Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1426 E. 2020/1136 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1426 Esas
KARAR NO : 2020/1136 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 20/02/2020
TARİH: 2015/673 Esas 2020/116 Karar
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2016/58 ESAS 2016/14 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 15/10/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: ASIL DAVADA: Davacı vekili dava dilekçesi ile,TMSF’ye devredilen … A.Ş ile davalı …A.Ş ile genel kredi sözleşmesinin akdedildiğini, diğer davalıların borca müteselsil kefil olduğunu, kullandırılan kredinin geri ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek Beşiktaş …. Noterliğinden 16.10.2001 tarihli ihtarın gönderildiğini, daha sonra dava konusu alacağın banka tarafından müvekkili TMSF’ye temlik edildiğini, davalıların halen borcu ödemediklerini, bu nedenle alacağın tahsili bakımından İstanbul …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasından icra takibi yapıldığını, davalıların borca itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, itirazın haksız olduğunu, zira TMSF’nin, dava konusu alacağı bedelini … A.Ş’ye nakden ödeyerek temellük etmiş olup alacağın sahibi sıfatıyla her türlü talep ve dava hakkına sahip olduğunu, borçlular tarafından itiraz dilekçesinde bildirilen Danıştay kararında taraf olanın TMSF değil, BDDK olduğunu, dolayısıyla Danıştay tarafından TMSF hakkında verilmiş bir karar olmadığını, … fona devri kararının danıştayca iptalinin sadece … eski sahipleri bakımından sonuç doğurabileceğini belirterek alacağı bankadan temlik alan müvekkilinin yaptığı icra takibinde haklı olması nedeniyle davalıların icra dosyasındaki itirazlarının iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davaya esas İstanbul …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesince verilen kararla takibin iptal edildiğini, davacının davayı açmaya aktif husumet ehliyeti olmadığını, davacı TMSF’nin takip konusu alacağı … A.Ş’ye bankalar Kanunun 14. maddesine göre el koyması sonucu 26.10.2001 tarihli alacak temlik sözleşmesine dayalı olarak istediğini, oysa takip tarihinden önce anılan bankaya el konulmasına ilişkin 06.12.2000 tarihli Danıştay …. Dairesinde iptal edildiğini ve temyizi üzerine de onandığını, daha önceden … A.Ş’nin alacaklarının gerek TMSF gerekse TMSF’den alacağı temlik alan … A.Ş tarafından başlatılan takiplere karşı, el koyma kararının Danıştay …. Dairesinde iptal edilmesi nedenine dayalı olarak itiraz edildiğini ve itirazın iptali için İstanbul 2. ATM’de açılan davada esastan verilen kararın yargıtayca TMSF’nin tasarruf yetkisi bulunmadığı, bunun sonucunda da alacağı temlik alan …A.Ş’nin aktif dava ehliyetinin olmaması nedeniyle kararın bozulduğu ve davanın bu yönden reddi gerektiğine işaret edildiği, mahkeme tarafından bozmaya uyularak bu doğrultuda davanın aktif husumetten reddedildiğini, davacı TMSF’nin iddiasının aksine alacağın temlikinin sebebe bağlı bir işlem olduğunu, temel ilişkinin geçersiz ya da sonradan ortadan kalkmaması halinde temlikin gerçekleşmeyeceğini ya da geçerliliğini yitireceğini, bunun dışında TMSF tarafından aynı kredi sözle3şmesine dayanılan takip yapıldığını, İstanbul …. İcra Dairsinin … E. sayılı dosyasına itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasının da davacının aktif husumeti olmaması nedeniyle reddedildiğini, aynı alacağın takip konusu yapılmasından sonra yeniden icra takibine konu edilmesinin mümkün olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, tüm bunların dışında bankayla akdedilen 08.04.1994 tarihli protokol kapsamında yapılan ödemeler ve 06.09.1995 tarihli protokole göre yapılan gayrimenkul devirleri nedeniyle borcun sona erdiğini belirterek davanın öncelikle takibin iptal edilmiş olması sebebiyle reddine, bunun dışında TMSF’nin aktif husumetinin olmaması ve zamanaşımı nedeniyle reddine olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesi savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVADA:Davacı vekili dava dilekçesi ile, esas davaya dayanak İstanbul …. İcra Dairsinin … E. sayılı dosyasında davalıya karşı da icra takibi yapıldığını, daha önceden itiraz eden takip borçluları hakkında esas davanın açıldığı, ödeme emri sonradan tebliğ edilen ve buna göre sonradan itiraz eden davalının itirazının iptali için huzurdaki bu davanın açıldığını bildirmiş ve esas dava dilekçesindeki hususları aynen tekrar ederek davalının anılan icra dosyasındaki itirazının iptaline, takibin devamına, alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, esas davaya sunduğu açıklamaları aynen tekrar etmek suretiyle davanın öncelikle aktif husumet yokluğundan reddine olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/02/2020 tarih ve 2015/673 Esas – 2020/116 Karar sayılı kararında;”4389 Sayılı Bankalar Kanununun 14. maddesine göre fon yönetim kurulunun 06.12.2000 tarihli kararının dayanağı BDDK’nın 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararıdır. BDDK tarafından 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararla banka TMSF’ye devredilmiştir. Ancak BDDK kararının iptal edilmiş olması nedeniyle bankanın fona devrinin hukuki dayanağının kalmadığı ve bu çerçevede TMSF tarafından banka alacağının temlik alınması yönündeki 26.10.2001 tarihli sözleşmenin de dayanağının kalmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. 4389 sayılı yasada, alacağın temlikinin ne şekilde yapılacağına ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından alacağın temlikinin Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde ele alınması gerekir. Temlik sözleşmesinin yapıldığı 26.10.2001 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 163. maddesi ve devamı maddelerine bakılması gerekir. Anılan maddede alacağın temliki sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması öngörülmüş olup, ibraz edilen sözleşmenin yazılı şekilde yapıldığı anlaşılmış ise de, esas yönünden temlik sözleşmesinin geçerliliği için, alacağı temlik edenin, bu alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olması gerekmektedir. Başka bir deyişle alacağın temliki sebebe bağlı olup, temlik işleminin dayanağı hukuki nedenin geçersiz olması halinde temlik işleminin de buna bağlı olarak geçersiz olacağı ve böylece alacak hakkının alacağı temlik alana geçmeyeceği onun malvarlığına dahil olamayacağı kabul edilmektedir. Nitekim davalının savunmasında ileri sürdüğü İstanbul 2. ATM’nin 2007/229 E. sayılı dosyasında Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.05.2010 tarihli bozma kararına uyularak davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddedildiği anlaşılmıştır. Anılan yargıtay kararında, alacağın temlikinin alacağı devredenle devralan arasındaki ilişki bakımından sebebe bağlı bir işlem olduğu ve temel ilişkinin geçersiz olması ya da sonradan ortadan kalkması durumunda ilk ihtimalde temlikin gerçekleşmeyeceği daha sonraki ihtimalde de sonradan geçerliliğini kaybedeceğine işaret edildiği, ayrıca BDDK’nın … A.Ş’nin yönetim ve denetimimin 4389 Sayılı Bankalar Kanununun 14/3. maddesi uyarınca TMSF’ye devredilmesine ilişkin 06.12.2000 tarihli 123 sayılı kararına dayanılarak 09.10.2001 tarihinde …. A.Ş tarafından alacağın TMSF’ye temlik edildiği ancak BDDK’nın bankanın TMSF’ye devrine ilişkin 06.12.2000 tarihli kararın Danıştay … Dairesi tarafından 15.10.2005 tarihinde kesinleşen kararıyla iptal edildiği, bu durumun da dayandığı işlemin iptali sebebi ile geçerliliğini yitiren temlik konusu alacakta temlik tarihi itibariyle TMSF’nin tasarruf yetkisinin bulunmadığı ……. ifade edilmiştir. Somut olayda da, davacı TMSF alacaklılık sıfatını 26.10.2001 tarihli temlik sözleşmesine dayandırmaktadır. … A.Ş’nin TMSF’ye devrine ilişkin 06.12.2000 tarihli BDDK kararının iptali yönündeki karar kesinleşmiş olduğundan artık bu işlem tamamen ortadan kalkmış olup, TMSF’nin, bankanın alacaklarını temlik almasına ilişkin 26.10.2001 tarihli sözleşme de geçersiz hale gelmiştir. Her ne kadar TMSF tarafından, alacağın temlikinin, bankanın BDDK kararıyla TMSF’ye devrine ilişkin karardan bağımsız bir işlem olup, bedeli ödenmek suretiyle alacakların temlik alındığı, Danıştay …. Dairesince verilen iptal kararının muhatabının BDDK olduğu, TMSF aleyhine veya TMSF hakkındaki bir hüküm kurulmadığı, bu nedenle temlik sözleşmesine dayalı olarak alacaklının ve buna bağlı olarak davacı sıfatının bulunduğu ileri sürülmüş ise de; emsal nitelikte Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.05.2020 tarihli kararı ve doktrindeki görüşler ve mahkememizde oluşan kanaate göre alacağın temlikinin sebebe bağlı olup, temeldeki hukuki işlemin geçersiz olması veya temlike konu alacakla ilgili temlik edenin tasarruf yetkisinin bulunmaması durumunda temlik sözleşmesinin de geçersiz hale geleceği, BDDK’nın TMSF’ye devir kararının olmaması halinde TMSF’nin bu alacağı temlik almasının söz konusu olmayacağı, zira alacağın temlikinin de 4389 Sayılı Yasa kapsamında TMSF’ye tanınan bir hak olduğu, temeldeki devir işlemi iptal edildiğinden artık temlikinde dayanağının kalmadığı, TMSF’nin alacaklı sıfatının bulunmadığı kanaatine varıldığından davanın aktif husumet yokluğundan usulden reddi gerektiği kabul edilmiş…”gerekçesi ile,
ESAS DAVADA; Davanın aktif husumet-dava şartı yokluğundan REDDİNE, BİRLEŞEN İSTANBUL 1. ATM 2016/58 ESAS SAYILI DAVADA; Davanın aktif husumet-dava şartı yokluğundan REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davalıların dava konusu krediyi kullandıkları ve borçlarını halen geri ödemediklerinin, söz konusu kredi alacağının müvekkiline temlik edilmiş olduğunun bu dava ile sabit olduğunu, Mahkemenin BK’dan doğan hakları yok saymak suretiyle hem borçlar hukukuna hem de idare hukukuna aykırı bir karar vermiş olduğunu, Müvekkilinin dava konusu alacağı, bedelini …’a nakden ödeyerek temellük etmiş olup, alacağın sahibi sıfatıyla her türlü talep, takip ve dava haklarına sahip olduğunu, Kararın Yargıtay’ın dosya alacağına ilişkin olarak 2015 yılında verdiği karara aykırı olduğunu, Yargıtay 12. H.D.’nin “temlik sözleşmesi ayakta durduğu, dava yolu ile temlikin iptal edildiğine ilişkin bir ilam sunulmadığı sürece, alacaklının takipte alacaklı sıfatının bulunduğuna” karar vermiş olup, olayda davalılar böyle bir ilam getirmedikleri halde mahkemece bu gerekliliğe uyulmadan müvekkili kurumun aktif husumet ehliyetinin bulunmadığına karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, HMK gereğince mahkeme kararları gerekçeli olmak zorunda olduğunu, mahkeme kararının gerekçe içermediğini, Mahkemenin “BDDK’nın devir kararı olmasaydı TMSF’nin …’tan alacağı temlik alması söz konusu olmayacaktı” kanaatinin bir tahminden öteye gitmemesi bir yana, bu kanaatin ancak alacağın bedelsiz olarak devralınmış olması halinde geçerli kabul edilebileceğini, fakat müvekkili kurum alacağının bila bedel değil bedelini ödeyerek temlik aldığını, Kanun koyucunun 4389 sayılı Kanunla müvekkili TMSF’ye batık banka alacaklarını temellük etme görev ve yetkisi verirken temlikin borçlar hukuku hukuk hükümlerine gire yapılacağını emretmek suretiyle temlik işlemini idari işlemin dışında tamamen özel hukuk alanına ilişkin bir işlem olarak kabul ettiğini, bu nedenle 4389 sayılı Kanuna da aykırı olduğunu, Danıştay’ın … kararının TMSF hakkında değil BDDK hakkında olduğunu, … fona devri kararının Danıştay’ca iptalinin ancak ve ancak davacı bakımından sonuç doğuracağını, aksi iddianın kabulünün haksız ve hukuka aykırı olarak borçlunun himaye edilmesi kamunun ise zarara uğraması sonucunu doğuracağını, … A.Ş. İle ilgili yaşanan hukuki süreçlerin bilinmesi ve doğru değerlendirilmesi işbu dava açısından öneli olduğunu, Davalıların dilekçelerinde belirttikleri ve mahkemece hükümde dikkate alınan davaların hiçbirinde müvekkili kurumun taraf olmadığını, bir kimsenin tarafı olmadığı bir davada davanın taraflarınca veya bizzat mahkemece serdedilen görüşler kendisine karşı hukuki kanıt oluşturmayacağını, hükme esas alınamayacağını, kaldı ki İstanbul 2. ATM’deki davada davalıların kendileri de taraf olmadığını, o dava başka bir alacak dolayısıyla başka borçlular aleyhine açılan dava olduğunu, Hükmün kesinleşmesi halinde müvekkili kurumun … ödediği temlik bedelinin asla geri alınamayacağı, borçluların da borçlarını ödemedikleri halde borçtan kurtulacağı ve böylece büyük bir kamu zararı olacağını, Danıştay’ın iptal kararının hukuki soncunun müvekkilinin … ilişkin olarak tek taraflı idari işlem yetkisinin kalkması olduğu, alacak temliki ise bir idari işlem olmadığı, iki taraflı olan iki tarafın ortak iradesinin ürünü olan bir özel hukuk işlemi olduğu, dolasıyla idari işlemin iptalinin temliki geçersiz hale getirdiğinin kabulünün, Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku ve Anayasa ile güvence altında bulunan özel hukuktan doğan haklara açıkça aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: Asıl ve birleşen dava, davalıların asıl borçlu ve müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptaline ilişkindir. Dava sırasında birleşen davanın davalısı …’in 13/07/2019 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır. HMK. 55. maddesinde “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir.” TMK 612. Maddesinde “- En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir.” TMK 625. Maddesinde ” Resmî defter tutulması devam ettiği sürece mirasbırakanın borçları için icra takibi yapılamaz. Bu süre içinde zamanaşımı işlemez. Acele hâller dışında, davalara devam edilemiyeceği gibi, yeni dava da açılamaz.” hükümleri düzenlenmiştir. Bunun yanında her gerçek kişi, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir. Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Genel olarak mirasbırakanın alacakları, hakları ve malları mirasçıya geçer. Bu nedenle dava sırasında taraflardan birisi ölürse, istek şahsa bağlı bir hak değilse dava mirasçılar tarafından yürütülür. Dava, devam ederken davalının ölmesi halinde mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan mirasçıların tümünün davayı birlikte yürütmeleri gerektiği HMK’ nın 60. maddesi gereğidir. HMK’ nun 55. maddesine göre de, taraflardan birinin ölümü halinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunda belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Mirasçılardan bazısı duruşmaya gelmezse, gelen mirasçıya, gelmeyen mirasçıların olurlarının alınması ya da TMK’ nın 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması için süre verilir. Temsilci atanırsa davaya temsilci huzuru ile davaya devam edilir. (Yargıtay 1.HD 2016/16922 E. – 2019/6305 K.) Buna göre yukarıda yer alan hükümler gereğince, dava sırasında davalının ölmesi halinde HMK’nın 55. maddesine göre mirasın kabul ve reddi için gerekli süre için dava ertelenecektir. HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Somut davada birleşen dosyanın davalısı …’in 13/07/2019 tarihinde vefat etmesi sebebiyle mahkemece HMK’ nun 55. Maddesine göre taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bu nedenle mahkeme kararının davacının esasa yönelik istinaf sebepleri incelenmeksizin HMK’nın 355 ve 353/1-a-4 maddeleri gereğince kaldırılmasına ve yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılarak sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Asıl ve birleşen davalarda davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/02/2020 tarih ve 2015/673 Esas – 2020/116 Karar sayılı kararının HMK’ nın 355 ve 353/1-a4 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dava dosyasının mahkemesine İADESİNE, 2-İstinaf eden asıl ve birleşen davada davacı harçtan muaf olduğundan, istinaf yönünden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harç var ise talep halinde iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/10/2020 tarihinde HMK’ nın 355 ve 353/1-a maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.