Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1394 E. 2022/1550 K. 31.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1394
KARAR NO: 2022/1550
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/03/2020
DOSYA NUMARASI: 2017/1119 Esas – 2020/221 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 31/10/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının, davacı şirketin eski hissedarı ve yetkilisi olduğunu, davacı şirketteki hisselerinin tamamını Bakırköy … Noterliği’nin 16.05.2016 tarih ve … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile …’A devir ve temlik ettiğini, haksız ve kötü niyetli davalının, iş bu hisselerin devrini “şirket resmi kayıtlarına işlenmemiş ve bilançolarında gözükmeyen borçlar haricinde, şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçlarıyla birlikte… isimli kişiye 247.500,00 TL bedel karşılığında devir ettim” ihtirazı kaydıyla devir ve temlik ettiğini, davalının, davacı şirketteki hisselerini devrettiği tarih itibariyle davacı şirkete 137.440,49 TL borçlu olup borcunu ödemediğini belirterek, arttırılmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL alacağın pay devir tarihi olan 16.05.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında ibraz ettiği dilekçe ile dava değerini 137.440,49 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin tacir olup ticari defterlerinde sabit olduğunu iddia ettiği bir alacak için 20.000,00 TL miktarlı bir dava açamayacağını, belirli bir alacak olması halinde, davacının sonradan arttırılmak suretiyle diyerek belirsiz bir alacak davası açmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin davacı şirkete böyle bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin davacı şirketin yetkilisi, temsilcisi ve hissedarı iken, hisselerini 16.05.2016 tarihinde aktif ve pasifiyle…’a devir ve temlik ettiğini, devirden sonra, davacı şirket ve şirket yetkilileri ile müvekkili arasında karşılıklı olarak gerek hukuki ve gerekse cezai bir çok davanın söz konusu olduğunu, bu nedenle davacı şirket yetkililerinin müvekkiline zarar verme maksadıyla ticari defterlerinde her türlü hile ve desiseyi yapabileceklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/03/2020 tarih ve 2017/1119 Esas – 2020/221 Karar sayılı kararı ile; ” …. davalının davacı şirketin ortağı ve yetkilisi iken hisselerini 16.05.2016 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devrederek şirketten ayrıldığı, davacı şirketin ticari defter ve belgelerine göre davalının davacı şirkete devir tarihi itibariyle 137.440,49 TL borçlu bulunduğunun saptandığı, davalı taraf davaya cevabında her ne kadar davacı şirketin ticari defterlerin davalıya zarar verme maksadıyla ticari defterlerinde her türlü hile ve desiseyi yapabileceğini yani şirket kayıtlarının kötüniyetli olarak değiştirilmiş olabileceğini ileri sürmüş ise de söz konusu kayıtların davalının şirketin tek yetkilisi olduğu dönemde yapılmış kayıtlar olması ve defterlerin tasdikinin yaptırılmış olması nedeni ile davalının bu savunmasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı, davalının kendi yetkili olduğu dönemde yapılmış defter kayıtlarının yanlış olduğunu ileri sürmesinin kabul edilemeyeceği, davalı taraf bilirkişi raporlarına itirazında özellikle şirket defterlerinde davalıya borç para olarak görünen kayıtların aslında şirketin personel maaşları, şirketin çek ödemeleri, şirketin …, …, …, … gibi kurum fatura ödemeleri için kullanılan paralar olduğunu ileri sürmüş ise de davalının cevap dilekçesinde bu yönde bir savunma bulunmadığı, davacı tarafın bu savunmaya açık bir muvafakatinin de bulunmadığı, dolayısıyla bu yöndeki itirazın savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olduğu, kaldı ki davalı tarafın bu ödemelerin davalıya yapılan borç ödemesi olmadığı aslında personel maaşı, çek ödemesi ve fatura ödemesi olduğu yönündeki savunmasını doğrulayan herhangi bir delil ibraz edemediği, defterlerde 131-Ortaklardan alacaklar hesabı kısmında kayıtlı bulunan ödemelerin davalının davacı şirketten borç olarak aldığı paraları ifade ettiği, davalı yanın bunun aksini ispat edemediği kanaatine varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, davanın kısmi dava olması nedeni ile ıslahla artırılan meblağ yönünden ıslah tarihinde itibaren ticari faize hükmetmek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; “1-Davanın KABULÜ ile, 137.440,49 TL alacağın 20.000 TL’lik kısmının dava tarihi olan 05/12/2017, 117.440,49 TL’lik kısmının ıslah bakiye harcının yatırıldığı tarih olan 01/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, bilirkişi mali müşavir E. Öğr. Gör. …’a tevdi olunan 19.09.2019 günlü raporuna vaki itirazları üzerine yine adı geçen …’a dosyanın ek rapor için tevdi edilmesi sonucunda alınan 04.02.2019 günlü bilirkişi raporuna itirazları gözetilerek, talepleri gibi dosyanın bu kere bir kurula, heyete tevdi olunduğunu, ancak, kendilerine tebliğ olunan 02.01.2020 tarihli bilirkişi raporunu tanzim eden kurul içerisinde, önceki raporları tanzim eden mali müşavir E. Öğr. Gör. …’ın da yer aldığını, önceki raporları tanzim eden kişinin bu defa itiraz üzerine tevdi olunan heyette bilirkişi kurulunda yer almasının hukuka aykırı olduğunu, üçlü kurul içerisinde yer alan bilirkişi …’ın önceki raporlarını aynen dikte ettiğini, önceki raporlarına yapılan itirazları göz önünde bulundurmadan rapor tanzim ettiğini, heyetteki diğer bilirkişilerin dosyaya hiçbir katkısı olmadığını, bu durumun usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirdiğini, Davacı şirket yetkililerinin, müvekkiline zarar verme maksadıyla ticari defterlerinde her türlü hile ve desiseli işlemler yapabilecek pozisyonlarda olduklarını, hükme dayanak kabul edilen 19.09.2018 tarihli bilirkişi raporunun 4, 5. ve 6. sayfalarında: 07.01.2015 ila 31.12.2017 tarihleri arasındaki ticari defterdeki kayıtların listesinin paylaşıldığını, bu ticari kayıtlara göre müvekkili ile olan hesap hareketlerini 131 Ortaklardan Alacaklar Cari hesap kodu ile davacı şirket tarafından takip edildiği bilgisine yer verildiğini, oysa listedeki tarih ve açıklamalara bakıldığı zaman: ” – Şirketin …, …, …, … gibi fatura borçlarının ödendiğine ilişkin açıklamalar, – Muhtelif bankalardaki kredi kartları borçlarının ödendiğine ilişkin açıklamalar, – Kim tarafından yatırıldığı belli olan ve olmayan şeklinde açıklamalara havi hesaba para yatırıldığına ilişkin açıklamalar – Personelin maaşının ödendiğine ve muhasebe için ödemeler yapıldığına ilişkin açıklamalar – Müvekkilinin hasmı konumundaki …’ın türlü borçlarına ve alacaklarına ilişkin işlemler ve açıklamalar – Hesaptan nakit para çekme işlemleri – Çek ödemeleri – Onlarca dava dışı şahısların isimlerinin yazıldığı açıklamalar – Sigorta ödemeleri, ” şeklinde açıklamalara yer verildiğini, ve bu kayıtlara göre müvekkilinin davalı şirkete 137.440,49.-TL borcu olduğu kanaatine varıldığını, bu kanaate nasıl varıldığının anlaşılamadığını, zira ticari defterlerdeki bu açıklamalardan da, bu işlemlerin sadece birkaçının müvekkiline ait olup, tüm işlemler sanki müvekkiline aitmiş gibi gösterilmek suretiyle müvekkilinin bakiye tüm borçtan sorumlu tutulmaya çalışıldığının açıkça anlaşılacağını, örneğin; açıklamalara bakıldığı zaman şirketin personel ödemesinin, yine şirketin …, …, …, … gibi faturaları ile kredi kartı, şirket muhasebe ödemelerinin, ayrıca yine üçüncü şahısların (ki, bu şahıslardan … gibi [devir sözleşmesinin tarafı] bazı kişilerin müvekkilinin hasmı konumundaki şu anki davacı şirket yetkilisi kişiler olduğunun da açıkça görülmekte olduğunu) şirket hesabından aldıkları paraların müvekkiline borç kalemi olarak yansıtılmış olduğunu, Bilirkişi tarafından, sadece müvekkili …’ın isminin geçtiği işlemler dikkate alınarak bir sonuca varmaya çalışılsa idi, müvekkilinin borçlu olmadığı bilakis alacaklı olması hasebiyle zaten 11.04.2016 tarihinde şirket hesabından 56.720.-TL tutarında ve 14.04.2016 tarihinde yine şirket hesabından 3.750.-TL tutarında kendisine EFT yaparak şirketten olan bakiye alacağını aldığını tespit edecek olduğunu, zaten, tarafların alacak ve borç konusunda anlaşmaları üzerine, bu EFT’lerden hemen 1 ay sonra; müvekkili, davacı şirketin yetkilisi, temsilcisi ve hissedarı iken, bu hisselerini 16/05/2016 tarihinde Bakırköy … Noterliğinin … yevmiye numaralı sözleşmesi ile aktif ve pasifiyle…’a devir ve temlik ettiğini, bu devirden sonra, davacı şirket ve şirket yetkilileri ile müvekkili arasında karşılıklı olarak gerek hukuki ve gerekse cezai birçok davanın söz konusu olduğunu, bu yüzden davacı şirket yetkililerinin müvekkiline zarar verme amacıyla ticari defterlerde, kayıtlarda kendi lehlerine, müvekkili aleyhine her türlü hukuka aykırı işlemleri yapabilecek pozisyonlarda olduklarını, şirketin kaydi, ticari belge ve bilgilerinin kendi ellerinde olduğunu, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1109 Esas – 2018/967 Karar sayılı kararı, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/475 Esas 2019/1014 Karar sayılı kararı ile; müvekkili davalının borçlu değil alacaklı olduğu hususunun tespit edildiğini, Müvekkilinin şirketin tek yetkilisi olmayıp sadece bir ortağı olduğunu, gerek diğer ortakların gerekse şirketin muhasebecisinin bu kumpası müvekkiline devirden önce uyguladıklarını, bahsi geçen kurumlar beyannamesinin de müvekkili tarafından verilmediğini, diğer ortaklar ve şirket muhasebecisi tarafından tanzim edildiğini, dolayısıyla bilirkişinin kurumlar vergi beyannamesine dayanarak vardığı sonucun kabul edilemeyeceğini, Personelin maaş ödemesi dahil şirketin bizzat sorumlu ve borçlu olduğu tüm ödemelerin, müvekkiline borç kalemi olarak yansıtıldığını, müvekkilinin personel maaşı, şirketin …, …, …, … gibi faturaları ile kredi kartı, şirket muhasebe ödemelerinin, ayrıca yine üçüncü şahısların şirket hesabından aldıkları paraların vs., adı geçen açıklamalardaki ödemelerden sorumlu ve bu yüzden şirkete borçlu olmasının düşünülemeyeceğini, zaten davacı taraf ile husumet noktasının tam da bu noktada toplandığını, hisse devrinden sonra, davacı şirket ve şirket yetkilileri ile müvekkili …’ın aralarında karşılıklı olarak gerek hukuki ve gerekse cezai birçok davanın söz konusu olduğunu, bu yüzden davacı şirket yetkililerinin müvekkiline zarar verme maksadıyla ticari defterlerinde her türlü hile ve desiseyi yapma girişimi içerisinde olduğunu, haksız menfaat peşine düştüklerini, Bilirkişinin yanılgıya düşerek, şirketin tüm giderlerinin müvekkiline borç kalemi olarak yansıtıldığına dikkat etmeksizin rapor tanzimi yoluna gittiğini, bu durumun usul ve yasaya aykırı olduğunu, yine, 19.09.2018 tarihli bilirkişi raporunun 7 sayfasında, “Ortaklardan Alacaklar” kodlu muhasebe kayıtları ile müvekkilinin 01.01.2016 tarihli yevmiye maddesi ile 76.970,49.-TL, 20.04.2016 tarihli yevmiye maddesi ile 60.470,00.-TL olmak üzere toplam 137.440,76.-TL tutarında borçlu olduğu yönünde kayıtların bulunduğunu tespit ettiğini, bu tespitte yer alan miktarların, zaten bilirkişi raporunun 4, 5 ve 6. sayfalarında paylaşılan listedeki 6. sayfadaki devam eden listenin son satırlarındaki 01.01.2016, 11.04.2016 ve 14.04.2016 tarihindeki işlemlerin toplamı olduğunu, dolayısıyla 7. sayfada paylaşılan resim için, bilirkişi raporunun 4, 5 ve 6. sayfalarında paylaşılan listenin kısa özetidir denilebileceğini, Açıklanan sebeplerle, itirazları doğrultusunda müvekkilinin var ise şahsen borçlu olduğu miktarın tespit edilmesi, hangi alacak- borç kalemlerinden sorumlu tutulabileceği ve hangilerinden sorumlu tutulamayacağı konusunda bir araştırma yapılmaksızın verilen kararın usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirdiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, ıslah edilen miktara ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, dolayısıyla davacı tarafın 16.05.2016 tarihinden itibaren faiz talep etmesinin usule aykırı olduğunu ve itiraz ettiklerini (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2002/9-809 K. 2002/802 T. 9.10.2002 kararı) belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden incelenmek üzere ilk derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı şirketin eski ortağı olan davalının, şirketin ortağı ve yöneticisi olduğu döneme ilişkin davacı şirkete olan borcunun davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalının davacı şirketin ortağı ve yetkilisi iken hisselerini 16.05.2016 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devrederek şirketten ayrıldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, bilirkişi rapor ve ek raporları ile, davacı şirketin usulüne uygun tutulduğu tespit edilen ticari defter ve belgelerine göre davalının davacı şirkete hisse devir tarihi itibariyle 137.440,49 TL borçlu olduğunun tespit edildiği ve davalının kendi yetkili olduğu dönemde yapılmış defter kayıtlarının yanlış olduğunu ileri sürmesinin kabul edilemeyeceği; bilirkişi heyetinin teşekkülünde usule aykırılık bulunmadığı gibi ıslah edilen miktara mahkemece ıslah harcının yatırıldığı tarihinden itibaren faiz işletildiği; HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemesi dikkate alındığında; davalı vekili tarafından ileri sürülen diğer istinaf sebeplerinin yargılama aşamasında verdiği beyan ve itiraz dilekçeleri ile de ileri sürüldüğü, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında bu iddiaların değerlendirildiği ve İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, bilirkişiler tarafından düzenlenen kök ve ek rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek davanın kabulüne karar verildiği; mahkeme kararında yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 9.388,55 TL istinaf karar harcından, istinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından peşin olarak yatırılan 2.347,13 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.041,42‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 31/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.