Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/837 E. 2019/617 K. 29.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/837
KARAR NO : 2019/617
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/12/2018 Tarihli Duruşma (1 nolu ara karar)
DOSYA NUMARASI : 2018/807 Esas ( Derdest Dava Dosyası )
TALEP : Şirket Feshi- Kayyım Atanması
KARAR TARİHİ : 29/04/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile, davalı şirket yöneticilerinin basiretsiz ve özensiz yönetimleri nedeniyle şirketin gayrimenkullerinin değerinin çok altında icraen satılmakta olduğunu, şirketin 3. şahıslara ve yöneticilere kullandırdığı borçların ödenmemesi, tahsili için işlem tesis edilmemesi, yeniden borç verilmesi ve kötü yönetim nedeniyle şirketin teknik anlamda iflasına sebebiyet verecek şekilde mallarlığının elden çıkarılması, borsaya kote şirketin borsadan hisse almak suretiyle hissedarı olan davacıların ve diğer hissedarların gözaltı pazarında işlem gören hisseleri nedeniyle şirketi zarara uğratmalarından dolayı gerçekleşen haklı sebeplere ve halen de fiilen devam eden sair sebeplere istinaden Türk Ticaret Kanunu’nun 531. maddesi gereğince fesih ve tasfiyesini, ayrıca öncelikli olarak şirkete yönetim ve denetim kayyımı atanmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, dava dilekçesinde ileri sürülen fesih sebeplerini kabul etmenin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin alacaklarını tahsil etmek için gerekli işlemleri yaptığını, davalarını açtığını, şirketin zarara uğratılmasının söz konusu olmadığını, ayrıca şirketin özel ve kamu borçlarının yüksekliği, verim düşüklüğünün şirketin haklı sebeple feshi için yeterli sebep olmadığını, müvekkili şirketin SPK’ nın denetimine tabi, borsaya açık şirket olduğunu, borsaya kapalı şirketleri için ileri sürülebilecek sebeplerin müvekkili için ileri sürülemeyeceğini, müvekkili şirketin malvarlıklarının satıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı gibi böyle bir olgu gerçek dahi olsa haklı fesih sebebi teşkil etmeyeceğini, esas olanın şirketin ayakta tutulması ve ekonomik varlığının devam ettirilmesi olduğunu, iddia edilen bazı eylemlerin eski yönetim kurulunun sorumluluk alanında olduğunu, yeni yönetim kuruluna karşı böyle bir iddiada bulunulamayacağını, müvekkil şirketin genel kurul yapmadığı yönündeki davacı taraf iddialarının da gerçek dışı olduğunu, davacıların gerçek amacının müvekkili şirketin ticari sırlarının mahkeme huzurunda tartışılması ve azınlık hakkının bir silah gibi kullanılması olduğunu, davacıların yönetim kuruluna başvurmadan doğrudan fesih davası açmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğini ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, yine davacıların 2014-2015 yılındaki olayları fesih sebebi yapmalarının da hakkın kötüye kullanımı olduğunu, ayrıca makul sürede de dava açılmadığını ve davacıların iddia edilen olaylardan sonra hisse sahibi olduğunu, dolayısıyla çelişkili davranış yasağına aykırı olup hakkın kötüye kullanımı teşkil edeceğini, müvekkili şirketin bütün borçlarını ödemekte olup bankalarla olan borçlarını yapılandırmış olduğunu, beyan ederek haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 20/12/2018 tarih 2018/807 Esas sayılı ara kararında; ” … Davanın vasıf ve mahiyeti ile talebin yargılamayı gerektirmesi ve ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun aradığı anlamda organsızlık halinin somut olayda gerçekleşmemesi nedeni ile gerek yönetim kayyumu gerekse denetim kayyumu atanmasına yönelik davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin HMK 389 ve müteakip maddeleri gereğince yaklaşık ispat ölçülerinde yasal şartları da oluşmadığı…”gerekçesi ile, Talebin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile; Davalı anonim şirket organlarının iş göremez duruma geldiğini, davalı anonim şirket ortakları ve Yönetim Kurulu Üyeleri arasındaki anlaşmazlık ve devam eden davalar nedeni ile şirket organlarının çalışamaz duruma geldiğini, Şirketin hakim ortağı olan ailenin kendi arasındaki ikiye bölündüğünü, bir tarafta şirketin mevcut yönetim kurulu başkanı … diğer tarafta ise şirket yönetim kurulu üyesi ve şeref başkanı olan … ile şirketin eski yönetim kurulu başkanı …. bulunduğunu, iki grup arasında şirketi ele geçirme amacı ile mücadele olduğunu ve davaların mevcut olduğunu, ( İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/489 E. – İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/895 E. ) Sermaye Piyasası Kurulu tarafından dosyaya gönderilen 29/11/2018 tarihli 46 sayfalık müzekkere cevabı incelendiği takdirde, davalı şirket hakkında yasada belirtilen tüm fesih nedenlerinin oluştuğunu, yöneticilerin kötü niyetli olduğunu, bütün tasarruflarının hukuka aykırı olduğunu, şirket malları ile paralarının sistematik olarak şirket dışına çıkartıldığını ve tedbir taleplerinin uygulanması gerektiğinin anlaşılacağını, Davalı şirketin, süresi geçmesine rağmen 2017 ve 2018 yıllarına ait Genel Kurulunun yapılmadığını, Davalı şirket yöneticileri tarafından üstü örtülmeye çalışılsa da TTK m. 476 daki şartların gerçekleştiğini, şirketin teknik iflas durumunda olduğunu, Yönetim kurulu üyesi ve şeref başkanı tarafından … ile diğer yönetim kurulu üyelerine Beşiktaş …. Noterliğinde keşide edilen ihtarname de azınlık ortaklardan para kaçırıldığının itiraf edildiğini, Davalı şirketin yönetilemez duruma geldiğini, suiniyetli yönetim tarafından telafisi imkansız zararların doğma ihtimalinin olduğunu, bu nedenle tedbir talepleri uyarınca kayyım atanmasını, ve gerekli önlemlerinin alınmasının gerektiğini ileri sürerek, istinaf talebinin kabulü ile, ilk derece mahkemesinin ara kararının kaldırılmasına, talepleri doğrultusunda davalı şirkete yönetim kayyımı, uygun görülmediği takdirde denetim kayyımı atanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava 6102 sayılı TTK 531.maddesi uyarınca şirketin haklı nedenle feshi davası olup istinaf açısından uyuşmazlık konusu davada ihtiyati tedbir kararı verme koşullarının oluşup oluşmadığı ve mahkemece verilen kararın dosya içeriğine uygun olup olmadığı noktalarındadır. Davacılar davalı şirketin azınlık pay sahibi olduklarını, davalı şirketin halka açık olup borsa gözaltı pazarında işlem gördüğünü, şirketin hakim ortaklarının şirketi kötü, usulsüz ve kendi menfaatlerine yönettiklerini şirketi son 5 yıldır sürekli zarar ettirdiklerini, şirketin borca batık olduğunu öne sürerek şirketin içinin boşaltılmaması yönündeki işlemlerin önlenmesi için yönetim kayyımı atanmasını, şirket malvarlığı üzerine ihtiyati haciz, olmadığı takdirde ihtiyati tedbir konulmasını, çoğunluk pay sahibi şirket ortağı …. ile eski yönetim kurulu üyesi kardeşi …. ve babası…. malvarlıklarının araştırılmasına ve bunlar üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme iddiaların yargılamayı gerektirdiği, organsızlık halinin söz konusu olmadığı, yaklaşık ispat koşullarının da sağlanmadığı gerekçesiyle talepleri reddetmiştir. Bir şirkete kayyım atanmasının yegane yolu, şirketin yasal organlarının mevcut olmaması halidir. Bu kural 4721 sayılı TMK’ nın 427/1-4. maddesinde ifade edilmiştir. Bu maddeye göre: Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa, yönetim kayyımı atanmak zorundadır. Yönetim kayyımı atanabilmesi için şirketin yönetim kurulunun bir şekilde oluşturulmasının mümkün olmaması ve bu boşluğun başkaca hukuki yollarla giderilmemiş olması da şarttır. Şirketin seçilmiş yönetim kurulu bulunduğu takdirde organ yokluğundan sözetmek mümkün olmadığı gibi, mevcut yönetim kurulunun, çalışamaz halde olması da TTK’ nin sistematiği içinde giderilmesi her zaman mümkün bir durumdur. (Yarg. 11. H.D 08/03/2018 2016/7714 E-2018/1804 K) 6100 sayılı HMK’ nın 389. maddesine göre mevcut durumda meydana gelecek bir değişme nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesine göre de; tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Mahkemece talep tarihi ile istinafa konu karar verilmiş olup, esasen şartları oluştuğu takdirde yargılamanın her safhasında değişen durum ve koşullar dahilinde talep halinde HMK 396.maddesi uyarınca yeni bir karar da verilebilir. Yasal dayanakları açıklandığı üzere, davacının iddiaları yargılamayı gerektirmekte olup, şirketin organsız kalıp kalmadığı belirlenmeden şirkete yönetim kayyımı atanması mümkün değildir. TTK’ nın 530. maddesinde şirketin organsız kalma durumu belirlendiği takdirde öncelikle bunun giderilmesi için süre verilmesi, düzeltilmemesi halinde şirketin feshine karar verilmesi öngörülmüştür. Aynı şekilde şirketin yönetiminin olumsuz davranışlar sergileyebileceği iddiası, şirkete yönetim kayyımı atanmasını gerektirmemektedir. Ticaret şirketleri kar elde etme amacıyla bir araya gelmiş kişilerden oluşmuş tüzel varlıklardır. Yukarıda da belirtildiği gibi şirketin yönetim kurulunun oluşumu, işleyişi, görevden alınması öncelikle şirketin kendi iç yapısı içinde genel kurulda halledilmesi gereken konulardır. Yargı organları ancak yasanın öngördüğü hallerle sınırlı olarak (organ boşluğu gibi) şirket yönetimine kayyım atayabilir. Davalı şirketin malvarlıkları üzerinde haciz, ipotek ve takyidatlar bulunması nedeniyle ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir konulması yönündeki talebin de yasal dayanağı olmadığından reddi usul ve yasaya uygundur. Davalı şirketin çoğunluk pay sahibi ve eski yönetilerinin mal varlığı dava konusu olmadığı gibi eldeki dava yöneticilerin sorumluluk davası olmadığından bu şahısların malvarlıkları üzerine tedbir konulması yönündeki talebin de yasal dayanağı olmadığından reddi usul ve yasaya uygun bulunmaktadır. Yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlar, şirkete yönetim ve denetim kayyımı atanmasını ve davanın konusu itibariyle istenilen ihtiyati tedbir kararlarının verilmesinin gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir. Karar tarihi itibariyle sunulan belgelerin de HMK’nın 390/3. maddesi anlamında yaklaşık ispat yükümlülüğünü karşılamadığı anlaşıldığına göre, ilk derece mahkemesince verilen kararda dosya içeriğine, usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Sonuç olarak istinaf nedenleri yerinde olmadığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, davacılar tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,5 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacılar üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran taraflara iadesine,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/04/2019 tarihinde HMK’ nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.