Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1421
KARAR NO: 2022/1641
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 07/01/2020
DOSYA NUMARASI: 2017/1377 Esas – 2020/3 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/11/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 23.05.2015 tarihinde davalı şirketin acentesi olarak faaliyete başladığını, müvekkiline 9682 acente kodu verildiğini, müvekkilinin acenteliğin tesisinden itibaren davalı şirket nam ve hesabına poliçelerin tanziminde aracılık yaptığını ve acente komisyonları almaya hak kazandığını, sözleşmenin fesih tarihi olan 23.06.2017 tarihine kadar müvekkilinin üretim yaparak davalı şirkete portföy kazandırdığını, davalı şirketin Kadıköy …Noterliği’nin 12.06.2017 tarih ve … yevmiye nolu fesih ihbarı ve yine Kadıköy …Noterliği’nin 23.06.2017 tarih ve … yevmiye nolu azil name ile 23.06.2017 tarihinde sözleşmeyi hiçbir gerekçe göstermeden tek taraflı olarak fesih ettiğini, müvekkiline yapılan feshin iyi niyet kurallarına uymadığını, müvekkilinin acentelik süresi boyunca davalı şirkete yeni müşteriler kazandırdığını, davalı şirketi sigortalılara tanıttığını ve en iyi şekilde temsil ettiğini, müvekkili şirketin davalı şirkete karlı bir portföy kazandırdığını, müvekkilinin sözleşmenin ani olarak sonlandırılmasında ticari yönden zor durumda kaldığını, müşterileri karşısında da zor durumda kaldığını ve iş kaybına uğradığını, fesih hakkını tek taraflı olarak kullanılması gerekçesiz olarak sözleşmenin fesih yoluna gidilmesinin haksız ve yersiz olduğunu ve davalıya hatırı sayılır sayıda sigortalı kazandırmış olması sebebiyle müvekkilinin denkleştirme tazminatı talep etme hakkının bulunduğunu iddia ile şimdilik 10.000 TL denkleştirme tazminatının acenteliğin feshi tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile müvekkili şirket arasında 23.03.2015 tarihinde akdedilen acentelik sözleşmesi ve Kadıköy … Noterliği ‘nin 23.03.2015 tarihli … yevmiye no.lu Acentelik Vekaletnamesi ile Davacının, müvekkili şirketin Konya acenteliğini yapmaya başladığını, ancak kuruluş aşamasında doldurduğu 11.02.2015 tarihli başvuruda belirttiği yıllık hedefini ikinci yıl sadece %45 oranında gerçekleştirdiğini, yazılı izinlerine tabi iken yeni acentelikler tesis etmesi ve performans yetersizliği nedenleriyle müvekkili şirket tarafından Kadıköy … Noterliği ‘nin 12.06.2017 tarihli … yevmiye no.lu keşide edilen fesih ihbarı ihtarnamesi 15.06.2017 tarihinde tebliğ edilmesi ve bilahare aynı noterden keşide edilen 23.06.2017 tarihli … yevmiye nolu fesih ihbarı azil name ile 23.06.2017 tarihi itibarı ile acentelik sözleşmesinin 10.2.4 maddesi gereğince feshedildiğini, davacı acentenin performans değerlendirmesi ve hasar prim oranının yüksekliği nedeniyle acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, davacının zaman içerisinde iddiasının aksine müvekkiline herhangi bir sigortalı yönlendirmesi yapmadığı aksine, portföyünü başkaca sigorta şirketlerine yönlendirdiğinin anlaşıldığını, davacı tarafından düzenlenen poliçeler sebebiyle ödenen hasar tazminatlarına bakıldığında davacı acentenin müşteri seçiminde hiçbir özen göstermediği düzenlenen poliçeler nedeniyle müvekkili şirketin zarara uğradığının görüldüğünü belirterek, öncelikle davacının huzurdaki davayı belirsiz alacak davası olarak açması nedeniyle HMK madde 107 şartlarına havi olmayan davanın usulden reddine, sayın mahkeme aksi kanaatteyse davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulüne, davacı münfesih acentenin sözleşmesinin sözleşme süresince devam eden hasar prim oranı yüksekliği ve sözleşmeye aykırı olarak müvekkilinden yazılı onay almadan çoklu acentelik yaptığı hususları göz önüne alınarak haklı nedenle feshedildiğinin tespitine, davacının TTK madde 122 ve sigortacılık kanunu 23/16 bendi gereği, sözleşmenin feshinden sonra davalı müvekkili sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmediği de açık olduğundan haksız denkleştirme tazminatı talebinin reddine, HMK’nın 329. maddesi gereğince davacı şirketin disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/01/2020 tarih ve 2017/1377 Esas – 2020/3 Karar sayılı kararı ile; “…Dava hukuki niteliği itibariyle acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle denkleştirme tazminat talebine ilişkin olup uyuşmazlığın, taraflar arasında 23/03/2015 tarihli sözleşme ve sözleşmenin 23/06/2017 tarihinde fesih edildiği ihtilafsız olup ihtilafın sözleşme davalı tarafından haksız fesih edilmiş ise davacının talep edebileceği denkleştirme tazminatı ve miktarı noktasında toplandığı, tarafların delilleri toplanarak, taraf defterlerinin incelenmesi için tayin edilen günde dosya Mali Müşavir ve Sigorta uzmanı ve sektör Bilirkişisinden oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilerek düzenlenen denetime uygun olan ve mahkememizce de benimsenerek hükme esas alınan raporda dikkate alınarak davacının delil listesinde yer alan davacı yan tarafından üretilen toplam 471.481,45 TL poliçe üretim ve komisyon bedellerinin davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğunun görüldüğünü, denkleştirme tazminatının talep edilebilmesi için sözleşmenin sona ermesi, yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra önemli menfaatler elde edilmesi, yeni müşteri çevresi yaratıldığı bu müşterilerle olan iletişimin güçlenerek önemli menfaateler elde edildiğinin acente tarafından ispata muhtaç olduğu, acentenin başvuru formundan hedef portföyünü 330.00TL olarak belirlediği, poliçelere bakıldığında istenilen hedefin gerçekleşmediği, poliçe üretim listesine bakıldığında ve bilirkişiler tarafından yapılan incelemede davacı acentenin portföyünün trafik sigortası ve kasko poliçeleri ağırlı olup prim/hasar oranlamasında hasar oranının ağırlıkta olduğu sigorta ettirenlerden tahsil edilen primlerden daha fazla miktarda tazminat ödemesi olduğu bu durum davalının zarara uğramasına sebep olduğundan dolayı davalının acenteliğin feshinde haklı olduğu, davalı şirketin fesihten sonra davacının müşterileri ile yeni poliçeler imzalamaya devam ettiğine dair ve davacının portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ettiğine dair veri bulunmadığı için davacı davasını ispatlayamamış olup son duruşmada davacı vekiline başka bir delilinin olup olmadığı hatırlatılmış olup davacı vekili tarafından dosyaya sunulmamış başkaca bir delillerinin kalmadığını beyan etmeleri de dikkate alınarak ispatlanamayan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-DAVANIN REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … Sigorta Aracılık Hizmetleri vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bilirkişi kök ve ek raporuna itirazlarını sunmalarına rağmen mahkemenin itirazlarını değerlendirmeyerek bilirkişi raporu doğrultusunda karar verdiğini, bilirkişi raporunun hukuka ve ticari hayata özellikle sigortacılık tekniğine aykırı tespitlerle dolu olduğunu, bilirkişinin bu raporu dayanak olarak alınıp verilen kararın da hukuka aykırı olduğunu, Hükme dayanak bilirkişi kök raporunda Acentelik sözleşmesinin 10/2.4 maddesine atıfta bulunularak performans yeterlilik kriterinin fesih sebebi olacağı ve bu hususun haklı fesih sebebi oluşturacağının beyan edildiğini, müvekkili acentenin davalı ile başladığı acentelik ilişkisinde üretim açısından verilen hedefleri tutturmaya gayret ettiğini, müvekkilinin kendisine dikte edilen üretim baskısı sonucu elinden gelen tüm gayreti sarf ettiğini, ayrıca son dönemde üretim hedeflerinin tutmamasını -haklı fesih sebebi olarak kabul etmemelerine rağmen- hedeflerin tutmamasında sorumluluğun davalı şirkete ait olduğunu, davalı şirketin son dönemlerde poliçelendirme kriterlerinde yaptığı değişikliklerin müvekkilinin üretimini etkilediğini, dolayısıyla üretim hedeflerini ve poliçelendirme kriterlerini kendisi belirleyen davalının hedeflerin tutmamasında müvekkilini tek taraflı olarak kusurlu bulmasının kabul edilemeyeceğini, Kaldı ki üretim yetersizliği yahut hasar prim oranı yüksekliği sebebiyle yapılan feshin haklı fesih olmadığı hususunda T.C.Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sigortacılık Müdürlüğü’ne gönderdiği 01/11/2012 tarih ve 17348 sayılı yazıdan da anlaşılacağı üzere ”Bu kapsamda prim üretim ölçüleri önceden belirlenmeksizin üretim yetersizliği veya bağlı bulunan sigorta şirketince belirlenen riziko kabul esaslarına uygun biçimde acentelere aracılık edilen sigorta sözleşmelerinden elde edilen prim gelirleri ile tazminat ödemeleri arasındaki dengesizlik nedeniyle portföyün verimli olmamasının gerekçe gösterilmesi gibi hallerin ”acentenin kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması” kapsamında değerlendirilmesinin ve bu noktada acentenin tazminat hakkının düşmesinin hakkaniyete uygun olmayacağı ” yönünde bildirmiş olduğu ilke kararı da dikkate alındığında, davalı şirketin fesih sebebi olarak teknik zarar edilmesinin gösterilmesinin, feshin haksız ve hukuksuz olduğunu gösterdiğini, feshin haksız olması dolayısıyla müvekkilinin denkleştirme tazminatı istem hakkı doğduğunu, bilirkişinin Hazine Müsteşarlığının cevabi yazısını dikkate almadan yapmış olduğu değerlendirmenin hukuka aykırı olduğu gibi ticari teammüllere de aykırı olduğunu, dava konusu olayda haklı fesih bulunmadığını, müvekkile fesih bildiriminde bulunmaları ve poliçelendirme kriterlerini davalı şirketin tespit etmesi ve müvekkilin sadece şablon poliçelerin üretimine aracılık etmiş olmasının, üretim yetersizliğinin tek başına davacı müvekkiline yüklenmesinin feshin haklı olduğunu göstermeyeceğini, Tüm bu beyanlarının bilirkişi ek raporunda geçiştirilerek dayanaksız bir biçimde davalı sigorta şirketince yapılan feshin haklı fesih olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, yine bilirkişi raporunda, davalının sözleşmeyi haklı sebeple feshettiği yönünde tespit yapılırken, (Teknik zararı haklı fesih sebebi olarak görmemekle birlikte) raporun inceleme ve değerlendirme bölümünde, davalının teknik zararının olduğu, dolayısıyla sözleşmenin feshinde haklı olduğu görüşüne yer verildiğini, hasar prim oranının yüksekliğinden bahsedilmiş ise de, yıl bazında bakıldığında hasar prim oranının azaldığının görüldüğünü, azalan hasar prim oranını yüksek olarak kabul etmenin ve bu sebeple feshin haklı olduğunu kabul etmenin çelişkiyi doğruladığını, ayrıca bilirkişinin davalının kesilen poliçeler sebebiyle uğradığı zararları tablo ile belirtmiş olduğunu, sigortacılık tekniğine uymayan ve tamamen bakkal defteri hesabı uyarınca yapılan bu hesaplamayı kabul etmediklerini, sigortacılık tekniğinde zararın hiçbir zaman üretilen primden ödenen hasar düşülerek ortaya çıkan rakamlar üzerinden tespit edilemeyeceğini, sigorta şirketlerinin, reasürans şirketleri ile çalıştıklarını, poliçeler tanzim edilirken üzerlerinde tuttukları risk miktarları haricindeki riskleri reasüre ettiklerini, dolayısıyla kesilen poliçe primlerinden hasar miktarları düşülüp şu kadar zarar edilmiştir demenin sigortacılık tekniğine ve bilgisine sahip olmayan kişilerin yapabileceği bir hesaplama olduğunu, bu sebeple teknik zarar hesaplamasının sigortacılık tekniğine hakim bilirkişiler tarafından yapılması gerektiğini, TSRSB’nin internet sitesinde hasar prim oranının nasıl hesaplanması gerektiğine ilişkin formülün verildiğini, (İnternet sitesi ekran görüntüsünün dilekçeleri ekinde sunulmakta olduğunu ) bilirkişilerin üretilen primden hasar miktarının çıkarılması yolu ile bulunan hasar prim oranı hesaplamasının hatalı olduğunu, gerçekçi bir hesaplama olmadığını, bu hususu da itirazlarında belirtmişken bilirkişilerin mesleki deneyimlerine dayanarak hesaplama yaptıklarını belirttiklerini, ancak mesleki deneyimlerinin yetersiz olduğunu, yukarıda belirtilen ve ekte sundukları TSRSB’nin hesaplama yöntemi ile bilirkişilerin hesaplama yöntemleri arasında uzaktan yakından bir ilişki bulunmadığını, bu sebeple çelişkilerle dolu ve yanlış hesaplamalara dayalı bilirkişi kök raporu esas alınarak verilen hükmün hakkaniyete yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi raporunda yine davalı şirket tarafından yenilenen poliçe olmadığı, müvekkilinin sigortalı portföyü kazandırmadığı yönündeki görüşleri de kabul etmediklerini, müvekkili acentenin poliçe kesmekle davalı sigorta şirketine sigortalı kazandırdığını, mevcut sigortalıların yan faydalarını da görmezden gelmenin hakkaniyetle bağdaşmadığını, müvekkili acentenin, poliçe tanzim etmekle sigorta şirketine müşteri datası kazandırdığını, dolayısıyla müşteri datası elinde bulunan sigorta şirketinin sigortalıların tüm bilgilerine sahip olduğunu, sigortalıların tüm kişisel verileri data halinde davalı şirkette oluşmuş olduğundan ileride bu sigortalıya verilecek fiyatlar ve poliçelendirme esaslarının belirlenmesi açısından bu müşteri datasının davalı şirket tarafından kullanılacağını, ayrıca sigorta poliçesi tanzim edilmekle, davalı şirkete kazandırılacak yan faydalardan birisinin de mevcut sigortalının çevresi olduğunu, Sigortalıların ilerleyen yıllarda davalı şirketten mevcut poliçelerini yenileyebilecekleri gibi birçok branşda poliçe kesme yetkisi bulunan davalı şirktette başka branşlarda da poliçe kestirmelerinin mümkün olduğunu, bu yan faydaları görmezden gelerek feshin haklı olduğundan bahisle müvekkilinin denkleştirme tazminatına hak kazanamadığını belirtmenin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, TTK 122. maddesi gereği müvekkilinin denkleştirme tazminatı talep etme hakkı bulunduğunu, TTK 122 maddesinin sadece bir fıkrası değerlendirilip diğer fıkraları yok sayılarak verilen kararın yasaya aykırı olduğunu, TTK 122 madde bütün olarak değerlendirildiğinde; Acentelik süresi boyunca müvekkili acentenin davalıya sigortalı kazandırdığın hususunun aşikar olduğunu, hükme dayanak yapılan raporda bilirkişinin sigorta şirketinin kayıtlarının tamamını incelemiş olsa idi müvekkilinin kesmiş olduğu poliçeler incelendiğinde bu hususun ortaya çıkacak olduğunu, ancak hükme dayanak raporda bilirkişinin poliçe incelemesi yapmadığından eksik inceleme yaptığını, bu sebeple kök rapora itirazlarını sunarken bilirkişiden davalı sigorta şirketinin kayıtları üzerinde müvekkili acentenin kesmiş olduğu poliçelerin incelenmesi için ek rapor alınmasını talep ettiklerini, bu hususun müvekkili acentenin davalı şirkete kesmiş olduğu poliçelerde davalının sistemine kaydedilen yeni sigortalı ve devam eden sigortalı bilgilerini ortaya çıkaracağını belirttiklerini, mahkemenin bilirkişi kök raporunda bulunan itirazlarının değerlendirilmesi için ek rapor alınmasına karar verdiğini, ancak bilirkişilerin itirazlarını değerlendirmeden ve sigorta şirketi kayıtlarını incelemeden kök raporda ısrarcı olduklarını, davalı şirket kayıtlarındaki sigortalı bilgileri ve devam eden poliçelere ilişkin bilgiler incelenmeden kurulan hükmün eksik ve hatalı olduğunu, Ayrıca Bilirkişi kök ve ek raporunda acenteliğin feshinden sonra müvekkili acentenin kesmiş olduğu poliçelere ait sigortalıların mevcut poliçelerinin branşlarında ya da başka branşlarda davalı şirket tarafından tanzim olunmuş poliçelerin olup olmadığı yönünde araştırılma yapılması gerekliyken, bu hususun araştırılmadığını, talepleri doğrultusunda araştırılmayan bu husus yönünden de mahkemenin eksik inceleme yapmış olması sebebiyle hükmün bozulmasına karar verilmesini talep ettiklerini, Hükme dayanak bilirkişi raporunda müvekkili şirketin çoklu acentelikleri gerekçe göstererek acenteliğin feshini haklı gibi göstermeye çalışılmasının bilirkişi raporunun taraflı olduğunu gösterdiğini, bilirkişi raporundaki tüm incelemelerde davalı şirketin cevap dilekçelerinin ele alındığını, kendilerinin cevaba cevapları ve dava dilekçelerinin hiç dikkate alınmadığını, oysa davalının cevap dilekçesine karşılık vermiş oldukları cevaba cevap dilekçesinde ”Davalı şirketin Müvekkile acentelik tesis ettiklerinde müvekkilin birden fazla acenteliği bulunduğu sabittir.Çoklu acentelik kendileri açısından engel teşkil etmiş olsa idi Davalı şirketin başlangıçta acentelik tesis etmemesi gerekmekte idi.Başlangıçta davalı şirket tarafından kabul edilen bu durum daha sonra haklı feshe gerekçe oluşturmaz.”yönünde beyanları olmasına rağmen bu hususun hiç dikkate alınmadığını, davalının beyanları dikkate alınarak, Ticaret odasından gelen bilgilerle çoklu acentelik vardır görüşüne sığınılarak feshin çoklu acentelik yönünden de haklı olduğu kanaatine varıldığını, Ticaret odasından gelen yazı incelendiğinde, müvekkilinin davalı sigorta şirketi ile 2015 yılında acentelik tesis edildiğinde birden fazla acenteliği bulunduğunu, davalı şirket ile acentelik tesisinde çoklu acenteliğin davalı şirket için engel teşkil etmediğini, acentelik tesisinden 2 sene sonra bu husus haklı fesih sebebidir demenin hakkaniyetle bağdaşmayacağını, ayrıca başlangıçta bilinen bir hususu fesih sebebi yapmanın MK2 ye göre iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağını, bu sebeple tek yönlü olarak düzenlenen raporu kabul etmediklerini, bilirkişinin yanlı ve taraflı olarak rapor düzenlediğini dolayısıyla yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep ettiklerini belirttiklerini, tüm sıraladıkları nedenler ve bilirkişi raporunun taraflı olduğunun rapor içeriğine göre net ve anlaşılır olmasına rağmen mahkemenin ek rapor alınması yoluna gittiğini, alınan ek raporda da itirazlarının hiçbirisinin değerlendirilmediğini, bilirkişinin soyut olarak sadece mesleki deneyiminden bahsederek hiçbir veriye dayanmayan ek rapor tanzim ettiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının bozularak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi iddiasından kaynaklanan denkleştirme tazminatı talebine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, taraflar arasında 23.05.2015 tarihinde imzalanan acentelik sözleşmesinin, davalı şirketin Kadıköy …Noterliği’nin 12.06.2017 tarih ve … yevmiye nolu fesih ihbarı ve yine Kadıköy …Noterliği’nin 23.06.2017 tarih ve … yevmiye nolu azilnamesi ile 23.06.2017 tarihinde hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tek taraflı olarak feshedildiği, feshin haksız olduğu ileri sürülerek, denkleştirme tazminatına hükmedilmesi talep edilmiş; davalı ise, davacının kuruluş aşamasında doldurduğu 11.02.2015 tarihli başvuruda belirttiği yıllık hedefini ikinci yıl sadece %45 oranında gerçekleştirdiği, yazılı izinlerine tabi iken yeni acentelikler tesis etmesi ve performans yetersizliği nedenleriyle acentelik sözleşmesinin 10.2.4 maddesi gereğince feshedildiği, davacının zaman içerisinde portföyünü başkaca sigorta şirketlerine yönlendirdiğinin anlaşıldığı, davacı tarafından düzenlenen poliçeler sebebiyle ödenen hasar tazminatlarına bakıldığında davacı acentenin müşteri seçiminde hiçbir özen göstermediği, düzenlenen poliçeler nedeniyle müvekkili şirketin zarara uğradığının görüldüğü, davacı acentenin performans değerlendirmesi ve hasar prim oranının yüksekliği nedeniyle acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Davalı sigorta şirketi tarafından davacı acenteye gönderilen Kadıköy … Noterliğinin 12.06.2017 tarihli ihtarnamesinde, acentelik sözleşmesinin işbu ihtarnamenin tebliğini izleyen 3 günün sonunda ayrıca bir ihtara gerek kalmaksızın feshedilmiş olacağının bildirildiği, 23/06/2017 tarihli Fesih İhbarı-Azilnamede ise, 23.03.2015 tarihli Acentelik sözleşmesinin 23.06.2017 tarihi itibari ile acentelik sözleşmesinin 10.2.4 maddesi gereğince fesih olduğunun bildirildiği, ayrıca sözleşmeye müsteniden tanzim olunmuş vekaletnamedeki tüm yetkilerin de iptal edildiği görülmektedir.Mahkemece alınan bilirkişi raporunda; sözleşmenin düzenlenmesi sırasında davacı acentenin mevcut diğer sigorta şirketleri ile de çalışmakta olduğu, ancak yine sözleşmenin 3.5.1.a hükmünde, davacı acentenin son sözleşme düzenleme tarihinden sonra herhangi bir sigorta şirketinden acentelik tesis etmesi halinde davalının onayının alınması gerektiği belirtilmiş iken, davacının … Sigorta AŞ’den ve … Sigorta AŞ’den acentelik aldığının anlaşıldığı, davacının davalı …’nun onayı olmaksızın diğer bir sigorta şirketi ile acentelik tesis etmesinin sözleşmenin ihlali anlamına geleceği, davacı tarafça onayın alındığına ilişkin bir kanıt sunulmadığı, bu haldeki feshin haklı bir fesih olduğu, davacı acentenin aday acente başvuru formunda hedef portföyünü yangın, trafik, kasko, nakliyat, mühendislik, oto dışı kaza branşlarında toplam 330.000 TL olarak belirttiği, yıllar içinde üretimine, poliçelere bakıldığında hedefini gerçekleştiremediği, yıllar içinde üretiminin düştüğü ve davalının zarara uğradığı, bu durumda acenteliği feshinde davalının herhangi bir kusuru olduğunun söylenemeyeceği ve davalının acenteliği feshinde haklı olduğu belirtilmiştir. Davalının sigorta acentesi olması sebebiyle öncelikle uygulanacak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme tazminatı talep edebilmesi için; “sigorta acenteliği ilişkisinin sona ermesinden sonra sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması” gerekir.TTK md.122/3 ” Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.” hükmü gereği Acentelik Sözleşmesi haklı sebeple feshedilen davacı Acente, portföy (denkleştirme) tazminatı talebinde bulunamaz. Davaya dayanak acentelik sözleşmesinin; 3.5.1. A. maddesinde; “ …. acentenin … ile bu sözleşmeyi imzalaması sırasında … haricinde… bir veya birden fazla sigorta şirketi (“ mevcut şirket/ler “) için aracılık sözleşmesi / ilişkisi bulunmakta ise; acente mevcut şirketler dışında yetkili / yetkisiz oldukları herhangi bir sigorta branşında doğrudan veya (varsa) şubeleri vasıtasıyla diğer bir sigorta şirketi ile acentelik tesis etmek istemesi halinde durumu …’ya yazılı olarak bildirir. Acentenin …’nun onayı olmaksızın diğer bir sigorta şirketi ile acentelik tesis etmesi işbu sözleşmenin ihlali anlamına gelir.” 5.5.1 maddesinde: “… acenteye hedef vermek, belirleyeceği dönemler itibari ile acentenin performansını ölçmek ve buna göre acentelik ilişkisinin geleceğini değerlendirmek hakkına sahiptir. … prim üretimi, borç durumu, şirket tarafından belirlenen riziko kabul esaslarına göre sigorta sözleşmelerinden elde edilen prim gelirleri ile tazminat ödemeleri arasındaki denge, sözleşme ve kanundan kaynaklanan borç ve taahhütlere uygunluk gibi hususları göz önüne alarak belirleyeceği değerlendirme ölçütlerini acenteye bildirir.” Sözleşmenin Süresi, Fesih ve Yetkilerin Sınırlandırılması başlıklı 10.1 maddesinde; “Sözleşme belirsiz süreli olarak akdedilmiş olup taraflardan her biri sözleşmeyi herhangi bir sebep göstermeksizin 3 ay önceden yazılı olarak ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir.” 10.2 maddesinde; “Sözleşme aşağıda sayılan hallerde ve bu hallerle sınırlı olmamak kaydıyla … tarafından her zaman “haklı sebeplerle” feshedilebilir. 10.2.4 maddesinde; “… tarafından yapılan performans değerlendirmesi sonucunda acentenin ve/ veya çalışanlarının yetersizliğine karar verilmesi hali”nin fesih sebebi olarak düzenlendiği görülmektedir. HMK 282 maddesi uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Mahkemece alınan bilirkişi raporundaki tespitlerle birlikte diğer deliller de değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davacı vekilinin eksik inceleme ile tanzim edilen bilirkişi raporuna göre karar verildiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği; yukarıda belirtilen taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin ilgili hükümleri, bilirkişi raporundaki tespitler ve dosya kapsamı dikkate alındığında, davalı tarafça acentelik sözleşmesinin feshinin haklı nedenlere dayandığı, gerek 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi gerekse TTK’nın 122/3 maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için gerekli koşulların oluşmadığı, sözleşme haklı nedenle feshedildiğinden davacı acentenin davalı şirket nezdindeki portföyünün tespiti için ayrıca bir araştırma ve inceleme yapılmasına gerek olmadığı; ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 171,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 90,3 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.