Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1412 E. 2022/1882 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1412 Esas
KARAR NO: 2022/1882 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/531 Esas – 2019/1421 Karar
TARİHİ:25/12/2019
DAVA: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’nin ortakları oladuğunu, davalının 21/09/2011 tarihinde bu şirkete giriş yaptığını, 10/08/2015 tarihine kadar işyerinde profosyonel yönetici olarak çalıştığını, daha sonra %25 oranında şirkete ortak olduğunu, davalının ortaklığa giriş bedeli olarak 10/08/2015 tarihinde %12,5 hisse kaşılığı olarak 150.000 TL ve 12/08/2015 tarihinde kalan %12,5 hissenin karşılığı olarak 150.000 TL yatırdığını, bunun üzerine alınan kararla davalı adına %25 oranında hisse devrinin yapıldığını, ortaklık ilişkisi sürerken davalının müvekkili aleyhine, ödediği bu hisse bedelleri nedeniyle ve sebepsiz zenginleşme iddiasıyla İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında faziyle birlikte 371.087,67 TL alacağın tahsili için takip başlattığını ve takibin usulsüz tebligat ile kesinleştirildiğini, bu hususta sorumlular hakkında şikayette bulunduklarını ve icra mahkemesine başvurduklarını, müvekkili tarafından hisse bedeli olarak alınan tutarın, davalı tarafından hukuka aykırı olarak sebepsiz zenginleşme olduğundan bahisle tahsil edilmek istenildiğini, şirket sermayesinin 10.000,00 TL olduğunu, davalının hissesine karşılık gelen tutarın 2.500,00 TL olduğunu, şirketin zarar etmekte olduğunu, talebin fahiş ölçüde yüksek olduğunu, davalının şirketin genel müdürü ve birinci dereceden karar almaya yetkili ortağı olduğunu, davalının hisse ve pay devrine ilişkin hiçbir hukuki girişimi dahi bulunmadığını, hal böyleyken talebe faiz işletilmiş olmasının da hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin şahıs olarak hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağını, hukuken hiçbir karşılığı bulunmayan sebepsiz zenginleşme iddiası ile müvekkilinin mağdur edildiğini belirterek, müvekkinin davalıya borçlu olmadığının tesptine, takip bedelinin %20’sinden az olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin uzun yıllar boyunca davacı …’a ait 12 şirketten biri olan … Tic. Ltd. Şti.’de çalıştığını, daha sonra bu şirkete ortak olduğunu, müvekkili şirkete ortak olduktan sonra davacının kendisine ait olan diğer şirketlerden … şirketine sahte belge ve evraklar düzenleyerek şirketi sürekli borçlu göstermeye başladığını, dava konusu meblağın şirketin hissesine karşılık verildiğinin kabulü için ilgili meblağın şirketin hesabına gönderilmesi gerektiğini, ancak bu meblağın şirketin hesabına değil, davacı …’un şahsi hesabına yatırıldığını, söz konusu davanın konusu olan 300.000 TL’yi müvekkilinin …’un şahsi hesabına yolladığını fakat geri alamadığını, defalarca davacıdan borcunu ödemesi şifahen talep etmiş olmasına rağmen bu çabaların başarısızlıkla sonuçlandığını, bu sebeple … aleyhine İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, usulsüz tebligat iddialarının yerinde olmadığını belirterek davanın reddine ve %20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; davalı/alacaklı tarafından, 29/03/2016 tarihinde, davacı/borçlu aleyhine, 300.000 (150.000+150.000) TL asıl alacak, 71.087,67 (35.580,82+35.506,85) TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 371.087,67 TL alacak için başlatılan takip olduğu, takibin, … Org. İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin hissesine istinaden gönderilen tutarın sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi talebiyle başlatıldığı, takibin kesinleştiği, borcun icra dosyasına ödendiği ancak Mahkememizin 22/05/2018 tarihli tedbir kararına istinaden alacaklısına ödenmediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/12/2019 tarih 2018/531Esas 2019/1421 Karar sayılı kararında;” Dava; davalı tarafından hisse devri için verdiğini iddia ettiği bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi için başlattığı takip nedeniyle menfi tespit istemi olup, davacıya ödenen paranın miktarında uyuşmazlık olmayıp, Uyuşmazlık; bu hisse devri bedelinin hisseyi devreden davacıya mı yoksa şirkete mi yapılması gerektiği, davacının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği noktalarında toplanmaktadır.İcra dosyası, hisse devir sözleşmesi, şirketin pay defteri, sicil kayıtları celp ve ibraz edilmiş, bildirilen tanık dinlenmiştir.Şirketin 14/05/2015 tarihli Genel Kurul Toplantı tutanağının incelenmesinde; şirket ortakları tarafından alınan karar uyarınca şirket ortağı …’un ve …’un hisselerinin davalı …’e devrine karar verildiği, bu kararın noter tasdikinin yapıldığı anlaşılmıştır.Yine şirketin 14/10/2017 tarihli,20/03/2018 tarihli Genel Kurul Toplantı tutanaklarında davalı …’in şirket ortağı sıfatıyla imzasının bulunduğu anlaşılmıştır. Şirketin pay defterinin incelenmesinde; davalı …’in 13/05/2015 tarihi itibariyle 10.000 TL. sermayenin 2.500 TL. tutarı oranında şirkete ortak kaydedildiği anlaşılmaktadır.Davacı tanığı … beyanında; dava konusu hisse devrine ilişkin yapılan sözleşmedeki hisse devrini kendisinin ve kızı Nadire’nin yaptığıını, bu hisse devri karşılığı 300.00 TL. nin davalı tarafından eşi …’un banka hesabına yatırılması konusunda anlaşma yaptıklarını, davalının bu parayı yatırdığını, kendisinin ve kızınında hisse devri yaptıklarını beyan etmiştir.Her ne kadar davalı taraf icra takip dosyasında hisse devri bedeli karşılığı olarak ödediği paranın şirket adına tahsili gerektiği halde davacı … tarafından tahsil edildiğini ve davacının sebepsiz zenginleştiğini iddia ederek hakkında takip başlatmış ise de; davalının hisseleri dava dışı … ve …’dan devraldığı, bu nedenle hisse bedelini şirkete değil bu kişilere yapması gerektiği,hisse devri yapan kişi tarafından kendisine bu paranın ödenmediği yönünde bir iddia bulunmadığı, davalının ödediği hisse bedeli karşılığı kendisine hisse devri yapılması konusunda genel kurulda karar alındığı, pay defterine işlendiği, devre ilişkin prosedürün tamamlandığı, davalının davacıya eşinden ve kızından devraldığı hisse bedelini ödemiş olmasının davalıyı sebepsiz zenginleştirmediği, bu paranın şirkete ödenmesi gibi bir gereklilik de olmadığı, bu nedenle davalının takipte haksız ve kötü niyetli olduğu kanaatine varılmakla, davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile, – DAVANIN KABULÜ ile davacının İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takip konusu edilen alacak tutarında davalıya borçlu olmadığının tespitine,-Davalının takipte haksız ve kötü niyetli olduğu kabul edildiğinden İİK nun 72/5 maddesi uyarınca takip tutarının %20’si oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacının sebepsiz zenginleştiği çok açıkken eksik ve hatalı inceleme yapılarak hukuka aykırı karar verildiğini, Davacının dava dilekçesinde ‘Maddi Hukuk Yönünden’ başlıklı bölümünün 3 numaralı paragrafında “Dava dışı şirketin sermayesi 10.000 TL olup davalının hissesine karşılık sermaye karşılığı 2.500 TL’dir. Davalı, … ve … adlı önceki ortakların hisselerini devralmıştır.” ifadelerine yer verdiğini, bu hususun doğru olduğunu, ancak … ve …’un hisselerinin karşılığının davacı …’un hesabına yatırıldığı iddiası tamamen gerçek dışı olduğunu, … ve …’un hisselerinin bedeli ile davacı …’a gönderilen bedel birbirinden tamamen farklı olduğunu, Dava konusu meblağın … hesabına gönderilmemesi gerektiğini defalarca vurguladıklarını, davacının açıkça bu savunmaları haklı kıldığını, hisse bedelinin miktar … hesabına değil, devralınan hisse karşılıkları kadar … ve … hesabına yapılması gerektiğini, bu nedenle davacının dava konusu meblağı sebepsiz olarak elinde bulundurduğunu, Açılan menfi tespit davasında davacı …’un zaten eşi olan tanığı yönlendirmek suretiyle söz konusu bedelin kendi hesapları yerine eşinin yani davacı …’un banka hesabına yatırılması konusunda anlaşma yapıldığı yönünde beyanda bulunmasını sağladığını, İlk derece mahkemesinin de bu hataya düşerek, davalının hisseleri dava dışı … ve …’dan devraldığı ve bedelini, eşinden ve kızından devraldığı hissenin karşılığı olarak davacıya ödemiş olduğu gerekçesi davacının sebepsiz zenginleşmediğine hükmettiğini, Ancak dava dışı … ve …’dan devralınan hisselerin bedelinin davacı …’a ödenmesi yönünde bir anlaşma bulunmadığını, bu durumda davacının hesabına yatırılan 300.000 TL’nin hiç bir sebebinin bulunmadığını, İlk derece mahkemesinin uyuşmazlığın toplandığı noktalar konusunda hatalı tespitte bulunduğunu, uyuşmazlığın davacının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği hususunda olduğu yönündeki tespiti yerindeyken hisse devir bedelinin ödemesinin hisseyi devreden davacıya mı yoksa şirkete mi yapılması gerektiği yönündeki tespitinin hatalı olduğunu, taraflar arasında bedelin kime ödenmesi gerektiği konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, bu hususun dava konusu bile olmadığını, zira davacının hisse devretmediğini, hisse devrinde şirkete ödeme yapılmayacağının da açık olduğunu, Müvekkilinin hisselerini devraldığı kişilere ödeme yapmak yerine hatalı olarak davacı …’a ödeme yaptığını, bu durumun davacı …’un sebepsiz zenginleştiğini açıkça ortaya koyduğunu, ancak ilk derece mahkemesince bu husus gözetilmeden bedelin kime ödenmesi gerektiği yönünde hatalı tespitte bulunulduğunu, Mahkmece hisselerin değerlerinin belirlenmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yapılmadığını ve dinletilmek istenen tanıkların hukuka aykırı olarak dinlenilmediğini, eksik inceleme ile kurulan hükmün kaldırılmasının gerektiğini, Yerel mahkemenin bedelin hisse devir bedeli olduğu yönündeki davacı iddialarını doğrudan kabul ederek hüküm kurduğunu, ancak şirketin değeri ve hisselerin gerçek bedelleri üzerinden araştırma yapılmadan, doğrudan iddialara dayanarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, davayı sonuca bağlayacak olan hususun, söz konusu hisselerin bedellerinin, gerçekten de müvekkilin davacıya göndermiş olduğu bedeller ile uyumlu olup olmadığı olduğunu, ancak yerel mahkemece bu hususun gözardı edildiğini ve taraflar arasında gerçekten böyle bir hukuki ilişkinin var olduğu kabul edilip şirketin ve hisselerin bedelleri araştırılmadan sonuca gidildiğini, bu hususun açıkça eksik incelemeye sebebiyet verdiğini, 25.12.2018 tarihli dilekçede tanıkların hangi konuda tanıklık yapacağı belirtilerek bu tanıkların dinlenilmesinin talep edildiğini, tanıklardan …in; sebepsiz zenginleşmeye, …’in; tebligatın yapıldığı dönem ofisin iş yoğunluğunun had safhada olduğuna, ofiste olmayan kişilerin herhangi bir art niyetle ofisten uzaklaştırılmadığına ve takibe ilişkin tebligatın usulüne uygun şekilde yapıldığına, …’in ise tebligatın geçerliliği ve esasa ilişkin iddia ettikleri vakıalar hakkında tanıklık edeceği hususlarının açıklandığını, ilk derece mahkemesi tanık dinletilmek istenen hususların sebepsiz zenginleşmeye dolayısıyla hukuki bir durumun tespitine ilişkin olduğunu ve tebligatın usulsüzlüğüne ilişkinin konunun da İcra Mahkemesinin alanına giren konu olduğundan bahisle tanık dinletme talebinin reddine karar verdiğini, ancak 25.12.2018 tarihli dilekçe de tanıkların sadece bu hususlara ilişkin değil bu hususlara ek olarak esasa ilişkin iddia edilen vakıalar hakkında da tanıklık edeceklerinin açıklandığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. Maddesi’nde güvence altına alınan hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, ayrıca aynı hususlara ilişkin davacının tanık dinletme talebinin kabulüne karar verilmesinin mahkemenin içine düştüğü hatayı açıkça ortaya koyduğunu, tanık dineltme talebinin reddedilmesinin dahi tek başına yeniden inceleme nedeni olduğunu, İleri sürerek; istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararın kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava İİK’nun 72 maddesine dayalı takipten sonra açılan menfi tespit davası olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Taraflar arasında; dava dışı … Organizasyon İn. San. Tiv. Ltd. Şti.(Eski ünvan; … Danışmanlık Himzetleri Ltd. Şti.) hissedarları olan dava dışı … ve …’un şirkettteki toplam%25 oranındaki paylarını davalıya 300.000,00-TL bedelle devrettikleri hususunda uyuşmazlık bulunmayıp, uyuşmazlık davalının hisseleri devraldığı … ve … hesabına ödeme yapması gerekirken, hatalı olarak davacı hesabına yaptığını iddia ettiği ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesini talep edip edemeyeceği, davacının bu ödemeyi hisselerini devreden … ve …’un adına ve hesabına tahsil yetkisinin bulunup bulunmadığı hususundadır. İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası kapsamından davalının, … San. Tic. Ltd. Şti.’nin %25 hissesine istinaden gönderilen tutarın sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi açıklaması ile davacı aleyhine 300.000,00-TL asıl alacak 71.087,67-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 371.087,67 TL alacağın tahsili amacıyla takip başlatığı anlaşılmıştır. Dosyaya mübrez, davacı hesabına gönderilen ödemeleri gösterir her biri 150.000,00-TL tutarındaki iki adet Eft dekontunda ” … Ltd %25 hisse karşılığı” açıklamasının yer aldığı anlaşılmıştır. İncelenen dava dışı şirket sicil kayıtları kapsamından; … ve …’un dava dışı şirkette bulunan toplam %25 oranındaki hisselerini noetrde düzenleme şeklinde yapılan sözleşme ile davalıya devrettikleri, devrin onayına ilişkin genel kurul kararı alındığı ve devrin pay defterine işlendiği, halen davalının davacı şirkete %25 pay ile ortak olduğu tespit edilmiştir. Davalının takibe konu ettiği asıl alacak tutarı olan 300.000,00-TL’nin hisse devir bedeli olarak sehven gönderilen bedel olduğunun hem takip talebinde, hem de cevap ve istinaf dilekçelerinde açıkça kabul edilmiş olması karşısında; şirketin değeri ve hisselerin gerçek bedelleri yönünden mahkemece araştırma yapılması gerektiği yönündeki istinaf sebebi yerinde bulunmamıştır. Davalının dinletmek istedikleri tanıklardan ikisinin, icra dosyasından çıkartılan ödeme emrinin usulüne göre tebliğ edildiğine ilişkin olduğu 25/12/2018 tarihli dilekçede açıklanmış olup, bu husus menfi tespit davasından önce davacının usulsüz tebligat şikayeti ile açtığı davada, İstanbul Anadolu 8 İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2018/227 esas, 2019/643 karar sayılı dosyasında yapılan yargılamaya konu edilmiş ve mahkemece 27/08/2019 tarihli karar ile şikayetin reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinde usulsüz tebligat şikayeti ile İcra Hukuk Mahkemesi’ne başvurulduğu açıklanmış, takibin usulsüz de olsa kesinleşmiş olması nedeniyle menfi tespit davası açmakta hukuki yarar bulunduğu belirtilmiş olup, usulsüz tebligat şikayeti doğrudan menfi tespit davasının konusunu oluşturmadığından, mahkemece bu tanıkların dinletilme talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalının 25/12/2018 tarihli dilekçede; tanık …’in, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin dinletilmek istenildiği belirtilmiştir. Sebepsiz zenginleşme davalının savunmasında dayandığı hukuki sebeptir. Tanık deliline ise varlığı iddia olunan vakıaların ispatı amacıyla dayanılabilir. Davalı yanın dilekçesinde bu tanığın hangi vakıaların ispatı için dinletilmek istenildiğinin 6100 Sayılı HMK’nun 194/1 ve 2 fıkraları ile 240/2 fıkrasına uygun şekilde açıklamadığı anlaşılmış olup, mahkemece bu tanığın dinletilmesi talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Menfi tespit davalarında ispat yükü kural olarak alacaklı olduğunu iddia eden davalı taraf üzerindedir. Davalı, hisselerini devraldığı … ve …’a ödemesi gereken toplam 300.000,00-TL hisse devir bedelini, sehven davacıya ödediğini, bu nedenle davacının sebepsiz zenginleştiğini iddia etmiş olup, davacı ise bu tutarı, hisselerini devreden eşi … ve kızı … adına tahsil ettiğini iddia etmiştir. Davacı, hisse devir bedellerini, devredenler adına tahsil yetkisinin dayanağı olan hukuki işlemi (temsil ilişkisi, alacağın temliki vb.) 6100 Sayılı HMK’nun 200/1 fıkrası uyarınca yazılı delil ile ispat etmek durumundadır. Dosyaya mübrez davacı hesabına gönderilen ödemeleri gösterir her biri 150.000,00-TL tutarındaki iki adet Eft dekontunda “… Ltd %25 hisse karşılığı” açıklamasının yer aldığı, yine gelen sicil kayıtları arasında bulunan noterde düzenleme şeklindeki pay devir sözleşmelerinde dava dışı … ile …’un hisse devir bedelini nakden tahsil ettiklerini beyan ettikleri, davalının dava dışı şirket pay defterine 100 adet pay karşılığı %25 pay oranı ile paydaş olarak kaydedilmiş bulunduğu hususları dosya kapsamı ile sabit olup, davacı takip ve dava konusu tutarı dava dışı devredenler adına tahsil ettiğini yazılı delil ile ispat etmiştir. Nitekim dinlenen davacı tanığı … tarafından da kendinin ve kızının hisse devir bedellerinin eşi olan davacının hesabına yatırılması hususunda anlaşıldığını, bu hususun davalının bilgisi dahilinde bulunduğunu beyan etmiştir. Şu halde ispat yükü tekrar davalıya dönmüş olup, davalının dava dışı … ile …’a ayrıca başka bir ödeme yaptığını ileri sürmediği, ödemenin 2015 yılı Ağustos ayında yapıldığı, aynı yıl davalının şirkete %25 pay ile ortak olduğu, şirket genel kurullarına ortak sıfatı ile katıldığı, takibin yapıldığı 2018 yılı mart ayına dek, davacıya sehven ödeme yaptığına dair herhangi bir itirazda bulunmadığı, devredenler tarafından davalıya hisse devir bedelinin ödenmediği iddiası ile alacak talebi de ileri sürülmediği, böylece davalının 300.000,00-TL ödemenin payını devredenlere yapılması gerekirken, sehven davacıya yapıldığına dair iddiasını ispat edemediği, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, davalı yanın bu yöndeki istinaf başvurusun haksız olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerektiği düşünülerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 25.348,99 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 6.248,45 TL harcın mahsubu ile bakiye 19.100,54 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 15/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.