Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1431
KARAR NO: 2022/1642
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 27/12/2018
DOSYA NUMARASI: 2018/457 Esas – 2018/1333 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından davalı kuruma bağlı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne tıbbi malzeme satışı yapıldığını, kesilen faturaların müvekkili ve davalı tarafın defterlerinde ve muhasebe kayıtlarında mevcut olduğunu, borçlu kurumca herhangi bir ödemede bulunulmadığı için 807.366,75 TL alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, borçlu davalının işbu takibe itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına, davalı kurumun % 20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; icra takibine davacının iddialarının aksine haklı nedenlere dayanılarak kısmi itirazda bulunulduğunu, davacının dava dilekçesindeki savlarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, alacaklı ile yapılan sözleşmelerin incelenmesinden ödemenin yapılabilmesi için sadece faturalarının vadesinin dolmuş olmasının tek başına yeterli olmadığını, aynı zamanda döner sermaye saymanlık müdürlüğünün nakit imkanlarının da ödeme yapmaya elverişli olması gerektiğini, müvekkilinin kamu kurumu olması nedeni ile icraya yapılacak ödemelerde damga vergisi kesintisi yapılması zaruri olduğundan, takip mesnedi faturaların miktarı üzerinden damga vergisi oranında yapılacak 6.818,47-TL yasal kesinti miktarı davacı-alacaklı adına vergi dairesine yatırıldığı için mahkeme huzurunda açılan davanın konusu olamayacağını belirterek, davanın usulen ve esas itibari ile reddine, davalının icra inkar tazminatı taleplerinin reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/12/2018 tarih ve 2018/457 Esas – 2018/1333 Karar sayılı kararı ile; “… Somut olayda takip tarihi itibari ile vadesi gelen ve dava tarihi itibari ile ödenmeyen fatura toplamının ise 297.563,97-TL olduğu anlaşılmıştır. Takip tarihi itibari ile vadesi gelen ve davadan önce ödenen fatura toplamının 235.778,48-TL olduğu, bu miktarın icra tarihi ve ödeme tarihi itibari ile işlemiş faiz miktarının 9.926,60-TL olduğu, geri kalan tutarın ise takip tarihi itibari ile vadesinin gelmediği anlaşılmıştır. Bu nedenle takip tarihi itibari ile vadesi gelmeyen ve takip tarihi itibari ile vadesi gelen ve davadan önce ödenen miktar yönünden davanın reddine, takibin 297.563,97-TL asıl alacak ve 9.926,60-TL faiz üzerinden devamına karar verilmiştir. İİK 67 maddesi uyarınca itirazın iptali davasında alacaklı-davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun itirazında haksız ve alacağın da likit olması, borçlu-davalı yararına kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklının takibe geçmede haksız ve kötü niyetli olması zorunludur. Somut olayda dava konusu alacağın likit olmadığı, yargılama gerektirdiği gözetilerek davacının icra inkar tazminat talebinin reddine, davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır. ” gerekçeleri ile; “1-Davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 297.563,97-TL asıl alacak ve 9.926,60-TL faiz (takipten sonra, davadan önce ödenen 235.778,48-TL tutar yönünden hesaplanan) üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak sureti ile takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, Yasal koşulları oluşmadığından davacının icra inkar tazminat talebinin reddine, Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine, Dava tarihinden sonra ödemelerin infazda nazara alınmasına, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … Tic. Ve San. A.ş. Vekili İstinaf Dilekçesinde Özetle; Davanın ilk defa görüldüğü mahkeme olan İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.06.2017 tarih, 2015/56 Esas – 2017/369 Karar numaralı ilamında geçen hesaplama ve gerekçenin isabetli olduğunu, yerel mahkemenin ise sadece bilirkişi raporunu ve içeriğini dikkate alarak hatalı hüküm kurduğunu, bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğunu ve hukuka uygun olmadığını, İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin muhasebe kayıtlarına alınma tarihinden itibaren vadenin hesaplanmasını hukuken kabul edilemez bulduğunu, işin hukuki değerlendirmesini yapmak ile mükellef olan 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, bilirkişi raporunun aksine, işin hukuki değerlendirmesini isabetle yaptığını, Borcun tamamının vadesinin geldiğini, davalı yanın cevap dilekçesinde dile getirdiği, ödeme evraklarının döner sermaye saymanlık müdürlüğüne intikalinden 210/ 270 gün sonra borcun muaccel olacağı hususunun hukuken geçerli olmadığını, ayrıca faturalarının teslim edildikten sonra döner sermaye saymanlık müdürlüğüne intikalinin müvekkili ilgilendiren veya kontrolünde bir husus olmayıp, tamamen davalı yanın iç işleyişi ile ilgili bir husus olduğunu, bu şekilde bir vadenin kabul edilmesinin adil olmadığını, davalı kurumca dile getirilen bu durumun, kurumun keyfi bir şekilde ödemelerini yapacağı anlamına geldiğini, şöyle ki; ödeme belgelerinin ne zaman Döner Sermayeye girişinin yapılacağının tamamen kendilerinin elinde olduğunu, dilerlerse 10 yıl daha bahse konu girişler yapılmayarak borcu muaccel hale getirmemenin ellerinde olduğunu, işin mahiyeti ve alımın doğrudan temin olduğu düşünüldüğünde, malların teslimi ve faturanın kesilmesi ile birlikte borcun muaccel olması gerektiğini, bahse konu sözleşmede hukuka aykırı bir şekilde davalı yanın kamu gücünü kullanarak direttiği maddenin, Borçlar Kanunu anlamında genel işlem şartlarına aykırı olduğunu(TBK 20-21-28), davalı yana cari hesaba konu malların teslim edildiğini ve buna ilişkin faturaların kendilerine iletildiğini, faturaların muhasebesel olarak defterlere karşılıklı olarak işlenmiş olduğunu, faturaların müvekkili ve davacı yanın defterlerinde ve muhasebe kayıtlarında mevcut olduğunu, Müvekkilin fatura ve irsaliyelerinde yer alan tarihlerin dikkate alınması ve 270 günün fatura teslim tarihinden itibaren sayılması gerektiğini, faturaların döner sermaye saymanlığına intikalinin müvekkilin inisiyatifinde olan bir olgu olmadığını, davalı yanın istese hiçbir şekilde döner sermaye saymanlığına intikal ettirmeyeceğini, nitekim bu konuda idareyi bunu yapmaya zorlayan bir kanun hükmü de olmadığını, bu nedenle idarenin faturaları saymanlığa geç intikal ettirdiğini ve müvekkilinin dava ve tahsil hakkına engel olduğunu, fatura tarihi ile saymanlığa intikal tarihi arasında çok ciddi farkın söz konusu olduğunu, bir kısım faturanın, fatura tarihinden itibaren 2 ay sonra kimisinin ise 10 ay sonra saymanlık kayıtlarına alınmış olduğunu, saymanlık kayıtlarına alınma konusunda müvekkilinin bir insiyatif kullanmasının söz konusu olmadığını, bu nedenle idarenin bu konuda keyfi davrandığını ve saymanlığa alındıktan sonra ödeme gününü saydığını, müvekkilinin hiçbir dahlinin olmadığı, basiretli bir tacirin dahi öngöremediği, adeta belirsiz ve tahmin edilemez olan bu durumun vade başlangıç tarihi olarak kabulünün hukuken mümkün olmaması gerektiğini, bu nedenle ödeme gününün hesabında başlangıç tarihi olarak malın teslimi veya fatura tarihinin esas alınması gerektiğini, her bir ürünün teslim tarihi ve teslim alan kişilerin kaşe ve imzasının irsaliyeler üzerinde mevcut olduğunu, hali ile fatura tarihi ve irsaliye tarihlerinin aynı tarihler olup, malın teslim tarihini ödeme vadesinin başlangıç tarihi olarak hesaba katmanın adil ve hukuka uygun bir çözüm olacağını, Davalı yanın beyan ettiği şekilde bir vadenin hukuken olmadığını, yani “param olunca öderim” anlamına gelebilecek bir vadenin, Borçlar Hukuku anlamında talep ile ödenebilir hale gelen borç olduğunu, sözleşmeye dahi konmuş olsa bu şekilde bir vadenin hukuken ve aklen kabul edilmesinin mümkün olmadığını, idarenin parasının hiç olmaması halinde, hiç ödenmeyeceği gibi sonuç çıktığını ki bunun aklen kabulünün mümkün olmadığını, bu durumda idareye yapılan icra takibi ile borcun muaccel hale geldiğini kabul etmek gerekeceğini, Borçlar Kanunu’ nun “Süreye bağlanmamış borç” başlıklı 90. maddesinin; “İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.” şeklinde olduğunu, olayda bir vadenin belirlenmediği ve daha doğru bir deyişle, akla uygun bir vade belirlenmediği durumlarda borcun derhal muaccel olacağını, “500 gün”, “365 gün”, “paranın saymanlığa intikalini müteakip 300 gün” gibi vadelerin uzun vadelerin dahi kabul edilebildiği bir yerde akla uygun olmayacak şekilde “paramız olunca öderiz, saymanlığın nakit durumuna göre öderiz” şeklinde bir vadenin hukuken kabul görmesinin mümkün olmadığını, bu şekilde bir vadenin kabul edildiği ve bu ihaleye girdiği şeklinde bir savunmanın dikkate alınmaması gerektiğini, Döner sermayenin nakit durumunun müvekkili ilgilendirmediğini, davalı yanın muhasebe mevzuatına atıf yapmasının da yersiz ve isabetsiz olduğunu, nitekim Döner Sermaye Mevzuatı’nın ödeme sırasına ilişkin hükümler içerdiğini, burada ihtilaf konusunun ödeme sırası değil, borcun vadesinin gelip gelmediği olduğunu, bu nedenle davalı yanın vadeye ilişkin belirlediği ve mahkemenin de uygunluk verdiği ilgili sözleşme hükümlerinin yok sayılması gerektiğini, ilgili mevzuatlardaki düzenlemelerin de bu yönde olduğunu, bahse konu sözleşme maddesi incelendiğinde; tamamen borçlu kurumun keyfiyetine göre düzenlendiği ve kamu gücünü ağır bir şekilde müvekkiline direttiği hususlarının anlaşılacağını, “Param olunca öderim” mantığıyla konulmuş Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda belirtilen hükmüne açık şekilde muhalefet eden bahse konu sözleşme maddesinin yok sayılması gerektiğini, hukuken işbu maddenin kabulünün mümkün olmadığını, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 2019/157 Esas ve 2019/613 Karar numaralı ilamında davalı yan tarafından ileri sürülen muhasebe kayıtlarına alınma tarihinden itibaren vadenin hesaplanması olgusunu hukuka uygun bulmadığını, yine Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/72 Esas ve 2016/82 Karar numaralı ilamı ile idarenin aynı gerekçe ile vadenin gelmediği konusundaki itirazını hukuka uygun bulmadığını, Bu davaya bakmaya görevli mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, görev konusunda istinaf mahkemesi ve bu karara uyan İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin usul yönünden isabetsiz olduğunu, her iki tarafın da tacir olmadığını, döner sermaye işletmesi her ne kadar borçlu olarak görünse de, Üniversite Bünyesinde olduğunu, ticari iş yapmadığını ve ayrı bir hükmü şahsiyetinin söz konusu olmadığını, yine asıl borçlunun Üniversite olduğu düşünüldüğünde ( İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ) konunun Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanı içinde olduğunu, idareler ve müvekkili arasında imzalanan mal tedarik sözleşmesinin, Kamu İhale Kurumu tarafından yayımlanan TİP Sözleşme olduğunu ve sözleşme ile ilgili ihtilaflarda İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerinin açık şekilde görevli gösterildiğini, hal böyle iken istinaf mahkemelerinin hatalı şekilde görevli olarak Ticaret Mahkemelerini göstermelerinin isabetsiz olduğunu, mahkemenin kararında direnmesi gerektiğini, TTK 1530 da açık şekilde tacirler arasında temerrüt olgusundan bahsedildiğini, tacir olmayan idareler ve kamu kurumlarının ise bu düzenleme dışında tutulduğunu, bu maddeye göre davalı tacir ise veya tacir sayılıyor ise 1530. madde gereğince faiz ödemesi gerektiğinden bahsedildiğini ve bunun için temerrüt ihtarına da gerek olmadığını ve ticari faiz istenebileceğini, İstinaf Mahkemesinin kararı uygun ve doğru kabul edilir ise Döner Sermaye ve kamu kurumları, hastaneler ve üniversitelerin de tacir sayılacağını ve 1530 madde gereğince otomatik temerrüt ve ticari faiz uygulanacağını, İstinaf Mahkemesi kararına uyulur ise, tüm kamu kurumlarının mal ve hizmet alımlarında tacir sayılacağını ve yönetmelik ile belirlenen tip ihale sözleşmelerinin de değişeceğini, İstinaf Mahkemesi’nin Üniversite rektörlüğünün mal alımı işini ticaret saymak suretiyle kanun koyucunun iradesine de uygun davranmadığını, davalı tarafın tacir olmaması nazara alınarak TTK’ nun 4 ve 5. maddeleri değerlendirilmek suretiyle söz konusu davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılması gerektiğini, Mahkeme kararında, icra inkar tazminatı istemlerinin atlandığını, davalı yanın kötü niyetli olarak borca itiraz ettiğini ve takibi sürüncemede bıraktığını, İİK’nın 67. Maddesi uyarınca borçlunun kötü niyetli olarak takibe itiraz etmiş bulunmasının yasal koşullardan olmadığını, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olmasının da şart olmadığını, davalı yanın kurumsal bir idare olduğunu ve yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda olduğunu, hali ile alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabul edilmesi ve lehlerine icra inkar tazminatı takdir edilmesi gerektiğini, Davalının, icra takibinde borcun sebebinin açıkça belirtilmediğini iddia ettiğini, halbuki cari hesap ekstresinde fatura tarih ve meblağlarının açıkça gösterildiğini, davalı yanın bu iddiasını İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/352 E. sayılı dosyasına taşıdığını, ancak mahkemenin 16.09.2014 tarihinde 2014/823 Karar numarasıyla davalarını reddettiğini, icra takibinde bir usulsüzlük bulunmadığı gibi herhangi bir belirsizlik de söz konusu olmadığını belirterek, Yerel Mahkeme kararının bozularak dosyanın mahkemesine iadesine veya itiraz ve beyanları doğrultusunda yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Vekili İstinaf Dilekçesinde Özetle; Davanın tümüyle reddi gerekirken, verilen kararın kabule ilişkin kısımlarının bozulması gerektiğini, müvekkili idareye harç yükletilemeyeceğini, mahkeme tarafından hükmün 2. maddesinde müvekkili idareye harç yükletildiğini, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünün harçtan muaf olduğundan öncelikle harcın kurumlarına yükletilmiş olması nedeniyle kararın bozulması gerektiğini, Takip tarihi itibari ile vadesi gelen ve davadan önce ödenen fatura toplamının 235.778,48TL olduğunu, mahkeme kararında belirtildiği gibi idareleri ile firma arasında yapılan sözleşme gereği borcun ifasının vadeye bağlandığını, nakit imkanları el verirse 270/ 210 gün geçmeden ödemenin yapılabileceğini, vadenin ödeme evrakının İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü’ne intikalinden itibaren geçecek 270/ 210 günün bitiminden sonraki günde borcun muaccel olacağını, oysa davada vadesi gelmemiş olan faturalar için de ilamsız icra takibi başlatıldığını, bu husus mahkeme tarafından da tespit edildiği için davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, İtiraz edilmeyen kısmın ise, davacı ile İstanbul Üniversitesi arasında imzalanan sözleşmeler ve 01/05/2007 tarihli 26509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Döner Sermayeli İşletmeler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğine göre İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü kayıtlarına giriş tarihi ve saymanlığın nakit imkanlarına göre yapılacağını, davacı şirketin gerek sözleşmelerdeki ödemeye ilişkin hükmü gerekse belirtilen yönetmeliği bilerek ve kabul ederek Üniversite ile sözleşme imzaladığını, açıkça yasanın emredici hükümlerine aykırı ve usulüne aykırı bir şekilde ödeme emri düzenlediği, asıl alacak içerisinde vadesi gelmeyen alacak ve damga vergisi talep edilmesi gerekçeleriyle takibe itiraz edildiğini, bu nedenle mahkeme kararının aleyhlerine ilişkin kısımlarının bozulması gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının lehlerine ilişkin kısımlarının saklı kalması kaydıyla aleyhe ilişkin kısımlarının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında yapılan 10.10.2012 tarihli 9 Kalem Kan Grubu Kart Temini Mal Alımına Ait Sözleşmenin “Ödeme Zamanı ve Koşulları” başlıklı 12.2.2 maddesinde; “İdare, muayene ve kabul Komisyonunca kabul raporu düzenlenmesinden itibaren yüklenicinin yazılı talebi üzerine en geç 300 gün içinde yükleniciye veya vekiline ödemeyi yapacaktır”, 12.2.3 maddesinde; “ İhale konusu alıma ilişkin olarak yükleniciye yapılacak ödeme evrakının İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlığı‘na intikalinden itibaren 210 gün içerisinde nakit imkanları dahilinde yapılacaktır.” düzenlemesi; Taraflar arasında yapılan 26.12.2011 tarihli Puan Karşılığı 9 Kalem Kit Temini Mal Alımına Ait Sözleşmenin “Ödeme Zamanı ve Koşulları” başlıklı 12.2.2 maddesinde; “İdare muayene ve kabul komisyonunca kabul raporu düzenlenmesinden itibaren yüklenicinin yazılı talebi üzerine en geç 365 gün İçinde yükleniciye veya vekiline ödemeyi yapacaktır”, 12.2.3 maddesinde “İhale konusu alıma ilişkin olarak yükleniciye yapılacak ödeme evrakının İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlığı‘na intikalinden itibaren nakit imkanları dahilinde 270 gün içerisinde yapılacaktır” düzenlemesinin yer aldığı görülmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yukarıda belirtilen sözleşme hükümlerine göre icra takip tarihi itibarı ile takibe dayanak faturalara konu alacağın muaccel olup olmadığı noktasındadır. Taraflar ödeme hususunda 2011 tarihli sözleşmenin 12.2.2 maddesinde 365 gün, 2012 tarihli sözleşmenin 12.2.2 maddesinde ise 300 gün olmak üzere azami bir süre belirlemişlerdir. Buna göre ve sözleşmelerin 12.2.3 maddeleri uyarınca, süre gün olarak belirlendiğinden ödeme evrakının İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlığı‘na intikalinden itibaren geçecek 270/210 günün bitiminden sonraki günde borç muaccel olacaktır. İlk derece Mahkemesince de, alacaklı borcun ifasını ancak vade gelince talep edebileceğinden alacaklının ödeme evrakının İstanbul Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlığı’na intikalinden itibaren 270/210 gün sonrasında borcun ifasını talep edebileceği kabulü ile, takip tarihi itibari ile vadesi gelen ve dava tarihi itibari ile ödenmeyen faturalar ve takip tarihi itibari ile vadesi gelip davadan önce ödenen faturalar yönünden talep edilebilecek faiz toplamı üzerinden davacı alacağı hüküm altına alınmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmeler, sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca imzalanmış olup davacının tacir olduğu da dikkate alındığında sözleşme hükümleri davacıyı bağlayacaktır. Bu nedenle sözleşmeler ile belirlenen vadeden önce alacağın talep edilebileceğinin kabulü mümkün olmayıp, aksi yönde ileri sürülen istinaf sebepleri yerinde değildir. Öte yandan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından görevli mahkemenin belirlenmesine yönelik verilen kararın kesin olması nedeniyle görev hususunda ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesi mümkün değildir. Yine davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu ispatlanmadığından, davalının kötüniyet tazminatı talebinin red edilmesinde usule aykırılık bulunmamaktadır. Ancak, alacağın faturaya dayalı ve likit olduğu gözetilerek davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile talebin reddine karar verilmesi; 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 3708 Sayılı Yasa ile değişik 56/b maddesi delaletiyle 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi uyarınca üniversitelerin harçtan muaf oldukları dikkate alınarak davalının harçtan muaf tutulması gerekirken harcın davalıdan tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya uygun görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, tarafların istinaf başvurularının kısmen kabulü ile, HMK’nın 353/1-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dairemizce yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2018 tarih ve 2018/457 Esas – 2018/1333 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak;
A) Davanın KISMEN KABULÜ İLE davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 297.563,97-TL asıl alacak ve 9.926,60-TL faiz (takipten sonra, davadan önce ödenen 235.778,48-TL tutar yönünden hesaplanan) üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmak sureti ile takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine,
B) Asıl alacağın %20’si oranında hesaplanan 59.512,8 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
C) Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine,
D) Dava tarihinden sonra ödemelerin infazda nazara alınmasına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Davalı kurum harçtan muaf olduğundan harç tahsiline yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yatırılan 13.819,61 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4-İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 56,00-TL tebligat posta gideri ile 2.430,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.486,00-TL üzerinden davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 946,90-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri olmadığı anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6-Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen dava değeri üzerinden davacı lehine hesap ve takdir olunan 46.048,68-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 7-Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen dava değeri üzerinden davalı lehine hesap ve takdir olunan 72.982,67 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 8-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 10-Davalı kurum harçtan muaf olduğundan, istinaf kanun yoluna başvurusuna ilişkin harçların tahsiline yer olmadığına, 11-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.