Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1163 E. 2022/1319 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1163
KARAR NO: 2022/1319
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 15/01/2020
NUMARASI: 2019/745 Esas – 2020/24 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı aleyhine Bakırköy … Noterliği’nin 05/05/1999 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edildiğini, ihtarnamenin müvekkiline tebliğ edilip edilmediğinin belli olmadığını, müvekkili aleyhine 01/06/2017 tarihinde İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile takibe geçildiğini, vekaleten hesap kat ihtarına, temerrüt faizlerine, borca ve tüm ferilerine itirazlar ettiklerini, icra dairesi tarafından Bankacılık Kanunu’nun 138. maddesi gerekçe gösterilerek, fonun alacaklı olduğu takiplerde borçlular tarafından yapılan itirazların satış dışındaki takip işlemlerini durdurmayacağından bahisle 15/08/2017 tarihinde itirazın reddine karar verildiğini, takibe dayanak belge olarak … Bankası A.Ş. hesap kat ihtarı ve hesap özetinin gösterildiğini, mevcudiyeti ileri sürülen borçla ilgili olarak davacı müvekkilinin hiçbir bilgisinin olmadığını, hesap kat ihtarnamesinin davacıya tebliğ edilmediğini, takibe konu kredinin ticari kredi olduğunu, davacının kefil sıfatı taşıdığının görüldüğünü, takip ekinde kredi sözleşmesi bulunmadığından, sözleşmedeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hakkındaki itiraz haklarını saklı tuttuklarını, talep edilen faiz oranı ve faiz miktarı fahiş olduğundan müvekkilinin kefil sıfatı ile borçtan sorumlu olmadığını, takip konusu borcun takipten önce zamanaşımına uğradığını beyanla davacının alacaklıya İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyasından borçlu olmadığının tespitine, takibe, borca, faize ve faiz oranına itirazlarının kabulü ile takibin iptaline, haksız ve kötü niyetli takip yapıldığından %20’den az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Bankası A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasına karşı açılmış olan huzurdaki maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacıya 05.05.1999 tarihli hesap kat ihtarnamesinin tebliğ edildiğini, borcun muaccel hale geldiğini, hesap kat ihtarı ekindeki hesap özetinin de süresi içerisinde itiraza uğramadığından kesinleştiğini, zamanaşımı iddiasının da yasal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin 06.07.2001 tarihi itibariyle tasfiye sürecine girdiğini, müvekkili banka alacağının Hazine alacağı sayıldığını, müvekkili banka alacağının 4389 sayılı yasa ve bunu değiştiren 5020 sayılı yasa çerçevesinde 20 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, hesap kat tarihinden itibaren 20 yıllık sürenin geçmediğini, takipte talep edilen faiz oranının da akdi faiz oranı ve akdi temerrüt faiz oranı olduğunu, buna yönelik itirazların da yersiz olduğunu beyanla davanın reddine, takip tutarı üzerinden %20 oranında tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 15/01/2020 tarih 2019/745 Esas 2020/24 Karar sayılı kararında; “Dosyanın incelenmesinde davacının dava dışı şirketin kullandığı krediye kefil olduğu, hesap kat ihtarının 04/05/1999 tarihinde tebliğe gönderildiği, icra takip tarihinin 01/06/2017 tarihinde yapıldığı, iş bu davanın ise 23/10/2017 tarihinde açıldığı, takip tarihinden önce hesap kat tarihinden itibaren 10 yıldan fazla süre geçtiği, oysa 6098 sayılı TBK’nun 598/3. Maddesinde belirtildiği üzere kefaletin 10 yıl ile sınırlandırıldığı ve bu sürenin bir zaman aşımı değil kefaletin düşüm süresi olduğu, 6101 sayılı yasanın 5/2. Maddesi uyarınca süre aşımına uğrayan konularda ilk defa TBK ile düzenlenme getirilmiş ise hak sahibine 1 yıllık ek süre tanındığı, 6098 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıllık sürenin de geçtiği, her ne kadar 818 sayılı yasada kefalet süresine ilişkin düzenleme yapılmamış ise de, 6098 sayılı yasa ile getirilen düzenlemenin 6101 sayılı yasanın 5/2. Maddesi uyarınca geçmişe yürüdüğü, bu haliyle davacının kefaletinin sona erdiği, davacının talebinin kabul edilebilir olduğu, davacı aleyhinde başlatılan icra takibinin kefaletin düşmesi nedeniyle haksız olduğu ve iptaline karar vermek gerektiği anlaşılmış..”gerekçesi ile, davanın kabulü ile dava dışı …Tic. Ltd. Şti.’nin … Bankası A.Ş Sefaköy şubesinde kullandığı kredi nedeni ile davacının kefaletinin sona ermiş olması nedeniyle, davacının davalı tarafa İstanbul … İcra Müdrülüğü’ünn … E. Sayılı takip dosyasında borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, davalı tarafın kötü niyeti sabit olmadığından kötü niyet tazminatına yer olmadığına karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Müvekkili aleyhine, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile 36.385,13 TL asıl alacak, 1.229.948,38 TL işlemiş faiz, 61.496,51 TL BSMV olmak üzere 1.327.830,02 TL takip tutarı için ilamsız takip başlatıldığını, borçlu olmadıklarının tespiti için İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi’nin 2017/816 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası ikame ettiklerini, bilahare dosya görevsizlikle İstanbul 21.Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilerek 2019/745 E. Sayılı dosya nosunu aldığını, İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ile davanın kabulüne karar verildiğini, Gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden ve davanın kabul gerekçesi nazara alınarak AAÜT gereğince maktu 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ” karar verildiğini, lehlerine “maktu” vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Gerekçeli kararın “Delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe” kısmında; “6098 sayılı TBK’nun 598/3. Maddesinde belirtildiği üzere kefaletin 10 yıl ile sınırlandırıldığı ve bu sürenin bir zaman aşımı değil kefaletin düşüm süresi olduğunu… davacı aleyhinde başlatılan icra takibinin kefaletin düşmesi nedeniyle haksız olduğu ve iptaline karar vermek gerektiği” şeklindeki gerekçe ile davanın kabulüne karar verildiğini, hüküm fıkrasında atfedilen ” davanın kabul gerekçesi nazara alınarak” şeklindeki ifadeden, hak düşürücü süre sebebiyle davanın kabulüne karar verildiği için maktu vekalet ücretine hükmedildiğinin anlaşılmakta olduğunu, Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenen bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hakmı olduğu hususunun doktrinde tartışmalı olduğunu, dava konusu olaylarda ise her iki halde de sonucun değişmeyeceğini, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiğinin açık olduğunu, bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmakla, yasada açıkça hak düşürücü süre olarak tanımlanmayan ve hukuki niteliği tartışmalı husus sebebiyle lehlerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İcra dosyasının takip tutarının 1.327.830,02 TL olduğunu, ilk derece mahkemesince dava harçlarının nisbi hesaplanarak taraflarına tamamlattırıldığını, 30.10.2019 tarihinde 22.676,01 TL peşin harcı yatırdıklarını, karşı vekalet ücretinin de yargılama giderlerinden olduğu göz önüne alındığında nisbi vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğini, Harcın yatırılması için taraflarına muhtıra çıkartıldığını ve müvekkilinin haksız olarak karşı karşıya kaldığı takip sebebiyle yargılamaya devam edilebilmesi için maddi imkansızlıklarla 30.10.2019 tarihinde 22.676,01 TL peşin harcı tamamladığını, ilk derece mahkemesince davalarının kabulüne karar verildiği halde, yatırılan harcın taraflarına iadesi hususunda gerekçeli kararda hüküm kurulmadığını, harcın taraflarına iadesi gerektiğini, davada haklı çıkan taraf olmalarına rağmen harç iadesine karar verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olup istinaf başvuru sebebi olduğunu, Dava dilekçeleri ile davalı-borçlu aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep ettiklerini, ilk derece mahkemesince bu tazminat taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, alacaklı/davalının statüsünün sağladığı avantajlar ile alacağa tam 34 kat faiz işletilerek müvekkili aleyhine takibe geçilmesi, müvekkilinin borçlu olmadığı bir alacak sebebiyle fahiş tutarda haciz tehdidi altında kalması, hakkındaki fahiş tutarlı takip sebebiyle kredi notunun düşmesi, pasifinin aktifinden fazla görünmesi gibi birçok mali zararına sebebiyet veren sonuca maruz kaldığını, sayılan bu eşitsizliklerin her birinin başlı başına kötü niyetle takip yapmak anlamına geldiğini, alacaklının bu şartlarda başlattığı icra takibi tamamen kötüniyetli olup tek başına müvekkilinin mahvına yol açtığını, haksız ve kötüniyetli takip başlatan davalı alacaklı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu talebi pas geçmenin hukuka ve usule aykırı olduğunu beyanla istinaf başvurusunun esastan kabülüne, gerekçeli karardaki maktu vekalet ücretinin kaldırılarak lehlerine nisbi vekalet ücreti tahmiline, yargılama harcının iadesine, alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla haksız takip yapan alacaklı davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı …’ın borcu olmadığı yönünde tesis edilmiş olan yerel mahkeme kararının hatalı olduğunu, temlik eden … Bankası ile borçlu davacı arasında imzalanan sözleşmenin Genel Kredi Sözleşmesi olduğunu, davacı yanın krediyi kullanarak menfaat temin eden … Ticaret Limited Şirketi’nin ortağı ve temsilcisi olduğunu, durumunu gösterir belgelerin temlik eden banka avukatı tarafından dava cevap dilekçesi Ek’inde yerel mahkemeye sunulduğunu, davacı borçlu ile temlik eden … Bankası arasında imzalanmış bulunan Genel Kredi Sözleşmesin’den kaynaklanan borcun Bakırköy … Noterliği’nce … yevmiye numarası ile 04.05.1999 tarihinde kat edildiğini, hesap kat ihtarının İİK’nın 68. maddesi anlamında belge olma niteliğine haiz olduğunu, hesap kat edildikten sonra bankacılık işlemlerinin sona ereceğini ve hesap kat edilene kadar yapılmış faiz ve masrafların kat ihtarı ile anaparalaşacağını, hesap kat ihtarnamesi ile kat edilen toplam borç tutarının kapitalize edilebileceğini ve likidite sıfatına kavuşacağını, davacı borçlunun hesabın kat edilmesi ile temerrüde düştüğünü ve anılan limitin tümünden sorumlu hale geldiğini, temlik eden tasfiye halinde … Bankası tarafından kat ihtarının ardından borçlu aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosya ile takip başlatıldığını ve ödeme emrinin Tebligat Kanunu’na uygun şekilde borçluya tebliğ edildiğini, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında kefalet sözleşmesinin zamanaşımına değil, hak düşürücü süreye tabi olduğunu ve hak düşürücü sürelerde, sürenin durması ve/veya kesilmesi söz konusu olmayacağından bahisle istinafa konu davayı kabul ederek borcun olmadığına dair karar tesis edildiğini, mahkemenin kararını dayandırmış olduğu bu hususa itiraz ettiklerini, asıl borcun zamanaşımına uğramasının kendiliğinden sonuç doğurmayacağını ve sadece borcu eksik borç haline getireceğini, taraflarca ileri sürülmedikçe hakimin bu hususu kendiliğinden göz önüne alamayacağını, Öte yandan, müvekkili şirketin, Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesi hükmü üzere kurulmuş bir … Şirketi olduğunu, şirketin %100 hissesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait olduğunu, Temlik eden … Bankası A.Ş. için Mülga 4389 Sayılı Bankalar Kanununa 26/12/2003 tarihli 25328 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5020 sayılı yasanın 27. maddesi ile eklenen ek madde 3 ile mülga 4389 sayılı Kanunundan kaynaklanan fon alacaklarına ve bu kanuna göre hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olarak belirlendiğini, davaya konu alacağa ilişkin temerrüt tarihi (1999 yılı ) ve takip tarihi (2017 yılı) dikkate alındığında, 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediğinin açık olduğunu beyanla istinaf başvurularının kabulüne, yerel mahkemenin kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacağın müşterek borçlu müteselsil kefilden tahsili için başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve takibin iptali talebine ilişkindir.Mahkemece, davacının müşterek müteselsil kefaleti nedeniyle hesap kat tarihinden itibaren takip tarihi itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan bahisle, davanın kabulü ile davacının takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline karar verilmiş, karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava dışı asıl borçlu … Tic. Ltd. Şti. ile davacı arasında tarihsiz ve süresiz kredi sözleşmesi akdedilmiş ve davacı kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalamış, davalı banka tarafından kredi hesabı 05.05.1999 tarihinde kat edilerek davacıya kat ihtarnamesi tebliğ edilmiş ve 01/06/2017 tarihinde davacı aleyhine genel haciz yolu ile takip başlatılmıştır. Yargılama sırasında davalı banka tarafından takip konusu alacak davalı … A.Ş.’ye temlik edilmiştir. Uyuşmazlık, takibe ve davaya konu kefaletnamenin geçerli olup olmadığı, takip tarihi itibariyle kefalet ilişkisinin sona erip ermediği noktasında toplanmaktadır.Takip tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesinde;”Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur.Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.” hükmü düzenlenmiştir. Söz konusu maddede öngörülen süre hak düşürücü süre olup mahkemece resen gözetilecektir. (T.C.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/7503 Esas, 2022/4265 Karar sayılı, 31.05.2022 tarihli emsal kararı) 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 5. maddesi ise “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.”şeklindedir. Bu hükümlere göre, 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süre ve zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam edecektir. Ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’da öngörülen süreden uzun ise kanunun yürürlük tarihinden başlayarak TBK’da öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olacaktır. Buna karşın bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, TBK’da öngörülen süreden kısa ise eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam edecektir. TBK’da ilk kez öngörülen ve fakat yasanın yürürlük tarihi itibariyle dolmuş olan süre 1 yıldan kısa ise hak sahiplerinin yararlanabileceği ek süre TBK’da ilk kez öngörülen süre kadar olacaktır. Somut davada; davaya konu kefaletname ve kat tarihi itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu, davalı tarafından davacıya karşı 01/06/2017 tarihinde icra takibine başlandığı ve takip tarihi itibariyle yasada belirlenen 1 yıllık ek süre de dolduğundan kefalet kendiliğinden kalkmış olup, davacının kefaletten dolayı bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Dava, hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle kabul edildiği, davaya konu takipte alacaklı davalının kötü niyetli olduğu davacı tarafça ispatlanamadığı ve kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından, davacının tazminat talebinin reddedilmesinde bir isabetsizlik yoksa da, karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 7. maddesi uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi halinde maktu vekalet ücretine hükmedileceği, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş olduğundan davacı lehine borçlu olmadığı tespit edilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmemesi ve karar tarihi itibariyle temlik alan davalının harçtan muaf olması sebebiyle karar ve ilam harcı alınmasına yer olmadığına karar verilmişse de, söz konusu harçtan davada haksız çıkan taraf sorumlu olduğundan, davacı tarafından peşin olarak yatırılan harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine karar verilmemesi doğru görülmemiştir. Açıklanan gerekçelerle, davalı vekilinin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dairemizce aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/01/2020 tarih ve 2019/745 Esas – 2020/24 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; Davacının davasının Kabulü ile, dava dışı …Tic. Ltd. Şti.’nin, … Bankası A.Ş. Sefaköy şubesinde kullandığı kredi nedeni ile davacının kefaletinin sona ermiş olması nedeniyle, davacının davalı tarafa İstanbul … İcra Müdrülüğü’ünn … E. Sayılı takip dosyasında borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, 3-Davalı tarafın kötü niyeti sabit olmadığından kötü niyet tazminatına yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 22.676,01 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 5-Davalı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 6-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden ve davanın kabul gerekçesi nazara alınarak dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince davacı lehine hesap ve takdir olunan 154.226,40 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davacının yapmış olduğu posta masrafı toplamı 226,30 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 54,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 10-Davalı taraf harçtan muaf olduğundan, istinaf talebine ilişkin harçların tahsiline yer olmadığına, 11-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 31,50 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gidiş- dönüş giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2022 tarihinde HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Fonun devralmadığı bankaların alacakları yönünden 20 yıllık zamanaşımı süresinin söz konusu olmayacağı, 5411 sayılı Kanun’un geçici 13. maddesinde, fon alacaklarının zamanaşımının 20 yıl olduğunu düzenleyen 141. Maddesine herhangi bir gönderme yapılmadığı ve dava konusu kredi alacağının tahsili için hesap kat tarihinden icra takip tarihine kadar zamanaşımını kesen yeni bir işlem yapıldığının ispat edilemediği anlaşılmaktadır. BK’nın 125 ve TBK’nın 146. maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabi olup, işbu davada da 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmekle, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davacının kefaletinin sona erdiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle kefaletin sona erdiği gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını (Emsal: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/3098 Esas 2021/4689 Karar sayılı 02.06.2021 tarihli ilamı – Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/2427 Esas 2020/3905 Karar sayılı 07.10.2020 tarihli ilamı ) düşündüğümden ve sadece değinilen hususa yönelik çoğunluk görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum. 29/09/2022