Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1444 E. 2022/1534 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1444
KARAR NO: 2022/1534
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 24/10/2019
DOSYA NUMARASI: 2016/437 Esas – 2019/812 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/10/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı şirket arasında yapılmış 24/02/2014 tarihli taşıma sözleşmesi gereği, davalı tarafça düzenlenen faturalara istinaden müvekkili tarafından davalıya 17/02/2016 düzenleme, 22/04/2016 vade tarihli, 1.000.000 TL bedelli bono verildiğini ancak davalı tarafça keşide edilen fatura içeriğinin sözleşmeye aykırı olarak düzenlendiğini, sözleşmede belirtilen birim fiyatlara aykırı olduğunu, müvekkili dışında üçüncü kişilere verilen taşıma hizmetlerinin de faturalara eklendiğinin tespit edildiğini beyanla müvekkilinin davaya konu 1.000.000 TL’lik bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; derdestlik itirazında bulunduklarını, müvekkili ile davacı arasında yapılmış taşıma sözleşmesi gereği, davacıya sağlanan hizmet karşılığı kesilen faturalara istinaden davacı tarafça verilen dava konusu bononun vadesinde ödenmemesi nedeniyle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi başlatıldığını, faturaların sözleşmeye uygun olarak düzenlendiğini, davacıya tebliğ edilen faturalara itiraz edilmediğini, davacının iddiasını ispatla mükellef olduğunu, bononun üzerinde malen kaydı bulunduğunu, bu nedenle müvekkili şirketten hizmet aldığını ikrar ettiğini, davacının iddiasını yine senetle ispat etmesi gerektiğini beyanla davanın derdestlik nedeniyle öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine, davacı aleyhine dava değerinin %20’sinden az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/10/2019 tarih ve 2016/437 Esas – 2019/812 Karar sayılı kararı ile; “….Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu kök ve ek raporları, toplanıp birlikte değerlendirilen tüm delillere göre; davacı taraf her ne kadar taraflar arasında yapılmış taşıma sözleşmesi kapsamında düzenlenen faturalara ilişkin verilen dava konusu bono yönünden karşı tarafa borçlu olunmadığını ileri sürmüş ise de; benimsenen bilirkişi kurulu raporlarında dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere davacının delil olarak dayandığı ticari defter ve kayıtlara göre; davalı tarafça, davacı tarafa verilen taşıma hizmetlerine karşılık faturalar düzenlendiği ve davacı tarafa tebliğ edildiği, davacı tarafça da sözkonusu faturaların itiraz edilmeksizin kendi defterlerine kaydedildiği ve dava konusu bononun düzenlenerek karşı tarafa verildiği, dolayısıyla TTK’nın 21/2.md gereğince fatura içeriğindeki hizmetlerin alındığının kabulü gerektiği kuşkusuzdur. Bu durumda söz konusu faturalar için düzenlenerek davacıya verilen kayıtsız ve şartsız borç ikrarını içeren, yasal unsurları tam olan dava ve davadan sonra başlatılan takip konusu bonodan dolayı davacı tarafın borçlu olmadığından söz edilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Takip durdurulmadığından ve bu nedenle koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin de reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile davanın reddine, koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemenin, bir kısım eksik incelemelerin mevcudiyetiyle isabetsiz bir kararla davanın reddine karar verdiğini, müvekkili bir kamu kurumu olup ancak ve ancak yasa ve yönetmeliklerin belirlemiş olduğu çerçevede ve ilgili yönetmelikler doğrultusunda çalışan ve yönetilen bir kurum olduğunu, kendi nam veya hesabına herhangi bir ticari işletme kuramayacağını, işletemeyeceğini veya bir ticari işletme veya tüzel kişilik ortağı veya yöneticisi olamayacağını, müvekkili üniversitenin bir dönem yöneticiliğini yapan bir kısım şahısların, yapmış oldukları usulsüz ve hukuka aykırı iş ve işlemlerle üniversiteyi zarara uğrattıkları gerekçesi ile haklarında soruşturma başlatıldığını ve kamu davaları açılmış olduğunu, savcılık soruşturmaları ve kamu davaları çerçevesinde alınan bilirkişi raporları ile müvekkilinin eski yöneticileri ve anılan yöneticilerle işbirliği içinde olan kişilerin müvekkilini ne şekilde zarara uğrattıklarının tespit edilmiş olduğunu, bu çerçevede müvekkilini zarara uğratan yönetici ve çalışanların görev ve yetkilerine son verildiğini ve üniversitenin yönetim yetkisinin garantör üniversiteye devredildiğini, bu dönemde görev alan garantör üniversite yöneticilerince ve üniversitede denetleme yapan YÖK denetçilerince yapılan denetimler neticesinde eski yöneticilerin üniversiteye satın alınan mal ve hizmetleri fahiş bedellerle fatura edip üniversite kasasından gereğinden fazla para çıkışı yaparak, üniversiteye herhangi bir mal veya hizmet verilmediği halde hayali borçlandırmalar ve faturalandırmalar yaparak, üniversite ile ilgisi olmayan kişi veya kurumlara satılan mal ve hizmetlerin üniversiteye fatura edilmesi sureti ile bedellerini üniversite kasasından karşılayarak vb şekilde üniversiteyi zarara uğrattıklarını, haksız ödeme yapılan kişi ve firmalar hakkında dava ikame edilmiş olduğunu, müvekkili tarafından açılan işbu dava çerçevesinde de davalı firmanın müvekkiline mal ve hizmet vermediği halde gerçek dışı faturalandırma yapması neticesinde davalıya verilen senetlerin karşılıksız olduğu, bilhassa borç yenileme çerçevesinde de dava konusu senedin karşılıksız kaldığı gerekçesi ile menfi tespite karar verilmesinin talep ve dava edildiğini, Dosyada alınan ilk bilirkişi raporların davaya konu iddia ve taleplerinin haklı ve yerinde olduğunu destekler mahiyette olup davalının haksız olarak elinde bedelsiz senet bulundurduğu belirlenmiş olmasına rağmen aynı bilirkişilerin, yargılamanın devam eden aşamasında anlamsız bir biçimde farklılık ve çelişki sebeplerini belirtmeksizin hatalı raporlar düzenlemiş olduklarını, ilk derece mahkemesine yapmış oldukları itirazlara rağmen bilirkişi heyeti değiştirilmediğinden bilirkişilerce saptanılan hatalı tespitlere dayalı olarak karar verilmiş olduğunu, davalı tarafın vermiş olduğu hizmetlerin bir kısmının müvekkiline verilmediğini ve puantaj dökümlerinin onaylatılmadığını, hizmet verilmeyen ve puantaj kaydı onaylanmayan listelerin de içinde bulunduğu faturalara karşılık olarak da fazla ödeme yapıldığı ve fazla senet verildiği hususlarının tespit edilmiş olduğunu, mutabakat sağlanmayan ve verildiği ispatlanmayan hizmet için kesilen fatura tutarlarının mahsup edilmesi gerekirken bilirkişiler tarafından bu işlemin yapılmadığını, fatura içeriğinin tam olarak incelenip hizmetin müvekkili üniversiteye verilip verilmediğinin tespit edilmediğini, dosyaya mübrez raporlarda bilirkişilerden beklenen hizmetlerden birisinin de fatura içeriğinin incelenerek verilen hizmetle uyumlu olup olmadığının belirlenmesi iken bu konuda inceleme ve araştırma yapılmamış olduğunu, davalıya çek ve senet verilmesi suretiyle yapılan ödemeler dikkate alınarak dava tarihi itibariyle davalı uhdesinde fazladan bulunan 22/04/2016 tarihli ve başkaca senet varsa bu senetlerden dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile bu senetlerin iptali taleplerinin irdelenmediğini, icra takiplerine konu edilen senetler davalı defterlerinde iade edilmiş olarak gözükmesine rağmen icra takiplerine konu edildiğini ve icra dosyalarından tahsilatlar yapıldığını, davalı tarafın icra takip dosyalarını ve bu dosyalardan yapmış olduğu tahsilatları defterlerine işlemediğinden bilirkişilerin de tespit ettiği üzere alacaklı gözükmekte olduğunu, oysa icra dosyaları da birlikte değerlendirildiğinde mükerrer talebin söz konusu olduğunun anlaşılacağını, alınan bilirkişi raporlarını hazırlayan bilirkişilerin, davanın sadece 22/04/2016 tarihli senet için açıldığı noktasında hatalı tespite saplandıklarını, oysa dava dilekçelerinin netice kısmı incelendiğinde görüleceği üzere bu taleplerinin hem bu senedin iptali hem de müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine dair olduğunu, alınan ek raporlarda müvekkili üniversite harçtan muaf olduğu halde bilirkişilerin icra dosyaları hesap raporlarını yaparken borca icra tahsil harcını eklediklerini, ek raporda inceleme yapan bilirkişilerin, müvekkili üniversitenin davalıya olan borcunu hesaplarken davalıya teslim edilen kambiyo evraklarının icraya konu edilmesi nedeniyle icra takiplerinin ferilerini de borç aslı gibi hesap ederek rapora konu ettiklerini, bu yönde yapılan tespit ve hesaplamalar hatalı olup dosyada mübrez ek raporun bu yönü ile hatalı olduğunu, bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmediğini, kendilerinin davalı şirkete hiç borçları olmadığını iddia etmediklerini, davalı kuruma davalının iddia ettiği gibi ve elinde bulundurduğu kıymetli evrak miktarı kadar bir borçlarının olmadığını iddia ettiklerini, Huzurdaki davanın müvekkili tarafından asliye ticaret mahkemesinde açıldığını ve anılan mahkemede görüldüğünü ancak müvekkilinin tacir olmaması ve yaptığı işlerin kanunen ticari iş sayılamayacağı gözetilerek davaya bakmakta asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu beyanla İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/437 Esas – 2019/812 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili katılma yolu ile istinaf dilekçesinde; yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin davanın reddi yolunda verdiği karar doğru olmakla birlikte koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin reddi yönünde verdiği kararın hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle bu yön bakımından ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurma zarureti hasıl olduğunu, davacı borçlu aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere müvekkil lehine tazminata hükmedilmesi gerektiğini, davacının işbu davayı ikame etmesinde hiçbir hukuki yararı bulunmadığını, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları ile davacının, davalı müvekkiline borçlu olduğu, 17.02.2016 tarihinde verilen 22.04.2016 ödeme tarihli 1.000.000 TL’lik bononun da borç kapsamında verildiği hususlarının sübuta ermiş olduğunu, davacı kötü niyetli hareket etmekte olup, bu durumun yapılan yargılama neticesinde ortaya çıktığını, dava tarihinden sonra yapılan ödemelerle davacının borcunu ikrar ettiğini beyanla davacının haksız istinaf başvurusunun reddine, tazminat taleplerinin reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak tazminat istemlerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. Mahkemece davanın ve davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı her iki tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava, kambiyo senedine dayalı menfi tespit talebine ilişkin olup taşıma sözleşmesi ve kambiyo senetleri TTK’da düzenlenmekle mutlak ticari dava söz konusu olduğundan, davacı tarafın mahkemenin görevsiz olduğu yönündeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında taşıma sözleşmesi imzalandığı, davacının taşıma hizmeti verdiği ve davalının dava konusu 17.02.2016 tanzim, 22.04.2016 vade tarihli, 1.000.000 TL bedelli ve malen kayıtlı bonoyu, davacı tarafından düzenlenen faturalara karşılık ifa uğruna verdiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı taraf, davalının düzenlemiş olduğu faturaların sözleşmedeki birim fiyatlara uygun olmadığını ve üçüncü kişilere verilen hizmetlerin de faturalara dahil edildiğini iddia ederek ödeme amacıyla vermiş olduğu bono nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiştir. Mahkemece tarafların ticari defterleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak üç ayrı rapor alınmış, bilirkişi raporlarında; davalı tarafından düzenlenen tüm faturaların davacının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacı tarafından ifa uğruna verilen dava konusu bono ile dava konusu edilmeyen bir adet başka bono ve bir adet çekin de her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, çekin karşılıksız çıkması nedeniyle davalı tarafından defterlere borç olarak kaydedildiği ve bu davadan önce icra takibine konu edildiği, dava tarihi itibariyle her iki tarafın ticari defterlerine göre davalının 977.297,50 TL alacaklı olduğu, davalı tarafından düzenlenen faturalarda verilen hizmetin sefer adedinin ve bedeli ile üçüncü kişilere verilen hizmet bedelinin gösterildiği, faturaların dayanağı puantajların olduğu, sözleşmede üçüncü kişilere de servis hizmeti verileceği hükmünün yer aldığı, faturalarda üçüncü kişilere verilen hizmet bedelinin 363.355TL olarak yer aldığı tespit edilmiştir. TTK’nın 21/2. maddesi hükmü uyarınca; bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Davacı, davalı tarafından düzenlenen tüm faturaları ticari defterlerine kaydetmiş ve faturalara karşı süresi içerisinde herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bu nedenle fatura içeriklerini kabul etmiştir. Kaldı ki dava konusu edilen ve ifa uğruna verilen bonoda malen kaydı bulunduğundan davacının hizmet almadığını senetle ispat etmesi gerekir. Davacı tarafından bu nitelikte bir delil sunulmamış olup alınan bilirkişi raporu ile dava tarihi itibariyle cari hesapta davalının alacaklı olduğunun tespit edilmiş olması nedeniyle mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygundur. Ayrıca dava tarihinden sonra icra takip dosyaları kapsamında yapılan ödemelerin ve hesaplamaların bu dava tarihi itibariyle nazara alınmasının mümkün olmaması, dava dilekçesi ile hizmetin hiç verilmediği iddia edilmediğinden istinaf dilekçesi ile bu iddianın ileri sürülemeyecek olması ve dava dilekçesinde yalnızca 17.02.2016 tanzim, 22.04.2016 vade tarihli, 1.000.000 TL bedelli bono nedeniyle menfi tespit talep edilmiş olduğundan davalının tüm istinaf sebeplerinin isabetsiz olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece davadan sonra başlatılan icra takibinin tedbiren durdurulmamış olması sebebiyle İİK’nın 72/4. maddesi kapsamında davalının kötü niyet tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiş olmasında da bir isabetsizlik yoktur. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da bulunmadığından davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı kurum harçtan muaf olduğundan, istinaf harçlarının tahsiline yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından, davalı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 27/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.