Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1098 E. 2022/1170 K. 14.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1098 Esas
KARAR NO: 2022/1170 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/10/2019
NUMARASI: 2016/1024 Esas 2019/903 Karar
DAVA TÜRÜ: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 14/09/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile, müvekkilleri … ve …’nin … Tic. Ltd Şirketinin kurucu ortakları olduğunu, davalı … A.Ş.’nin 22/01/2007 tarihli yönetim kurulu kararı ile 22/02/2007 tarih itibarı ile Hatay Dörtyol ilçesinde faaliyette bulunmak ve yine 06/04/2007 tarihli yönetim kurulu kararı ile 01/05/2007 tarih itibarı ile Payas İlçesinde faaliyette bulunmak üzere müvekkili şirkete acentelik verdiğini, müvekkili şirketin bu tarihten itibaren acentelik sözleşmesi hükümlerine eksiksiz rivayet ederek faaliyetine Payas İlçesi için 08/10/2011, Dörtyol İlçesi için ise 08/02/2012 tarihine kadar devam ettirdiğini ve bu tarihler itibarı ile davalı şirketin hak edişlerin ödenerek sözleşmenin sonlandırıldığını, acentelik sözleşmesinden sonra müvekkili ile davalı arasında hiçbir hukuki, ticari ilişkinin kalmadığını, aventelik ilişkisinin sona ermesine müteakip müvekkilinin davalı şirket nezdindeki alacaklarının hesaplandığını ve o tarihe kadar olan hakkedişlerinin ödendiğini, müvekkilinin davalı tarafa herhangi bir borcunun bulunmadığını, davalı şirket tarafından düzenlenen cari hesap ekstresinde de böyle bir alacağın varlığından söz etmenin mümkün olmadığını, Müvekkili şirketin acentelik sözleşmesi uyarınca davalı şirkete olması muhtemel zararların karşılanması için ilk yıllarda banka teminet mektuplerinin davalı şirkete verdiklerini ancak teminat mektuplarının maddi külfeti üzerine mutabakatatla dava konusu senet ile vade tarihleri belli olmayan birtakım senetleri imzalayarak davalıya verdiklerini, bu senet üzerindeki vade tarihleri müvekkillerinin iradesi ve bulgusu dışında sonradan yazıldığını ,bu teminat senetlerinin verilmesinden sonra davalı şirkete sözleşmeye dayalı olarak bir daha da teminat mektubunun verilmediğini, müvekkili şirketin davalı ile acentelik sözleşmesini sonlandırdıktan sonra ticari faaliyetini de sonlandırdığını, taraflar arasındaki hukuki ilişki dikkate alındığında müvekkili tarafından imzalanarak verilen senedin teminat senedi olduğunu ve ticari hayatın bir gereği olduğunu, dava konusu edilen senedin başka bir hukuki ilişkiye dayandığının ispat yükünün davalı tarafa ait olduğunu, bu nedenlerle müvekkilleri aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasına konu 30.000-TL bedelli senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline, davalının %20’dan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacıların dayandığı ve müvekkili ile aralarında akdedilen acentelik sözleşmesinde teminat senedinin alındığı ya da alınacağı yönünde hiç bir hükmün olmadığını, ayrıca icra takibine konu senet metni üzerinde veya arkasında teminat olarak verildiğine dair bir ibarenin de bulunmadığını, bu yönüyle davacılar tarafından müvekkili şirkete verilen senedin kayıtsız şartsız borç ikrarını içermekte olduğunu, Yargıtay tarafından geliştirilen içtihatlar gereğince; teminat senedinin üzerinde sadece “teminattır” ibaresi yer alıyorsa o senedin teminat senedi hükmünde olmadığını, senette “teminat senedidir” ibaresinin yer almasının, ayrıca bu teminatın ne için verildiğinin de yazılmasının gerekmekte olduğunu, bu hususların yer almadığı senetler teminat senedi sayılmayacağından tahsili için kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılabileceğini, afaki beyanlar ve çıkarımlar ile bu hususun ispatının mümkün olmadığını, ayrıca davacılar ile müvekkili arasındaki tüm ilişkinin sadece ticari nitelikte olmayıp acentelik sözleşmesinden sonra da ortaya çıkabilecek zarar tazmini, işçilik hakları ödemesi, rücu talepleri gibi nedenlerle de borç ilişkisinin devam edebilmekte olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine, kötü niyetli menfi tespit davası açılması nedeniyle %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 08/10/2019 tarih ve 2016/1024 Esas – 2019/903 Karar sayılı kararında; “…Davacılar … ve …’in, … Tic. Ltd. Şti.’nin kurucu ortakları olduğu, … A.Ş.’nin Hatay İli Dörtyol İlçesi ve Payas beldesinde faaliyette bulunmak üzere davacı şirkete acentelikler verildiğini, davacı şirketin bu tarihlerden itibaren acentelik sözleşmelerindeki yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini, Acentelik sözleşmelerinin Payas -08.10.2011, Dörtyol- 08.02.2012 tarihinde sona erdirildiği, … ve …’in dava konusu senet ile vade tarihleri belli olmayan bir takım senetleri imzalayarak davalı şirkete gönderdikleri, taraflar arasında 15.03.2007 Tarihli ve 20.05.2010 tarihli teminat sözleşmesinin yapıldığı senet üzerindeki vade tarihlerinin davacıların iradesi ve bilgisi dışında sonradan yazılarak takibe konu edilen senedin düzenleme tarihi 15.05.2010 olan senetten dolayı davalıya borçlu olmadıkları talep edilmiş ise de ; icra takibine konu senet metni üzerinde veya arkasında teminat olarak verildiğine dair bir ibarenin de bulunmadığı, bu yönüyle davacılar tarafından davalı şirkete verilen senedin kayıtsız şartsız borç ikrarını içermekte olduğu taraflar arasında mevcut olan 15.03.2007 tarihli ve 20.05.2010 tarihli teminat sözleşmesinde de davaya konu edilen senedin belirtilmediği gibi tarafların imza ve kaşelerinin de bulunmadığı, bu hali ile senedin mücerretlik vasfını ortadan kalkmadığı davacı tarafça Kambiyo senedi vasfı geçerli olan senede karşı iddiaların HUMK’nun 290. maddesi uyarınca yazılı delille ispat edilemediği anlaşılmıştır. Anılan durum karşısında davalı şirket tarafından davacılar aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında borca dayanak olarak gösterilen 15.05.2010 tarihli senedin teminat senedi olduğu iddiasının yerinde olmadığı, davalı tarafça kötü niyet tazminat talebinde bulunulmuş ise de tazminat talep koşullarının da bulunmadığı anlaşılmakla ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, Davacı şirketin ticari bir şirket olup davacı şahısların da baba oğul olup şirketin kurucu ortakları olduklarını, Müvekkili şirketin davalı şirkete önceleri teminat mektubu vererek teminat borcunu karşıladığını, ancak teminat mektubunun maliyetli olması sebebiyle davalı müvekkili şirketten teminat yerine geçmek üzere bono aldığını, davalının müvekkilinden teminat almamış olması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, acentelik sözleşmesi sona ermesine ve davalı tarafa herhangi bir borç kalmamış olmasına rağmen davalı taraf dava konusu bonoları bir türlü iade etmediğini, 15 Temmuz sürecinden sonra davalı şirketin TMSF’ye devredilmesinin akabinde senet işleme konulduğunu, Bono üzerindeki ödeme tarihi sonradan atıldığını, bu hususta yazı incelemesi (bilirkişi incelemesi) deliline dayanmış oldukları halde yerel mahkemece herhangi bir değerlendirme dahi yapılmadığını, Davalı tarafın ileri sürdüğü hukuki ilişkiyi kanıtlayamadığı halde davanın reddine karar verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Davacı müvekkili şirketin ticari defterlerinde müvekkili şirketin davacı şirkete herhangi bir borcu olmadığı, bilakis davalı şirketten 77.748,59 TL alacaklı olduğu, dava konusu bononun ticari kayıtlarda yer almadığı tespit edildiğini, Davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde ise; mart 2012 tarihi itibarı ile davacı şirketin davalı şirketten 77.748,56 TL alacaklı olduğu, 31.03.2012 itibarı ile davacı şirket alacağının 20.671,03 TL olduğu, 31.12.2012 tarihi itibarı ile 7.278,83 TL borca dönüştüğü tespit edildiğini, Ticari defterlerde bononun tanzim tarihinde dahi böyle bir alacağa rastlanmadığını, Müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki 8 Şubat 2012 tarihinde sona erdiğini, yani bu tarihten sonra müvekkilleri ile davalı şirket arasında hiçbir şekilde ticari ilişki olmadığını, davalı taraf müvekkiline mal ve hizmet satmadığını, Hakim taraflarca ileri sürülen hukuki sebeple bağlı olmayıp hukuki sebebi kendisi belirlemesi gerektiğini, Yerel mahkemece incelenmesi gereken husus senedin teminat senedi olup olmadığı ile sınırlı olmaması gerektiğini, tarafların tüm ticari kayıtları ile ödeme belgelerinin dosyaya celbi ile gerçekten müvekkillerinin davalılara borcu olup olmadığının araştırılması gerektiğini, taraflar arasındaki ticari ilişki cari hesap şeklinde olduğunu, bu husus acentelik sözleşmesi ve davalı kayıtları ile de sabit olduğunu, TTK 66. Maddesi uyarınca davalı dava konusu bono nedeniyle alacak iddiasında bulunuyorsa bu alacağını ticari defterine kaydetmek zorunda olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda bononun ticari defterlere kaydedilmemiş olması onu hükümden düşürmeyeceği, ancak bononun karşılığı olan alacağın ticari defterlere kaydı zorunlu olduğunu, (Y.9.HD 2007/36276 E. – 2009/1590 K.) Davalının ticari defterlerinde dahi bonoda yazılı olduğu kadar bir alacağın varlığından söz etmenin mümkün olmadığını, yani dava konusu bononun bedelsiz olduğunu, (Yargıtay 13. H.D. 2010/10178 E. – 2011/625 K.) Mahkemece delillerin eksik toplandığını, banka kayıtlarının celp edilmediğini, şirket kuruluş ve kapanış belgeleri ve acentelik sözleşmelerine dair bilgi ve belgeler, ilgili ticaret sicil müdürlüklerinden celp edilmediğini, senet üzerinde yazı incelemesi yapılmadığını, Dava dilekçesinde yemin deliline açıkça dayanmış olmalarına rağmen yemin deliline başvurabileceklerinin kendilerine hatırlatılmadığını, (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2.12.2015 tarih, 2015/12261 E. – 2015/19517 K., Y.17. Hukuk Dairesi’nin 29.09.2016 tarihli, 2016/6077 E. – 2016/8249 K.) Yerel mahkeme kararındaki bir diğer usuli eksiklik de, karar duruşmasında tahkikata son verilip sözlü yargılamaya geçilmiş ise de tahkikat usulüne uygun sonlandırılmadığını, (HMK mad.184) Hakim Türk Hukuku’nu re’sen uygular ve kanunun emredici hükümlerini yerine getirmek zorunda olduğunu, Hakim tahkikatı sonlandıracağını taraflara hatırlatmalı, var ise yemin deliline dayanıp dayanmayacaklarını sormalı, daha sonra tahkikatı sonlandırarak sözlü yargılama aşamasına geçmesi gerektiğini, ayrıca sözlü yargılama duruşmasında da taraflara son sözleri sorulmadan hüküm kurulduğunu, ( Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/2465 Esas ve 2017/7755 Karar , Y.1.H.D 31.05.2018 T. ,2015/1273 E., 2018/10868 K) HMK’nın emredici hüküm niteliğindeki 184-186 maddelerinde belirtilen hususlara aykırı hareket edilerek hukuka aykırı karar verildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, aksi takdirde kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyasına dayanak bonodan kaynaklı İİK. 72 Maddesi uyarınca açılan menfi tesbit davasıdır. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava, kambiyo senedine dayalı menfi tespit davası olup, takip konusu bonoda davacılar keşideci, müteselsil kefil ve davalı ise lehtar durumundadır. Bononun keşide tarihinin 15/05/2010, vade tarihinin ise 01/01/2016 tarihi olduğu, bonu üzerinde nakden kaydının yazılı olduğu , bedelin 30.000,00 TL. olduğu görülmüştür. Dava konusu bonodaki keşideci imzasının davacı tarafa ait olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. Davacı taraf, davaya konu bononun davacı şirket ile davalı arasında imzalanan acentelik sözleşmesi uyarınca teminat olarak verildiğini, dosyaya ibraz edilen belgeler dışında başkaca acentelik sözleşmesinin kendilerinde olmadığını beyan ettiği, dosya arasında davacı şirket ile davalı arasında imzalanan acentelik sözleşmesinin olmadığı, davalı tarafın delilleri arasında da acente sözleşmesi olduğu, mahkemece davalı taraftan acentelik sözleşmesinin dosyaya ibrazı sağlanıp incelenmeden ve davacı tarafın delil listesinde açıkça yemin deliline dayandığı halde mahkemece davacı tarafa yemin delilinin hatırlatılmadan istinafa konu kararın verilmesi yerinde olmayıp davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Dairemizin kabulüne göre davacılar vekilinin diğer istinaf sebepleri değerlendirilmemiştir.Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıdaki tesbitler doğrultusunda dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/10/2019 tarih ve 2016/1024 Esas 2019/903 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/09/2022 tarihinde HMK’nın 353/1- a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.