadan dış kaynaklı sermaye artırımı kararı alınması ve ödenmeyen tutarın sermayeye oranla önemli bir miktara tekabül etmesi halinde, alınan sermaye artırım kararı mutlak butlan ile batıl olacaktır. TTK’nın 461. maddesi hükmü uyarınca; her pay sahibi, yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermayeye oranına göre, alma hakkını haizdir. Genel kurulun, sermayenin artırımına ilişkin kararı ile pay sahibinin rüçhan hakkı, ancak haklı sebepler bulunduğu takdirde ve en az esas sermayenin yüzde altmışının olumlu oyu ile sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Özellikle, halka arz, işletmelerin, işletme kısımlarının, iştiraklerin devralınması ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep kabul olunur. Rüçhan hakkının sınırlandırılması ve kaldırılmasıyla, hiç kimse haklı görülmeyecek şekilde, yararlandırılamaz veya kayba uğratılamaz. Somut davada Mahkemece 06.03.2018 tarihli olağanüstü genel kurul tarihi itibariyle davalı şirketin 2017 yılında alınan sermaye artırım kararına binaen %10’u aşkın şekilde ödenmemiş sermayesinin bulunması sebebiyle ve pay sahibinin şirketten olan alacağının nakdi sermaye borcu ile takas edilmesi davacının rüçhan hakkının kısıtlanması için haklı bir sebep teşkil etmeyip, davacının rüçhan hakkının kısıtlanması TTK’nın 357. maddesinde yer alan eşit işlem ilkesine aykırı olduğundan Mahkemece 06.03.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 2 nolu kararın batıl olduğuna karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacı tarafın, 2017 yılında alınan sermaye artırım kararı uyarınca taahhüt ettiği katılma payının 1/4’ünü 28.09.2017 tarihinde ödendiği, geri kalan kısmın 31.10.2017 tarihinde ödeneceğinin davalı şirket ana sözleşmesinin 6. maddesinin tadili suretiyle sözleşmede açıkça belirtilmiş olduğu, bu nedenle TTK’nın 406. maddesi gereğince pay bedellerinin ilan sureti ile istenilmesine gerek bulunmadığı, ana sözleşmedeki düzenlemenin açık olması sebebiyle davacının sermaye ödeme borcu konusunda temerrüde düştüğü, davacı tarafın payı nama yazılı olduğundan TTK’nın 408. maddesi gereğince davacı tarafa davet ve ihtarın taahhütlü mektup ile yapılması gerekmesine rağmen davalı tarafça bu şartın yerine getirilmediği, dosyaya buna dair bir delil sunulmadığı, davalı tarafın usulüne uygun ihtar yapmadan 11.09.2018 tarihli tarihli yönetim kurulunda ıskat kararı aldığı, bu sebeble geçerli bir ıskat işleminin varlığından söz edilemeyeceğinden Mahkemece anılı kararın iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacı aleyhine alınan ıskat kararının geçersiz olması nedeniyle davalı şirketin 14.09.2018 tarihi itibariyle ödenmemiş sermaye taahhüdünün bulunması ve sermayeye oranla önemli bir orana tekabül etmesi nazara alınarak Mahkemece14.09.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan dış kaynaklı sermaye artırım kararının batıl olduğuna karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı gibi, aynı kararın haklı bir sebebe dayanmayan ve davacının rüçhan hakkının kısıtlanmasına dair eşit işlem ilkesine aykırılık teşkil eden kısmının batıl olduğuna karar verilmesinde de bir isabetsizlik yoktur. Davacı vekilinin süre tutum dilekçesi HMK’nın 342/3. maddesinde belirtildiği üzere, reddedilmeden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca dairemizce resen yapılan incelemeye göre, ilk derece mahkemesinin kararında kamu düzenine aykırı bir husus görülmediğinden, davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Açıklanan sebeplerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine de aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 27/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.