Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1170 Esas
KARAR NO: 2022/1593 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/999 Esas – 2020/39 Karar
TARİH: 16/01/2020
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı ile müvekkili arasında 01/03/2016 tarihinde “İzmir Distribütörlük Çalışma Protokolü”nün imzalandığını, bu protokolde taraflar arasındaki çalışma şartlarının belirlendiğini ve protokole göre davalı şirketin müvekkiline kâr taahhüdü verdiğini, 3 aylık periyotlarda hesaplama yapılacak şekilde KDV hariç kâr tutarı en az 20.000-TL olacak şekilde müvekkiline garanti verdiğini, kâr tutarının 20.000-TL’yi bulmaması halindeyse müvekkilince fiyat farkı faturasının kesilebilceği hususunun karşılıklı mutabakatla belirlendiğini, Mart – Nisan – Mayıs aylarında yapılan toplam KDV hariç kâr tutarının 5.216,04-TL olduğunun belirlendiğini ve bu üç ay için müvekkilinin 54.783,96-TL alacağının doğduğunu, Haziran ayında hiç mal satamadığı gibi ayrıca iade mallardan dolayı da zarara uğradığını, Temmuz ayında müvekkilinin yalnızca 595,48-TL’lik KDV hariç kâr elde edebildiğini yani bir bakıma müvekkilinin 19.404,52-TL’lik alacağının doğduğunu, protokol kapsamında doğan alacaklara istinaden davalı şirkete (22/06/2016 tarihli … numaralı 15.000,00-TL bedelli – 26/08/2016 tarihli … numaralı 39.783,96-TL bedelli – 26/08/2016 tarihli … numaralı 20.469,95-TL bedelli – 26/08/2016 tarihli … numaralı 19.404,52-TL bedelli KDV hariç) faturaların gönderildiğini ancak faturaların haksız olarak düzenlendiği ve hukuki dayanağının olmadığı belirtilerek müvekkiline iade edildiğini beyanla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000-TL’nin ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin çeşitli alkollü içkileri Türkiye’ye ithal ettiğini ve Türkiye’deki dağıtımını ise distribütörlük sözleşmesi aracılığıyla başkaca şirketlere yaptırdığını, davacı ile müvekkilinin 21/04/2015 tarihinde distribütörlük sözleşmesi imzalandığını ancak akabinde davacı şirketin 30/07/2016 tarihinde müvekkili ile imzalamış oldukları 21/04/2015 tarihli distribütörlük sözleşmesini feshettiğini, davacının taleplerinin tümüyle haksız olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının iddia ettiği gibi … adlı kişinin müvekkili şirketi temsil ve ilzama yetkisinin bulunmadığını, daha önce gönderilen fiyat farkı bedellerinin cari hesaplara işlendiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacı tarafça gönderilen faturalara süresi içerisinde itiraz edildiğini, hukuki dayanaktan yoksun taleplerin ve davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf uhdesinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 16/01/2020 tarih 2016/999 Esas 2020/39 Karar sayılı kararında; “Dava; taraflar arasında imza edilen distribütörlük sözleşmesine ek olarak imzalandığı iddia olunan protokol kapsamında yoksun kalınan kar bedelinin tahsili istemine yöneliktir. Uyuşmazlık 01/03/2016 tarihli “İzmir Distribütörlük Çalışma Protokolü ” başlıklı belgenin taraflar arasında imza edildiği sabit olan 21/04/2015 tarihli sözleşmenin eki niteliğinde olup olmadığı ve davalı firmanın iş bu protokol hükümleri dahilinde metinde yazılı olduğu şekilde kar yoksunluğundan sorumlu tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır. 6098 Sayılı TBK 17, 40, 46. Maddeleri amir hükmünde de ifade edildiği üzere; kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz. Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler uygulanır. Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Bu bağlamda asıl distribütörlük sözleşme metni incelendiğinde davalı şirket yetkilisi tarafından imza altına alınıp temsil noktasında herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı, dava konusu edilen protokolün ise dava dışı şahıslar nezdinde ve davalı taraf imzası gözle görülür farklılık arz edecek nitelikte imza altına alındığı görülmektedir. Öte yandan iş bu 01/03/2016 tarihli belgenin asıl sözleşmenin eki olduğuna dair herhangi bir bağlayıcı kayıt olmadığı da görülmektedir. Yine sözleşme dahilinde kar marjına dair madde koyulduğu da açık olup sözleşme şartlarının davalı firma tarafından önceden haber verilerek değiştirilebileceği kararlaştırılmıştır. Tarafların cari hesap kayıtları dava konusu edilen fiyat farkı hariç tutulmak suretiyle birbiriyle örtüşmektedir. Bu açıklamalar ışığında varılan nihai kanaate göre; 01/03/2016 tarihli ve “İzmir Distribütörlük Çalışma Protokolü ” başlıklı belgenin davalı şirketi temsile yetkili kişi tarafından imza altına alınmadığı, ilgili tarih aralığında şirketi temsile yetkili kişi ya da kişilerin farklı olduğu, tadil ve değişikliğin yasanın belirlediği nizamda gerçekleştirilemediği, öte yandan yetkisiz temsil noktasında dahi davalı şirketin bu protokol hükümleriyle bağlı olduğuna dair dosyada herhangi bir delile tesadüf edilmeyip davacı tarafça tanzim olunan fiyat farkı faturalarının belirtilen gerekçe dahilinde TTK 18 ve 21-(2) maddeleri amir hükmünce davalı tarafından davacıya iade edildiği anlaşılmakla subüt bulmayan davanın esastan reddi gerektiği takdir edilmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir…”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Taraflar arasında akdedilen işbu protokol kapsamında doğan alacaklara istinaden davalı şirkete faturaların davalı firma yoluyla gönderildiğini, Davalı firmanın; Beyoğlu … Noterlği’nin 02.09.2016 tarih, … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile bu faturaların haksız olarak düzenlendiğini ve hiçbir hukuki dayanağı olmadığını belirterek faturaları iade ettiğini, davalı şirketin söz konusu distribütörlük sözleşmesini … Ltd. Şti. Adına imzalayan söz konusu firmanın Türkiye satış müdürü olan …’ın böyle bir anlaşma yapmaya yetkili olmadığını, bu nedenle bu protokol kapsamında düzenlenen faturalardan da sorumluluklarının bulunmadığını ileri sürdüğünü, yerel Mahkeme tarafından ‘protokolün davalı şirkete temsile yetkili ilgili tarih aralığında şirkete temsile yetkili kişi tarafından imza altına alınmadığı, ilgili tarih aralığında şirketi temsile yetkili kişi ya da kişilerin farklı olduğu’ belirtildiğini ancak kabulünün mümkün olmadığını, …’ın şirketi temsile yetkili kişi ticari vekil olduğunu, … tarafından müvekkili şirket yetkilisine gönderilen İzmir Distrbütörlük Çalışma Prokolü konulu ve 01.03.2016 tarihli mail içeriğinde, dava konusu protokolün gönderildiğini ve mailin bilgi kısmında davalı şirket müdürlerinden …’ın yer aldığını, dolayısıyla, davalı şirket müdürünün protokolün imzalandığından başından itibaren haberdar olduğunu ve itirazının da olmadığı göz önüne alındığında protokol altında imzası bulunan …’a ticari vekillik yetkisinin zımnen verildiğinin kabulü gerektiğini, bu durumda, davalı şirket müdürünün başından itibaren haberdar olduğu gözetildiğinde müvekkilinin sözleşmeden kaynaklı alacaklarını ödememek kastıyla kötüniyetli olarak yetkisiz temsil hususunu ileri sürdüğünün açık olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararı ile yetkili olmayan kişi tarafından gerçekleştirilen işlemin, yetkilisince kabul edilmesi halinde zımni kabulün varlığına ve de teamül haline gelen bu uygulamanın 3. kişiler nezdinde şirketi bağlayacağına dair kararının iddiaları ispatlar nitelikte olduğunu, (Yargıtay Hukuk Genel Kuruluu 2011/549 Esas, 2011/644 Karar Sayılı ve 19.10.2011 Tarihli Kararı) Davalı şirketin …’ın şirketi temsile yetkili kişi olmadığına ilişkin tek dayanağının Ticaret Sicil Gazetesi’nde yetkili kılınmaması olduğunu, şirketlerin kağıt üzerinde yetkili kılmadığı ve aslında şirket işleyişinde açık yetkiye sahip olan Bölge Müdürleri vs. Şirket işleyişine esas hakim olan kişiler olduğunu ve tüm süreci onların gerçekleştirdiğini, davalının kötüniyetli yaklaşımı nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, Dosya kapsamında dilenen tanık anlatımları ile 01/03/2016 tarihli protokolün akdedildiğinin sabit olduğunu, davalı şirket tanığı olarak dinlenen …’ın davalı şirkette aynı pozisyonda devam ettiğinin beyan edildiğini, Müvekkili şirket dava konusu protokol kapsamında talep hakkı bulunan, eksik kalan kar kısmı için dava dilekçesinde yer verilen 22.06.2016 tarihli, … sıra numaralı ve 15.000,00 TL bedelli (KDV dahil 17.700, TL) faturayı düzenlediğini ve davalı şirkete gönderildiğini, davalı şirketin bu faturaya itiraz etmeyerek cari hesaplarına işlediğini, davalı şirketin işbu faturanın tebliği ile protokol kapsamında müvekkilinin kar edemediğini ve buna ilişkin taahhüdün istendiğini öğrendiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararı ile fiyat farkı faturalarının iade edildiği belirtilmiş ise de dava konusu protokolden kaynaklı 22.06.2016 tarihli faturaya itiraz edilmeyip, davalı şirketin cari hesabına işlendiğini, iade edilen faturalar daha sonraki aylara ilişkin faturalar olduğunu dolayısıyla, davalı şirketin protokolden kaynaklı bir faturaya itiraz etmeyerek cari hesabına işlemesi akabinde devam eden aylardaki kar taahhütlerine ilişkin faturalara yetkisiz temsil nedeni ile iade ettiğini ileri sürmesinin haksız, hukuka aykırı ve kötüniyetli olduğunu, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava taraflarlar arasındaki 21/04/2015 tarihli distribütörlük sözleşmesine ek olarak yapıldığı iddia olunan 01/03/2016 tarihli protokole dayalı tanzim edilen fatura bedellerinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacı vekilince süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Taraflar arasında 21/04/2015 tarihli, davalıya ait ticari ürünlerin davalı tarafından satış ve dağıtımının yapılmasına yönelik distribütörlük sözleşmesi yapıldığı, sözleşmenin 30/07/2016 tarihinde sonra erdiği, sözleşmenin tasfiye aşamasına girdiği, davacının elinde kalan ürünleri davalıya iade ettiği, sözleşmeye istinaden davalıdan tedarik edilen ürünlerle ilgili taraflar arasında herhangi bir alacak borç ilişkisinin bulunmadığı ihtilaf konusu değildir. Uyuşmazlık, 01/03/2016 tarihli protokolün davalı şirketi bağlayıp bağlamadığı, ulaşılacak sonuca göre; davacının bu protokole dayalı olarak tanzim ettiği, tamamı 26/08/2016 tarihli, sırasıyla …, …, … seri numaralı, toplam 96.996,94-TL bedelli fatura bedellerinin davalıdan talep edip edemeyeceğine ilişkindir. Dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla, 10.000,00-TL üzerinden kısmi dava olarak açılmıştır. Mahkemece taraf delilleri toplanmış, dava konusu sözleşme ve protokol örnekleri, dosya arasına alınmış, taraf tanıkları dinlenilmiş, taraf şirketlerin ticari defter ve kayıtları üzerinde mali bilirkişi incelemeleri yaptırılarak rapor alınmıştır. 01/03/2016 tarihli protokol incelendiğinde; protokol altında taraf şirketlerin kaşelerinin bulunmadığı, davalı çalışanı … ile davacı Şirket yetkilisi …’nin imzasının bulunduğu; porotokolün … tarafından, … gönderildiği; “… Bey, İzmir ili distribütörlük çalışma şartları aşağıdaki gibidir: 3 aylık periyotlar halinde bakılmak üzere; 3,aylık periyotta sahaya yapılan KDV hariç satış üzerinden hesaplama yapılacaktır. KDV hariç ürün alış net fiyatı (fatura altı gelen tutarlar ve ay sonu alınan ürün uygulama faturaları düşüldükten sonra) ile satış net fiyatı arasındaki fark “kar” olarak hesaplanacaktır. Zam geçişlerinden elde edilecek kar hesaplamada göz önünde bulundurulacaktır. Hesaplamadan çıkan KDV hariç “kar” TL ile 20.000 TL KDV hariç tutar arasında varsa, fark tutarı, fatura olarak …’dan “fiyat farkı” olarak alınacaktır. … Gıda’nın toplam kar TL tutarı 20.000 TL KDV hariç olacaktır. Bu tutarın üstündeki karlılık bir sonraki dönemden düşülecektir. Örneğin: 3 aylık 750.000 TL KDV hariç ciroda sahaya satılan ürünlerin net alış ve net satış kdv hariç fiyatları arasındaki fark 67.500 TL olmuş ise herhangi fatura dönüşü yapılmayacaktır. 7.500 TL fazla olan karlılık bir sonraki dönemden düşülecektir. Yukarıdaki uygulamaların dışında herhangi bir şekilde …’dan …’e fatura dönüşü yapılmayacaktır. …’den alınan ürünlerin karşılığı olarak 75 gün vadeli çek ile ödeme yapılacaktır. Belirlenen tutarda teminat mektubu … firmasına verilecektir.” ifadelerini içerdiği anlaşılmıştır. Davalı yan protokol altında imzası bulunan …’ın şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığını, yazı altında şirket kaşesi bulunmadığı gibi, yazıyı gönderen şirket çalışanının bu konuda davalı şirketten herhangi bir talimat da almadığını protokolün şirketi bağlamadığını savunmuş, davacı ise …’ın davalı şirketin ticari vekili olduğunu, bu protokol kapsamında tanzim edilen ve dava konusu edilmeyen 22/06/2022 tarihli … sıra nolu KDV dahil 17.700,00-TL bedelli faturanın davalı defterlerine kaydedildiğini iddia etmiştir. Dava konusu üç fatura davalı tarafından ticari defterlerine kaydedilmeyerek, davalıya iade edilmiştir. Davalı şirketin incelenen sicil kayıtları kapsamından, …’ın gerek sözleşmenin, gerekse protokolün imzalandığı tarihlerde, bu tarihlerin öncesinde ve sonrasında şirketi temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığı tespit edilmiştir. TTK’nun 629/1 fıkrası atfı ile TTK’nun 372/1 fıkrası uyarınca şirket adına imza atmaya yetkili kişiler şirketin ünvanı altına imza atarlar. TTK’nun 40/2 fıkrası uyarınca tüzel kişi tacirlerde, şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin noter onaylı imza sirkülerlerinin sicile verilmesi zorunludur. Somut olayda 01/03/2016 tarihli protokol altında, davalı şirket ünvanı veya kaşesi yer almadığı gibi, sözleşme tarihi itibariyle … şirket yetkilisi değildir. 6100 Sayılı TBK’nun 551/1 maddesinde tanımlanan ticari vekil; bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu yetkinin, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsadığı, ancak, ticari vekilin açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamayacağı, kambiyo taahhüdünde bulunamayacağı, dava açamayacağı ve açılmış davayı takip edemeyeceği hükme bağlanmıştır. TTK’nun 629/1 maddesi atfı ile limited şirketlere kıyasen uygulanacak TTK’nun 371/7 fıkrası uyarınca; limited şirket müdürleri, şirkete hizmet akdi ile bağlı olanları sınırlı yetkiye sahip ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları olarak atayabilirler. Bu şekilde atanacak olanların görev ve yetkileri, 367 nci maddeye göre hazırlanacak iç yönergede açıkça belirlenir. Bu durumda iç yönergenin tescil ve ilanı zorunludur. İç yönerge ile ticari vekil ve diğer tacir yardımcıları atanamaz. Bu fıkra uyarınca yetkilendirilen ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları da ticaret siciline tescil ve ilan edilir. Bu kişilerin, şirkete ve üçüncü kişilere verecekleri her tür zarardan dolayı yönetim kurulu müteselsilen sorumludur. Nitekim davalı şirket esas sözleşmesinde 28/11/2014 tarihli genel kurul kararı değişiklik yapılmış, TTK’nun 367, 371 ve 629 maddeleri uyarınca davalı şirket müdürlerine, bir iç yönerge hazırlayarak yetkilerini üçüncü kişilere devretme, ticari vekil ve tacir yardımcısı atama yetkisi verilmiştir. Davalı şirketin incelenen tüm sicil kayıtları kapsamından, …’ın davalı şirket ticari vekili olarak atandığına ve bu hususun tescil ve ilan edildiğine dair bir kayda rastlanmamıştır. Yapılan açıklamalar çerçevesinde; davacı vekilinin, 01/03/2016 tarihli protokol altında imzası bulunan …’ın davalının ticari vekili olduğu yönündeki istinaf sebebi yerinde bulunmadığı gibi, protokol altında şirket kaseşi bulunmayıp, yalnızca …’ın kendi isim ve imzası bulunduğundan, imzanın şirket adına atıldığına dair başkaca bir ibare de mevcut olmadığından, davalının protokolün davalı şirketi bağladığına dair istinaf sebebi de yerinde bulunmamıştır. Öte yandan, dava konusu protokol ile davalı şirkete, 21/04/2015 tarihli sözleşmede öngörülmeyen ek yükümlülükler getirildiği, protokol ile davacıya kar taahhüdünde bulunulduğu, taahhüt edilen karın altında kazanç elde edilmesi halinde eksik kısmın davacı tarafından davalıya fatura edileceğinin düzenlendiği anlaşılmış olup, bir an için …’ın ticari vekil olduğu düşünülse dahi, ticari vekilin yetkisinin kapsamının TBK’nun 551/2 fıkrası uyarınca işletmenin alışılmış işlemleri ile sınırlı olduğu, davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanan sözleşmede öngörülmeyen ek taahhütleri içeren bir protokolün, işletmenin alışılmış işlemleri kapsamında ve ticari vekilin yetkisi kapsamında kabul edilemeyeceği açıktır. Davacının, dayanak protokol kapsamında, mart, nisan ve mayıs aylarında eksik kalan kar tutarının bir kısmını içerir şekilde düzenlendiğini ve davalının defterlerine kayıtlı olduğunu beyan ettiği, 22/06/2016 tarihli KDV dahil 17.700,00-TL bedelli faturanın iskonto bedeli açıklaması ile tanzim edildiği, ancak faturanın 01/03/2016 tarihli protokole istinaden düzenlendiğine dair fatura metninde başkaca bir kayıt bulunmadığı anlaşılmış olup, davacı tarafından ileri sürülen, davalı yanın bu faturayı defterlerine kaydetmekle yetkisiz temsilci tarafından yapılan 01/03/2016 tarihli protokole icazet verdiği yönündeki istinaf sebebi yerinde bulunmamıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi kararında usul ve kanuna uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03/11/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.