Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1245 E. 2022/1800 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1245 Esas
KARAR NO: 2022/1800 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/198 Esas – 2019/779 Karar
TARİH: 16/10/2019
DAVA: Menfi Tespit (Kambiyo Senedinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN DAVADA (İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/970 Esas sayılı dosyası)
DAVA: Taşınır Rehninin Kaldırılması
KARAR TARİHİ: 01/12/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASLI DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, 06/04/2015 tarihinde davacılardan … AŞ, … AŞ, … Tic AŞ, … Ortaklığı AŞ ve … Yatırım Ortaklığı AŞ ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, genel kredi sözleşmesini imzalayan davacı şirketler için davalı banka tarafından toplamda 3.000.000,00TL limit tahsis edildiğini, davalının talebi doğrultusunda dava dışı …’nin genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu ve aralarında müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesinin imzalandığını, ilerleyen süreçte davacılardan … AŞ ve … AŞ ile davalı arasında 15/05/2015 tarihinde 1.000.000,00TL bedelli limitli genel kredi sözleşmesinin imzalandığını ve dava dışı …’nin de müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesi ile müteselsil kefil ve rehin veren olduğunu, daha sonraki süreçte davalının talebi doğrultusunda tüm davacılar ile davalı arasında 30/09/2015 tarihinde genel kredi sözleşmesinin imzalandığını ve davacılara toplamda 3.000.000,00TL limit tahsis edildiğini, davacılardan … AŞnin halka açık bir şirket olması nedeniyle başka bir şirketin borcuna kefil olabilmesi için belli prosedürün gerçekleşmesi gerektiği hususunun davalıya bildirildiğini ve söz konusu müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesinin iptal edilerek, davalının talebi üzerine sadece dava dışı … ile 3.000.000,00TL kefalet limiti ile 30/09/2015 tarihinde müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesi imzalandığını, genel kredi sözleşmesinin imzalanmasından sonra davalı banka tarafından kredilerin kullanılmasında sorun çıkarılması ve banka tarafından dayatılması sebebiyle sadece davacıların isim ve adres kaydını taşıyan ve diğer tüm unsurları sonradan iradeleri dışında doldurtulan bir senet alındığını, dava dışı …’nin işbu senette aval veren durumunda olduğunu, davalı tarafından kredi sözleşmesi ile kullanılan kredilerin geri ödemelerinin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ihtarname keşide edildiğini, davacılar tarafından ihtara itiraz edilmesi üzerine davalı tarafından hukuka aykırı olarak bedelsiz senet üzerinde tahrifat yapmak suretiyle İstanbul 15.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1586 esas sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibine konu edildiğini, takibe konu senedin teminat senedi olduğunu, takibe konu senette davacıların rızası hilafına tahrifat yapıldığını, senedin protesto edilmediğini ve ihtarnameye konu edilmediğini, davalının bu işlemleri yapmayarak takibe konu senedi batıl hale getirdiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacıların senette yer alan meblağdan sorumlu tutulsalar dahi işlemiş faiz talebinde bulunulamayacağını, … Ortaklığı AŞ’nin, … Yatırım Ortaklığının, … Paz AŞnin bir borcu bulunmadığını, davacılardan …’ın davalı bankaya vadesi gelmemiş toplam 35.267,41TL borcu olduğunu, … AŞ’nin toplam borcunun 624.266,71TL olduğunu, … Holding AŞ’nin takip talebinde belirtilen kadar borcu bulunmadığını, davalı yanın uygulamalarının davacıların birbirlerinin borcundan sorumlu olmadığını göstermekte olduğunu, davalının her bir davacının kullandığı kredi ile sorumlu tutmasına karşın, haksız ve kötü niyetli olarak icra takibinde borçta hepsinden sorumlu tuttuğunu beyanla, davacılar … Ortaklığı AŞ, … Ortaklığı AŞ, … Paz San Tic AŞ’nin icra takibine konu edilen işbu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra takibine konu edilen teminat senedi niteliğinde olan işbu senet yönünden davacı … AŞ’nin 35.267,41TL, … AŞ’nin 624.266,71TL ve … Holding AŞ’nin 277.905,23TL dışında davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, davalının %20den az olmamak şartıyla bütün davacılar adına ayrı ayrı kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacılar hakkında ihtiyati haciz kararı alınmak suretiyle icra takibi başlatıldığını, davacıların dilekçelerinde kabul ettikleri borç ile takip konusu borç arasında asıl alacak yönünden sadece 30.685,78TL fark olduğunu, bu farkın da muhtemelen davacıların farklı bir tarihteki rakaları baz alarak borcu hesaplamalarından kaynaklanmakta olup, esasen borç miktarlarının incelendiğinde birebir örtüştüğü görüleceğinden kabul edilen miktarlar karşısında işbu davanın haksız yere açıldığının görüleceğini, takibe konu senedin davacılar tarafından keşide edilerek tahsilinde borçlarına mahsup edilmek üzere ödeme aracı olarak davalıya verildiğini, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadini içeren bir kambiyo senet olduğunu, teminat senedi olmadığını, senetlerde davacıların keşideci sıfatına haiz olup, kambiyo senedinin niteliği gereği sorumluluklarının müştereken ve müteselsilen olduğunu, davacıların tahrifat iddialarının ileri sürülemeyeceğini, takibe konu senette davacıların birlikte keşideci olarak imzaları bulunduğundan aralarında müşterek ve müteselsil sorumluluk olduğunun açık olduğunu, davacıların grup kredisi kullandıklarını ve genel kredi sözleşmesini hep birlikte imzalayarak müşterek ve müteselsilen borçlu sıfatıyla bankaya karşı sorumluluk altına girdiklerini, davacıların gecikmeleri olmadığı konusundaki iddialarının asılsız olduğunu, ödemelerin geciktiğini, icra takibi başladıktan sonra geçen 6 aylık süre zarfında dahi davacıların, davalının talep ettiği borcun tamamını neredeyse kabul ettikleri halde, hiçbir ödeme yapmadıkları gibi, senedin bedelsizliğini ileri sürdüklerini beyanla, haksız ve ispatlanamamış kötü niyetli davanın reddine, davacının %20 kötü niyet tazminatına ve disiplin cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı şirketin davalı banka ile dava dışı … A.Ş ve kefilleri arasında genel kredi sözleşmesi bağıtlandığını, kredinin kullandırılması sırasında sözleşmenin taraflarının isim ve adreslerini taşıyan teminat senedi alındığını, davacının ise bilahare 9.7.2015 tarihinde 606.000.-TL tutarlı … araç kredisi imzaladığını, davacı ile davalı banka arasında da muhtelif bankaca kredi sözleşmelerinin de bulunduğunu, davalı banka tarafından asıl keredi borçlusu ile doğan ödeme sıkıntıları üzerine teminat senedini İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile icra takibine konu ettiğini, bu takip dosyasının tamamının … tarafından ödendiğini, araç üzerindeki rehnin kaldırılması için İstanbul 10 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/198 E sayılı dosyası ile açtıkları davada ara karar ile taleplerinin reddine karar verildiğini, araç bedelini de kapsayan bu borcun ödenmesi üzerine araç üzerindeki rehnin kaldırılması noter aracılığı ile istenilmesine rağmen, davalı tarafından kaldırılmadığını beyanla, … plakalı araç üzerindeki rehnin ihtiyati tedbir yoluyla kaldırılmasını ve bu rehin sözleşmesinden kaynaklanan bir borcunun olmadığının tespitine, davalının kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı şirketin bir grup firması olduğunu, araç üzerindeki rehnin kaldırılması için davacı ve aynı gruptaki dava dışı 5 şirketle davalı banka aleyhine İstanbul 10 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/168 E sayılı dosyası ile menfi tespit ve istirdat davası davası açıldığını ve davanın halen derdest olduğunu, mahkemece tedbir talebi ara kararı ile reddedilince işbu davanın açıldığını, davacının ve diğer grup şirketlerin verdiği 3.000.000.-TL tutarlı teminat senedinin İstanbul .. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile 974.456,02 TL üzerinden ihtiyati haciz kararı alınarak takibe konu edildiğini, icra dosyasına 28.04.2017 tarihinde yapılan ödemenin, borcu kesin olarak sona erdiren bir ödeme olmadığını, bu dosya borcunun ödenmiş olmasının rehin sözleşmesindeki borcu sonlandırmayacağını, İstanbul 10 ATM nin 2017/198 E sayılı dosyasının sonuçlanmasının beklenmesini ve davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/10/2019 tarih 2017/198 Esas 2019/779 Karar sayılı kararında;” İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasının incelenmesinde; İstanbul 15.ATMnin 2016/1586 D.iş sayılı kararına dayanılarak alacaklı … Bankası AŞ tarafından dosyamız davacıları aleyhine 968.125,13TL asıl alacak, 5.848,54TL işlemiş faiz, 400,00TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 82,35TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere toplam 974.456,02TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, 27/04/2017 tarihi itibariyle yapılan dosya hesabına göre bakiye borç miktarının 1.166.547,75TL olarak tespit edildiği v yapılan tahsilat sonucu dosya borcunun kapandığı görülmüştür. Tarafların iddia ve savunmaları, dosyada toplanan deliller nazara alınarak, dosya rapor tanzimi için bilirkişiye tevdi edilmiş olup, bilirkişi E.Banka Müdürü … tarafından tanzim olunan 26/09/2018 tarihli bilirkişi raporunda; davacılar lehine kullandırılan kredilerin belirlenen vadelerinde ödenmemesi nedeniyle davacılara ihtarname keşide edilerek borcun ödenmesinin ihtar edildiğini, ihtarnamenin akabinde kredilerin tahsili amacıyla davacılar tarafından keşide edilerek davalı bankaya verilen bononun 968.125,13TLlik kısmının tahsili için davacılar aleyhine başlatılan kambiyo takibinde takibin 974.456,02TL üzerinden kesinleştiğini, kesinleşen takip tutarı ile ilgili olarak dosya kapak hesabında 968.125,13TL asıl alacak üzerinden 1.166.289,14TL olarak hesaplandığını ve davacılardan … AŞ tarafından 1.166.289,14TLnin tamamı ödenmek suretiyle dosya borcunun kapatıldığını, takip dayanağı olan senedin davacılar vekiline teslim edildiğini, davalı banka tarafından takip sonrası davacılardan 31.10.2016 tarihinde haricen tahsil edilen 2.219,22TLnin aynı zamanda dosya kapak hesabına dahil edilerek hesaplama yapıldığından işbu 2.219,22TLnin mükerrer tahsilat olduğu ve bu tutarın davacılardan … AŞ’ne iade edilmesi gerektiğini, davalı banka tarafından davacılar lehine kullandırılan tüm kredi hesaplarının takip dosyasından yapılan 1.166.289,14TLlik tahsilat akabinde kapatıldığını, davacılardan … Holding AŞ lehine kullandırılan 24 ay eşit taksitli 463.000TL bedelli araç kredisinin de takip dosyasından tahsil edildiğini, işbu kredi ile ilgili davalı banka alacağının kalmadığını, işbu krediyle ilgili olarak ayrıca davalı banka lehine rehinli olan … plakalı … 2013 model araç ile ilgili olarak kredi borcunun tamamen kapatılması karşısında araç üzerindeki rehnin konusuz kaldığının değerlendirildiğini belirtmiştir. Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup, rapora karşı beyan ve itirazlar dosyaya ibraz edilmiş, bilirkişi raporuna karşı beyanlar doğrultusunda dosya yeniden rapor tanzimi için bilirkişiler Bankacı …, SMMM … ve Hukukçu Dr …’a tevdi edilmiş olup, tanzim olunan 24/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda; yapılan hesaplama neticesinde davalı bankanın icra dosyası kapsamında takip tarihi itibariyle 968.125,13TL asıl alacak, 5.848,54TL işlemiş faiz, 400,00TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 82,35TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere 974.456,02TL toplam alacağının olduğunu, tespit edilen alacak miktarının davalı banka tarafından talep edilen alacak miktarı ile birebir örtüştüğünü, davalı banka tarafından takip tarihi itibariyle davacılardan fazla talep edilen bir miktarın olmadığını, davacı … Ortaklığı AŞ’nin, … Ortaklığı AŞ’nin, … San Tic AŞnin takip tarihi itibariyle davalıya borcunun bulunmadığını, davacı … AŞ’nin toplamda 37.486,63TL, davacı … AŞ’nin vadesi gelmemiş borç dahil toplam 624.266,71TL, davacı … Holding AŞ’nin 277.905,23TL tutarında borcunun kayıtlı olduğunu, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde müşteri sıfatıyla ayrı ayrı imzası bulunan davacı tüm grup şirketlerinin gerek asıl borçlu, gerekse müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla takip tarihi itibariyle 974.456,02TL tutarındaki borcun tamamından sorumlu olduğunu, davacı … Holding AŞ tarafından rehnin kaldırılması talep edilen ve uyuşmazlık konusu … plaka sayılı araçta yapılan inceleme tarihi itibariyle banka e-rehin sistemi üzerinden yapılan sorgulamasında halen banka lehine rehinli olduğunu, davalı tarafından davcı grup şirketleri lehine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatmış olması, seçilen takip türü, borca dayanak gösterilen kıymetli evrak, genel kredi sözleşmesinde takibe konu kambiyo senedi için uygulanabilecek ve talep edilebilecek faiz oranına açıkça bir atıf olmaması ve avans faizi oranı üzerinden talepte bulunabileceği dikkate alınarak, takibe konu asıl alacağın ödenmesiyle feri alacakların da son bulduğu, yani borcun sona erdiği kanaatine varılabileceğini, bu itibarla davalı banka nezdinde mahrum kalınan kar payı ve kar payının vergisi olarak kayıtlı bulunan 22.261,30 TL tutarındaki alacağın, davacı grup şirketlerinden talep ve tahsilinin usule uygun olmadığının benimsenebileceğini, banka lehine rehinli olduğu tespit edilen … plaka sayılı araç üzerindeki rehnin kaldırılabileceğini, mahkemece, davalı banka tarafından ilgili icra dosyası kapsamında talep edilemeyen faiz oran ve miktarı ile tahsilat tercihinden doğan alacak miktarının davacı grup şirketlerinden talep ve tahsil edilmesinin uygun olduğuna karar verildiği takdirde ise, davalı bankanın toplam 22.261,30 TL tutarında alacak talebinde bulunabileceğini belirtmişlerdir. Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup, rapora karşı beyan ve itirazlar dosyaya ibraz edilmiştir.Yapılan yargılama, davacıların iddiaları, davalının beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Asıl davada davacılar tarafından kullanılan krediler karşılığında alındığı iddia edilen bononun haksız olarak takibe konu edildiği iddiası ile açılmış bulunan menfi tespit davası olup, daha sonra söz konusu bononun icra dosyası kapsamında ödendiği iddiası ile istirdat davasına dönüştüğü, birleşen dosya yönünden ise davacı tarafından kullanılan bir kısım krediler sebebiyle … plakalı araç üzerine konulan rehnin belirtilen borcun icra dosyasında ödenmiş olması ve borcun bulunmaması sebebiyle menfi tespit ve rehnin kaldırılmasına yönelik dava olduğu, davalı banka ile davacılar arasında 06/04/2015 tarihli 3.000.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesinin imzalanarak davacılara kredi tahsisinin sağlandığı, dava dışı …’nin genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu ve aralarında kefalet limiti 3.000.000,00 TL tutar ile 06/04/2015 tarihli müteselsil kefil ve rehin sözleşmesinin imzalandığı, yine davacılar … AŞ, … Holding AŞ ile 1.000.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesinin imzalandığı ve dava dışı …’nin kefalet limiti aynı tutar olmak üzere 15/05/2015 tarihli müteselsil kefil ve rehin sözleşmesini imzalarak kefil olduğu, daha sonraki süreçte tüm davacılar ile davalı arasında 3.000.000 TL bedelli 30/09/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin imzalarak davacılara kredi tahsis edildiği, yine dava dışı … ile kefalet limiti 3.000.000,00 TL olan müteselsil kefalet ve hesap rehni sözleşmesinin imzalandığı, 30/09/2015 tarihli müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesi ile diğer kefalet ve rehin sözleşmelerinde grup şirketlerinin “müteselsil kefil ve rehin veren” sıfatıyla imzalarının yer almadığı, 30/09/2015 tarihli müteselsil kefalet ve hesap rehni sözleşmesi ile diğer kefalet ve rehin sözleşmelerinde “bağımsız müteselsil kefil” sıfatıyla dava dışı …’nin imzasının bulunduğu, ayrıca davalı bankaya veya emrine ödenmek üzere davacı keşideciler … AŞ, … AŞ, … AŞ, … Sermayesi Yatırım Ortaklığı AŞ, … Yatırım Ortaklığı AŞ, … AŞ tarafından 30/09/2015 tarihinde 05/06/2016 vade tarihli 3.000.000,00 TL bedelli bonunun tanzim edildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki dava ve takip konusu uyuşmazlığın davalı banka tarafından davacı … AŞ, … AŞ, … Holding AŞ lehine grup limiti dahilinde tahsis edilen limit dahilinde kurumsal finansman desteği şeklinde proje bazında ve ödeme planına bağlı olarak kullandırılmış nakdi kredilerden ve çek karnesi için tahsis edilen gayrinakdi kredilerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Tüm davacılar ile davalı banka arasında 30/09/2015 tarihinde tüm davacıların müşteri borçlu sıfatıyla yer aldığı 3.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinin imzalandığı, aynı zamanda aynı tarihte dava dışı … ile de aynı sözleşme kapsamında yeni bir kefalet sözleşmesi ve rehin sözleşmesi imzalandığı, her ne kadar davacılar tarafından tüm davacıların yer aldığı ilk sözleşmenin iptal edildiği ileri sürülmüşse de bu sözleşmenin iptal edildiğine ilişkin davacılar tarafından herhangi bir belge ibraz edilmediği gibi söz konusu 2.sözleşme olduğu iddia edilen aynı tarihli dava dışı …’nin imzalamış olduğu müteselsil kefalet ve rehin sözleşmesinin de davacıların iptal edildiğini iddia ettikleri bu sözleşme kapsamında verildiği, kefalet sözleşmesinin bulunabilmesi için ve bir kefilin bir borca kefil olabilmesi için asıl borca ilişkin bir sözleşme bulunması gerektiği, bu hususunda ilk sözleşmenin iptal edildiği yönündeki iddiasının gerçek olmadığının göstergesi olduğu, her ne kadar davacı şirketler tarafından davaya konu kredi ilişkisinden önce akdedilen diğer genel kredi sözleşmeleri ve bu kredi kapsamında her bir şirketin kullandığı kredi miktarları esas alınarak her bir şirketin sadece kendi kullandığı kredilerden sorumlu oldukları, bu kapsamda her şirket tarafından kullanılan kredi dışında kalan kısımlar sebebiyle borçlu olmadığının tespiti talep edilmiş ise de, davacı şirketler ile davalı banka arasında akdedilen sözleşmede tüm davacıların grup şirketi olmaları sebebiyle limitin birden çok müşteriye tahsis edilmesi şekliyle gerçekleştirildiği, yani genel kredi sözleşmesinden davacıların tamamının kredi çeken konumunda müşterek borçlu sıfatıyla sorumlu oldukları, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen bilirkişi raporlarına göre icra takip tarihi itibariyle davalı bankanın davacılardan 968.125,13 TL asıl alacak, 5.848,54 TL işlemiş faiz, 400,00 TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 82,35 TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere toplam 974.456,02 TL alacaklı olduğu, davalı bankanın söz konusu alacak için genel kredi sözleşmesinin imzalanması sonrasında davacı borçlular tarafından imzalanıp davalı bankaya verilen kambiyo senedine istinaden İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yaptığı, genel kredi sözleşmesinde takibe konu kambiyo senedi için uygulanabilecek ve talep edilebilecek faiz oranına açıkça bir atıf yapılmadığı, 3095 Sayılı Yasanın 2.maddesi uyarınca kambiyo senedine mahsus takiplerde avans faizinin uygulanabileceği, icra dosyasıyla yapılan takip sebebi ile davacılar tarafından menfi tespit davası açıldıktan sonra söz konusu icra dosyası borcunun tamamen infaz edilerek işlemden kaldırıldığı, davalı bankanın icra takibinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığı ve takipte avans faiz oranını talep ettiği, avans faiz oranı ile yapılan hesaplamayla icra dosyasının asıl borç, faiz, feri ve tüm masrafları ile birlikte ödenerek infazen sonlandırıldığı, davalı banka tarafında her ne kadar bankanın yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre faiz işletilmesi yönünde rapora yönelik itirazları mevcut ise de, davanın davalı banka tarafından davacılar hakkında kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile başlatılan icra takibine karşı açılmış menfi tespit davasının olması, davalı banka tarafından kambiyo senetlerine mahsus takip yolunun tercih edilmiş olması, takipte fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması, kambiyo senetlerine mahsus takip yolu tercih edilmesine rağmen söz konusu kambiyo takibinin esasen davalı banka ile davacılar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi uyarınca davacılara kullandırılan kredilerin ödenmesi amacıyla takip yapılmış oluşu, yani borcun kaynağının davalı banka tarafından kullandırılan kredilere ilişkin olması, davacılar tarafından yargılama aşamasında borcun icra dosyasına asıl alacak, faiz ve ferileri ile birlikte ödenmesi, bu kapsamda Borçlar Kanunu 131/1.fıkrası uyarınca asıl borcun ifa yada diğer bir sebeple sona erdiği takdirde rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçların da sona ermiş olduğu, işlemiş faizi isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle de saklı tutulmadığı, bu itibarla davalı bankanın rapora yönelik yaptığı itirazlara mahkememizce değer verilmediği, tüm bu hususlar dikkate alındığında her ne kadar davacılar tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile davalı tarafından davacılar hakkında başlatılan icra takibi sebebiyle borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davası açmış iseler de, yargılama aşamasında söz konusu borcun davacılar tarafından icra dosyasına ödendiği, açılmış bulunan menfi tespit davasının kendiliğinden istirdat davasına dönüştüğü, ancak yukarıda bahsedildiği üzere davacıların icra takip tarihi itibariyle davalı bankaya takip tutarında borçlu oldukları anlaşıldığından istirdat davasına dönüşen davacıların davasının reddine karar vermek gerekmiştir. Yine asıl davada, her ne kadar davalı tarafça İİK 72/4.maddesi uyarınca verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığından ve bu kapsamda davalının alacağını geç alması gibi bir zararı oluşmadığından İİK 72/4.maddesinde belirtilen tazminat şartları oluşmadığından tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. Birleşen İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/970 Esas sayılı dava dosyası yönünden ise; söz konusu dosyada davanın yine esas davamıza da konu olan genel kredi sözleşmesi uyarınca davacıların esas davamızda konu yapılmış bulunan icra dosyası kapsamında borcun ödenmiş olmasına rağmen … plakalı araç üzerine konulan rehnin kaldırılmadığı iddiası ile borçlu olmadığının tespitine yönelik olduğu, yukarıda asıl davamıza ilişkin gerekçede bahsedildiği üzere davacılar ile davalı banka arasındaki ilişkinin genel kredi sözleşmesine dayandığı, genel kredi sözleşmesinde davalı banka tarafından davacılara kullandırılan kredinin ödenmemesi sebebiyle davalı bankanın davacılar hakkında genel kredi sözleşmesinin imzalandığı sırada alınan kambiyo evrakına dayalı olarak icra takibinin yapıldığı, İİK 167.maddesi uyarınca alacaklının alacak rehinle temin edilmiş olsa bile alacağı kambiyoya dayalı olan alacaklının, kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna başvurabileceği, dolayısıyla davalının bu hususta seçimlik hakkının bulunduğu, alacaklı dilerse rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabileceği gibi kambiyo takibi yapabileceği yada genel haciz yolu ile takip yolunu seçebileceği, takip usullerinden hangisi seçilirse seçilsin sonuçta davalı alacağının tek olduğu ve genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, yukarıda asıl dosya gerekçesinde bahsedildiği üzere birleşen dosya davası açılmadan önce davacılar tarafından asıl dava dosyamızın konusunu oluşturan menfi tespit davası açıldıktan sonra asıl dava dosyasına konu icra takip dosyasına ödeme yapıldığı, söz konusu ödemenin asıl dava dosyamızdaki dava sebebi ile istirdata dönüştüğü ve burada dava konusu edildiği ve istirdat davasının reddine karar verildiği, dolayısıyla birleşen menfi tespit davasının da konusuz kaldığı, ancak istirdat davasının reddine karar verilmiş olması, bu bağlamda bankanın alacağını icra dosyası kapsamında Borçlar Kanunu 131/1.fıkrasında belirtilen şekilde asıl borç, faiz ve ferileri ile birlikte tahsil etmiş olduğu, bu kapsamda söz konusu borç için … plakalı araç üzerine konulan rehnin de buna bağlı olarak sona erdiği anlaşıldığından araç üzerine konulan rehnin de kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir….”gerekçesi ile, “1-Esas dava olan mahkememizin 2017/198 Esas sayılı dava dosyası yönünden davacının davasının subüt bulmadığından DAVANIN REDDİNE, 2-İİK 72.maddesinde belirtilen tazminat şartları oluşmadığından tarafların tazminat istemlerinin REDDİNE, A-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 44,40 TL karar harcının peşin olarak alınan 16.641,28 TL’den mahsubu ile fazla alınan 16.596,88 TL’nin davacılara iadesine, B-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince; 52.928,24 TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak kendini vekil ile temsil ettiren davalıya verilmesine, C-Davalı tarafından yapılan 149,30 TL yargılama giderinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine, D-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 3-Birleşen İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/970 Esas sayılı dava dosyası yönünden davacının davasının KISMEN KABUL – KISMEN KONUSUZ KALDIĞINDAN KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, A) Davanın KISMEN KABULÜ ile … plakalı araç üzerine konulan rehnin kaldırılmasına, bu hususta hüküm ile birlikte ilgili Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, B) Davacı şirket tarafından açılan menfi tespit davası yönünden bu davadan önce ödeme yapılmış ise de söz konusu ödemenin asıl dava dosyamızdaki dava sebebiyle istirdada dönüştüğü ve asıl davamızda istirdat davasının reddine karar verildiği, bu bağlamda menfi tespit davasının da konusuz kaldığı anlaşıldığından menfi tespit davası ile ilgili yeniden bir KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, C) Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 44,40 TL karar harcının peşin olarak alınan 10.348,97 TL’den mahsubu ile fazla alınan 10.304,57 TL’nin davacılara iadesine, D)Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince; 38.190,00 TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak kendini vekil ile temsil ettiren davalıya verilmesine, E)Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, F)Davalı tarafından yapılan 50,00 TL yargılama giderinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine, 4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde İADESİNE,” karar verilmiş ve karara karşı asıl davada davacılar ve birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl davacılar ve birleşen davacı vekili istinaf dilekçesi ile; ilk derece mahkemesinin asıl davada verdiği red kararı ile birleşen dava için verilen kısmen red kararına rağmen birleşen davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, aksine davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yasaya ve hukuka aykırı olup kararların kaldırılmasının gerektiğini, Müvekkilleri ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesi akdedilmiş olup bu sözleşmeye istinaden teminat olarak ise 3.000.000,00 TL senet verildiğini, sonrasında davalı bankanın 28.09.2016 tarihinde Eyüp … Noterliği’nden … yevmiye sayılı bir ihtarname( ihtarname) keşide ederek, 956.251,25-TL toplam nakdi borç ve 25.800,00-TL toplam mer’i gayri nakdi borç talep ettiğini, Müvekkillerinden … A.ş. tarafından 28.09.2016 tarihinde sonra 26.10.2016 takip tarihine kadar 14.510,81-TL ödemeler yapıldığını, davalı bankanın, 3.000.000-TL bedelli senet ile ilgili olarak İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkmesi’nin 2016/1586 d.iş sayılı dosyasından 21.10.2016 tarihinde 968.125,13-TL için ihtiyati haciz karar aldığını, 26.10.2016 tarihinde de İstanbul …icra Müdürlüğü … e. sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlattığını, bu takipte 968.125,13-TL asıl alacak, 5848,54-TL işlemiş faiz+400-TL ihtiyati haciz vekalet ücreti+ 82,35-TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere toplam 974.456,02-TL talep ettiğini, Davalı yanın İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1586 D. İş sayılı ihtiyati haciz dosyasına ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası vasıtasıyla icra takibine konu ettiği senedin teminat senedi olduğunu, Genel kredi sözleşmesi incelendiğinde sözleşme ile müvekkillerine kredi limiti tanındığını ancak herhangi bir kredi ödemesi yapılmadığının, kredilerin ödemenin müvekkillerinden birinin talebi ve davalının kabulü üzerine sonradan yapıldığının anlaşılacağını, bu durumun müvekkili şirket defterleri incelendiğinde de görüleceğini, bu durumda borç doğurucu işlemin sözleşmenin imzalanması ile ortaya çıkmadığını, sözleşme ile davalının talep halinde müvekkiline sözleşme kapsamında kredi verme, müvekkilinin ise aldığı krediyi ferileriyle ödeme yükümlülüğü altına girdiğini, takibe konu senedin henüz borç doğurucu işlem ortada olmadığından ödeme aracı olarak verildiğinin iddia edilemeyeceğini, taraflar arasında 30.09.2015 tarihinde imzalanan sözleşme ile müvekkilleri aleyhine keşide edilen senedin aynı tarihli olup bahse konu senedin aynı tarihli sözleşme uyarınca düzenlenmiş teminat senedi olduğunu, taraflar arasında başkaca bir ticari /gayri ticari ilişki bulunmadığını, bu nedenle senet üzerinde her ne kadar “teminattır” veya benzeri bir ibare bulunmuyor ise de aslında davaya konu senedin Genel Kredi Sözleşmesine teminat olarak düzenlendiğinin tartışmasız olduğunu, senedin teminat senedi olduğu hususunun sözleşme ile de sabit olduğunu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/17565 E, 2015/31351 K Sayılı İçtihadında “sözleşme içeriğindeki taraflar miktar ve tanzim tarihi takibe konu bonolar ile aynı olup bahse konu senetlerin taraflar arasındaki ilişkinin teminatı olarak verildiği anılan maddelerde belirtildiği şekilde kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi içermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasında imzalanan hisse devir protokolünün karşılıklı edimleri içermesi nedeniyle alacağın tahsili ve miktarı yargılamayı gerektirdiğinden mahkemece borca itirazın kabulü ile İİK 169-a5 maddesi gereğince takibin durdurulmasına karar verilmesine gerekirken …” denildiğini, Yargıtay kararında da belirtildiği gibi her ne kadar senette teminat ibaresi olmasa da sözleşmede aynı konunun geçmesi, sözleşme tarihi ile senet tarihinin aynı olması, senet tarafları ile sözleşme taraflarının aynı olması durumunda senedin teminat senedi olduğuna karar verilmesinin gerektiğini, senedin yeni bir borç altına girmek, yeni bir borç ilişkisini tesis etmek için değil ilk borç ilişkisini teminat altına almak için düzenlendiğini, Senedin kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren sebepten mücerret bir senet olmadığının kabulü gerektiğini, davaya konu senette her ne kadar bir bedel ve müvekkillerine ait kayıtlar bulunmakta ise de müvekkillerin her birinin ne kadar borçlu olduğunun tespitinin yargılamayı gerektirdiğini, ayrıca müvekkillerin tamamının senet metninde borçlu olarak görünmesinin senedin munzamlığı ve kayıtsız şartsız borç ikrarı içermemesi nazara alındığında senet üzerindeki herkesin tüm borçtan sorumlu olacağı sonucunu da doğurmayacağını, senet sebepten mücerret olmadığından senedin sebebini oluşturan borç ilişkisinin tespitinin lazım geldiğini, bu durumda hiç kredi kullanmayan müvekkilinin sırf senet metninde kaydı var diye senet metnindeki tüm borçtan veya başkasının kullandığı krediden sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, Takibe konu senet üzerinde olan özellikle ödeme gününe ilişkin kayıtların müvekkilleri rızası hilafına değiştirildiğini, davalının sırf alacağını tahsil etmek için senet üzerinde senedin bağlı bulunduğu sözleşmeye ve müvekkillerinin rızalarına aykırı şekilde düzenleme yaptığını, bu husus imza ve yazı incelemesi ile açığa çıkacağını, Senet teminat senedi niteliğinde olduğundan ve açık borç ikrarı içermediğinden takibe konu edilmeden önce protesto edilmesinin, ihtarnameye konu edilmesinin gerektiğini, davalının bu işlemleri yapmayarak takibe konu senedi batıl hale getirdiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile müvekkilleri senette yer alan meblağdan sorumlu tutulsalar dahi takipten önce işlemiş faiz talebinde bulunulamayacağını, zira senet teminat senedi olup teminat senedinin takibe konu edileceğine dair bir ihtar veya protesto olmaksızın ihtiyati haciz talebinde bulunulamayacağını, Müvekkillerinden … Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin davalıya senetten veya genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borcu bulunmadığını, davalı Banka’dan herhangi bir kredi kullanılmadığını, … Yatırım Ortaklığı A.Ş.(“…”) kefil, rehin veren veya teminat veren de olmadığını, müvekkilinin girişim sermayesi yatırım ortaklığı olup Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği(III-48.3) (“GSYOTebliğ) gereğince teminat vermesi ve kefil olmasının birtakım şartlara bağlandığını, davalı banka ile yapılan sözleşmede bu şartların hiç birisinin yerine getirilmediğini, davalı banka tarafından müvekkilinin diğer müvekkillerin borcuna kefil olduğu, teminat verdiği hususunda bilgilendirilmediğini, müvekkilinin diğer müvekkil şirketlere kefil olmadığını, diğer şirketlerin borcu için teminat vermediğini, sadece kendi kullanacağı kredinin teminatı olarak davalı bankanın zorlaması ile teminat senedini verdiğini, müvekkilinin söz konusu tebliğ gereğince sadece KOBİ şartlarını taşıyan girişim şirketleri lehine rehin, teminat, ipotek tesis edebileceğini, bu durumda KOBİ şartlarını taşıdığını tevsik edici bilgi ve belgeleri, girişim şirketleri lehine rehin ve teminat verilmesini ve ipotek tesis edilmesini Sermaye Piyasası Kuruluna bildirilmesinin gerektiğini, davalı bankanın da bu durumu bildiğimi, haksız kazanç elde etmek için borçlu olmayan müvekkilini hile ile aldığı senedi kullanmak suretiyle borçlu göstermeye çalıştığını, halka açık bir şirket olan müvekilinin Kurumsal Yönetim Tebliği’ne tabi olduğunu, tebliğin üçüncü kişiler lehine teminat, kefalet ve rehin ve ipotek tahsisini düzenlediğini, tebliğe göre müvekkilinin diğer üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek ve kefalet verilmesi halinde uygulanması gereken yolların açıkça belirtildiğini, üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek, kefalet vs. verseydi yönetim kurulu kararı alınması ve olağan genel kurul toplantısında bu hususa ayrı bir madde olarak yer verilmesi, bağımsız denetim raporunda yer alması gerektiğini, davalınına bu hususları bilmesine karşın haksız ve kötü niyetle müvekkili teminat senedinden borçlu olmadığı bir meblağ için icra takibi başlattığını, Müvekkilleriinden … Sermayesi Yatırım Ortaklığı A.Ş’nin dedavalı Banka’dan herhangi bir kredi kullanılmadığını, … Yatırım Ortaklığı A.Ş.(“…”) kefil, rehin veren veya teminat veren de olmadığını, müvekkilinin girişim sermayesi yatırım ortaklığı olup Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği(III-48.3) (“GSYOTebliğ) gereğince teminat vermesi ve kefil olmasının birtakım şartlara bağlandığını, davalı banka ile yapılan sözleşmede bu şartların hiç birisinin yerine getirilmediğini, davalı banka tarafından müvekkilinin diğer müvekkillerin borcuna kefil olduğu, teminat verdiği hususunda bilgilendirilmediğini, müvekkilinin diğer müvekkil şirketlere kefil olmadığını, diğer şirketlerin borcu için teminat vermediğini, sadece kendi kullanacağı kredinin teminatı olarak davalı bankanın zorlaması ile teminat senedini verdiğini, müvekkilinin söz konusu tebliğ gereğince sadece KOBİ şartlarını taşıyan girişim şirketleri lehine rehin, teminat, ipotek tesis edebileceğini, bu durumda KOBİ şartlarını taşıdığını tevsik edici bilgi ve belgeleri, girişim şirketleri lehine rehin ve teminat verilmesini ve ipotek tesis edilmesini Sermaye Piyasası Kuruluna bildirilmesinin gerektiğini, davalı bankanın da bu durumu bildiğimi, haksız kazanç elde etmek için borçlu olmayan müvekkilini hile ile aldığı senedi kullanmak suretiyle borçlu göstermeye çalıştığını, halka açık bir şirket olan müvekilinin Kurumsal Yönetim Tebliği’ne tabi olduğunu, tebliğin üçüncü kişiler lehine teminat, kefalet ve rehin ve ipotek tahsisini düzenlediğini, tebliğe göre müvekkilinin diğer üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek ve kefalet verilmesi halinde uygulanması gereken yolların açıkça belirtildiğini, üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek, kefalet vs. verseydi yönetim kurulu kararı alınması ve olağan genel kurul toplantısında bu hususa ayrı bir madde olarak yer verilmesi, bağımsız denetim raporunda yer alması gerektiğini, davalınına bu hususları bilmesine karşın haksız ve kötü niyetle müvekkili teminat senedinden borçlu olmadığı bir meblağ için icra takibi başlattığını, müvekkili şirketin davalıya gönderdiği, Beyoğlu …Noterliğinin 30 Eylül 2016 … yevmiye sayılı cevabı ihtarname (EK-14) ile banka ile Müşteri olarak genel kredi sözleşmesi imzalandığı, ancak Banka’dan herhangi bir kredi kullanılmadığı, Şirketin müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren sıfatı ile Banka ile herhangi bir müteselsil kefalet, rehin sözleşmesi imzalamadığı, herhangi bir şirkete müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığı, şirketin girişim sermayesi yatırım ortaklığı olup, Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği(III-48.3) gereğince teminat vermesi, kefil olması birtakım şartlara bağlandığı, Şirketin müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren olarak Banka ile müteselsil kefalet, rehin sözleşmesi bulunmadığı, sadece müşteri sıfatı ile kredi sözleşmesi imzaladığı ve herhangi bir kredi kullanmadığının Banka kayıtlarında da görüleceği, Banka’nı şirkete haksız ve mesnetsiz olarak ihtarname gönderdiği Şirketi borçlu olmadığı bir meblağdan dolayı borçlu kılmaya çalıştığı hususlarının belirtildiği, davalı tarafından düzenlenen ihtarnamede müvekkilin müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren sıfatıyla borçtan sorumlu olduğu belirtilmiş ise de banka kayıtları ve genel kredi sözleşmesi incelendiğinde müvekkilinin müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren olmadığının tespit edileceğini, Müvekkili … şirketinin de kullanmış olduğu kredilerinin tümünü ödediğini, ve davalı bankaya borcu bulunmadığını, diğer müvekkillere müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığını, diğer müvekkillerin borcu için teminat vermediğini, sadece Genel Kredi Sözleşmesinin imzası sırasından kendi borcu için teminat senedi verdiğini, müvekkilinin bir girişim sermayesi şirketinin bağlı şirketi olup, Kurumsal Yönetim Tebliği uyarınca kendisinin de girişim sermayesi şirketlerinin tabi olduğu şartları haiz olduğunu, tebliğ gereğince, a) Kendi tüzel kişilikleri lehine,b) Finansal tablolarında tam konsolidasyon kapsamına dahil ettikleri ortaklıklar lehine,c) Olağan ticari faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla diğer üçüncü kişiler lehine, vermiş oldukları teminat, rehin, ipotek ve kefaletler dışında üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek ve kefalet veremeyeceğini, davalının da bu hususu bildiğini, müvekkilinin davalıya gönderdiği Beyoğlu …Noterliği’nin 07 Ekim 2016 tarih ve … yevmiye sayılı cevabı ihtarnamesinde de bu hususların belirtildiğini, müvekkilinin davalı bankaya gerek kredi nedeniyle gerek müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olarak borcu yokken, davalı banka tarafından haksız ve kötü niyetle 26.10.2016 tarihinde ödemiş olduğu kredi için verdiği teminat senedine dayanarak ihtiyati haciz kararı aldığını, müvekkili Şirket hakkında söz konusu ihtiyati haciz ve haciz işlemleri, bankalara vs. yerlere gönderdiği haciz ihbarnameleri nedeniyle müvekkil şirketin ticari itibari ve kredibilitesinin etkilendiğini ve telafisi imkânsız zararlara uğradığını, Müvekkili …şirketinin davalı bankaya toplam borcunun 35.267,41-TL olduğunu, bu borcun 11.805,47-TL’si 10 Şubattan sonra olan taksitler olduğunu, haksız icra takibi yapılmamış olsaydı ve ödemeler yapılırken haksız ve kötü niyetle hesap kat edilmemiş olsaydı geri kalan taksitlerin de ödeneceğini, müvekkilinin davalıya gönderdiği; Baklan Noterliğinin 11.10.2016 tarih ve … sayılı cevabi ihtarnamesinde, davalı Banka ile Müşteri olarak Genel Kredi Sözleşmesi imzaladığını, kredi tahsis edildiğini, tahsis edilen kredi borcu ödenmekte olduğu, kredi ödemelerini aksatılması ya da ödememesinin söz konusu olmadığı, müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren sıfatı ile Davalı Banka ile herhangi bir müteselsil kefalet, rehin sözleşmesi imzalamadığı, İhtarname ‘de belirtilen diğer muhataplara müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığı, hesap kat işleminin şartları gerçekleşmediği, kredi sözleşmesine konu kredi borcu düzenli olarak ödendiği, Banka kayıtlarında da bu hususun görüleceği, krediden kaynaklı borçların düzenli olarak ödenirken Banka’nın ihtarname göndermesinin hukuka ve iyi niyet kurallarına uygun olmadığı, kredinin kat edilmiş sayılamayacağı hususlarının belirtildiğini, müvekkilinin de bağlı şirket olduğundan Kurumsal Yönetim Tebliği gereğince a) Kendi tüzel kişilikleri lehine,b) Finansal tablolarında tam konsolidasyon kapsamına dahil ettikleri ortaklıklar lehine,c) Olağan ticari faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla diğer üçüncü kişiler lehine, vermiş oldukları teminat, rehin, ipotek ve kefaletler dışında üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek ve kefalet veremeyeceğini, müvekkili Batı Tarımsal şirketinin diğer müvekkillere müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığını, diğer müvekkillerin borcu için teminat vermediğini, sadece Genel Kredi Sözleşmesinin imzası sırasından kendi borcu için teminat senedi verdiğini, müvekkili …’ın ödenmeyen taksitlerinin 10.11.2016 tarihinden başlayan taksitler olduğunu, davalı bankanın müvekkili … borçlarını öderken davalı yanın haksız ve kötüniyetle hesabı kat etmeye çalıştığını, cevabi ihtarnamede bu hususlar belirtilmesine karşın davalı banka tarafından 26.10.2016 tarihinde teminat senedine istinaden ihtiyati haciz kararı alındığını, müvekkili 35.267,41-TL borcunu ödeyip borcunu kurtaracakken 974.456,03-TL’ lik icra takibi ile karşılaştığını, müvekkili Şirket hakkında başkaca ihtiyati haciz, haciz kararı bulunmamakta olup, bankalara vs. yerlere gönderdiği haciz ihbarnameleri nedeniyle müvekkil şirketin ticari itibari ve kredibilitesinin etkilendiğini, müvekkili şirketin telafisi imkânsız zararlara uğradığını, Müvekkili … A.Ş.’nin davalı bankaya toplam borcu 624.266,71-TL olduğunu, bu borcun 125.742,33-TL’si 07.02.2017 tarihinden sonraki ödemeler olduğunu, müvekkilinin davalıya gönderdiği Beyoğlu …Noterliği’nin 05 Ekim 2016 tarih ve … sayılı cevabi ihtarnamesinde; davalı Banka ile Müşteri olarak Genel Kredi Sözleşmesi imzaladığını, kredi tahsis edildiğini, ihtarnameden Banka’ya ne kadar borcu olduğunun anlaşılamadığı, banka tarafından söz konusu ihtarname ile şirketin kullanmış olduğu kredinin çok çok üzerinde son derece fahiş bir rakam borçlu kılınmaya çalışılmaktadır. “Toplam Nakdi Borç Tutarı” ve “Toplam Mer’i Gayr-i Nakdi Borç Tutarı” olarak gözüken borç miktarlarını kabul edilmediği, itiraz edildiği, ettiğimizi cevaben bildiririz, müteselsil kefil/ipotek veren/rehin veren sıfatı ile Davalı Banka ile herhangi bir müteselsil kefalet, rehin sözleşmesi imzalamadığı, İhtarname ‘de belirtilen diğer muhataplara müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığı, hesap kat işleminin şartları gerçekleşmediği, yasada muhik bir süre olarak bahsedilen sürenin ihtarnamede bahsedilen iki günlük süre olmadığı, Şirket’in banka nezdinde kullanmış olduğu krediden kaynaklı borcun iki gün içerisinde ödenmesini talep etmenin iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağını, hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, kredinin kat edilmiş sayılamayacağı belirttiğini, müvekkili şirketin girişim sermayesi şirketinin bağlı şirketi olduğunu, Kurumsal Yönetim Tebliği gereğince a) Kendi tüzel kişilikleri lehine,b) Finansal tablolarında tam konsolidasyon kapsamına dahil ettikleri ortaklıklar lehine,c) Olağan ticari faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla diğer üçüncü kişiler lehine, vermiş oldukları teminat, rehin, ipotek ve kefaletler dışında üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek ve kefalet veremeyeceğini, müvekkili Batı Tarımsal şirketinin diğer müvekkillere müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığını, diğer müvekkillerin borcu için teminat vermediğini, müvekkilinin diğer müvekkillere müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığını, diğer müvekkillerin borcu için teminat vermediğini, sadece genel kredi sözleşmesinin imzası sırasından kendi borcu için teminat senedi verdiğini, müvekkili borçlarını ödemeye çalışırken, yapılandırma vb. süreçlerle görüşmelerini sürdürürken davalı bankanın kötü niyetle hesabı kat etmeye çalıştığını, cevabi ihtarnamede bu hususlar belirtilmesine karşın davalı banka tarafından 26.10.2016 tarihinde teminat senedine karşı ihtiyati haciz kararı alındığını, müvekkili şirketin 974.456,03-TL’lik icra takibi ile karşılaştığını, müvekkili şirket hakkında başkaca ihtiyati haciz bulunmamakta olup, bankalara vs. yerlere gönderilen haciz ihbarnameleri nedeniyle müvekkili şirketin ticari itibari ve kredibilitesinin etkilendiğini, müvekkili şirketin telafisi imkânsız zararlara uğradığını, Müvekkili … Holding A.Ş.’nin takip talebinde belirtilen kadar borcu bulunmadığını, müvekkilinin diğer müvekkillere müteselsil kefil, ipotek veren, rehin veren olmadığını, diğer müvekkillerin borcu için teminat vermediğini, sadece genel kredi sözleşmesinin imzası sırasından kendi borcu için teminat senedi verdiğini, Temmuz 2015 tarihinde kullandığı araç için kendi borcunun teminatı olarak aracı rehin verdiğini, müvekkilinin halka açık bir şirket olması nedeniyle kefalet, teminat vs. işlemlerde bir takım şartlar gerektiğini, müvekkilinin üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek, kefalet vs. Vermediğini, Davalı Banka için üçüncü kişiler lehine teminat, rehin, ipotek, kefalet vs. verseydi Yönetim kurulu kararı alınmasının ve olağan genel kurul toplantısında ayrı bir madde olarak yer verilmesinin, bağımsız denetim raporunda yer almasının gerektiğini, davalı Bankanın bu hususları bilmesine karşın haksız ve kötü niyetle Müvekkil Şirket hakkında teminat senedinden borçlu olmadığı bir meblağ için icra takibi başlattığını, rehinli araç için haciz işlemleri uyguladığını, müvekkilinin borcu olan 277.905,23-TL’in kapatılması için, araca 330.000,00-TL peşin geri vadeli çek olmak üzere 460.000,00-TL ye alıcı bulunmasına karşın davalı bankanın aracın bu şekilde satılmasına izin vermediğini, davalı bankanın haksız ve kötüniyetle hesabı kat etmeye çalıştığını, 26.10.2016 tarihinde teminat senedine karşı ihtiyati haciz kararı alındığını, müvekkili şirketin 974.456,03-TL’lik icra takibi ile karşılaştığını, müvekkili şirket hakkında başkaca ihtiyati haciz kararı bulunmamakta olup, davalı bankanın, bankalara vs. yerlere gönderdiği haciz ihbarnameleri nedeniyle müvekkil şirketin ticari itibari ve kredibilitesinin etkilendiğini, t telafisi imkânsız zararlara uğradığını, Davalının uygulama ve iddiasının birbiriyle çeliştiğini, müvekkillerinin hepsinin borca kefil olduğunun iddia edildiğini, ancak müvekkili … A.Ş.’ adına araç alınıp rehin işlemi yapılırken diğer müvekkillerin borcu için bir rehin işlemi uygulanmadığını, araç için alınan ödemeler incelendiğinde ödemelerin sadece araca karşılık alındığının görüleceğini, Davalının takibe kadarki tüm uygulamalarında her bir müvekkili kendisine ait borçtan sorumlu tuttuğunu, örneğin müvekkillerinden …’nin ödemelerini geciktirdiği sırada diğer müvekkillerin süresinde ödeme yaptıklarında süresinde ödeme yapan müvekkillere … Enerjinin kullandığı kredilerin ödemelerini süresinde yapmadığını veya kendilerinin … Enerjinin de borçlarından sorumlu olduklarını bildirmediğini, şayet iddia edildiği gibi müvekkiller birbirlerinin borcundan sorumlu olmuş olsaydı davalı bankanın diğer borçları tüm ilgililere bildirmesinin gerekeceğini, davalının her bir müvekkili kullandığı kredi ile sorumlu tutmasına karşın haksız ve kötü niyetli olarak icra takibinde hepsinden sorumlu tuttuğunu, Davalının , müvekkillerini hukuka aykırı olarak oyalayıp icra takibi yaptığını, müvekkillerinin bir kısmının kullandıkları kredi taksitlerini ödemekte güçlük çektiğini ve birkaç taksiti gecikmeli olarak ödediklerini, bildirim üzerine müvekkili şirket yetkilileri ile müvekkillerden … enerjinin yetkilisinin ödemenin yapılması için yapılandırma talebinde bulunduğunu, müvekkillerinden … Enerjinin yapılandırma talebi üzerine davalı banka yetkililerinin müvekkile yapılandırma yapmamasını sadece 25.08.2016 tarihine kadar doğmuş borcu ödemesini, geri kalan borç için kullandırma işlemi yapacaklarını beyan ettiğini, davalı yetkililerinin bu beyanı üzerine davalıya güvenen müvekkili … Enerji yetkililerinin yapılandırma yapmaktan vazgeçtiklerini, aksi halde … Enerji’nin borcu yapılandırıp ödeyebileceği taksitler halinde ödemesini yapacağını, ancak davalının hukuka aykırı davranarak hile ile müvekkilinin iradesini sakata uğratmak suretiyle müvekkilinin yapılandırma yapmasını engellediğini, davalının müvekkili … Enerji için kullandırma işlemi yapacağını beyan etmiş olmasına karşın bu işlemi yapmayıp, onaylamadığını, buna ilişkin yazışmaların mevcut olduğunu, davalının eyleminin aynı zamanda ticari güvenirliğe de aykırı olup bile bile müvekkilinin zararının oluşmasına sebebiyet verdiğini, davalının TTK hükümlerini bertaraf etmek için munzam senedi hukuka ve ticari etiğe aykırı olarak kullandığını, müvekkillerinin kaçma ihtimali yokken ve borçlu müvekkiller ile davalı banka arasında görüşmeler devam ederken davalı müvekkillerini görüşme adı altında oyalayıp bir taraftan da müvekkilleri hakkında ihtiyati haciz kararı aldığını, davalının normal şartlarda TTK. ve ilgili mevzuat uyarınca müvekkillerinden olan alacağı için temerrüt hükümlerini uygulaması gerekirken TTK ve diğer yasal mevzuatı bertaraf etmek için hukuka aykırı olarak teminat senedini tahrif edip işleme tabi tuttuğunu, Davalının temerrüde düşürmek bir tarafa tek bir taksiti gecikmemiş, hiç borcu olmayan müvekkillerine karşı bile haciz işlemi tatbik ettiğini, sözleşmeden kaynaklanan alacağı için sözleşme hükümlerine aykırı davrandığını, teminat senedini kötü niyetle kullanma yoluna gittiğini, müvekkillerinin sözleşmeden kaynaklanan kanuni itiraz haklarını kullanmalarını engellemek için sözleşmeyi devre dışı bırakmaya çalıştığını, Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporlarının eksik inceleme ve değerlendirme sonucu verildiğini, rapora itirazlarının dikkate alınmadığını ve savunma hakkının kısıtlandığını, Takip tarihi 26.10.2016 tarihinden sonra … a.ş. tarafından toplam 2.248,60-TL davalı bankaya ödendiğini, 07.11.2016 tarihinde … A.ş’nin 10 adet çek yaprağını bankaya iade ettiğini, 12.900-TL gayri nakdi riskin kapandığını, 07.11.2016 tarihinde … Çözümleri’nin 9 adet çek yaprağını, 09.11.2016 tarihinde de bir adet çek yaprağını bankaya iade ettiğini, 12.900-TL gayri nakdi riskin kapandığını, … A.ş.’nin icra dosyasında kapak hesabı çıkartıp, 27.04.2017 tarihinde 1.166.547,75-TL icra dosyasına ödeme yaptığını, ancak davalı bankanın, gerek takip öncesi ödemeleri gerek de takip sonrası ödemeleri zamanında icra dosyasına bildirmeyerek fazladan tahsilat yaptığını, müvekkillerinin, davalı bankaya borcunun bulunmadığını aksine fazladan ödeme yaptıklarının bilirkişi raporu ile de tespit edildiğini, (29.254,98 TL), davalı bankanın, icra takibi sonrası hatta müvekkili tarafından icra dosyasına 27.04.2017 tarihinde yapılan ödeme ile dosya kapatıldıktan sonra 05.05.2017 tarihi itibariyle banka kayıtlarında bu sefer kar payı+vergi tutarını arttırarak müvekkilleri borçlu çıkardığını, ancak söz konusu davanın, ilgili takip dosyasının takip alacağına ilişkin olup müvekkilleri tarafından tüm dosya borcunun ödendiğini, Müvekkilleri tarafından, davalı bankaya yapılan takip öncesi ödemeler ve takip sonrası ödemeler zamanında bildirilmediğinden, zaten daha fazla ödemek zorunda kalındığını, nitekim bilirkişi raporunda da bu durumun tespit edilmiş olup eğer ki davalı bildirimleri yapmış olsaydı müvekkillerin icra dosyasına 1.137.292,77 TL ödeme yapacak olduklarını, ancak bu bildirimler yapılmadığından müvekkili tarafından 1.166.547,75 TL ödeme yapıldığını, Dava, takip konusu alacağa ilişkin olup bu yönde müvekkilİ ödeme yaparak icra dosyasını kapatmış olmasına rağmen davalı bankanın takip sonrası 05.05.2017 tarihi itibariyle kar payı+vergi tutarını attırarak müvekkilleri 22.261,30 TL borçlu çıkardığını, Bilirkişinin, davacının talep etmediği faiz oranlarını davacı vekili gibi davranarak davalı lehine oranlar bulup hesapladığını, bilirkişinin hesaplamalarında yanlış temerrüt tarihleri ve nasıl olduğu belli olmayan bir hesaplama ile % 18,84 mahrum kalınan kar payı bulduğunu, ancak o tarihlerde bu kadar yüksek bir kar payı oranı işletilmesinin hukuken mümkün olmadığını, Bilirkişinin hesaplamada hukuka aykırı bir şekilde yetkisini aşarak davalının müvekkillerinden kar payı ve kapama bedeli isteyebileceğini raporladığını, ancak bunun mümkün olmadığını, müvekkilinin kar payı ve kapama bedeli veya başka herhanbi bir ad altında davalıya her hangi bir ödeme yapmak zorunda olmadığını, çünkü borcunu kapatmak isteyen müvekkillerine, ne kadar borç olduğunu tüm kalemler dahilinde bildiren tarafın, davalı taraf olduğunu, davalının tüm alacaklarını kapsar bir şekilde icra takibi başlattığını ve icra dosya kapak hesabını taraflarına ilettiğini, müvekkillerce söz konusu resmi kapak hesabında yazılı borç tutarının tümüyle ödendiğini, davalının bu borç bildirimini yapar iken fazlaya ilişkin haklarını da saklı tutmadığını, bu nedenle davalının ayrıca bir hak talebinde bulunamayacağını, bilirkişinin buna rağmen haksız olarak gayri hukuki alacak kalemleri oluşturmaya ve müvekkillerini borçlu göstermeye çalıştığını, haksız olarak kar payı talep edileceğini iddia eden bilirkişinin bununla kalmayıp, bir de kar payına faiz işlettiğini, fakat bilindiği üzere faize faiz, kar payına kar payı ya da faiz işletilemeyeceğini, söz konusu raporun her haliyle usulsüz ve hukuksuz olduğunu, Kabul anlamında olmamak kaıydıyla bilirkişi raporunda temerrüt tarihini 26.09.2016 hesaplandığını, bu hesaplamayı tamamen banka kayıtlarına göre yaptığını, oysa davalı bankanın gönderdiği ihtarnamenin tarihinin 28.09.2016 olduğunu ve söz konusu ihtarnamenin müvekkillerden bazılarına hiç tebliğ edilmemişken ihtarnamenin tebliğ edilip edilmediği, edilmiş ise hangi tarihte tebliğ edildiği açıkça inceleme konusu edilmediğini, bilirkişi raporunun 16. Sayfasının başında temerrüt tarihi hesaplanırken 26.09.2016 tarihinin tüm müvekkilleri için temerrüt tarihi olarak hesaplanmasının nedeninin anlaşılamadığını, bu hesaplamanın hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, zira tüm müvekkillere aynı tarihte tebligat yapılmadığını, İhtarnamedeki 60 günün dikkate alınmadığını, davalı tarafından müvekkillere gönderilen İhtarname’nin ikinci sayfasında finansal kiralamadan dolayı olan borçların 60 gün içerisinde ödenmesinin istenildiğini, ancak davalının bu süreyi dikkate almadığını, bu hususun bilirkişiler tarafından incelenmeden rapor tanzim edildiğini, davalının bir finansal kiralama şirketi olmadığını ve finansal kiralamadan dolayı borç olup olmadığının da bilirkişler tarafından incelenmediğini, yine böyle bir borç varsa 60 gün hesabı yapılıp yapılmadığının da inceleme konusu edilmediğini, davalı bankanın ihtarnamesinde 60 gün süre vermesine karşın ihtarname tarihinden bir ay sonra 26.10.2016 tarihinde icra takibi yaptığını, 60 gün beklemeden nasıl takip yapıldığının bilirkişilerce inceleme konusu edilmediğini, ayrıca ihtarnamede davalı bankaca kar payı ile ilgili bir oran vs de belirtilmediğini, Müvekkilleri, müşterek ve müteselsil sorumlu olmamasına rağmen davalı tarafından haksız bir şekilde müşterek ve müteselsil sorumlu tutulduklarını, genel kredi sözleşmesi incelendiğinde imza bölümünde sadece “müşteri” ibaresinin yer aldığını, eğer müşterek/müteselsil borçluluk söz konusu olsaydı 30.09.2015 tarihli genel kredi sözleşmesine bağlı olan kefil sözleşmelerinde de müteselsil kefil ve rehin veren sıfatıyla imzalarının bulunacağını, ancak söz konusu sözleşmelerde müvekkillerinin müteselsil olarak imzaları bulunmadığını, bu anlamda tüm müvekkillerinin ayrı ayrı borcunun olup olmadığı yada fazladan ödeme yapıp yapmadığının incelenmesinin gerektiğini, Müşterek ve Müteselsil borçluluk söz konusu olmadığından; bilirkişi raporunun sonuç bölümünde, “…. Tüm grup şirketlerinin gerek asıl borçlu gerekse müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla 26.10.2016 takip tarihi itibariyle 974.456,02-TL tutarındaki borcun tamamından sorumlu olduğunu” iddiasının tamamen hukuki gerekçelere dayanmayan davalı beyanlarına göre yapılmış yanlış bir görüş olduğunu, Müvekkilleri, davalı banka ile imzaladığı genel kredi sözleşmesinde müşterek ve müteselsil kefil ve rehin veren sıfatıyla imza atmamalarına rağmen tüm borçtan sorumlu tutulduklarını, aksine takip öncesi ve takip sonrası süreçte bazı müvekkillerinin davalı bankaya borcu bulunmaz iken bazı müvekkillerinin icra takibi tutarını ödeyerek borcu kapattıklarını, ancak bu sefer de davalı bankanın fazladan tahsilat yaptığını, dolayısıyla müvekkilleri ayrı ayrı değerlendirilerek bir takım müvekkillerin borcu olmadığı tespit edilerek borcunun bulunmadığına, bir takım müvekkillerin ise bilirkişinin fazladan ödeme yapılan tutar bakımından istirdadına karar vermesi gerekirken hatalı hüküm kurulduğunu, Birleşen davada verilen hükme ilişkin itirazları olduğunu, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/970 e. Sayılı dosyasında yine söz konusu icra dosyasına yönelik olarak müvekkillerinin borcunun bulunmadığı ve … plakalı araç üzerindeki konulan rehnin kaldırılması istemi talep edilmiş olup işbu dosya ile birleştiğini, bu davaya ilişkin olarak yerel makhemece kısmen kabul-kısmen konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verildiğini, yerel mahkemenin, davanın kısmen kabulüne karar vermesine rağmen kabul kısmı için müvekkili lehine avukatlık ücretine hükmetmeyip, aksine davalı lehine vekalet ücretine hükmetmesinin hukuka aykırı olduğunu, birleşen dava dosyası rehnin kaldırılması davası olduğundan, davanın niteliği itibariyle hükmedilecek vekalet ücretinin, davaya konu edilen şey üzerinden nisbi olarak hesaplanmasının gerektiğini, yerel mahkemenin davada esas talep olan rehnin kaldırılması talebini kabul etmesine rağmen lehlerine vekalet ücretine hükmetmediğini, öte yandan verdiği “kısmen konusuz kalma kararı nedeniyle karar vermeye yer olmadığına dair karar”ı için de davalı lehine 38.190,00-TL vekalet ücretine hükmettiğini, bunun gerekçesini kararında açıklamadığını, bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu, HMK’nın 331. maddesinin birinci fıkrasında; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.” şeklinde düzenleme bulunduğunu, anılan madde doğrultusunda davanın konusuz kalması halinde davanın açıldığı tarihte haksız olduğu tespit edilen tarafın yargılama giderini ödemekle yükümlü olacağını, bu nedenle yargılama gideri hakkında hüküm kurulabilmesi için mahkemece davanın açıldığı tarihte haksız olan tarafın tespit edilmesinin gerektiğini, mahkemece bu hususta bir değerlendirme ve tespit yapılmadan vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargıtay’ın uygulamasının da bu yönde olduğunu, kabul etmemekle beraber; davanın konusuz kalması halinde anlaşmazlık ön inceleme duruşmasında giderilmiş ise ücretin yarısına hükmolunacağını, ancak yerel mahkemece bu hususun da dikkate alınmadığını ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 6. Maddesine aykırı davranıldığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve müvekkillerinin ayrı ayrı sorumlu olduğu kabul edilerek bir takım müvekkiller bakımından borç bulunmadığının tespitine, bir takım müvekkiller bakımından fazladan ödenen kısmın faiziyle beraber istirdadına, kötü niyetli davalı hakkında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, birleşen İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/970 Esas sayılı dosyası için verilen kısmen ret kararının kaldırılmasına, kabule ilişkin kısım için lehlerine vekalet ücretine hükmedilmesine ve konusuz kalan kısım için verilen vekalet ücreti ve masrafların müvekkiline yansıtılması yönündeki kararın kaldırılmasına, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Asıl ve birleşen davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi tarafından esas dava yönünden davacının davasının sübut bulmadığından reddine , İİK 72 md.de belirtilen tazminat şartları oluşmadığından , tarafların tazminat istemlerinin reddine , birleşen dava yönünden ise davanın kısmen kabulü ile … plakalı araç üzerindeki rehnin kaldırılmasına , asıl davada istirdat davasının reddine karar verildiği için, bu davadaki menfi tespit davasının konusuz kaldığından menfi tespit davası hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, Yerel mahkemece asıl davanın reddine yönelik karara itirazlarının olmadığını, ancak davası reddedilen davacılar aleyhine tazminata hükmedilmemiş olmasının ve birleşen dava yönünden ise rehnin kaldırılmasına karar verilmiş olmasının kanuna ve usule aykırı olduğunu, bu yönlerden mahkeme kararının istinaf yoluyla ortadan kaldırılmasını ve davacı aleyhine tazminata ve araç üzerinde tekrar rehin tesisine karar verilmesini talep ettiklerini,Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları ile 26.10.2016 takip tarihi itibariyle davalının 974.456,02 TL. Toplam alacağı olduğu , bu alacak miktarının davalı Banka tarafından icra takibinde talep edilen alacak miktarı ile birebir örtüştüğü , davalı banka tarafından takip tarihi itibariyle davacılardan fazla talep edilen bir miktar olmadığı , taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde müşteri sıfatıyla ayrı ayrı imzası bulunan davacı tüm grup şirketlerinin, gerek asıl borçlu , gerekse müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla takip tarihi itibariyle 974.456,02 TL. Tutarındaki borcun tamamından sorumlu oldukları hususlarının tespit edildiğini, Davacı iddialarının, gerek asıl davanın ve gerekse birleşen davanın haksızlığının anlaşıldığı, icra takibinde talep edilen alacak ile borç miktarının birebir örtüştüğü tespit edilmiş olmasına rağmen , likit ve muayyen durumda olan , borçlular tarafından da tespiti mümkün borçlara itiraz edilerek dava açılmasının son derece kötüniyetli olmasına rağmen , davacılar aleyhine tazminata hükmedilmemesinin kanuna aykırı olduğunu, asıl davada verilen kararın tazminat yönünden kaldırılarak davacı aleyhine % 20’den az olmayacak tazminat kararı verilmesini talep ettiklerini Birleşen dava yönünden ise ; birleşen dava açılmadan önce, davacılar tarafından asıl davanın konusunu oluşturan menfi tespit davası açıldıktan sonra asıl dava dosyasına konu icra takip dosyasına ödeme yapıldığı , söz konusu ödemenin , asıl dava dosyasındaki dava sebebi ile istirdata dönüştüğü ve burada dava konusu edildiği ve istirdat davasının reddine karar verildiği , dolayısıyla birleşen menfi tespit davasının da konusuz kaldığı , ancak istirdat davasının reddine karar verilmiş olması , bu bağlamda bankanın alacağını icra dosyası kapsamında tahsil edilmiş olması nedeniyle rehnin de buna bağlı olarak sona erdiği kabul edilerek araç üzerine konulan rehnin kaldırılmasına karar verildiğini ve rehnin kaldırılmasıyla ilgili İstanbul Trafik Tesçil Şube Müdürlüğüne tezkere yazıldığını, Oysa istanbul … icra müdürlüğnün … esas sayılı dosyasına yapılan ödemenin, menfi tespit davası açıldıktan sonra yapılan ve borcu kesin olarak sona erdirmeyen bir ödeme olduğunu, 2017/198 Esas sayılı dosya ile yürüyen asıl menfi tespit davası ve İst. 19.İcra Hukuk Mh.nin 2016/1627(2018/382) esas sayılı dosyalarıyla açılan takibin iptali davalarının halen derdest olduğunu, bu davalardan feragat edilmediği sürece , asıl davada verilen ret kararı kesinleşmediği sürece , banka kayıtlarında görünen bakiye borç ödenmediği sürece , sadece icra dosyasına ödeme yapıldığı gerekçesiyle rehnin kaldırılmasına karar verilmesinin , müvekkil banka alacaklarını teminatsız bırakan ve müvekkili bankayı telafisi imkansız zararlara uğratabilecek hatalı bir karar olduğunu, zira davacının icraya ödediği parayı geri alma hakkını saklı tutmaya devam ettiğini, borcu kesin olarak sona erdiren bir ödeme olmadığını, mahkeme kararının bu yönden istinaf suretiyle incelenerek , rehnin kaldırılması kararının kaldırılarak , araç üzerine yeniden rehin tesis edilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının asıl davada reddedilen tazminat talebi yönünden ve birleşen davadaki rehnin kaldırılması kararı yönünden istinaf yoluyla ortadan kaldırılarak tazminat ve yeniden rehin tesisi yönündeki taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl davada davacılar ve davalı vekilinin ileri sürdükleri istinaf sebepleri yönünden yapılan değerlendirmeler: Asıl dava; kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile takipte, takip dayanağı senetten ötürü ve takip tutarından borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olup, yargılama sırasında takip tutarının ödenmesi nedeniyle İİK’nun 72/6 fıkrası uyarınca istidat davasına dönüşmüştür. Birleşen dava asıl davaya konu takip borcunun ödenmesi nedeniyle, davacının davalı lehine tesis ettiği rehin hakkının sona erdiğinin tespiti ve rehnin kaldırılması istemine ilişkindir.Asıl davada davacılar vekili; davalı banka ile davacılar arasında imzalanan genel kredi sözleşmeleri bulunduğunu, bu sözleşmelere istinaden davacı şirketlerden … Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin hiç kredi kullanmadığını, davacılardan … A.Ş.’nin kullandığı tüm kredileri geri ödediğini, diğer davacıların ise ayrı ayrı kullandıkları kredilerden farklı bakiye borçları bulunduğunu, buna rağmen davalı bankanın tüm şirketlerin kredi hesaplarını haksız olarak kat ettiği ve davacılara tüm şirketlere kullandırılan kredilerin toplam borcunun ödenmesi ihtarını içerir ihtarname gönderdiği, davacılar tarafından bu haksız ihtarnameye ayrı ayrı cevap verildiği, akabinde davalının tüm davacıların imzasının bulunduğu 30/09/2015 tarihli 3.000.000,00-TL limitli genel kredi sözleşmesinin imzası aşamasında davacılardan aldığı 30/09/2015 tanzim tarihli, 3.000.000,00-TL bedelli teminat bonosuna dayalı olarak tüm davacılar aleyhine ihtiyati haciz kararı aldığını, ardından takibe girişerek, kredi kullanan kullanmayan, borcu bulunan bulunmayan tüm davacılar aleyhine; 968.125,13TL asıl alacak, 5.848,54TL işlemiş faiz, 400,00TL ihtiyati haciz vekalet ücreti, 82,35TL ihtiyati haciz gideri olmak üzere toplam 974.456,02-TL üzerinden kambiyo senedine dayalı takip başlattığını, takip dayanağı bononun teminat bonosu olduğunu, ayrıca davacılardan bir kısmının hiç kredi kullanmadığını, bir kısmının kullandığı kredileri ödediğini, bir kısmının ise ayrı ayrı kullandıkları krediler nedeniyle farklı tutarda borçlarının olduğunu, birbirlerine kefil olmayan, birbirlerinin borçlarını garanti etmeyen davacıların, tüm şirketlere kullandırılan kredilerden bakiye toplam borçtan sorumlu tutulamayacaklarını ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuştur. Asıl davada davalı banka vekili tarafından, davacıların grup şirketleri oldukları ve genel kredi sözleşmeleri ile bu şirketlere grup limiti tanındığı, sözleşmelerin 3.8 maddesi uyarınca davacıların her birinin kullanacağı kredi yönünden müşterek borçlu olduklarını, borçların ödenmesinde yaşanan gecikme nedeniyle hesabın kat edildiğini, dava konusu bononun da borcun ödenmesi amacıyla verilmiş, kayıtsız şartsız borç ikrarını içeren bir senet olduğunu, teminat senedi olmadığını savunmuş, davanın reddi ile kötü niyet tazminatı talep etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından; taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmeleri, dava dışı … ile davalı banka arasında imzalanan müteselsil kefalet ve rehin sözleşmeleri, ihtarnameler, 30/09/2015 tanzim 05/10/2016 ödeme tarihli 3.000.000,00TL bedelli senet sureti, ödeme dekontları, finansman desteği talep formları, kredi tahsilat planları, tutanaklar, araç rehin sözleşmesi, İstanbul 15.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1586 D.İş sayılı dosyasına ait ihtiyati haciz kararı, İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası, taraflar arasındaki yazışmalar, proforma fatura suretleri, kredi tahsilat planları, hesap ekstre dökümleri ve banka kayıtları dosya arasına alınmış, bankacı bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucu tanzim edilen rapora itirazlar nazara alınarak, yeni oluşturulan üç kişilik bilirkişi heyeti marifetiyle, davacıların ve davalı bankanın ticari defter kayıtları ile dosya üzerinde inceleme yaptırılarak rapor alınmıştır. Asıl dava konusu takip dayanağı bono incelendiğinde; 30/09/2015 tanzim tarihli, 05/10/2016 vadeli 3.000.000,00-TL bedelli bononun lehdarının davalı banka, keşidecilerinin … A,Ş, … A.Ş, … A.Ş, … A.Ş, … Ortaklığı A.Ş ve … A.Ş (asıl dava davacısı tüm şirketler) olduğu, dava dışı …’nin ise avalist olduğu anlaşılmıştır. Davacılar vekili dava konusu bononun teminat bonosu olduğunu, ayrıca bono vadesinin tarafların anlaşmasına aykırı olarak, davacıların rızası hilafına sonradan doldurulduğunu ileri sürmüş, davalı vekili ise ödeme amacıyla keşide edildiğini ileri sürmüş olup, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmelerinde, müşterilerin davalı bankaya teminat amacıyla kambiyo senedi vereceklerine ilişkin düzenleme bulunmadığı, senet metninde teminat kaydının mevcut olmadığı, kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren bononun teminat bonosu olduğunu yazılı delil ile ispat yükünün davacılar üzerinde olduğu, öte yandan bonodaki imzalarını inkar etmeyen davacıların bono vadesinin sonradan taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu da yazılı delil ile ispatla yükümlü oldukları, her iki iddianın yazılı delil ile ispat olunamadığı anlaşılmış olup, davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Dosyaya mübrez genel kredi sözleşmeleri incelendiğinde; 06/04/2015 tarih 3.000.000.00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde; … A.Ş, … A.Ş, … A.Ş, … Yatırım Ortaklığı A.Ş, … Yatırım Ortaklığı A.Ş ve … A.Ş’nin müşteri sıfatıyla imzalarının bulunduğu, sözleşmenin 3.9 maddesinde; banka edilen Limit birden çok Müşteriye Grup Limiti olarak tahsis edildiği takdirde Kredi, tahsis edilen Limit çerçevesinde gruba dahil Müşterilerden sadece birisine veya birkaçına veya tamamına kullandırılabilir. Banka tarafından tahşis edilen Limit çerçevesinde, bu Sözleşmede imzası bulunan Müşterilerdern biri veya birkaçı veya tamamı, aynı anda veya farklı zamanlarda, kısmen veya tamamen Kredi kullanabilir. Bu halde, Limitin gruba dahil Müşterilerden hangisi hangileri veya tamamı tarafından kullanılıp kullanılmadığına ve ne miktarda kullanıldığına bakılmaksızın, Sözleşmede imzası bulunan Müşterilerin tamamı; bu kullanımlar nedeni ile Bankaya karşı müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile borcun tamamından sorumludur. Banka, bu Alacakların tahsili için Müşterilerden birine, birkaçına veya tamamına aynı anda müracaat hakkına sahiptir.” düzenlemesinin yer aldığı; 15/05/2015 tarihli, 1.000.000.00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde; … A.Ş ve … A.Ş’nin müşteri sıfatıyla imzalarının bulunduğu, sözleşmenin 3.9 maddesinin aynı düzenlemeyi içerdiği; 30/09/2015 tarihli 3.000.000.00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde; … A,Ş, … A.Ş, … A.Ş, … A.Ş, … Yatırım Ortaklığı A.Ş ve … A.Ş’nin müşteri sıfatıyla imzalarının bulunduğu, sözleşmenin 3.9 maddesinin aynı düzenlemeyi içerdiği; her üç genel kredi sözleşmesine de dava dışı …’nin sözleşme limitleri ile aynı limit ile müteselsil kefil olduğu anlaşılmıştır. Yine her üç sözleşmeye ilişkin risk bildirim ve bilgilendirme formlarının sözleşmeye taraf şirketler tarafından imzalandığı görülmüştür. Her üç genel kredi sözleşmesi ile sözleşmeye taraf olan müşteri şirketlere toplam bir grup limiti tanındığı, sözleşmelerin 3.9 maddesi uyarınca bu toplam limit dahilinde taraf şirketlerin birinin veya tamamının kullandığı kredilerden ötürü tüm taraf şirketlerin, TBK’nun 162 maddesi kapsamından müteselsil borçlu oldukları anlaşılmış olup, davacılar vekilinin davacı şirketlerin diğerlerinin borcuna müteselsil kefil olmadıkları, bu nedenle her bir şirketin ancak kendi kullandığı kredi nedeniyle sorumlu tutulabileceği yönündeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı bankanın kat ihtarına konu ettiği ve davacılara kullandırılan krediler incelendiğinde, bir kısmının 30/09/2015 tarihli son genel kredi sözleşmesinden önce ve muhtelif tarihlerde kullandırıldıkları anlaşılmış, genel kredi sözleşmelerinin ilkine davacı şirketlerden beşinin, ikincisine ikisinin, sonuncusuna ise tamamının taraf olduğu anlaşılmış olmakla birlikte, dava ve takip konusu 3.000.000,00-TL bedelli bonoda tüm davalıların keşideci olarak imzalarının bulunduğu, bononun teminat bonosu olduğunun ve vadesinin rıza hilafına doldurulduğunun kanıtlanamadığı açık olduğundan, takip genel kredi sözleşmelerine değil kambiyo evrakına dayalı yapılmış bulunduğundan, davacı şirketlere hangi kredinin(proje kredisi) hangi genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırıldığının tespit edilmesine gerek bulunmayıp, davacılar vekilinin istinaf başvurusu bu yönden de yerinde bulunmamıştır. Asıl davada davalı vekilinin kötü niyet tazminatına yönelik istinaf sebebi; İİK’nun 72/4 fıkrası uyarınca menfi tespit davasında haksız çıkan davacı aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için, takibin durdurulmasına veya icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmiş olmasının gerektiği, ilk derece mahkemesince takipten sonra açılan menfi tespit davasında tedbir kararı verilmediği, bu nedenle tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla yerinde görülmemiştir. Birleşen davada davacı ve davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yönünden yapılan değerlendirmeler: Birleşen davada davacı … A.Ş. vekili; davalı ile asıl dosya davacıları arasındaki genel kredi sözleşmelerine istinaden, davacının da davalıdan taşıt kredisi kullandığını, bu kredi için … plakalı araç üzerinde 09/07/2015 tarihli sözleşme ile davalı lehine 606.000,00-TL limitli taşınır rehni tesis edildiğini, davacının kendi kullandığı 21/07/2015 tarihli 463.000,00-TL tutarlı kredinin, ödenmemiş 277.905,23-TL borcu kaldığını, ancak davalının diğer grup şirketlerine kullandırılan kredilere kefil olunmamasına rağmen, tüm şirketlerin toplam borcu üzerinden hesabı kat ettiğini, akabinde teminat bonosu mahiyetindeki bonoya dayalı olarak tüm grup şirketleri aleyhine takip başlattığını, buna ilişkin yargılamanın asıl davada devam ettiğini, asıl dava devam ederken davacılardan … Şirketi’nin kapak hesabına göre tespit edilen tüm takip tutarını ödediğini, bunun üzerine davalıya araç üzerindeki rehnin kaldırılmasının ihtar edildiğini, ancak davalının bakiye borç bulunduğundan bahisle rehni kaldırmadığını, davalının asıl davaya konu takipte alacaklı olduğunu iddia ettiği tutarın tamamını, rehinle teminat altına alınana alacak tutarı da içinde olacak takibe konu ettiğini, fazlaya ilişkin haklarını da saklı tutmadığını, kapak hesabı üzerinden dosya borcu ödendiğinden rehnin de sona erdiğini ileri sürmüş, rehin sözleşmesinden ve rehin hakkından ötürü davalıya bir borcunun bulunmadığının tespitini ve rehnin kaldırılmasını talep etmiştir. Bu talep davalı lehine tesis edilen rehin hakkının sona erdiğinin tespiti ve rehnin kaldırılması mahiyetindedir. Birleşen davada davalı vekili; asıl davada icra dosyasına yapılan ödemenin borcu sona erdirir mahiyette bulunmadığını, davacıların icra dosyasına yapılan ödeme nedeniyle menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam ettiklerini, bu nedenle ödemenin itirazi kayıtla yapıldığının kabul edilmesinin gerektiğini, asıl davanın davalı aleyhine olacak şekilde kesinleşmesi halinde tahsil edilen paranın geri ödenmesinin gerekeceğini, bu nedenle rehin hakkının sona ermediğini, rehnin kaldırılması koşullarının oluşmadığını savunmuştur. Birleşen davada davalı vekilinin rehin hakkının sona ermediği ve rehnin kaldırılması koşullarının oluşmadığına yönelik istinaf sebebi değerlendirildiğinde; her ne kadar ilk derece mahkemesince; birleşen davanın; esas davaya konu yapılmış bulunan icra dosyası borcu ödenmiş olmasına rağmen … plakalı araç üzerine konulan rehnin kaldırılmadığı iddiası ile borçlu olmadığının tespitine yönelik olduğu, asıl davada davacılar ile davalı banka arasındaki ilişkinin genel kredi sözleşmesine dayandığı, davacılara kullandırılan kredinin ödenmemesi sebebiyle davalı bankanın İİK 167.maddesi uyarınca seçimlik hakkını kullanarak kambiyo senedine dayalı takip yaptığı, alacaklının dilerse rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip dilerse kambiyo takibi, dilerse genel haciz yolu ile takip yolunu seçebileceği, takip usullerinden hangisi seçilirse seçilsin sonuçta davalı alacağının tek olduğu ve genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, birleşen dava açılmadan önce ve asıl menfi tespit davası açıldıktan sonra, asıl dava konusu takip borcunun ödendiği, davanın istirdat davasına dönüştüğü, asıl davada istirdat talebinin reddine karar verildiği, birleşen menfi tespit davasının da konusuz kaldığı, ancak istirdat davasının reddine karar verildiği, davalı bankanın alacağını asıl borç, faiz ve ferileri ile birlikte tahsil ettiği, bu nedenle TBK’nun 131/1 fıkrası uyarınca bu borcu teminat altına alan … plakalı araç üzerine konulan rehnin sona erdiği gerekçeleri ile rehnin kaldırılmasına karar verilmiş ise de; birleşen tek bir talep ileri sürülmüş olup bu talep; rehin hakkının sona erdiğinin tespiti ve buna bağlı olarak rehnin kaldırılmasıdır. Rehin hakkının sona erip ermediği rehin sözleşmesinde, rehnin teminat altına aldığı alacakların kapsamı tartışılıp değerlendirilerek tespit edilebilir. 09/07/2015 tarihli rehin sözleşmesinde; rehinle teminat altına alınan borçların; borçlu … A.Ş.’nin, – bankanın merkez ve şubelerinden kullandığı ve kullanacağı tüm nakdi ve gayrınakdi kredilerden ve kredi sayılan işlemlerden kaynaklanan borçlarını; – bankanın diğer kredi borçlularının kredi ve kredi sayılan işlemlerden kaynaklanan borçları için verdiği ve vereceği kambiyo senetlerinden kaynaklanan borçlarını – bankanın diğer müşterilerinin kredi veya kredi sayılan işlemlerden kayanaklanan borçlarının teminatı olarak verdiği ve vereceği ipotek, kefalet, garanti, aval ve borca katılmalardan kaynaklanan borçlarını, – yukarıda belirtiten borçlardan kaynaklanan her dürlü, vergi, harç v.b, mali yükümlükler ile gider, masraf ve komisyonlardan kaynakların borçlarını, – bankaya karşı yukarıda belirtilen kalemlerden dolayı, işbu sözleşmenin akdine kadar doğmuş ve işbu sözleşmenin akdinden sonra doğacak anapara, kâr payı, mahrum kalınan kar payı, teminat mektubu komisyonu, sigorta primi, avukatlık ücreli, prim, temerrüt halinde yasa ve sözleşme gereği ödenmesi gereken fer’iler ile mevzuatın rehin kapsamına dahil olacağını belirttiği borçlarını 606.000,00-TL limitle kapsadığı kararlaştırılmış olup, rehin hakkının sadece davacı tarafından kullanılan taşıt kredisinden doğan borçları teminat altına aldığı yönündeki davacı iddiası yerinde olmayıp rehnin; davacının davalı bankadan kullandığı veya kullanacağı tüm kredilerden, davalı banka müşterisi üçüncü kişiler lehine davacı tarafından verilen ayni ve şahsi teminatlardan doğmuş ve doğacak tüm borçları da teminat altına aldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla asıl davaya konu borcun dayanağı genel kredi sözleşmeleri ile, bu sözleşmelerden doğan borcun ifası uğruna davalı bankaya verilen takip dayanağı bonodan doğan borçlar rehnin kapsamında olmakla birlikte, rehin hakkının teminat altına aldığı mevcut ve müstakbel alacaklar çok daha geniş kapsamlı olup, yalnızca asıl dava konu alacaktan ibaret olmadığından, asıl davaya konu takip borcunun ödenmiş olması nedeniyle TBK’nun 131/1 maddesi koşullarının oluştuğundan ve rehin hakkının sona erdiğinden bahsedilemez. Mahkemece birleşen davanın reddi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuş ve davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüş ise de; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden ve eksik tahkikat işlemi bulunmadığından, birleşen davada verilen kararın kaldırılması ve dairemizce yeniden hüküm kurularak davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Birleşen davada davacı vekili; konusuz kaldığına karar verilen tespit talebi bakımından aleyhlerine vekalet ücretine hükmedilmesinin, rehnin kaldırılmasına yönelik hüküm bakımından ise lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesine yönelik istinaf sebebinin, birleşen davada verilen hükmün kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına yönelik dairemiz kararı karşısında konusuz kaldığı anlaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; asıl davada taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemiz tarafından esas hakkında yeniden hüküm kurularak birleşen davanın reddine, birleşen davada dairemizce verilen kararın mahiyetine göre birleşen davacı vekilinin konusuz kalan istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından asıl ve birleşen davalarla ilgili ayrı ayrı hüküm kurulmuş olmakla birlikte, asıl ve birleşen davalar için tek bir karar numarasının bulunması, karar numaraları aynı olan asıl ve birleşen davalarda verilen kararlardan birinin kaldırılması nedeniyle infazda tereddüt oluşmasının engellenmesi amacı ile ilk derece mahkemesi tarafından asıl davaya ilişkin verilen hüküm değiştirilmeksizin dairemiz hükmüne aynen alınmak suretiyle aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A)ASIL DAVADA taraf vekillerinin asıl davaya yönelik istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
B)BİRLEŞEN DAVADA;1-Dairemizce verilen kararın mahiyetine göre birleşen davada davacının, birleşen davaya yönelik konusuz kalan istinaf başvurusu hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 10 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin; Birleşen İstanbul 13 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/970 esas sayılı davasında verdiği, 16/10/2019 tarih ve 2019/779 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle;
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN:
ASIL DAVADA; Davanın REDDİNE, 3-İİK 72.maddesinde belirtilen tazminat şartları oluşmadığından tarafların tazminat istemlerinin REDDİNE, 4-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 44,40-TL karar harcının peşin olarak alınan 16.641,28 TL’den mahsubu ile fazla alınan 16.596,88-TL’nin davacılara iadesine,5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince; 52.928,24-TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak kendini vekil ile temsil ettiren davalıya verilmesine,6-Davalı tarafından yapılan 149,30-TL yargılama giderinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine, 7-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
BİRLEŞEN DAVADA; Birleşen davanın REDDİNE, 8-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 80,70-TL’nin harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 10.348,97-TL harçtan mahsubu ile bakiye 9.890,40-TL fazla harcın talep halinde davacıya iadesine, 9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 84.660,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 11-Davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 12-Taraflarca dosyaya yatırılan ve kullanılmayan bakiye gider avansının talep halinde ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 13-Harçlar Kanunu gereğince asıl ve birleşen davada, taraflarca asıl ve birleşen davaya ilişkin olarak ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 14-Asıl davada dairemiz karar tarihi itibariyle ve Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın asıl davada davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 15- Birleşen davada dairemiz karar tarihi itibariyle ve Harçlar Kanunu gereğince birleşen davada davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın birleşen davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 16- Asıl ve birleşen davalı tarafından asıl ve birleşen davaya ilişkin olarak ayrı ayrı yatırılan istinaf karar harçlarının ( 54,40 TL + 54,40 TL ) talep halinde asıl ve birleşen davalıya iadesine, 17- Asıl davada davalı tarafından yatırılan 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının asıl davacılardan alınarak asıl davalıya verilmesine, 18- Birleşen davada davalı tarafından yatırılan 148,60-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının birleşen davacıdan alınarak birleşen davalıya verilmesine, 19-Asıl ve birleşen dava davacılarının istinaf aşamasında sarf edilen harç ve posta giderlerinin kendileri uhdesinde bırakılmasına, 20-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 21-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 01/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.