Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1146 E. 2022/1563 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1146 Esas
KARAR NO: 2022/1563 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2016/501 Esas 2019/820 Karar
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirket adına kayıtlı bulunan bir kısım taşınmazların 2004 yılında satıldığını, bu satışlardan sağlanan nakitten karşılanmak sureti ile 29/05/2008 tarihinde 165.000,00-TL’nin müvekkili şirket ortaklarından …’nın … Bankası Galata Şubesinde bulunan … nolu hesabına, 310.000-USD’nin …’nın … Bankası Galata Şubesinde bulunan … nolu ABD doları hesabına ödünç olarak aktarıldığını ve şirket muhasebe kayıtlarına işlendiğini, muris …’nın taşınmazların satışlarının yapıldığı 2004 yılı da dahil olmak üzere uzun yıllar öncesinden başlayarak vefat tarihi olan 22/02/2009 tarihine kadar müvekkil şirketi tek başına atacağı imza ile temsil ve ilzama yetkili olduğunu, alınan bu ödünç paralar nedeniyle …’ya 27/08/2008 ve 30/08/2008 tarihli faiz faturaları düzenlendiğini, akabinde … tarafından bu faiz faturalarının şahsi hesaplarından ödendiğini ancak bu ödemelerden başka şirkete herhangi bir ödemede bulunmadığını, davalıların murisin bu borcundan dolayı müteselsilen sorumlu olduklarını, alacağın tahsili için Beşiktaş … Noterliğinin 28/05/2014 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin 03/06/2014 tarihinde tebliğ edildiğini, bu nedenle davalıların 11/06/2014 tarihi itibariyle temerrüde düştüğünü, murisin ölümünün akabinde İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/55 Tereke sayılı dosyası ile terekenin tespiti davası açıldığını, tereke mahkemesinin evveliyatında Sarıyer 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/1 Tereke sayılı dosyası ile terekenin resmen yöneltilmesine karar verildiğini ve yönetici olarak Av. … ile …’in atandığını, müvekkili şirketin, muris …’dan alacağını tereke mahkemesine 28/06/2011 tarihide faiz talep hakları saklı kalmak kaydı ile bildirdiklerini ve alacağa kaydettirdiklerini ancak ödünç para borcundan dolayı bugüne kadar müvekkili şirkete hiçbir ödeme yapılmadığını belirterek açıklanan sebeplerden dolayı fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile davanın kabulü ile 165.000,00-TL alacağın anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talebin kabul edilmemesi halinde ise anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden, taraflarınca terekeye alacak kaydının yaptırıldığı 28.06.2011 tarihine kadar yasal ana para faizi ile birlikte; 28/06/2011 temerrüt tarihinden sonra da 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; temerrüt faizinin başlangıç tarihine ilişkin bu talep de uygun görülmediği takdirde ise anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden davalıların ihtarname ile temerrüde düştüğü 11.06.2014 tarihine kadar yasal ana para faizi ile, 11.06.2014 temerrüt tarihinden sonra da yine 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 2. maddesi uyarınca TCMB’nin kısa vadeli avans işlemleri için uyguladığı faiz oranı üzerinden hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, 310.000,00-ABD Doları alacağın, TBK m. 99/3 maddesi gereğince; anapara faizi ödemesinin yapıldığı 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline, faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talep uygun görülmediği takdirde, taraflarınca terekeye alacak kaydının yaptırıldığı 28.06.2011 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline, faizin başlangıç tarihine ilişkin bu talep de uygun görülmediği takdirde, davalıların ihtarname ile temerrüde düştüğü 11.06.2014 tarihinden itibaren 3095 sayrlı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının ABD Doları cinsinden açılmış 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranından hesaplanacak faiziyle birlikte davalılardan aynen ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, ortaklık alacaklarından kaynaklanan alacaklarda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu, süresinde açılmayan davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacı Şirket talep konusu alacağın murise ödünç (borç) olarak verildiğini iddia ettiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, dava konusu alacağın, taleple paralel olarak BK m.126/4 hükmü uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bu sebeple davanın reddi gerektiğini, miras hükümleri gereğince davanın diğer mirasçılar … ve …’ya ihbar edilmesi gerektiğini, …’ya ait olduğu iddia edilen borçtan, bütün mirasçıların müteselsilen sorumlu olduğu ve davanın kabulü halinde iç ilişkide rücu gündeme geleceğinden HMK md 61 vd hükümleri uyarınca davada bilhassa husumet yöneltilmeyen diğer mirasçılar …’ya ve …’ya da davanın ihbar edilmesini talep etme zorunluluğumuz doğduğunu , davanın , mirastan kaynaklanan diğer davalarda kullanılmak amacıyla açıldığını, muvazaalı işlemlere mahkeme vasıtası ile sıhhat kazandırma arzusunun bir ürünü olduğunu, muris …’nın, müvekkilin annesi … ile evli olduğu dönemde davacı şirket yetkilisi … (Sonradan … olarak değiştirmiştir) ile bir ilişki yaşadığını ve bu ilişkisinden davacı şirket yönetim kurulu başkanı olan …’nın dünyaya geldiğini, muris, bu ilişkiden doğan oğlu …’un 15 yaşına geldiği bir tarihte (1992 yılında) müvekkilimizin annesinden boşanarak … ile evlendiğini, 22.02.2009 tarihinde vefat eden muris …, 1994 yılında düzenlediği vasiyetnamesi ile ilk evliliğinden olma oğulları … ve …’yı mirasından ıskat ettiğini, müvekkilinin saklı payını almasını istediğini, tasarruf edilebilir miras payını 2. eşi … ve ondan olma oğlu …’ya bıraktığını, murisin, sağlığında mirasçılarından mal kaçırma kastıyla birçok menkul, gayrimenkul ve hatta şirket hissesini muvazaalı olarak mirasçılardan …’ya ve …’ya devrettiğini, muris tarafından yapılan muvazaalı işlemlere karşı İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/61 E sayılı dosyasıyla tenkis davası ve muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davaları açıldığını, davacı şirketin hâkim ortakları ve yöneticilerinin murisin ikinci eşi ve ondan olma oğlu olduğunu, murisin ortak olduğu diğer şirketlerde aynı şekilde işlem yaptığı ve eşi ile oğlu lehine karşılıksız kazandırmalarda bulunduğunu, murisin şirkete karşı gerçek bir borcunun bulunduğu iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, burada muvazaalı bir işlemden bahsedilebileceğini, davacının alacak, ödünç olarak tanımladığı transferler, sadece, murisin kendi kurduğu ve büyük hissedarı bulunduğu Şirkette sonradan hisselerinin neredeyse tamamını devrederek en büyük hissedar yaptığı eşi ve oğluna terekeden daha fazla mal kaçırmak maksatlı geleceğe yönelik bir borç kaydından ibaret olduğunu, bu işlemlerle terekenin değerinin düşeceğini, murisin burada bir kısım mirasçılara zarar verip, diğer mirasçıları zenginleştirmek amacıyla bilinçli olarak bu yolu seçtiğini, saklı pay oranlarını azaltmak amacı ile yapılan havale işlemlerinin her halükarda muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu, murisin özel kasası ile şirket kasasını tek muhasebe mantığı ile idare edildiğini, murisin, sermaye niteliğinde olmayan pek çok mal / para transferi yaptığını, murisin amacının mal kaçırmak istediği … ve … lehine, geleceğe dönük, terekeyi azaltmak maksatlı bir alacak kaydetmek olduğunu, davacı şirket ile muris arasında yapılmış herhangi bir ödünç ilişkisi bulunmadığını, murisin hâkim ortak olduğu şirketten ödünç para almış olması ihtimal dâhilinde olmadığını, taraflar arasında havale işlemleri yapılmış olması murisin, davacı şirketten borç aldığını kanıtlamadığını muris adına kesilen faturalar, ödünç ilişkisinin varlığını ispata yarar nitelikte olmadığını, davacı şirket’in faize ilişkin açıklamaları çelişkili olup, bu durum faturaların var olduğu iddia edilen hukuki ilişkiyle ilgili olmadığını gösterdiğini, davacı şirketin murisin şirket ortağı olduğu tarihten itibaren defter kayıtlarının ve ortaklar cari hesaplarının incelenmesi gerekmekte, ancak davacı şirket bu hususta büyük bir direnç gösterdiğini kabul anlamına gelmemekle birlikte, davaya konu işlemlerin murisin, mirasçılarından mal kaçırma kastı ile yaptığı muvazaalı işlemlerden olduğunu, muris …, davaya konu işlemlerin yapıldığı tarihlerde rahatsız olduğundan söz konusu işlemlerin merhumun imzasıyla yapılıp yapılmadığı da araştırılması gerektiğini, davacı şirketin amacı muvazaalı işlemlere hukuki geçerlilik kazandırma olduğunu, belirterek, davanın niteliği gereği Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevi kapsamında kalması nedeni ile davanın görev yönünden reddine, zamanaşımının dolmuş olması nedeniyle davanın reddine, haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddine, davanın, HMK 61 vd maddeleri uyarınca … ve …’ya ihbar edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile,davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı şirketin murisin bir kısım mirasçılarına karşı dava açtığını mecburi dava arkadaşlığı bulunan davada, mirasçılardan … ve …’nın davalılar arasında yer almaması sebebiyle huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğini taleplerinin kabul edilmemesi halinde … ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesi gerektiğini davanın terekeye yöneltilmesi gerektiğini, davalı müvekkilin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı taraf, şirketi imzaya tek yetkili olan muris …’nın şirketten borç aldığını ve 29.05.2008 tarihli talimat gereğince davacı şirketin hesabından çekildiğini ve aynı gün …’nın hesaplarına aktarıldığını beyan ettiğini, söz konusu havalenin ne maksatla yapıldığının bilinmediğini, davacı taraf havalenin borç para vermek sureti ile yapıldığını kanıtlamak zorunda olduğunu, davacı tarafın şirket ortağı …’ya ödünç verildiği iddiasının afaki olduğunu, …’ya davacı şirket tarafından dava konusu miktarların ödünç verildiği iddiasını kabul etmediklerini belirterek davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile,davanın …’nın mirasçılarının bir kısmına karşı ikame edildiğini, mecburi dava arkadaşlığı bulunan davada, mirasçılardan … Ve …’nın davalılar arasında yer almaması sebebiyle … Ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesi gerektiğini, terekeye yöneltilmesi gereken davanın bir kısım mirasçılara yöneltilmiş olması nedeni ile öncelikle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının davalıların murisi …’dan alacaklı olmadığını, bu nedenle müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, şirketi imzaya tek yetkili olan muris …’nın şirketten borç aldığının ve 29.05.2008 tarihli talimat gereğince davacı şirketin hesabından para çekildiğinin ve aynı gün …’nın hesaplarına aktarıldığının öne sürüldüğünü, söz konusu havalenin ne maksatla yapıldığının bilinmediğini, davacı tarafın havalenin borç para vermek sureti ile yapıldığını kanıtlamak zorunda olduğunu, muris …’ya davacı tarafından dava konusu miktarların ödünç verildiği iddiasının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, sadece terekeye karşı ikame edilmesi gereken ve taraf teşkili sağlanmayan davanın reddine, aksi halde … mirasçılanndan … ve …’nın davaya dahil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/09/2019 tarih ve 2016/501 Esas – 2019/820 Karar sayılı kararında; “…Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; davacı şirketin ortağı olan davalıların murisi …’nın dava konusu havale işleminin yapıldığı tarihte davacı şirketi temsil ve ilzâma tek yetkili üye olduğu, yetkisinin 22/02/2009 olan ölüm tarihine kadar devam ettiği, 29/05/2008 tarihinde davacı şirketin hesabından 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin çekildiği, aynı tutarın 29/05/2008 tarihinde murisin hesabına yatırıldığı sabittir. Davacı şirket murisin hesabına yatırılan 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin murise ödünç olarak verildiğini öne sürerek iş bu davayı açmıştır. “Havale” dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan TBK’nun 555 vd. (818 sayılı BK 457 vd.) maddelerinde düzenlenmiş olup, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtası olup mevcut bir borcun ödenmesi amacı yolu ile yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini, yani havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaç ile yapıldığını ileri süren havaleci (muhil) bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/03/2003 tarih 2003/118-158 E.K. sayılı ilâmı bu yöndedir. Somut olayda havaleci durumundaki davacı şirket söz konusu yasal karine karşısında murise yaptığı dava konusu havalenin bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu ispatlama yükümlülüğü altındadır. İspat kuralına ilişkin TMK md. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” HMK md. 191 hükmüne göre: “İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Bir vakadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakayı ispat etmeye mecburdur. Davacının iddialarının haklı görülebilmesi için anılan kurallar uyarınca davacının muristen alacaklı olduğunu geçerli deliller ile ispat etmesi gerekmektedir. Davacı taraf şirket hesaplarına ve muris tarafından yapılan faiz ödemesine dayanmıştır. Davacı şirket tarafından 27/08/2008 ve 30/08/2008 tarihli faiz geliri içeriği ile fatura düzenlendiği ve bu fatura bedellerinin muris tarafından şirkete ödendiği ve murisin ilgili bankaya 05/09/2008 tarihinde ödeme için talimat verdiği, talimat içeriğinde “Faiz gelirleri bedeli” ibaresinin yer aldığı anlaşılmış ise de yapılan bu ödemenin dava konusu tutara ilişkin olup olmadığı fatura içeriğinden anlaşılamamış, dolayısı ile dava konusu tutara ilişkin olup olmadığı tespit edilememiştir. Davacı tarafın ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen, yukarıda özetlenen bilirkişi raporundan davacı tarafın muhasebe kayıtlarında davaya konu tutarın murise ödünç olarak verildiğine ilişkin herhangi bir kayıt olmadığı, davacı şirketin “iş avansları” hesabında muristen 532.404,16-TL alacaklı olduğu yönünde kayıt olduğu anlaşılmıştır. Davacının ise yargılamanın başından itibaren iddiası dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiği yönündedir. Davacı, dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiğini ispat edememiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve ihbar olunan vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkeme kararında atıf yapılan14/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda 3.1.1 davacı ticari defterlerinde tespit edilenler yan başlığı altında yapılan açıklamaların hatalı olduğunu, bu sebeple yerel mahkeme kararının da hatalı olduğunu, Yerel mahkeme kararında atıf yapılan 14/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda inceleme ve değerlendirme başlığı altında ödünç sözleşmesinin ispatı bakımından yapılan açıklamaların hatalı olduğunu, bu sebeple yerel mahkeme kararının hatalı olduğunu, HMK 200, 202, 203.madde hükümlerinden anlaşılacağı üzere eğer işin niteliğine, tarafların durumuna göre hukuki işlemin senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş ise senetle ispat kuralı burada uygulama alanı bulamayacağını, burada somut olay bakımından bir değerlendirme yapılması gerektiğini, muris ödünç aldığı müvekkili şirketin kurucu ortağı olduğu, muris uzun yıllar öncesinden başlayarak vefat tarihi olan 22/02/2009 tarihine kadar davacı ve müvekkili şirketi tek başına atacağı imza ile temsil ve ilzama yetkili olduğunu, muris ile müvekkili şirket arasındaki bu uzun yıllar süren ilişkinin taraflar arasında yıllardır süregelen kuvvetli bir güven ilişkisi mevcut olduğunu gösterdiğini, böyle bir güven ilişkisi dahilinde, tarafların yaptıkları işlemler için birbirinden yazılı senet istemelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kaldı ki böyle bir yazılı senette şirket adına imza atacak kişi tek yetkili olan muris … olacağa, kendi adına imza atacak kişi de yine … olacağını, yani her halükarda böyle bir senet istenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Yerel mahkeme gerekçesinde murise yapılan havalenin bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik olduğunun ispatlanması gerektiği belirtilmiş ise de, müvekkili şirketin alacaklı olduğu bilirkişiler tarafından tespit de edildiğini, ancak yerel mahkemece 14/06/2019 tarihli bilirkişi raporunun aleyhe olan kısımlarını dikkate alınmış olmasına rağmen lehe olan kısımlarının dikkate alınmadığını, Söz konusu para iş avansı olsaydı ve iş yapılmadıysa; çok önce muris tarafından müvekkili şirkete iade edilmesi gerektiğini, kaldı ki söz konusu tutar, yönetici olsa dahi iş avansı vermek için çok yüksek bir meblağ olduğu, söz konusu meblağın bir işin avansı olarak kullanılmak üzere yöneticiye verilmesi somut olay bakımından hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, zira şirket yetkilisi olan Merhum … doğrudan bu paranın ödenmesi için şirkete talimat verebilecek konumda olduğu, şirket ortak ve yönetici olan Murisin herhangi bir iş için gerekli olan iş bedelini doğrudan şirketten ödetme imkanı varken kendi uhdesinde tutması ve bu para için şirkete faiz ödemesi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, para hesaptan çekildiği, tediye fişi düzenlendiği ve murisin … Bankası hesabına yatırıldığını, murisin 8 adet faiz faturası bedelini ödediğini, bu halde artık yapılan ödemenin iş avansı olarak da değerlendirilemeyeceğini, bununla birlikte – kesinlikle kabul etmemekle birlikte söz konusu paranın bir an için dahi iş avansı olarak murise verildiği varsayımında dahi, davalıların bu bedeli müvekkili şirkete ödemek zorunda olduklarını, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. Maddesi “ Hakim, Türk hukukunu resen uygular” maddesi uyarınca, davada hukuki sebepler hiç belirtmemiş ya da yanlış belirtmiş olması ihtimalinde dahi hakimin doğru hukuk kurallarını bulup uygulama görevi olduğu, bu halde hâkim, tarafların ileri sürmüş oldukları hukuksal sebeplerle bağlı olmayıp, onların ileri sürmüş bulundukları vakıalara uygun olan hukuksal sebebi kendiliğinden bulup uygulayacağını, sonuç olarak yerel mahkeme kararında atıf yapılan 14.06.2019 tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında her iki ihtimalde de davalıların söz konusu parayı ödemekle mükellef oldukları açıktır. İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.İhbar olunan … Terekesi Yönetim Kurulu vekili istinaf dilekçesi ile, Davacının haksız davasının reddi nedeniyle, kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedildiğini, fakat, müteveffanın terekesi davada vekil olarak taraflarınca temsil edilmesine karşın, lehlerine vekalet ücreti takdir edilmemesinin hatalı olduğunu, Davacı yanın haksız istinaf talebinin reddine, istinaf başvurularının kabulü ile lehlerine vekalet ücreti takdir edilmesine karar verilmesi talebiyle karar hakkında bu yönüyle istinaf yoluna başvurduklarını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda lehlerine vekalet ücreti takdir edilmek suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, davacı şirket ortağı ve yetkilisi olan davalıların murisi …’ya davacı şirket tarafından ödünç (borç) olarak verildiği ve iade edilmediği iddia edilen paranın iadesi talebine ilişkin alacak davasıdır.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve ihbar olunan vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE; Somut olayda,davacı şirketin ortağı olan davalıların murisi …’nın dava konusu havale işleminin yapıldığı tarihte davacı şirketi temsil ve ilzâma tek yetkili üye olduğu, yetkisinin 22/02/2009 olan ölüm tarihine kadar devam ettiği, 29/05/2008 tarihinde davacı şirketin hesabından 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin çekildiği, aynı tutarın 29/05/2008 tarihinde murisin hesabına yatırıldığı sabittir. Davacı şirket murisin hesabına yatırılan 165.000,00-TL ve 310.000,00-USD’nin murise ödünç olarak verildiğini ve ödenmediğini öne sürerek iş bu davayı açmıştır. İşbu dava, niteliği itibarıyla yöneticinin sorumluluğu davası olarak kabul edilmediğinden, 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TKK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1, 553/1ve 479/3-c maddelerindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması dava şartının somut olayda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır. Mahkemece davacı şirketin ticari defter ve kayıtları inceletilmek suretiyle alınan bilirkişi heyet raporunda;”…Davacı yanın merhum …ya ait muhasebe hareketlerinin 331.02 numaralı “ortaklara borçlar” hesabında takip edildiği, davaya konu 165.000,00 TL ve 310.000 USD karşılığı 380.959,00 TL kayıtların bu hesap altında kayıtlı olduğu görülmekle anılan hesabın 31.12.2008 yıl sonu bakiyesine göre davacı yanın …dan 536.094,23 TL alacaklı olduğu anılan hesabın 2009 yılına devredildiği 01.01.2009 tarihinde 500.000,00 TL’lik virman kaydı ile 195.01 numaralı “İş Avansları” hesabına aktarıldığı, ticari defter kayıtlarına dayalı 2008 ve 2009 yıllarına ait yılsonu mizanları, kurumlar vergi beyannamesi ekinde yer alan bilançolar ve muavin hesap ekstreleri üzerinde yapılan incelemelerde; müteveffanın 31.01.2008 tarihi itibarıyla şirketten 31.434.28 TL alacaklı olduğu, sonrasında 29.05.2008 tarihindeki davaya konu para transferleri neticesinde şirkete borçlu hale geldiği ve bu durumun 31.12.2008 tarihine kadar devam ettiği, 31.12.2008 tarihi itibarıyla müteveffanın şirkete 536.094,23 TL borçlu olduğu görülmekle, anılan bakiyenin 2008 yılı kurumlar vergi beyannamesi ekinde yer alan bilançoda, “ortaklardan alacaklar” hesabında yer aldığı Nitekim müteveffaya “ödünç para” verilmiş olmasına dayalı olarak keşide edilen faiz faturalarının, son olarak 31.10.2008 tarihinde düzenlendiği, bu tarihten sonra ise başkaca bir faiz faturası keşide edilmediği ve müteveffa hayatta iken bakiyenin 01.01.2009 tarihinde “iş avansları” hesabına virman edilmesinin, (temsil ve ilzam yetkisi de kendisinde iken) bakiye tutarın gerçekten iş avansı amacıyla alınmış olabileceği ve bu virman işleminden çok kısa bir süre sonra vefat nedeni ile sarf edilen iş avansı karşılığında alınması gereken gider belgelerinin alınmamış olabileceği değerlendirilmektedir. Diğer yandan 2008 yılı içerisinde kesilen faiz faturalarının müteveffa tarafından ödenmiş olması, yapılan ödemenin faiz doğurucu nitelikte bir işlem olduğu intibaını yaratıyor olsa da, faiz yürütme işleminin 2008 yılı Ekim ayında sonlandırılarak, bakiyenin 2009 yılı başında “iş avansları” hesabına aktarılmış olması da, ödemenin niteliğini çekişmeli hale getirmektedir. 02.01.2009 tarihinde 32.404,16 TL’lik virman kaydı sonucunda 31.12.2009 yıl sonu ve 05.11.2014 dava tarihi itibarıyla davacı yanın …’dan 532.404.16 TL alacaklı olduğu görülmekle 532.404,16 TL’lik bakiyenin 128.01.01.001 numaralı “Şüpheli Ticari alacaklar” hesabına sonrasında ise 129.01.01.001 “Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı” hesabına virman yapıldığı görülmüştür. Davacı tarafın ticari defter kayıtlarına göre 31/12/2008 tarihi itibari ile davalıların murisi …’nın şirkete 536.094,23-TL borçlu olduğu, davalı yan murisinin davacı şirketin iş avansları hesabında tutulan iş avansı olarak uhdesinde bulundurduğu ve faiz gelirini de davacı şirkete ödediği yukarıda tespit olunan miktarın söz konusu işlerin tamamlanmış olduğu davalı yanca ispat olunmadıkça davacı şirkete faiziyle iadesi gerekeceği…” yönünde görüş bildirilmiştir.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı,HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemesi gözetildiğinde; Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasındaki dilekçeleri ile ileri sürüldüğü, bilirkişi raporunda bu iddiaların değerlendirildiği, bilirkişi raporundaki tesbitler de gözetildiğinde; Davacı taraf iddiasına dayanak olarak bankadan yapılan ödemeleri göstermiş olsa da TBK. M.555 vd. Hükümlerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelik olarak, bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleşiyle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini ileri süren havaleci bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Havalede hangi amaçla gönderildiğine ilişkin bir açıklama yoksa, gönderilen havale tek başına alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli olmayıp havale dekontları borç ödeme belgesi niteliğindedir. Denetime elverişli bilirkişi raporunda da değinildiği üzere, Davacı yanın davalıların murisi …ya ait muhasebe hareketlerinin 331.02 numaralı “ortaklara borçlar” hesabında takip edildiği, davaya konu 165.000,00 TL ve 310.000 USD karşılığı 380.959,00 TL kayıtların bu hesap altında kayıtlı olduğu, 31.12.2008 yıl sonu bakiyesine göre davacı yanın …dan 536.094,23 TL alacaklı olduğu, anılan hesabın 2009 yılına devredildiği 01.01.2009 tarihinde 500.000,00 TL’lik virman kaydı ile 195.01 numaralı “İş Avansları” hesabına aktarıldığı ve bakiyenin 05.11.2014 dava tarihine kadar aynı kaldığı, hesaplarda başkaca bir hareketin mevcut olmadığı tesbit edilmiştir. 195 numaralı “iş avansları” hesabı, işletme adına mal alacak, hizmet gördürecek ya da bir kısım giderleri ve ödemeleri yapacak olanlara verilen avansların izlendiği hesaptır. Bu anlamda söz konusu bakiyenin hangi amaçla bu hesaba virman edildiğine ilişkin delil ve tesbit olmadığı anlaşılmıştır.Hukuki nitelendirmeyi yapma görevinin hakimde olduğu, davacı yanın dava dilekçesinde, alacak iddiasını “ödünç verme” fiiline dayandığını beyan ettiği dikkate alındığında, ödünç verilen paranın 131 numaralı “ortaklardan alacaklar” hesabında yer alması gerekirken “iş avansları” hesabına aktarılmış olmasının, müteveffa hesabına aktarılan ve huzurdaki davaya konu edilen alacak kalemini oluşturan tutarın, gerçek bir “ödünç verme” işlemini ifade edip etmediğinin ispat edilmesi gerektiği,davacının ise yargılamanın başından itibaren iddiası dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiği yönünde olduğu ve davacının, dava konusu tutarın murise ödünç olarak verildiğini ispat edemediği anlaşılmakla; ilk derece mahkemesince verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, mahkemenin kabulüne yönelik davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. HMK.nın 141. mad.’si gereği taraflar, dilekçe teatisi aşamasında iddia ve savunmalarını serbestçe genişletebilme ve değiştirme hakkına sahiptirler. Ön inceleme duruşmasında neler yapılıcağı HMK.nın 140.mad.’sinde düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, tarafların iddia ve savunmalarına göre uyuşmazlık tutunakla tesbit edilerek hazır bulunan taraflarca imzalanır ve tahkikat işlemleri bu tutanak esas alınmak suretiyle yürülür. Somut olayda görevsizlik kararı veren İstanbul 16 AHM.’de davanın; davalıların murisi …’nın davacı şirketten ödünç aldığı parayı iade etmediği iddiası ile mirasçılarından tahsili talebine yönelik dava olduğu şeklinde tesbit edilmiş olup verilen karar, davacı vekilinin ön inleme dururuşmasındaki beyan ve talebine, mevcut yasal düzenlemeler ve ön inceleme tutunağındaki uyuşmazlık tesbitine göre dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı değildir.
İHBAR OLUNAN … TEREKESİ YÖNETİM KURULU VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, İhbar olunan … Terekesi Yönetim Kurulu istinaf dilekçesi vermiş ise de ihbar olunan … Terekesi Yönetim Kurulu davaya feri müdahil olarak katılmamıştır. İlk derece mahkemesince verilen gerekçeli karar başlığında da “İhbar olunan” olarak yazılıdır. Ayrıca ihbar olunanın fer’i müdahil olduğu kabul edilse bile HMK’nın 68. maddesi gereğince ancak katıldığı yan ile birlikte kararı istinaf edebileceğinden, davalı tarafın da mahkeme kararını istinaf etmediği gözetildiğinde İhbar olunanMehmet … Terekesi Yönetim Kurulunun karara karşı istinaf başvurusunda bulunmasına olanak bulunmadığından istinaf talebi usulden reddedilmiştir. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine, İhbar olunan … Terekesi Yönetim Kurulu vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 352/1 maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-İhbar olunan … Terekesi Yönetim Kurulunun istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 352/1 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70’er.TL istinaf karar harçlarından, istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 44,40’ar.TL istinaf karar harçlarının mahsubu ile bakiye 36,30.TL’nin taraflardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 03/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.