Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/98 E. 2020/822 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/98 Esas
KARAR NO: 2020/822 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/297 Esas – 2018/757 Karar
TARİH: 06/09/2018
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/09/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı borçlu aleyhine Silivri … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile başlatılan takibe borçlu tarafından itiraz edildiğini, itirazın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili tarafından davalıya sac tasarımı yapıldığını ve satılan ve teslim edilen mallar karşılığında faturalar düzenlendiğini, satılan malların satışından doğan kur farkı nedeniyle davalı şirket adına 15.07.2013 tarih 863043 nolu 39.801,99 TL bedelli fatura düzenlendiğini, satış kontratında “Satış Şartlar başlığı altında 7. Maddede dolar bazında yapılan satışlarda kur riski alıcıya aittir. Satış Şekli Dövizle olduğu için fatura tutarının USD olarak yapılması gerekir. Ödeme TL yapılırsa tutarın hesaba geçtiği günün döviz kuru geçerlidir ” şartı bulunduğunu, ilgili satış kontratları davalı tarafından imzalanmış olup davalının satış kontratındaki şartları kabul ettiğini, davalının satış kontratı şartlarında belirtilen kur farklarından sorumlu olduğunu beyanla itirazın iptaline, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili dava dilekçesi ile, taraflar arasında USD para birimi cinsinde yapılmış bir ticari alışveriş olmadığı gibi, taraflar arasında imzalanan ve kur farkı talep edilmesine sebep olan herhangi bir anlaşma da bulunmadığını, böyle bir anlaşmanın varlığı iddia ediliyorsa da imzanın müvekkiline ait olmadığını, ayrıca kur farkı faturasına % 18 KDV uygulanıp fazla, fahiş ve dayanaksız olarak usulsüz bir şekilde düzenlenerek bunun talep edilmesinin de taraflarınca kabul edilmediğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 06/09/2018 tarih 2017/297 Esas – 2018/757 Karar sayılı kararında;”Dosya kapsamı ve toplanan deliller hep birlikte değerlendirildiğinde davacının davalıdan kur farkı faturasından dolayı alacaklı olduğu iddiasıyla icra takibi başlattığı,. davalının, takibe itirazında söz konusu kur farkı faturası tebliğinden sonra süresinde noterlik ihtarnamesiyle faturanın iade edildiğini, davacıya kur farkı nedeniyle bir borcu bulunmadığını, kur farkı hususunda taraflar arasında bir anlaşma da bulunmadığını savunduğu, böyle bir anlaşma iddiası varsa imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürdüğü, davacı tarafça sunulan satış kontratları ve mali müşavir bilirkişi tarafından yapılan defter incelemesi birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında 2011 yılından itibaren devam eden ticari ilişki bulunduğu, davacının davalıya 16/11/2011 tarihli kur faturası kestiği, fatura bedelinin davalı tarafından ödendiği, davacı tarafça sunulan satış kontratları incelendiğinde, satış şartlarının 7. Maddesinde dolar bazında yapılan satışlarda kur riskinin alıcıya ait olduğu, satış şekli dövizle olduğu için fatura tutarının USD olarak yapılması gerektiği, ödeme TL ile yapılırsa tutarın hesaba geçtiği günün döviz kurunun geçerli olacağının belirtildiği, davalı her ne kadar taraflar arasında bir anlaşma olmadığını, böyle bir anlaşma varsa kendine ait olmadığını ileri sürmüş ise de, sunulan farklı tarihli satış kontratlarında aynı hususun belirtilmiş olması ve davalının davacıya daha önceki kur farkı faturası bedelini ödemiş olması nazara alındığında, taraflar arasında kur farkının ödenmesine ilişkin teamülün oluştuğu, davalı tarafça kur farkına ilişkin satış kontratlarındaki imza inkar edilse de, mevcut teamül bulunduğu nazara alındığında davalının bu yöndeki itirazına itibar edilemeyeceği, davacının bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaya göre tespit edilen kur farkı alacağının bulunduğu, davalının itirazının yerinde olmadığı,…”gerekçesi ile, Davanın kabulüne, Silivri … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasında yapılan takibe davalının itirazının dava konusu edilen 39.801,99 TL asıl alacak ve 2.850,20 TL işlemiş faiz yönünden iptaline, takibin bu miktarlar üzerinden devamına, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın davaya dayanak teşkil eden sözleşmelerin gerekli şekil şartlarını taşımaması sebebiyle yerinde olmadığını, Yerel mahkeme tarafından verilen kararda dayanak yapılan sözleşmelerin, daha önce bilirkişi raporuna itirazda da belirtildiği üzere ticaret sicil kayıtları kapsamında temsil yetkisine sahip olmayan 3. Kişi tarafından onaylandığını, Yerel mahkemenin dayanak kabul ettiği sözleşme ve döviz işlemlerindeki kur farkının alıcıya yansıyacağına ilişkin maddenin kabulü ve iki taraflı irade uyuşmasının söz konusu olmadığını, bilirkişi incelemesinde bu hususun ” … Ltd. Şti. Üzeri imza edildiği tespit edilmiştir” şeklinde belirtildiğini, o dönemde kimin imza yetkisine sahip olduğunu, imzayı atanın bu kapsamda yetki sınırlarının belirlenmediğini ve eksik inceleme yapıldığını, bunun akabinde de hüküm kurulduğunu, Hazır olmayanlar arasında süreli öneri kapsamında sayılacak söz konusu metinler hakkında, onay günlerine göre, taraf iradelerine göre geçerlilikleri değerlendirilmesi gerektiği ve temsil yetkisi bakımından geçersizliklerine karar verilmesi gerektiği veya aksi karar olsa dahi farkın doğduğu dönemlere ait kur oranlarına göre hesaplama yapılmasının gerektiğini, tüm bu hususların atlanarak yerel mahkeme tarafından hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, İleri sürerek ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava itirazın iptali davasıdır.Davacı, davalıdan kur farkı alacakları olduğunu, buna ilişkin düzenledikleri fatura bedelinin ödenmediğini, alacaklarının tahsili için yaptıkları takibe haksız itiraz edildiğini belirterek itirazın iptalini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Taraflar arasında menkul alım satımı konusunda ticari ilişki bulunduğu, bu ilişki kapsamında davacı tarafça davalıya bir takım malların satıldığı ve fatura bedellerinin (uyuşmazlığa konu kur farkı faturası hariç) ödendiği, ticari ilişkinin 2012 ve 2013 yıllarında devam ettiği uyuşmazlık konusu değildir.Yine taraflar arasındaki ticari ilişkinin davacının fax ile ilettiği ve içeriğinde satıma konu malların nitelikleri, miktarı ve bedeline ilişkin kayıtların yer aldığı satış kontratının davalı şirketçe kaşelenip imzalanarak yine fax yoluyla davacı şirkete iletilmesi üzerine gerçekleştiği konusunda da ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı dosyaya delil olarak söz konusu ve altında davalı şirket kaşesinin ve kaşe üzerinde imza bulunan satış kontratı ibareli fax metinlerini sunmuştur. Bu satış kontratlarında satıma konu malların bedelleri USD cinsinden belirtilmiştir.Satış kontratlarının altında satış şartlarına ilişkin hükümler yer almış olup bu hükümlerin 7. Maddesinde “dolar bazında yapılan satışlarda kur riski alıcıya aittir. Satış şekli dövizle olduğu için fatura tutarının USD olarak yapılması gerekir. Ödeme TL yapılırsa tutarın hesaba geçtiği günün döviz kuru geçerlidir.” hükmü yer almıştır. Davalı söz konusu satış kontratlarında yazılı mal miktarına itiraz etmemiş, satış kontratlarında yazılı malların teslim edilmediğini ileri sürmemiş, sadece satış kontratlarında imzası bulunan kişinin şirketi temsile yetkili olmadığını bu nedenle taraflar arasındaki satış sözleşmesi bedelinin USD üzerinden kararlaştırılmadığını ve kur farkı alınacağına dair bir anlaşma bulunmadığını ileri sürmüştür.TBK’nın 12. Maddesine göre sözleşmelerin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiç bir şekle bağlı değildir. Taşınır satışının düzenlendiği TBK’nın 209 vd. Maddelerinde de taşınır sözleşmeleri için her hangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Yine TBK.’da hazır olmayanlar arasında icap ve kabul ile sözleşme kurulabileceği ve bu sözleşmelerin geçerli olduğu belirtilmiştir.TBK’nın 40 vd. Maddelerinde temsil düzenlenmiş olup, 40. Maddeye göre yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçlarının doğrudan doğruya temsil olunanı bağlayacağı belirtilmiş, 46. Maddede bir kimsenin yetkisi olmadığı halde temsilci olarak bir hukuki işlem yapması halinde bu işlemin ancak onanması halinde temsil olunanı bağlayacağı düzenlenmiştir.Buna göre somut olayda, davacı tarafça satış kontratı adı altında yapılan öneri davalı tarafça kaşelenip imzalanmak suretiyle kabul edilmiş, taraflar arasında geçerli bir satış sözleşmesi kurulmuştur.Davalı her ne kadar satış kontratları altında bulunan imzaların şirketi temsile yetkili olmayan kimse tarafından atıldığını bu nedenle şirketi bağlamayacağını ileri sürmüş ise de söz konusu satış kontratları içeriği malları kabul etmiş, buna ilişkin kendisine davacı tarafça gönderilen faturaları itiraz etmeksizin teslim alarak fatura bedellerini ödemiştir. Bu durumda satış kontratlarını imzalayan kimse yetkili olmasa dahi TBK’nın 46. Maddesi gereğince yapılan hukuki işlemi onamakla davalı sözleşme ile bağlıdır. Satış kontratlarında da söz konusu satış bedellerinin USD olduğu, kur farkından da alıcının sorumlu olacağı açıkça belirtilmiştir. Buna göre satış kontratlarının yetkili olmayan kimse tarafından imzalandığı bu nedenle taraflar arasında USD cinsinden ticari ilişki ve kur farkı alınacağına dair anlaşma bulunmadığı yönündeki davalı istinaf sebepleri yerinde değildir.Davalı vekilinin ihtilafa konu kur farkı faturasında belirlenen miktarın farkın doğduğu dönemlere ilişkin kur oranları üzerinden hesaplanması gerektiği, bu hususun yapılmadığı yönündeki istinaf sebebine gelince, davalı verdiği cevap dilekçesinde kur farkının yanlış hesaplandığı, kur farkı alacağının doğduğu tarihteki kur farkına göre hesaplama yapılmadığına ilişkin her hangi bir itiraz ileri sürmemiştir.HMK’nın 357/1 maddesine göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemeyeceğinden ve söz konusu istinaf sebebi ilk derece mahkemesinde ileri sürülen savunma sebepleri arasında yer almayıp, resen gözetilecek hususlardan da olmadığıdan bu konuda istinaf incelemesi yapılmamıştır. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.718,87.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 544,72.TL (508,82 + 35,90) harcın mahsubu ile bakiye 2.174,15. TL’nin tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/09/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.