Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1352 E. 2022/1881 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1352 Esas
KARAR NO: 2022/1881 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/595 Esas – 2020/54 Karar
TARİHİ: 21/01/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf
kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekilleri dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin medikal ürünler sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, davalının bünyesinde görev yapmakta olan bir hekim tarafından müvekkili şirketten bir adet “…” isimli tıbbi ürünün taraflarına gönderilmesini talep ettiğini, müvekkili şirket tarafından bu talep doğrultusunda 23/04/2014 tarihli … seri nolu fatura düzenlenerek 23/04/2014 tarihinde davalı tarafa ait hastaneye getirilerek teslim edildiğini ve söz konusu ürünün bir hasta üzerinde kullanıldığını, ayrıca davalı borçlunun ürün bedelini de hastaya yansıttığını, bu durumu belgeleyen faturanın davalı şirketten celbini talep ettiğini, davalı tarafın müvekkili şirketten ürün talep etmesi ve müvekkili şirket ile bu konuda sözlü olarak anlaşmalarının Borçlar Kanunu anlamında satış sözleşmesinin kurulmuş olduğunu ve hatta satıcı müvekkilinin ürünü teslim ederek borcunu ifa etmiş olduğunu gösterdiğini, davalı yanın da itirazını yalnızca fatura içeriğine yapmış olmakla sözleşmenin kurulmuş olduğunu kabul ettiğini, taraflar arasında sözleşme kurulurken malın satış bedeli konusunda herhangi bir anlaşma sağlanmadığını, TBK m.233 de belirtilen ” Alıcı satış bedelini belirtmeksizin malı alacağını kesin olarak bildirmişse satış, ifa yeri ve zamanındaki ortalama piyasa fiyatı üzerinden yapılmış sayılır” hükmü uyarınca müvekkili şirketin davalı tarafa söz konusu ürünün piyasa fiyatı üzerinden fatura düzenlediğini, zira sipariş sırasında alıcı hekim tarafından ürün fiyatı konusunda herhangi bir bilgi istenmediğini, sadece ürünün sipariş edildiğini, sözü edilen ürünün sözleşme tarihi itibariyle Türkiye’ye yeni gelen bir ürün olduğunu ve ortalama piyasa satış fiyatının da davalıya gönderilen fatura tutarı kadar olduğunu, dolayısıyla müvekkili şirketin mal bedelinin ödeneceği konusunda herhangi bir tereddüt yaşamadan ürünü teslim ettiğini ancak davalı borçlunun ürün bedelini ödemeyerek düzenledikleri faturayı iade ettiğini, davalı şirkete Beykoz … Noterliği’nin 21/05/2014 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile müvekkili şirkete iade edilmiş olan fatura aslının iade edilerek bu faturanın kabulü aksi halde sözkonusu ürünün müvekkiline iade edilmesi gerektiğinin ihtar edildiğini, ancak davalının ne ürünü iade ettiğini ve ne de fatura bedelini müvekkili şirkete ödediğini, ayrıca kendilerine geri gönderilen fatura aslını cevabi ihtarname ile ile iade ederek borcu ifa etmeyeceğini gösterdiğini, cevabi ihtarda belirtilen fahiş fiyat iddiasının yersiz olduğunu, davalı yana sözkonusu ürün gönderildikten kısa süre sonra müvekkili şirketin başka hastanelere de aynı fiyat üzerinden satış yaptığını, söz konusu faturanın kendilerine ulaşmasından sonra davalı tarafa gönderdikleri mektup ile faturanın dönem zamanında KDV ve BA-BS bildirgelerinin yapılmış olması nedeniyle iade alınamayacağının bildirildiğini, ancak gönderilen yazı üzerine davalı yanın 08/01/2015 tarihli yazı ile faturayı yeniden kendilerine iade ettiğini, davalı tarafın kendilerine gönderilen ürünü satış bedeli konusunda hiçbir çekince ileri sürmeksizin kabul etmelerine ve hatta aynı gün içerisinde ürünü bir hasta üzerinde kullanarak iade imkanını tamamen ortadan kaldırmalarına rağmen, borçlarını ifa etmemeleri neticesinde davalı şirket aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve ödeme emrinin 19/02/2015 tarihinde tebliğ edildiğini, davalının 24/02/2015 tarihinde itiraz ederek takibi durdurduğunu, tüm bu nedenlerle davalının icra dosyasına yaptığı itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına, dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının taraflar arasında ticari alım satım akdi bulunduğunu, müvekkiline teslim ettiği iddiasına itiraz ettiklerini, davacının tacir olduğu da gözetildiğinde davacının taraflar arasında şifahi sözleşme bulunduğu iddiasını yazılı delil ile ispat etmek durumunda olduğunu, davacının TTK 23, VUK 230/5 HMK 200 vd maddeleri gereği sadece tek taraflı olarak düzenlediği fatura ile kendisini alacaklandırmasının mümkün olmadığını, davacının fatura muhtevası malı müvekkiline teslim ettiğini irsaliye ile ispatının zorunlu olduğunu, müvekkiline teslim edilen herhangi bir mal olmadığını, davacının işinin gereği hastanelere ürün satışı yapması nedeni ile her bir hastanenin satın alma birimi olduğu ve bu satın alma biriminin dışında ürün teslim edilemeyeceğinin davacının bilgisi tahtında olduğunu, davacının hastanede hekimlerle ticari ilişki içinde olamayacağı kaldı ki akdin nisbiliği kuralı gereği müvekkiline hekimlerle yapılan ticari ilişkinin yansıtılamayacağını, davacının düzenlediği fatura ve içeriğinin müvekkili tarafından kabul edilmediğini ve Üsküdar … Noterliğinin 02/06/2014 tarih … yevmiyeli ihtarname ile iade edildiğini, davacı tarafın sözünü ettiği ürün fiyatının neye göre fiyatlandırıldığının belli olmadığını, emsal ürünlerin piyasada davacının iddia ettiği tutarın yarı fiyatına satıldığını, kabul anlamına gelmemek üzere davacının faturalandırmasının da afaki ve fahiş olduğunu, davacının müvekkilini temerrüde düşürmediğini, bu nedenle takip öncesi faiz talep etmesinin hukuki dayanağının olmadığını, davacının talep ettiği %20 oranındaki tazminatın alacağın likit olmaması ve tazminat oranının değişmesi sebebi ile kabulünün mümkün olmadığını, diğer taraftan müvekkilinin borcu olmadığı halde davacının takip başlatarak müvekkilinin zararına sebebiyet verdiğini, tüm bu nedenlerle davanın reddine, davacı hakkında %20’den az olmayacak şekilde tazminata hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/01/2020 tarih 2015/595 Esas – 2020/54 Karar sayılı kararında; “Mahkememizce, dava konusu icra dosyası, davalı şirketin 2014 yılı itibariyle tüm çalışanlarının isimlerini gösterir SGK kaydı, dava dışı …’ın fatura tarihi itibariyle davalı şirkette yapılan ameliyatına ilişkin fatura ve ilgili kayıtlar TEB den ve davalı şirketten hasta dosyası celp edilmiştir. Davaya dayanak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; dosyamız davacısı tarafından davalısı aleyhine 8.208,00 TL fatura alacağı nedeniyle ilamsız icra takibi yapıldığı, davalı tarafça süresi içerisinde yapılan itiraz üzerine takibin durduğu, eldeki davanın yasal süresi içerisinde açıldığı görülmüştür. Mahkememizce alınan 16/05/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; her iki tarafa ait 2014 dönemine ait yasal defterlerinin TTK ilgili maddeleri gereği açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yaptırıldığı, davacı yan tarafından düzenlenen dava konusu 8.208,00 bedelli faturanın irsaliyeli fatura olduğu, davacı firma kaşesinin ilgili irsaliyeli faturanın üst tarafında olması sebebiyle faturanın açık fatura olarak düzenlendiği ve her iki taraf cari hesap kayıtlarının da bunu doğrular nitelikte olduğu, teslim alan bölümünde … isim ve imzasının olduğu, 23/04/2014 teslim tarihli faturaya ilişkin davalı tarafından Beyoğlu … Noterliğinin 05/05/2015 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile faturadaki fiyatlandırmaya ve muhteviyatına itiraz ederek faturayı davacı tarafa iade etmiş olduklarının Üsküdar … Noterliğinin 02/06/2014 tarihli .. yevmiye nolu ihtarnamesinden anlaşıldığını, ürünün davalı tarafından teslim alınıp kullanıldığı, davacıya iade edilmediği, davacı faturasının davalı tarafa tebliğ edildiği ve fatura içeriğine 8 günlük yasal süre içerisinde itiraz edilmediği, takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 8.208,00 TL alacaklı olduğu, davalı tarafın takip öncesi temerrüde düşürüldüğüne dair dosyada herhangi bir belge bulunmadığından faiz talebinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava bir adet faturaya dayalı olarak başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir.Davacı tarafça davalıya verilen tıbbi ürünün bedeli ödenmediğinden bahisle bedelinin tahsilinin talep edildiği, davalı tarafça fatura konusu malın teslim edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesinin talep edildiği görülmüştür. Eldeki davada ispat külfeti fatura nedeniyle alacaklı olduğunu iddia eden davacı üzerindedir.Davacının faturaya konu malı davalıya teslim ettiğini usulüne uygun delillerle ispatlaması gerekmektedir.Dosya içerisinde sureti bulunan dava konusu fatura irsaliyeli fatura olup söz konusu belgede imzası bulunan …’ün davalı çalışanı olduğu SGK dan celp edilen kayıtlar ile sabittir. Davacı şirketin satıma konu mala ilişkin düzenlediği 23.04.2014 tarih ve 8.208,00 TL bedelli fatura, davalının çalışanı …’e teslim edilmiş, davalı, faturaya yasal itiraz süresi olan 8 günlük süre geçtikten sonra itiraz ettiğinden TTK 21/2 gereği fatura içeriğini kabul etmiş sayılmıştır. Dosya kapsamına alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğu,her iki tarafa ait 2014 dönemine ait yasal defterlerinin TTK ilgili maddeleri gereği açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yaptırıldığı, davacı yan tarafından düzenlenen dava konusu 8.208,00 bedelli faturanın irsaliyeli fatura olduğu, davacı firma kaşesinin ilgili irsaliyeli faturanın üst tarafında olması sebebiyle faturanın açık fatura olarak düzenlendiği ve her iki taraf cari hesap kayıtlarının da bunu doğrular nitelikte olduğu, takip tarihi itibariyle davacının davalıdan 8.208,00 TL alacaklı olduğunun bilirkişi raporu ile tespit edildiği, sunulan raporun hüküm vermeye ve denetime elverişli olduğu, bu hali ile davanın kabulü ile itirazın iptaline ve alacağın likit olması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, -Davanın KABULÜNE -Davalının İstanbul Anadolu … İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin 8.208,00 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık 10,50 değişen oranlarda ticari faiz uygulanmasına -Yasal koşullar oluştuğundan asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, davacı tarafın, müvekkiline tıbbi cihaz sattığını, müvekkilinin borcunu ödemediğini, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz edildiğini ve takibi durduğunu iddia ederek, “itirazın iptali” davasını açtığını, gelinen aşamada davanın kabulüne karar verilmiş olup istinaf itirazında bulunma zaruretinin hasıl olduğunu, Taraflar arasından herhangi bir sözleşme yapılmadığını ve müvekkili tarafından davacıdan her hangi bir aml teslim alınmadığını, Davacının taraflar arasında bir ticari alım satım akdi bulunduğu iddiasına, müvekkile mal sattığı ve teslim ettiği iddiasına itiraz ettiklerini; davacının tacir olduğunun da gözetilmesiyle davacının, taraflar arasında şifahi sözleşme bulunduğu iddiasını HMK 200 ve devamı maddeleri uyarınca yazılı delil ile ispat etmek durumunda olduğunu; davacının iddiasını ispat edecek yazılı bir sözleşme de sunmadığının görüldüğünü, Davacının, müvekkil şirket ile yaptığı yazılı bir sözleşmenin olmadığını ve sözlü sözleşmenin hastane doktorlarından biri ile yapıldığını açıkça ikrar ettiğini, Taraflar arasında imzalanmış bulunan yazılı bir anlaşmanın mevcut olmadığını; sözlü sözleşme geçerli addedilecek olsa dahi hastane doktorunun yetkisiz temsilci sıfatına haiz olduğunu; imza yetkisi bulunmayan bir doktorun, müvekkil şirketin sözleşme ile ilzam etmesinin ve borç altına sokmasının hukuken imkânsız olduğunu; şirket adına sözleşme yapma iradesini ortaya koyan yetkisiz temsilcinin sözleşmeye açıkça “şirket adına” açıklamasını şerh etmesi gerektiğini, aksi halde yetkisi olmaması sebebiyle ve şirket adına şerhini düşmemiş olması sebebiyle, ve de şirket adına sözleşme yaptığını şirkete bildirilmemiş olması sebebiyle, sözleşmeden doğan sorumluluğun şirkete değil, yetkisiz temsilciye karşı ileri sürülebileceğini; 6098 sayılı T.B.K madde 46/2 gereği yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer tarafın, temsil olunandan uygun bir süre içerisinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebileceğini; bu süre içerisinde işlemin onanmaması durumunda, diğer tarafın bu işlemle bağlı olmaktan kurtulabileceğini; T.B.K madde 47/1 gereği temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması halinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesinin, yetkisiz temsilciden istenebileceğini; yasanın iş bu emredici hükümleri gereği taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin varlığı kabul edilecek olsa bile, dosya kapsamı itibariyle dava konusu sözleşmenin müvekkil şirkete bildirilmediğini, onayının alınmadığını ve sözleşmenin müvekkil açısından bağlayıcı nitelikte olmadığını, Davacının TTK 23, VUK 230/5, HMK 200 ve devamı hükümleri gereği sadece tek taraflı olarak düzenlediği fatura ile kendisini alacaklandırmasının mümkün olmadığını, Davacı tarafın, fatura muhtevası malı müvekkile teslim ettiğini irsaliye ile ispatı zorunluluğunun olduğunu; müvekkile teslim edilmiş herhangi bir malın olmadığını; davacı tarafça irsaliye sunulmadığını; davacının işinin gereği hastanelere ürün satışı yapması sebebi ile her bir hastanenin satın alma biriminin olduğunu ve bu satın alma biriminin dışında ürün temin edilemeyeceğinin davacının bilgisi dahilinde olduğunu, Davacının, hastanede hekimlerle ticari ilişki içerisinde olamayacağını, ticari etik kuralları uyarınca davranmak zorunluluğunun olduğunu; akdin nisbiliği kuralı gereğince müvekkiline, hekimlerle yapılan ticari ilişkinin yansıtılamayacağını, Davacının düzenlediği fatura ve içeriğinin müvekkili tarafından kabul edilmediğini, Üsküdar … Noterliğinin p014 tarih … yevmiyeli ihtarnamesi ile davacıya iade edildiğini, Davacının sözünü ettiği ürün fiyatının neye göre fiyatlandırıldığının belli olmadığını; emsal ürünlerin piyasada davacının iddia ettiği tutarın yarı fiyatına satıldığını; davacının faturalandırmasının da afaki ve fahiş olduğunu, Davacı tarafça ifa edilmiş bir hizmetin olmadığını; tacir olan davacının hizmet ifası iddiasının ttk 23, vuk 230/5 uyarınca irsaliye ile ispatının zorunlu olduğunu, Davada her iki tarafın da tacir olduğunun çekişmesiz olduğunu; davacının delilleri arasında sevk irsaliyesinin bulunmadığını; davacı tarafından tebliğ edilmiş bir sevk irsaliyesinin bulunmamasından kaynaklı, sevk irsaliyesi ile ilgili açıklamaları kabul etmediklerini; Bu çerçevede TTK 23 ve Vergi Usul Kanunu 230/5 uyarınca, davacının hizmet ifası iddiasının irsaliye ile ispatının zorunlu olduğunu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’ nin 1995/954 E. 1995/1611 K. sayılı ilamında; “Malı teslim ettiğini savunan satıcı davalının dayandığı belge sadece kurulma kontrol listesi ve üzerindeki imzadır. Mahkemece ispat yükü doğru biçimde davacıya tevcih edilmiş ancak teslim için bu belge ve muhteviyatı yeterli kabul edilmiştir. Fakat davalı ticari şirketlerden olup devlete vergi borcundan dolayı sevk irsaliyesi ve faturasını satın alana göndermesi TTK 23 md. ve Vergi Usul Kanunu gereğidir. VUK 2365 sayılı kanunun 34 maddesi ile değişik 230/5 maddesi amir hükümdür. Mal sevk irsaliyesi ile birlikte gönderilen ve satın alan tarafından imzalanması ile malın teslimi tahakkuk etmiş olur. Satıcının teslim konusunda dayanabileceği belge budur. Davada ise davalı böyle bir yazılı belgeye dayanmamış, dayandığı ve mahkemece kabul edilen kurulma kontrol listesinin ise malın teslim edildiğini gösterir yazılı bir belge olmadığı açık ve kesindir. Mahkemenin davayı kabul edeceği yerde bu belgeyi esas olarak reddetmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma gereğidir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2004/1997 E. 2004/11288 K. sayılı ekte tam metni bulunan ilamında; “Salt faturanın tanzimi malın teslimi veya hizmetin yapıldığını ispata yeterli değildir. Davalının faturaya konu malların şirkete teslimini veya hizmetin şirkete ifa edildiğini usulen kanıtlaması gerekmektedir.” denildiğini; bir çok emsal ilamında TTK 23, VUK 230/5, HUMK 288 ve 293 hükümleri gereği(HMK 200 ve devamı) mal tesliminin irsaliye ile ispatı gerektiğinin açıklandığını, Davacının düzenlediği faturanın ve içeriğinin müvekkil tarafından kabul edilmediğini; Beyoğlu … Noterliğinin 05.05.2014 tarih … yevmiyeli ihtarname ile davacı tarafa iade edildiğini; süresinde olmadığı iddiasına itiraz ettiklerini; mahkeme tarafından eksik inceleme ve hatalı değerlendime ile karar verildiğini; Faturaya süresi içerisinde itiraz edildiğini ve faturanın iade edildiğini, kabul anlamına gelmemekle beraber faturaya itiraz edilmemesinin davacının alacaklı olduğu sonucunu ortaya çıkarmadığını; davacı ile müvekkili şirket arasında imzalanmış herhangi bir sözleşmenin bulunmadığını; yüksek mahkemenin içtihatlarında da taraflar arasında kabul edilmiş bir sözleşme yoksa salt faturanın düzenlenmesi ile alacak oluştuğunun kabul edilmesinin hatalı değerlendirme olduğunu belirttiğini; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin, 07.03.2008 E. 2007/2029 K. 2008/1483 sayılı kararında bu hususu açıkladığını, Yerel mahkemenin bilirkişi raporunu yanlış değerlendirdiğini; davacının iddia ettiği fatura alacağının, müvekkil şirketin defterinde kayıtlı olmadığını; uyumsuz olan defterlerin sahibi lehine delil niteliğini haiz olmadığını, Yerel mahkemenin gerekçeli kararında bilirkiş raporuna atıfta bulunarak her iki tarafın cari hesap kayıtlarının da bunu doğrular nitelikte olduğunu ifade ettiğini; bilirkişi raporunda böyle bir ifadenin geçmediğini; hükme dayanak oluşturulan bilirkişi raporunun 7. ve 8. Sayfasında açıkça davacı kayıtlarında olup davalı kayıtlarında olmayan uyuşmazlık konusunun 8.208,00 TL bedelli fatura olarak belirtildiğini; yerel mahkemece gerekçeli kararda defter kayıtlarının birbirini doğrular nitelikte olduğunu ifade etmesinin yanlış değerlendirilmeye dayalı olduğunu; HMK’da ticari defter sahibinin, defterinin kendi lehine delil olarak kabul edilebilmesi için karşı tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defter kayıtlarının, bunlara aykırı olmaması gerektiğini, yani kişinin defterinin lehine delil olabilmesi için karşı tarafın defterinin de incelenmesi gerektiğini ve karşı tarafın defterlerinin, kişinin defterleri ile uyumlu olması gerektiğini, Dava konusu olayda uyuşmazlık konusu faturanın davacının defterlerinde olmasına rağmen müvekkil şirketin defter kayıtlarında olmadığını; tarafların defter kayıtlarının uyumlu olmamasının davacının defterlerinin kendi lehine delil vasfını taşımadığını gösterdiğini; yerel mahkemenin yanılgılı değerlendirme ile uyumsuz olan ticari defterleri davacı lehine delil kabul ettiğini; bu yönüyle yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, Davacı tarafın ürünün kullanıldığına dair iddiasına itiraz ettiklerini; iddiasını ispat külfetinin davacı tarafında olduğunu, Her ne kadar … ’ün müvekkil şirkette çalıştığı ifade edilmiş ise de müvekkil şirketin adına ürün teslim almaya herhangi bir yetkisinin bulunmadığını; davacı tarafın gönderdiği faturanın tebliğ şerhinin araştırılmadığını ve değerlendirilmediğini, Takdir edilen vekalet ücreti miktarına itiraz ettiklerini, mahkeme tarafından takdir edilen vekalet ücreti miktarının yüksek olduğunu; kararın bu sebeple de kaldırılmasını talep ettiklerini % 20 oranında müvekkili aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine itiraz ettiklerini, icra inkar tazminatının şartlarının oluşmadığını; müvekkili tarafından sipariş verilmediğini; müvekkili şirkete ait hastanede çalışan doktor tarafından sipariş verilerek kullanılan malzeme dolayısı ile müvekkilinin sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek; istinaf başvurularının kabulü ile İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/595 E ve 2020/54 K sayılı kararının kaldırılmasına, davanın reddine, her türlü haklarının saklı tutulmasına, davacı hakkında % 20’ den az olmayacak şekilde tazminata hükmedilmesine, dava masraf ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava tıbbi ürün satışına istinaden tanzim edilen faturaya dayalı başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup, davanın kabulüne dair verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekilince süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında, davalı hastanede çalışan bir hekimin talebi üzerine şifahi satış sözleşmesi yapıldığını, fatura konusu ürünün 23/04/2014 tarihinde davalıya hastanede teslim edildiğini, aynı gün ürünün … isimli özel sağlık sigortalı hastaya kullanıldığını ve ürün bedelinin de hastaya sarf gideri olarak yansıtıldığını, ürün sipariş edilirken bedelin belirlenmediğini, TBK’nun 233 maddesi uyarınca ürünün fatura ve teslim tarihindeki piyasa fiyatının fatura edildiğini, ürünü kullanan davalının bedelini ödemediğini iddia etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı tarafça; taraflar arasında satış ilişkisi bulunduğunun yazılı delil ile ispat edilemediği, davalının satış biriminin onayı olmaksızın satın alma yapılamayacağı, yetkisiz temsilci tarafından yapılan işleme davalının onay vermediği, davacının ürünü teslim ettiğini irsaliyeli fatura ile ispat edemediği, faturaya süresi içerisinde itiraz edildiği ve faturanın noter aracılığı ile iade edildiği, faturanın defterlerinde de kayıtlı olmadığı, tek taraflı tanzim edilen faturanın davacı alacağını ispata yeterli olmadığı, …’ün davalı çalışanı olsa da şirketi temsil yetkisinin bulunmadığı, vekalet ücretinin yüksek takdir edildiği, inkar tazminatı koşullarının oluşmadığı ileri sürülerek istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstanbul Anadolu .. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası kapsamından, davacının davalı aleyhine 8.208,00-TL asıl alacak, 720,45-TL işlemiş faiz toplamı olmak üzere toplam 8.928,45-TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız takip başlattığı, davalının takibe süresinde itiraz ettiği, davanın da bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ve yalnızca asıl alacak tutarı olan 8.208,00-TL üzerinden açıldığı anlaşılmıştır. Takibin dayanağının irsaliyeli satış faturası olduğu tespit edilmiş, faturanın incelenmesi neticesinde; fatura konusu ürünün bir adet “…” isimli tıbbi ürün olduğu, fatura ve fiili sevk tarihinin 23/04/2014 olduğu, açık faturanın bedelinin KDV dahil 8.208,00-TL olduğu, faturanın teslim alan kısmında …’ün isim ve imzasının olduğu görülmüştür. Mahkemece tarafların gösterdiği deliller toplanmış, dava konusu irsaliyeli faturanın teslim alan kısmında imzası bulunan …’ün davalı çalışanı olup olmadığına ilişkin SGK kayıtlarının, dava dışı hasta …’a ilişkin tüm tıbbi tedavi evrakları ile davalı tarafından hastaya kesilen fatura örneğinin, dava konusu ürünü kullandığı beyan edilen Dr. …’nin 23/04/2014 tarihi itibariyle davalı hastanede çalıştığını gösterir SGK kaydının, … Bank A.Ş Emekli Sandığı Sosyal Sigorta Vakfı’ndan dava dışı Hasta …’ın 23/04/2014 tarihinde davalı şirket hastanesinde gördüğü tedaviye ilişkin olarak gönderilen belgelerin dosyaya kazandırıldığı, ayrıca davacı tarafından dosyaya, takip dayanağı fatura konusu ürünün kullanıldığına delil olarak gösterilen konsinye malzeme kullanım formu ile dava konusu olmayıp davalı defterlerinde kayıtlı olan, teslim alan kısmında …’ün imzasının bulunduğu fatura örneklerinin ibraz edildiği, taraf defterleri üzerinde mali bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alındığı anlaşılmıştır. Alınan bilirkişi raporu kapsamından; dava konusu faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, taraflar arasında takip ve dava dayanağı fatura konusu ürün dışında da ticari ilişki bulunduğu tespit edilmiştir. Dava konusu olmayan, davacının tanzim ettiği, 25/12/2014 fatura ve fiili sevk tarihli, 10/09/2014 fatura ve fiili sevk tarihli, 03/10/2014 fatura ve fiili sevk tarihli satış faturalarının teslim alan kısmında …’ün imzasının bulunduğu, bu faturaların davalı şirket defterlerinde kayıtlı olduğu, … ün dava konusu irsaliyeli faturanın tanzim tarihinde de davalı şirket çalışanı olduğunun SGK kayıtları ile tespit edildiği, gerek davalının sunduğu, gerekse … Bank Aş. Emekli Sandığı Vakfı tarafından dosyaya sunulan tıbbi tedavi evrakları içerisindeki provizyon bilgileri ve ameliyat rapor formu ile konsinye malzeme kullanım formu kapsamından Dr. … tarafından 23/04/2014 tarihinde opere edilen dava dışı hasta …’a fatura konusu … parmak fiksatörünün uygulandığının anlaşıldığı, dava dışı hasta özel sigortasına diğer giderlerle birlikte sarf malzemesi giderinin de fatura edildiği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Her ne kadar sipariş davalı hastanesinde çalışan hekim tarafından verilmiş ise de; fatura konusu ürünü 23/04/2014 tarihinde fatura üzerinde yazılı bedelle teslim alan, bu ürünü aynı gün hasta operasyonunda kullanan ve sarf malzemesi olarak hastasına ürünün kullanım bedelini de yansıtan davalı ile davacı arasında, sipariş tarihinde henüz kurulmamış olan satış ilişkisinin, 23/04/2014 tarihi itibariyle fatura üzerinde yazılı bedel ile, yetkisiz temsilcinin işlemine icazet verilerek kurulduğu anlaşılmış olup, davalı vekilinin taraflar arasında satış ilişkisi kurulmadığına, ürünün teslim edildiğinin ispat edilemediğine, ürünü teslim alan davalı çalışanı …’ün ürün teslim alma yetkisinin bulunmadığına, ürün bedelinin anlaşmaya uygun olmadığına yönelik esasa ilişkin tüm istinaf sebeplerinin reddi gerektiği anlaşılmıştır. Dava konusu alacak likit nitelikte olduğundan ve takibe yapılan itiraz haksız bulunduğundan İİK’nun 67 maddesinde düzenlenen inkar tazminatı koşulları oluşmuş olup, davalı vekilinin inkar tazminatına yönelik istinaf sebebi de yerinde bulunmamıştır. Mahkemece karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 fıkrası uyarınca hüküm altına alınan tutar üzerinden hesaplanan nispi vekalet ücretinin, tarifenin ikinci kısmında belirlenen maktu vekalet ücretinin altında kalması nedeniyle, 3.400,00-TL maktu vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde bulunmamıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davalı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 560,68 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan (54,40.TL + 85,78.TL=) 140,18 TL harcın mahsubu ile bakiye 420,50 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/12/2022 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.