Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/901 E. 2021/306 K. 04.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/901
KARAR NO : 2021/306
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 19/12/2018
DOSYA NUMARASI: 2016/424 Esas – 2018/1234 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 04/03/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi özetle; Müvekkili banka ile … San. ve Dış Tic. A.Ş. arasında 18/02/2014 tarih 175.000,00-TL sözleşme tutarlı, 235.000-TL kefalet limitli, 20/06/2008 tarih 200.000-TL kefalet limitli, 28/09/2011 tarih 100.000-TL kefalet limitli genel kredi sözleşmeleri imzalandığını, davalı/borçlunun sözleşmeleri müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzalandığını, imzalanan sözleşmeler ile şirkete krediler tesis edildiğini, kredilerin geri ödenmemesi üzerine borçlulara ihtarname keşide edilerek borcun ödenmesinin ihtar edildiği, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine borçlular hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, itiraz ile takibin durduğunu, takibe, ihtarnamede yer alan ve ihtarnameden sonra yapılan ödemelerin düşülmesinden sonra hesaplanan alacak tutarları üzerinden geçildiğini, davaya konu borç için takip tarihinden sonra dava tarihinden önce nakdi alacak için 27.945,95-TL, gayri nakdi alacağa konu çeklerden 38.390,00-TL iade ettiğini ve harca esas değerin160.097,30-TL’ye düştüğünü, itirazın haksız olduğunu belirterek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi özetle; Davacı tarafından gönderilen gerek ihtarnamede gerekse ödeme emrinde belirtilen tutarlar üzerinden mutabık kalınmadığı gibi davacı bankaya bu tutarda bir borç bulunmadığını, borcu kabul edildiği anlamına gelmemek kaydıyla, icra takibinde borcun 94.333,25-TL için %30,24 oranında, gayri nakdi alacaklar için %48 oranında gecikme faizi talep edileceği yönünde mutabakat bulunmadığını, müvekkili … bakımından, 6098 sayılı BK. 583 ve 584 maddeler gereğince şekil şartlarına uygun bir kefaletleri bulunmadığını, geçerli bir kefalet ilişkisinden bahsedilebilmesi için kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihinin, kefil tarafından kendisine ait el yazısı ile yazılması gerektiğini, davaya konu Genel Kredi Sözleşmesinin kefiller kısmında yer alan yazıların müvekkilleri … ait olmadığını, geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını belirterek, davanın reddine, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/12/2018 tarih ve 2016/424 Esas – 2018/1234 Karar sayılı kararı ile; “Mahkememizce alınan 25/01/2017 tarihli bilirkişi raporu özetle; Takip tarihi itibariyle davacı banka nakit alacağı, 93.345,28-TL asıl alacak, 1.898,02-TL işlemiş faiz, 94,90-TL % 5 BSMV olmak üzere toplam 95.338,20-TL olarak hesaplandığı, banu karşılık davacı banka 93.345,28-TL asıl alacak, 940,92-TL faiz ve 47,05-TL % 5 BSMV olmak üzere 94.333,25-TL toplam nakdi alacak talebinde bulunduğu ve talebiyle bağlı olduğu, takip tarihi itibariyle çek depo talebi olan 132.100,00-TL bedelin yerinde olduğu, takip tarihindne sonra, ancak dava tarihinden önce olmak üzere gerek nakit alacak, gerekse depo talebinde bulunulan banka alacaklarına tahsilat ve çek alındığı, takip sonrası, dava tarihi öncesi yapılan 27.945,95-TL nakit tahsilatların takipteki asıl alacaktan mahsubu ile dava tarihi itibariyle asıl alacak, davacı bankanın işbu dava ile talep ettiği 66.387,30-TL olarak tespit edildiği, dava tarihi itibariyle banka alacağı, kısmi tahsilatların asıl alacaktan mahsubu ve tahsilat tarihleri esas alınarak hesaplanan işlemiş faiz ve ferileri ile irlikte dava tarihi itibariyle nakdi alacak toplamı, 66.387,30-TL asıl alacak(takip-dava arası 27.945,95-TL tahsilatlardan sonra bakiye), 4.856,73-TL takip sonrası işlemiş faiz %30,24 (01/02/2016-16/04/2016 arası), 242,84-TL %5 BSMV (takip sonrası faizin BSMV’si), olmak üzere toplam 71.486,86-TL olarak hesaplandığı, gayri nakdi çeklerden kaynaklanan depo talebinin ise halen bankaya iade edilmeyen 8 adet çek yaprağı için(8 adet çek x 290-TL=) 10,320-TL bedel olarak telebinin yerinde olduğu, dava tarihinden sonraki gelişmeler; kredi kartından kaynaklanan nakdi alacağına dava tarihinden sonra olmak üzere toplamda 12.966,77-TL nakit tahsilat yaptığı, dava tarihinden sonra yapılan nakit tahsilatın ilgili İcra Müdürlüğü tarafından takip dosya borcuna mahsubu gerektiği, davalı/borçluların 10/01/2016 tarihinde temerrüde düştüğü ve temerrüt tarihinden itibaren kredi kartı nakdi asıl alacağa % 30.24 ve her üç ayda bir TCMB tarafından ilan edilen değişen oranlarda temerrüt faiz uygulanabileceği, çek tazmini halinde tazmin tarihlerinden itibaren % 48 temerrüt faiz talep edilebileceği, davacının dava tarihi itibariyle hesaplanan nakit ve gayri nakit alacaklarının davalıların kefalet limitleri içinde kaldığı, tarafların diğer taleplerinin mahkemenin takdiri içinde kaldığı bildirilerek rapor sunulmuştur. Davalı … kredi sözleşmesinde kefil olarak yazılan yazıların kendilerine ait olmadığı savunmasında bulunmaların üzerine yazı incelemesi için mahkememizce 27.04.2018 tarihinde bilirkişi ara kararı kurulup bu karar 12.05.2018 tarihinde davacıya tebliğ olunmuş ancak verilen kesin mehil içinde gerekli olan delil avansının yatırılmadığı tespit olunmakla bilirkişi incelemesi yapılamamıştır. Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.2012 gün ve 2012/9-1199 E., 2012/1215 K. sayılı ilamında da bu ilkeler benimsenmiştir. Dosyada takibe dayanak sözleşmeler incelendiğinde 20.06.2008, 28.05.2011 ve 18.02.2014 tarihlerinde imzalandığı görülmekle 18.02.2014 tarihli sözleşme bakımından kefaletin 6098 sayılı kanun uyarınca diğer sözleşmelerin ise mülga 818 sayılı kanun uyarınca sıhhat bakımından değerlendirilmesi gerekmiştir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/9970, Karar No: 2017/6489 sayılı ilamı) 818 sayılı Borçlar Kanunu md. 484’de “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır.” düzenlemesi bulunmaktaydı. Her ne kadar bu iki sözleşmede limit miktarı belli olmasa da 12.04.1944 tarih ve 14/13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararına göre sözleşmede kefalet limiti bulunmasa bile sözleşme içeriğinden kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın anlaşılabildiği hallerde kefaletin geçerli olduğunun iddia edilmesi mümkün ise de davalı kefiller tarafından yalnızca limit ile ilgili değil yazılı şekle riayet ile ilgili tüm yazıların inkar olunduğu bu cihetle de ispat yükü davacıya ait olduğununda tüm sözleşmeler için davacının yazıların davalılara ait olduğunu ispat edemediği kanaatine varılarak kefil davalılar bakımından ispat olunamayan davanın reddine karar verilmiştir. Dosyada mevcut alanında uzman bilirkişi tarafından yapılan tespitlerde davacının davaya konu hukuki ilişki sebebiyle dava tarihi itibariyle nakdi alacak toplamı, 66.387,30-TL asıl alacak(takip-dava arası 27.945,95-TL tahsilatlardan sonra bakiye), 4.856,73-TL takip sonrası işlemiş faiz %30,24 (01/02/2016-16/04/2016 arası), 242,84-TL %5 BSMV (takip sonrası faizin BSMV’si), olmak üzere toplam 71.486,86-TL olarak hesaplandığı, gayri nakdi çeklerden kaynaklanan depo talebinin ise halen bankaya iade edilmeyen 8 adet çek yaprağı için(8 adet çek x 290-TL=) 10,320-TL bedel olarak tespiti, davalının hesap durumu, yapılmış bir ödeme var ise bunun banka kayıtlarına geçmesinin gerekliliği dikkate alınarak ( Misal; Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/8328, Karar No: 2017/2710 sayılı ilamı) ve taraflarca belirlenen faiz doğrultusunda davacının davasının 2004 sayılı İİK md. 67 gereğince “genel hükümler dairesinde” ispat edildiği, kanaatine varılarak davanın davalı şirket bakımından kabulüne karar vermek gerekmiştir. Alacak likit olup davalının takibe itirazı haksız bulunduğundan 2004 sayılı İİK md. 67/2 gereğince davacı yararına icra-inkar tazminatına karar verilmiştir… ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile, 2-Davalılar … bakımından ispat olunmayan davanın REDDİNE, 3-Diğer davalı ….A.Ş. Bakımından dava tarihi itibariye iade olunmayan 8 adet çek için 10.320,00 TL çek depo bedeli talebi bakımın Kabulüne, talip sonrası dava öncesi yapılan ödeme ve iadelerde dava açmakta hukuki yarar olmadığından gayri nakdi alacak kalemi 83.390,00 TL bakımından davanın REDDİNE, İstanbul …. İcra Müd. … sayılı takibin 66.387.30 TL asıl nakdi alacak, 10.320,00 TL gayri nakdi alacak ve faiz üzerinden devamına, işlemiş faiz ve vergi davaya konu edilmediğinden karar verilmesine yer olmadığına, dava sırasında yapılan ödemelerin İCRA DAİRESİNCE MAHSUBUNA, 4-Kabul edilen alacağın (76.707,30 TL) %20′ ı tutarında icra inkar tazminatı olan 15.341,46 TL takdirine, takdir olunan bu icra inkar tazminatının davalı …. A.Ş. den alınarak davacıya VERİLMESİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı müşterek borçlu müteselsil kefiller … bakımından, ispat olunamayan davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemesinin bu kararının hatalı olup, istinaf istemlerinin kararın bu yönüne ilişkin olduğunu, Mahkemece, kendileri tarafından imza incelemesi için bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle adı geçen davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, alacaklı olarak kendilerinin imza incelemesi için bilirkişi talepleri olmadığını, buna rağmen ilk derece mahkemesinin 22/10/2018 tarihli celsesinde “davacı vekilinin buna dair talebinin reddine” şeklinde hatalı bir ara karar verildiğini, Davalıların imza itirazları bulunmadığını, davalı tarafın itiraz etmediği imzalar yönünden ilk derece mahkemesinin bilirkişi incelemesi kararı vermesi ve imza incelemesi için bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle “ispat olunamayan davanın reddine” şeklinde karar vermesinin açıkça hatalı olduğunu, İlk derece mahkemesince yapılması gerekenin, davalı borçluların kefaletin şekil şartlarına ilişkin itirazına yönelik bir karar verilmesi olduğunu, davalıların, kefalet imzalarını kabul edip, genel kredi sözleşmesindeki kefilin kendi el yazısı ile yazılması gereken kısımları kendilerinin yazmaması nedeniyle kefaletin şekil şartlarına itiraz ettiklerini, imsazı inkar edilmeyen sözleşmenin şekil şartlarına itiraz ederek kefaletin geçersizliğinin öne sürülmesinin açıkça hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ettiğini, dava konusu Genel Kredi Sözleşmesi içerisinde yer alan kefalet sözleşmesinin, müvekkili banka ile davalılar … arasında imzalandığını, adı geçen şahısların, asıl borçlu şirketin yönetici ortakları olduklarını, hukuk düzeninin, açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki bu iddiayı korumayacağını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının belirtilen hususlar yönünden istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılar … bakımından ispat olunmayan davanın reddine, davalı şirket aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı banka ile davalı şirket arasında diğer davalıların müşterek borçlu müteselsil kefaleti ile davaya dayanak teşkil eden Genel Kredi Sözleşmeleri 18/02/2014, 20/06/2008 ve 28/09/2011 tarihlerinde imzalanmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu 484. Maddesi “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır.” hükmünü, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 583.maddesi ise; “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” hükmünü haizdir. 20/06/2008 tarihli ve 28/09/2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmeleri 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde, 18/02/2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ise 6098 sayılı yasanın yürürlükte olduğu dönemde imzalanmıştır. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1.maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Davalılar… vekilince, belirtilen kredi sözleşmelerindeki müvekkillerine ait imzalara itiraz edilmeyerek, sözleşmelerde kefilin sorumlu olacağı azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefalet söz konusu ise bu hususun kefil tarafından kendisine ait el yazısı ile yazılması gerektiği, davaya konu Genel Kredi Sözleşmesinin kefiller kısmında yer alan yazıların müvekkilleri … ait olmadığı, dolayısıyla geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığı savunulmuştur. Mahkemece gerekçeli kararda; davalılar …, kredi sözleşmesinde kefil olarak yazılan yazıların kendilerine ait olmadığı savunmasında bulunmaları üzerine yazı incelemesi için ara karar verildiği, davacı tarafça verilen kesin mehil içinde gerekli olan delil avansının yatırılmadığı, bu nedenle bilirkişi incelemesi yapılamadığı, kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğacağı, bu şekilde ispat yükü üzerine düşen davacının tüm sözleşmeler için yazıların, davalılara ait olduğunu ispatlayamadığı gerekçesi ile adı geçen davalılar yönünden davanın reddine karar verildiği belirtilmiş ise de, Mahkemenin 20/11/2017 tarihli duruşmasında, davalı tarafça davaya konu kredi sözleşmesinde hem davalı hem de kefillerin imzasının kendilerine ait olmadığını iddia ettiklerinin görüldüğü belirtilerek, imza incelemesi yapılmasına yönelik ara kararlar oluşturulduğu, 16/04/2018 tarihli duruşmada; eksiklikler giderildiğinde ve celse arası talep olduğunda bilirkişi incelemesi yönünde ara karar oluşturulmasına karar verildiği, 27/04/2018 tarihli celse arası ara kararı ile, “1- Taraflar arasında uyuşmazlıkla ilgili olarak bu konuda uzman olduğu anlaşılan (Bilirkişi ismi) 2. Bilirkişilere rapor için yapacağı muhtemel mesaisi ile işin niteliği nazara alınmak suretiyle bilirkişi için 700 TL ücret takdirine, bu ücretin mahkemece verilen karar gereğince davacı tarafından mahkemeler veznesine depo edilmesine, eksik ise tebliğinden itibaren iki haftalık süre verilmesine aksi takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtarına (Tebliğin İhtar Yerine Geçmesine)” şeklinde ara karar verildiği, mahkemenin 22/10/2018 tarihli duruşmasında ise; 27/04/2018 tarihinde bilirkişi incelemesi için ara karar kurluduğu ara kararın, 12/05/2018 tarihinde davacıya 17/05/2018 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, ara karar gereği gerekli olan delil avansının yatırılmadığının belirtildiği, aynı celse davacı vekilinin, masrafı yatıramadıklarını, tekrar süre istediklerini beyan ettiği, mahkemece; mahkeme ara kararı incelendiğinde, kesin süre verildiği ve aynı zamanda ihtarat yapıldığı anlaşılmakla, kesin sürenin karşı taraf için usuli kazanılmış hak doğurması ve mahkemenin de de bu süreyle bağlı olması sebebiyle davacı vekilinin buna dair talebinin reddine karar verildiği görülmektedir. Yapılan açıklamadan anlaşılacağı üzere; davalılar … imzalara itiraz etmeyip, davaya konu Genel Kredi Sözleşmesinin kefiller kısmında yer alan yazıların kendilerine ait olmadığını savundukları dikkate alınarak, 18/02/2014 tarihli kredi sözleşmesinde kefiller kısmındaki yazıların adı geçen davalılara ait olup olmadığının tespiti için gerekli araştırma yapılıp, yazı incelemesine esas olmak üzere yazı örneklerinin toplanılıp, mahkeme huzurunda davalıların tatbike medar yazı örnekleri de alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi gerekirken, itiraz edilmeyen imzalara yönelik imza incelemesi için delil toplanılması yönünde ara kararlar oluşturulması, mevcut hali ile davalıların mahkeme huzurunda imza örnekleri de alınmaksızın dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kesin süre verilmesine dair ara kararın da, yatırılması gereken delil avansının miktarının net olarak tespit edilip belirtilmemesi ve hangi delile dayanılmaktan vazgeçilmiş sayılacağının da açıkça gösterilmemesi nedeniyle usule uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece; HMK’nın 26. maddesi uyarınca taleple bağlılık kuralı ve HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi gözetilerek, öncelikle davacı vekiline, nakti alacağın dayanağı olan Kurumsal Ticari Kredi Kartı’nın hangi kredi sözleşmesine binaen tahsis edildiği, gayri nakti çek kredisinin hangi genel kredi sözleşmesi veya sözleşmeleri uyarınca kullandırıldığı, hangi genel kredi sözleşmesinden hangi miktarda alacak talep edildiği açıklattırılarak, alınacak beyana göre ve gerekirse davalılar ….’in, davaya dayanak 18/02/2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin “kefiller” kısmındaki yazıların kendilerine ait olmadığı yönündeki savunmalarına göre, yukarıda belirtildiği şekilde yazı incelemesi için gerekli deliller toplanılıp, mahkeme huzurunda davalıların tatbike medar yazı örnekleri de alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ayrıca yukarıda yazılı mevzuat hükümlerine göre de değerlendirme yapılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. 28/07/2020 tarih 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Kanun No’lu 22/07/2020 kabul tarihli Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 35. mad. uyarınca; “6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/12/2018 tarih ve 2016/424 Esas 2018/1234 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 04/03/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı nakdi ve gayrınakdi alacakların tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir. Haklarında istinaf kanun yoluna başvurulan davalılar genel kredi sözleşmelerinin müteselsil kefilleridir. Davacı banka ile asıl borçlu şirket arasında 18/02/2014 tarih 175.000,00-TL sözleşme tutarlı, 235.000-TL kefalet limitli, 20/06/2008 tarih 200.000-TL kefalet limitli, 28/09/2011 tarih 100.000-TL kefalet limitli genel kredi sözleşmeleri imzalanmış olup, davalı … bu sözleşmeleri müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Bu davalılar genel kredi sözleşmelerinde müteselsil kefil olarak yer alan imzalarını inkar etmemiş olup, sadece kefalet sözleşmelerindeki yazıların kendilerinin eli ürünü olmadığını savunmuşlardır. 18/02/2014 tarihli kefalet sözleşmesi 6098 sayılı TBK yürürlükte iken imzalanmış ise de 20/06/2008 ve 28/09/2011 tarihli kefalet sözleşmelerinin imzalandığı tarihte 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlüktedir. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1.maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Buna göre 20/06/2008 ve 28/09/2011 tarihli kefalet sözleşmelerine 818 sayılı B.K.’nın kefalete ilişkin hükümleri uygulanacaktır. 818 sayılı Borçlar Kanunu 484. maddesi “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes’ul olacağı muayyen bir mikdar iraesine mütevakkıftır.” hükmüne göre bu iki kefalet sözleşmesi geçerlidir ve imzaları bulunan bu davalılar, asıl borçlunun borcundan dolayı kefalet miktarı kadar müteselsilen sorumludur. Davalılar … kefalet sözleşmelerindeki imzalara itiraz etmeyip, davaya konu Genel Kredi Sözleşmesinin kefiller kısmında yer alan yazıların kendilerine ait olmadığını savundukları dikkate alınarak 20/06/2008 ve 28/09/2011 tarihli kefalet sözleşmeleri geçerli olduğundan ve genel kredi sözleşmesine dayalı olarak takipte talep edilen nakdi alacak miktarı kefalet limitleri dahilinde kaldığından ilk derece mahkemesince bu davalılar hakkında açılan itirazın iptali davasının nakdi alacak miktarı yönünden kısmen kabulü gerekirken davanın tamamen reddi hatalı olduğundan davacının istinaf başvurusunun nakdi alacak miktarı bakımından kabulü gerektiği görüşünde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyor muhalif kalıyorum. 04/03/2021