Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/873 E. 2021/128 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/873 Esas
KARAR NO : 2021/128 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2018
NUMARASI : 2015/1322 Esas 2018/1231 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin 5015 sy kanun ve ilgili mevzuat kapsamında EPDK.nun tanzim ettiği “Dağıtıcı Lisansı” kapsamında akaryakıt sektöründe faaliyet gösterdiğini, bu faaliyet çerçevesinde belirlediği noktalarda kendi marka ve logosu altında Lpg ve madeni yağ satış faaliyeti gerçekleştirdiğini, faaliyet kapsamında 06/06/2012 tarihli Protokol ve İstasyonlu Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi imzalamak suretiyle davalıya 5 yıl süreli bayilik hakkı tesis edildiğini, bayilik sözleşmesi ile birlikte ek olarak imzalanmış olan 06/06/2015 tarihli taahhütname uyarınca, yıl esasına göre Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinin devamı müddetince her yıl için 450 m3 benzin ve 2.550 m3 motorin ve türevleri olmak üzere toplam 3.000 m3 müvekkili şirketçe dağıtımı yapılan beyaz ürün, 1 ton madeni yağ satmayı davalı tarafın kabul ve taahhüt ettiğini, davalı bayinin taahhütlerini yerine getirmeyerek müvekkili şirketi zarara uğrattığını, davalı şirket ile imza altına alınan taahhütname ile belirtilen yıl esasına dayalı satış miktarlarına ilişkin bayilik sözleşmesi süresince satışı yapılmayan eksik beher m3 beyaz ürün için her yıl eksik alınan ürün beelinin son cari hesap üzerinden hesaplanacak tutarın % 4 ‘ü oranında müvekkili şirketin satılayamayan üründen dolayı % 4 oranında mahrum kaldığı karı cezai şart olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının taahhüt ettiği ürünler isatamadığı, belirtilen miktar üzerinden beyaz ürün, madeni yağı almamak suretiyle sözleşme hükümlerine aykırı davranmak suretiyle müvekkili şirketi zarara uğrattığını, davalı yana ihtarname keşide edilerek taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğinin bildirildiği, ihtara rağmen gereğinin yerine getirilmediğini, bayilik sözleşmesinin başlangıç tarihi olan 06/06/2012 tarihinden 06/06/2013 tarihine kadar ki döneme tekabül eden tarih aralığında eksik çektiği litre beyaz ürün ve madeni yağ taahhüdüne bağlı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 20.000,00 TL şartı ceza alacağın tahsili için İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin 2014/126 esas sayılı dosyası ile talepte bulunulduğunu, diğer yandan bir yıllık sürenin dolması ile birlikte bu defa 06/06/2013 tarihinden 06/06/2014 tarihe kadar olan dönem yönünden tonaj ihlalinden kaynaklı şartı ceza alacağın tahsili için İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin 2014/750 esas sayılı dosyasının İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası ile birleştirilmesine karar verildiğini beyanla tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile sözleşmeden ve kanundan kaynaklanan her türlü zararın tazmini hakları saklı kalmak kaydı ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile kar mahrumiyeti zararından kaynaklı cezai şarttan doğan alacağın 06/06/2014 tarihinden 06/06/2015 tarihine kadar ki dönem için 25.000,00 TL’lik kısmının bayilik sözleşmesi ve satış taahhütnamesine bağlı olarak %4 akdi faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalıya dava dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, davalı tarafça dava dilekçesine karşı cevap dilekçesi sunulmamıştır.Davalı vekili 30/07/2017 havale tarihli bilirkişi raporuna yönelik beyan ve itirazlar ile 31/10/2017 tarihli duruşma için mazeret dilekçesi konulu dilekçesi ile; davacı tarafın taahhüt edilen miktarları ve alınan miktarları dilekçesinde belirtiğini ancak 25.000,00 TL ceza-i şart üzerinden iş bu davayı kısmi dava olarak açtığını, cezai şart yönünden talebin netleştirilmesi gerektiğini, kar mahrumiyeti alacağının belirsiz olduğunu, taleplerin sözleşme hükümleri göre açıkça belirlendiğini, buna rağmen kısmi dava açılmasının usule aykırı olduğunu, taraflar arasında 21.10.2014 tarihinde yeniden Bayilik Sözleşmesi imzalandığını, 06.06.2012 tarihli Protokol’ün 21.10.2014 tarihli yeni Bayilik Sözleşmesi’nin de eki olarak kabul etmenin ve buradaki taahhütleri ve ceza-i şartları dikkate almanın hukuken mümkün olmadığını, 06.06.2012 tarihli bayilik sözleşmesine ek protokolün 21.10.2014 tarihli yeni Bayilik Sözleşmesi’nin eki olduğu yönünde herhangi bir maddenin davacı tarafça ileri sürülmediğini, taraflar arasındaki bayilik dikey ilişkisi 06.06.2012 tarihinde başladığını, davacı tarafın asgari mal alım taahhütnamesine aykırı hareket ettiği uyarınca ceza-i şart talep etme hakkı olduğunu iddia ediyor olsa da ilgili dönem için bu hakkını kullanmaksızın ve ihtirazi kayıt koymaksızın müvekkilimle yeni bayilik sözleşmesi imzaladığını, bayilik sözleşmesi kapsamında müvekkilime mal vermeye devam ettiğini, cezai şart istemeyeceği yönünde müvekkilim nezdinde güven oluşturduğunu, bu durumun aynı zamanda davacı yanın cezai şart talebinden feragati anlamına geldiğini, asgari mal alım taahhüdünün ihlali nedeniyle istediği ceza-i şart bedeli yönünden davanın reddinin gerektiğini, dava konusu döneme ilişkin müvekkilinin temerrüde düşürüldüğüne dair usulüne uygun bir ihtarname olmadığını, bu nedenle de davanın reddi gerektiğini, Rekabet Mevzuatı gereği 10 yıllık sözleşme imzalanamayacağını, davacı tarafın davasını tam dava olarak devam ettirmesi ve harcı tamamlatması ve taleplerinin haklı görülmesi halinde bir yıllık dönem için 257.007,78TL cezai şart ve aylık %4 oranında akdi faiz müvekkilimizin ticari hayatının bitmesine neden olacağını, miktarın fahiş olduğunu, müvekkilinin davacıya herhangi bir ceza-i şart borcu borcu bulunmadığını, bilirkişi raporlarında aleyhe olan hususları kabul etmediklerini davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/12/2018 tarih ve 2015/1322 Esas – 2018/1231 Karar sayılı kararında; “Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. m.141), toplanan/sunulan deliller, ticaret sicil kayıtları, sözleşme, taahhütname, noter ihtarı, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nin 2014/126 Esas sayılı dosyasında verilen gerekçeli karar, bilirkişi raporu, iddia ve beyanlar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında 06/06/2012 tarihinde yürürlüğe girmek üzere bayilik sözleşmesi imzalandığı, ayrıca 06/06/2012 tarihli taahhütname ile bayilik dönemi boyunca alınacak akaryakıt ürünlerinin asgari limitlerinin belirlenerek her bir yıl için eksik alınan ürün bedeli olması halinde cari fiyat üzerinden hesaplanacak tutarın % 4 ‘ü oranında ceza-i şart kararlaştırıldığı, taraflar arasında İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nde görülen davada davalı yanın ilk mal alım tarihi olan 23/05/2013 tarihinden itibaren ilk yılın bitim tarihi olan 06/06/2013 tarihine kadar eksik alım yapılması nedeniyle çekilen Kadıköy 24. Noterliği’nin 27/12/2013 tarih ve 33074 yevmiye nolu ihtarnamesi de nazara alınarak bu döneme ilişkin davanın kabulüne karar verildiği, buna karşın ikinci döneme tekabül eden 06/06/2013 – 06/06/2014 dönemine ilişkin birleşen dava yönünden ise davanın herhangi bir çekince koymadan edimini ifa etmeye devam etmiş olması ve ayrıca bayiye Noter’den çekilmiş ihtarname göndermemesi nedeniyle birleşen davanın reddine karar verildiği, mahkememiz de görülen dava yönünden davacı vekiline niza konusu döneme ilişkin ihtirazı kayıt konulduğuna ilişkin belgenin veya noter ihtarının sunulması için süre verildiği, davacı vekilince 06/11/2017 tarihli beyan dilekçesinde davaya konu dönem yönünden davalıya keşide edilmiş bir ihtarname veya ihtirazı kayıt konulduğuna dair herhangi bir belge bulunmadığının bildirildiği, buna göre mahkememizde görülen davaya konu isteme ilişkin olarak 06/06/2014 – 06/06/2015 tarihleri arasında davalının eksik alım yapması nedeniyle bir sonraki döneme geçilmeden önce ceza-i şart alacağı hakkının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir noter ihtarı çekilmediği gibi gerek dönemin ilk faturasına gerekse başka bir belge ile ihtirazı kayıt da konulmadığı, ayrıca 06/06/2015 tarihinden sonra yeni döneme ilişkin olarak da davalıya ürün verilmeye devam edildiği, davacı ile davalı bayi arasında düzenlenen taahhütname başlıklı sözleşme asgari alım taahhüdüne ilişkin olup, bu sözleşmelere göre kar mahrumiyeti (cezai şart) istenilebilmesi için taahhüdünün ihlal edildiği dönemden sonra ihtirazi kayıt konulması ve bundan sonra mal verilmeye devam olunmasının gerektiği, somut olayda davacı ihtirazi kayıt koymadan mal vermeye devam ettiğinden dava konusu dönem için ceza-i şart talep etmesinin mümkün olmadığı (Yargıtay 19. HD’nin 22/02/2018 tarih ve 2016/725 E – 2018/913 sayılı ilamı), sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1322 Esas sayılı dosyası ile görülen davada, Mahkemece davanın reddine karar verilmiş olup işbu karar gerekçesinin haksız ve hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, Taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi ve taahhütname ile kararlaştırılan cezai şart ifaya eklenen bir cezai şart olmayıp niteliği itibariyle seçimlik cezai şart olduğu, Seçimlik cezai şartta borçlunun asıl borcunu ödemediği durumda alacaklıya aksine anlaşma yoksa sadece cezanın yada asıl borcun birini seçme hakkını tanımakta olduğu, bu halde, seçimlik cezai şartın hukuki niteliğinin bir ceza olmayıp, önceden tarafların beraberce kararlaştırdıkları götürü tazminatı olduğu, müvekkili şirketin talep ettiği bu cezai şart, tamamen davalı tarafın taahhütlerine aykırı davranması sonucu müvekkili şirketin davalı tarafından almadığı ürünler nedeni ile mahrum kaldığı kara ilişkin bir cezai şart olduğu, dolayısıyla müvekkili şirket burada seçimlik hakkını kullanmış olup tarafların daha önce beraberce kararlaştırdıkları tazminatı talep ettiğini, Diğer yandan, İlk Derece Mahkemesince; davacı müvekkilinin 06.06.2015 devre sonunda davalı yana herhangi bir ihtar göndermediği, TBK 179/2 maddesi kapsamında alacaklının bu dönem yönünden sözleşmeden doğan edimlerini herhangi bir çekince koymadan ifa etmeye devam ettiği, davacının ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili çekince bildirmesi yada bu konuda bayiye noterden ihtarname göndermesi gerektiği, somut olayda sözleşme süresi içinde çekince konmadan ifaya devam edilmesi sebebiyle davacı müvekkilinin 06.06.2014-06.06.2015 taahhüt dönemi yönünden cezai şart talep edemeyeceği gerekçe gösterildiği, Öncelikle, tonaj ihlali nedeniyle davalı şirkete keşide edilen Kadıköy …. Noterliği’nin 27.12.2013 tarih-… yevmiye sayılı ihtarnamesi incelendiğinde, ihtarname tarihine kadar ki süreyi kapsayan dönem yönünden çekiş eksikliğinin tamamlanması davalıya ihtar edildiği, bununla birlikte Mahkeme karar gerekçesinde de yazılı olduğu üzere, 1. ve 2. taahhüt dönemlerini kapsar şekilde davalı yandan cezai şart alacağına ilişkin davalar açıldığı, işbu davalar birleştirilerek İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/126 Esas sayılı dosyası ile görülmüş, yapılan yargılama sonunda asıl dava yönünden davanın kabulüne, birleşen dava yönünden davanın reddine karar verildiği, anılan karara karşı reddedilen kısım yönünden taraflarınca istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup dosya istinaf incelemesinde olduğunu, gerek anılan ihtarname gerekse davalıya karşı ikame edilen davalar dolayısıyla davalı yan, satış taahhütlerinin ihlal edildiğinden haberdar olduğu, ayrıca, talebe konu dönem sonunda istinafa konu işbu dava açılmış olup davanın ikamesi ile davalı şirket temerrüde düşürülmüştür. Dönem sonunda dava açıldığı hususu da göz önüne alındığında tonaj ihlaline ilişkin ihtarname gönderilmesi gerektiği yönündeki karar gerekçesi somut olaya uymadığı, bu nedenle de ilk derece mahkemesi kararı son derece haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Ayrıca müvekkili ile bayi arasında düzenlenen sözleşme, taahhütname tarafların özgür iradeleri akdedilmiş bulunduğu, bu itibarla, davalı kendisine yüklenen asgari alım taahhüdünden de haberdar olduğu, tarafların açık iradeleri ile sözleşmede kesin olarak kararlaştırılmış bulunan tonaj taahhüdünün yerine getirilmesi için müvekkili tarafından davalıya ayrıca ihtarda bulunması ya da ihtirazi kayıt konulması zorunluluğu yüklenmesi hem hakkaniyete aykırılık teşkil edecek hem de taraflar arasındaki sözleşmenin ruhuna da aykırı olacağını, önceki dönemlerde talep edilmemesinin, sonrasında cezai şart talep edemeyeceği anlamına gelen bir sözleşme maddesi olmamakla birlikte davacı müvekkilinin açıkça önceden feragat ettiğine ilişkin beyanı da olmadığını, Sektörde dağıtım şirketleri bayilik ilişkisi kapsamında akaryakıt istasyonu ve bayi lehine bir takım nakdi ve ayni yatırımlar yapmakta ve bunun karşılığında bayilik sözleşmesi akdedilmekte ve satış taahhütnameleri bayiler tarafından verilmekte olduğu, dağıtım şirketleri projeksiyonlarını satış taahhütnamelerine göre gerçekleştirmekte olduğunu, satış taahhütleri de esasen her yıl için öngörülmekte olduğu, he var ki uygulamada bir çok olayda bayiler satış taahhütlerinin yerine getiremediği, bunun karşılığında dağıtım şirketleri karşılıklı iyiniyet kapsamında bayilerine mutlaka ihtarname keşide etmek veya ihtirazi kayıt koyarak ödemeleri kabul etme yoluna da gitmediği, zira uzun süreli bir bayilik ilişkisi öngörüldüğünden bu gibi hukuksal girişimler taraflar arasındaki iyi niyet ve güven ilişkisini zedelemekte olduğu, ayrıca bayinin sonraki taahhüt dönemlerinde eksik satışlarını tamamlayabileceği de öngörülmekte olduğu, bu durumun eksik satış taahhüdünden doğan cezai şart alacağından ihtarname çekilmeyip dönem sonunda mal teslim edilmek suretiyle haklı güven oluşturulduğundan bahsedilmesi öncelikle taraflar arasındaki “sözleşme serbestisi” ilkesine ve Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük ve 3. maddesinde iyiniyet kuralına açık bir aykırılık teşkil etmekte olduğu, Bu anlamda, bayinin devam eden süre içerisinde eksik satışlarını tamamlama olanağı var ise dağıtım şirketini ihtarname keşide etmeye zorlamanın da yasal bir dayanağı olmadığının kabulü gerekeceğini, (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 13.05.2013 tarih ve 2012/9915 Esas ve 2013/8558 Karar)Taraflar arasındaki akdi ilişkiyi değerlendirmeli ve tarafların sözleşme serbestisi kapsamında düzenledikleri cezai şarta dair hükümleri dava konusu olaya uygulanması gerektiği, aksi durumun kabulü halinde dağıtım şirketleri ve bayiler arasındaki sözleşme hükümleri tümü ile uygulanamaz hale geleceği gibi sözleşme devam ederken fiilen kar mahrumiyeti ve cezai şart alacağı talep ve tahsil etmek de olanaksız olacağı, bu durum karşısında dağıtım şirketleri eksik ifa ile karşılaştıklarında ihtarname keşide ederek henüz sözleşmenin ikinci yılında sözleşmeyi feshetmeye ve yaptıkları yatırımları geri almaya zorlanacağını, bu durumun hizmette sürekliliğin esas olduğu akaryakıt sektörünü nasıl bir istikrarsızlığa sürükleyeceğini, Davalı yan tarafından imzalanan TAAHHÜTNAMEDE; “..Bayi tarafından uzun bir süre asgari alım taahhüdüne uyulmaması halinde, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi, … tarafından fesih hakkının bu durumda kullanılmamış olması durumunun, asgari alım taahhüdünün uygulama alanının zımnen … tarafından ortadan kaldırılmış olarak kabul edilmeyeceğini, bayi tarafından sözleşme süresi içerisinde uzun bir süre asgari alım taahhüdünün yerine getirilmediğinin … tarafından tespit edilmesi durumunda dahi sözleşme fesih hakkının …. tarafından kullanılmaması durumu dahil olmak üzere Balpet’in asgari alım taahhüdünden dolayı talep hakkının varlığının devam ettiğini ve ortadan kaldırılmadığını bayi kabul ve taahhüt eder..” denilmekte olduğu, YİNE BAYİLİK SÖZLEŞMESİNİN 45. MADDESİNİN “c” bendi gereğince;Bayiden uyulmayan her husus ve tekrarlanan her fiil için işbu sözleşmede veya ek protokollerde belirlenen esaslara göre ceza şart talep edebileceği hüküm altına alındığını, Taraflar arasında imza edilen sözleşmeler tam iki taraflı borç yükleyen akitlerden olup, ifa borcunun temeli kararlaştırılan miktarda ürün almak olduğu, ayrıca, yukarıda değinildiği üzere müvekkili şirketin kar mahrumiyeti ve bundan kaynaklı cezai şart talebinde bulunabilmesi için davalıya bu yönde bir bildirimde bulunması yönünde taraflar arasında akdedilen sözleşmede böyle bir düzenleme yer almadığını, Hukuk sistemimizde 3 temel ilke bulunduğunu, bunların sözleşmeye bağlılık, sözleşme serbestliği, basiretli iş adamı gibi davranma olduğunu, Tacir, ister icapta bulunan, isterse kabul eden durumunda olsun ticaretinin özelliğini göz önünde tutan, tedbirli ve ileriyi makul ve mutad bir oranda gören bir tacir gibi davranmak zorunda olduğu, başka bir deyişle, tacir akdin in’ikadından önce yani akit henüz kurulmadan önceki icap ve kabul safhasında dahi bu hususları göz önünde bulundurmak ve ona göre akit ilişkisine girmek zorunda olduğu, bunun anlamının tacir akdin in’ikadından önce dahi o akdi süresi içinde mevcut ve ilerideki şartlarda basiretli bir tacir gibi tahmin edebileceği değişik şartlarda dahi yerine getirip getiremeyeceğini araştırmak ve yerine getirebilecekse o takdirde akit ilişkisine girmek mükellefiyeti altında olduğu, aksi takdirde, araştırma yapmaksızın ve tedbirsiz bir şekilde hareket ederek icapta veya kabul beyanında bulunan tacir basiretli bir iş adamı gibi davranma mükellefiyetini yerine getirmemiş olup, bunları nazara almadan yaptığı akitten dönmesi mümkün görünmediğini, Basiretli bir iş adamı gibi davranma mükellefiyeti tacire akdin in’ikadında ve buna tekaddüm eden müzakere safhasında dahi, tedbirli, ileriyi gören bir tacir gibi hareket etme mecburiyetini yüklemekte olduğu, tacir hukuki muameleye girişmeden önce, taahhütte bulunacağı borcunu nasıl ve ne şekilde yerine getireceğini araştırmak zorunda olduğunu, en azından bunu makul bir şekilde tahmin ederek hareket etmesi gerektiği, kısaca ifade edilirse tacir bir muameleye giriştiği anda piyasanın hal ve istikbal durumunu göz önünde tutması lazım olduğu, tacirin bu safhalarda göstermesi gereken ihtimam vecibesi yine objektif ölçülere göre ve giriştiği muamelenin özelliği dikkate alınarak tespit edilmesi dikkate alınarak tespit edilmesi gerekli olduğunu, Bütün bu misallere ilave olarak, tacir akdin in’ikadı anında ve buna tekaddüm eden müzakere safhasında şu hususlara da dikkat etmek mecburiyetinde olduğu, Tacir; ifa yerinin ve iklim şartlarının ifa üzerindeki tesirlerini, Türkiye’deki bürokratik durumu ve ithal edilen malların piyasada bulunmaması ihtimalini, taahhütte bulunacağı malın piyasada satılıp satılmadığını, imal edilip edilmeyeceğini, taahhüt altına girmeden önce dikkati nazara alması gerekli olduğunu, Esas olan, tacir akdin in’ikadında ve buna tekaddüm eden müzakere safhasında basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek mecburiyetinde olması olduğunu, belirli bir yerde ve belirli zamandaki şartları dikkate almak ve ileride yani akdin ifası sırasında değişebilecek şartları makul bir ölçüde tahmin etmemek ve belirli bir olaydan önce veya sonra normal olarak yerine getirilmesi gereken bir hususun yapılmasının ihmal edilmesi, edanın ifasını zorlaşmasını önlemek için gerekli tedbirleri almamak tacirin basiretsizliğini ifade edeceğini, Davalı yan basiretli bir tacir gibi davranmak suretiyle akaryakıt sektörüne giriş yapmadan önce kendisi araştırma yapmalı, sektörü ve işbu sektörün tüm oyuncularını değerlendirmeli ve bunun akabinde dağıtım şirketi ile akaryakıt bayilik sözleşmesi akdetmesi gerektiği, bayiliğin kurulması, sözleşmenin gerekleri, ticari iş niteliğindeki sözleşme kurulurken azami dikkat gösterilmesi ve sözleşme içeriğine tamamen vakıf olunması gerekmekte olduğu, sözleşme hukukunda geçerli olan serbesti ilkesi çerçevesinde taraflar, cezai şartın kararlaştırılıp kararlaştırılmaması konusunda serbest oldukları gibi, kararlaştırdıkları cezai şartın kapsamını da yine serbestçe belirleme imkanına sahip oldukları, şu halde cezai şart tutarı kural olarak taraflarca serbestçe belirlenebileceğini, dava konusu olayda ise davalı, serbest iradeler ile imzalanan sözleşmeye aykırı davranmış ve satmayı vaat ettiği ürünleri satamayarak tonaj ihlalinde bulunmuş olup taleplerimizin haklılığı ortada olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabuüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesi ve satış taahhüdünde öngörülen yıllık asgari ürün satışı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıdaki gerekçe ile, davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 06/06/2012 tarihli olmak üzere 5 yıl süreli 05/06/2017 tarihine kadar geçerli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi akdedilmiş ve aynı tarihli Satış Taahhütnamesi imzalanmıştır. Satış Taahhütnamesi uyarınca davalı beher yıl 450m3 benzin ve 2550m3 motorin ve türevleri ürün almayı ve satmayı, bu taahhüdüne uymaması halinde belirlenen cezai şartı ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. 6098 Sayılı TBK’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna göre iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 17/12/2013 tarihli 2013/14654 E., 2013/19950 K. sayılı emsal kararı). Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen sözleşme 06/06/2012 tarihli olup bu durumda yıllık alım taahhüdüne uyulmaması halinde cezai şart tutarlarının hesap edileceği dönemler;1-)06/06/2012-05/06/2013,2-)06/06/2013-05/06/2014,3-)06/06/2014-05/06/2015, ( dava konusu dönem)4-)06/06/2015-05/06/2016,5-)06/06/2016-05/06/2017 şeklinde kabul edilmelidir.Davacı ile davalı bayi arasında düzenlenen taahhütname başlıklı sözleşme asgari alım taahhüdüne ilişkindir. Bu sözleşmelere göre kar mahrumiyeti (cezai şart) istenilebilmesi için taahhüdünün ihlal edildiği dönemden sonra ihtirazi kayıt konulması ve bundan sonra mal verilmeye devam olunması gerekir.Davacı, ilk yılın bitim tarihi olan 06/06/2013 tarihine kadar eksik alım yapılması nedeniyle Kadıköy 24. Noterliğinden çekilen 27/12/2013 tarih ve 33074 yevmiye nolu ihtarnamesi ile 1.ci döneme ait eksik alım nedeniyle cezai şart talebinde bulunduğu, 2.ci döneme ihtirazi kayıt koymadan mal vermeye devam ettiği anlaşılmıştır.Mahkeme gerekçesinde de belirtilen, taraflar arasındaki İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘nde görülen davada davalı yanın ilk mal alım tarihi olan 23/05/2013 tarihinden itibaren ilk yılın bitim tarihi olan 06/06/2013 tarihine kadar eksik alım yapılması nedeniyle çekilen Kadıköy 24. Noterliği’nin 27/12/2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi de nazara alınarak bu döneme ilişkin davanın kabulüne karar verildiği, buna karşın ikinci döneme tekabül eden 06/06/2013 – 06/06/2014 dönemine ilişkin birleşen dava yönünden ise davanın herhangi bir çekince koymadan edimini ifa etmeye devam etmiş olması ve ayrıca bayiye Noter’den çekilmiş ihtarname göndermemesi nedeniyle birleşen davanın reddine karar verildiği ve bu kararın istinafı üzerine İstanbul BAM 16 HD.nin 2017/4086 Esas-2020/488 Karar sayılı kararı ile davacı … davalı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gözetilerek ayrı ayrı esastan reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Somut dava, 06/06/2014-05/06/2015 tarihleri arasındaki 3.cü yıla ait yıllık asgari ürün satışı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.Taraflar arasındaki sözleşme kapsamında eksik alım nedeni ile her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi için takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce davacı bayi tarafından karşı tarafa itirazi kayıt bildirilmesi veya ihtar çekilmesi gerekmektedir.Somut dava da mahkemece, davacı vekiline niza konusu 3.cü döneme ilişkin ihtirazı kayıt konulduğuna ilişkin belgenin veya noter ihtarının sunulması için süre verildiği, davacı vekilince 06/11/2017 tarihli beyan dilekçesinde davaya konu dönem yönünden davalıya keşide edilmiş bir ihtarname veya ihtirazı kayıt konulduğuna dair herhangi bir belge bulunmadığının bildirildiği, buna göre mahkemece, görülen davaya konu isteme ilişkin olarak 06/06/2014 – 05/06/2015 tarihleri arasında davalının eksik alım yapması nedeniyle bir sonraki döneme geçilmeden önce ceza-i şart alacağı hakkının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir noter ihtarı çekilmediği gibi gerek dönemin ilk faturasına gerekse başka bir belge ile ihtirazı kayıt da konulmadığı, Davacının ihtirazi kayıt koymadan 06/06/2015 tarihinden sonra yeni döneme ilişkin olarak da davalıya ürün verilmeye devam edildiği, bu durumda “bayiye mal vermeden önce çekincenin bildirilmesi” koşulunun da yerine getirilmediği ve buna bağlı olarak da 3.cü yıla ilişkin cezai şart alacağının doğmadığının kabulüyle davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrı ayrı ve detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davacı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı , kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla; istinaf nedenleri yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 04/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.