Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1035 E. 2020/1048 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1035 Esas
KARAR NO : 2020/1048 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/483 Esas – 2019/1051 Karar
TARİH: 28/11/2019
DAVA: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 08/10/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalının müvekkili şirketin %75 hissesine sahip hakim ortağı olduğunu, davalının söz konusu hisseleri eski ortaklardan devralmak suretiyle ortak olduğunu, eski ortaklar ile davalının şirket hisselerinin satın alınması, hisse bedellerinin ne şekilde ödeneceği konusunda anlaştıklarını, davalının satın aldığı hisse bedellerinin bir kısmının ödenmesi için müvekkili şirket üzerinden kredi kullandığını ve kullanılan kredi ile hisse bedellerinin davalı adına ödendiğini, kullanılan kredinin geri ödemesi için davalının müvekkili şirkete havale gönderdiğini ve müvekkili şirketin de davalıdan alınan bu havaleleri, davalının borcu için kredi kullanılan bankaya ödediğini ancak davalının bu amaçla gönderdiği paraları müvekkili şirketten talep ettiğini, müvekkili şirketin eski hissedarları olan … davalı şirketin ödemesi gereken bakiye satış bedelinin ödenmesi için … müvekkili şirkete kullandırılan kredinin geri ödenmesi ile ilgili olarak, yine müvekkili şirkete imzalattırılan ve 20.02.2007 tarih 69-16 sayılı, 08.05.2008 tarih 153-20 sayılı, 24.04.2009 tarih 59-15 sayılı, 31.03.2010 tarih 97-15 sayılı, 09.03.2011 tarih 203-17 sayılı sözleşmelerden dolayı ana para, faiz, vergi, harç, gecikme cezası, cezai şart ve sair ferileri de dahil olmak üzere müvekkili şirketin davalı şirkete hiçbir borcunun bulunmadığının ve halihazırdaki şirket kayıtlarının doğruluğunun tespitine, müvekkili şirketin davalı şirkete var ise vaki ödemelerinin tespiti ve istirdatı ile ilgili dava ve talep haklarının saklı tutulmasına, ayrıca terditli olarak; taleplerinin saklı kalması ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bu taleplerinin kabul edilmemesi varsayımında bu sefer de sözkonusu bedellerin geri ödenmesi talebinin zamanaşımına uğradığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı şirketin huzurdaki davayı ikamet etme iradesinin olmadığını, bu hususta davacı şirketin yetkili organları tarafından alınmış bir karar ya da davacı şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin dava açılmasına ilişkin onaylarının bulunmadığını, davacı şirket vekilinin mahkemece verilen 2 haftalık kesin süre içerisinde bu konuda dayanak yetki belgesini sunamadığını, bu sebeple davanın açılmamış sayılmasına veya davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, taraflar arasındaki finansal yardım sözlkeşmelerinde yer alan yetki anlaşmasının yanı sıra, ticari merkezi Kazakistan’da bulunan müvekkili şirkete karşı huzurdaki davanın Ülkemiz Mahkemeleri’nde açılmasının mümkün olmayacağını, taraflar arasında yetki anlaşması bulunduğu bu nedenle yetkili mahkemenin Kazakistan mahkemeleri olduğunu, yine huzurdaki davanın açıldığı tarihte dava konusu hakkında Kazakistan Cumhuriyeti Astana Şehri Özel Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi nezdinde müvekkili şirket tarafından davacı şirkete karşı açılmış alacak davasının derdest olduğunu, bu nedenle derdestlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin gerektiğini, Astana Şehri Özel Bölgelerarası Ekonomi Mahkemesi tarafından 10/05/2017 tarihinde karar verildiğini ve kesim hüküm teşkil edeceğini, davacı şirketin terditli olarak zamanaşımı tespiti talebinde bulunmasında hukuki yararının bulunmadığını beyan ederek haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/11/2019 tarih 2017/483 Esas – 2019/1051 Karar sayılı kararında;” Davalı yanın; yetkili mahkemenin Kazakistan Mahkemeleri olduğuna dair yetki itirazı; tarafların dayandığı sözleşmedeki yetkili mahkemeye ilişkin yetki şartı mahkemenin belirli olması şartına uygun olarak düzenlenmediğinden ve muğlak bulunduğundan yerinde görülmeyen yabancı mahkeme yetki itirazının reddine karar verilmiştir. Bu kapsamda yine davalılar vekillerinin mahkememizi yetkili kılan mevzuat bulunmadığı gerekçesine dayalı yetki itirazları ”davacı yanın adresi itibariyle HMK 10 ve BK 89 gereğince mahkememiz yetkili olduğundan’ reddine karar verilmiştir. Mahkememizin 21/06/2018 tarihli celsesinde; derdestlik itirazının ve kesin hüküm itirazının İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/818 esas sayılı dosyasında derdest bulunan tenfiz dosyasının neticesi ile yine bu tenfiz dosyasında konu Kazakistan Ekonomi Mahkemesi’nin kararının kesinleşmesi neticesine göre irdelenip karara bağlanması maksadıyla İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/818 esas sayılı dosyasının neticesi, dosyamız açısından bekletici mesele yapılmış ancak 6100 sayılı HMK’nın 114/1-f,d bendleri ve 115 maddeleri gereğince taraf ve dava ehliyeti ile vekalet ehliyeti hususu; dava şartlarından olmakla; mahkememizce davanın her aşamasında resen nazara alınması gerektiğinden dava dosyası öncelikle dava şartları noktasında incelenmesi gerektiğinden bekletici meseleye ilişkin ara karardan görülen lüzum üzerine rücu edilmiştir.Davacı vekilince ileri sürülen 6100 sayılı HMK’nın 114/1-f,d bendleri ve 115 maddeleri gereğince taraf ve dava ehliyeti ile vekalet ehliyetine ilişkin dava şartının somut olayda bulunmadığına yönelik itirazı mahkememizce; davacı vekilinin müvekkili şirkete ait A ve B grubu hissedarlarca atanan yönetim kurulu üyelerinden sunulmuş vekaletname ibraz edilmiş olduğundan bahisle reddedilmiş ise de; davalı yan; “Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalı şirketin, davacı şirkette %50 hisseyle ortak olduğu, 07/11/2012 günlü ortaklar kurulu kararına göre davacı şirketin, biri A grubundan biri de B grubundan olmak üzere en az iki müdürle temsil edilebileceği, her iki gruptan en az bir yetkili imzasıyla şirket işlerini takip için vekalet verilebileceği, davacı şirket adına işbu itirazın iptali davasını açan vekilin azledildiği ve azilin kendisine bildirildiği, vekilin müvekkili adına dava açması için genel vekaletnamenin bulunması ve davayı takip konusunda, özel talimatın gerekli olduğu, davayı açan vekilin vekaletnamesi davalının davacı şirkete ortak olmasından evvel düzenlenmiş ise de davalı şirket temsilcilerinin davacı vekilinin vekillik görev ve sıfatına itirazları nedeniyle vekillik görev ve yetkisinin ortadan kalktığı, ayrıca davacı şirket ortağı ve A grubu hisse sahibi davalı şirket ortaklarının bu davanın açılmasına ve yürütülmesine onay vermediklerini bildirmeleri karşısında davacı şirketin diğer %50 hissedarlarının şirket adına tek başına temsil ve karar alma imkanı da olmadığına göre vekilin dava açılması konusunda davacı şirketten aldığı talimattan bahsedilemeyeceği, dolayısıyla davacı vekilinin vekillik görevinin ve yetkisinin bulunmadığı, davaya ilişkin HMK’nın 114/1-d ve f maddelerinde belirtilen dava şartı noksanlığının bulunduğu, davacı şirketin mevcut hisse durumuna göre dava şartı noksanlığının giderilemeyecek nitelikte olduğu gerekçesiyle; davanın HMK 114/1-d,f ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir. (…)Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28.06.2018 tarihli 2018/11581 E., 2018/4927 K. sayılı ilamı) şeklindeki Yargıtay ilamına dayalı olarak bu yöndeki talebini yinelemiş olmakla; mahkememizce davacı şirketin mevcut A grubu hissedarlar tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin huzurdaki davanın açılmasına yönelik dava açılması sırasında herhangi bir talimatlarının ve muvafakatlarının bulunmadığı yönünde apostil şerhli ve onaylı tercümeli beyannameleri dosyamız arasına alınmıştır.İzah edilen nedenlerle ; davacı şirketin A ve B grubu yönetim kurulu üyelerinin birlikte atacakları imza ile temsil edildiği, huzurdaki davanın açılmasına davanın açılması tarihi itibariyle A grubu yönetim kurulu üyelerinin tamamının davanın açılmasına ilişkin rıza, muvafakat ve talimatlarının bulunmadığı, davacı vekilinin vekaletnamesinin halihazırda A ve B grubu yönetim kurulu üyeleri arasındaki anlaşmazlık ve birlikte imza şartının gerçekleşmemesi nedeniyle azledilemediği, A grubu yönetim kurulu üyelerinin tamamının davanın açılmasına ilişkin rıza, muvafakat ve talimatlarının olmaması nedeniyle taraf ve dava ehliyeti ile vekalet ehliyetine ilişkin dava şartının somut olayda bulunmadığı…”gerekçesi ile, Davanın HMK 114/1-f,d bendleri ile aynı yasanın 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve feri müdahiller vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Müvekkili Şirketin, Bodrum’da mukim …. Oteli’nin üst hakkı ve işletme hakkı sahibi olduğunu, yurt dışı yatırımcılarının da dikkatini çektiğini, Kazakistan’da mukim davalı şirketin, müvekkili şirketin hisselerini satın alarak neticede %75 oranında hakim ortak haline geldiğini, müvekkili şirket hissedarlarından …’nin (“Satıcılar”) tüm hisselerini satın ve devir alması suretiyle şirket’in ortaklık yapısı değiştiğini, …, …. ile davalı şirket arasında, müvekkili şirket nezdinde %25’e %75 oranında bir yabancı sermayeli ve Türk sermayeli ortaklık ilişkisi meydana geldiğini, Müvekkili şirket hissedarlarının A ve B gruplarından oluştuğunu, davalı şirketin, A grubu hissedar olduğunu, davaya fer’i müdahil olarak katılan …, …, …’ın ise B grubu hissedar olduğunu, Davalı şirketin, satıcılardan sözkonusu hisseleri satın alırken önce …A.Ş. Hisse Devir Çerçeve Kararı ve Devir Ön Protokolü adı altında bir protokol imzaladığını,Davalı şirketin, söz konusu anlaşma’yı imzalarken, anlaşma’nın 2.1.1. maddesinde müvekkili şirket’in satışa konu %75 hisse değerinin 58,925,000 USD olduğunu kabul ettiğini, bedeli doğrudan satıcılara ödemek yerine bir ödeme mekanizması oluşturmayı tercih ettiğini, Bakiye bedel 18,750,000 USD olmasına rağmen anlaşmanın imzalandığı 28/11/2005 tarihi ile 04/04/2006 tarihi arasında müvekkili şirketin devam eden yatırımları nedeni ile şirkete koydukları fonlar da söz konusu olduğundan, 04/04/2006 tarihinde toplam 25,000,000 USD karşılığı (veya o günkü kurla 21,000,000 Avro) kredi kullanılmasına karar verildiğini, Davalının Kazakistan’da kredi kullanmak yerine Türkiye’de kredi kullanmak istediğini, müvekkili şirkete kredi kullandırdığını ve bunun 18,750,000 USD’lik kısmını satıcılara hisse devir bedelinin bakiyesi olarak müvekkili şirket hesaplarından ödediğini, Sözkonusu kredinin … Bahreyn Şubesi ile 04/04/2006 tarihinde 21,000,000 Avro (o tarihteki kur ile 25,000,000 USD karşılığı) olarak, davalı şirketin tüm bedele müşterek borçlu-müteselsil kefil olması suretiyle kullanıldığını, Müvekkil şirketin kullanmış olduğu kredinin, aslında kendisinin aldığı bir borç olmadığından, bu bedelin herhangi bir yatırımda kullanılmadığından, davalı şirketin müvekkili şirkete %75 oranında hissedar olurken satın aldığı hisselerin bakiye hisse devir bedeli olduğundan, kredinin tüm geri ödemelerini (anapara, faiz, masraf ve sair) davalının gerçekleştirmesinin yalnızca yasal değil aynı zamanda sözleşmesel bir zorunluluk olduğunu, davalı tarafından kredi geri ödemelerinin hemen öncesi günlerde ilgili taksidin müvekkili şirkete ödendiğini, bu bedelin aynen, müvekkili şirket tarafından … kredi ödemesi olarak yapıldığını, geri ödemeler yapılırken ve dolayısıyla davalı tarafından müvekkili şirkete ilgili kredi geri ödemeleri gönderilirken, davalının Kazakistan yasalarına göre kurulmuş olup, bu ülke mevzuatı gereğince, ülke dışına para çıkarılması için oradaki yasal mercilere ve/veya bankalara bir sözleşme gösterilmesi gerektiği belirtildiğinden davalı ile müvekkili arasında usulî de olsa, bir takım sözleşmeler imzalanmasının talep olunduğunu, Müvekkili şirket’in 15.05.2015 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunda toplam beş adet yönetim kurulu üyesi seçildiğini, yönetim kurulunun davalı Şirketin sahibi olduğu A Grubu pay sahipleri tarafından atanan … (Davalı Şirket), … ve … ile … Ailesi’nin sahibi olduğu B Grubu pay sahipleri tarafından atanan … ve … olduğunu, müvekkili şirket yönetim kurulu üyesi olarak davalı şirketi temsilen … atandığını, Tüm bu hususlara rağmen davalı şirket tarafından önce 26 Aralık 2016 tarihli, 800-15/1801 No’lu Talep Yazı’sı ile müvekkili şirketten toplamda 5,662,565.00 ABD Doları ve 14,666,226.64 Avro bedel talep edildiğini, daha sonra ise Beşiktaş …. Noterliği’nin … yevmiye no.lu ve 13 Aralık 2016 tarihli ihtarname ile gerek müvekkili şirket hissedarları (Davalı Şirket dışında) gerekse de şirket mali müşavirinin usul ve yasalara aykırı olarak, adeta tehdit edilerek, müvekkili şirket kayıtlarında yapılan bu zorunlu düzeltmelerin eski hale getirilmesi, hem de yasal mevzuata ve gerçeklere aykırı olarak talep edildiğini, bir an için müvekkili şirketin davalı şirkete borcu olduğunun kabulü varsayımında bu ihtimalde davalı şirketin müvekkili şirkete hissedar olurken satıcılara ödemeyi taahhüt ettiği hisse satış bedelini müvekkili şirket ödemiş olduğunu ve bunun hukuka aykırı olduğunu, Davalı tarafından, davanın açılması için müvekkili şirketin onayı ve yetki belgesinin dosyaya sunulmadığı, bu sebeple işbu davanın usulden reddi gerektiği, bu davanın açılması yönünde verilen bir talimat olmadığı gibi böyle bir iradenin de mevcut olmadığının iddia edildiğini, 19.04.2018 tarihli celsede ifade edildiği üzere, müvekkili şirket tarafından verilen vekaletnamenin yetkili kişilerce imzalandığını ve geçerli olup, söz konusu vekaletnameye istinaden huzurdaki davanın usulüne uygun şekilde açıldığını, davalı şirketin tüm amacının, müvekkili şirketin yasal haklarını kullanmasını engellemek olduğunu,müvekkili şirket yetkililerinden alınan bilgiye göre, aynı durumun Kazakistan’da açılan haksız ve hukuka aykırı alacak davasında da söz konusu olduğunu, (Davalı Şirket, Müvekkil Şirket Ana Sözleşmesi’nin 13. maddesi) Davalı tarafından işbu davanın açılması bakımından vekile özel talimat verilmesi gerektiği, bunun da yönetim kurulu kararı alınarak, yani davalının bizatihi kendisinin veya atadığı yönetim kurulu üyelerinden birinin icazeti/onayı olması gerektiği iddia edilmekteyse de; böyle bir yönetim kurulu kararı alınırken davalı şirket ve davalı şirket tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin söz konusu toplantıya katılmasının TTK m. 393/1 gereğince yasak olduğunu. (TTK’nın ‘’Müzakereye Katılma Yasağı’’ başlıklı 393/1. maddesi)Yukarıda belirtilen kanun maddesi uyarınca davalının, kendi menfaatini ilgilendiren bir konuda yönetim kurulu üyesi olarak müzakerelere katılamayacağını, Davalı şirketin iddia ettiği şekilde bir talimatın gerekli olduğu faraziyesinde dahi söz konusu dava menfaat sahibi davalı şirkete karşı açıldığından davalı şirketin ve diğer inançlı üyelerin bu davanın açılmasına yönelik müzakereye katılma hakkı olmadığını, dolayısıyla böyle bir konuda bu üyelerin onay vermesinden bahsedilemeyeceğini, davacı şirkette bir yönetim kurulu kararı alınmasının dava şartı olarak aranmasının hukuken mümkün olmayacağını, Müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre, davalıya hiçbir borcu bulunmadığını, davalının ise müvekkili şirketten bir takım alacakları olduğunu, bu alacaklarını ise geçerli olduğunu iddia ettiği bir takım sözleşmelere ve müvekkiline verdiğini iddia ettiği borçlara dayandırdığını, davalı şirketin müvekkili şirkete bir borç vermediğini, Davalının, müvekkili şirket hisselerini satın alırken satıcı hissedarlara ödemesi gereken hisse devir bedellerini kredi alarak ödediğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, bilirkişi incelemesi yapılmak üzere davalı şirketin dava konusu sözleşme ve bedellerle ilgili yarattığı muarazının men’ine, müvekkili şirketin eski hissedarları olan … davalı şirket’in ödemesi gereken bakiye satış bedelinin ödenmesi için, müvekkili şirket’e… kullandırtılan kredinin geri ödenmesi ile ilgili olarak müvekkili şirkete imzalattırılan ve işbu dava dilekçesi ekinde sunulmuş bulunan;• 20.02.2007 tarih, 69-16 sayılı, • 08.05.2008 tarih, 153-20 sayılı, • 24.04.2009 tarih, 59-15 sayılı, • 31.03.2010 tarih, 97-15 sayılı, • 09.03.2011 tarih, 203-17 sayılı, sözleşmelerden dolayı davalı şirkete (ana para, faiz, vergi, harç, gecikme cezası, cezai şart, ve sair fer’ileri de dahil olmak üzere) hiçbir borcunun bulunmadığının tespitine ve halihazırdaki şirket kayıtlarının, yani 27,680,378 TL‘lik bedelin müvekkili şirketin 529 Diğer Sermaye Yedekleri hesaplarında bulunmasının doğruluğunun tespitine, müvekkili şirketin davalıya yapmış olduğu bir ödeme varsa bunların tespitine ve istirdatı ile ilgili dava ve talep haklarının saklı tutulmasına, terditli olarak, yukarıdaki (2) nolu talebin saklı kalması ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla, (2) nolu talebin kabul edilmemesi varsayımında bu sefer de sözkonusu bedellerin geri ödenmesi talebinin zamanaşımına uğradığının tespitine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Feri müdahiller vekili istinaf dilekçesi ile, Davacı şirket vekilinin geçerli vekaletnamesi ile dava açılmasının hukuka uygun olduğunu,Davalı şirketin talimatına ilişkin ortaya koyduğu itirazın haksız ve mesnetsiz olduğunu, bu itirazın kabulünün mümkün olmadığını,Yerel mahkeme kararının usule ve yasaya aykırı olduğunu, Ticaret mahkemesinde mahkeme tarafından açılan davanın şirket içerisinde nasıl bir talimata yönelik açıldığının sorgulanmayacağını, ortada geçerli ve yetkililerce imzalanan bir vekaletnamenin olduğunu, Çoğunluk hissedarı olan davalı şirkete karşı davacı şirketi zarara uğratan eylemlerden ötürü davacı şirketin menfaatlerinin korunması durumunun söz konusu olduğunu, Kabul anlamına gelmemekle birlikte davalı tarafından iddia edilen şekilde yönetim kararı alınması gerektiği varsayımında dahi davacı ve davalı şirket tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin söz konusu toplantıya katılmasının TTK m393/1 gereğince yasak olması sebebi ile davalı şirketin söz konusu itirazının redde mahkum olduğunu, buna rağmen davanın usulden reddine karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, kararın kaldırılmasının gerektiğini, Prof. Dr … tarafından yazılan mütalaada A grubu hissedar tarafından atanan yönetim kurulu üyelerinin davalı şirketle devam etmekte olan davada davacı şirketin menfaatlerini ve haklarını savunmak üzere bir avukatın görevlendirilmesine ilişkin yönetim kurulu toplantısında müzakerelere katılmalarının TTK 393 çerçevesinde yasak olduğunun belirtildiğini, Şirket yönetim kurulu üyesi olan A grubu hissedar ile şirket menfaatlerinin çatıştığını, A grubu hissedarın huzurdaki davada davalı konumunda olduğunu, Yerel mahkemenin 11/10/2018 tarihli celsesinin 2 numaralı ara kararı ile davalı şirketin talimata yönelik iddialarının açıkça reddedildiğini, bu karardan rücu edilmesini gerektirir hiçbir sebebin olmadığını, dosya münderecatı ışığında davanın esastan incelenmesinin hukuki zorunluluk olduğunu,Prof Dr. …. alınan mütalaada davalı şirketin davanın esasına girilmemesini istemesinde iyi niyetin bulunmadığı, yönetim kurulu kararında davanın görülmemesi yönünde verilecek bir yönetim kararının da batıl olacağının son derece doğru bir şekilde tespit edildiğini,Her ne kadar davalı tarafça söz konusu talimatın gerektiğine dayanak olarak şirketin ana sözleşmesinin 13. Maddesi mesnet gösterilmekte ise de işbu davada şirket dava değerinde gösterilen miktarda bir alacak talebinde bulunmadığını, şirket dava değerinde gösterilen miktarda borcunun olmadığı tespiti ile aynı zamanda kayıtlarının doğruluğunun tespiti talep edildiğini, dolayısıyla ana sözleşmede belirtildiği şekilde yönetim kurulu kararı alınmasını gerektiren bir durumun olmadığını, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava murazanın meni, şirket kayıtlarının doğru olduğunun tespiti, borçlu olunmadığının tespiti ve var ise fazla ödemelerin istirdadı, olmadığı takdirde davalıya yapılması gereken ödemelerin zaman aşımına uğradığının tespiti istemine ilişkindir.Davacı vekili verdiği dava dilekçesi ile davalının, davacı şirketin %75 hissedarı ve hakim ortağı olduğunu, davalı şirketin davacı şirket hisselerinin bir kısmını eski ortaklardan satın aldığını, satın almış olduğu hisse bedellerinin bir kısmının davacı şirketin kullanacağı kredi ile ödenmesinin kararlaştırıldığını, bunun üzerine davacı şirketin kredi kullandığını ve hisse bedellerinin bir kısmının bu kullanılan kredi ile ödendiğini, davalının bu kredi borcu ödemelerini davacı şirkete yaptığını, bunu yapmadan önce yasal mevzuat gerektirdiği bahanesi ile taraflar arasında sözleşme imzalandığını, davalının aslında kendi borcunun ödenmesi için sözleşme ile gönderdiği bu bedelleri talep ettiğini, bu konuda Kazakistan mahkemelerinde dava açtığını, davalının yarattığı bu murazanın giderilmesini, bağımsız denetçi tarafından şirket kayıtları üzerinde yapılan denetlemede şirket kayıtlarının belirtilen gerçek duruma göre düzeltilmesi tavsiyesinde bulunulduğunu, şirket kayıtlarının gerçek bu duruma göre düzeltildiğini, düzeltilmiş şirket kayıtlarının doğru olduğunun tespitini, davalıya borçlarının olmadığının tespiti ile var ise fazla ödemelerin tespiti ile bunların istirdadını, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde davalının davacıdan talep etmiş olduğu alacak haklarının zaman aşımına uğradığının tespitini talep ve dava etmiş, mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı ve feri müdahil vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık dava şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında çıkmaktadır.Dava şartları HMK’nın 114. Maddesinde sayılmış olup, d) bendinde “Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması” ve e) bendinde “Dava takip yetkisine sahip olunması” dava şartı olarak belirtilmiştir.
Vekalet TBK’nın 502 vd maddelerinde düzenlenmiştir. 504. Maddeye göre vekil özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz.Davayı takip yetkisi, HMK’nin 53.maddesi gereği, davayı yürütebilme ve talep sonucunda belirtilen hakkın ya da hukukî ilişkinin esası hakkında hüküm alabilme yetkisini ifade etmekte olup, kanunda belirtilen istisnaî durumlar dışında, maddî hukuktaki tasarruf yetkisine göre kişinin davayı takip yetkisi olup olmadığı belirlenecektir.Dava takip yetkisi taraf sıfatından farklı olup sıfat, tarafın maddi hukukta düzenlenen alacaklı, mirasçı, malik olma niteliğine ilişkindir. Buna karşılık dava takip yetkisi yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun yanıtıdır. Bu bakımdan, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç dava takip yetkisini, bu sürecin sonucunda maddî hukuka yönelik sonuç sıfatı karşılar. Yani, dava takip yetkisi usûlî, sıfat ise maddî hukukla bağlantıyı ifade eder. (Pekcanıtez H., Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usûl Hukuku, Ankara 2011, s.211). Temsilci davanın tarafı olmayıp taraf adına hareket eden kişidir. HMK’nin 52.maddesi gereği medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar (kısıtlılar, küçükler vs.) davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilebilecek olup, söz konusu husus dava şartı olduğundan mahkeme davanın her aşamasında şartın bulunup bulunmadığını resen gözetecektir. Davada kanuni temsilin davanın sonuna kadar var olması gerekir. Kanuni temsilde eksikliğin dava açıldıktan sonra ortaya çıkması halinde bu aşamada dava şartının olmadığı sabittir. Mahkeme bu durumda dava şartı yokluğu giderilebilecek nitelikte ise taraflara süre vererek bu eksikliğin giderilmesini sağlar. Eksikliğin giderilmesi mümkün değilse dava, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilir.Yargıtay 11. HD’nin kararında da belirtildiği üzere avukatın dava açması için genel vekaletnamesinin bulunması ve davayı takip konusunda, özel talimatın olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta, davacı şirket ana sözleşmesine göre yönetim kurulu 5 kişiden oluşmakta ve bu yönetim kurulu üyelerinin 3’ü, (A) grubu hissedarlar tarafından, 2’si (B) grubu hissedarlar tarafından seçilmektedir. (Ana sözleşme 11. madde)Yine anasözleşmenin 13. Maddesine göre “50.000 USD karşılığı TL değerindeki veya üzerindeki ihtilaflar hakkında her hangi bir yasal takibatın veya alternatif ihtilaf çözümünün şirket tarafından başlatılması veya uzlaşılması” için A grubu imza yetkililerinden herhangi birisi ile B grubu imza yetkililerinden her hangi birinin şirket kaşesi altında atacakları müşterek imzaları ile şirketi temsil edeceği kararlaştırılmıştır.Buna göre şirket ana sözleşmesine göre şirketin belirli bir miktarın üzerinde hakları yönünden davalarda temsil edilebilmesi (dava açabilmesi) için A grubu imza yetkililerinden her hangi biri ile B grubu imza yetkililerinden her hangi birinin müşterek imzaları gerekmektedir.Dosya içine sunulan belgeden davacı şirketin A grubu imza yetkililerinin tamamı iş bu davanın açılmasına onay vermediklerini belirtmişlerdir. Buna göre davacı şirketin davada kanuni temsilcileri aracılığı ile temsili söz konusu değildir. Kanuni temsil yetkisi eksikliği ortaya çıkmış olup, şirket A grubu yetkililerinin beyanı doğrultusunda bu eksikliğin giderilmesine de olanak bulunmamaktadır.A grubu imza yetkilileri tarafından iş bu davanın açılması için davacı şirket vekiline verilmiş bir talimat bulunmadığından (talimat geri alındığından) vekilin genel vekaletnamesinin bulunması bu davayı açarak devam ettirmesine olanak tanımamaktadır.Davacı şirketin davada temsili şartları oluşmadığından (kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması) ve dava açan vekilin dava takip yetkisi kalmadığından bunların tamamlanması da mümkün olmadığından davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.Davacı ve feri müdahil vekillerinin istinaf sebepleri yerinde değildir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı ve feri müdahiller vekillerinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve Feri Müdahillerin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 148,10’ar.TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.’ar TL istinaf karar harcının istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 08/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.