Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1398 E. 2022/1530 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1398
KARAR NO: 2022/1530
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 24/02/2020
NUMARASI: 2014/445 Esas – 2020/196 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 27/10/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; … A.Ş.’nin unvanının … A.Ş. olarak değiştirildiğini, … grubunda 2009 yılı itibariyle üç ayrı şirketin yer aldığını, davalı ile iş akdini imzalayan … A.Ş.’nin 2013 yılında tüm aktif ve pasifleri ile birlikte grup şirketlerinden olan … A.Ş. tarafından devralındığını, davalı dahil tüm personelin 31.07.2013 tarihli devralma işlemi sonrası aynı işte çalışmaya devam ettiğini, … bünyesinde satış uzmanı olarak çalışmaya başlayan davalının 20.09.2013 tarihinde kendi isteği ile müvekkili şirketten istifa ettiğini beyan ettiğini, 24.09.2013 tarihli dilekçesi ile müvekkilini ibra ederek aralarındaki hukuki ilişkiyi sona erdirdiğini, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra davalının belirli bir süre ve belirli koşullar altında rekabet etmeme yükümlülüğünün devam ettiğini, bu davanın konusunu, davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağına aykırı davranışları sebebi ile müvekkili şirketin uğradığı zararların ve iş sözleşmesinde rekabet yasağına aykırılığın yaptırımı olarak belirlenen cezai şartın tazmini hususunun oluşturduğunu, davalının iş sözleşmesinde rekabet memnuniyeti hususunun açıkça düzenlendiğini, davalının iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı şekilde rakip bir firmada çalışmaya başladığını, müvekkili şirketin çalışanlarından …’ın işten ayrıldıktan sonra müvekkiline rakip şirket olan … şirketine yönetim kurulu üyesi olarak atandığını, birbirine çok yakın tarihlerde davalının da aralarında bulunduğu dokuz kişinin müvekkili şirketten istifa ederek ayrıldıklarını, rakip şirkette müvekkilini zarara uğratma kastı ile birlikte hareket ederek yeniden işe başladıklarını, rekabet yasağını ihlal ettiklerini, rakip şirket olan … Ltd. Şti.’nin ortakları olan iki şirketin müvekkilinin müşterileri olduklarını, bu nedenle müvekkilinin müşteri kaybına uğradığını, davalının diğer sekiz işçi ile birlikte TTK’nın 54 ve 55. maddeleri göre haksız rekabet eylemi içerisinde olduklarını, müvekkilinin önemli müşterilerinin müvekkili ile çalışmalarına davalının eylemleri nedeniyle son verdiklerini, aynı şekilde müvekkilinin acentesinin de müvekkili ile işbirliğini sonlandırdığını, müvekkilinin hem müşteri kaybına uğradığını, hem de müşterileri nezdinde itibarının zedelendiğini, davalının rekabet yasağına aykırı davranarak hem iş sözleşmesini hemde TBK’nın 444. maddesini ihlal ettiğini, davalının iş sözleşmesinde rekabet yasağına aykırılığın yaptırımının açıkça düzenlendiğini, müvekkili şirketin uğradığı zararların tazmini ve cezai şart ödemesi gerektiğini beyanla davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan bir yıllık net ücret tutarına denk gelen cezai şartın ve bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak maddi zararlarının tespit edilmesi ile cezai şart ve aşkın zararları için şimdilik 15.000 TL’nin ticari işlerde uygulanacak avans faiz oranına göre hesaplanacak faizi ile davalıdan tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkilinin davacı işveren yanında 02.10.2011 tarihinden, iş akdini davacı işverenden kaynaklı haklı sebeplerin varlığı nedeniyle feshettiği 20.09.2013 tarihine kadar satış personeli olarak çalıştığını, davacının müvekkili üzerinde mobing uygulaması, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi ve diğer sebeplerden dolayı iş akdini feshedeceğini davacı işverene bildirdiğini, işveren davacının bakiye maaş ve akabinde kıdem tazminatını ödeyeceği vaadiyle işveren tarafından matbu olarak 24.09.2013 tarihli bir takım belgeler düzenlendiğini, bu belgelerin imzalanması akabinde kıdem tazminatının da ödeneceği vaadinde bulunduğunu, vadedilen kıdem tazminatının da ödenmediğini, bu konuyla ilgili olarak müvekkilinin işçilik alacakları konusunda ayrıca iş mahkemesinde dava ikame edeceğini, sözleşmedeki rekabet yasağında belirlenen illerin Türkiye’de lojistik faaliyetinin yoğun olarak yaşandığı, dolayısıyla lojistik sektöründe iş bulunabilecek iller olduğunu, bu iller haricinde müvekkilinin lojistik sektöründe iş bulmasının fiilen imkansız olduğunu, bu rekabet yasağının hakkaniyete ve yasanın ruhuna aykırı olduğunu, sözleşmedeki cezai şart maddesinin tek taraflı olarak cezai şart yükü getirdiğini ve hukuk uygulamamız uyarınca geçerli olmadığını, söz konusu maddenin salt işçi zararına ve tek taraflı olarak düzenlendiğini, iş sözleşmesinde işverenin yegane yükümlülüğü olan ücret ödeme borcunun tekrarı haricinde işçiye iş güvencesi sağlanmaksızın, sadece işverene istihdam güvencesi sağlayan ve işçi aleyhine tek taraflı düzenlenen cezai şartların geçersiz olması gerektiğini, davacı işveren tarafından müvekkiline teslim edilmiş sır niteliğinde herhangi bir bilginin mevcut olmadığını, bunun lojistik sektörünün yapısına da uygun olmadığını, müvekkilinin uzun yıllardır sektörde bulunmasının gereği olarak kendi müşteri kitlesini yaratmakta ve müşteri çevresini işverene tevdi etmekte olduğunu, sektörde birçok büyük müşterinin çalışacağı lojistik firmasını açtığı kamuya açık ihale yöntemi ile veya teklif formu göndermek suretiyle bulmakta olduğunu, haksız rekabet yaratılmasının sektörün gerçeğine aykırı olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/02/2020 tarih 2014/445 Esas – 2020/196 Karar sayılı kararında;
“…Tüm dosya muhteviyâtı küllîyen tetkîk edildiğinde; Öncelikle ”Ticari sır” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Ticari sır konusu doğrudan pozitif mevzuatta düzenlenmiş ve tanımlanmış olmayıp bu konuda Bilgi Edinme Hakkındaki Kanun’un 23. maddesine ”Ticar sır” başlığı altında ”Kanunlarda ticari sır olarak nitelenen bilgi veya belgeler ile kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticari ve mali bilgiler bu kanun kapsamı dışında yer almaktadır” hükmü bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ancak henüz kanunlaşmayan Ticari Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı hakkındaki Kanun Tasarısının 2. maddesi a) bendinde ticari sır, bir ticari işletme veya şirketin faaliyet alanıyla ilgili yalnızca belirli sayıdaki mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen, elde edilebilen, özellikle rakipler tarafından öğrenilmesi halinde zarar görme ihtimali bulunan ve 3. kişilere ve kamuya açıklanmaması gereken; iç kuruluş yapısı ve organizasyonu, mali, iktisadi, kredi ve nakit durumu araştırma ve geliştirme çalışmaları, faaliyet stratejisi, hammadde kaynakları, imalatının teknik özellikleri, fiyatlandırma politikaları, pazarlama taktikleri ve masrafları, pazar payları, toptancı ve parakendeci müşteri potansiyeli ve ağları, izne tabii veya tabii olmayan sözleşme bağlantılarına ilişkin veya bu gibi bilgi ve belgeleri” ifade etmek üzere tanımlanmıştır. Bu geniş tanım yanında dar anlamda ticari sır; gerçek ya da tüzel kişi tacire, rakiplerine karşı ekonomik anlamda menfaat sağlayan, sır olarak saklanan ve gizli kalması için gerekli önlemlerin sahibi tarafından alındığı bilgi olarak tanımlanmaktadır. Yine haksız rekabet ilkeleride gözönünde bulundurularak bir başka tanım olarak ticari sır; ”Tacirin ticari faaliyetleri esnasında kullandığı, aynı olanağa sahip olmayan veya kullanamayan rakiplerine karşı kendisi için avantaj teşkil eden herhangi bir formül, düzen, model vs. toplam bilgiler şeklinde” tanımlanabilir. Yargıtay uygulamasında ise, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 02.06.2005 tarih ve 2004/7827 Esas, 2005/5755 Karar sayılı ilamında ”Ticari sır kavramının en önemli unsurunun toplumun bilgisi dahilinde olmama veya ilgili alanda rakip firmalarca bilinmeme şartının olduğunu” belirterek son tanımı desteklemiştir.Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayımıza dönecek olur isek, alınan bilirkişi raporları ile de tespit edilmiş olduğu üzere, davacının beyan ettiği müşteri bilgileri ve fiyat teklifleri gizli sırdır iddiasının sektörel gerçeği yansıtmamakta olduğu, davacının 2011, 2012, 2013 ve 2014 yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinde bulunduğu, İsim ve adres bilgilerinin yer aldığı müşteri listesinin tek başına TTK kapsamında ticarî sır olarak nitelendirilemeyeceği; müşterilere yapılan iskontolar, müşterilerin ödeme şekillerine ilişkin bilgiler ve diğer gizli hususlarla birlikte ticarî sır olarak değerlendirilebileceği, somut olay bazında ise davacının müşterilere ait hangi bilgilerin kullanıldığına dair bir açıklama getiremediği, sadece müşteri listesinin kullanıldığına dair olgunun ise tek başına ticarî sırra vücut vermeyeceği, dolayısıyla TTK anlamında haksız rekabetin ön koşulu olan ticarî sır kavramının işbu davada gerçekleşmediği, çalışanların bir işletmede çalışırken elde ettikleri meslekî bilgi ve becerilerin, tecrübelerin, bilgilerin ticarî sır kapsamına girmeyeceği; davalı gerçek kişilerin davacı şirketin pazarlama bölümde de çalıştıkları tartışmasız olduğundan onların davacının müşterilerinin kim olduğuna ve diğer bilgilerine vakıf olmalarının hayatın olağan akışına uygun olduğu, bunları işten ayrıldıktan sonra kendi işlerinde kullanmalarının TTK anlamında haksız rekabet oluşturmayacağı, davalının davacı işyerinde bulunduğu pozisyon gereğince müşteri bilgilerine ulaşabileceği, ancak bu bilgilere aynı zamanda 140-160 arasında kullanıcının da erişebildiği, sektörde müşteri bilgilerinin ticari sır kapsamında yer almadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın tarafları arasındaki rekabet yasağı şartının, aranan hukuki sonuçları doğurabilecek nitelikte bulunmadığı, davalının bu nedene dayalı olarak sorumlu tutulamayacağı…”gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; 24.02.2020 tarihli mahkeme kararında, müvekkili şirketin müşteri bilgi ve fiyat tekliflerinin ticari sır niteliğinde olmadığı, somut olayda hangi bilgilerin ticari sır niteliğinde kullanıldığına ilişkin açıklama getirilemediği, sadece müşteri listesinin kullanılmasının ise ticari sırra sebebiyet vermeyeceği, davalının şirkette bulunduğu pozisyon gereği 140-160 kullanıcının erişebildiği bilgilerin ticari sır kapsamına alınamayacağı, rekabet yasağı şartının aranan hukuki sonuçları doğurabilecek nitelikte bulunmadığı, davalının bu sebebe dayanarak sorumlu tutulamayacağından bahisle davanın reddine karar verildiğini, hukuka aykırı, somut olayın gerçekliğinden uzak ve eksik inceleme ile kurulan hükmün bozulması gerektiğini; İşçinin rekabet yasağını ihlal etmesi halinde “zarara uğrama” şartının aranmayacağını, davalının sahip olduğu bilgiler ticari sır niteliğinde olup davalının rekabet yasağına aykırı davrandığının aşikâr olduğunu, öte yandan davalının kullandığı programa 140-160 personelin ulaştığı şeklindeki gerekçenin de hatalı olduğunu, davalının, müvekkili şirket bünyesinde “Satış Uzmanı” olarak görev yaptığı süre boyunca, taşıma işlerinin yürütülmesinde önemli sorumluluklar alarak müşteriler ile birebir iletişim kurmuş olduğunu, davalının, müvekkili şirkette bulunduğu konum itibariyle müşteri bilgilerinden ziyade müşterilerin güncel durumunu, talep ve beklentilerini, kar ve zararlarını detaylıca biliyor olmasının elde ettiği bilgilerin ticari sır olarak kabul edilmesi için yeterli olduğunu, öte yandan, rekabet yasağına aykırılığın gerçekleşmesi için ortaya bir zararın çıkması ve hatta işçinin sahip olduğu bilgilerin sır niteliğinde olmasının dahi gerekmemekte olduğunu, önem arz eden hususun, davalının haiz olduğu bilgiler ile müvekkili şirketi zarara uğratabilme ihtimalinin varlığı olduğunu, davalının çalıştığı pozisyon göz önüne alındığında ise elde ettiği bilgiler ile müvekkili şirketi zarara uğratabilme ihtimalinin yüksek olduğunu, müvekkili şirketçe somut olayda gerçekleşmiş olan durumların yaşanmaması sebebi ile taraflar arasında akdedilen 03.10.2011 tarihli sözleşmenin 12. maddesinde rekabet etmeme yükümlülüğünün hüküm altına alınmış olduğunu, ilgili hükmün, TBK m.444’e uygun olarak düzenlendiğini, buna karşılık, davalının ilgili hükme aykırı davranarak müvekkili şirketi zarara uğratma kastı ile elde etmiş olduğu bilgi ve belgeleri rakip firmaya taşımış olduğunu, zaten, davalının müvekkili şirketten ayrılmadan 4 gün önce farklı zamanlarda uzak bağlantı ile sisteme erişim sağlamak üzere detaylı müşteri bilgilerini sorguladığının tespit edildiğini, sırf bu durumun dahi ticari sır niteliğinde bilgi ve belgeleri rakip firmaya taşıdığının, rekabet yasağına aykırı davrandığının açık bir göstergesi olduğunu, davalının sadece müşteri ad ve adreslerinden oluşan basit bilgilere haiz olduğunun kabulü ile, personelin kullandığı ve mahkeme kararına dayanak alınan bilirkişi raporunda belirtilen Soft programının, müvekkili şirketin yüksek düzeyde güvenlik önlemleri aldığı, şifre ile girilen, bu şifrelerin ise 2-3 ayda bir yenilendiği, her personele belirli alanda erişim tanınan güvenlikli bir program olduğunu, her personelin programdaki tüm alanlara erişememekte yalnızca çalıştığı mevkiin yetki alanı dâhilinde erişim sağlayabilmekte olduğunu, davalının, müvekkili şirkette yüksek bir mevki olan “satış uzmanı” olarak görev yaptığını ve bu müşterilere ilişkin tüm bilgileri görebilmekte olduğunu, bunun yanı sıra, davalı müşteriler ile birebir temas kuran bir pozisyonda görevini yürüttüğünden, müşteriler ile arasında gerek sözlü gerekse yazılı olarak kurulan iletişim, yalnız kendisi tarafından bilinebilir olup aksinin kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mahkemece ilgili program yanlış yorumlanarak, bu programın 140-160 kişi tarafından kullanıldığından bahisle hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Davalının müvekkili şirketi zarara uğratma kastı ile hareket ettiği dahi kanıtlanmış olup müvekkili şirketin bilgi ve belgelerini taşıdıkları rakip şirketin haksız rekabet içerisinde olduğunun da bir başka mahkeme kararı ile tespit edilmiş olduğunu, bu hususları dikkate almaksızın kurulan hükmün bozulması gerektiğini, davalının, ilgili sözleşme hükümlerine aykırı olarak müvekkili şirket personelleri ile (9 kişi) organize hareket ederek peş peşe müvekkili şirketten ayrılmış ve rakip firma … Tic. Ltd. Şti’de çalışmaya başladığını, davalının birlikte geçiş yaptığı diğer üst düzey personeller ile müvekkili şirkette yaklaşık 2 yıl kadar beraber çalışmış, zaman içerisinde ortak bir ekonomik amaçla müvekkili şirketi zarara uğratma kastı ile organize olmuş olduğunu, müvekkili şirket personellerinden dokuzunun da aynı rakip firmaya geçmesinin tesadüf olmayıp ilgili personellerin kötü niyetli olarak birlikte hareket etmesinin bir sonucu olduğunu, … aleyhine müvekkili şirketçe açılan davada, anılan şirketin müvekkili şirkete karşı “Haksız Rekabet” içerisinde olduğunun Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/45 E., 2018/1248 K. sayılı kararıyla açıkça tespit edildiğini, ilgili diğer personellere karşı da müvekkili şirket tarafından huzurda görülen dava ile aynı konulu olarak davalar açılmış olup bu davaların derdest olduğunu, mahkemece gerekçeli kararda bu hususlara hiç değinilmemiş, somut olayın gerçekliğinden uzak, tek taraflı bir inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olup ilgili kararın bozulması gerektiğini, Yargıtay 11. hukuk dairesince davalı ile aynı zamanda ayrılıp rakip firmaya geçen başka bir personel hakkında rekabet yasağına aykırılığın söz konusu olduğu tespit edilmiş olup kararın dosyada mübrez olduğunu, mahkemece emsal nitelikli karar değerlendirilmeksizin kurulan hükmün bozulması gerektiğini, … aleyhine Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/822 E. sayılı dosyasında verilen ret kararının temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/6456E., 2017/7011K. ve 07.12.2017 tarihli kararıyla, yerel mahkeme kararının esastan bozulduğunu, Yargıtay bozmasına konu davadaki rekabet yasağı maddesinin, huzurdaki davada, davalı ile yapılan sözleşmedeki rekabet yasağı maddesi ile aynı hatta daha ağır şartlar taşımasına rağmen Yargıtayca yasaya uygun kabul edilmiş olduğunu, ilgili karar, somut olay ile çok benzer ve hatta neredeyse aynı olmasına karşılık mahkemece dosyada mübrez kararın dikkate alınmamış ve eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olduğunu beyanla açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerden ötürü, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/445 E., 2020/196 K., 24.02.2020 tarihli kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, müteakiben davanın kabulüne, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 444 ve devamı maddeleri ve sözleşme uyarınca cezai şart bedelinin tahsili ile aşkın zararların tazmini talebine ilişkindir. Davacı taraf, davalının hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet yasağına aykırı davrandığından bahisle sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın ve uğranılan tüm zararların tazminini talep etmiş, davalı taraf davanın reddini savunmuş, mahkemece taraflar arasındaki rekabet yasağı şartının, yasada aranan hukuki sonuçları doğurabilecek nitelikte bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı şirket, davalı tarafından imzalanan 03.10.2011 tarihli hizmet sözleşmesinde işveren konumunda olan … A.Ş.’y, devralarak sözleşmenin tarafı haline gelmiştir. Anılan sözleşmenin 12. maddesi; “işçi, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yılık süre içerisinde; işverenin faaliyet gösterdiği İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Ankara illeri sınırları dahilinde, işverenin faaliyet konusuna giren iş ve alanlarda, işverenin izni olmaksızın kısmen veya tamamen işverene rakip olabilecek biçimde bağımsız işletme veya şirket kuramayacağını, mevcut işletme veya şirketlere ortak olamayacağını, işverenlikte üstlendiği işle aynı mahiyette gerek kendi adına ve hesabına, gerekse kendi adına üçüncü kişiler hesabına işlem yapmayacağını, işverenin portföyünde mevcut şirketleri (işverenin müşterilerini) yeni işinde kullanmayacağını, işverenden ayrılan diğer personel ile kendisine veya onlara ait işyerlerinde birlikte çalışmak dahil olmak üzere iş görmeyeceğini, işverenle ticari ilişkisi olan veya sona eren firmalarda alt işveren ve müteahhitlerde çalışmayacağını kabul ve beyan eder. Ayrıca işçi, işyerinden ayrıldıktan sonra işverenin unvanını kullanacak biçimde hiçbir işlem yapmayacağını kabul ve taahhüt eder.” düzenlemesini ve cezai şart başlıklı 13. maddesi de; “Taraflardan herhangi birinin kendisine düşen mükellefiyeti yerine getirmemesi halinde ve/veya iş bu sözleşmede yer alan hükümlerden herhangi birine aykırılık halinde, diğer tarafa maddi ve manevi zarar ve ziyan hariç olmak üzere işçinin 1 yıllık net ücreti tutarında cezai şart ödemeyi ve bu cezai şartın fahiş olmadığını şimdiden kabul ve beyan ederler. Oluşan zararın bu cezai şart miktarını aşması durumunda taraflar fazlasını tazminle de yükümlüdürler.” düzenlemesini içermektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Rekabet Yasağının Koşulları başlıklı 444. maddesinde “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü ve rekabetin sona ermesine yönelik 447. maddesinde “Rekabet yasağı, işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı belirlenmişse sona erer. Sözleşme, haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından veya işverene yüklenebilen bir nedenle işçi tarafından feshedilirse, rekabet yasağı sona erer.” hükmü yer almaktadır. Davalı, 20.09.2013 tarihli dilekçesi ile istifa talebini davacıya bildirmiş, 24.09.2013 tarihinde davacı nezdindeki satış uzmanlığı görevinden ayrılmış, iş bu davadan sonra Bakırköy 11. İş Mahkemesi’nin 2014/173 Esas sayılı dosyası ile davacıya karşı işçilik alacaklarının tahsili talepli dava açmıştır. Mahkemece yargılama sırasında bu davanın sonucu beklenmiş, 21.09.2018 tarihli yazı cevabı ile dosyada karar verildiği bildirilerek gerekçeli karardan bir suret gönderilmiş ancak aynı yazı ile kararın kesinleşmediği de bildirilmiştir. İş Mahkemesince anılı kararda, davalının sözleşmeyi haklı sebeple feshettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. Mahkemece verilen kararın kesinleşmesinden ne sebeple vazgeçildiği de açıklanmamıştır. Davacı taraf dava dilekçesi ile sözleşme uyarınca cezai şart bedeli ve aşkın zararlarının tazmini için 15.000 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş ancak her bir kalem yönünden talep edilen tutarı belirtmemiştir. Bu nedenlerle Mahkemece talep miktarlarının ayrıştırılması için davacı vekiline süre verilmesi, Bakırköy 11. İş Mahkemesi’nin 2014/173 Esas sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşmesinin beklenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.Sonuç olarak davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/02/2020 tarih ve 2014/445 Esas – 2020/196 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/10/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.