Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1050 E. 2022/1423 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1050 Esas
KARAR NO: 2022/1423 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 12/12/2019
NUMARASI: 2017/803 Esas – 2019/968 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/10/2022
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin 1960’lı yıllardan 2007 yılına kadar davalı …’nin bayiliğini yaptığını, 2007 ila 2012 yılları arasında rakip firma bayiliği yapan davacı müvekkilinin, davalı firmanın ısrarlı talebi üzerine, henüz … A.Ş. ile olan ticari ilişkisi devam ederken (04.04.2007 Tarihli Bayilik İlişkisi) 05/03/2012 tarihinde sadece davalı ile davacı arasındaki ticari ilişkinin tarafları bağlayan kurallarını düzenleyen Protokolün imzalandığını, davalının tüm bayileri ile olan ticari ilişkisinin tüm bayileri ve davalıyı bağlayan kurallarını düzenleyen bayilik sözleşmesi imzaladıklarını, 05/03/2012 ila 05/ 04/2012 tarihleri arasında, taraflar arasında imzalanmış olan bu protokol ve bayilik sözleşmesindeki bağlayıcı hükümler nedeniyle, davacının, … A.Ş. bayisi olmasına rağmen, davalı-… A.Ş. ile bayilik sözleşmesi imzaladığı için Rekabet Hukukunun kurallarına göre aynı zamanda … A.Ş.bayisi olduğu için, rakip bir firma ile bayilik görüşmesi yapamayıp, rakip dağıtıcıların istasyon sahasına girmesine izin veremediğini, zira aksine davranış halinde, davalı …’nin davacının istasyonunun bedeli kadar ceza talep edebilecek olduğunu, 04.04.2012 tarihinde 04.04.2007 tarihli bayilik sözleşmesinin süresinin dolması nedeniyle müvekkilinin, … A.Ş. ile olan ticari ilişkisinin sona erdirildiğini, 04.03.2017 tarihinde, davacının, bayilik sözleşmesinin 3. maddesindeki hükme uygun olarak imzaladığı 05.03.2012 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile bayilik sözleşmesini uyguladığını, sözleşmenin ifa edildiği süre boyunca, davacı ile davalı arasında sık sık hizmet ifa edilmediği halde düzenlenen faturalar ile ilgili ihtilaf çıktığını, davacı müvekkilinin de almadığı hizmet faturalarını davalıya iade ettiğini, davalı tarafından verilmeyen hizmet karşılığında düzenlenen faturaların davacı tarafından ihtarname ekinde iade edildiği halde davalı tarafından cari hesaba borç kaydedildiğini, cari hesapta borç gerekçesi ile davacı tankerinin gün boyu tankerde bekletildikten sonra akaryakıt verilmesinin reddedildiğini, bunun üzerine davacı tarafından 08.11.2016 tarihli ihtarname ile; “…Bayilik Sözleşmesinin 05.03.2012 tarihinde imzalandığı, 04.03.2017 tarihinde sona ereceği, bu tarihe kadar ticari ilişkinin devam edebilmesi için, üzerinize düşen görevlerin ifa edilmesi gerektiğinin…”; ihtar edildiğinin bildirilmek zorunda kalındığını, ihtarı tebliğ alan davalı …’nin sözleşme süresinin 04.03.2017 günü sona ereceği uyarısına itiraz etmediğini, davalının, sözleşmeye ve ihtara aykırı uygulamalarına devam etmesi üzerine 12.12.2016 tarihinde keşide edilen 2.ihtarname ile; “…08.11.2016 tarihli ihtarname ile bildirilen aykırılıkların düzeltilmediği ve tekrarlandığını, bu aykırılıkların bayilik ilişkisini tekrarlamayı/yenilemeyi imkansız kıldığını, bu nedenle 04.03.2017 günü sona erecek bayilik sözleşmesinin yenilenmeyeceği; ariyetlerin iade alınması ve haksız tahsil edilen 10.470,94TL tutarın cari hesaba iade edilmesinin;…” talep edildiğini, davalı tarafın, bu ihtarda da sözleşme süresinin 04.03.2017 günü sona ereceği uyarısına itiraz etmediğini, davacı müvekkilinin, 06.03.2017 günü sona erecek olan Banka Teminat Mektubunun süresini bayilik sözleşmesinin sona erip, ariyetlerin davalı … tarafından sökülerek iade alınması için gereken makul süre olan 04.04.2017 tarihine kadar uzattığını, Banka Teminat Mektubunun süresinin 04.04.2017 tarihine kadar uzatıldığının muhatap banka tarafından davalıya bildirildiğini, ancak davalı firmanın … A.Ş. tarafından, banka teminat mektubunun süresinin 04.04.2017 tarihine kadar uzatıldığına vakıf olduktan sonra 06.03.2017 günü işbu süre uzatımına dair yazı aslının kendilerine teslim edilmediği için mektup bedelinin hesaplarına ödenmesine ilişkin ilişkin yazı gönderdiğini, davacı açısından edayı yerine getirme borcu doğmadan önceki aşamada ve davalı açısından dava edilebilir ve /veya icra edilebilir ve/veya edası talep edilebilir bir borç doğmadan önce 06.03.2017 günü davacıya ait mektubu tazmin ederek 125.000,00TL tutara el koyduğunu, davalının, alacağının cinsinin ne olduğunu, miktarının nasıl hesaplandığını vs açıklama gereği duymadan davacıyı 125.000,00TL borçlandırdığını, hemen akabinde de garantör bankanın 125.000,00TL’sinin kendisine ödenmesini talep ettiği için davacının 17.03.2017 günü mektup bedelini ve yıllık %36 oranında gecikme zammını ödemek zorunda kaldığını, davalının, davacıya teslim ettiği ariyetleri, 11 ila 22.03.2017 günlerinde sökerek aldığını, hemen akabinde 20.03.2017 tarihli faturayı düzenleyerek (İstasyon Nakdi Yatırım Bedeli adı altında 64.571,42TL) bedelinin ödenmesini istediğini, davacının, yasal süresinde ihtarname keşide ederek faturaya itirazla, ihtar ekinde faturayı iade ettiği ve haksız tazmin edilen 125.000,00 TL mektup bedelinin iade edilmesini ve 08.11 ve 12.12.2016 tarihli ihtarlar ile ödenmesini istedikleri alacak olan 10.471,90 TL’nin ödenmesinin istendiğini, davacı müvekkilinin, davalı tarafından (125.000,00TL) ve de (125.000,00TL -64.571,42=60.428,58TL) iade edilmediği için icra takibi başlatmak zorunda kaldığını, davalının bu takibe de itiraz ettiğini, aradan geçen süreye rağmen ödenmeyen alacağın tahsili için huzurdaki davanın açıldığını, bizzat davalı tarafından imzalanan metni hazırlanan bayilik sözleşmesinin 5.maddesinde, bu sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere 5 yıl süreli olduğunun yazılı olduğunu, işbu sözleşmenin 05.03.2012 tarihinde imzalandığı ve davacının bayilik sözleşmesini 5 yılın dolduğu 04.03.2017 gününe kadar uyguladığı ve bayilik sözleşmesini feshetmediğini, davacının, davalıya karşı edası istenebilir bir borcu bulunmadığını, davalının halen banka teminat mektubu bedeli olan 125.000,00 TL’ye hangi hukuki sebebe dayanarak el koyduğunu açıklayan bir yazı göndermediğini, bu nedenle mektubun tazmin gerekçesinin bilinmediğini, davalının, taraflar arası bayilik sözleşmesi yürürlükte iken sık sık dayanağı bulunmayan faturalar düzenleyip davacıya tebliğ ettiğini, bu faturalar karşılığı hizmet verilmediği için davacı tarafından bu husus izah edilerek ihtar ekinde davalıya iade edildiğini, bayilik sözleşmesi sona erdikten sonra da 20.03.2017 tarihli, 64.571,42TL bedelli faturanın tebliğ edildiğini, bu faturaya da yasal süresi içinde itiraz edildiğini, nakdi yatırım bedeli olarak tanımlanan bu fatura bedelinin varlığı iddiasının yargılamayı gerektiren bir alacak olduğunu, bir an için bu alacağın varlığının kabulü halinde dahi kalan 60.428,58 TL’sinin iade edilmediğini, bunun da davalının mektup bedelini haksız ve hukuka aykırı olarak tazmin ettiği bilincinde olduğunun delili olduğunu, davalının, davacı müvekkiline zam geldikten sonra akaryakıt vermesi nedeniyle toplam 10.470,94 TL zarar doğduğunu, bu zararın da huzurdaki dava ile talep edildiğini, işbu zarar açıklamasının aşağıda açıklandığı şekilde olduğunu, davacının 05.10.2016 günü toplam 13.000,00 Litre akaryakıt almak istediğini bildirerek, tankerini davalı/… A.Ş.’ye gönderdiğini, davalının, … plakalı aracı … sıra numarası ile tesise aldığı ve akşama kadar beklettiği halde cari hesapta borcu bulunduğu gerekçesi ile davacıya akaryakıt vermediğini, ekli cari hesap özeti ile ödeme dekontu incelendiğinde görüleceği üzere davacının 05.10.2016 günü borcunun bulunmadığını, davalının, davacıya 06.10.2016 tarihinde yürürlüğe giren %2,94 (2,95) oranında zamlı fiyattan akaryakıt sattığını, davacının bu nedenle 1.775,00 TL zararı doğmuş olup, 06.10.2016 günü tebliğ edilmiş olan telgraf tarihinden itibaren iskonto faizi ile birlikte ödenmesinin talep edildiğini, davalı şirketin, fatura tebliğ ederek 2015 ve 2016 istasyon bakım onarım bedeli adı altında (515,00TL ve 5.554,00TL) ve bunların faizi adı ile 2.626,68TL olmak üzere toplam 8.695,94TL para ödenmesini talep ettiğini, davacı müvekkilinin bu alacakların talep edildiği faturalara 22.01.2016, 27.01.2016 ve 29.04.2016 tarihli ihtarnameler ile itiraz ederek faturaları iade ettiğini, davalı şirketin buna rağmen davacı cari hesabından 8.695,94TL bedeli tahsil ettiğini ve müvekkili tarafından iadesi ihtar edilmiş ise de halen iade edilmediğini, davalı şirketin 08.11.2016 tarihli ihtarın tebliğinden itibaren 5 gün sonra temerrüde düştüğü ve bu tarihten itibaren iskonto faizi ile tahsilinin talep edildiğini, buna göre davacının, davalı/… A.Ş.’ne 125.000,00 TL borçlu bulunmadığının tespit edilmesini, davalı/… A.Ş. tarafından yasaya ve ticari ahlaka uygun olmayan şekilde el konulmuş olan 125.000,00 TL teminat mektubu bedelinin ve 06.03.2017 tarihinden itibaren %36 oranında akdi faizin davacıya ödenmesini, davacının, 05.10.2016 günü doğan 1.775,00 TL zararın ve 06.10.2016 tarihinden itibaren iskonto faizinin davacıya ödenmesini, LPG bakımı adı ile cari hesaptan tahsil edilen 515,00 TL ve yıl sonu bakımı adı ile cari hesaptan tahsil edilen 5.554,00 TL bunlara işletilen faiz miktarı olan 2.626,68 TL alacağın ve 08.11.2016 tarihli ihtarın tebliğinden itibaren 5 gün sonradan işletilecek olan iskonto faizinin davacıya ödenmesini, davalı …’nin icra takibine itirazının haksız olması nedeniyle 125.000,00TL tutarın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatının davacıya ödenmesini, davalı/… A.Ş.’nin icra takibine itirazının iptalini, icra giderleri ile vekalet ücretini davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı şirket tarafından müvekkili şirkete 09.05.2017 tarihinde İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasında başlatılan icra takibine esas ödeme emri gönderildiğini, söz konusu ödeme emrinin dayanağının 08.11.2016 tarihli 10.470,90 TL asıl alacak ve 01.03.2017 vade tarihli 125.000,00 TL Teminat Mektubu bedeli ve faizleri şeklinde olduğunu, ancak müvekkili şirketin söz konusu borcu bulunmadığından icra takibine itiraz edildiğini, şöyle ki; müvekkili ile davacı arasında yıllarca süren ticari ilişki söz konusu olup, taraflar arasında bayilik sözleşmesi bulunduğunu, ticari anlaşma koşulları çerçevesinde davacıdan Teminat Mektubu alındığını, ayrıca taraflar arası ticari ilişki nedeniyle cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, davacıya, istasyon işletmesi için katkı sağlamak üzere 12.06.2012 tarihli protokol hükümleri uyarınca 30.06.2012 tarihi itibarıyla 1.000.890 TL (550.000 USD + KDV o tarihteki kura göre) tutarında nakdi yatırım bedelinin istasyonun 5 yıl boyunca (30.06.2017 tarihine kadar) işletilmesi amacıyla davacıya ödendiğini, ancak davacının sözleşmeyi, taraflar arasında akdedilen protokolden önce feshetmesi sebebiyle müvekkili şirketin ticari defterlerinde net defter değeri olarak bir bakiye kaldığını ve işbu sürelere denk gelen tutarın ise 65.571,41TL olduğunu, nitekim resmi defter incelemelerinde de bu kayıtların tespit edileceğini, dolayısıyla davacının iddiasının aksine işbu hususun ayrıca yargılamaya gerek olmaksızın davacıya belirli bir süre karşılığı olarak verilmiş nakdi yatırım bedelinin bakiye kalan günler için kıstelyevm hesabı yapılan tutardan ibaret olduğunu, söz konusu tutarın ayrıca bayiye faturalandırıldığını, davacının bu faturayı ödemede temerrüde düşmesi ve diğer faturalandırılmış fakat ödenmemiş borçları sebebiyle ticari ilişkinin başında olası borçlarına karşılık alınan teminat mektubunun bozdurulmak zorunda kalındığını, davacıya, bayilik ilişkisi nedeniyle ariyet olarak sökülebilir ve sökülemez nitelikte bir takım ekipmanlar da verildiğini, işbu ekipmanların bayilik ilişkisinin bitimi sonrası müvekkili tarafından alınmakta olduğunu, lakin teminat mektubunun süresi kararlaştırılan söküm tarihinden önce bittiği için davacıya, ariyet verilen ürünlerde bulunan olası zararların da karşılanabilmesi için mektubun süresinin uzatılmak istendiğini, ancak davacının söz konusu süre uzatımını yapmaktan imtina ettiği ve/veya teminat mektubu süresinin uzatıldığı konusunda müvekkili şirketi resmi bilgilendirmediğini, bu durumda müvekkili şirketin, alacağını tahsil edebilmek için teminat mektubunu nakde çevirmek zorunda kaldığını, davacının kötü niyetli olarak ticari ilişki çerçevesinde müvekkili tarafından sunulan hizmetler karşılığı kesilen faturaları iade ettiğini, davacı her ne kadar bu hizmetleri almadığını iddia etmiş olsa da sözü edilen hizmetlerin EPDK ve Enerji Bakanlığı düzenlemeleri sebebiyle bayilerin alması zorunlu hizmetler olduğunu, tarafların akaryakıt ve LPG pompalarının, tanklarının periyodik kontrol ve bakımına ilişkin olup yükümlülüklerini harfiyen yerine getirmek zorunda olduğunu, bu kapsamda 2015 yılında gerekli kontrollerin yapılıp faturaların kesildiğini, davacının ise bu faturaları hizmetlerin sunulmadığını iddia ederek faturayı haksız olarak iade ettiğini, 2016 yılında ise davacının bakım için bayiye gelen ekibe kontrolleri yaptırmayarak gelen ekipleri istasyona sokmadığı bu nedenle de mevzuata aykırı olarak arızalı pompalarla işlem yaptığını, bu konudaki yasal haklarının saklı olduğunu, davacının icra takibine konu yaptığı banka teminat mektubunun likit bir alacağa ilişkin olmayıp, alacak/borç ilişkisinin tespitinin yargılamaya mecbur olup, ilamsız icra takibine konu yapılamayacak nitelikte olduğunu, bu nedenle likit olmayan alacağa ilişkin açıldığından icra inkar tazminatına da hükmedilmesinin mümkün olmadığını, davacının takibe konu mektup alacağına ilişkin iddialarını kabul anlamına gelmemek kaydıyla, ayrıca mektup bedeli dışında müvekkili şirketin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı faiz bedelinin istenmesinin hukuka aykırı olduğunu, işbu hususun davacı ile banka arasındaki ilişkiye ait olup, bozulan teminat mektubunun bedelinin bankaya geç ödenmesinden kaynaklanan faizin müvekkiline yüklenemeyeceğini, teminat mektubu almanın sorumluluklarının açık ve net olduğunu, davacının, EPDK politikalarına ve ticari koşullara uymayan davranışları nedeniyle müşterinin mağdur edildiğini, bu konuda şirket merkezine gelen şikayetlerin müsebbibi olduğunu, müvekkilinin hiçbir bayisini kasten zarara sokucu eylemde bulunmasının söz konusu olmadığını, davacıya da bildirildiği üzere EPDK zorunlu uygulamaları nedeniyle, otomasyon sistemi ile yakıt aktarılmasının zorunlu olduğu ve bayilerin mutlaka her ayın 4’ünde yapması gerektiğini, EPDK’nın mutabakat olarak, istasyonların günlük satış bilgilerinin, günlük tank envanter bilgilerinin, dış satışların ve diğer özel durumların elektronik imza ile bildirilmesini talep ettiğini, davacının ise hem mutabakatı belirlenen günden sonra yaptığı hem de mutabakat bilgilerinin otomasyon sistemine geç yansıması nedeniyle otomasyon sisteminin yakıt vermemesine neden olduğunu, davacının asli zorunluluğu olan mutabakat temininden sonra yakıt ikmalinin sorunsuz olarak sağlandığını, dolayısıyla bayinin kendi kusuru ile mutabakatı geç yapmasından kaynaklanan zararından müvekkili şirketin sorumlu tutulamayacağını, ayrıca dava dilekçesinde her ne kadar 10.470,94 TL tutarındaki alacağın işbu farktan kaynaklandığını belirtmiş olsa da itiraza konu icra takibinde sadece asıl alacak olarak belirtilmiş herhangi bir açıklaması bulunmayan davacı tarafından faturalandırılmayan bir tutarın taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, davacının konu ile ilgili herhangi bir fatura veya iptal faturası keşide etmediğini, sadece somut gerçeklerden uzak beyanlarla tek taraflı hazırlanan ihtarnamelerin müvekkili şirketçe dikkate alınmasının mümkün olmadığını, yapılan açıklamalar doğrultusunda davaya konu icra takibine itiraz edildiğini, davacının icra takibinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirketin bu takibe maruz kalması nedeniyle %20 oranında kötü niyet tazminat talebi zarureti doğduğunu beyanla ve Mahkemece re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle; haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddine, haksız ve kötü niyetle açılmış işbu davadan dolayı karşı tarafa %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/12/2019 tarih ve 2017/803 Esas 2019/968 Karar sayılı kararında; “Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki uyuşmazlığa dayanak sözleşmelerin 05/03/2012 tarihli, beş yıl süreli, “istasyonlu bayilik” ve “otogaz bayilik” sözleşmeleri olduğu, bu sözleşmeler dışında davacı, davalı ve dava dışı … ile … arasında intifa hakkı tesisi ile intifa hakkının tesis edileceği taşınmaz üzerindeki mevcut akaryakıt/LPG satış ve servis istasyonu ve müştemilatı ile ilgili olmak üzere 12/06/2012 tarihli protokolün yapıldığı, protokolün 2.maddesinde protokol konusunun; malike ait taşınmaz ile buradaki satış yeri(istasyon) üzerinde … lehine intifa hakkı tesisi ile bayi adayı ve … arasında akaryakıt/LPG bayilik sözleşmesi yapılması üzerine bu protokolde belirtilen satış yerinin yapımı geliştirilmesi ile ilgili konuların düzenlenmesi ve … ile dayı adayı arasında bayilik ve ariyet sözleşmeleri yapılması konularında karşılıklı hak ve yükümlülüklerin belirlenmesi, olarak kararlaştırıldığı, yine protokolün son kısmında 17 maddeden ibaret bu protokolün, taraflar arasında akdedilecek bayilik sözleşmesinin eki ve ayrılmaz bir parçası olduğu hususunun taraflarca imza altına alındığı tespit edilmiştir. Protokol tarihinden sonra taraflar arasında imzalanmış başka bir bayilik sözleşmesi mevcut değildir. Tarafların önce 05/03/2012 tarihli iki ayrı bayilik sözleşmesini, ardından bu bayilik sözleşmelerine konu istasyonun bulunacağı taşınmaz üzerinde intifa hakkı tesisine ve istasyonun yapımı ve geliştirilmesine yönelik 12/06/2012 tarihli protokolü imzaladıkları anlaşılmaktadır. Bu tespite göre; anılan protokolün eki ve ayrılmaz bir parçası olduğu bayilik sözleşmeleri, 05/03/2012 tarihli “istasyonlu bayilik” ve “otogaz bayilik” sözleşmeleridir. Nitekim dava konusu teminat mektubnun tanzim tarihi 25/04/2012’dir. Bu husus taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin protokol tarihinde değil 05/03/2012 sözleşme tarihinde başladığını açıkça ortaya koymaktadır. Davalı tarafça, davacının bayilik sözleşmelerini süresinden önce feshetmesi sebebiyle, 12/06/2012 tarihli protokol uyarınca istasyona yapılan 1.000.890,00-TL yatırım bedelinin, sözleşmenin ifa edilmeyen kısmına denk düşen 64.571,41-TL olduğu, bu tutarın faturalandırıldığı, ancak davacı tarafından ödenmediği, öte yandan davacıya sözleşme kapsamında ariyet olarak verilen ekipmanların sökülmesinden önce davacı tarafça verilen teminat mektubunun süresinin dolduğu, davacıdan mektup süresinin uzatılmasının istenildiği, bunun yapılmaması üzerine hem ariyetlerdeki olası zararların, hem de nakdi yatırım bedelinin sözleşmenin ifa edilmeyen kısmına denk düşen tutarının tazmini için, teminat mektubunun nakde çevrilmek zorunda kalındığı savunulmuştur. Davacı tarafından davalıya gönderilen 12/12/2016 tarihli ihtarnamenin, taraflar arasındaki akaryakıt bayilik sözleşmesinin beş yıllık süresinin 04/03/2017 tarihinde dolduğu, sözleşme süresi bittikten sonra, ihtarnamede sıralanan çeşitli sebeplerle yenileme yapılmayacağı, sözleşme süresinin bitiminden itibaren üç gün içerisinde ariyetlerin davalı tarafça teslim alınması hususlarını içerdiği anlaşılmıştır. Mahkememizin; taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin protokol tarihinde değil 05/03/2012 sözleşme tarihinde başladığı, yönündeki tespiti doğrultusunda, davacının sözleşmeyi süresinden önce feshettiğinin kabul edilemeyeceği açıktır. Başka ifade ile davacı bayilik ilişkisini süresinden önce sonlandırmamış, ilişki sözleşme süresinin bitmesi ile sona ermiştir. Dolayısı ile davalının davacıdan, erken fesih nedene dayalı olarak, sözleşmenin ifa edilmeyen kısmına denk düşen 64.571,41-TL tutarındaki nakit yatırım bedelini talep edemeyeceği, davalının böyle bir alacağının bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim davalının bu tutarı faturalandırdığı 20/03/2017 tarihi, mektubun nakde çevrildiği 06/03/2017 tarihinden sonradır. Yine davalı tarafından dava konusu istasyonda bulunan ariyetlerin 16/03/2017 tarihinde istasyondan sökülerek teslim alındığı, ariyetlerde zarar bulunduğunu gösterir herhangi bir delil de sunulmadığı anlaşıldığından, davalının davacıdan “ariyetlerdeki olası zararlar” başlığı altında talep edebileceği bir alacak kalemi bulunmamaktadır. Nakde çevrilen teminat mektubunun vadesinin 04/04/2017 tarihine kadar uzatıldığı dosyada mevcut banka yazısından anlaşılmaktadır. Davalının teminat mektubunun tazmini için bankaya yazdığı talimat yazısında ise ” süre uzatım yazısının aslı henüz taraflarına teslim edilmediğinden” ibaresinin not olarak yer aldığı görülmektedir. Başka ifade ile davalı süre uzatımı yapılmadığı gerekçesi ile değil süre uzatım yazısı aslının henüz kendilerine teslim edilmediği gerekçesi ile teminat mektubunu nakde çevirmiştir, vadenin uzatıldığından haberdardır. Yapılan bu saptamalar karşısında, davalının teminat mektubunun nakde çevrilmesini haklı gösterir herhangi bir alacağının bulunmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Davacı, davalı tarafından tazmin edilen teminat mektubu tutarını faizi ile birlikte toplam 125.656,25-TL tutar ile bankaya ödemiştir. Buna göre davacı haksız olarak tazmin edilen mektup bedelini davalıdan talep edebilir. Davacının teminat mektubu bedeli dışında takibe konu ettiği diğer alacak kalemleri ayrıca değerlendirilmiştir. Davacının 1.775,00-TL tutarındaki, zamlı benzin alımı sebebiyle uğradığı maddi zarara ilişkin talebi yönünden; sektör bilirkişi tarafından yapılan değerlendirmede belirlendiği üzere; EPDK’nun 1240 Sayılı Kararı ve 5015 Sayılı Kanun kapsamında, bir gün gecikmeli yakıt temini nedeniyle uğranıldığı iddia olunan zarar, davacının otomasyon sistemi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle, davacının kendi kusur sonucunda doğmuş olduğundan ve davacı aksini ispat edemediğinden talep edilemez. Davacının LPG BAKIMI adı altında cari hesaptan haksız mahsup edildiğini iddia ettiği 515,00-TL yönünden; yapılan mali inceleme neticesinde bu tutarda bir faturaya ve mahsup işlemi tespit edilemediğinden, ispat olunamayan bu alacak kalemi de talep edilemez. Davacının “İSTASYON BAKIM ONARIM BEDELİ” adı altında tanzim edilerek davacı hesabından mahsup edilen 31/12/2015 tarihli 5.554,00-TL bedelli fatura yönünden; davacının anılan faturayı davalıya iade ettiği, iade edilen fatura içeriği bakım onarım hizmetinin davacıya verildiğini ispat yükünün davalı üzerinde olduğu, bu hususun ispat olamadığı sabit olduğundan, davacı bu tutarı talep edebilir. Davacı tarafından 20/11/2015 tarihinde tebliğ alınan ve 27/01/2016 tarihli ihtarname ile iade edilen 11/11/2015 tarihli 2.626,88-TL lik faiz faturası yönünden; davacı tarafça bu faturanın yukarıdaki 5.554,00-TL lik faturanın faizi olduğu beyan edilmiş ise de; bu faturanın tarihinin 5.554,00-TL lik fatura tarihinden önce olması, davacının faturayı 20/11/2015 tarihinde tebliğ almasına rağmen TTK’nun 21/2 fıkrası uyarınca sekiz günlük süre içerisinde herhangi bir itirazda bulunmadığından fatura içeriğini kabul etmiş sayılması nedeniyle, davacı hesabından mahsup edilen bu tutar da talep edilemez. Yukarıda yapılan tüm saptamalar çerçevesinde; davacının takip tarihi itibariyle davalıdan talep edebileceği tutarların 125.000,00-TL tutarındaki teminat mektubu bedeli ile 5.554,00-TL tutarında haksız mahsup edilen bakım onarım faturası tutarı toplamı 130.554,00-TL olduğu anlaşılmış, davacının takipteki işlemiş faiz talebini, iş bu davada ileri sürmediği, dava değerini de asıl alacaklar toplamı olan 135.470,94-TL gösterdiği anlaşılmakla, davanın kısmen kabulüne; İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı takibinin davalı tarafından yapılan itirazın 130.554,00-TL asıl alacak yönünden iptaline, bu tutara takip tarihden itibaren değişen oranlarda ticari avans faizi işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. Davacı alacağı likit nitelikte olup, davalının itirazında haksız bulunduğu anlaşıldığından İ.İ.K.nun 67/2. maddesi hükmü gereğince takdiren tespit edilen miktarın % 20’si oranında icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulması gerekmiştir …”gerekçeleri ile; davanın KISMEN KABULÜNE; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibinin davalı tarafından yapılan itirazın 130.554,00 TL asıl alacak yönünden iptaline, bu tutara takip tarihden itibaren değişen oranlarda ticari avans faizi işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında 26.110,80-TL inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına ” karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından verilen karar hatalı olup, belirtilecek hususlar doğrultusunda kararın bozulması gerektiğini, Taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin başlangıç tarihine ilişkin yapılan tespitin hatalı olduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasındaki bayilik ilişkisinin 12.06.2012 tarihinde imzalanan protokol ile başlamış olduğunu, işbu protokol gereğince taraflar arasındaki ticari ilişkinin hak ve yükümlülüklerini ana hatları ile düzenlemekte olduğunu, tarafların karşılıklı taahhütlerini bu sözleşmenin kendilerine sağladığı hakları dikkate alarak vermiş olduğunu, müvekkili …’nin, bu tarihten itibaren 5 yıl sürecek bir ticari ilişkiyi esas alarak finansal geri dönüş hesaplarını yaparak davacı eski bayisine 1.000.890 TL (550.000 USD + KDV o tarihteki kura göre) nakdi yatırım yaptığını, istasyon işletmesi için gerekli ekipmanları ödünç olarak verdiğini, protokol hükümlerinde açıkça belirtildiği üzere söz konusu nakdi yatırımın, protokolde belirtilen sürelerden itibaren başlayacak 5 yıllık sözleşme süresi sonuna kadar bayilik ilişkisine devam edilmesi koşuluyla verildiğini, nakdi yatırımın verilme koşulu olarak hüküm altına alınan bir sürenin önceki bir anlaşmadan kaynaklı olarak önce çekilmesinin mümkün olmadığını, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre bakiye kalan, kullanılmayan sürelere ilişkin miktarın davacı şirketten tahsil edilmesinin usulüne uygun olmadığını, bu nedenle müvekkili ile davacı arasındaki ticari ilişkinin başlangıcının protokol tarihi olarak kabul edilmesi gerekirken hatalı bir tespit yapıldığını, yerel mahkemenin bayilik ilişkisinin tarihini eksik ve hatalı olan bilirkişi raporundaki kabule göre dayanak almasının kabul edilemez olduğunu, bilirkişi raporunun sonuç kısmının 4. paragrafında, Protokol ile Bayilik Sözleşmesi’nin birleşik sözleşme olarak kabul edilmesi gerektiği hususunun belirtildiğini, ancak hatalı olarak önceki tarihli bayilik sözleşmesinin imza tarihinin esas alınması gerektiğinin tespit edildiğini, aynı konu ile ilintili son sözleşmede yer alan tarihin ticari ilişkinin başlangıcına ve sonuna esas teşkil edeceğini, Teminat mektubuna ilişkin yapılan tespitin hatalı olduğunu, davacı şirketin, müvekkili … ile bayilik sözleşmesini fesih ettiğini bildirmesi ve banka teminat mektubunun uzatılması talebinin süresi içerisinde müvekkili şirkete ulaşmaması nedeniyle, doğmuş olan borcun tahsil edilmeyeceğine yönelik oluşan endişesinden dolayı teminat mektubunun nakde çevrilmek zorunda kalındığını, müvekkili şirketin, söz konusu endişesinin oluşmasında davacının, bayilik ilişkisi süresince göstermiş olduğu tavır ve davranışların etkisinin büyük olduğunu, cevap dilekçelerinde belirttikleri üzere ilişki süresince göstermiş oldukları uzlaşmaz tavır, kesilen faturaların defaten iade edilmesi, vb. birçok nedenden dolayı, alacağın tahsili için en güvenilir yöntemin mektubun nakde çevrilmesi olarak görüldüğünü, nakde çevrilirken de, süre uzatım yazısının tarafımıza ulaşmamış olması nedeniyle denilerek taleplerine açıklama düşüldüğünü, bilirkişiler tarafından bu hususların dikkate alınmadığını ve açık bir şekilde eksik inceleme yapılarak hatalı değerlendirmeye neden olunduğunu ve yerel mahkeme tarafından işbu itirazlarının da dikkate alınmadığını ve hatalı karar verildiğini, Yerel mahkeme tarafından eksik araştırma yapıldığını, bilirkişi raporuna yapmış oldukları itiraz dilekçeleri ile bayilik ilişkisinin başlangıcına ilişkin olarak araştırma yapılmasının talep edildiğini, ancak mahkemenin işbu taleplerini dikkate almadan eksik araştırma neticesinde hüküm kurduğunu, bilirkişilerin hangi tarihin esas alınacağı hususundaki soru işaretlerinin giderilmesi bağlamında öncelikle EPDK otomasyon verileri incelenerek değerlendirme yapılması gerektiğini, öyle ki taraflar arasındaki ilişkinin başlangıcının teyidi olarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun verilerinin konuyu netleştireceğini, EPDK’nın vereceği yanıtların taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin başlangıcının tespitine yarar, davacının müvekkili …’nin bayisi olarak hangi tarihte satış yapmaya başladığı bilgisi ile tespit edilebileceğini, işbu eksik araştırma nedeniyle kararın bozulması gerektiğini, Müvekkilinin ticari kayıtları dikkate alınmayarak hatalı değerlendirme yapılmış olduğunu, müvekkili şirketin ticari defterleri ile davacının ticari defterlerinde yapılan incelemelerde, borç ve alacak hesaplarında farklılıklar tespit edildiğini, davacının defterlerinde müvekkil şirketin 138.486,93 TL alacaklı gözüktüğünü, müvekkili şirket defterlerinde ise davacının 59.637,74 TL alacaklı gözüktüğünün tespit edilmekte olduğunu, davacı şirketin herhangi bir şekilde alacaklı olduğunu kabul anlamına gelmemek ve yukarıdaki itirazları baki kalmak kaydıyla, taraflar arasında akdedilen Bayilik Sözleşmesinin Kayıtlar Başlıklı 24. maddesi uyarınca, defter kayıtları arasında herhangi bir uyuşmazlık olması durumunda …nin kayıtlarının esas teşkil edeceği hususunun belirtilmekte olduğunu, bu kapsamda davacı defterlerine dayanılmasının mümkün olmadığını, ancak bilirkişi raporunda bu hususun göz ardı edildiğini, yerel mahkemenin ise bu hususa ilişkin yapmış oldukları itirazları dikkate almadığını, bu nedenle kararın bozulması gerektiğini, Ariyetlere ilişkin yapılan tespitlerin hatalı olduğunu, dosyaya sunmuş oldukları delilleri arasında yer alan Sabit Kıymet Satış formunda yer alan bilgilerden de anlaşılacağı üzere davacıya ariyeten verilen bir takım ekipmanların iade edilmemiş olduğunun görülmekte olduğunu, iade edilmeyen ekipmanların o tarihteki yaklaşık piyasa değeri üzerinden faturalandırılarak bayiye bırakılmış olduğunu, dosya içerisinde yer alan belgelerin hiçbirinde söz konusu formda yer alan ekipmanların söküldüğü bilgisinin yer almadığını, bilirkişiler tarafından bu hususların dikkate alınmadığını ve açık bir şekilde eksik inceleme yapılarak hatalı değerlendirmeye neden olunduğunu, davacının uhdesinde teslim edilmeyen ve davacının uhdesinde bırakılmak zorunda kalan ekipmanların davacıya fatura edilmesinin ticari hayatın ve petrol sektörünün olağan uygulaması olduğunu, ancak yerel mahkeme tarafından işbu itirazlarının da dikkate alınmadığını ve hatalı karar verilmiş olduğunu, Yerel mahkemenin kararının gerekçeli olarak yazılmamış olduğunu, T.C. Anayasası’nın 141. maddesi gereğince mahkemelerin her türlü kararlarını gerekçeli olarak yazmaları gerektiği hususunun ihtiva edilmekte olduğunu, gerekçenin öneminin Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hükmün birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu, adil yargılanma hakkının vazgeçilmez bir unsuru olan ‘Gerekçe”nin, tüm hukuk düzenlerinde temel bir hak olarak kabul edilmekte ve “gerekçeli karar hakkı” olarak adil yargılanma hakkının temel bir unsurunu oluşturmakta olduğunu, söz konusu hakkın, AİHM içtihatlarında AİHS’in 6. maddesi kapsamında korunduğu gibi Türk Anayasası ve kanun metinleri ile yüksek mahkemelerin kararlarında da yer bulmakta olduğunu, HMK’nın 27. maddesinde, yargılamaya hakim olan ilkelerden biri olarak “hukuki dinlenilme hakkı”nın düzenlenmiş olduğunu, maddenin 2. fıkrasının c bendinde, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirme yapması ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesinin bu hakkın unsurlarından biri olarak yer almakta olduğunu, ancak yerel mahkeme, vermiş olduğu kararı gerekçeli kısımda tam olarak açıklamamış olup, söz konusu kararın hangi hukuki gerekçe ile tespit edildiği hususunu anlayamadıklarını ve işbu durumun anayasal bir hak olan adil yargılanma ve hukuki dinlenilme haklarının ihlaline neden olduğunu, yüksek mahkemenin de resen gözeteceği üzere bu durumun mutlak bozma nedeni olup kararın bozulması gerektiğini, açıklanan nedenler ile ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/12/2019 tarih ve 2017/803 E – 2019/968 K sayılı sayılı kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında karar verilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, banka teminat mektubunun haksız olarak paraya çevrildiğinden bahisle mektup bedeli ile bankaya ödenen faizin, haksız olarak cari hesaptan düşürüldüğü iddia edilen bakım faturaları ve faiz faturasının ve zamlı akaryakıt alımına sebep olunduğundan bahisle uğranıldığı iddia edilen zararın tahsili amacıyla başlatılan genel haciz yolu ile takibe vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Davacı taraf, taraflar arasında 5 yıl süre imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmelerinin süre sonunda taraflarınca yenilenmeyeceğinin davalı tarafa bildirildiğini, davalı tarafından, verilen sürede sözleşme başında verilen ariyetlerin iade alındığını, sözleşmeler uyarınca davalıya verilen teminat mektubunun süresinin uzatılarak davalıya bildirildiğini ancak davalının teminat mektubunu haksız olarak paraya çevirdiğini, taraflarınca ilgili bankaya teminat mektubu bedelinin faizi ile birlikte ödendiğini iddia ederek söz konusu bedelin tahsilini; davalının akaryakıt istasyonunda bakım-onarım yapmadığı halde düzenlediği faturaları ve faiz adı altında düzenlediği faturayı cari hesaptan düştüğünü, faturaların davalıya süresi içinde iade edildiğini beyanla fatura bedellerinin tahsilini ve davalının, akaryakıt alımı için gönderilen dolum tanklarını bir gün süre ile ve haksız şekilde bekletip, bir gün sonraki zamlı fiyat üzerinden yakıt alımına sebep olması nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararın tahsilini talep etmiş, davalı taraf, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 12.06.2012 tarihli protokol ile başladığını ve 5 yıllık sürenin 12.06.2017 tarihinde sona ereceğini, davalının ise sözleşmeleri 04.03.2017 tarihinde feshettiği, davacıya protokol gereğince ödenen yatırım bedelinden, işlemeyen süreye tekabül eden kısmının kıstelyevm usulü ile hesaplanarak davacı adına fatura düzenlendiğini ve davacının söz konusu fatura bedelini ödemediğini, yine cari hesapta bulunan başkaca faturaları da ödemediğini, ticari ilişki başında davacıya verilen ariyetlerin iadesi için belirlenen süreden önce teminat mektubunun süresinin dolduğunu ve sürenin uzatıldığı da kendisine bildirilmediğinden, ekipmanlardaki olası zararlarda dikkate alınarak teminat mektubunun paraya çevrildiğini, davacının mevzuat gereği zorunlu olarak yapılan bakım faturalarını ödemediğini, davacının akaryakıt ikmali için yapılması gereken mutabakatı aynı gün yapmadığını, bu nedenle geç ve zamlı alıma kendisinin sebep olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; taraflar arasında imzalanan “istasyonlu bayilik” ve “otogaz bayilik” sözleşmelerinin 05.03.2012 tarihli ve 5 yıl süreli oldukları, davacı tarafından gönderilen 12.12.2016 tarihli ihtarname ile sözleşmelerin 04.03.2017 tarihinde sona ereceği ve süre sonunda yenilenmeyeceğinin bildirildiği, 12.06.2012 tarihli protokolün bayilik sözleşmelerinin eki olduğu, davacı tarafından sözleşmeler süresinden önce feshedilmediği ve işlemeyen süre bulunmadığından, davalının protokol uyarınca ödediği yatırım bedelinin iadesini talep edemeyeceği, banka teminat mektubunun süresinin 04.04.2017 tarihine kadar uzatıldığına dair banka yazısının bulunduğu, davacıya sözleşme başında verilen ariyetlerin 16.03.2017 tarihinde ve mektubun süre bitiminden önce sökülüp teslim alındığı ve ariyetlerde herhangi bir zarar olduğuna dair bir delil ve bildirimin de bulunmadığı, bu nedenlerle teminat mektubunun paraya çevrilmesinin haksız olduğu ve davacının bankaya ödediği teminat mektubu bedeli ile faizi toplamı 125.656,25 TL’yi davalıdan talep edilebileceği; davacı tarafından LPG bakımı adı altında haksız olarak tahsil edildiği iddia edilen 515 TL’nin tarafların cari hesabında bulunmadığı; istasyon bakım onarım bedeli adı altında düzenlenen ve davacı tarafından iade edilen 5.554 TL bedelli fatura içeriği hizmetin verildiğinin davalı tarafından ispat edilemediği; 5.554 TL bedelli faturanın faiz faturası olduğu iddia edilen 2.626,88 TL’lik faturanı, 5.554 TL bedelli faturadan önce düzenlenmiş olması sebebiyle faiz faturası olamayacağı; davacının zamlı akaryakıt alımına kendisinin sebep olduğu gerekçeleri ile davanın kısmen kabulüne ve takibin 130.554 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verilmiş, karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.Taraflar arasında imzalanan “istasyonlu bayilik” ve “otogaz bayilik” sözleşmelerinin 05.03.2012 tarihli oldukları, sözleşmelerin 3. maddesi ile sürelerinin 5 yıl olduğu ve taraflarca mutabakat sağlandığı takdirde aynı şartlarla 5 yıl daha uzayacağının kabul edildiği, sözleşmelerde taraflara tanınan haklar ile yüklenen yükümlülüklerin, sözleşmenin feshi ve sonuçlarının düzenlendiği, 33. maddelerinde “iş bu sözleşmeye bağlı olarak daha sonra taraflarca imzalanacak ek protokol… benzeri iki taraflı imza edilmiş dökümanların sözleşmelerin ayrılmaz eki ve parçası olduğu”nun kabul edildiği, taraflar arasında imzalanan 12.06.2012 tarihli protokolün konusunun intifa hakkı tesisi, satış yerine ilişkin koşulların düzenlenmesi ile taraflar arasında yapılacak bayilik ve ariyet sözleşmeleri olduğu, protokolde daha önce imzalanan sözleşmelerin yürürlükten kaldırıldığına dair bir hüküm olmadığı gibi, protokol tarihinden sonra imzalanmış bayilik sözleşmesinin de bulunmadığı, protokolün bayilik sözleşmelerinin eki niteliğinde olduğu, nitekim ilk derece mahkemesince de kabul edildiği üzere bayilik sözleşmeleri uyarınca davalıya verilerek teminat mektubu tarihinin protokol tarihinden önce olduğu, bu minvalde ilk derece mahkemesince sözleşmelerin ve bayilik ilişkisinin başlangıç tarihinin 05.03.2017 olduğu, davacı tarafından sözleşmelerin süresinden önce feshedilmedikleri, süre sonunda yenilenmedikleri, davacıya sözleşme başında teslim edilen ariyetlerin 11.03.2017 tarihinde tutanakla sökülerek teslim alındığı, ve davacının, teminat mektubunun paraya çevrilmesini gerektirir yatırım bedeli ve ariyetlerden kaynaklı alacağının bulunmadığına yönelik kabulünde bir isabetsizlik olmadığı, bu kabule göre de taraflarca dayanılan tüm delillerin toplanmış ve değerlendirilmiş olması karşısında, davacının akaryakıt alımına başladığı tarihin araştırılmamasının çıkan sonuca bir etkisinin olmayacağı ve eksik inceleme sayılmayacağı, tarafların ticari defter ve kayıtlarının sözleşmeler ve diğer delillerle birlikte değerlendirilmiş olduğu, dosyadaki diğer deliller kapsamında tek başına, “tarafların ticari defterleri arasında farklılık olması halinde davalının defter kayıtlarının delil teşkil edeceği”ne dair sözleşme hükmünün uygulanamacağı, mahkeme gerekçesinde taraflar arasındaki uyuşmazlık noktalarının tamamının karşılandığı ve hangi delilin hangi vakıanın ispatını sağladığının açıklandığı anlaşılmakla davalı vekilinin tüm istinaf sebeplerin reddine karar verilmiştir. Sonuç olarak dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine de aykırılık olmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 8.918,14 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 2.229,53 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.688,61 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 12/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.