Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/1021 E. 2022/1082 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1021 Esas
KARAR NO: 2022/1082 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/03/2020
NUMARASI: 2017/831 Esas 2020/157 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/06/2022
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka tarafından … İşl. A.Ş. Lehine, davalılar … ve …ı’nın müteselsil kefaletiyle Genel Kredi Sözleşmelerine istinaden ticari krediler kullandırıldığını, kredilerin ödenmemesi nedeniyle kredi hesaplarının kat edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine borçlular aleyhine icra takibine geçildiğini, borçlularca borca itiraz edildiğini, takibin yetkili İcra Müdürlüğünde başlatıldığını, talep edilen faizin sözleşmeye ve yasaya uygun olduğunu, davalıların müteselsil kefil sıfatıyla borcun tamamından sorumlu olduklarını, tek taraflı yapılan bildirim ile kefaletten dönülemeyeceğini, kefillerin müteselsil kefaletlerinin devam ettiğini, borç tasfiye sözleşmesi imzalanmış olmasının borcun yenilenmesi ya da borçların sona erdiği anlamına gelmediğini, dava dışı asıl borçlu … İşl. A.Ş. tarafından iflas erteleme davası açılıp, tedbir kararı alınmış olmakla dava dışı şirket hakkında takip başlatılmadığını,T.B.K ‘nun gerçek kişi kefaletinde eş rızası alınmasına ilişkin 584. m.’sindeki hükmü bilahare değiştirilerek eş rızası alınması zorunluluğunun bazı hallerde aranmayacağı hükmünün getirildiğini, sözleşme gereği müşteri ve kefiller ile banka arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta banka kayıtlarının HMK 193. m. si gereği geçerli ve bağlayıcı ve kesin delil olacağının kabul edildiğini belirterek, davalıların itirazlarının iptaline, takibin devamına ve davalıların %20 ‘den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetlerine karar verilmesi talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu icra takibine karşı borca itirazla birlikte yetki itirazında bulunulduğunu, alacaklı banka ile borçlu … İşl. A.Ş. arasında imzalanmış olan 18.01.2017 tarihli borç yenileme sözleşmesinde her ne kadar İstanbul Mahkemeleri ve İcra daire yetkili kılınmış ise de, sözkonusu sözleşmenin müvekkilerince imzalanmadığını, kaldı ki sözleşmelerin tacir olmayan müvekkillerince imzalanmış olsaydı bile yetki yönünden hukuki sonuç doğurmayacağını, bu nedenle davanın yetki yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkillerinin adreslerinin İstanbul Anadolu yakasında bulunduğunu, genel yetki kuralları gereği İstanbul Anadolu icra daireleri ve Mahkemelerinin yetkili olduğunu,müvekkilerinin nakdi ve gayrinakdi kredilere kefaletlerinin bulunmadığını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren borçlar kanunun 599. maddesi hükmüne göre kefillere kefaletten dönme hakkı tanındığını, bu bağlamda davacı bankaya keşide edilen ihtarname ile kefaletten dönme keyfiyetinin iletildiğini, davacı bankaca keşide edilen ihtarnameye itiraz edildiğini, bu nedenle ihtarnamenin kesinleşmediğini, diğer yandan kefaletlerin şekil şartlarına ve eş muvafakatine uygun olmadığını, müvekkillerinin 14.07.2015 tarihli genel kurulda yönetim kurulu üyeliklerinin sona erdiğini, bundan sonra eş muvafakati olmadan kredi sözleşmesinin 18.01.2017 tarihinde yenilendiğini, borçtan müvekkillerinin sorumlu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 10/03/2020 tarih 2017/831 Esas – 2020/157 Karar sayılı kararında; “…davacı tarafından davalılar aleyhine genel kredi sözleşmesinden kaynaklı toplam 159.813,58 TL alacağın tahsili için icra takibi başlatıldığı ancak davalılar tarafından borca itiraz edildiği, dosya kapsamında toplanan delillerin değerlendirilmesi neticesinde yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davacı ile dava dışı asıl borçlu şirket tarafından imzalanan ve davalılar tarafından imzalanmayan 18.01.2017 tarihli borç tasfiye sözleşmesinde, borç tasfiye sözleşmesinin hiçbir zaman borcun yenilenmesi olarak kabul edilmeyeceğinin hüküm altına alındığı, borç tasfiye sözleşmesinin feshedilmiş olmasıyla davalılarında müteselsil kefil olarak imzalamış oldukları genel kredi sözleşme hükümlerinin geçerli olacağı, davalıların genel kredi sözleşmelerinde müteselsil kefil olarak imzalarının bulunması nedeniyle taraflar arasındaki uyuşmazlığa genel kredi sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği ve dolayısıyla müteselsil kefil olarak borçtan sorumluluklarının devam edeceği, kefaletin müteselsil kefalet olduğu, kefalet tutarı kadar sorumlu oldukları müteselsil kefaletin kefalet tarihinden önce doğmuş kredilerde dahil olmak üzere ileride doğması muhtemel borçlan da kapsayacağının davalılar tarafından kabul beyan ve taahhüt edildiği, kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden yukarıda belirtilen yargıtay kararlarında da değinildiği üzere asıl borçlu şirketin ortaklığından ayrılma kefilin sorumluluğunu sona erdirmeyeceğinden ve davalıların söz konusu kefaletten dönmeye ilişkin ihtarnamesinin 30.03.2016 tarihinde davacı bankaya tebliğ edildiği, ihtarnamenin davacı bankaya tebliğ edildiği tarihte sözleşmeden doğan kredi borcunun devam ettiği/doğmuş olduğu, geri ödeme planların da davalıların imzalarının mevcut olduğu dikkate alındığında TBK’nın 599. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, zira TBK’nın 599. maddesinin gelecekte doğacak bir borca kefaleten dönme ile ilgili hüküm içeren bir madde olduğu, 30.10.2018 tarihli bilirkişi raporunda 23.08.2017 takip tarihi itibariyle … nolu, … nolu, … nolu taksitli ticari kredi hesapları ile tazmin edilen teminat mektubundan kaynaklanan alacak miktarı tutarının her iki davalı yönünden toplam 144.529,64.-TL, ticari kredili mevduat (tek hesap) hesabından kaynaklanan alacak miktarının müteselsil kefil … yününden 11.651,20.-TL, müteselsil kefil … yönünden 11.648,74-TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile davalılardan …’ın İstanbul … İcra Müdürlüğünün .. Esas sayılı dosyasında itirazının 156.180,84 -TL üzerinden iptaline, davalılardan …nın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında itirazının 156.178,38 -TL üzerinden iptaline, her iki davalı yönünden takibin 126.760,11 TL’lik asıl alacağa (…, …, … ve … nolu ticari kredilerden kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren % 48 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, davalılardan … yönünden 10.761,06 TL asıl alacağa (… nolu tek hesaptan kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren %24,24 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, davalılardan …. yönünden 10.758,79 TL asıl alacağa (277-6294441 nolu tek hesaptan kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren %24,24 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacağın likid olması nedeniyle davalıların alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkumiyetlerine, koşulları oluşmadığından davacının davalılar aleyhine disiplin para cezası hükmedilmesi talebinin reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür…”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜ ile; 1-)a)Davalılardan …’ın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında itirazının 156.180,84 -TL üzerinden İPTALİNE, b)Davalılardan …nın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında itirazının 156.178,38 -TL üzerinden İPTALİNE,-Her iki davalı yönünden takibin 126.760,11 TL’lik asıl alacağa (…, …, … ve … nolu ticari kredilerden kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren % 48 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, -Davalılardan … yönünden 10.761,06 TL asıl alacağa (… nolu tek hesaptan kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren %24,24 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle, -Davalılardan … yönünden 10.758,79 TL asıl alacağa (… nolu tek hesaptan kaynaklanan) tahsilde tekerrür etmemek kayıt ve şartıyla takip tarihinden itibaren %24,24 temerrüt faizi ve faizin % 5’i oranında B.S.M.V. uygulanmak suretiyle DEVAMINA, Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE, 2-)Alacağın %20’si oranındaki 31.236,16 TL icra inkar tazminatının davalılardan …’nın sorumluluğu 31.235,67 TL ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3-)Davacının disiplin para cezası talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkillerinin dava dışı kredi borçlusuna kefaletinin bulunduğu iddiası ile mahkemenin 2017/830 E ve 2017/831 E. sayılı dosyaları ile ikame edilen itirazı iptali davalarının – birleştirme talebi dikkate alınmadan – ayrı ayrı kabulüne karar verildiğini, Mahkemenin yetkisizliğine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesinin kesin kararı dikkate alınmaksızın yargılama yapıldığını ve esas hakkında karar verildiğini, davacı tarafından dava konusu ile ilgili olarak İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/879 D.İş sayılı dosyası ile öncelikle ihtiyati haciz kararı talep edildiğini, ihtiyati haciz kararına karşı yapılan itirazın reddedilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 02/04/2018 tarih ve 2018/202 E. 2018/267 K. Sayılı kararı ile alacaklı banka ile dava dışı borçlu … A.Ş. arasında düzenlenen 06/01/2017 tarihi borç yenileme sözleşmesinde İstanbul Mahkemeleri ile İcra müdürlükleri yetkili kılınmış olmasına rağmen, bu sözleşmenin müvekkillerince imzalanmamış olmaması gerekçesi ile – İstanbul Mahkemelerinin yetkisizliğine kesin olarak karar verdiğini, ilk derece mahkemesinin BAM’ nin kesin kararına aykırı yargılama yapması usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca yetki şartı olsaydı dahi müvekkilleri yönünden geçerli olmayacağını, zira yetki şartının HMK 17. M. uyarınca tacirler arasında geçerli olup, müvekkillerinin tacir olmadığını, bu nedenle, öncelikle, kararın usul yönünden kaldırılarak ilk derece mahkemesinin yetkisizliğine ve dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiğini, Mahkeme kararının gerekçesinin HMK 193. 195 ve 222 maddelerine aykırı olduğunu, mahkeme, sadece davacı banka kayıtlarını esas almak suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, kararda, gerekçe olarak, davacı banka ile dava dışı şirket arasındaki GKS de yer alan delil sözleşmesinin gösterildiğini, oysa davacı banka kayıtlarının, borcu yapılandırılan ve bu süreç içinde ödeme yaptığı tespit edilen dava dışı kredi borçlusu şirketin ticari defter ve kayıtları ile çelişkili olduğunu, bu hususun kredi borçlusu şirketin HMK 195. M. uyarınca defter ve kayıtlarının incelenmesi ile açıklığa kavuşabileceğini, kaldı ki, 26/07/2019 tarihli bilirkişi raporunun 2. sayfasında, bilirkişi tarafından kredinin niteliği yönünden davacının gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun tespit edildiğini, HMK 193/2 m. ve 222/3 m. uyarınca borçlu şirket ile delil sözleşmesi varsa dahi geçersiz olup, banka kayıtlarının dava dışı kredi borçlusu şirketlerin ticari defter ve kayıtları ile birlikte incelenmesi gerektiğini, dava dışı kredi borçlusu ile davacı arasındaki sözleşmede delil şartı bulunmasının buna engel olmadığını (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin Esas : 2016/9772 Karar : 2017/482 20.02.2017 tarih- Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/7407 E. 2012/10608 K. 27/06/2012 tarihli kararı ile delil sözleşmesinin sınırlarının ortaya konulduğunu, bu nedenle, sadece davacının kayıtlarının esas alınarak delil olarak gösterilen dava dışı kredi borçlusunun defter ve kayıtlarının incelenmemesi sonucu eksik inceleme ile rapor tanzim edildiğini, mahkemenin denetimine elverişli olmayan rapora dayanarak karar verdiğini, ayrıca, davacı ile dava dışı şirket arasındaki düzenlenen 06/01/2017 tarihi borç yenileme sözleşmesinde her ne kadar münhasır delil şartı varsa da bu sözleşmenin müvekkillerince imzalanmadığını, Dava sürecinde kredi alacaklısı bankanın alacağını temlik ettiğinin bildirildiğini, T.B.K. 188. Maddesi “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir” hükmünü içerdiğini, ancak kredi alacaklısına karşı ileri sürülen kefalete ilişkin savunmaların temlik alana karşı dikkate alınmadığını,Davaya cevap dilekçelerinde açıklandığı üzere müvekkillerinin T.B.K. 599. maddesinin kendilerine tanıdığı kefaletten dönme haklarını kullandıklarını, kefaletten dönme beyanının davacıya iletildiği konusunda ihtilaf bulunmadığını, Bilirkişi raporundaki değerlendirme ve tespitin iki yönden hatalı olduğunu, yasada, kefaletten dönme iradesinin daha sonra doğacak borçlar için geçerli olacağı yönünde bir düzenleme bulunmadığını, aksine, B.K. 599/2. maddesinin “Kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” hükmü gereği, zararın ve miktarının ortaya çıkması ve kefalete güvenilerek kredi kullandırıldığının ispatı gerektiğini, asıl borçlular adına alınmış aciz vesikası veya rehin açığı belgesi gibi belgeler olmadan ve belirtilen hususlar ispatlanmadan kefaletten dönenlere başvuru yapılmasının yasaya aykırı olduğunu, bir an için mahkeme kararının dayanağı bilirkişi raporundaki değerlendirmenin doğru olduğu kabul edilse dahi, bu hususun maddi olgularla çeliştiğini, kefaletten dönme beyanının 29/03/2016 tarihinde açıklandığının ihtilafsız olduğunu, bu tarihten sonra, – bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi – borcun yenilenmesi sırasında 18/01/2017 tarihinde yeni bir kefalet ilişkisi kurulduğunu, söz konusu kefalette müvekkillerinin imzasının bulunmadığını, işbu sözleşmede müvekkillerinin isimleri yer alsa da imzalanmadığını ve dolayısı ile kefaletleri mevcut olmayıp, kefilin sadece … olduğunu, Mahkemece borcun likit olduğu gerekçesiyle %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmiş ise de, davanın kısmen kabul edildiğini ve kararla bilirkişi raporu arasındaki rakam çelişkisinin dahi “likit” bir alacak olmadığını gösterdiğini, Alacağın bankaca kat edilmemiş olması; müvekkillerinin kredi borçlusu değil, kefili olduğu; müvekkillerinin, kredi borçlusu dava dışı şirket ile dava tarihi itibariyle yönetici ve/veya hissedarlık ilişkisi bulunmaması; borçlu şirket defterlerinin incelenmemesi; 26/07/2019 tarihli bilirkişi raporu ile davacının kredinin niteliği yönünden gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun tespit edildiği; bilirkişi raporları arasında dahi farklı hesaplamaların yer aldığı gibi olgular dikkate alındığında müvekkillerinin değil bir likit alacaktan, borcun varlığından dahi haberlerinin olmasının mümkün olmadığının anlaşılacağını, bu nedenle icra inkar tazminatı yönünden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesinin 10/03/2020 tarihli kararının kaldırılarak talepleri gibi davanın reddine, %20’ den az olmamak üzere kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, dava dışı asıl kredi borçlusu şirkete kullandırılan kredi alacağının tahsili için davalı kefiller aleyhine başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi kapsamında, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler ve bu hak, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.Mahkeme gerekçeli kararında, davalılar tarafından imzalanan genel kredi sözleşmesinin X-2. maddesinde ihtilaf halinde Banka defter ve kayıtlarının kesin delil olacağının kabul edildiği anlaşılmakla,… davalılar vekilinin dava dışı asıl borçlu şirketin defterlerinin incelenmesi talebinin reddine karar verildiği belirtilmiştir. Asıl borçlu şirket ile davacı banka arasında imzalanan ve davalıların imzalarının bulunmadığı 18.01.2017 tarihli borç tasfiye sözleşmesinin 6.6 maddesinde; “İşbu borç tasfiye sözleşmesinden doğacak her türlü ihtilaflarda …’nin her türlü defter ve kayıtları ile bilgisayar kayıtlarının, mikrofilm veya mikro fişlerinin vb geçerli, kesin ve münhasır delil teşkil edeceğini ve bu hükmün HMK madde 193 maddesi uyarınca bir delil sözleşmesi niteliğinde olacağını ve bunlara İlişkin her türlü itiraz ve def’i haklarından gayri kabili rücu olarak vazgeçtiklerini kabul beyan ve taahhüt ederler.” hükmü bulunmakta ise de; Davalıların kefil olarak imzalarının yer aldığı 12.12.2013 – 02.05.2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri’nin X-2 maddesinde ” Müşteri ve kefilleri ile banka arasında çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Taraflar’ın defter ve kayıtları ve mikrofilm ve mikro fişlerden alınan kopyalar, elektronik ya da manyetik ortamlardan çıkarılan bilgileri içeren belgeler ile CD-ROM kamera kayıtları, telefon, ses kayıtları, bilgisayar ve benzeri kayıtlar ile ATM kayıtları müstenitli olsun ya da olmasın Hukuk Muhakemeleri Kanunu 193. maddesi uyarınca geçerli bağlayıcı ve kesin delil olacaktır. ” düzenlemesi yer almaktadır.Davacı vekili dava dilekçesinde borcun kaynağının takibe esas alınan 22.07.2016 tarihli hesap kat ihtarnamesi olduğunu beyan etmiştir. İşbu davadan önce dava konusu alacakla ilgili İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/878 D.İş esas 2017/887 karar sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul … icra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile 23/08/2017 tarihinde işbu davaya dayanak icra takibi başlatılmış, dava ise 21/09/2017 tarihinde açılmıştır. Asıl borçlu şirket ile davacı banka arasında imzalanan borç tasfiye sözleşmesi ise 18.01.2017 tarihlidir. Davalı tarafça davaya cevap dilekçesinde, banka ve borçlu şirket ticari kayıtlarına delil olarak dayanılmıştır. Davalılar vekilince 30/10/2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı ibraz edilen itiraz dilekçesinde, bilirkişi raporlarının sadece banka kayıtları esas alınarak düzenlendiğini, bu kayıtların, borcu yapılandırılan ve bu süreç içinde ödeme yaptığı tespit edilen dava dışı kredi borçlusu şirketin ticari defter ve kayıtları ile banka kayıtları ile çelişkili olduğunu, bu hususun delil listelerinde belirtilen kredi borçlusu şirketin HMK 195. M. uyarınca defter ve kayıtlarının incelenmesi ile açıklığa kavuşabileceğini belirterek, borçlu şirketin ticari defter ve kayıtlarının celp edilerek bilirkişi raporu alınması talep edilmiş, davalılar vekili bu talebini yargılama sırasında ibraz ettiği bir kısım dilekçeleri ve duruşmalarda tekrar etmiştir. Bu durumda, davacı banka ile davalıların imzalarının yer aldığı 12.12.2013, 02.05.2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri’nin X-2 madde hükmü ve davalılar vekilince borcu yapılandırılan borçlu şirketin bu süreç içinde ödeme yaptığı iddiası dikkate alınarak, dava dışı asıl borçlu şirketin ticari defter ve kayıtları da incelenerek taraf iddia ve savunmaları, dosyada mevcut delil durumuna göre varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. HMK.nın (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/03/2020 tarih 2017/831 Esas 2020/157 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,.Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/06/2022 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.