Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1158 E. 2022/1318 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1158
KARAR NO: 2022/1318
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2020
DOSYA NUMARASI: 2019/106 Esas – 2020/105 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında Kapıkule Sınır Kapısı’nda kurulu akaryakıt istasyonunun 20 yıl süre ile müvekkili tarafından işletilmesi amacıyla 03.06.2008 başlangıç tarihli işleticilik sözleşmesi ile istasyonlu bayilik sözleşmesi imzalandığını, işleticilik sözleşmesine göre 20 yıl süresince Kapıkule sınır kapısından yurtdışına çıkış yapan ve ihraç malı taşıyan araçlara vergi istisnası ile akaryakıt ve madeni yağ satışının müvekkilince yapılacağını, işleticilik sözleşmesinin 7.maddesinde ”İşleticinin akde aykırılık oluşturacak tutum ve fiilleriyle sözleşmenin feshine sebebiyet vermemesi kaydıyla ve taraflar arasında mutabakat sağlanması halinde aynı şartlarla toplamda 20 yılı geçmemek üzere 5’er yıllık sürelerle yenilenir” denmek suretiyle sözleşme süresinin 20 yıl olarak belirlendiğini, rekabet yasağının ve enerji lisanslarının azami 5 yıl için veriliyor olması nedeniyle tarafların karşılıklı anlaşmaları ve uygun bulmaları nedeniyle işleticilik sözleşmesinin 5 yıllık sürelerle yenileneceğine dair ibarenin hem işleticilik hem de bayilik sözleşmesine eklendiğini, davalı tarafça dayanaksız bir takım iddiaları içeren ihtarname keşide edilerek taraflar arasında akdedilmiş sözleşmelerin feshedildiğinin bildirildiğini, davalının fesih bildirimi olağanüstü nitelikte olup usul ve yasaya aykırı olduğu kadar ticari teamül ve taraflar arasındaki sözleşmelere de aykırı olduğunu, sözleşmelerin feshedilmesinde, başka deyişle tarafları feshe götüren süreçte müvekkiline izafe edilecek kusur olmadığını, aksine davalı tarafın sözleşme hükümlerini ihlal ettiğini, işleticilik sözleşmesinin 5. maddesinde yer alan ücret oranını müvekkili aleyhine olmak üzere sözleşmeye ve yasaya aykırı şekilde tek taraflı olarak artırdığını, müvekkilinin teminat çeklerini haksız yere yazdırdığını, nezdinde fazlasıyla teminat olmasına rağmen teminat kadar yakıt sevkiyatı yapmadığını yahut yakıt sevkiyatını geciktirdiğini, böylece sınır kapısında araç kuyrukları oluşmasına, müvekkilinin 3.kişilerle sorun yaşamaya başlamasına sebebiyet verdiğini, işleticilik sözleşmesi 20 yıl süreli olup feshin haksız ve süresinden önce olması nedeniyle müvekkilinin telafisi imkansız maddi ve manevi zararlara uğradığını, feshin sözleşme ilişkisinde başvurulacak son yöntem olup gerekli bildirim ve süreler tanınmadan fesih yapılmasının hukuka ve sözleşme hükümlerine aykırı olduğunu, 31/05/2018 günü işleticilik sözleşmesinin olağanüstü ve haksız şekilde fesih edilmesi nedeniyle, müvekkilinin ne kadar kazanç/kardan yoksun kaldığının, sözleşmenin feshi ile uğradığı zararlarının miktar olarak ne kadar olduğunun anlaşılmasının ancak bu tarihten sonra istasyonu işletmeye devam ediyor olsaydı, bakiye 10 yıllık sözleşme süresi içinde ne kadar kar-kazanç elde edecekse, bunun tespiti ile hesaplanmasının mümkün olduğunu, müvekkilinin ileriye yönelik 10 yıllık sözleşme süresi içinde elde edeceği kar ve kazançtan mahrum bırakıldığını, ticari itibarına zarar verildiğini beyanla işleticilik sözleşmesinin 20 yıllık süreden önce 31.05.2018 günü haksız şekilde feshedilmesinden dolayı ileri dönük fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 310.000,00 TL kazanç-kar kaybının, fesih tarihinden (31/05/2018) itibaren işletilecek ticari faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı … A.Ş. arasında sınır kapılarının işletilmesi konusunda 23.05.2008 tarihli sözleşmenin imzalandığını, bundan sonra müvekkili ile davacı arasında Kapıkule sınır kapısındaki akaryakıt istasyonunun işletilmesi için 03.06.2008 tarihli işleticilik sözleşmesinin imzalandığını, davacı ile 5 yıllık bayilik sözleşmesi akdedildiğini, ilk 5 yıllık sözleşmenin sona ermesi ile tarafların yeniden mutabık kalması üzerine ikinci 5 yıllık bayilik sözleşmesinin 02/06/2013 tarihinde imzalandığını, süre sonunda müvekkili şirketin bildirimi ile sözleşmenin yenilenmediğini, … tarafından davacının işleticiliğindeki istasyonda yer alan aksaklık ve sözleşmeye aykırılıklar nedeniyle ihalenin tarafı olarak müvekkili şirkete imzalanmış işletilcilik sözleşmesinin “sözleşmenin süresi” başlıklı 7. maddesinin; ”İş bu sözleşmenin süresi 5 (beş) yıl olup işleticinin akde aykırılık oluşturacak tutum ve fiilleriyle sözleşmenin feshine sebebiyet vermemesi kaydıyla ve taraflar arasında mutabakat sağlanması halinde aynı şartlarla, toplamda 20 yılı geçmemek üzere 5(beş)’er yıllık süreler ile yenilenir.” hükmünü taşıdığını, bayilik sözleşmesinin süre başlıklı 3. maddesi de; “İş bu sözleşme taraflarca imzalandığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere 5 yıl süreli olup, taraflarca mutabakat sağlandığı sürece aynı şartlarla 5 yıl daha uzar” hükmünü içerdiğinden, hem işletmecilik sözleşmesinin hem de bayilik sözleşmesinin 5 yıl süreli olduğunu, sürenin beş yıl ile sınırlandırıldığını, bayilik sözleşmesi ve bu sözleşmeyle bağlantılı her türlü sözleşmenin 5 yıl ile sınırlandırıldığını, her iki tarafın rızası ile uzatılabileceğinin hüküm altına alındığını, müvekkili tarafından yapılan bildirim ile yeni bir 5 yıl süreli sözleşme imzalanmayacağı bildirildiğinde, davaya konu sözleşme süresinin sonunda kendiliğinden sona erdiğini, müvekkili tarafından davacıya pek çok kez sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle ihtarname gönderildiğini, davacının istasyonda yeterli stok bulundurma, peşin ödeme, ödemelerini vadesinde yapma gibi yükümlülüklerine aykırı davrandığını, bu haklı sebeplerle müvekkili tarafından sözleşmenin süre sonunda yenilenmediğini, davacının sözleşmenin 20 yıl süre ile yapıldığı iddiasının doğru olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/02/2020 tarih ve 2019/106 Esas – 2020/105 Karar sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında varlığı tartışmasız olan işleticilik sözleşmesinin 7. numaralı maddesine göre sözleşme süresi beş yıl olup sözleşme beşer yıllık süreler ile yenilenecektir. Yine bayilik sözleşmesinin üçüncü maddesine göre dahi bayilik sözleşmesi beş yıl süreyle olup mutabakat sağlandığı sürece beş yıl daha uzayacaktır. Her iki sözleşme hükmü gözetildiğinde sözleşmedeki süreye ilişkin düzenleme birbirleriyle uyumlu olup akdi ilişkinin beş yıl süreli bir ilişki olduğu açıktır. Bu çerçevede taraflar arasındaki sözleşmesel ilişki, ikinci defa bir beş yıllık dönem için yeniden yapılmıştır. Bu haliyle taraflar arasındaki sözleşme süresinin beş yıl ile sınırlanmış olduğu, ikinci bir beş yıllık süre için yapılan uzatımdan sonra ise davalı şirketin noter yoluyla davacıya fesih bildiriminde bulunarak sözleşmeyi uzatmayacağını bildirdiği, bu suretle yukarıda anılan mutabakatın taraflar arasında sağlanamadığı açıktır. Davalı şirket yukarıda açıklandığı üzere sözleşmenin kendisine tanıdığı yasal hakkını kullanmıştır. Roma hukukundaki kabul ile taraflar arasındaki “anlaşmanın bir anlamda tarafları bağlayan kanun” (Conventio est lex) hükmü niteliğine haiz olduğu da dikkate alındığında davalı şirketin, taraflar arasındaki sözleşmeyi yenilememesi kararı,taraflar arasındaki sözleşmeden doğan bir hak olduğu için davalı tarafın sözleşme özgürlüğü çerçevesinde sözleşmeyi feshetmiş olması sözleşme hukukuna uygun bir davranıştır.Davalı şirkete, taraflar arasında yapılan sözleşmeden dolayı tanınan hakkın kullanımı hukuka aykırı olarak kabul edilemez.Esasen Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 48. maddesine göre, herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.Bu hürriyet çerçevesinde davalı şirketin, davacı şirket ile olan sözleşmesini yenilememesi sözleşme içeriğine ve Anayasaya da uygundur… Somut olayda tazminat talep eden davacı tacirin, taraflar arasında varlığı tartışmasız olan işleticilik sözleşmesinin 7. maddesi ve istasyonlu bayilik sözleşmesinin 3. madde hükmü çerçevesinde, taraflar arasındaki akdi ilişkinin ikinci bir beş yıllık dönem için uzatılmış olsa dahi bu sürenin sonunda sözleşmenin yenilenmesinin, taraflar arasında mutabakat sağlanmasına bağlı olduğu, mutabakat sağlandığı takdirde sözleşmenin beş yıl süre ile aynı şartlarla uzayabileceği, aksi halde ise sözleşmenin uzamayacağı; yine bayilik sözleşmesinin 31. maddesinde düzenlenen hükme göre davalı şirketin sözleşmenin 10. maddesinde belirtilen hallerden birinin varlığı durumunda sözleşmeyi tek taraflı ve önel dahi vermeksizin feshetme hakkına haiz bulunduğu düzenlenmiştir. Bu çerçevede anılan hükümler gözetildiğinde, ikinci defa yenilenen sözleşmenin tekrardan ve aynı şartlarla yenilenmesi noktasında, davalı şirketin karşı tarafla sebebi ne olursa olsun mutabakat sağlayamadığı takdirde sözleşmeyi feshetme hakkı mevcuttur. Davacı şirketin, yukarıda belirtilen işletmecilik sözleşmesi ile istasyonlu bayilik sözleşmesinin akdedildiği ilk tarihten itibaren, sözleşmenin yenilenmesinin ancak ve ancak taraflar arasında sağlanacak mutabakat ile söz konusu olacağını bildiği açıktır. Hal böyle olunca davacı şirketin, feshe konu işletmecilik sözleşmesi ve istasyonlu bayilik sözleşmesi ile taraflar arasındaki sözleşmenin, taraflar arasında mutabakat sağlanamadığı takdirde yenilenemeyeceğini, bu nedenle sözleşmenin mutlak anlamda 20 yıl süre ile devam edemeyeceğini bildiği, en azından ve özellikle akaryakıt sektöründe bulunan şirket olarak bu sonucu ön öngörmesi ve bunu tespit etme imkanının mevcut olması, yine buna göre sözleşmede gerekli düzenlemeleri yapması veya sözleşme yapmaktan kaçınması hak ve imkanı mevcut olduğu halde bu defa ikinci beş yıllık sözleşmenin süresinin yenilenmemesi nedeniyle sözleşmenin haksız feshedildiğini iddia etmesi,davalıdan bu nedenle tazminat talep etmesi hukuken mümkün değildir.(Yargıtay 19 HD. 2014/13008E.2015/9727K.sayılı ilamı ve ilk derece mahkemesi kararından hareket edilmiştir.) 4721 sayılı TMK m.2 hükmü dikkate alındığında ise davacının bu yöne ilişkin talepte bulunması iyi niyet kurallarına dahi aykırı nitelik taşımaktadır…. Davacının taraflar arasında yapılan sözleşmeler çerçevesinde, ikinci defa yenilenen beş yıllık sözleşme süresinin sonunda taraflar arasında mutabakat sağlanamadığı takdirde sözleşmenin devam etmeyeceği yönünde davalı şirket nezdinde açık güven oluşturduğu, nitekim davalı şirketin dayanak sözleşmeler çerçevesinde oluşan bu güven nedeniyle sözleşmenin yenilenmemesi yönündeki irade beyanını süresinde ortaya koyduğu, bu beyanın anılan sözleşmelerdeki süreye ilişkin düzenlemeler karşısında makul ve dürüstlük kurallarına da uygun bulunduğu, davacının davalı tarafta bu yönde güven oluşturduğu halde bu defa somut uyuşmazlığa konu davayı açması bu yönden de iyi niyetli olarak kabul edilemez. Kaldı ki mahkememizce atanan bilirkişi kurulunun raporunda da farklı gerekçeler ileri sürülmüş olsa da, taraflar arasındaki sözleşmenin yenilenmemesinin davalının sözleşmeden kaynaklanan hakkını kullanması niteliğinde bulunduğu, bu çerçevede davacının tazminat talebinin gerek sözleşme içerikleri ve gerekse sektörel açıdan isabetsiz olduğu sonucuna varılmış olup bu raporun içeriğine itibar etmeye engel hal olmadığı gibi rapor sonuç olarak mahkememizce açıklanan gerekçeler ile dahi uyum içindedir. Her ne kadar hazırlanan bilirkişi raporunda davacının net kar kaybına ilişkin bir hesaplama yapılmış ise de bu hesaplanan kar kaybı yenilenmeyen ikinci beş yıllık sözleşmenin bitim tarihi olan 01/06/2018 yılı saat:00:00 öncesine ilişkindir. Yukarıda açıklanan HMK m.141 hükmü karşısında,bu zaman dilimi dava konusu,bir başka deyişle talebe konu olmadığından bu davada herhangi bir tazminat hükmüne de konu olamayacaktır.Zira uyuşmazlık konusu değildir..” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kapıkule Sınır Kapısı’nda kurulu akaryakıt istasyonunun 20 yıl süreyle müvekkilince işletilmesi amacıyla davalı tarafla 03.06.2008 başlangıç tarihli “İşleticilik Sözleşmesi” ve “İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi” akdedildiğini, İşbu sözleşmelerin 31.05.2018 günü olağanüstü şekilde bildirimsiz ve süresinden önce davalıca haksız feshedildiğini, müvekkilinin tarihinden itibaren haksız fesih nedeniyle oluşmuş zararlarının tazmini amacıyla huzurdaki alacak/tazminat davasının açıldığını, davanın reddine karar verildiğini, Mahkemenin, dava dilekçelerini ve taleplerini hatalı yorumladığını, dava dilekçelerine ve netice-i taleplerine aykırı tespitler yaptığını, mahkemenin hatalı tespit ve yorumlarla sözleşmenin yenilenmemesi nedeniyle bakiye 10 yıl için yoksun kalınacak kar/ kazanç kaybını dava ettiklerini dikkate aldığını, yani başka deyişle sadece sözleşmenin yenilenmemesi nedeniyle oluşacak zararın tazmini amacıyla tazminat davası açtıklarını yorumladığını, Mahkemenin bu yorumunun dava dilekçelerine/ netice-i talepleri ile ve davayı açmaktaki hukuki iradeleri ile hiçbir ilgisinin olmadığını, dilekçelerinin/ netice-i taleplerinin yok sayıldığını yahut zorlama suretle ret gerekçesi yaratmak adına aleyhe olacak şekilde dar yorumlanmış olduğunu, Dava dilekçeleri incelendiğinde netice-i talep bölümünde; öncelikle giriş kısmında tüm dilekçe kapsamını özetlediklerini, akabinde “…a-)-Dava ve alacağa ilişkin doğmuş ve doğacak fazlaya dair haklarımız saklı kalmak şartıyla- 31.05.2018 tarihinden ileriye yönelik olarak 10 yıllık bakiye sözleşme süresi için hesaplanacak yoksun kalınan toplam kar ve kazancın davalıdan tahsiline…” dendiği ve devamla “…Hüküm altına alınacak yoksun kalınan toplam kazanç-kar alacağına haksız fesih tarihinden (31.05.2018) itibaren ticari faiz işletilmesine..” şeklinde talepte bulunduklarının görüleceğini, Taleplerinin haksız fesih tarihi olan 31.05.2018 tarihinden itibaren oluşmuş zararları kapsadığı hususunun açık ve tartışmasız olduğunu, işleticiliği haksız ve olağanüstü şekilde 31.05.2018 tarihinde sona erdirilmiş müvekkilinin bu tarihten itibaren fiili olarak zarara uğramaya başladığını, dolayısıyla sözleşmenin 3. döneminin başlama tarihinden önceki zararlarının da dava edildiğini, Dava dilekçelerinde, fesihle birlikte fiilen oluşmaya başlamış zararların, başka deyişle 31.05.2018 günü itibariyle oluşmaya başlamış kar/kazanç kaybının, fesih sürecinde müvekkiline yönelik davalının takındığı muamelenin hükmi şahsına verdiği manevi zararların talep edildiğini, ayrıca sözleşmenin yenilenmemesinden dolayı bakiye 10 yıllık yoksun kalınan zararların da tazminat olarak talep edildiğini, Mahkemece, 31.05.2018 tarihinden itibaren doğmuş kar/ kazanç kaybına dair zararları ve fesih sürecinde müvekkilinin maruz bırakıldığı ticari itibarını zedeleyen fiil ve işlemlerden doğan manevi zararlarının yok sayıldığını, bu yönüyle ilamın hatalı, eksik ve hukuka aykırı olduğunu, dolayısıyla kaldırılması gerektiğini, Mahkemenin ret gerekçesinin, karar içindeki görüşleriyle, içtihatlarla ve temel hukuk ilkeleriyle de açıkça çelişkili olduğunu, mahkemenin kararında usulüne uygun talep edilmiş, harcı yatırılmış ve 31.05.2018 gününden itibaren oluştuğu ispatlanmış müspet zararlarının yok sayıldığını, kabul edilemez gerekçeyle davalının reddedildiğini, Yerel Mahkemenin kararının, eksik incelemeyle ve deliller dikkate alınmadan tesis edildiğini, müvekkili ile davalı arasında 2 adet sözleşme akdedildiğini, bunların ilkinin asıl sözleşme nitelikli ve 20 yıl için akdedilmiş 03.06.2008 tarihli İşleticilik Sözleşmesi olduğunu, ki tarafların hukuki ve maddi haklarını, yükümlülüklerini başka deyişle taraf edimlerini düzenlemekte olduğunu, taraflar arasında akdedilmiş 2. sözleşmenin ise 02.06.2013 tarihli İstasyonlu bayilik sözleşmesi olduğunu, işbu sözleşmenin istasyon içi çalışmayı, fiili işleyişi, çalışma hayatını düzenlemekte olduğunu, 5 yıllık sürelerle yenilenen, değiştirilen sözleşmenin İstasyonlu Bayilik Sözleşmesi olduğunu, 10/04/2008 tarihli, davalı şirket genel müdürü … – …ve Müh. … ile müvekkili şirketin yetkilisi … arasında akdedilmiş sözleşmenin, yine davalı şirket ile … arasında akdedilmiş sözleşmenin dikkate alınmadığını, zira, müvekkili şirket yetkilisi … ile 10 Nisan 2008 tarihinde imzalanan sözleşmenin … A.Ş. ile … arasındaki sözleşme ve şartnamede belirtilen süre ve koşullarla olacağının açıkça düzenlenmiş olduğunu, … ve … A.Ş. arasında akdedilmiş ekte sunulmuş sözleşmenin/şartnamenin 6.3.2 maddesinde … A.Ş.’nin işleticiliğinin 20 yıl olduğu, davalı şirketin 20 yıl için teminatlar hazırlayıp …’ye vermesi gerektiği hususları açık olup müvekkilinin de 20 yıl için işleticilik yapacağını tartışmasız hale getirmekte olduğunu, Müvekkilinin 31/05/2018 günü fesihle başlayan kar kaybı vb zararları gibi ticari itibar olarak/ manen uğradığı zararlarına dair taleplerinin de değerlendirme dışı bırakıldığını, bu durumun hukuken doğru olmadığını, dava dilekçelerinde talep edilen tazminat tutarının, davalı firmanın fesih sürecinde müvekkiline karşı takındığı tavrın dilekçelerinde detaylıca anlatıldığını, sözleşme ve ticari etikle bağdaşmayan, hukuka aykırı işlem ve eylemleriyle müvekkilinin “ticari itibarına zarar verildiği”nin beyan edildiğini, başka deyişle manevi zararlarının da talep edildiğini, belirsiz alacak olarak beyan edilen taleplerinin “manevi zararlarını” kapsamasına rağmen müvekkili yönünden bu taleple ilgili hiçbir değerlendirme yapılmamasının kabul edilir olmadığını beyanla; açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/106 E – 2020/105 K sayılı ve 20.02.2020 tarihli ilamının kaldırılmasına, davanın kabulüne, tüm istinaf yargılama harç ve giderleriyle davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, işleticilik sözleşmesi ile istasyonlu bayilik sözleşmesinin süresinden önce ve haksız şekilde feshedildiği iddiası ile kalan süreye ilişkin kar-kazanç kaybı tazminatı talebine ilişkindir. Davacı tarafından, işleticilik sözleşmesinin 20 yıl süreli olduğu, süresinden önce haksız olarak feshedildiği ve ileriye yönelik bakiye 10 yıllık süre içerisinde elde edilecek kardan mahrum kalındığından bahisle, mahrum kalınan kar-kazanç kaybının tespiti ile 31.05.2018 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile davalıdan tahsili talep edilmiş, davalı tarafından sözleşmenin 5 yıl süreli olduğu ve süre sonunda yenilenmeyeceğinin davacıya bildirildiği, haksız fesih olmadığı, davacının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle sözleşmenin uzatılmaması yönünde karar alındığından bahisle davanın reddi savunulmuş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu ve sunulan deliller kapsamında, sözleşmelerin 5 yıl süreli olduğu ve 5 yıl süre ile uzaması için taraflar arasında mutabakat sağlanması gerektiği, davalının sözleşmelerin yenilenmesine onay vermediği, haksız feshin söz konusu olmadığı ve davalıdan tazminat talep edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında Kapıkule sınır kapısında bulunan akaryakıt istasyonunun işletilmesi hususunda 03.06.2008 tarihli işleticilik sözleşmesi ile istasyonlu bayilik sözleşmesinin imzalandığı, işleticilik sözleşmesinin 7. maddesinin “iş bu sözleşmenin süresi 5 yıl olup, işleticinin akde aykırılık oluşturacak tutum ve fiilleriyle sözleşmenin feshine sebebiyet vermemesi kaydıyla ve taraflar arasında mutabakat sağlanması halinde aynı şartlarla toplamda 20 yılı geçmemek üzere 5’er yıllık süreler ile yenilenir.” düzenlemesini, istasyonlu bayilik sözleşmesinin 3. maddesinin ise; “iş bu sözleşme, taraflarca imzalandığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere 5 yıl süreli olup, taraflarca mutabakat sağlandığı sürece aynı şartlarla 5 yıl daha uzar.” düzenlemesini içerdiği, buna göre sözleşmelerin her ikisinin süresinin de 5 yıl olduğu, işleticilik sözleşmesinin toplamda 20 yılı geçmemek üzere 5 yıl süre ile uzaması için, davacının sözleşmenin feshine sebebiyet vermeyecek tutum ve davranışlarda bulunmaması ile birlikte tarafların sözleşmenin uzaması konusunda mutabık kalmalarının, bayilik sözleşmesinin 5 yıl süre ile uzaması için ise, tarafların bu konuda mutabık kalmalarının gerektiği, taraflarca ilk 5 yıllık süre sonunda sağlanan mutabakat ile sözleşmelerin 02.06.2013 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile uzatıldığı, davalı tarafından davacıya gönderilen 31.05.2018 tarihli fesih bildirimi başlıklı Noter ihtarnamesi ile, “.. Aşağıda sayılanlarla sınırlı olmamak üzere süregelen aykırılıklar ve anlaşmazlıklar nedeniyle, süresi sona eren sözleşmelerin yenilenmesinin mümkün olmadığına karar verilmiştir.” denilmek suretiyle ikinci 5 yıllık sürenin sonunda, sözleşmelerin yenilenmeyeceğinin bildirildiği, ihtarnamenin davacıya aynı tarihte tebliğ edildiği, davacının iddia ettiği şekilde sözleşmelerin feshinin söz konusu olmadığı, davalı tarafın sözleşmelerin yenilenmesi konusunda mutabık olmamasının, davacı için tazminat talep hakkını doğurmayacağı, dava dilekçesi ile açıkça kar-kazanç kaybı olarak maddi tazminat talep edildiği, manevi tazminat talebinin olmadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararın hüküm ve gerekçesinde dava dilekçesindeki talebin ve istinaf sebeplerinin karşılandığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 29/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.