Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/929 E. 2021/148 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/929 Esas
KARAR NO: 2021/148 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2018
NUMARASI: 2017/1123 Esas 2018/1309 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili … (… Otomotiv) ile davalı … ‘(… Otomotiv) arasında 2012-2014 döneminde oto yedek parçası ticaretine ilişkin ticari ilişki bulunduğunu, davalı …’ün 2014 yılının Şubat ayına kadar siparişleri teslim ettiğini, sonrasında hiç bir ticari ilişkileri ve borcu bulunmadığı halde müvekkilinin avans olarak verdiği -malen kayıtlı -10.000,00 TL bedelli 25/08/2014 vadeli senedin ciranta durumundaki diğer davalı … tarafından Konya … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına üzerinden takibe konulduğunu, davacının icra takibinden haberdar olmaması nedeniyle takip kesinleşmiş ise de senedin bedelsiz olduğunu beyanla tedbiren icra takibinin durdurulmasını ve yargılama sonunda davacının takip ve dava konusu senet nedeniyle davalılara borçlu olmadığının tespitini, davalıların kötü niyet tazminatı ile mahkumiyetini , ödeme yapılması halinde iadesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalılara yüklenmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili …’ün alacaklarına karşılık dava konusu senedi davacıdan aldığını , davacının iş bu senede istinaden bir kısım ödemeler yaptığını ve bakiye olarak on bin TL senet bedelinden borcu kaldığını, müvekkilinin iş bu senetten kaynaklanan alacağını ciro yolu ile …’e devrettiğini, …’ün ise davaya konusu senetten kaynaklanan alacaklarının tahsili için davacı aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile Kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlattığını, davacı tarafın, icra takibine konu senet üzerindeki imzası nokta- sında bir itirazının bulunmadığını, mahiyeti gereği bonoların sebepten mücerret olduğunu , takip konu- su senedin avans olarak verildiği iddiasını kabul etmediklerini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 18/12/2018 tarih ve 2017/1123 Esas – 2018/1309 Karar sayılı kararında;”…Davacının iddiası ve davalı tarafın savunması , dosyadaki bilgi ve belgeler ve dava konusu konusu uyuşmazlık ile sınırlı olarak yapılan yargılama sonunda ;taraflar arasındaki resmi kayıtlara yansıyan ticari ilişkiye göre, dava konusu senedin -davacının iddiasının aksine-ifa uğruna veya sipariş senedi olarak düzenlenmediği, kıymetli evrak vasfı taşıyan senedin “illetten mücerret olduğu ve kayıtsız şartsız borç ikrarı içerdiği, bedelinin ödendiğine dair delil sunulmadığı gözetilerek,bedelsizlik nedeniyle menfi tespit /istirdat talebini içerir iş bu davanın reddine karar verilip…”gerekçesi ile, Davacının her iki davalı aleyhine açtığı DAVANIN REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davacının iddiası ve davalı tarafın savunması , dosyadaki bilgi ve belgeler ve dava konusu konusu uyuşmazlık ile sınırlı olarak yapılan yargılama sonunda ;taraflar arasındaki resmi kayıtlara yansıyan ticari ilişkiye göre, dava konusu senedin -davacının iddiasının aksine-ifa uğruna veya sipariş senedi olarak düzenlenmediği, kıymetli evrak vasfı taşıyan senedin “illetten mücerret olduğu ve kayıtsız şartsız borç ikrarı içerdiği, bedelinin ödendiğine dair delil sunulmadığı gözetilerek,bedelsizlik nedeniyle menfi tespit /istirdat talebini içerir iş bu davanın reddine karar verildiğini, Yerel Mahkemece 18/12/2018 tarihli karar duruşmasında; ”Her ne kadar iş bu dava açıldığı tarih itibariyle yazılı yargılama usulune tabi ise de ;15/03/2018 tarihli RG’de yayınlanan aynı tarihte yürürlüğe giren İik Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 7101 Sayılı Kanun’un 61 md ile değişik 6102 sayılı TTK ‘nun 4/2 md gereğince “miktar veya değeri yüzbin türk lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulünün uygulanacağı” hususunun hükme bağlandığı anlaşıldı.” şeklinde ifadede bulunulduğunu, Ancak usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında, derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı” olduğunu, Davanın, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden, çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluştuğu, Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği, bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemeyeceği, yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacağı, Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini koruduğu, başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmeyeceği, Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkileneceği, çünkü, usule ilişkin kanunlar-aksine bir kural benimsenmediği takdirde-genel olarak hemen etkili olup, uygulandıklarını, (Üstündağ, Saim:Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, sahife:73-78; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, sahife:61-66;YİBK’nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19; Hukuk Genel Kurulu’nun 23.09.1964 gün ve E:7/1139, K:575; 09.3.1988 gün ve E:860, K:232; 23.11.1988 gün ve E:1988/1-825, K:1988/964; 22.02.2012 gün ve E:2011/2-723, K:2012/87; 25.12.2013 gün ve E:2013/10-436, K:2013/1748 sayılı ilamları).Görüleceği üzere 14/12/2017 tarihli tensip tutanağının 1.maddesinde bu yargılamın usulünün yazılı yargılama olduğu hüküm altına alındığı, Yargılama sırasında bu yargılamanın yazılı yargılama olduğu ve buna dayanarak yargılama faaliyetine devam edildiği ve bu işlemin tamamlanmış bir işlem olduğu gözetilmeden 15/03/2018 tarihli ve 7101 Sayılı Kanun’un 61 maddesine dayanılarak basit yargılama usulüne çevrilmesi usulen hatalı olduğu, Yerel Mahkemenin, yazılı usule göre devam eden bir davayı, karar duruşmasında basit yargılama usulüne çevirmesi ve bu nedenle de tarafımıza beyanda bulunmak için süre vermemesi kazanılmış bir hakkın ihlali olduğu, bu nedenle de adil yargılanma ilkesi göz ardı edildiğini, İlgili karara konu olan bilirkişi raporuna karşı sunulan itiraz dilekçesinin yerel mahkemece dikkate alınmadığını, Hükme konu teşkil eden bilirkişi raporunda, hem usule hem de esasa dair bir takım eksiklikler olduğunu ve bu eksiklikler nedeniyle de itirazlarımızı sundukları, kaldı ki, bilirkişi raporuna yaptığımız itiraz hakkında da herhangi bir karar vermemiş olması, usulen yasaya aykırı olduğu, Öncelikle HMK 279/4 maddesi gereğince; bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında hukuki değerlendirmede bulunamayacağı, somut olayda söz konusu bilirkişi raporunda, sayın bilirkişi, maddi vakalar hakkında görüş bildirmesi gerekirken hem delilleri kendi çerçevesinde takdir ettiği hem de kendi görüşlerine yer verdiğini, Bilirkişinin maddi vakalar hakkında görüşünü bildirdiği, hukuki sorunlar hakkında görüş bildiremeyeceği, delilleri takdir yetkisi de olmadığı, bilirkişi raporunun hükme esas alınması belirtilen bu kurallara uygun olmasıyla mümkün olduğu, aksine tutum, Türk Milleri adına hüküm vermeye tek yetkili Hakimin yerine bilirkişinin konulması sonucunu doğurduğu, sözleşmenin yorumu, yanlarca ileri sürülen hususların sabit kabul edilmesi bilirkişiye terk edilemeyeceği, bu hususlar gözetilmediği için dosyadaki raporun yetersiz olduğu, yetersiz rapora dayanılarak hüküm verilemeyeceği, (Yargıtay 15. H.D. Esas 1991/1695 Karar 1991/5031 Karar Tarihi 24.10.1991)Yerel mahkemece bu hüküm dikkate alınmadığı, ayrıca bilirkişi raporuna karşı itirazlarında dikkate alınmadığı, yetersiz rapora dayanılarak hüküm verildiğini, Gerekçeli kararda; ”Diğer yandan başlatılan senet tutarı 30.000,00 Tl olmasına rağmen takip 10.000,00 TL üzerinden başlatılmıştır.” denildiği, Söz konusu lafzi cümle bilirkişi raporunda geçmekte olup; ” …diğer yandan başlatılan icra takibi de senet bedeli olan 30.000,00 Tl kadar değil, kısmi 10.000,00 TL’liktir. Hayatın olağan akışında senedi elinde bulunduran kişi kısmi olarak değil, senet bedeli kadar icra takibi başlatır…” şeklinde geçtiğini, Menfi tespit davamsının konusu senet bedelinin ödenip ödenmediğine ilişkin olmadığı, senet bedeli gerçekte bir mal veya hizmet alına dayanmadığına ilişkin olduğu, ticari defter ve kayıtlarda da davalıların müvekkiline 30.000,00 TL mal veya hizmet vermediği ancak karşılığında, karşılıksız olan snet ile hak iddia ettiklerini ortaya koymakta olduğu, Raporun 7.Sayfasında 30.000,00 TL bedelli senede ilişkin … defterlerinde kayıt olmadığı, …’e ciro edilip verildiğine dair bir kayıt olmadığını tespit ettiği, … ile … arasındaki ticari kayıtların müvekkili defter ve kayıtlarında olmayacağı Bağımsız Denetçi Mali Müşavir olan bilirkişi tarafından bilinmemesi imkansız bir durum olduğu, diğer taraftan ticari defter ve kayıtlarını usulüne uygun tutmayan ve 2012-2013 yılına ilişkin kayıtlarını sunmaya davalı …’ün ticari defterleri lehine delil olarak kullanamayacağı, Diğer bir husus ise, … tarafından ticari defter ve kayıtları sunulmadığı, ancak … ile … arasındaki ticari kayıtların … ticari defterlerinden incelebileceği halde inceleme dışı tutulması, ticari ilişkilerinin tespit edilmemeiş olması son derece hatalı ve bilirkişi yönünden düşündürücü olduğu, Mahkeme gerekçesinde: ”Diğer yandan başlatılan senet tutarı 30.000,00.TL olmasına rağmen takip 10.000,00.TL üzerinden başlatılmıştır. Bu aşamada davacı ve davalılar arasında ,ticari defterlere yansımayan bu senedin düzenlenmesine dayanak teşkil eden başka bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır.” şeklinde belirtildiği, ancak başka bir ilişkinin varlığı sırf bu nedenlerle ispata elverişli olmadığı, eksik inceleme yapıldığını, Taraflar arasında başkaca bir ilişki yok ise, senet verilmesi müvekkilinin borçlu olduğunu değil, verilen senedin ödeme amaçlı değil teminat amaçlı verildiğini ortaya koyduğu, kaldı ki, müvekkili senet tarihine kadar 5.384,20 TL borçlu olduğu durumda, 24.08.2013 tarihinde düzenlediği senet ile 30.000,00 TL vererek ileride yapacağı ticari mal alımları hususunda davalı …’un ticarete devam etmesini amaçladığını, Öncelikle, taraflar arasında yapılan alışverişler incelendiğinde müvekkili ile davalı arasındaki ödemeler sürekli çek, kredi kartı ve nakit ödemeler şeklinde yapıldığı, senet ile ödeme bir aracı olarak kullanılmadığı, müvekkilinin senedi başka bir yerde dahi kullanılmadığı, senet bedelsiz olarak düzenlenmekle, salt dilekçede teminat olduğu hususunu belirtmeleri senedin mal veya hizmet karşılığında ödeme aracı olduğunu ortaya koymayacağı davacı, mal vermek için müvekkilinin ödeme yapmadığını görerek senet düzenlemeye zorladığı ve senet bedeli de tespite göre düzenleme tarihindekinden fahiş miktarda yüksek olmakla, müvekkili imzalamak zorunda bırakıldığı ve davalı … bu senede güvenerek mal satmaya devam ettiğini, Kaldı ki müvekkili ödemelerini de fazlasıyla yaptığı, bu ödemelere ilişkin borcu olmadığı gibi, davalı …’un müvekkiline iade etmediği senet, iş bu dava konusu icra takibi ile yüzleşmesine sebebiyet verdiğini, Bilirkişinin her iki tarafın ticari kayıtlarına girmediği senedin başkaca bir ilişki olduğunu da tespit etmemiş ise, teminat amaçlı verildiğini tespit edemeyeceğini, kendi iddialarının borçlarını ödemek için verdiği olmadığını, dava dilekçesinde bilirkişi tarafından yönlendirme ile, sanki borçları ödedikleri gibi aksettirilse de, bahsi içen husus avans olarak verilen senedin kullanımına ilişkin olmadığı, senedin işbu uyuşmazlık hususunda kullanımı tarafların da ticari defterlerinden açıkça anlaşılacağı üzere teminat olarak davalıya verilmesinden ibaret olduğunu, Dava dilekçesinin sonuç ve istem kısmında, bedelsiz senedin kullanılmasından kaynaklı savcılığa şikayet hakkı saklı tutularak davanın açıldığı beyan edilmekle, senedin bedelsiz olduğu, bedelsiz senedin de teminat olarak alındığını, aksi görüş olarak bildirilen bilirkişinin beyanı ve yerel mahkemenin kararının yetersiz olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bonodan kaynaklı İİK. 72 Maddesi uyarınca açılan menfi tesbit davasıdır.Mahkemece, davacının her iki davalı aleyhine açtığı davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilinin yargılama sırasında yasa değişikliğinden kaynaklı yargılamanın basit yargılama usulüne göre yapılmasının kazanılmış hakkın ihlali olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Dava tarihi 08/12/2017 tarihi olup dava tarihinde yargılama usulü yazılı yargılamaya tabi ise de 15/03/2018 tarihli RG’de yayınlanan aynı tarihte yürürlüğe giren 7101 Sayılı Kanun’un 61 md ile değişik 6102 sayılı TTK ‘nun 4/2 md gereğince “miktar veya değeri Yüzbin Türk Lirasını geçmeyen ticari davalarda basit yargılama usulünün uygulanacağı, ” hükmü düzenlenmiş ve usul hükümleri derhal uygulanacak olup dava değeri 100.000,00 TL. ‘nin altında olduğundan yasanın yürürlük tarihinden itibaren yargılamanın basit yargılama usülüne göre yapılmasında usul ve yasaya aykırılık olmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazları değerlendirilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,Her ne kadar davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna itirazları değerlendirilmeden ve ek rapor alınmadan karar verildiği ileri sürülüp istinaf nedeni yapılmış ise de; HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” düzenlemesi kapsamında ilk derece mahkemesince gerekçesi ortaya konularak hüküm verildiği anlaşılmakla davacı vekilinin bu yönüyle ilk derece mahkemesince ek rapor alınması gerektiği, HMK 27. maddesi uyarınca hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilerek hüküm kurulduğu yönünde ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. TTK.nın 778 maddesi yollamasıyla bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanunun 687 maddesine göre, “Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan defi’leri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun,” hükmüne yer verilmiştir.Davacı keşideci olup, lehtara karşı ileri sürebileceği şahsi defileri cirantaya karşı ileri süremeyeceğinden, ciranta hamil olan davalı … tarafından ticari defter ve kayıtların sunulmadığına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkil …(… Otomotiv) ile davalı … (… Otomotiv) arasında oto yedek parça ticareti ilişkisi bulunduğunu, Müvekkili ile davalı … arasında oto yedek parça alım satım ilişkisine dayalı ticaretin 2012-2014 yılları arası gerçekleştirildiğini, Müvekkili tarafından icra takibine konu 30.000 TL bedelli senedin …’e kısmen önceki tarihlerdeki satışlara karşılık, kısmen de sonrasında vereceği siparişlere karşılık avans olarak verildiğini, fakat davalı …’ün 2014 yılının şubat ayına kadar siparişleri teslim ettiği, sonrasında ise taraflar arasında hiçbir ticari ilişki olmadığını, Söz konusu faturalar incelendiğinde, müvekkili tarafından 2012-2014 yılları arası …’den 15.330,74 TL tutarında mal aldığının ortaya çıkacağını, Senet bedeli 30.000,00 TL olmasına rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin 15.330,74 TL olması nedeniyle müvekkil tarafından davalıya senedin avans olarak verildiğinin açık olduğunu, davalıların ticari kayıtları incelendiğinde taraflar arasında 30.000,00 TL bedelli alışveriş yapılmadığı, söz konusu bedele ilişkin ticari ilişkileri olmadığının tesbit edileceğini belirtmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili …’ün alacaklarına karşılık dava konusu senedi davacıdan aldığını , davacının iş bu senede istinaden bir kısım ödemeler yaptığını ve bakiye olarak on bin TL senet bedelinden borcu kaldığını, müvekkilinin iş bu senetten kaynaklanan alacağını ciro yolu ile …’e devrettiğini, …’ün ise davaya konusu senetten kaynaklanan alacaklarının tahsili için davacı aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile Kambiyo senet- lerine mahsus icra takibi başlattığını belirtmiştir. Dosya arasında fotokopisi bulunan dava konusu bono sureti incelendiğinde, keşidecinin davacı … Otomotiv …, lehdarın davalı …, tanzim tarihinin 24/08/2013, ödeme tarihinin 25/08/ 2014 , miktarın 30.000,00 TL , ihdas nedeninin “malen” şeklinde yazılı olduğu, keşideci durumundaki davacının imzasının bulunduğu, senedin ciro yoluyla davalı alacaklı …’e teslim edildiği ve davacının keşideci imzasına itirazının olmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece mali müşavir bilirkişiden alınan raporda;” Gerçek kişi tacir olan ve işletme defteri tutmakla yükümlü olan davacının defterlerinin tetkikinde; davacının davalı …’den 2012-2013 ve 2014 yıllarında 15.376,34 TL ‘lik fatura aldığı, 349,28 TLlik iade faturası düzenlediği, 15.027,06 TL tutarında net alımının olduğu, buna karşılık davalı …’a 14.400,00 TL ödeme yaptığı ve 627,06 TL borçlu olduğu,diğer davalı …’e ise senet bedeli olarak 2.000,00 TL ödeme yaptığı, incelenen işletme defterine göre dava konusu senedin tespitinin yapılamadığı,bu senedin ifa uğruna mı veya sipariş uğruna mı verildiğine dair (taksilat makbuzu vs delil) destekleyen başkaca delil sunulmadığı, Davalı …’ün ticari defterlerinde , 2014 yılında davacıya ait toplam 3 adet 3.916,42 TL bedelli fatura düzenlendiği ve 13.150,00 TL’lik çek ve nakit olarak tahsilat yapıldığı, 2014 yılı sonunda dava- cının 9.233,58 TL alacak bakiyesinin bulunduğu ve bu bakiyenin de yıl sonunda kasa hesabı ile kapatıldığı ve davacının cari hesabının -0- olduğu, davalının davacıya düzenlediği fatara toplamının 15.027.06 TL olduğu ve bu faturaya karşılık 24.609,92 TL tahsilat yapılmış olduğu, ancak davalının ticari defterlerinde takip ve dava konusu 30.000,00 TL senet ve bu senedin …’e verildiğine dair her hangi bir kaydın bulunmadığı, 24.609,92 TL tutarındaki tahsilatın dava konusu senet ile değil davacıdan alınan çek ,kredi kartı ve kasa hesabı ile yapıldığı” tespit edilmiştir. Dava, bono nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Bonodaki keşideci imzası inkar edilmemiştir. Bonoya karşı ileri sürülen iddiaların yazılı delille kanıtlanması gerekir. İspat külfeti davacı taraftadır.(Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 2013/13921 Esas – 2013/18008 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir. Uyuşmazlığın çözümü için senede karşı senetle ispat kuralı, bononun hukuki niteliği ve edimlerin aynı anda ifa edilmesine ilişkin kuralların bir arada irdelenmesi gerekmektedir. İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190.maddesine göre “ (1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Senetle ispat kuralı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nda (HMK) 200. maddede yer almıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine göre borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığının tespiti için menfi tespit davası açabilir. Davacının iddiaları karşısında bono ve ispat hukukuna ilişkin yapılan bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık bakımından önem arz eden peşin satışa ilişkin hükümlerinde kısaca incelenmesinde de yarar vardır. Peşin satışta mal ve bedel aynı anda ödenir ve 6098 sayılı TBK’ nın 207 maddesine göre aslolan da peşin satıştır. Bir başka anlatımla, alıcı ve satıcının yüklendiği edimler aynı anda ifa edilmektedir. Hiç şüphesiz ki bono bu tür satışlarda borcun nedenini tüketmek amacıyla ödeme vasıtası olarak kullanılabilir. Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelince, kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü davalı olan alacaklıdadır. Ancak bu kuralın bazı istisnaları bulunmaktadır. Örneğin menfi tespit davasında takibe konu kambiyo senedinin bedelsizliğini ileri süren davacı olan borçlu bu iddiasını ispat ile mükelleftir. Eldeki davada da davacı, sipariş karşılığı düzenlenen bononun, malın teslim edilmemesi nedeni ile bedelsiz kalmasına rağmen takibe konu edildiğini belirterek, bono nedeni ile borçlu bulunmadığının tespitini istemiştir. Hukuki ilişkiden mücerret olan senetteki keşideci imzası da inkâr edilmemiştir. Dava konusu bonoda keşidecinin davacı … Otomotiv …, lehdarın davalı … olduğu, davalı alacaklı …’ün ise ciranta olup kambiyo senedi vasfındaki bononun bedelsizliğini iddia eden davacı bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Bilirkişi raporunda belirtildiği üzere dava konusu bonunun incelenen ticari defter ve belgelerde kayıtlı olmadığı belirtilmiş olup ispat külfetinin davacı da olup, davacının bu hususu ispat edemediği anlaşılmakla davacının istinaf sebepleri yerinde değildir. Davacının delil listesinde yemin deliline de dayanmış olup mahkemece davacı tarafa yemin delilinin hatırlatılmadığı ancak davacının yemin delilinin hatırlatılmadığına yönelik bir istinafınında olmadığı anlaşılmıştır.(Yrg.19.HD.09/05/2018 T.2017/5093 E.20182596 K.) Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 11/02/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.