Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1390 E. 2020/1183 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1390 Esas
KARAR NO: 2020/1183 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/07/2020 Tarihli Ek Karar
NUMARASI: 2019/124 Esas – 2020/238 Karar
DAVA TÜRÜ: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 22/10/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Davacı …’nın … Limited Şirketi’nin eski ortağı olup eşi …’dan boşanmış olduğundan aile şirketindeki hisselerini Beyoğlu … Noterliğinin 27.11.2015 tarih ve … yevmiye no lu hisse devir sözleşmesi ile devrederek ortaklıktan ayrıldığını, davacının şirkette ortaklığının bulunduğu dönemde davalı bankadan taşıt kredileri kullanıldığını, bu krediler için genel kredi sözleşmesi ve takibe konu senetlerin imzalatıldığını, kredilerin teminatı olarak hem şirketin ve hem de …’ya ait taşınmazlar üzerine ipotekler konulduğunu, imzalanan genel kredi sözleşmesi yanında 2 adet 250.000,00 TL lik bononun teminat senedi olarak verildiğini, bonoların vadelerinin açık bırakıldığını, bonoların verilmesine neden olan kredilerin ödendiğini, davacı şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra şirketin davalı bankadan krediler kullandığının öğrenildiğini, ödeme günü gelip de aksayan herhangi bir kredinin bulunmadığını, senetlerin verilmesine sebep olan kredinin geri ödenmiş olması ve her hangi bir borcun bulunmaması nedeniyle davacının senetlerden kaynaklanan borcunun bulunmadığını beyanla, davacının İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu alacak nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine, yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini, talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Müvekkili bankaya borçlu dava dışı kredi lehtarı … Limited Şirketi’nin müvekkili bankaya 10.07.2014 tanzim tarihli, 11.05.2018 vadeli 250.000,00 TL bedelli, 10.04.2017 tanzim tarihli 15.05.2018 vadeli 250.000,00 TL bedelli iki adet bono verdiğini, işbu bonolar üzerinde davacı …’nın avalist olarak imzalarının bulunduğunu, bonoların vadesinde ödenmemesi üzerine alınan ihtiyati haciz kararına davacının itiraz ettiğini, itirazının reddedildiğini, müteakip davacının başlatılan icra takibinin iptali isteminin de mahkemece reddedildiğini, müvekkil bankanın dava dışı kredi lehtarı şirketten faiz ve masrafları hariç 5.465.884,68 TL alacağının olduğunu, dolayısıyla davacının avalist olduğu bonolardan dolayı borcun devam ettiğini, davacının bonoların bedelsiz kaldığını kanıtlaması gerektiğini, başlatılan takibin kesinleşmiş olması nedeniyle borcun varlığına ilişkin itirazın yerinde olmadığını, alacağın tahsili için İstanbul …İcra Md. … E. sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla, İstanbul …İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ve İstanbul …İcra dairesinin … esas sayılı dosyası ile kambiyo senedine dayalı olarak icra takipleri başlatıldığını, bonolar üzerinde teminat senedi için verildiğine ilişkin bir şerhin/kaydın bulunmadığını, açılmış olan davanın yerinde olmadığını beyanla, davanın reddine, davacı aleyhine tazminata hükmedilmesine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini, talep etmiştir. İlk derece mahkemesi 03/03/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı kararı ile; Açılan davanın reddine, davacının dava açmakta kötü niyeti olduğu ispat edilemediğinden davalı tarafın bu yöndeki tazminat isteminin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/07/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı ek kararında; “Davacı … vekili Av. …’ın 17.07.2020 havale tarihli dilekçesi ile, mahkememizin 03.03.2020 tarihli 2019/124 E. 2020/238 K.sayılı “Davanın Reddine” ilişkin hükmü istinaf ettiği, istinaf dilekçesinin 17.07.2020 tarihinde harçlandırıldığı, gerekçeli kararın ise davacı vekiline uyap sistemi üzerinden 27.06.2020 tarihinde e-tebliğ edildiği anlaşılmıştır. HMK.nun 345.maddesi gereğince, istinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. HMK.nun 346.maddesi gereğince, istinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344.maddesine göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder. Olayda ise, istinaf edilen mahkememiz kararının davacı vekiline 27.06.2020 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğden itibaren 2 haftalık istinaf süresi geçtikten sonra 17.07.2020 tarihinde istinaf edilmiş olduğu belirlendiğinden açıklanan hukuki nedenlerle davacının istinaf isteminin reddine…”gerekçesi ile, Davacı … vekilinin süresi geçtikten sonra yapılan istinaf isteminin HMK.nun 346/1 maddesi gereğince REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Açılan menfi tespit davasının reddine karar verildiğini, Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulduğu, ancak mahkemece istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesi ile istinaf başvurusunun reddine karar verildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Tüm dünya ile birlikte ülkemizin de coronavirüs etki altına aldığını, salgın tehlikesine karşı dünyada ve ülkemizde önlemler alındığı, her ne kadar 15 Haziran’a kadar süreler durdurulmuş ise de 15 Haziran sonrasında da hatta şu an dahi salgın tüm tehlikesi ile devam etmekte olduğunu, mahkemece süre yönünden İstinaf başvurusunun reddine karar verilmişse de böyle bir mücbir sebep karşısında süre yönünden red kararı vermek müvekkili açısından hukuksuzluğa yol açacağını, Ayrıca sağlık çalışanı olan eşinin coronavirüse yakalandığı, iki çocuğunun da virüs tehlikesi atlattığı, bu dönemde gerek eşi gerekse de çocuklarıyla ilgilendiğini, Kendi sağlığı da bu açıdan tehlikeye girdiğini, bu dönemde gerek kendi sağlığı gerekse de başka insanların sağlığını tehlikeye atmamak açısından izole bir hayat yaşadığını, bu dönemde mahkeme tarafından verilen karara karşı süresinde bir istinaf başvurusu yapılamamış ise de bu durum mücbir sebeplerden kaynaklanmakta olduğunu, Bu dönemde adliyelerde ve hukuk sistemimizde elde olmayan sebeplerden dolayı gecikmeler olduğu, hukuk sisteminin bir parçası olarak avukatlar olarak da sağlık sebepleri ile yaşanan gecikmeler ile ilgili geri dönüşü olmayan kararlar verilmesi ciddi mağduriyetlere sebep olacağı, Müvekkili hakkında İstanbul İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığı, Müvekkilinin … Ltd. Şti. adlı şirketin eski ortağı olduğu, iş bu ortaklıktan, Beyoğlu … Noterliğinin 27.11.2015 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesi ile ayrıldığı, müvekkilinin hisse devri, 16 Aralık 2015 tarihli ve 8969 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, şirketin, müvekkilinin eski eşinin ailesine ait ‘aile şirketi’ olduğundan ve müvekkilinin de eşi …’dan boşanmış olduğundan şirketteki hisselerini devrettiğini, müvekkilinin şirketteki hissesini devrettiğinde şirketin hiç bir ekonomik sıkıntısı olmadığı gibi pek çok taşınmazı, araçları, ambulansları ve piyasada yüksek bir itibarı olduğunu, Müvekkilinin, şirkete ortak olduğu dönemde, … Bankasından ambulans yapılmak üzere taşıtlar alındığı ve krediler kullanılmak üzere GKS ve takibe konu senet imzalatıldığını, bu kredilerin teminatı olarak da hem şirkete ait taşınmazlara hem de …’nın taşınmazına ipotekler konduğunu, bahsedilen krediler için de 10.07.2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme örneğinin sunulduğunu, Bu GKS ile birlikte de açılan 500.000 TL limit için toplamı 500.000 TL olan iki adet 250.000 TL’lik ihtiyati hacze ve itiraza konu takibe konu senedi teminat olarak aldıklarını, bu senedin düzenleme tarihi bu nedenle 10.07.2014 tarihi olduğunu, vade tarihi açık bırakıldığı, 26.12.2014 tarihinde ise kredi limitini 200.000 TL artırdıklarını, Tüm bu bahsedilen GKS’ler ve teminat senedinin verilmesine neden olan krediler, alacaklı bankaya ödendiği, senedin bedelsiz olarak kaldığı, daha sonraki zamanlarda müvekkili şirket ortağından ayrıldıktan çok sonra borçlu şirketin alacaklı … Bankasından başka krediler kullandığını öğrendiklerini, ancak o kredilerin henüz ödeme günü gelmemiş ve aksayan bir ödemeleri de olmadığını, buna rağmen bankanın, bedelsiz kalan bu senede 15 Mayıs 2018 vade tarihini sonradan yazarak icra takibine konu yaptığı, ama düzenleme tarihi itibari ile müvekkilinin kefil olarak sorumlu olduğu bir borç olmadığını, Senedin düzenleme tarihi, “nakden” karşılığının ahzolunduğu yazılmasına rağmen, o tarihte 500.000 TL’lik bir ödemenin, kredinin alınmamış olması, 500.000 TL’nin o sırada şirkete açılan limit olması, alınan kredilerin ödenmiş olması, müvekkilinin şirketteki hissesini devrederek ayrılmasından sonra, açıkça kabul iradesi de olmadığına göre sonraki tarihte alınan kredi varsa ondan sorumlu olması düşünülemeyeceği, aldı ki şirketin yöneticileri ile yaptığımız görüşmede, alacaklı bankanın aksayan hiç bir ödemesi olmadan bu yola girdiğini söylediklerini, Mahkemenin tarafından haksız ve hukuka aykırı bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğu, ancak bilirkişi raporu eksik ve hatalı olduğu, bilirkişi raporuna karşı yaptıkları tüm itirazlara rağmen itirazları mahkeme tarafından dikkate alınmadığı, Bilirkişi raporunda, dava dışı esas borçlu şirket ile imzalanan genel kredi sözleşmelerinden bahsedildiği, bu sözleşmelerin farklı tarihlerde imzalanmış toplam 4 sözleşme olduğunu, müvekkilinin kefil olarak imzalamış olduğu sözleşmenin, 16.07.2014 tarih 500.000 TL bedelli ve 26.12.2014 tarih 200.000 TL limit arttırımı sözleşmesi olduğu, müvekkilinin bu kredi sözleşmeleri sebebiyle 10.07.2014 düzenleme tarihli 250.000 TL bedelli iki adet senedi avalist olarak imzaladığı, bu senetlerde vade kısmı boş bırakıldığı, bilirkişi raporunda geçen 18.04.2017 tarihli 5.000.000 TL bedelli, 15.12.2017 tarihli 1.000.000 TL bedelli sözleşmelerde müvekkilinin bir imzası mevcut olmayıp haliyle kefillik sebebiyle sorumluluğu da söz konusu olmadığını, kaldı ki bu iki sözleşme de müvekkilinin şirketteki hisselerini devrederek ayrıldığı dönemden sonra imzalandığını, Bilirkişi tarafından yapılan incelemede, müvekkilinin kefaletinin geçerli olduğu iddia edildiği, bilirkişi tarafından yapılan bütün incelemelerde kefalet üzerinde durulmuş ise de bilirkişi esas dikkat etmesi gereken noktayı kaçırdığı, müvekkilinin şirketten ayrılmadan önceki imzalamış olduğu sözleşmelerin teminatı olarak bu senetlere imza atmıştır. Bilirkişi raporunda “… davacı/kefilin sözleşmede gösterilen azami kefalet limiti aşılmamak üzere temerrüd tarihine kadar işlemiş…” belirtildiği üzere, davacı müvekkilinin sadece imzalamış olduğu sözleşme miktarı kadar sorumlu olduğunu, 2017 tarihinde imzalanan iki sözleşme bilirkişi raporunda irdelenmiş ise de bu tarihte müvekkilinin sorumluluğu söz konusu olmadığını, Bilirkişi raporunda müvekkilinin sorumluluğunun olmadığı ve kefil sıfatıyla imzalamadığı 2017 tarihli sözleşmeler üzerinde durulmuş, davalı bankanın alacakları bu sözleşmeler üzerinden hesaplandığı, her ne kadar bilirkişi tarafından açıkça belirtilmemiş ise de hesaplama yapılmamasından anlaşılacağı üzere müvekkilinin kefil sıfatıyla imzalamış olduğu 500.000.TL bedelli ve 200.000.TL limit artırımı sözleşmeler ödendiği, haliyle senetlerin bedelsiz kaldığını, Dava dışı kredi kullanan borçlu … şirketine ihtarname çekilip temerrüte düşürülmüş ise de temerrüde düşürülen sözleşme ile müvekkilinin bir alakası olmadığından müvekkilinin temerrüte düşürülmüş sayılmasının kabulü mümkün olmadığını, Bilirkişi raporunda dava dışı şirketin kredi borcu ile kambiyo takibi arasında sıkı bir ilişki olduğu belirtildiği, raporda da geçtiği üzere dava dışı şirketin borcu kat be kat fazla olduğu, bir an için düşünüldüğünde takibin kaynağı olan sözleşmelerden kaynaklı borcun bedeli kat kat fazla iken bu kadar bedelli senet verilmesi mümkün olmadığını, Kredi borcuna atfen bu takibin başlatıldığı belirtilmiş ise de bu mümkün olmadığını, müvekkilinin imzalamış olduğu sözleşmeler açısından kefaleti söz konusu olduğu, imzalamamış olduğu düzenlendiğinden dahi haberi olmadığı sözleşmelerden müvekkilinin sorumlu tutmak kabul edilemeyeceğini, senetlerin düzenlenme tarihi 2014 olduğunu, sırf bu bile 2017 senesinden imzalanan sözleşmelerden kaynaklı olarak açılan icra takibinden müvekkilinin sorumlu tutmaya çalıştıklarını ve açıkça kötü niyetli olduğunu göstermekte olduğunu, Bilirkişi raporunda 16.07.2014 tarihli müvekkilin kefaletinin olduğu sözleşmenin bedeli ödendiğine hiç değinilmediği, davalı bankanın alacağı hesaplanmış bu sözleşmeden kaynaklı bir alacağı olmadığı gayet açık iken bilirkişinin raporunda buna hiç değinilmemesi açıkça kötü niyetli olduğu, bilirkişi, dava dilekçesinde asıl dayanılanın senedin düzenleme tarihinde bir borcun olmadığı, dolayısı ile senetlerin teminat amaçlı verildiği, senetlerin verilmesine neden olan kredi borcunun tam olarak ödendiği için sonraki borçtan sorumlu olmasının mümkün olmadığı yönündeki izahlarını görmezden geldiğini, Borçlu olmadığı dosyada müvekkili böyle bir borcun içine sokmak müvekkilinin mahvına sebep olacağını, davalı banka açıkça kötü niyetli olduğu, hukuk düzeni kötü niyeti korumayacağı, Mahkeme tarafından verilen istinaf başvurusu değerlendirme kararı ve esas kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmak zorunluluğu doğduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin 28/07/2020 tarihli ek kararının ve 03/03/2020 tarihli kararın istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulü ile, borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine, haksız takip nedeni ile %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına konu alacak nedeniyle İİK. 72 Madde uyarınca borçlu olmadığının tespiti talepli menfi tespit davasıdır. Mahkemece, açılan davanın reddine, davacının dava açmakta kötü niyeti olduğu ispat edilemediğinden davalı tarafın bu yöndeki tazminat isteminin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İlk Derece Mahkemesi 28/07/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı ek kararı ile; davacı … vekilinin süresi geçtikten sonra yapılan istinaf isteminin HMK.nun 346/1 maddesi gereğince reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 341 ve devamı maddelerinde istinaf kanun yolu düzenlenmiş, istinaf kanun yoluna başvuruya ilişkin 345. maddesinde “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.” hükmüne ve 346/1.madde ve fıkrasında da “İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir.” hükmüne yer verilmiştir. İlk derece mahkemesince verilen 03/03/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı kararı davacı vekiline e tebligat ile 27/06/2020 tarihinde tebliğ edildiği ve davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinin uyap sisteminden 17/07/2020 tarihinde gönderildiği görülmüştür. Talep mahkemece verilen 28/07/2020 tarihli HMK 345 maddesi gereğince süresinde olmayan istinaf başvurusunun reddine dair ek kararın istinafına ilişkindir. Davacı vekili, mahkemece verilen ek karara karşı verdiği istinaf dilekçesinde;”….tüm dünya ile birlikte ülkemizi de coronavirüsün etki altına aldığını, salgın tehlikesine karşı dünyada ve ülkemizde önlemler alındığı, her ne kadar 15 Haziran’a kadar süreler durdurulmuş ise de 15 Haziran sonrasında da hatta şu an dahi salgın tüm tehlikesi ile devam etmekte olduğunu, mahkemece süre yönünden İstinaf başvurusunun reddine karar verilmişse de böyle bir mücbir sebep karşısında süre yönünden red kararı vermenin müvekkili açısından hukuksuzluğa yol açacağını, ayrıca sağlık çalışanı olan eşinin coronavirüse yakalandığı, iki çocuğunun da virüs tehlikesi atlattığı, bu dönemde gerek eşi gerekse de çocuklarıyla ilgilendiğini, kendi sağlığı da bu açıdan tehlikeye girdiğini, bu dönemde gerek kendi sağlığı gerekse de başka insanların sağlığını tehlikeye atmamak açısından izole bir hayat yaşadığını, bu dönemde mahkeme tarafından verilen karara karşı süresinde bir istinaf başvurusu yapılamamış ise de bu durum mücbir sebeplerden kaynaklanmakta olduğunu, bu dönemde adliyelerde ve hukuk sistemimizde elde olmayan sebeplerden dolayı gecikmeler olduğu, hukuk sisteminin bir parçası olarak avukatlar olarak da sağlık sebepleri ile yaşanan gecikmeler ile ilgili geri dönüşü olmayan kararlar verilmesi ciddi mağduriyetlere sebep olacağını ileri sürerek ek kararın usul ve yasaya aykırı olduğu…,” belirtmiştir. Davacı vekili ek karara yönelik verdiği istinaf dilekçesinde ailesinin sağlık sorunu nedeniyle istinaf dilekçesini süresinde verilmediğini belirtmiş ise de mazeretine ilişkin soyut beyan dışında herhangi bir belge ibraz etmediği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince verilen 03/03/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı kararı davacı vekiline e tebligat ile 27/06/2020 tarihinde tebliğ edildiği ve davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinin uyap sisteminden 17/07/2020 tarihinde gönderildiği görülmüştür. HMK 345 maddesine göre istinaf süresi ilamın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftadır, buna göre istinaf başvuru süresinin 11/07/2020 tarihinde dolduğu, davacı vekilinin istinaf dilekçesini ise 17/07/2020 tarihinde uyap sisteminden gönderdiği anlaşıldığından, süresinde verilmeyen istinaf dilekçesinin reddine dair mahkemece verilen 28/07/2020 tarih ve 2019/124 Esas – 2020/238 Karar sayılı ek kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin bu karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 22/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.