Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/940 E. 2021/327 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/940
KARAR NO : 2021/327
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/10/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/1124 Esas – 2018/1091 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararı İptali
KARAR TARİHİ : 18/03/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı şirketin paydaşları olduklarını, 19/10/2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında 2016 yılı faaliyet dönemine ait bilanço, kar – zarar hesaplamasının müvekkillerinin 52000 ret oyuna karşın 448000 olumlu oy ile kabul edildiğini, yönetim kurulunun 52000 ret oyuna karşı 264600 olumlu oy, tasfiye memurunun ise 52000 ret oyuna karşı 398000 olumlu oy ile ibra edildiğini, müvekkillerinin her iki karar için de muhalefet şerhi koyduklarını, 2016 yılı bilançosu irdelendiğinde, şirketin ortaklara borçlandığının görüldüğünü, anılan borçlanmaya ilişkin göstergelerin tamamen kurgusal olduğunu, şirketin müvekkillerine karşı da borçlandığının görüldüğünü, ancak müvekkilleri tarafından davalı şirkete fon sağlanmadığını, bu nedenle bilançonun gerçeği yansıtmadığını, bağlı şirkete dair konsolide tablolar, defterler ve diğer evrakların 2016 yılı faaliyet dönemine ait genel kurul toplantısı esnasında ve öncesinde hazırda bulundurulmadığını, bu nedenle oylama esnasında sağlıklı bir değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığını, tasfiye memurunun ibrasının yokluk ile malul olduğunu, zira yönetim kurulu üyesi …’nın TTK 393 de belirlenen türde yasak işleme katıldığını, …’nın tasfiye memuru olan …’nın babası olduğunu, 1.dereceden kan hısımı olan oğlunu ibra işlemine katıldığını, bu nedenle iptali gerektiğini, defterlerin kapanış tasdiklerinin yaptırılmaması nedeniyle usulüne uygun tutulmadığını belirterek, 19/10/2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında karara bağlanan 2016 yılı bilanço ve kar -zarar hesaplanmasının kabulüne ilişkin 3 numaralı kararın iptaline, yine yönetim kurulu tasfiye memurlarının ibra edilmesine ilişkin 4 numaralı kararın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının pay sahiplerinin her fırsatta şirkete karşı uyuşmazlık çıkartarak dava açtıklarını, 19/10/2017 günlü toplantıda alınan kararların usule, yasaya, eşiklik ilkesine ve dürüstlük kurallarına uygun olduğunu belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 11/10/2018 tarih ve 2017/1124 Esas – 2018/1091 Karar sayılı kararı ile; “…. Davacılar iptalini istedikleri 3 ve 4 nolu karara muhalif kalmışlardır. Bilançonun gerçeği yansıtmadığına ilişkin iddiaların doğru olmadığı hesap bilirkişisince yapılan inceleme sonucunda anlaşılmıştır. Davacıların diğer iddiası ise tasfiye memuru … nın ibrasında babası olan Muammer in oy kullandığı, ayrıca yönetim kurulu üyelerinin ibrasının da geçerli olmadığına ilişkindir. Paydaşların isimleri ve oy oranları raporun 3.sayfasında tespit edilmiştir. 2016 yılında yönetim kurulu üyeleri … ve … dir. Hazirun cetveli incelendiğinde tüm paydaşların toplantıya katıldığı görülmüştür. Yönetim kurulu üyelerinin ibrası sırasında yönetim kurulu üyeleri oy kullanmamıştır. Toplantı Tutanağının 4. maddesinde 2016 yılında faaliyet gösteren tasfiye memuru ve yönetim kurulu üyelerinin her birinin ibrasının görüşüldüğü, tasfiye memuru kendi ibrasında ve yönetim kurulu üyeleri kendi ve diğerlerinin ibrasında oy kullanmadıkları, tasfiye memurunun oylamasında 398.000 pay sahibinin olumlu, 52.000 pay sahibi paydaşın aleyhte oy kullandıkları, yönetim kurulu üyelerinin ibrasında ise 264.600 pay sahibinin olumlu , 52.000 pay sahibinin olumsuz oy kullandığının belirtildiği tespit edilmiştir….
Yönetim kurulu üyelerine ait olan 83.400, 50.000 ve 50.000 olan oy miktarları hesaba katılmadığından ayrıca olumsuz oy kullanan davacıların toplam 52.000 olan oy adetleri düşüldüğünde geride kalan ortakların olumlu oylarıyla yapılan ibranın geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, tasfiye memuru olan … nın ibrası sırasında babası olan … nın oy kullandığını belirtmektedirler. Tasfiye memurunun ibrasının onaylanması sırasında yöneticilerden ve aynı zamanda babası olan … ile diğer yönetim kurulu üyeleri … ve tasfiye memuru … nın pay oranları hariç tutulduğunda dahil geride kalan … ve … nın olumlu oy miktarı 131.200 olup , olumsuz oy kullanan davacıların toplam oy oranları 52.000 olduğundan yine tasfiye memurunun ibrasının geçerli olduğu sonucuna varılmaktadır. Toplanan tüm deliller alınan rapor, yukarıda yapılan açıklama dikkate alınarak davacının davası aşağıdaki şekilde reddedilmiştir. … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Hükmün tefhim edildiği celsede mahkemenin HMK madde 154/3 (a), (f), (g) ve (ğ) bentlerine aykırı davrandığını, duruşmanın açıldığı yerin, duruşma tutanağında yer almasının zorunlu olduğunu, ilk celse ve hükmün tefhim edildiği celseye ait duruşma tutanaklarında duruşmanın açıldığı yerin belirtilmemiş olmasının HMK m.154/3 (a) bendine aykırılık teşkil ettiğini, Hükmün tefhim edildiği 11.10.2018 tarihli 2. celse öncesinde kendilerine tebliğ edilen bilirkişi raporuna karşı 19.09.2019 tarihli itiraz dilekçelerini sunduklarını, 11.10.2018 tarihli 2. celseye ait zabıtta işbu bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçelerinin sunulduğunun kayda geçirilmediğini, oysa ki HMK m. 154/3 (f) hükmünde tarafların sundukları belgelerin neler olduğunun zabıta yazılması gerektiğini, ilk derece mahkemesinin sunmuş oldukları itiraz dilekçesini görmediği ya da sarfınazar eylendiğinin düşünüldüğünü, Yine 11.10.2018 tarihli 2. celsede bilirkişi raporuna karşı itiraz ederek yeni bir bilirkişi raporu için talepte bulunduklarını, yeni bir bilirkişi raporuna ilişkin taleplerinin ara karar ile değerlendirilmeden yargılamanın bitirildiğini ve hükmün tefhim edildiğini, bu durumun HMK 154/3(g) ve bilhassa yeni bir bilirkişi raporuna ilişkin talepleri değerlendirilmediğinden (ğ) hükümlerine aykırı olduğunu, Mahkemenin, yargılamayı gerçekleştirirken HMK md.184 hükmünü ihlal ettiğini, bahsi geçen düzenlemenin amir hüküm niteliğinde olup, yargılamanın tefhim celsesinde tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verilmediğini, yeni bir bilirkişi raporu talep ettilerse de, bu talepleri karara bağlanmadan doğrudan hükmün tefhim edildiğini (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ nin 2018/7369 Esas – 2018/14028 Karar) Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunun HMK madde 267’ye aykırı olduğunu, raporu düzenleyen bilirkişi heyetinin iki kişiden oluştuğunu, HMK’nın amir düzenlemesine aykırı bir şekilde teşekkül etmiş bilirkişi heyetinin düzenlediği raporun hükme esas alınamayacağını, bu sebeple rapora itirazlarının yerinde olduğunu, ilk derece mahkemesinin usul hükümlerini hiçe sayarak hukuka aykırı olarak yürütmüş olduğu yargılama neticesinde, adil yargılanma haklarının muhtel edildiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin ret kararının kaldırılmasına, istinaf incelemesi sonrasında yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK. 445. maddesi ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir. Davacılar, davalı şirketin 19/10/2017 tarihli genel kurulda alınan 3 ve 4 nolu kararlarının iptaline karar verilmesini talep etmişler, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemi ile açılmış olan işbu dava, TTK’nın 1521- (1) madde hükmü uyarınca basit yargılama usulüne tabi olup, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde uygulanacak usul 6100 sayılı HMK’nın 320 ve 321. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 321. maddesinde, tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkemenin, tarafların son beyanlarını alıp, yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim edeceği, taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmeyeceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeden anlaşılacağı üzere basit yargılama usulünde, yazılı yargılamada yer alan “Sözlü Yargılama” aşaması bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ilk derece mahkemesince son celse karar verileceği ihtarı ile taraf vekillerinin beyanları alınarak karar verildiği görülmekle, bu hususta ileri sürülen istinaf sebebinin yerinde olmadığı, HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemesine göre, mahkemece, alınan bilirkişi raporu da değerlendirilmek suretiyle karar verildiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli olduğu, bilirkişilerin uzmanlık alanları farklı olduğundan, raporun HMK 267. maddeye aykırılık teşkil etmeyeceği, mahkemece davacılar vekilinin itiraz ve yeniden bilirkişi raporu alınması yönündeki dilekçesi 04/10/2018 tarihli duruşma tutanağında gösterilmiş olup, yeni rapor alınması talebinin değerlendirilmemesi doğru değil ise de, raporun karar vermeye elverişli olduğu nazara alındığında, bu hususun kararın kaldırılmasını gerektirmediği, yine 6100 sayılı HMK’nın 154. maddesi uyarınca, mahkemece, duruşmanın açıldığı yerin tutanakta gösterilmemesi hatalı ise de, belirtilen usul eksikliğinin esasa etkili olmadığı, kararın kaldırılmasını gerektirmediği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.