Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1344 E. 2022/1508 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1344
KARAR NO: 2022/1508
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2018/524 Esas – 2018/1255 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 27/10/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı … ve …’in davalı şirketin yönetim kurulu üyeleri olduklarını, davalı şirketin ticari işlerinin bir süre şirket amacına uygun ve uyum içerisinde yürütülmesini müteakip şirket kurucularından ve aynı zamanda şirket yönetim kurulu başkanı olan dava dışı …‘in borca batık hale gelmesi ile şirket işlerinin yürütülmesinde aksaklıklar meydana geldiğini, …’in şahsi borçlanmasından ötürü müvekkilinden 5.500.000,00 TL borç aldığını, ancak bu borçlara karşılık verdiği senedi de vadesinde ödeyemediğinden müvekkili tarafından şirket yönetim kurulu başkanı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile 5.500.000-TL bonoya dayalı icra takibi yapıldığını ve halen borcun tahsil edilemediğini, bu durumun taraflar arasında …’ten kaynaklı olarak uyuşmazlık ve husumete sebep olduğunu, yönetim kurulu başkanlığı görevini yürüten … ile yönetim kurulu başkan vekili görevini yürüten müvekkili arasındaki bu uyuşmazlık ve husumetin şirketin ortaklık amacının gerçekleşmesi olanağını ortadan kaldırdığını, bu şahsi sorun ve çekişmeler sebebiyle davalı şirketin hiçbir ticari faaliyet yürütmeden atıl şekilde beklediğini, şirket ortaklarının birbirlerine karşı güvenlerinin kalmadığını, artık bu şartlar altında şirketin devamının mümkün olmadığını belirterek, haklı nedene dayalı olarak davalı şirketin feshine, aksi kanaat halinde TTK’nın 531. maddesi doğrultusunda müvekkilinin şirket nezdindeki paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip müvekkilinin şirket ortaklığından çıkarılmasına, şirketin Enerji Piyasası Denetleme Kurulu nezdinde bulunan 400.000,00 TL teminattan müvekkilinin payının iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket tarafından davaya cevap verilmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/11/2018 tarih ve 2018/524 Esas – 2018/1255 Karar sayılı kararı ile; ” Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafından davalı şirket aleyhine TTK 531 md gereğince haklı nedene dayalı olarak fesih davası açtığı, davacı tarafın fesih nedeni olarak ileri sürdüğü ortaklar arasındaki alacak borç ilişkisinin tek başına fesih için haklı neden kabul edilemeyeceği, Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre haklı sebep ile kastedilen hususların şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikte husumet, şirketin işleyişi, yönetimi ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi, şirkete ihanet etmesi gibi nedenler olduğu (Yargıtay 11.HD 2015/9114 esas 2016/6883 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere), bu bağlamda davacı tarafın ileri sürdüğü alacak borç ilişkisine dayalı nedenin haklı fesih nedeni olarak kabul edilemeyeceğinden dolayı açılan davanın sübuta ermemesi nedeniyle reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” 1-Sabit görülmeyen davacının davasının REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, feshi talep edilen davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinden biri olduğunu, söz konusu şirketin diğer yönetim kurulu üyelerinin ise dava dışı … ve … olduğunu, davacı müvekkil ile dava dışı yönetim kurulu üyesi olan … arasında yüklü miktarda para alışverişi ve neticesinde anlaşmazlıklar yaşandığını, hatta müvekkili tarafından yönetim kurulu üyesi … aleyhine başlatılmış icra takibinin de mevcut olduğunu, söz konusu anlaşmazlıkların yaşanması ve güven ilişkisinin bozulması neticesinde, süreklilik gerektiren yönetim kurulu üyeliği görevini yerine getirmenin müvekkili bakımından çekilmez bir hal aldığını, Anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından temsil olunduğunu ve yönetildiğini, bu sebeple yönetim kurulunca doğru kararların alınması ve uygulamaya geçirilmesinin, şirketin devamlılığı için hayati önem taşıdığını, söz konusu karar mekanizmasının usulüne uygun işleyebilmesi için kurul üyelerinin sistematik bir şekilde çalışması ve yönetimin devamlılığının sağlanması gerektiğini, fakat bu işleyişin doğru bir biçimde devam etmesinin, yönetim kurulu üyeleri arasındaki fikir alışverişlerinin sağlanması ile mümkün olabileceğini, ancak işbu davada davalı şirket yönetim kurulu üyeleri arasında bahsi geçen karar alma mekanizmasının işleyemez hal aldığını, yönetim kurulu üyeleri arasında yaşanan anlaşmazlıkların sürekli hale gelmesi ve üyeler arasındaki güven ilişkisinin bozulmasının, şirket yönetimi ile ilgili alınan kararlara da yansımaya başladığını ve üyelerin bir arada şirketi yönetmesinin imkansız hale geldiğini, Taraflar arasında daha sonra çıkması muhtemel anlaşmazlıklar öngörülerek uzun süreli borç ilişkisi içeren hukuki ilişkilerin de haklı sebeple fesih imkanı sağlandığını, sözleşme kurulduğu esnada mevcut olan koşulların süreç içerisinde değişmesi ihtimaline karşı taraflara tanınan bu imkanın, taraflar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalkması neticesinde sözleşmeye bağlı ifa güçlüğünün veya imkansızlığının ortaya çıkması halinde kullanılabilecek nitelikte olduğunu, fakat söz konusu fesih hakkını kullanabilme imkanının belirli koşulların varlığı neticesinde gerçekleşebileceğini, bu hakkın kullanılmasına imkan sağlayacak en önemli unsurun ise hukuk kurallarının temelinde var olan “dürüstlük kuralı”na aykırılık oluşturacak biçimde güven ilişkisinin bozulması ve sonrasında taraflar arasındaki ilişkinin sürdürülmesini imkansız kılan çekilmezlik halinin varlığı olduğunu, müvekkili bakımından davalı şirket yönetim kurulunda üstlenmiş olduğu görevin kendisi için artık bahsi geçen çekilmezlik unsurunu içerir hale geldiğini, diğer yönetim kurulu üyesi ile müvekkili arasında yaşanan borç para ilişkisi ve ardından müvekkili tarafından dava dışı ve davalı şirket yönetim kurulu üyesi … aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 5.500.000.TL değerinde senetle icra takibi başlatıldığını, işbu bedelin gelinen aşamada tahsil edilmemiş olmasının, kurul üyeleri arasındaki ilişkinin zedelenmiş olduğunu gösterdiğini, Hukuki ilişkiler kurulma esnasında belli kurallara tabi tutulduğundan, bu ilişkilerin sonlandırılması halinde de bir takım kuralların düzenlendiğini, uzun süreli hukuki ilişkilerde söz konusu koşulların sürekli olarak sabit kalması mümkün olmamakla birlikte bu ihtimal göz önünde tutularak hukuki ilişkinin sonlandırılmasını sağlayan hakların mevcut olduğunu, bu bağlamda hukuk kurallarının sözleşmelere tanımış olduğu haklı nedenle fesih hakkının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 531. maddesinde Anonim Şirketler için de tanınmış olduğunu, her davada dosyasının özelliğine göre haklı sebeplerin varlığının irdelenmesi gerektiğini ve ortaklık amacının hala devamlılığı sağlayıp sağlamadığının kontrolü gerektiğini, TTK’nın 531. maddesinden de anlaşılacağı üzere haklı sebeplerin varlığında sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahibinin şirketin feshini talep edebileceğinin belirtildiğini, söz konusu maddede haklı sebeplerin varlığı ayrıntılı olarak açıklanmamış olmakla bu hallerin o konuya özgü olacak şekilde değerlendirilebileceğinin anlaşıldığını, davaya konu olayda, taraflar arasında yüklü miktarda para alışverişi gerçekleştiğini, borcun müvekkiline ödenmemesi sonucu dava dışı yönetim kurulu üyesi … aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 5.500.000 TL değerinde senetle icra takibi başlatıldığını, fakat borcun tahsil edilemediğini, tüm bunların sonucu olarak müvekkili ile diğer yönetim kurulu üyeleri arasında kişisel ilişkilerin bozulduğunu ve akabinde kurul içi huzur ve güven ortamının sağlanamadığını, şirketin ön önemli karar organı olan yönetim kurulu üyeleri arasında yaşanan bu iletişimsizlik ve huzursuzluğun, söz konusu maddede bahsi geçen haklı neden ile örtüşecek mahiyette olduğunu, yönetim kurulu üyeleri arasındaki ilişkilerin bir daha ortak bir paydada buluşamayacak derecede zedelenmiş olmasının, TTK’nın 531. maddesinde bahsi geçen fesih veya ortaklıktan çıkarmanın uygulanabilmesi için haklı neden olarak kabul görülmesi gerektiğini, ayrıca bahsi geçen huzur ortamının bozulmasında şirketin feshini isteyen müvekkilinin herhangi bir etkisi olmamakla birlikte, kendisinin şirketin ve yönetim kurulunun sürekliliğinin sağlanması için her türlü özveride bulunduğunu(Y11HD., 07.06.2012 tarih, 2010/8755 Esas, 2012/9908 Karar), Mahkeme gerekçelendirmesinin eksik ve hukuka aykırı olduğunu, gerekçeli ve ayrıntılı olarak belirtilen fesih nedenlerinde taraflar arasında yüksek meblağlı borç ilişkisi olduğu ve söz konusu borç icra takibine konu edilmiş olduğu halde müvekkili tarafından herhangi bir şekilde tahsilinin sağlanamadığının belirtildiğini, fakat şirketin feshi veya ortaklıktan çıkarılmanın yalnızca taraflar arasındaki bu borca dayalı olarak talep edilmediğini, söz konusu borç ilişkisi ve tarafların icralık olması fesih sebebi olmayacak nitelikte olsa dahi, kendilerince asıl olarak ortaya konulmak istenen hususun, bu borç ilişkisi neticesinde müvekkili ve diğer yönetim kurulu üyesi arasındaki kişisel ilişkilerin bozulmuş olması, yönetim kurulunda yer alan kişilerin şirket yönetimi bakımından ortak karar almak için bile olsa dahi bir araya gelemeyecek şekilde ilişkilerinin kopmuş olması olduğunu, nitekim kişiler arasındaki borç ilişkisinin dürüstlük kuralı esasları üzerine dayalı olarak kurulduğu göz önünde tutulacak olduğunda ise üyeler arasındaki güven ilişkisinin sarsılmış olduğunun anlaşılacağını, Müvekkili …’nun, feshi talep edilen davalı şirketin yönetim kurulu başkan vekili olup, aralarında bahsi geçen anlaşmazlıkların yaşandığı dava dışı …’in ise yönetim kurulu başkanlığı görevini yerine getirdiğini, gerekçeleri ile birlikte belirtmiş oldukları sebepler neticesinde söz konusu bu kişiler arasında yaşanan olayların, ilişkilerin kopmasına neden olduğunu, güven unsurunun ortadan kalktığını ve şirketi yönetmek için dahi bir araya gelmelerini imkansız kıldığını, meydana gelen bu çekişmelerin zaman içinde şirket bünyesine ve diğer üyelere de aksettiğini ve yönetim kurulunun sahip olması gereken karar organı özelliklerini olumsuz yönde etkiler hale geldiğini, üyeler arasında yaşanan bu durum neticesinde davalı şirketin hiçbir ticari faaliyet yürütülmeksizin atıl şekilde beklemekte olduğunu, kurul üyeleri arasında yaşananlar bütünüyle göz önünde tutulacak olursa davalı şirketin feshine, mahkeme aksi kanaatte ise müvekkilinin şirket payı ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle kaldırılarak davanın kabulüne, aksi kanaat hasıl olduğu takdirde ise mahkeme ilamının kaldırılarak dosyanın yeniden hüküm kurulması amacı ile yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 6102 sayılı TTK’nın 531. maddesi hükmü uyarınca haklı nedenlerle şirket feshi olmadığı takdirde şirket ortaklığından çıkma ve şirketin EPDK nezdinde bulunan teminatından davacının payının iadesi istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı, dava dışı …’in ise yönetim kurulu başkanı olduğunu, …‘in şahsi borçlanmasından ötürü müvekkilinden 5.500.000,00 TL borç aldığını, bu borca karşılık verdiği senedi de ödememesi nedeniyle müvekkili tarafından şirket yönetim kurulu başkanı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile 5.500.000-TL bonoya dayalı icra takibi yapıldığını, ancak alacağın tahsil edilemediğini, bu durumun taraflar arasında uyuşmazlık ve husumete sebep olduğunu, bu uyuşmazlık ve husumetin şirketin ortaklık amacının gerçekleşmesi olanağını ortadan kaldırdığını, bu şahsi sorun ve çekişmeler sebebiyle davalı şirketin hiçbir ticari faaliyet yürütmeden atıl şekilde beklediğini, şirket ortaklarının birbirlerine karşı güvenlerinin kalmadığını, artık bu şartlar altında şirketin devamının mümkün olmadığını belirterek, şirketin feshine aksi halde müvekkilinin ortaklıktan çıkmasına ve şirketin EPDK nezdinde bulunan teminatından müvekkilinin payının iadesine karar verilmesini talep etmiş; mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. TTK’nın 531. maddesinde, haklı sebeplerin varlığı halinde şirket sermayesinin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahiplerinin, haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceği, mahkemece fesih yerine davacı pay sahiplerine, pay bedellerinin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesi suretiyle davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verilebileceği öngörülmüştür. Buna göre, söz konusu maddede düzenlenen hususlarda karar verilebilmesinin ön şartı haklı nedenlerin varlığının ispatıdır. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce takdir edilecektir. Pay sahibinin hakkını sürekli ve ciddi şekilde ihlal eden durumlar, şirketin ortak amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı haller, yine mahkeme gerekçeli kararında da değinilen Yargıtay 11.HD 2015/9114 esas 2016/6883 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikte husumet, şirketin işleyişi, yönetimi ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi, şirkete ihanet etmesi gibi nedenler haklı sebep olarak kabul edilebilecektir. Dosyadaki belgelerden, dava dışı …’in davalı şirketin yönetim kurulu başkanı, davacının ise yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğu ve davacı ile dava dışı …’in müştereken davalı şirketi temsil yetkilerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında davalı şirket adına çıkartılan tebligat, muhatabın tanınmadığından bahisle iade edilmiş, davalı şirketin Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde kayıtlı adresine TK 35 madde uyarınca tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanmıştır. Mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı tarafça sadece davacı ile davalı şirketin dava dışı yönetim kurulu başkanı … arasındaki alacak/borç meselesine dayanılmamış, bu alacak verecek meselesi nedeniyle yönetim kurulu başkanı olan dava dışı … ile yönetim kurulu başkan yardımcısı olan davacı arasında husumet oluştuğu, bu şahsi sorun ve çekişmeler sebebiyle davalı şirketin hiçbir ticari faaliyet yürütmeden atıl şekilde beklediği, şirket ortaklarının birbirlerine karşı güvenlerinin kalmadığı, şirketin devamının mümkün olmadığı sebeplerine istinaden de şirketin feshi ile birlikte diğer taleplerde bulunulmuştur. Mahkemece davacının bu iddiaları yönünden herhangi bir araştırma yapılmadığı gibi bu iddiaların değerlendirilmesi ancak davalı şirket ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınması suretiyle değerlendirilebilecek olmasına rağmen bilirkişi incelemesi de yaptırılmadan eksik araştırma ve inceleme ile davanın red edilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca, davacının aktif dava ehliyetinin denetlenmesi yönünden davalı şirketin ortaklık pay durumunu gösterir ticaret sicil kayıtlarının dosya arasına alınmaması, yine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasında borçlu şirketin … Anonim Şirketi olmasına rağmen, gerekçeli kararda takibin dava dışı … ile birlikte davalı şirket aleyhine yapıldığının belirtilmesi de yerinde görülmemiştir. Bu durumda, mahkemece 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, HMK’nın 266. maddesi uyarınca davacı vekilinin dava dilekçesinde ileri sürülen ve yukarıda belirtilen iddiaları ile ilgili olarak ayrıca davalı şirketin faaliyetlerine devam edip etmediği, mali yapısı itibarıyla kuruluş amacını gerçekleştirebilecek durumda olup olmadığı, şirketin yönetiminin kilitlenmesi durumunun söz konusu olup olmadığı hususlarının konusunda uzman bilirkişilerden oluşacak heyetten denetime elverişli rapor alınarak, yine ortaklar arasında şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikteki husumet bulunup bulunmadığı da tüm deliller incelenerek değerlendirilmek suretiyle, ayrıca davacı ile dava dışı …’in müştereken davalı şirketi temsil yetkilerinin bulunduğu dikkate alınarak, davalı şirketin davada temsili hususu da incelenip değerlendirilerek, gerekirse temsil kayyımı da atanarak taraf teşkilinin sağlanması ile varılacak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2018 tarih ve 2018/524 Esas – 2018/1255 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/10/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.