Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/110 E. 2022/205 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/110
KARAR NO: 2022/205
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 18/07/2019
DOSYA NUMARASI: 2016/585 Esas 2019/685 Karar
DAVA: Alacak(Rekabet Yasağına Aykırılık Nedeniyle Cezai Şart)
KARAR TARİHİ: 10/02/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin farklı sekörlerde uzmanlaşmış profesyonel kadrosu ile orta ve üst düzey yöneticileri seçme ve talepte bulunan şirketlere özel istihdam bürosu olarak yerleştirme hizmeti verdiğini, müvekkili şirket ile davalı şahıs arasında 01.07.2013 tarihinde bir sözleşme akdedildiğini, sözleşme kapsamında 09.11.2015 tarihinde istifa edene dek İnsan kaynakları Danışmanı olarak müvekkili şirket bünyesinde çalıştığını, sözleşmenin feshe ilişkin olan 9.3.(ii) maddesi ile Borçlar kanunu’nun 444. maddesine uygun olarak; ‘”insan kaynakları danışmanlığı görevi ifa etmek üzere işverenin veya müşterinin rakibi olan bir şirkette, müşteri şirketlerde ve başka bir şirkette veya kendi adına açacağı işyerinde ücret karşılığı olsun veya olmasın, resmi veya gayri resmi, doğrudan veya dolaylı olarak İstanbul ili sınırlan içerisinde fesihten itibaren 1 sene boyunca çalışmamayı ve bu maddeye aykırı davranması durumunda 6 aylık toplam brüt maaşı tutarında tazminat ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder hükmünün getirildiğini, müvekkili şirketten ayrılmadan önce almış olduğu son brüt ücretinin aylık 5.683.34.-TL olduğunu, davalı şahsın müvekkili şirketten ayrıldıktan sonra sözleşmesindeki rekabet yasağına aykırı olarak davalı şirkette çalışmaya başlamasının tespit edilmesi üzerine davalılara Beşiktaş … Noterliğinin 18.12.2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, davalı şirketin de davalı şahıs ile müteselsilen sorumlu olduğunu, zira davalılar arasında rekabet yasağına aykırı olarak iş ilişkisi kurulduğunu, bunun sonlandırılması gereği davalılara ihtar edilmesine rağmen iş ilişkisinin sonlandırılmadığını, davalı şahsın, müvekkili şirket ile aralarında var olan iş ilişkisi kapsamında eğitime tabi tutulduğunu, alanında uzman kişilerden almış olduğu bu eğitimin davalı şahsa kariyeri ile ilgili olarak çok önemli bir değer kattığını, ayrıca müvekkili şirketin sahip olduğu müşteri ve data veri tabanına, bunların tüm iletişim bilgilerine çalışmaya başladığı ilk günden itibaren tam anlamıyla vakıf olduğunu, davalı şahısın rekabet yasağına aykırı olarak çalışmaya başladığı diğer davalı şirkette de aynı işleri yaptığını, zarar verme ihtimali bulunmasının, rekabet yasağına aykırılık kaydının geçerli olması için yeterli olduğunu, hem davalı şirketin hem de davacı şirketin Türkiye çapında müşterilere sahip olmasına rağmen, her ikisinin de müşteri çevresinin büyük bir bölümünün İstanbul ili sınırlarında olduğunu ve aralarında büyük bir rekabet bulunduğunu, ayrıca işin türü bakımından yapılan sınırlandırmanın davacı şirketin faaliyet alanı içerisinde kaldığını belirterek, davalı şahsın diğer davalı şirkette çalışmaya başladığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiz dahil olacak şekilde şimdilik 5.000.00.-TL alacağın müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin alacağının belirlenebilir ve bölünemez türden olduğunu, bu nedenle kısmi dava olarak ileri sürülen talebin usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şahsın 11.02.2013-09.11.2015 tarihleri arasında davacı işyerinde çalıştığını, ardından 16.11.2015 tarihinde diğer davalı şirkette Kısım Müdürü olarak göreve başladığını, davalı şahsın iş sözleşmesinde, hem şekil hem de içerik yönünden geçerli bir rekabet etmeme borcu bulunmadığını, ibraz edilen sözleşmenin yalnızca son sayfasında davalının imzasının yer aldığını, sözleşmenin rekabet etmeme borcu olduğu iddia edilen bölümünde davalıyı bağlayıcı herhangi bir unsur bulunmadığını, sözleşmenin kendisine inceletilmeden imza edildiğini, ayrıca bir nüshasının da teslim edilmediğini, davacı şirketin gösterdiği sözleşme sıhhat şartına havi olmadığından, talebin bu yönüyle reddi gerektiğini, davalının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında haiz olduğu bilgilerin, yalnızca işin görülmesi ile alakalı, sır niteliğini haiz olmayan bilgiler olduğunu, varlığı iddia edilen rekabet yasağının, davalının ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamaları içerdiğini, davalının davacı şirkette İnsan Kaynakları Danışmanı olarak görev yaparken, yeni başladığı işte Kısım Müdürü konumunda çalıştığını, bu yönüyle aynı işi yaptığından bahsedilemeyeceğini, davacı şirketin davalının çalışabileceği şirketlerin %72’ine ket vurduğunu, iddia edilen düzenlemeye göre. işçinin rekabet etmeme borcuna aykırı davranırsa, brüt ücretinin tam altı katını ödeyeceğini, söz konusu hükmün tutar yönünden de kabul edilebilir olmadığını, yeni işveren konumundaki davalı şirkete yöneltilen cezai şart talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, davacı şirketin davalı şirkete yönelik iddialarının TTK.md.55/b-3 kapsamında ele alınması gerektiğini, davalı şirketin bahsi geçen maddeye aykırı, diğer bir deyişle haksız rekabete sebebiyet veren herhangi bir eyleminin bulunmadığını, TTK.md.55/b-3’te şahsın ayartılması suretiyle sırların ele geçirilmesi ve bu şekilde rekabette avantaj sağlanmasının düzenlendiğini, davacı şirketin, herhangi bir ayartma iddiasının dahi bulunmadığını, davacı şirket ile kesişen bir müşterinin de bulunmadığını belirterek, davanın öncelikle usulden, aksi takdirde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/07/2019 tarih ve 2016/585 Esas – 2019/685 Karar sayılı kararı ile; “…. fiil ehliyeti bulunan davalı… ile yapılan dava konusu iş sözleşmesinin rekabet yasağına ilişkin 9.3/ii maddesinin, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içermediği görülmektedir. Fakat rekabet yasağına aykırılık anlaşmasının geçerliliği aynı zamanda, anılan sözleşmenin davalı …’e davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da davacının yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlaması ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılmasının, davacının önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olması koşuluna bağlı olduğu açıktır. Her ne kadar dava dosyası dava konusu sözleşmeye konu işin niteliği hakkında tespit yapılması da gerektiğinden insan kaynakları uzmanı(sektör) bilirkişisinin de bulunduğu heyete tevdii edilmiş ise de, sektör uzmanı tarafından yeterli sektörel değerlendirme yapılmadığı anlaşılmış, ancak tanık anlatımları ile dava konusu sektöre ilişkin yeterli bilgiye ulaşıldığı anlaşılmakla dosya yeniden heyete tevdii edilmemiştir. Gerek dava ve cevap dilekçeleri içeriğinden gerekse tanık anlatımlarından; davacı ve davalı şirketlerin faaliyetlerinin özünün, işçi arayışındaki işverenler ile iş arayışındaki işçileri buluşturmaktan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Şirketler, işçi arayışındaki işverenler ile iş arayışındaki işçilere ait tüm bilgilere, internet üzerinden aynı anda herkesin ulaşabildiği çeşitli kariyer platformlarından ulaşmaktadırlar. Başka ifade ile şirketlerin işçi ve işverenlerden oluşan müşteri portföyüne ilişkin bilgiler aslında herkese açık olup, herhangi bir şirketin ticari sırrı mahiyetinde değildir. Zira işçi ve işverenler, ihtiyaçlarına ilişkin detayları internet üzerinde herkese açık biçimde paylaşmakta, davacı ve davalı şirketler gibi insan kaynakları sektöründe faaliyet gösteren şirketler de müşterilerine ilişkin veritabanlarını herkese açık bu bilgilerle oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla somut olayda 6098 Sayılı Kanunun 444/2 fıkrasında aranan koşulların oluştuğunu kabule yasal olanak bulunmamaktadır. Yukarıda yapılan saptamalar çerçevesinde davacı ile davalı arasında geçerli bir rekabet yasağı anlaşmasından bahsedilemeyeceğinden, davacının davalı …’den yasağa aykırılık nedeniyle cezai şart talep hakkı bulunmamaktadır. Diğer davalıdan da cezai şart bedelinin müteselsilen tahsili talep edilmiş olmakla, davacının olmayan cezai şart alacağını her iki davalıdan da talep edemeyeceği mahkememizce sabit görülmüş davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” Davanın Reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme kararının, lehlerine verilmiş olan bilirkişi raporuna rağmen, salt davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilerek verilmiş hatalı bir karar olduğunu, bilirkişi raporunun aksi yönünde verilen kararın gerekçelendirilmediğini, mahkemenin, sektör uzmanı tarafından yeterli değerlendirme yapılmadığını belirttiğini, ancak bu tespitinin gerekçesini açıklamadığını, diğer bir deyişle sektör uzmanı tarafından yapılan değerlendirmenin ne yönden yetersiz bulunduğunun gerekçeli bir şekilde açıklanmadığını, Hâkimin, uzmanlığına girmeyen bir konuda bilirkişi raporunun aksi yönde karar vermesi mümkün olmakla birlikte bunun gerekçesinin açık ve dosyadaki delillere uygun bir şekilde yapılması gerekliliğinin Yargıtay kararları ile de kabul edildiğini (T.C. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2006/10131, K. 2006/30918, T. 23.11.2006- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2017/5192, K. 2019/1927, T. 11.3.2019), doktrinin de aynı görüşte olduğunu, Bilirkişi heyetinin, dava konusunda uzman bir insan kaynakları ve bir iş ve sosyal güvenlik uzmanı ile oluşturulduğunu, bu heyetin dosyadaki delilleri ve tanık anlatımlarını dikkate alarak yaptığı inceleme ile, davalı …’in müvekkili şirket bünyesinde çalışırken yaptığı işi, istifa ederek rakip şirkete geçerek yapmaya devam etmesinin rekabet yasağını ihlal edici bir davranış olduğunun tespit edildiğini, uzman bilirkişilerin tespitlerini kabul etmeme gerekçesini açıkça belirtmeyen mahkeme kararının kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, Mahkemenin, bilirkişi raporu yerine müvekkili şirket ile arasında husumet bulunan tanıkların beyanlarına itibar etmesinin fahiş hata olduğunu, mahkemenin tanık anlatımlarına karşı itirazlarını dikkate almadığını, bilirkişi raporunda belirtilen uzman görüşü yerine, müvekkili şirket ile arasında benzer ihtilaf bulunan davalıların ifadelerine itibar ederek davayı reddettiğini, hem tanıklara hem de anlatımlarına karşı itirazlarına neden itibar etmediğine ilişkin herhangi bir gerekçe ve tatmin edici açıklama sunmadığını, 31.05.2018 tarihli tanık anlatımlarına itirazlarını içeren dilekçelerinde de belirttikleri üzere, davalı tanıkları ile müvekkili şirket arasında, huzurdaki dava ile aynı konuda husumet bulunduğunu, dosyaya sundukları ihtarnameler aracılığıyla açıkça ortaya konulan husumetlerin, mahkeme tarafından görmezden gelinerek tanık anlatımlarına dayalı karar verilmesinin hatalı olduğunu, Davalı tanıklarının işbu dava kapsamında müvekkili şirket aleyhine beyan vermelerinin sebebinin, yarın bir gün kendileri aleyhine açılacak davalarda menfaatlerini koruma gayesi olduğunu, diğer bir deyişle davalı ile davalılar arasında menfaat birliği bulunmakta olduğunu, bu sebeple davalı tanıklarının aleyhe beyanlarına itibar edilmesinin hatalı olduğunu, Dinlenen davalı tanıklarının, sanki aralarında anlaşmışlar gibi ısrarla, müşteri ve aday bilgilerinin, internet üzerinden herkesin ulaşılabileceği bilgiler olduğunu ifade ettiklerini, günümüz dünyasında, pek çok iş arayan adayın ve aday (işçi) arayan müşterinin bilgilerine internet üzerinden ulaşılmasının mümkün olduğunu, bununla birlikte müvekkili şirketin uzun yıllardır bir birikimi olarak kapalı sisteminde tuttuğu aday ve müşteri bilgilerinin, internetten herkesin ulaşabileceği bilgiler olarak betimlemenin doğru olmadığını, çünkü internetten ulaşılabilecek müşteri ve aday bilgilerinin bir sınırı bulunmadığını, buna karşılık müvekkili şirketin kapalı sisteminde yer alan müşteri ve aday bilgilerinin, internet üzerinden ulaşılabilecek müşteri ve aday bilgilerinden çok daha ayrıntılı ve nitelikli olduğunu, Bununla beraber, tanık …’ın da belirttiği üzere, hem işçi adayları hem de müşterilerin müvekkili şirketin internet sitesinden yaptıkları başvurular ile iş ve pozisyon ihtiyaçlarını bildirdiklerini ve müvekkili şirketin veri tabanının bu başvurulardan oluştuğunu,…’ın anlatımıyla da ortaya konulduğu üzere davalı çalışanın, müvekkili şirketin veri tabanından istifade etmekte olduğunu, davalı çalışanın elde ettiği müşteri ve aday bilgilerini kullanarak müvekkili şirkete önemli bir zarar verme ihtimali bulunduğunu, davalı çalışanın rekabet yasağını ihlal ettiğini,Müvekkili şirketin ve davalı şirketin özel istihdam bürosu oldukları, bu kapsamda müşterilerine işçi (aday) bulma ve yerleştirme hizmeti verdikleri ve davalının hem müvekkili şirkette hem de davalı şirkette aynı işi yaptığı hususlarının bilirkişi raporu ile ortaya konulduğunu, özel istihdam bürolarının yaptığı işin gereği olarak birinci ve en çok ihtiyaç duydukları hammaddenin, müşteri ve aday bilgisi olduğunu ve bu bilgilerin davalılar vekilinin ve tanıkların gerçeği yansıtmayan iddialarının aksine düşünüldüğü gibi kolaylıkla ulaşılması mümkün olmayan çok kıymetli bilgiler olduğunu belirtmelerine karşı mahkemenin, bu bilgileri, internet üzerinden herkesin ulaşabildiği ve bir şirketin ticari sırrı mahiyetinde olmayan bilgiler olarak değerlendirerek hatalı hüküm kurduğunu, oysa ki müvekkili şirketin kapalı sisteminde yer alan aday ve müşteri bilgilerinin internetten elde edilen bilgilerden çok daha ayrıntılı ve nitelikli olduğunu, En basitinden bir adayın maaş beklentisini internetten bulmanın mümkün olmadığını, oysa müvekkili şirketin, ilgili aday ile birebir yapılan görüşmeler neticesinde adayın maaş beklentisini öğrendiğini ve bu bilgiyi kapalı sistemine kaydedip gerektiğinde müşteri ile paylaştığını, bunun yanı sıra müvekkili şirketin, gerekli gördüğü adayları kendi yabancı dil sınavına tabi tuttuğunu ve adayın yabancı dil düzeyini tespit ederek kapalı sistemine kaydettiğini ve buna dayanarak müşterilerine bilgi verdiğini, yine benzer şekilde ilgili adayın, iş ve maaş beklentisi haricindeki rızası ile bizzat paylaştığı hayatına dair mevcut durumu ve pek çok beklentisinin bu kapalı sisteme kaydedildiğini, mesela, ilgili adayın bizzat rızası ile verdiği ve iş hayatını etkileyebilecek nitelikteki özel ve aile hayatına dair (evli olup olmadığı, kaç çocuğu olduğu, yurt dışı ve şehir dışı seyahat engelinin bulunup bulunmadığı, adayın karakter ve kişilik analizi, daha önceki iş tecrübelerinin ayrıntıları, daha önce çalıştığı yerlerden neden ve nasıl ayrıldığı, referanslarının aday hakkında neler dediği ve güvenilirliği, adayın sabıka kaydı vs.) bilgilerin müvekkili şirketin kapalı sisteminde bulunduğunu, bu bilgilerin tanık …’ın belirttiği üzere ilgili aday ile yapılan görüşmeler sayesinde düzenli olarak güncellendiğini, müvekkili şirketin sisteminde bulunan aday bilgilerinin, davalı tanıklarının belirttiği ve mahkemenin hatalı olarak kabul ettiği gibi internet üzerinden herkesin ulaşabileceği sıradan bilgiler olmadığını, Müvekkili şirketin kapalı sisteminde yer alan müşteri bilgilerinin de sadece internet üzerinden ulaşılabilen bilgiler olmadığını, müvekkili şirketin, müşteriler ile yapılan toplantılarda elde ettiği özel nitelikteki bilgileri kapalı sistemine kaydettiğini ve yürütmekte olduğu ticari faaliyeti bu özel nitelikteki müşteri bilgileri ile desteklediğini, örneğin, en başta müşterilerin organizasyon yapıları, çalışma ortamları, kendi beklentileri ve adaylardan beklentileri, hangi profil ve yeterlilikteki adaylarla çalışmak istedikleri ve sayısı daha da arttırılabilecek benzeri nitelikteki (internetten ulaşılması mümkün olmayan) bilgilerin, müvekkili şirketin kapalı sisteminde yer aldığını, yani müvekkili şirketin sisteminde bulunan müşteri bilgilerinin de davalı tanıklarının belirttiği ve yerel mahkemenin kabul ettiği gibi internet üzerinden ulaşılabilecek sıradan bilgiler olmadığını, Davalı tanıklarının bu beyanına bakılırsa, hem müvekkili şirketin hem de …’in var olmasının bir anlamı da bulunmadığını, bu mantıktan hareketle hem davalı tanıklarının hem de davalının, bu işi yapabilmek için her gün şirkete gelmelerine ve hatta bu alanda faaliyet gösteren bir şirkette çalışmalarına dahi gerek bulunmadığını, evlerinden, oturdukları yerden internetten yapacakları araştırma sayesinde hem müşteri hem aday bilgilerine ulaşabileceğini ve gayet tabi bu sektörde para kazanabileceğini, Davalı tanıklarının gerçekle bağdaşmayan maksatlı beyanları ile yerel mahkemeyi yanlış yönlendirdiklerini, müvekkili şirketin aday ve müşteri bilgilerini internet sitesi üzerinden yapılan başvurular ile topladığını ve düzenli olarak aday ve müşteriler ile yapılan görüşmeler sayesinde bu bilgileri detaylandırıp sisteminde sakladığını, davalı çalışanın, bu müşteri ve aday bilgilerini …’e götürerek müvekkili şirketi zarara uğrama ihtimali bulunduğunu, Müşteri ve aday bilgilerinin yanı sıra davalının, müvekkili şirkette çalıştığı süreçte mülakat teknikleri başta olmak üzere pek çok eğitime tabi tutulduğunu, davalıya şirket içi eğitim verildiğini, bu şirket içi eğitimler sayesinde davalının, müvekkili şirketin müşteri ve adaylar ile görüşme tekniklerine de vakıf olduğunu, müvekkili şirkette aldığı bu eğitim sayesinde elde ettiği bilgileri kullanarak ve sözleşmesel rekabet yasağına aykırı hareket ederek müvekkili şirketi zarara uğrama ihtimali bulunduğunu, Ayrıca davalı şahsın, bu müşteri ve aday bilgilerine müvekkili şirketin kapalı sistemi üzerinden dilediği gibi ulaşabildiğinin tanık anlatımları ile ortaya konulduğunu, bu müşteri ve aday bilgilerinin rakip şirkette kullanılması durumunda müvekkili şirketin önemli bir zarara uğrama ihtimali bulunduğunu, çünkü yapılan işin doğasının bunu gerektirdiğini, zararın fiilen ortaya çıkmasının zorunlu olmayıp yaşamın olağan akışına göre önemli bir zarar doğma ihtimali varlığının yeterli olduğunu,Zarar ihtimali üzerinden değerlendirme yapılması gerektiğine göre; davacının müvekkili şirkette çalışırken edindiği müşteri ve aday bilgilerini yeni işverenin de kullanarak müvekkili şirketin müşterilerini elinden alması ve böylelikle müvekkili şirketin kazanç kaybetmesine (zarara uğramasına) sebebiyet vermesi ihtimali bulunduğunu, konusunda uzman bilirkişilerin yaptığı değerlendirmenin de bu yönde olduğunu, Mahkemenin, eğer ki mevcut bilirkişi raporuna itibar etmeyecekse tanık anlatımlarını, beyanlarını ve bilirkişi raporunu bir arada değerlendirebileceği şekilde müvekkili şirket bünyesinde yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiğini ve böylelikle müvekkili şirketin elindeki müşteri ve aday bilgilerinin davalı tanıklarının iddia ettiği üzere sadece internet üzerinden elde edilen bilgiler mi yoksa beyanlarında ısrarla belirttikleri üzere bunun çok daha fazlası ve ayrıntılısı mı olduğunu ortaya koyması gerektiğini, bunu yapmayan ve sadece husumet bulunan tanık beyanlarına dayanarak karar veren mahkemenin hata yaptığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın öncelikle hiçbir araştırmaya gerek olmaksızın kabulüne, aksi halde, istinaf sebeplerinde belirttikleri üzere dava konusunda uzman bilirkişilere müvekkili şirketin kapalı sistem yerinde inceleme yaptırılarak haklılıklarının ortaya konulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin davanın reddi yönünde verdiği karar yerinde olmakla birlikte, kararın gerekçesinin hatalı olduğunu, kararın gerekçesi yönünden, kısmen istinaf kanun yoluna başvurduklarını, Davacı şirket tarafından aynı iddialarla ve benzer delillerle müvekkili şirkete karşı, … isimli bir başka çalışan nedeniyle İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/576 E. sayılı dosyası ile bir dava daha açıldığını, İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından davanın kabulü yönünde karar verilmiş ise de, mahkeme kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 2018/759 E, 2018/1565 K. Sayılı 26.12.2018 tarihli kararı ile kaldırılarak, davanın kesin olmak üzere reddine karar verildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararın müvekkil şirket hakkındaki gerekçesinin; “ davacı, İş akdinde öngörülen rekabet etmeme yasağına dayalı cezai şart alacağını talep etmiş olup, TTK’nın 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı maddi ve manevi tazminat istemi bulunmamasına göre, rekabet sözleşmesinin tarafı olmayan davalı şirket yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekirken, yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir. ” şeklinde olduğunu, davacı İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde görülen davada da müvekkili şirket yönünden talebini İş Kanunu’nun md 23/c düzenlenmesine dayandırdığını, .. yönünden öngörülen ve cezai şart hükümlerinin, müvekkili şirket tarafından incelenememiş bir sözleşmenin ürünü olduğunu, kaldı ki rekabet yasağı sözleşmesi ve cezai şartın geçersiz olduğunu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararın müvekkili işçi hakkındaki gerekçesinin de” Sözleşmenin tanzim tarihinde yürürlükte olan ve işbu uyuşmazlığa uygulanması gereken TBK’nın 420/1. maddesi gereğince, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan düzenleme emredici bir hüküm olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca resen dikkate alınması gerekir. O halde davaya konu sözleşmedeki rekabet yasağı şartının geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye dayalı olarak bir talepte bulunulamayacağı gibi, davalı işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu kanıtlanamadığı, davaya konu uyuşmazlıkta ispat yükü üzerinde bulunan davacı işverence önemli bir zarara uğrama ihtimali de somutlaştırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, davalı işçi yönünden de davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğinden, kabul yönünde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunmuş, davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.” şeklinde olduğunu, İlk Derece Mahkemesi’nin davanın reddi yönündeki gerekçesindeki tespitlerin müvekkili işçi açısından yerinde olduğunu, ancak rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmayan müvekkili şirket yönünden davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini ve her iki davalının vekilliği ayrı ayrı yürütüldüğünden, ayrı ayrı vekalet ücreti ödenmesine karar verilmesi gerektiğini, tek vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu (Emsal İstanbul Bölge Adliye Mahkemes 14. Hukuk Dairesinin 20.12.2018 tarihli, 2018/759 E. – 2018/1565 K. sayılı kararı ) belirterek, Pasif husumet düşmeyen müvekkili şirket yönünden davanın husumet yönünden reddi ile davalı müvekkili şirket lehine ayrı vekalet ücretine hükmedilmeni talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca, işçinin rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasıyla açılan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.Davacı, davalı …’in yazılı iş akdine dayalı olarak çalışırken iş akdini kendi isteği ile sonlandırdığını, kısa bir süre sonra rakip firmada çalışmaya başladığını, sözleşmede yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini iddia ederek sözleşmedeki cezai şartın davalı işçiden ve onun yeni işvereni olan davalı şirketten tahsilini istemiş, davalılar ise davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçeyle, her iki davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Davalı şirket yönünden; Davalı şirketin, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 23. maddesi uyarınca diğer davalı ile birlikte sorumlu bulunduğu iddia edilerek cezai şartın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep edilmiş ise de, davalı şirket yönünden sorumluluğunun sadece İş Kanunu’na dayandırılması, davalı şirketin ayrıca bir haksız eylemi bulunduğunun iddia edilmemesi ve davacı ile diğer davalı arasındaki hizmet sözleşmesinde taraf olmaması nedeniyle bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği gözetilerek, davalı şirket yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 22/11/2017 Tarih 2016/13197 E.,2017/6476 K. sayılı emsal kararı) Davalı … yönünden; TBK 444 maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Bilirkişi raporunda, davalı işçinin, diğer davalı şirkette kısım müdürü olarak çalıştığı belirtilmiş ise de, 16/11/2015 tarihli işe giriş bildirgesinde meslek adının personel uzmanı olarak bildirildiği, davacı şirkette insan kaynakları danışmanı olarak görev yapan davalının işten ayrıldıktan bir hafta sonra aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirkette personel uzmanı olarak işe başladığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Davacı şirket ile davalı … arasında 01.07.2013 tarihinde akdedilen belirsiz süreli iş sözleşmesinin “Fesih” başlıklı 9.3. bendinde, “İş sözleşmesinin sona ermesi halinde,… (ii) insan kaynakları danışmalığı görevi ifa etmek üzere işverenin veya müşterinin rakibi olan bir şirkette, müşteri şirketlerde, müşterilerin rakibi olan şirketlerde ve başka bir şirkette veya kendi adına açacağı işyerinde ücret karşılığı olsun veya olmasın resmi veya gayri resmi doğrudan veya dolaylı olarak İstanbul il sınırları içerisinde bir (1) sene boyunca çalışmamayı ve bu maddeye aykırı davranması durumunda 6 aylık toplam bürüt ücreti tutarında tazminat ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder” denilmiştir. Taraflar arasındaki 01.07.2013 tarihli sözleşmesinin, hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerinin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yer alan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması mümkün değildir. (Emsal- Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/3977 Esas 2019/990 Karar – 2019/2294 Esas 2020/40 Karar sayılı ilamları) Davacı şirkette insan kaynakları danışmanı olarak görev yapan davalının, işten ayrıldıktan bir hafta sonra aynı sektörde faaliyet gösteren davalı şirkette SGK kayıtlarından anlaşılacağı üzere personel uzmanı olarak işe başladığı, yeni çalışmaya başladığı davalı şirketin, davacının faaliyet alanı içinde bulunan İstanbul ili sınırlarında bulunduğu dikkate alındığında, davacı ile yaptığı hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı hükmünü ihlal etmekle cezai şarttan sorumlu olduğu, tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere, danışmanın gerek müşterilerle, gerekse adaylarla yaptıkları görüşmelerden elde edilen bilgilerin, kapalı sistemde kaydedildiği, şirketin veri tabanındaki iş ve işveren adaylarına ilişkin bilgilerin yapılan her görüşmede ilgili işçi ve işveren tarafından verilen her yeni bilginin sisteme süreci yöneten danışman tarafından kaydedilmesi ile güncellendiği ve bu şekilde bir veri tabanı oluşturulduğu, veri tabanında yer alan kapalı sistemdeki bilgilerin herkese açık olmadığı, TTK 444/2 madde uyarınca sorumluluğun doğması için mutlak zararın doğması şart olmayıp, zarar doğma ihtimalinin bulunması yeterli olduğundan, mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. TTK madde 445/2 uyarınca, bir olayda cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yararla cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Bilirkişi tarafından sözleşmenin 9.3 maddesine göre davalının son aylık brüt ücretinin 6 katı tutarındaki cezai şart miktarı 5.683,34.-TL x 6 = 34.100,04.-TL olarak hesaplanmıştır. Yukarıda yazılan ilkeler dikkate alındığında, bu miktardan hakkaniyete uygun miktarda indirim yapılması düşünülebilir ise de, davacı tarafça 5.000,00 TL talep edildiğinden, talep edilen miktarda davacı lehine cezai şarta ve davacı tarafça davalı adına çıkartılan ihtarnamenin bila tebliğ iade edildiği ancak davalının 12/01/2016 tarihinde cevabi ihtarname gönderdiği anlaşılmakla, cevabi ihtarname tarihinden itibaren davacı lehine faize hükmetmek gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2- Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2019 tarih ve 2016/585 Esas 2019/685 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurularak; a) Davacı tarafından davalı … ANONİM ŞİRKETİ aleyhine açılan davanın PASİF HUSUMET EHLİYETİ YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE, b) Davacı tarafından davalı … aleyhine açılan davanın KABULÜ ile; 5.000,00 TL’nin 12/01/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Karar tarihi itibariyle alınması gereken 341,55 TL harçtan, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 85,39 TL harcın mahsubu ile bakiye 256,16 TL harcın davalı …’den tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 118,89 TL harcın davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği tespit edilen 317,9 TL tebligat/ posta gideri ile 1.200,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.517,9 TL yargılama giderinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, 6-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı … tarafından sarf edildiği tespit edilen 46,6 TL yargılama giderinin davalı … üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca davacı lehine hesap ve takdir olunan 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, 8-Davalı …ANONİM ŞİRKETİ kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7/2 maddesi uyarınca bu davalı lehine hesap üzerinden hesap ve takdir olunan 750,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … ANONİM ŞİRKETİ’ne verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN:10-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden taraflarca yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde ilgili harcı yatıran tarafa iadesine, 11-Davalılar tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 12-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/02/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.