Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/116 E. 2022/489 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/116 Esas
KARAR NO: 2022/489 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/09/2019
NUMARASI: 2018/496 Esas 2019/919 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 30/03/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı şirketin 27/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurulunda oy çokluğu ile hukuka aykırı bir şekilde karara bağlandığından bahisle, gündemin 7. maddesi olan kar/zarar ile ilgili karar alınması-kar dağıtımının görüşülmesi maddesinde oy çokluğu ile alınan kar dağıtılmaması kararının, gündemin 8.maddesi olan esas sözleşmenin 6 nolu “Sermaye ve Hisse Senetlerinin Nevi” maddesinin değiştirilmesi, sermayenin 33.048,00 TL den 70.023.000 TL ye çıkarılması hususunun görüşülmesi maddesinde, oyçokluğu ile sermayenin 23.460.000 TL’si iç kaynaklardan 13.515.000 TL ‘lik kısmının nakdi sermaye artırımı ile sağlanması kararının, gündemin 9. Maddesi olan 2018 yılı Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerinin ücret, huzur hakkı ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi maddesinde yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı aylık net 20.000 TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesine ayrı ayrı net 250.000 TL başarı primi ödenmesinin kabulü şeklinde karara bağlanan Genel Kurul kararlarının öncelikle icralarının tedbiren durdurulması ve yargılama sonunda iptalini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, öncelikle davacının müvekkili şirketteki hisse oranının %17 olmadığını, son dönemde bir kısım hisse satışları da gerçekleştirmiş olup bu husus şirketin yönetim kurulunca karar alınıncaya dek askıda olmakla birlikte hisselerinin %17’ den de aşağı düştüğünü, huzur hakkının yönetim kurulunun kanundan doğan bir hakkı olduğunu, huzur hakkı verilmesi için şirketin kâr etmesine dahi gerek olmadığını, huzur baklanın fahiş olduğuna ilişkin iddianın asılsız olduğunu, huzur hakkı ödemesinin müvekkili şirketi zarara uğratacağına ilişkin iddiamın iki yönden mesnetsiz kaldığını, davacı …’nın müvekkili şirketteki hisse oranın %17’ye tekabül etmediğini, ana sözleşmeye aykırı olarak kâr payı dağıtılmadığını ilişkin iddianın da mesnetsiz olduğunu, davacının kötüniyetli olduğunu, TTK 448/3 uyarınca davacının teminat yatırması gerektiğini belirterek öncelikle esasa girıneden davanın usulden reddine, icranın geri bırakılması talebinin reddine, davacınm teminat yatırmasına, haksız ve mesnetsiz davasının reddine, davacının HMK 329 gereği cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/09/2019 tarih ve 2018/496 Esas – 2019/919 Karar sayılı kararında; “…Tüm bu nedenlerle; davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 27/03/2018 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan 8 nolu kararın kısmen sadece dış kaynaklardan arttırım kısmının iptaline, 7 nolu kararın ve 9.nolu kararın iptallerine, 8.nolu genel kurul kararı yönünden fazlaya ilişkin iptal isteminin reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜNE, Davalı şirketin 27/03/2018 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan 8 nolu kararın kısmen sadece dış kaynaklardan arttırım kısmının İPTALİNE, 7 nolu kararın ve 9.nolu kararın İPTALLERİNE, 8.nolu genel kurul kararı yönünden fazlaya ilişkin iptal isteminin REDDİNE, Davacı tarafından yapılan 29,20 TL başvurma harcı, 29,20 TL peşin harç, 285,40 TL tebligat ve müzekkere gideri, 3.000,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.343,80 TL yargılama giderinin davanın kabul oranı dikkate alınarak takdiren 1.671,90 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 8 No’lu kararın kısmen, 7 ve 9 No’lu kararların tamamen iptaline hatalı olarak karar verildiğini, Yerel Mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan, oyçokluğu ile sermayenin 33.048.000,00 TL den 70.023.000,00 TL ye yükseltilmesi; sermayenin 23.460.000,00 TL’sının iç kaynaklardan, 13.515.000,00 TL’lık kısmının nakdi sermaye ile sağlanmasına ilişkin 8 No’lu kararın, dış kaynaklardan artırım kısmı yönünden kısmen hatalı olarak iptaline karar verildiğini, Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda yer alan, sermaye arttırımı ile ilgili tespitler vahim tespitler olduğunu, bir şirketin sermaye arttırımına ihtiyaç duyup duymayacağı ya da ne kadarlık bir sermaye artışına ihtiyaç duyacağı bilirkişilerce yapılacak bir tespit olamayacağından, Yerel Mahkemece böyle bir bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle verilen hüküm de açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, zira, bilirkişilerin şirketin sermayesini arttırım kararının dış kaynaklardan artırıma ilişkin kısmının dürüstlük kuralına aykırılık gerekçesi ile iptal edilebileceğine dair tespiti açıkça yönetime müdahale etmek olduğunu, Ayrıca söz konusu genel kurul kararının sadece dış kaynaklardan arttırım kısmının dürüstlük kuralına aykırılık gerekçesiyle iptali yönünde görüş bildiren bilirkişilerin, çoğunluk pay sahibinin sermaye arttırımı kısmının haklarını kötüye kullandığından dürüstlük kuralına aykırı olduğuna dair soyut görüşleri dışında hiçbir somut veri bulunmaksızın genel kurul kararının işbu açıdan iptali gerektiği yolundaki tespitinin haksız bir tespit olduğunu, Kaldı ki davaya konu edilen genel kurulda, şirket karının dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmış olan karlarının yine davaya konu edilen genel kurulda şirket sermayesinin arttırılmasında kullanılmasına karar verilmiş olup, bu sayede hem davacının hem de şirketin ekonomik olarak daha güçlü olması sağlanmakta olduğunu, öte yandan, sermaye artımı kararının dürüstlük kuralına aykırı olması genellikle çoğunluk pay sahiplerinin azlık pay sahiplerinin zararına olarak kötüye kullanmaları şeklinde ortaya çıktığını, ancak burada çoğunluk pay sahibinin, sermaye haklarını kötüye kullanarak, azınlık pay sahibinin ortaklıktaki sermaye ve pay oranının küçülmesini amaçlayan bir sermaye artışı olmadığını, müvekkili şirket içerisinde değişen ekonomik şartlara ve piyasa durumuna göre sermaye artışına ihtiyaç duyulduğunu, vahşi piyasa ortamında müvekkili şirketin yüksek kredi faizleri ile bankalardan kredi kullanması yerine sermaye arttırımı ile şirketin ortaklarından elde edilecek nakit girişi sayesinde krediye ihtiyaç duymadan yoluna devam etmesi kadar doğal bir durum olamayacağını, bilirkişiler şirketin sermaye arttırımına ihtiyacı olmadığına hangi bilimsel veriye göre karar vermişlerdir bunu da denetlenebilir, ölçülebilir ve objektif kriterlerle raporda açıklamadıkları halde Yerel Mahkemece bu hususa ilişkin itirazları da dikkate alınmaksızın usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, Yerel mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan karın dağıtılmamasına ilişkin 7 No’lu kararın iptaline karar verildiğini, yerel mahkemece karın dağıtılmamasına ilişkin kararın iptal maddesine gerekçe olarak, alınan bilirkişi raporu gösterildiği, bilirkişi raporuna gerekçeli kararda açıkça atıf yapılmakla yetinildiği ve kararın iptaline gerekçe olarak başkaca da herhangi bir maddi ve hukuki dayanak gösterilmediğini, oysa ki, Yerel Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun 11. Sayfasında karın dağıtılmamasına ilişkin kararın dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle iptal edilebileceğine dair bildirdikleri görüşlerin tek yanlı olduğu, objektif ölçülere göre yapılmadığını, zira gerçek anlamda değerlendirme yapılıp kanunun özellikle ibaresi ile güçlendirdiği afaki iyi niyet kurallarının tarafların her ikisi içinde değerlendirilmesi gerektiğini, TTK 523 ncü maddenin (2) nci bendine, Genel kurul’un, a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse. b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebileceği düzenlendiğini, diğer bir deyişle bu husus, Genel Kurulun yetkisinde olduğu, bu hakkı kullanmak, kanundan doğan bir hakkın kullanılması demek olduğunu, Müvekkili şirket imalatçı bir işletme olmadığını, dolayısı ile, yatırım yapmak yerine likiditesini aktif tutarak ticari sirkülasyonunu güçlendirmekte olduğu, bu sebeple, Şirketin büyümesi nedeniyle, ortaklara kar payı ödenmeyerek banka borçlarını artmasım önlenmekte ve şirketin sermaye yapısı güçlendirilmekte olduğunu, kaldı ki, mevcut banka borçlarının hepsine aynı zamanda şirket ortağı da olan Yönetim Kurulu üyeleri şahsen kefil olduklarını, diğer bir deyişle, şirket ortağı olan Yönetim kurulu üyeleri şahsi mal varlıkları ile şirket borçlarından sorumlu hale geldiklerini, dolayısı ile, sorumluluğun ve yükün büyük bir kısmının şirketin diğer ortaklarında olduğu ve davacının bu anlamda hiç bir sorumluluğu bulunmadığı dikkate alındığında, şirketin borçlanmasını önlemek ve karlılığını sağlamak amacı ile kar payı dağıtımı yapılmaması, tüm ortakların yararına olduğunu, bu konuda yüksek mahkeme kararları da bulunduğunu, (Prof. Dr. Hasan Pulaşlı Şirketler Hukuku Şerhi 2014 Cilt I syf 880 – 12 HD 20.01.2012 2010/7733 E. 2012/525 K.) ne var ki, bu hususa ilişkin itirazları da Yerel Mahkemece incelenip değerlendirilmeksizin usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, Diğer yandan, karlılığı etkileyen pek çok faktör mevcut olduğunu, müvekkili şirketin ödemekte olduğu krediler mevcut ve ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve döviz kurundaki dalgalanmalar sebebiyle de şirket hedeflediği kara ulaşamadığını, şirketin kar dağıtımında bulunmayarak, iktisadi olarak şirket dışına çıkabilecek bir kısım paranın şirket bünyesinde tutularak, böylelikle nakit akışı sağlanmaya çalışılmakta olduğu, bu faaliyetin sonunda ise pay sahiplerinin ciddi bir gelire kavuşması hedeflendiği, yerel Mahkemece belirtilen hususların da dikkate alınmasını, aksi durumda yapılacak tüm değerlendirmelerin haksız ve adaletsiz olacağını savunmalarına rağmen bu savunmalarının dikkate alınmadığını, Öte yandan, söz konusu genel kurul kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan iptali yönünde görüş bildiren bilirkişilerin, müvekkili şirketin daralan piyasada daha zor duruma düşmesi ve sonucunda mali olarak iflasa sürüklenmesi ihtimalini göz ardı ettiğini, bu hususa ilişkin itirazları da Yerel Mahkemece incelenip değerlendirilmeksizin usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm tesis edildiğini, Bununla beraber, davacı taraf kötü niyetli tutum sergileyerek müvekkili şirketin işleyişini aksatmaya çalıştığını, davacı taraf müvekkili şirket aleyhine düzenli olarak dava açarak şirket işleyişini sekteye uğratmak amacında olduğunu, davacı ile Yönetim Kurulu üyeleri arasında uyuşmazlıkların olmadığı süre içerisinde davacı, şirket karının ortaklara dağıtılmaması, olağanüstü yedeklere ayrılmasına itiraz etmediği, yine yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi kararlarına itiraz etmediği, ne zaman ki ortaklar arasında bir husumet doğduğu ve karşılıklı pek çok davalar açıldığı, o zaman iyi niyet kuralı arkasına sığınarak davalar açmaya başlamıştır. Burada iyi niyet yükümlülüğü tek başına müvekkil şirkette değil, aynı zamanda davacıda olduğunu, davacı yanın kanundan doğan haklarını kötü niyetli olarak kullanmasının söz konusu olduğunu, bu husus Yerel Mahkemece ve Yerel Mahkemece verilen hatalı hükme esas alınan bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, itirazlarının dikkate alınmadığını, Yerel Mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2018 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan, her bir yönetim kurulu üesine aylık 20.000,00 TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesine ayrı ayrı net 250.000,00 TL ikramiye ödenmesine ilişkin 8 No’lu kararın da usul ve yasaya aykırı olarak iptaline karar verildiğini, Oysa ki, Müvekkili şirketin geçmiş yıllara ait genel kurul tutanakları değerlendirildiğinde görüleceği üzere; 2012 yılınm genel kuruluna davacı … asaleten katılmış aynı genel kurulda Yönetim Kurulu üyelerine 20.000 TL tutarında huzur hakkı ve ayrıca 250.000TL ikramiye verilmesine oybirliği ile karar verildiğini, önceki yıllarda …’ nın da katıldığı olağan genel kurulda, yönetim kurulu üyelerine yine aylık net 10.000 TL ödenmesine karar verildiği ve bu karara karşı … tarafından herhangi bir iptal talebinde bulunulmadığını, 2012 ile 2018 yılları arasındaki enflasyon farkını da dikkate alacak olursak, 2012 yılında -ki şirketin karı daha azken – dahi 10.000 TL olarak belirlenmiş huzur hakkını kabul etmiş olan davacının. 2018 yılındaki -ki şirketin karı daha fazladır – 20.000 TL huzur hakkının fahiş olduğundan bahisle iptalini istemesi çelişkili ve bu kararın şirketin batmasına neden olacağını iddia etmesi ise mantığa aykırı olduğunu, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı ve prim bedelleri şirketin iflasına neden olmayacak ancak 2018 yılında yapılan genel kurulda alınan, aynı tutarlardaki huzur hakkı ve ikramiye bedelleri yükselişte olan bir firmanın iflasına neden olacak mahiyettedir iddiası ciddiyetten uzak olduğunu, buna rağmen mahkemece bu husustaki itirazları da dikkate alınmaksızın, usul ve yasaya aykırı şekilde hüküm kurulduğunu, Yerel mahkeme yönetim kurulunun şahsi kefil olmalarını durumunu ise hiç irdelemediğini, yerel mahkemeye defalarca yönetim kurulu üyelerinin Banka Kredi sözleşmelerinde şahsi kefaletleri olduğu, dolayısı ile yönetim kurulu üyelerinin bazılarının taşığı riskin davacıya oranla daha yüksek olduğu yönünde beyanda bulunduklarını, somut olayda pay sahipleri arasında taşıdıkları sorumluluk açısından eşitlik bulunmadığını, davacının hiçbir riski yokken, diğer pay sahibi yönetim kurulu üyelerinin tüm mal varlıklarının risk altında olduğunu, bu nedenle genel bir kurul kararının hem davacı hem de ortaklarının yararına bulunması durumunda iptal şartını havi olmayacağını, Söz konusu huzur hakkı davacı tarafın iddia ettiği ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilirkişinin de hiçbir somut veri ile karşılaştırmadan elde ettiği değerlendirmesi gibi asla fahiş bir miktar olmadığı ve ilgili karar usulüne uygun olarak alındığını, Huzur hakkı, prim , vs gibi Yönetim Kuruluna tanınan mali haklar, kaynağını TTK 20 nci maddesinde bulunduğunu, bu maddeye göre tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret isteyebileceğini, bu maddenin daha özel bir yansıması ise TTK 394 de bulunmakta olduğunu, bu maddeye göre, Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilmekte olduğunu, diğer bir deyişle, Yönetim Kurulu üyelerinin mali hakları kanundan doğmakta olduğunu, (Orhan Nuri Çevik Anonim Şirketler 2002 syf 483-484) İşbu mali hakların tanımlanmasının amacı, Yönetim Kurulu üyelerinin, şirket için harcadıkları mesai ve çabaların bir karşılığının olması olduğunu, Anonim Şirketler Yönetim Kurulu vasıtasıyla temsil ve ilzam edildiklerini ve yönetilebildiklerini, dolayısı ile bir şirketin iyi yönetilmesi Yönetim Kurulunun çabasını gerektirir ve başarısını gösterdiğini, böyle bir çabanın karşılıksız kalmaması için kanun Mali haklar kavramını tanıdığını, mali haklar, genel kurulun belirlediği esas ve miktarlar dahilinde tanınabildiği bunu için kanunda bir sınırlama bulunmadığını, Bu mali hakların tespit edilmesinde ise çeşitli faktörler rol aldığını, bu faktörler, her YK üyesinin kişisel başarısı, YK’ daki konumu, Kişisel olarak taşıdığı riziko (miktar açısından şirket ile birlikte müteselsil sorumluluk/kefalet) ve fırsat maliyeti (sadakatle görevin ifası) olarak sıralanabileceğini, yönetim kurulu üyeleri bu faktörlerin hepsini karşılamakta olduğunu, Huzur hakkı verilmesi için şirketin kar etmesine dahi gerek olmadığını, TTK 394 tarafındın Yönetim Kurulu üyelerine tanınmış olan mali hakların içinde yer alan kazanç payından faydalanmak için kanun TTK 511 ile bir düzenleme daha getirdiğini, bu hükme göre, Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kârdan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine öderırniş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verilebilmekte olduğunu, Kazanç payı dağıtılması için getirilmiş olan bu özel düzenleme, huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye gibi diğer mali haklar açısından getirilmediğini, madde metninden de anlaşılacağı üzere, burada sayılan kar etme şartı ancak kazanç payı için geçerli olduğunu, bu durumda, tersten yorumla, kar etme şartı, huzur hakkı ya da prim verilmesi için geçerli olmadığını, diğer bir deyişle, huzur hakkının tanınması ya da prim ödenmesi için şirketin kar etmiş olmasına dahi gerek olmadığını, hatta şirket zarar etmiş olsa bile. örneğin şirketin daha önceki yıllardaki zararları, yönetim kurulunun öngördüğü politikalar ve uyguladığı kararlar sonucunda kar etmemekle birlikte, azalmış ise, genel kurul yine de Yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ve prim verebileceğini, (Prof. Dr. Hasan Pulaşlı Şirketler Hukuku Şerhi 2014 Ciltl syf 1134) Huzur hakkının fahiş olduğuna ilişkin iddia asılsız olduğunu, Genel Kurulda yönetim kurul üyelerine tanınan aylık huzur hakkı 20.000 TL’si olduğunu, müvekkili şirket kuruluşundan bu yana profesyonel yönetici istihdam etmediğini, dolayısı ile şirketin hedeflerinin tutturulması ve başarısı tümüyle yönetim kurulu başkan ve üyelerinin istikrarlı ve başarılı çalışmalarınm ürünü olduğunu, fahiş olduğu ve iptali talep edilen huzur hakkı bedeli, bugün ülkemizde, müvekkili şirketin çapında bir şirkette orta düzey yöneticilik yapan bir kişinin almakta olduğu maaşa denk gelmekte olduğunu, buradan yola çıkarak, bu tutarın iptali gerektirecek oranda fahiş olduğu söylenemeyeceğini, Diğer yandan başarı koşuluna bağlı olan primin bir kısmının başarı gösteren yönetim kurulu üyelerine ikramiye olarak dağıtılmasının hakkaniyete ya da hukuka aykırı olduğunu söylemenin de hakkaniyete aykırı olduğunu, zira adı üstünde başarı primi olan ve başarıya bağlı olarak ödenen primlerde en büyük pay sahibi olan yönetim kurulu üyelerine ödeme yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunun iddia edilmesi de mantığa aykırı olduğunu, Öte yandan, emsal araştırma müzekkere cevapları bilirkişiler tarafından görmezden gelindiğini, söz konusu genel kurul kararının iptali yönünde görüş bildiren bilirkişilerin, huzur hakkı miktarının fahiş olmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğuna dair soyut görüşleri dışında hiçbir somut veri bulunmaksızın genel kurul kararlının iptali gerektiği yolundaki tespitinin haksız bir tespit olduğu ve bu bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle tesis edilen hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacının kötüniyetli olduğu davanın başından beri tarafımızca ileri sürülmekle birlikte,yerel mahkemece davacının kötüniyetine ilişkin hiçbir tespit, yorum yapmadığını, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı bedelleri iyiniyete aykırı olmayıp, eşitsizlik yaratmazken 2018 yılında yapılan genel kurulda alınan aynı tutardaki huzur hakkı bedelleri iyi niyete aykırılık teşkil edip eşitsizlik yarattığını belirtmek ciddiyetten uzak olduğunu, diğer yandan davacının o dönemde dağıtılan huzur hakkına itirazı yokken, üstelik karlılık artmışken 2012 yılındaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz etmeyip, 2018 yılında yapılan genel kuruldaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz ediyor olmasının, açıkça azlık hakkının kötüye kullanılması olduğu ve kanunca korunmadığı hususunda yerel mahkemenin bir tespiti olmadığını, Yerel mahkemenin hükmü, eksik incelemeye dayanmakla birlikte, hükümde objektif bir değerlendirme yapılmamış olması, yine hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayanması yanında ihtiyaca salih olmaması, tek yanlı olması, denetlenebilir ve objektif kriterlere uygun olmaması dolayısıyla tek yanlı değerlendirmeye dayalı raporun, yaptırılan bilirkişi incelemesinin objektif ölçütlere uymadığına ilişkin detaylı itirazlarına rağmen bu itirazların değerlendirilmediği, yanlı rapor ile hüküm kurulmuş olması dolayısıyla hükmün bu sebeple de hatalı olduğunu, Hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan tespitler kalem kalem değerlendirildiğinde iptali istenen genel kurul kararlarının, Gündemin 7, ve 8 maddesine ilişkin dürüstlük kuralına aykırı olduğuna ve gündemin 9. Maddesinin kar dağıtılmaması gözetilerek pay sahipleri arasında eşitsizliğe yol açacağına dair bilirkişilerin soyut görüşleri dışında hiçbir somut veri bulunmaksızın genel kurul kararlarının iptali gerektiği yolundaki tespitin haksız bir tespit olduğu, hükme esas alınacak nitelikte olmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak talep doğrultusunda davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVACI VEKİLİ KATILMA YOLUYLA SUNDUĞU İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, İlk derece mahkemesi kararının davanın reddine ilişkin kısmının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin toplantı gündeminin 7.maddesi ile kararlaştırılan karın dağıtılmayarak yedeklere ayrılması kararını, kanuna ve dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle iptal ettiğini, kararın doğru ve isabetli olduğunu, şirkete ortak olmanın temel amacının kar payı alarak geçinmek olması, müvekkilinin ortak olduğu bu şirketin 10 yılı aşkın süredir kar dağıtmadığı dikkate alındığında, heyetin işaret ettiği üzere kar dağıtmama kararının objektif iyi niyet kurallarına aykırılığın sabit olduğunu, Mahkemenin, şirketin eleman sayısı, fiili durumu ve ekonomik ortamı dikkate alarak bilirkişi raporuna uygun olarak toplantı gündeminin 9.maddesi ile karara bağlanan yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı net 20.000,00.TL huzur hakkı ödenmesi ile yıllık her birine 250.000,00.TL ikramiye ödenmesi kararına pay sahipleri arasında eşitsizliğe yol açması nedeni ile iptaline karar verdiğini, bu kararın doğru ve isabetli olduğunu, 8 numaralı genel kurul kararının dış kaynaklardan artırım kısmının dürüstlük kuralına aykırılık nedeni ile iptal edilmesi kararının da isabetli olduğunu, şirketin sermaye ihtiyacı olmadığı yıllardan beri kar dağıtmamış olmasının açık olduğunu, Şirketin sermaye artırımına ihtiyacı mevcut değilken ve yıllardan beri kar dağıtılmamış iken iç kaynaktan yapılacak sermaye artırımına gerek olmadığı sonucuna varılarak bu talebin reddine karar verilmesinin, herhangi bir şahsın herhangi bir şirkete ortak olmasının amacının kar payı almak olduğu / olması gerektiği ve bu yönün korunmaması halinde insanların şirket ortaklığından uzaklaşacağı, sermayesinin birleşip büyüyemeyeceği dikkate alınmadığından doğru olmadığını, kararın bu yönüyle kaldırılması gerektiğini, Taleplerinin çoğunun kabul edilmiş olmasına rağmen yargılama giderlerinin 1/2 oranında paylaştırılmasına karar verilmesi de çelişkili olup düzeltilmesi gerektiğini, kararın bu haliyle kalması halinde yargılama giderlerinin 5/6’sının davalıya yükletilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının davanın reddi kısmının kaldırılmasına, kararın davanın kısmen reddine ilişkin kısmının ve yargılama giderlerinin 1/2’sinin taraflarına yükletilmesi kısımlarının da istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan 7,8,9 nolu kararların iptaline karar verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 27/03/2018 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan 8 nolu kararın kısmen sadece dış kaynaklardan arttırım kısmının İPTALİNE, 7 nolu kararın ve 9.nolu kararın iptallerine, 8.nolu genel kurul kararı yönünden fazlaya ilişkin iptal isteminin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı şirketin GK. Toplantısının yapıldığı tarihte hazirun cetveline göre ortaklık yapısının 52.056 pay sahibi … Holding A.Ş., 648 Pay sahibi …, 648 Pay sahibi …, 10.800 Pay sahibi …, 648 Pay sahibi … olduğu tesbit edilmiştir. Hazirun cetveline göre 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılına ait olağan genel kurul toplantısına 64.800 toplam payın 1296 adedinin asaleten, 63.504 adet payın vekaleten temsil edilerek oy kullandıkları ve hazirun cetvelini imzaladıkları görülmüştür. Genel kurul kararlarının iptaliline ilişkin olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 445 Maddesinde;” 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler,” hükmü düzenlenmiştir. TTK’nın 446. Maddesinde toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten pay sahiplerinin kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararlarının iptalini talep edebilecekleri düzenlenmiştir. Söz konusu genel kurul toplantısında alınan ve iptali talep edilen 7,8,9 nolu kararların oy çokluğu ile alındığı davacıyı temsilen toplantıya katılan ve olumsuz oy kullanan vekili …’un alınan kararlara karşı muhalefetini tutanağa geçirdiği görülmüştür. Mahkeme gerekçesinde maddi hata yapılarak 7 ve 9 nolu gündem maddelerinin numaralarının yanlış yazıldığı, gerekçede 9 nolu gündem maddesi olarak yazılan maddenin 7 nolu gündem maddesi olduğu ve 7 nolu gündem maddesi olarak yazılan maddenin de 9 nolu gündem maddesi olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece 24/01/2019 tarihli duruşmanın ara kararı uyarınca, davalı şirketin ihtilaf konusu döneme ilişkin ticari defter kayıt ve belgeleri, son haliyle şirket ana sözleşmesi, genel kurul karar defterinin incelenerek rapor düzenlenmesine karar verildiği halde mahkemece alınan bilirkişi raporunun davalı şirketin ana sözleşmesi ve ticari defter ve kayıtları incelenmeden rapor düzenlendiği ve raporun denetime elverişli olmadığı görülmüştür. Sermaye artırımı ana sözleşme değişikliği niteliğinde olup dosya içerisine davalı şirketin ana sözleşmesinin getirtilip incelenmediği, mahkemece alınan bilirkişi raporunda da ana sözleşmede sermaye artırımına ilişkin özel nisap düzenlenip düzenlenmediği, buna göre sermaye artışına ilişkin kararın alınmasında gerekli nisabın sağlanıp sağlanmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Davalı taraf, sermaye artırımına gidilmesi ve şirketin kar payı dağıtımı yapmayarak şirket karının yedek akçelere ayrılmasına karar verilmesinin gerekçesini, şirketin imalatçı bir işletme olmadığı, dolayısıyla yatırım yapmak yerine likiditesini aktif tutarak ticari sirkülasyonu güçlendirmek, şirketin büyümesi nedeniyle banka borçlarının artmasını önlemek ve şirketin sermaye yapısını güçlendirmek,daha rekabetçi hale gelmek için gerekli olduğunu beyan etmiştir. Şirketin nihai amacının kâr elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte ana sözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu nedenle mahkemece, davalı şirketin ana sözleşmesi ve ticari defter ve kayıtlarıda inceletilmek suretiyle şirket ana sözleşmesinde yedek akçe ayrılmasına ve sermaye artırımına ilişkin düzenleme bulunup bulunmadığının inceletilerek, davalı şirketin yatırımları olup olmadığı, şirketin uzun ve kısa vadeli kredi borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini ve kredi borçlarını nasıl karşıladığı, geçmiş dönem kârlarının da kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa nerelerde kullanıldığı, davalı şirketin sermaye artırımı yapılmasını gerektirir somut bir yatırım planı olup olmadığı, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini sağlamak için davalı şirketin sermaye artırımına gidilmesinin gerekli olup olmadığı ve şirketin kar payı dağıtımı yapmayarak şirket karının yedek akçelere ayrılmasının gerekip gerekmediğinin tesbiti yönünde denetime elverişli rapor alınıp oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması yerinde görülmemiştir. Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. Bu yönde denetime elverişli rapor alınıp oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması yerinde görülmemiştir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/09/2019 tarih ve 2018/496 Esas 2019/919 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/03/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.