Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1380 E. 2022/1568 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1380 Esas
KARAR NO: 2022/1568 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/712 Esas – 2019/1206 Karar
TARİH: 18/12/2019
DAVA: Menfi Tespit (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı tarafın cari hesap alacağı adı altında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından takip başlattığını, takibin kesinleşmesinden sonra haciz işlemlerinin başlaması üzerine bu takipten haberdar olduklarını, takibin TK 35. Maddesine göre tebligat yapılarak kesinleştirildiğini, müvekkili şirketin, alacaklı şirketle kapalı poliçe usulü çalıştığını ve cari hesap alacağının oluşmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin alacaklı şirkete kredi kartı aracılığıyla yaptığı 31.01.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödeme, 30.10.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödeme ve 26.11.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödemelerin müvekkili şirketin borcundan düşülmesi gerekirken, anlaşıldığı üzere müvekkili şirkete borç kaydının yapıldığını, dolayısıyla 29.700,00 TL düşülmesi gereken borcun eklendiğini, böylece müvekkili şirketin alacaklı şirkete borçlu olması bir yana muhtemelen alacaklı şirketten alacağının bulunduğunu, kayıtlardaki karışıklık dolayısıyla bu borcun ortaya çıktığını, borcun hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, açıklanan nedenlerle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosya takibinin derhal durdurulmasını, konulan hacizlerin fekkini ve müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın usulsüz tebligat itirazının İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/159 esas, 2016/479 karar sayılı kararıyla reddedildiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında acentelik ilişkisinin sona ermesine kadar olan ilişkide iddia edildiği gibi poliçe usulü değil, 60 gün vadeli açık hesap usulü ile çalışıldığını, davacı tarafın toplamda 29.700,00 TL ödeme yaptığı ve söz konusu ödemelerin düşülmeyip borç kaydı yapıldığı iddialarının yersiz olduğunu, zira davacının yaptığını beyan ettiği ödemelerin 2012 yılına ait olduğunu, davacı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin imzalanmış olan 27.10.2013 tarihli hesap özetinden görüleceği üzere davacı ile müvekkili şirketin, davacının 30.09.2013 tarihi itibariyle 301.914,96 TL borçlu olduğu konusunda mutabık kalındığını, bu nedenle 2012 yılına ait iddiaların kabul edilmediğini, müvekkili şirketin icra takibinde belirtilen rakam kadar davacıdan alacaklı olduğunu, açıklanan nedenlerle; davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 09/10/2019 tarihinde harçlandırılmış bedel artırım dilekçesi ile dava değerini 41.609,92 TL.’ye çıkarmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/12/2019 tarih ve 2016/712 Esas – 2019/1206 Karar sayılı kararında; “…Davacı tarafça, dava değeri 41.609,92-TL yükseltilmiştir. Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, davacı ve davalı arasında acente sözleşmesine dayalı ticari bir ilişkinin mevcut olduğu, taraflar arasında cari hesap üzerinden işlem yapıldığı, davalının cari hesap kayıtlarında ki alacak rakamı üzerinden icra takibi başlattığı, yapılan inceleme neticesinde, davalının, davacı tarafça yapılan 08.05.2012 tarihli 9.900,00 TL, 30.10.2012 tarihli 9.900,00 TL, 26.11.2012 tarihli 9.900,00 TL, 11.06.2012 tarihli 585,00 TL ve 11.06.2012 tarihli 1.000,00 TL olmak üzere toplamda davacının 31.285,00 TL ödeme yaptığı, yapılan ödemelerin, davalı tarafça ilk olarak ödeme olarak kaydedildiği, sonrasında ise tutarlara sonradan ters kayıt yapılarak, davacının bahse konu ödemeleri hiç yapılmamış gibi açık hesap düzenlenmesi yapıldığı anlaşıldığından, Davacının 31.285,00 TL davalıya borçlu olmadığı kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davacının, davasının kısmen kabulü ile davacının İstanbul … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasında asıl alacak nedeni ile borçlu olduğu miktarın 10.324,92 TL olduğu ve bakiye 31.285,00 TL yönünden borçlu olmadığının tespitine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı şirket ile müvekkili şirket arasında yapılan acentelik sözleşmesi gereğince geçerli delil niteliğine haiz, davalı şirketin ticari defterinin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi ek ve kök raporlarında talebin haklı olduğu ve davalı şirkete borçlarının bulunmadığının ortaya konulduğunu, alacak kaydedilmesi gerekirken borç olarak kaydedilen 31.285,00.TL rapor hesaplamasının yerinde olduğunu ancak bilirkişi raporu ve İstanbul 12. ATM kararında müvekkili şirketin davalı şirkete asıl alacak olarak 10.324,92.TL borçlu olduğunun belirtildiğini, rapordaki hesaplamalar doğru yapıldığı takdirde müvekkili şirketin davalı şirketten alacaklı olduğunun görüleceğini, yerel mahkeme kararının müvekkili şirketin hatalı muhasebe işlemi sonucu borç miktarının arttığı tespitinde haklı olduğunu, nihai kararda müvekkili şirketin tüm dosya borcu anlamında borcu olmadığının tespiti gerekirken bilirkişi raporunun hatalı olarak değerlendirilmesi sonucu müvekkili şirketin asıl alacak itibariyle 10.342,92.TL borçlu olduğunun sonucuna ulaşıldığını, müvekkili şirketin davalı şirkete borçlu olmadığının tespiti gerektiğini, Müvekkili şirketin komisyon ödemesine hak kazanmış olmasının da müvekkili şirketin davalı şirkete borçlu olmadığının kanıtı olduğunu, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesine dayalı olarak davalı tarafından cari hesap alacağının tahsili için başlatılan icra takibinden kaynaklı cari hesap borcunun bulunmadığı iddiası ile İİK. 72 Maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda, taraflar arasında 23/05/2003 tarihli acentelik sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin davalı tarafından Beyoğlu … Noterliğinden çekilen 31/07/2015 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile feshedildiği, davalı tarafından cari hesaptan kaynaklı alacağın tahsili talebiyle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığı ve davacı borçlu tarafından cari hesaptan kaynaklı borcu olmadığı iddiasıyla eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça, davalı alacaklı şirkete kredi kartı aracılığıyla yaptığı 31.01.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödeme, 30.10.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödeme ve 26.11.2012 tarihli 9.900,00 TL tutarındaki ödemenin davacı şirketin borcundan düşülmesi gerekirken şirkete borç kaydının yapıldığını, dolayısıyla 29.700,00 TL düşülmesi gereken borcun eklendiğini, böylece davacı şirketin alacaklı şirkete borçlu olması bir yana muhtemelen alacaklı şirketten alacağının bulunduğunu beyan etmiştir. Davalı tarafça, davacının yaptığını beyan ettiği ödemelerin 2012 yılına ait olduğunu, davacı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin imzalanmış olan 27.10.2013 tarihli hesap özetinden görüleceği üzere davacı ile davalı şirketin yaptığı mutabakat ile, davacının 30.09.2013 tarihi itibariyle 301.914,96 TL borçlu olduğu konusunda mutabık kalındığını, bu nedenle 2012 yılına ait iddiaların kabul edilmediğini, davalı şirketin icra takibinde belirtilen rakam kadar davacıdan alacaklı olduğunu beyan etmiştir. Taraflar arasındaki 23/05/2003 tarihli acentelik sözleşmesinin 25 maddesinde iş bu sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlıklarda şirketin defter ve kayıtları esas alınacağı düzenlenmiş olup davacı tarafçada kabul edildiğinden mahkemece davalının ticari defter ve kayıtları inceletilmek suretiyle iki ayrı mali müşavir bilirkişiden kök ve ek rapor alınmak suretiyle istinafa konu kararın verildiği anlaşılmıştır. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemesi gözetildiğinde; Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasındaki dilekçeleri ve bilirkişi raporuna yönelik verdiği beyan dilekçeleri ile de ileri sürüldüğü bu iddiaların ve davacı tarafça uzman görüşü olarak sunulan mütalanın 2. ci mali müşavir bilirkişi kök ve ek raporunda bu iddiaların değerlendirildiği, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalının muhasebe kayıtlarında önce davacının ödemesi olarak kaydedilen tutarlara sonradan ters kayıt atılarak davacının bahse konu ödemeleri hiç yapmamış gibi davalı nezrindeki açık hesabın düzenlenmesi nedeni ile hatalı ve ters kayıt yapıldığı anlaşılan; 31.01.2012 tarihli 9.900,00 TL, 30.10.2012 tarihli 9.900,00 TL, 26.11.2012 tarihli 9.900,00 TL, 11.06.2012 tarihli 585,00 TL ve 11.06.2012 tarihli 1.000,00 TL olmak üzere toplamda davacının 31.285,00 TL ödemelerinin davalının muhasebe kayıtlarında davacının ödemesi olarak yansımadığı, davacının iddia ettiği gibi mükerrer değil olduğu kadar borcu artırdığından davalının muhasebe kayıtlarına göre 22/12/2015 takip tarihinde davacıdan olan 41.609,92. TL. Asıl alacağından 31.285,00 TL. Davacı ödemesinin mahsup edilmesi ile davacının takip tarihi itibariyle davalıya olan asıl borcunun 10.324, 92 TL. olduğu anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin aksi yöndeki tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.