Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1388 E. 2022/1432 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1388 Esas
KARAR NO: 2022/1432 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/763 Esas – 2020/81 Karar
TARİH: 28/01/2020
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/10/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin, davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında akdedilen kredi sözleşmesinde 1.500.000,00 TL azami limit ile kefil olduğunu, müvekkili tarafından davalı bankaya ilgili kefalete istinaden muhtelif tarihlerde ara ödemeler yapıldığını, 30.03.2016 tarihinde yapılan 1.297.501,24 TL ödeme de dahil olmak üzere, toplamda 1.567.571,24 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin … Sanayi Ve Ticaret A.Ş’nin. davalı … A.Ş.’den kullandığı … no’lu ve 18.07.2012 tarihli genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesine kefaleti nedeniyle ödediği paraların, müvekkilinin ne akdi ne de kanundan kaynaklanan borçlu yahut kefalet sorumluluğu bulunmayan … Limited Şirketi’nin, davalı bankanın İstanbul Şube Müdürlüğü nezdindeki 13.04.2015 tarihli ve … numaralı kredi borcuna haksız ve hukuka aykırı biçimde mahsup edildiğini tespit ettiklerini beyanla davalı banka ile dava dışı asıl borçlu … Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında akdedilen kredi sözleşmesine davacının kefaleti nedeniyle, asıl kredi borcu bulunmamasına rağmen, tahsil edilerek bir başka kredi borcuna mahsup edilen ödemelerden, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL’lik kısmının tahsilat tarihinden ödeme gününe kadar işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı bankadan tahsili ile davacı şirkete ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili banka ile … İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş. arasında 18.07.2012 tarihinde, 1.500.000 TL tutar üzerinden Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesi imzalanmış olduğunu, davacının söz konusu sözleşmede kefil olarak yer aldığını, söz konusu kefaletin davacı tarafın dilekçesinde kabul edildiğini, davacının dava dilekçesine konu edilen iddialarının aksine, müvekkili bankanın … İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş.’den anapara alacağı bulunmakta iken davacıdan söz konusu kefaletine istinaden tahsilat yapıldığını, davacı taraftan tahsil edilen anapara ve faiz tutarının 1.567.571,24 TL olmadığını, aksine davacının talimatında yer aldığı şekilde ve talimatta belirtilen tutarlarda olduğunu, davacı tarafın, … İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş.’ye olan kefaletlerine istinaden ödedikleri 1.297.501,24 TL’nin talimatları doğrultusunda anılan firmanın borçlarına mahsup edilmiş olduğunu beyanla haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini, talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28.01.2020 TARİH, 2017/763 Esas – 2020/81 Karar sayılı kararında; “Öncelikle belirtilmelidir ki toplanan delillere ve özellikle (-dosya kapsamına uygun, yeterli gerekçeye sahip ve denetlenebilir nitelikte kabul edilerek hükme esas alınan-) bilirkişi raporuna göre, davacının 1.500.000 TL limitli kefaletiyle davalı ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi arasında 30515 no lu ve 18/07/2012 tarihli nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesi düzenlendiği, davalının yazılı talimatı ve talimatında belirttiği miktar kadar bankanın davacıdan tahsilat yaptığı ve yaptığı tahsilatı dava dışı davacının borcuna kefil olduğu … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin kredi borcuna mahsup ettiği, davacının; ödediği miktarların başka bir kredi borçlusunun borcuna mahsup edildiği, kefil olduğu borçlunun borcunun bulunmadığı iddiasının yerinde olmadığı, hususlarında mahkememiz yönünden her hangi bir tereddüt yoktur. Kaldı ki bu yöndeki deliller karşısında bu hususlarda duraksamamak gerekir. Somut olayda değerlendirilmesi ve incelenmesi gereken husus, davacının davasını ıslah ederek kefaletin geçersizliğine dayanmasının ve Borçlar Yasasının 77 ve 78.maddeleri kapsamında ödediği miktarları talep etmesinin mümkün olup olmadığı hususudur.Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davacının 1.500.000 TL limitli kefaletiyle davalı ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi arasında … no lu ve 18/07/2012 tarihli nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesi düzenlendiği, dava dilekçesine ekli belgelerden anlaşıldığı üzere asıl borçlunun borcunu ödememesi üzerine, davacının kefil sıfatıyla yazılı talimat vererek kefaletinden kaynaklanan borcun tahsilini talep ettiği, davalı bankanında talimat gereğince tahsilatı yaparak, davacıya kefaleti nedeniyle müracaat edilmeyeceği yönünde yazılı belge düzenlediği, davalının yaptığı tahsilatları davalı ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi arasında 30515 no lu ve 18/07/2012 tarihli nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinden kaynaklanan borca mahsup ettiği, bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, borca mahsup edilmeyen tahsilat bulunmadığı, her ne kadar davacı tarafça kefalet sözleşmesinin geçersizliğine dayanılmış (-ve kefaletin 6098 sayılı Borçlar Yasasının 583.maddesinde yazılı koşullara uymadığı vakıası doğru ise de-) ise de, dosyaya sunulan belgelerden anlaşıldığı üzere davacının dava öncesi banka ile olan ilişkilerde ve elde ki davada bilirkişi raporunun düzenlendiği aşamaya kadar kefil sıfatıyla hareket ettiği, davasının başka sebeplere dayandırdığı, yani davacının kefaletin geçersizliğine dayanmadığı, hal böyle olunca da bilirkişi raporunu müteakip sözleşmenin geçersizliğine dayanmasının Medeni Yasanın 2.maddesine aykırı olduğu, yine her ne kadar davacı tarafça sözleşmenin yapıldığı tarihte sözleşmenin örneğinin kendilerine verilmediği iddiasında bulunulmuş ise de, basiretli tacir gibi davranması gereken davacının bu iddiasına dayanmanın yasal olarak olanaklı bulunmadığı, sonucuna ve vicdani kanaatine varılarak …”gerekçesi ile davanın REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında akdedilen 30515 no’lu ve 18.07.2012 tarihli genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesine müvekkili davacının 1.500.000,00 TL azami limit ile sorumlu olmak üzere kefaletinin alındığını, 25.08.2017 tarihli dava dilekçesinin 2. sayfası 1. paragrafında da açıkça yazdıkları üzere davalı banka tarafından, müvekkili davacıya ne bu kefalet şerhinin verildiği tarihte, ne de sonrasında kefalet sözleşmesinin bir örneğinin teslim edilmediğini, müvekkilinin, davalı … A.Ş.’ ne geçerli bir kefaleti bulunduğu inancı ile 30.03.2016 tarihinde yaptığı 1.297.501,24 TL ödeme de dahil olmak üzere toplam 1.567.571,24 TL kefaleten ödemede bulunulduğunu, müvekkili davacı tarafından kefalete esas borç mevcut olmadığı halde, borçlu olduğu inancı ile davalı bankaya 30.03.2016 tarihi ve önceki tarihlerde yapılan ödemelerin ise, müvekkili ile ne akdi ne de kanundan kaynaklanan borçlu yahut kefalet sorumluluğu bulunmayan … Limited Şirketi’nin davalı bankanın İstanbul Şube Müdürlüğü nezdindeki 13.04.2015 tarihli ve … numaralı kredi borcuna haksız ve hukuka aykırı biçimde mahsup edildiğini, esasen müvekkilinin böyle bir kefalet borcunun ödeme tarihi itibarıyla bulunmadığını, davalı bankanın tarafı olduğu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından, müvekkili davacı şirkete 06.06.2017 tarihinde tebliğ edilen bir kıymet takdir raporu sonrası, raporun tebliğ edildiği İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında taraflarınca yapılan inceleme sonrası 23.08.2017 tarihinde öğrendiklerini, dava dışı asıl borçlu … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ nin davalı bankaya asıl kredi borcu bulunmamasına rağmen, tahsil edilerek bir başka kredi borcuna mahsup edilen ödemelerden, fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’lik kısmının haksız tahsilat tarihinden ödeme gününe kadar işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı bankadan tahsili ile müvekkili davacı şirkete ödenmesine karar verilmesi talebiyle sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak huzurdaki davanın ikame edildiğini, müvekkili davacı şirket tarafından, hukuken geçerli bir kefaleti bulunduğu inancı ile yapılan bu ödemelerin dayanağı kredi sözleşmesi ve buna bağlı müvekkilinin imzasını havi kefalet sözleşmesinin bir örneği davalı banka tarafından müvekkiline teslim edilmemiş olduğundan, mahkemeden delil listelerine bağlı olarak ilgili kredi sözleşmesi ve müvekkili davacının kefaletini gösteren sözleşme aslının, davalı bankadan celbinin talep edildiğini, mahkemenin 23.05.2018 tarihli ara kararına istinaden davalı banka tarafından, 18.07.2012 tarihi ve … numaralı genel nakdi ve gayrınakdi kredi sözleşmesi aslının dava dosyasına sunulmasına karar verildiğini, bu hususta davalı bankaya gönderilen müzekkereyi müteakiben ilgili kredi sözleşmesi aslının mahkemeye davalı yanca sunulduğunu ve mahkeme kasasına alındığını, sözleşme aslının mahkeme kasasına davalı banka tarafından ibrazını müteakiben, taraflarınca 29.08.2018 tarihinde yapılan incelemede, kredi/kefalet sözleşmesi 29.08.2018 tarihinde taraflarınca incelendiğinde; müvekkili davacının hukuken geçerli bir kefaleti bulunmadığı, bu kefaletin 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın kefaletin geçerliliğini düzenleyen 583. maddesinde yazılı emredici nitelikteki şekil şartlarının hiç birini taşımadığı ve dolayısı ile müvekkili davacının hukuken kefil olduğu inancı ile yaptığı bu ödemeler nedeniyle davalı bankanın sebepsiz zenginleştiği ve müvekkili davacıdan hukuka aykırı biçimde haksız tahsilat yaptığının açık ve net biçimde öğrenildiğini, taraflarınca bu hususun öğrenilmesi üzerine mahkemeye sundukları 16 Kasım 2018 tarihli dilekçeleri ile itirazlarını sunduklarını, kefalette 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kefaletin geçerliliğini düzenleyen 583. maddesinde yazılı emredici nitelikteki şekil şartlarının hiç birisinin bulunmadığının açık ve net biçimde görüldüğünü, ilgili sözleşmede sadece müvekkili davacının kredi sözleşmesinin tüm sayfalarında kaşe ve imzasının yer aldığını, bunun dışında müvekkili davacının sözleşme ile kullandırılan kredi borçlusunun borcuna kefil olduğuna dair her hangi bir düzenleme / metnin sözleşmede yer almadığının açıkça görüldüğünü, yasanın geçerli bir kefalet için öngördüğü emredici unsurlar olan yazılı bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını, kefilin sorumlu olduğu azami miktarın belirlenmediğini, kefalet tarihinin yazılı olmadığını, müvekkilinin sorumlu olduğu miktar, kefalet tarihi, müteselsil kefil sıfatıyla kefaleti kabul ettiği beyanının bizzat el yazısı ile sözleşmede yazılarak bunun imza altına alınmadığını, mahkemenin de taktir edeceği ve yüksek Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları ile kabul edildiği üzere, yukarıda yazılı koşullar kefalet sözleşmesinin baştan itibaren geçerlilik kazanmasını sağlayan koşullar olup, bu koşulların emredici nitelikte olması ve kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle de re’sen araştırılacak hususlardan olduğunu, bu nitelikleri taşımayan kefalet iddialarının mutlak butlan ile batıl olduğunu ve sözleşmenin baştan itibaren kurulmadığının da açık olduğunu, bir an için mahkeme tarafından dava konusu kredi sözleşmesinde yer alan sadece kaşe ve imzadan hareketle, bu imzaların kefalete ilişkin sözleşmede yer aldığı varsayılsa bile, yukarıda detayları arz edilen geçerlilik şartları bulunmadığı için müvekkili davacının söz konusu sözleşmede müşterek ve müteselsil kefil sıfatını baştan itibaren kazanmadığını, dolayısı ile her hangi bir kefalet borcunun da bulunmadığının tartışmasız olduğunu, taraflarınca 29.08.2018 tarihinde muttali olunan bu hususun mahkemece re’ sen nazarı itibara alınarak, müvekkili davacının geçerli kefaleti bulunduğu inancı ile yaptığı ve istirdat taleplerine konu alacak miktarının değerlendirileceği bilirkişi incelemesinde; gerek ödeme tarihi itibarıyla asıl kredi borçlusunun davalı bankaya 18.07.2012 tarih ve 30515 sayılı kredi sözleşmesi ile ödenmesi gerekli asıl borcunun bulunup bulunmadığı, gerekse heyete akademisyen hukukçu bir bilirkişininde dahil edilerek, müvekkili davacının hukuken geçerli bir kefaleti bulunup bulunmadığının da inceleme konusu yapılarak, kefalet borcu bulunduğu inancıyla yapılan ödeme nedeniyle, davalının sebepsiz zenginleşmesi sebebiyle istirdat taleplerini yerinde olup olmadığı, talepleri yerinde ise miktarının ne olduğunun değerlendirilmesine karar verildiğini, yapılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan 15.03.2019 tarihli bilirkişi raporunun ise 24.03.2019 tarihinde taraflarınca tebliğ edildiğini, mübrez 15.03.2019 tarihli bilirkişi raporu 4/b maddesinde; davalı … A.Ş. İstanbul şubesi ile dava dışı … San.ve Tic.A.Ş. arasında 18.07.2012 tarihi 1.500.000 tutarlı genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesi imzalandığını, sözkonusu sözleşmeyi şirket kaşesi altında davacının hiçbir ibare konmadan imzaladığını, davacı açısından kefalet imzasının 01.07.2012 tarihi itibariyle yürürlüğe giren TBK’nın 583. maddesinde yer alan hükümleri ihtiva etmediğinin tespit ve rapor edildiğini, müvekkili davacı şirket adına bu rapora karşı beyanlarının 01.04.2019 tarihli dilekçeleri ile birlikte dava dosyasına sunulmuş olduğunu, akabinde ise davanın 07 Mayıs 2019 tarihinde ıslah edilmek suretiyle “müvekkili davacı tarafından, davalı bankaya yapılan ödeme tarihinde davalı bankanın asıl kredi borçlusundan talebi kabil asıl alacağı bulunmadığı ve bu nedenle müvekkili davacı yanca kefaleten yapılan ödemenin iadesine karar verilmesi yönündeki iddiaları geçerli olmakla birlikte, bu iddialarına ilave olarak, şekil şartı noksanlıklarının kefalet sözleşmesinin baştan itibaren geçerlilik kazanmasını sağlayan koşullardan oluşu, bu koşulların emredici nitelikte olması ve kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle de re’ sen araştırılacak hususlardan olduğu açık olsa da, huzurda görülmekte olan bu davadaki iddia ve taleplerini dava konusu somut olayda, davalı banka lehine müvekkil davacının TBK’nın 583. maddesinde düzenlenen emredici şartları taşıyan geçerli bir kefaleti bulunmadığından dolayı, geçerli bir kefaleti bulunduğu inancıyla yapılan ödemelerin sebepsiz zenginleşme hükümlerince, sebepsiz zenginleşme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte müvekkili davacıya ödenmesine, fazlaya dair talep ve dava haklarlarının saklı kalmak üzere 10.000,00 TL olan talep miktarlarının da bu ıslah ile 1.287.501,24 TL daha artırarak toplam 1.297.501,24 TL’nin işleyecek ticari faizi, yargılama harç ve giderleri, ücreti vekalet ile birlikte müvekkil davacıya ödenmesine şeklinde ıslah ettiklerini, mahkemenin 28.01.2020 tarihli celsede davanın, dosya kapsamı, delil durumu ve kanunun emredici hükümlerine aykırı biçimde reddedildiğni, mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini, Sebepsiz zenginleşme sebebiyle istirdadı (müvekkil davacıya ödenmesi) talep olunan kefalet ödemelerine esas, kefalet sözleşmesinin kanunun öngördüğü emredici şekil şartlarını taşımadığının sabit olduğunu, kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunun mahkeme tarafından da kabul edildiğini, kararda “hukuken geçerli bir kefalet bulunduğu inancıyla müvekkili davacı tarafından, davalı bankaya yapılan ödeme nedeniyle davalı bankanın ödeme tutarı kadar sebepsiz zenginleştiği” açıktır denildiğini, bu noktada mahkemenin kefalet sözleşmesinin hukuken geçersiz olduğunu açıkça tespit etmiş olmasına rağmen, müvekkili davacının geçerli bir kefaleti bulunduğu inancıyla davalı bankaya yaptığı ödemenin bir başka ifade ile sebepsiz zenginleşmesine neden olan meblağın, ödenmesine karar verilmesi talepli davalarını reddetmesi dosya kapsamı, delil durumu ve kanunun emredici hükmüne aykırı olup, yerel mahkeme kararının istinaf yolu ile bozularak kaldırılması gerektiğini, TBK’nın 78. maddesi düzenlemesi ile açıklandığı üzere borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimsenin yaptığı bu ödemeyi, borcun ifası amacıyla ödeme yapılması, ödenmesi gereken bir borcun bulunmaması, tüm bunlarla birlikte ödemede bulunanın kendisini borçlu zannetmesi şartıyla bu ödemeyi yapmış olması koşuluyla geri isteyebileceğini, açıklanan tüm koşulların olayda gerçekleştiğini, müvekkili davacının, kefaletin hukuken geçersiz olduğunu, kefalet sözleşmesinin davalı banka tarafından sözleşme aslının mahkeme kasasına ibrazını müteakiben 29.08.2018 tarihinde öğrendiğini, mahkeme gerekçeli kararında yazıldığının aksine, müvekkili davacı tarafından kefaletin kanunun emrettiği şekil şartlarını taşımaması nedeniyle hukuken geçersiz olduğunun öğrenilmesini müteakiben daha yargılamanın başında “1” numaralı celse öncesinde öne sürüldüğünü, gerekçeli kararında müvekkili davacının taraflar arasındaki kefalet sözleşmesinin şeklen geçersiz bir sözleşme olduğunu, bu konuda yapılan bilirkişi incelemesi sonrasında sunulu bilirkişi raporuyla öğrendikten sonra ileri sürdüğü, bunun ise TMK’nın 2. maddesinde tanımlanan dürüstlük kuralına aykırı olduğu gibi bir gerekçeye dayandığını, mahkemenin davanın reddine dair bu gerekçesinin dosyada mübrez dilekçelerinin, beyanlarının ve bilirkişi raporunun ibraz edildiği tarihler karşılaştırıldığında gerçek olmadığı, dosya kapsamına açıkça aykırı olduğunun sabit olduğunun anlaşılacağını, müvekkilinin şeklen geçersiz olan bu kefalet sebebiyle her hangi bir menfaatte temin etmediğini, davalı bankanın müvekkili davacının kefaletin şeklen geçersizliği sebebiyle hükümsüz olduğunu, ödeme yaptığı tarihler itibarıyla bildiği ve buna rağmen ödeme yaptığı yolunda her hangi bir iddiası ve bu iddiayı ispat eder her hangi bir delilin de dosyada mevcut olmadığını, huzurdaki davada asıl kötü niyetli olanın, bir güven kurumu olan davalı bankanın kendisi ve gösterdiği tavrı olduğunu, hukuken geçerli bir kefalet yükümlülüğü olmadığı halde davalı bankanın, müvekkili davacı dan haksız ve hukuka aykırı biçimde tahsilat yaptığını ve bu surette sebepsiz zenginleştiğini, yine mahkemenin gerekçeli kararında belirttiğinin aksine bağlı olduğu kanun ve mevzuat hükümleri uyarınca müvekkilinin tarafı olduğu kefalet sözleşmesinin bir suretini müvekkiline teslim etmekle yükümlü olanın da, davalı bankanın bizzat kendisi olduğunu, asli yükümlülüğüne aykırı hareketle kefalet sözleşmesinin bir suretini müvekkili davacıya teslim etmeyen davalı bankanın hukuken korunmasının mümkün olmadığını, müvekkili davacı tarafından davanın dayandığı maddi sebepler ile netice-i talebin 07 Mayıs 2019 tarihinde ıslah edildiğini, mahkemenin ıslah dilekçelerini dahi göz ardı ettiğini, 6100 sayılı HMK’nın 177 ve devamı maddelerinde düzenlendiği üzere tarafların, ıslah yolu ile iddialarını ve savunmalarını genişletip ve değiştirebiliceklerini, buna göre davacı dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini değiştirebileceği gibi, talep sonucunu veya her ikisini birlikte değiştirebileceğini, ıslahın tek taraflı bir irade beyanıyla kullanıldığını, ıslahın yapılabilmesi için hâkimin onay vermesine veya karşı tarafın muvafakatini almaya gerek olmadığını, hâkimin, sadece ıslahın koşularını inceleyip ve yapılan ıslahın geçerli olup olmadığını değerlendireceğini, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü sürenin ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacağını, onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan davanın, ilk dava gününde açılmış sayılacak olduğunu, yargılamayı yapan mahkemenin davanın reddine dair kararının gerekçe bölümüne bakıldığında dava dilekçelerinin, tahkikat aşamasında 07 Mayıs 2019 tarihinde ıslah edildiğini, dayanılan maddi vakıaların ıslah ile genişletildiğinin dikkate alınmadığını ve hatta yok sayıldığının görülmekte olduğunu, Mahkemenin huzurdaki davada taraflarınca yapılan dava dilekçesinin ıslahını yok sayarak, sanki hiç ıslah yapılmamış gibi hareketle ve davanın ilk duruşmasından önce talep olunduğu halde sanki bilirkişi incelemesi sonrasında öğrenilerek ileri sürülmüş bir iddia gibi, hatalı biçimde gerekçeli karara derç etmek suretiyle, taraflar arasındaki kefalet sözkleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olması karşısında müvekkili davacının hukuken geçerli bir kefalete dayalı ödenmesi gerekli bir borcu bulunduğu inancıyla davalı bankaya yaptığı ödemelerin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre müvekkili davacıya ödenmesi talebinin TMK’nın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddi kararının dosya kapsamına açıkça aykırı olduğunu beyanla İstanbul 6 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/763 Esas, 2020/81 Karar sayılı, 28.01.2020 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinde bulunan kefalet nedeniyle bankaya yapılan ödemenin TBK’nın 78/1. maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında istirdadı talebine ilişkindir.Davacı taraf dava dilekçesi ile, davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında akdedilen genel kredi sözleşmesine 1.500.000,00 TL limit ile kefil olduğunu, davalı bankaya ilgili kefalete istinaden toplam 1.567.571,24 TL ödeme yaptığını ancak ödeme yapıldıktan sonra asıl borçlu şirketin ilgili kredi nedeniyle herhangi bir borcunun olmadığının ve yapılan ödemenin dava dışı … Limited Şirketi’nin kredi borcuna mahsup edildiğinin öğrenildiğini beyanla borçlu olmadığı halde yaptığı ödemenin istirdadını talep etmiş, davalı banka, davacı tarafından talebi üzerine yapılan ödemelerin dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin, davalının kefil olduğu kredi borcundan mahsup edildiğini ve kredi borcunun kapatıldığını, davalıya bildirildiğini beyanla davanın reddini savunmuş, davacı taraf 27.03.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile, davaya konu kredi sözleşmesinde yer alan kefaletin şeklen geçersiz olduğu iddiasını da ileri sürerek talebini artırmış, Mahkemece, her ne kadar davacının kefaleti şeklen geçersiz ise de, bu iddianın bilirkişi raporunun düzenlendiği aşamaya kadar ileri sürülmeyişinin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davacı tarafından yapılan ödemelerin dava dışı asıl borçlu şirketin kredi borcundan mahsup edildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında akdedilen 18.07.2012 tarihli, 1.500.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi uyarınca davalı banka tarafından dava dışı şirkete kredi kullandırıldığı, davacının 30.03.2016 tarihinde kredi borcunun kefili olarak ödediği bedelin söz konusu kredi borcunun kapatılmasında kullanıldığı, başka bir şirketin kredi borcundan mahsup edilmediği, davacının anılan sözleşmede yalnızca kaşe ve imzasının bulunduğu, kefaletin, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583/1. maddesinde yer alan “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” düzenlemesine aykırı şekilde düzenlenmesi nedeniyle geçersiz olduğu, bu tespitin ilk derece mahkemesince de kabul edildiği, uyuşmazlığın davacının, dava dilekçesi ile sözleşmeye kefil olduğunu kabul ve beyan ederek, istirdat talebini asıl borçlu şirketin borcunun olmayışı sebebine dayandırmasına karşın, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile talebini kefaletin geçersizliğine de dayandırmasının TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, hakkın kötüye kullanılması kapsamında kabul edilip edilmeyeceğinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının ya da başka bir söyleyişle dürüstlük kuralının yasal dayanağı TMK’nın 2. maddesidir. Buna göre, herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacaktır. Hakkın kötüye kullanılması yasağının temel amacı, hakime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme imkanını sağlamaktır. Madde hükmünün bu özelliği İsviçre Federal Kurulunun Medeni Kanun tasarısını Millet Meclisine sevkine ilişkin 1904 tarihli mesajında, “Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ferdin korunması için bütün hukuki yolların kapalı bulunduğu hâllerde MK. m.2, f.2 hükmünün amacı, zaruretten doğan ve olağanüstü bir imkân sağlamaktır.”şeklinde açıklanmıştır (30.09.1988 T., 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı/İBK). Hukuk sistemimizde, dürüstlük kuralıyla sonuca varılan istisnai haller kimi zaman içtihadı birleştirme kararları vasıtasıyla objektif bir uygulamaya dönüştürülmüştür. (Yargıtay Büyük Genel Kurulu 25.01.1984 tarihli, 1983/3 E., 1984/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Hak sahibinin hakkını zamanında kullanmasına objektif olarak onda güven uyandıracak davranışlarda bulunmak suretiyle engel olmak, hakları sosyal amaçları dışında kalan başka çıkarları ve sonuçları elde etmek gayesiyle kullanmak, kanun koyucunun tarafları uyarıcı ve koruyucu fonksiyonları nedeniyle şekle tabi tuttuğu işlemleri, o şekle uymadan ve bunun sonuçlarını bilmesine rağmen kendi isteğiyle ifa ettikten sonra şekil noksanlığı nedeniyle işlemin hükümsüzlüğünü ileri sürmek gibi dürüstlük kurallarına ters düşen, toplum içinde varlığı zorunlu güven duygusunu istismar eden ve hakların tanınış ve korunuş amaçları yanında sosyal fonksiyonlarıyla da bağdaşmayan davranışlar hakkın kötüye kullanılması yasağının işletilmesine neden olabilecektir. (20.02.2020 tarihli, 2017/13-2618 Esas, 2020/184 Karar sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı) Yapılan genel açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davacı tarafından davalı bankaya gönderilen 30.03.2016 tarihli yazı ile “… Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin bankanıza olan 30515 nolu borcuna 1.247.577,35 TL kefalet borcumuz bulunmaktadır” denilmek suretiyle, söz konusu borcun … nolu hesaptan kapatılması ve tarafına ibra yazısı gönderilmesi talimatının verildiği, bu aşamada davalı banka tarafından davacıya gönderilmiş bir temerrüt ihtarı bulunmadığı gibi, davacı aleyhine açılmış bir takip veya dava dosyasının da bulunmadığı, davalı banka tarafından alınan talimat üzerine davacının … nolu hesabından dava dışı asıl borçlu şirketin kredi borcunun tamamı kapatılarak davacıya kapatılan krediye ilişkin 19.04.2016 tarihli ibra yazısının gönderildiği, davacı tarafından bu tarihten itibaren yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra açılan davanın dava dilekçesinde, dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile davalı banka arasındaki genel kredi sözleşmesine kefil olunduğunun kabul edildiği aşamalarda da bu beyanın tekrar edildiği, her ne kadar davacı kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte bir suretinin tarafına verilmediğini iddia etmiş ise de, basiretli bir tacir olarak hangi sözleşmeyi, hangi sıfat ve amaçla imzaladığını bilmesi gerektiği gibi davalı bankanın sözleşmeden bir sureti karşı tarafa verme yükümlülüğü kadar, davacının da sözleşmeden bir sureti istemesinin basiretli tacir olmanın bir gereği olduğu, kaldı ki davaya cevap dilekçesinin ekinde sözleşmeden bir suretin dosyaya sunulduğu, ayrıca ticaret sicil kayıtları üzerinden yapılan incelemede davacı şirket ile asıl borçlu şirket arasında yöneticiler bazında organik bağ bulunduğunun anlaşıldığı, tüm bu sebeplerle davacının kendi isteği ve kefil olduğu iradesi ile ödediği kredi borcu yönünden, ödeme tarihinde mevcut bir borç olmadığı ve kendisini borçlu sandığı vakıası ile sebepsiz zenginleşme hukuki sebebine dayanarak açtığı davada, toplanan deliller ve bilirkişi raporu ile davacının ödediği kredi borcunun varlığı tespit edildikten sonra ıslah dilekçesi ile sözleşmenin şeklen geçersiz olduğunu iddia etmesinin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına açıkça aykırılık teşkil ettiği ve hakkın kötüye kullanılması kapsamında olduğundan hukuk düzenince korunmasının mümkün olmadığı anlaşılmakla davacının istinaf başvurunun reddine karar verilmiştir. Sonuç olarak dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan toplam (44,40 + 54,40 TL=) 98,80 TL istinaf karar harcından mahsubu ile bakiye 18,10 TL’nin talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 12/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.