Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1257 E. 2020/834 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1257
KARAR NO: 2020/834
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2020 ( İhtiyati Tedbir Talebi Hakkında Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2019/20 Esas ( Derdest Dava Dosyası )
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 10/09/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, … İnşaatın 1980 yılında baba … tarafından kurulduğunu, …’ in vefatından sonra işleri oğulları …, …, … ve …’ ün devraldığını, inşaat sektöründe aile şirketi olarak faaliyet gösteren …, …, … ve … kardeşlerin … Ltd. Şti.’ni 25.05.1998 yılında kurmuş olduklarını, 2012 yılında unvan ve tür değişikliği yaparak anonim şirkete çevirdiklerini, müvekkil ile birlikte …, …, …, …’ün pay sahibi olduğu işbu davalı şirketin %16 hissesinin davacıya ait olduğunu ve tüm sermaye borcunun ödendiğini, işler büyüyüp geliştikçe davacı ile kardeşleri arasında kişisel sorunların baş gösterdiğini, davacının büyük kardeşleri olan diğer pay sahiplerinin davacıyı ötekileştirmek, dışlamak, şirket çalışanları ve ailesinin yanında küçük düşürmek, ekonomik kısıtlamalar uygulamak suretiyle yönetim dışında bıraktıklarını, baskı neticesinde yönetim kurulu üyeliğinden de istifa etmek zorunda kalan davacının yeterli bilgi alamadığı gibi, şirket denetim raporlarının da kendisine gösterilmemekte ve uzun zamandır kar payı dağıtımının da yapılmadığını, ayrıca davalı şirket ortağı olan diğer kardeşlerin izin almaksızın aynı ticari faaliyet alanında başka şirketler kurarak iş yapmakta davalı şirketin kazancının azalmasına, daha az proje yapmasına ve kar sağlayamamasına sebep olduğunu, bu nedenle ortaklar arasındaki güven ilikisinin tamamen sona erdiğini, şirketin iyi idare edilmediğini, sürekli güvensizlik ortamı oluştuğunu, müvekkilinin kanuni haklarını tam olarak kullanamadığını, şirketin yönetimi hakkında ve muhasebesel anlamda tam olarak bilgi alamadığını, yönetime dahil olamadığını, aile şirketi olması hasebiyle yönetim kurulunda yer alan büyük kardeşlerinin denetim hakkını da tam anlamıyla müvekkiline kullandırtmadıklarını, bu nedenlerle davalı şirket paydaşlığı davacı açısından çekilmez hale gelmiş olduğunu ileri sürerek, öncelikle TTK hükümleri uyarında haklı davanın kabulüne, davalı şirketin TTK 531.md gereğince haklı sebeplerle feshine, aksi taktirde müvekkilinin haklı sebeple paydaşlıktan çıkarılmasının kabulüne, fazlaya ilişkin hak ve alacaklarının saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin alacaklarını da kapsayacak biçimde ayrılma payının hesaplandıktan sonra arttırılmak üzere şimdilik 50.000,00 TL asıl alacağın hak kazanıldığı günden itibaren işletilecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline, şirketin devri kabil mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına kayyım tayin edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davacının ortaklar arasındaki güven ilişkisi sona ermiş ve sürekli güvensizlik ortamı oluşmuştur iddiasının gerçek olmadığını, hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, yönetim kurulu ve genel kurul toplantı tutanakları incelendiğinde davacının 22.03.2018 tarihine kadar tüm bu toplantılara katılmış olduğunu, tüm alınan kararları da istisnasız imzaladığını, diğer ortaklar ve yönetimde bulunan kişiler arasında güvensizlik yaratacak olaylar olmadığını, bazı ortak yada ortakların arasında geçimsizlik, bir ortağın huysuzluğu, bazı ortakların yetersizliği, yeteneksizliği, yaşlılık gibi sübjektif sebeplerin TTK.nın 531.maddesine göre haklı fesih sebebi sayılamayacağını, davalı şirketin ortaklarının rekabet yasasına aykırı davrandıkları iddiasının doğru olmadığını, şirketin iyi idare edilmediği veya yönetiminde yolsuzluklar yapıldığı kanaatinin güçlendiği iddiasının soyut, sübjektif ve hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, davacının, davacı şirketten bilgi alamadığı ve denetim hakkını kullanamadığı iddiasının da doğru olmadığını, davalı şirkette kâr payı dağıtımının yapılmadığı iddiasında ise, 26.03.2014 tarihinde yapılan 2013 yılına ait genel kurul toplantısında, davacının da katılımı ile net kârın dağıtılmayarak, fevkalade ihtiyat olarak ayrılmasına karar verildiğini, sonraki yıllar içinde davacının kar payı dağıtılmasına ilişkin bir talebinin olmadığını, davalı şirkete kayyum atanması isteminin yasal dayanağının olmadığını, haksız ve dayanaksız ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiğini savunarak, davacının öncelikle ihtiyati tedbir ve kayyum atanmasına ilişkin taleplerinin reddine, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksum tüm talep ve iddialarının reddine, her halukarda haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın tüm müvekkilleri yönünden esastan reddine, davanın reddi ile yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 25/12/2019 tarihli dilekçesi ile özetle; dosyada mübrez davalı şirkete ait 01.01.2018 – 31.12.2018 tarihleri arası mizan kayıtlarında, Büyükçekmece İlçesi, … Mahallesi, … Blok …, …, …, …, …, …, …, … ve …; … Blok …, …, …, …, …, … ve …; … Blok …, …, …, …, …, … ve … nolu bağımsız bölümlerin … A.Ş.’ ye satıldığı, satış bedellerinin henüz tahsil edilmediği, işbu sebeple 480 hesabı üzerinden muhasebeleştirildiğinin görülebileceğini, Büyükçekmece Tapu Sicil Müdürlüğü’nden gelen 18.12.2019 tarihli cevabi yazı ve eklerinden, akit tablosundan da, davalı şirketin mizanında yer alan taşınmazların tapuda … A.Ş. adına kayıtlı olduğu, …, … ve … Blokta yer alan toplam 23 adet bağımsız bölümün …’den … adına devir ve tescil olduğunun anlaşıldığını, Akit tablosunda belirtilen satış bedelleri ile davalı şirketin mizanında belirtilen satış bedellerinin de birebir yuştuğunu, Dilekçelerine ilişik 19.09.2018 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi’ne bakıldığında, satıcının yüklenici sıfatını haiz davalı şirket olduğu, arsa sahibinin … olduğu ve 80 m2′ lik bağımsız bölümün satış bedelinin ise 470.000,00 TL olduğunun tartışmasız olduğunu, yine dosyada mübrez davalı şirket mizanından 3. kişilere yapılan satışlardan da anlaşılacağı üzere; – … Blok … nolu bağımsız bölümün 862.500 TL’ ye, – … Blok … nolu bağımsız bölümün 727.500 TL’ ye, – … Blok … nolu bağımsız bölümün 1.400.000 TL’ ye satıldığını, …’ e yapılan satışlara bakacak olduklarında ise … Blokta yer alan her bir bağımsız bölümün ortalama 262.222 TL’ ye; … Blokta yer alan her bir bağımsız bölümün ortalama 101.714 TL’ ye; … Blokta yer alan her bir bağımsız bölümün ise 89.142 TL’ ye satılmış olduğunun da sabit olduğunu, Yine ibraz edilen … adına kayıtlı taşınmazların liste fiyatının ise şu şekilde olduğunu: – 2+1 110 m2 1.407.584 TL, – 3+1 141 m2 1.597.636 TL, – 4+1 280 m2 1.500.000 USD, Dosyada mübrez 01.01.2018 – 31.12.2018 tarihleri arası mizan kayıtları, 18.12.2019 tarihli Büyükçekmece Tapu Sicil Müdürlüğü’ nün cevabi yazısı ve davalılar vekilinin 14.11.2019 tarihli beyan dilekçesi ile 19.09.2018 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi birlikte değerlendirilecek olduğunda: – Davalı şirketin mülkiyetinde olan taşınmazların …’ ün uhdesinde bırakıldığını ve bu suretle muvazaalı işlemlerin yürütüldüğünü, birçok taşınmazın gerçekte davalı şirkete ait olmasına rağmen aktifinde gözükmediğini, 04.09.2018 tarihinde …’ e yapılan satış bedellerinin bugün hala davalı şirket kasasına girmediğini, 04.09.2018 tarihinde …’ e yapılan satış bedellerinin rayiç bedelin çok çok altında oduğunu, Davalılardan başta … olmak üzere, …, … ve …’ ün tüm fiile ve eylemleri doğrudan …’ ı dolaylı olarak da davacı müvekkili zarara uğrattıkları ve bu suretle TTK m 369′ a aykırı hareket ettiklerinin sabit olduğunu, Davalı …’ ın öz varlığının, davalı …’ ün kızına ait olan …’ e ve davalı …’ e ait olan … A.Ş.’ ye aktarıldığının sabit olduğunu, İşbu dava sonunda davacı müvekkilin pay bedelinin ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkmasına karar verilebilmesinin muhtemel olduğunu, davacı müvekkilin pay değerinin ise yine karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerin tespiti ile olacağını, Davalıların yapmış olduğu fiil ve eylemlerin, şirketin içini boşaltmaya yönelik olduğunun, öz varlığın azaltıldığının da aşikar olduğunu, işbu sebeple huzurdaki dava süresince tedbir olarak denetim/ onay kayyımı atanmasının somut olay bakımından zaruri olduğunu, bu bağlamda yerel mahkemenin 06.11.2019 tarihli celsede almış olduğu 5 nolu ara karar uyarınca davalı şirkete tedbiren denetim/ onay kayyımı atanmasına karar verilmesini talep ettiklerini beyanla; Yerel mahkemenin 06.11.2019 tarihli celsede almış olduğu 5 nolu ara karar uyarınca davalı şirkete tedbiren denetim/ onay kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/02/2020 tarih ve 2019/20 Esas sayılı ara kararı ile; “Davacının dava dilekçesinde şirketin yönetiminde yer alanların şirketi kötü yönettiği ve şirketi zarara uğrattığı gerekçesiyle yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılarak şirkete tedbiren kayyım atanması yönündeki ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin mahkememiz ara kararının davacı tarafından istinaf edildiği ve istinafça da esastan ret edildiği, bu kez davacı vekilinin 25/12/2019 tarihli dilekçesiyle bu kez davalı şirkete ihtiyati tedbir olarak denetim/onay kayyımı atanmasını talep ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere asıl olan şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesidir. Mahkeme aracılığı ile şirketin yönetimine ne şekilde ve ne kapsamda müdahale edilebileceğine ilişkin gerek TTK’da gerekse diğer kanunlarda muhtelif hükümler mevcuttur. Davalı şirkette organ boşluğu olmadığı, davalı şirket yöneticilerin şirketi kötü yönetip yönetmediğinin ve şirketin içinin boşaltılıp boşaltılmadığının ancak yapılacak yargılama sırasında toplanacak delilerle ortaya çıkacağı, bu aşamada henüz bilirkişi incelemesinin yapılmadığı, davacının talebinin gerekçesini oluşturan davalı şirkete ait bir takım taşınmazların rayiç değerden düşük satıldığı ve şirket varlıklarının yönetici ve diğer ortakların yakınlarının sahip olduğu şirketlere aktarıldığı iddiasının ancak bilirkişi incelemesiyle açıklığa kavuşabileceği gibi, esasen bu tür yönetici davranışlarının yöneticinin azli veya sorumluluğuna yönelik açılacak davaların konusunu oluşturduğu, bu aşamada davalı şirkete denetim/onay kayyımı atanmasını haklı kılacak delil bulunmadığı ve bu nedenle yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği … ” gerekçeleri ile; ” Davacı vekilinin yerinde görülmeyen ihtiyati tedbir talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olup kaldırılması gerektiğini, Somut olayda yaklaşık ispat sınırını aşacak derecede davalarının haklılığının ortaya konulduğunu, Yöneticilerin azli veya sorumluluğuna ilişkin dava ikamesi gerekçesinin huzurdaki dava açısından faydasız olup, kendileri açısından menfi ihsası rey olduğunu, Şirket aktiflerinin eksiltildiğinin dosya kapsamı ile sabit olduğunu, Davalı şirkete ait finansal tabloların gerçek dışı olarak düzenlendiğini, Davalılar tarafından 2019 yılına ilişkin yürütülen faaliyetten davacı müvekkilinin bihaber olduğunu, Somut olayda davacı müvekkili açısından, davalı şirketin mallarının kaçırılması karinesi doğduğunu, Gerek finansal tablolardaki ve faaliyet raporlarındaki usulsüzlük, gerek şirketin finansal durumu hakkında hiçbir bilgi verilmemesi, gerekse de davalıların en kısa sürede ayrılma akçesinin tespiti talebinin, davalıların mal kaçırma saiki içinde olduğu ve/ veya bu zamana kadar şirketi usulsüz bir şekilde gerçeğe aykırı olarak borçlandırdıkları şüphesi uyandırdığını, Söz konusu ara kararın usul ve yasaya aykırı olup, ara kararın ortadan kaldırılması ve talepleri gibi hüküm kurulması amacı ile istinaf kanun yoluna başvurma zarureti hasıl olduğunu belirterek, Celse arası alınan 20.02.2020 tarihli ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin ara kararın ortadan kaldırılarak, davalı şirkete tedbiren denetim/ onay kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/20 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’ nın 531. maddesi uyarınca anonim şirketin haklı nedenle feshi, bunun mümkün olmaması halinde davacının ortaklıktan çıkartılması istemine ilişkindir. Davacı vekili tarafından ibraz edilen 19/02/2019 tarihli dilekçe ile; davalı şirketin devri kabil malları üzerine ihtiyati tedbir konulması ve yine ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmaması, davalıların şirket yönetiminde usulsüz uygulamaları bulunması sebebiyle ve şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına kayyım tayin edilmesi talep edilmiş, Mahkemece 21/02/2019 tarihli ara karar ile; “Bir anonim şirketin mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması, şirketin faaliyetini tümden engelleyebileceği gibi, ileride telafisi imkansız zararların doğmasına yol açabileceği, dolayısı ile mevcut delil durumuna göre bu yöndeki talep mahkememizce yerinde olmadığı, bunun yanı sıra, şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir yolu ile davalı şirkete kayyım tayin edilmesini talep etmiş ise de, davalı şirketin yönetim kurulunun halen mevcut olması, yönetim kurulunun azli hususunda dava açılmamış olması, açılan davanın niteliği dikkate alındığında yaklaşık ispat ve kayyım atanmasını gerektiren koşulların gerçekleşmediği” belirtilmek suretiyle her iki tedbir talebinin reddine karar verilmiş, ara karara karşı davacı vekili tarafından istinafa başvurulmuş, Dairemizin 02/05/2019 tarih 2019/690 Esas 2019/628 Karar sayılı kararı ile; “Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE ” karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından yargılamanın devamında ibraz edilen 25/12/2019 tarihli dilekçe ile; davalı şirkete ait bir takım taşınmazların rayiç değerlerinden düşük satıldığını, şirket varlıklarının yönetici ve diğer ortakların yakınlarının sahip olduğu şirketlere aktarıldığını, davalıların eylemlerinin, şirketin içini boşaltmaya yönelik olup, şirketin öz varlığının azaltıldığını, işbu dava sonunda müvekkilinin pay bedelinin ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkmasına karar verilmesinin muhtemel olduğunu, pay değerinin ise yine karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerin tespiti ile belirleneceğini belirterek, davalı şirkete tedbiren denetim/ onay kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, 20/02/2020 tarihli ara karar ile “Davacı vekilinin yerinde görülmeyen ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş, ara karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilince, davalıların şirketin içini boşaltmaya yönelik eylemlerde bulundukları, şirketin öz varlığının azaltıldığı ileri sürülerek, tedbiren denetim/ onay kayyımı atanması talep edilmiş ise de, ilk derece mahkemesince de belirtildiği üzere, davalı şirkette organ boşluğu olmadığı, şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmininin, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman karara bağlanabileceği, davalı şirketin içinin boşaltılıp boşaltılmadığı, davalı şirkete ait bir takım taşınmazların rayiç değerlerinden düşük satılıp satılmadığı, şirket varlıklarının yönetici ve diğer ortakların yakınlarının sahip olduğu şirketlere aktarılıp aktarılmadığı hususlarının ancak yargılama sırasında toplanacak deliler ve bilirkişi incelemesi ile belirlenebileceği, dosyada ara karar tarihi itibarı ile henüz bilirkişi incelemesi yapılmadığı, dosyada mevcut delil durumu ile bu aşamada davalı şirkete denetim/onay kayyımı atanmasını gerektirecek yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği görülmekle, mahkemece talebin reddine dair verilen ara kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, ileri sürülen istinaf sebeplerinin de yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcı, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/09/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.