Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/802 E. 2020/1432 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/802 Esas
KARAR NO: 2020/1432 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/761 Esas – 2018/1709 Karar
TARİH: 25/12/2018
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/12/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalılardan …’nın müvekkili şirkette otomasyon müdürü olarak çalıştığını, çalıştığı süre zarfında müvekkili şirket müşterilerini tanıdığını ve müvekkil şirkete ait ticari önem taşıyan her türlü gizli bilgiye sahip olduğunu, iş akdi 08/03/2013 tarihinde sona erdirildiğini, iş akdi fesih edildikten sonra 23/03/2013 tarihinde müvekkili firma iştigal konusu ile aynı iştigal konulu …’ni kurduğunu, davalı tarafın müvekkili şirkette çalışırken teklif vermek üzere teknik tespit yapması için gönderildiği firmalarla ticari ilişki içerisine girdiğini, davalı tarafın müvekkilinin ürünleri hakkında yalan beyanlarda bulunarak müvekkili şirketin artık bu işi yapmadığını beyan ederek bu firmalara mal sattığını, davalı …’nın 20/10/2014 tarihinde yapmış olduğu iş sözleşmesinin 4. Maddesi ile iş sözleşmesinin feshini izleyen 3 yıl boyunca işverinin faaliyet sahasında çalışan herhangi bir şirkette görev almamayı kabul ve taahhüt ettiğini, yine sözleşmenni 5. Maddesi uyarınca iş verenin meslek sırlarını saklamakla yükümlü olduğunu ve davalının bu hükümlere aykırı hareket etmesi halinde işverinin tazminat hakkının saklı olduğunu, yine iş sözleşmesinin 8. Maddesine göre iş sözleşmesine aykırı davranması veya işverini zarara uğratması halinde işverinin bu zararı personelden tazmin etme hakkının saklı olduğunu belirterek, müvekkilinin uğramış olduğu 15.000,00 TL zararın davalılardan müştereken tazminini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili …’nın 2004-2013 yılları arasında davacı şirket bünyesinde otomasyon montaj sorumlusu olarak başladığını, daha sonra 2009 yılında otomasyon departmanı kurulduğunu ve görevine ilgili departmanda emekli olduğu 2013 yılına kadar devam ettirdiğini, müvekkilinin yaptığı tüm işleri daha önceden çalıştığı … firmasındaki öğrenmiş olduğu bilgi ve tecrübesi neticesinde yaptığını, davacı firma bünyesinde müvekkilinin yaptığı işi öğretebiecek, bu konuda onu eğitebilecek bir personel olmadığını ve görevini ifa ettiği sürece müvekkiline herhangi bir eğitim de verilmediğini, ayrıca müvekkilinin çalıştığı süre boyunca yaptığı görev niteliğide göz önüne alındığında davacı şirkete ait ticari önem taşıyan gizli bilgilere vakıf olabilmesinin mümkün olmadığını, yine davacı şirkette çalışırken davacı şirketin müşterilerinin hiçbiri ile iletişim içine girmediğini, müvekkilinin ve diğer benzer konumda olan çalışanların direkt müşterilirle görüşmesinin davacı firma tarafından yasaklandığını, davacı firmanın iştigal konusunun makine imalatı, satış ve pazarlaması olduğunu, davalı firmanın ise elektrik, elektronik otomasyon işlemi olduğunu, davacı ile davalı firmanın yaptıkları işlerin birbirinden tamamen farklı olduğunu, bu nedenle davalı şirketin davacı firma ile rekabette bulunması gibi bir durumun olmadığını, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin cezai şart yönünden denklik ilkesinin olmadığından sözleşmenin geçerli olmayacağını, itirazlarının kabulü ile davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/12/2018 tarih 2018/761 Esas – 2018/1709 Karar sayılı kararında; ” Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin rekabet yasağını düzenleyen 4. Maddesinde coğrafi alana yönelik bir sınır getirilmemiştir. Yasa maddeleri dikkate alındığında işçi ile yapılacak olan rekabet yasağına ilişkin sözleşme bakımından yer, zaman ve konu bakımından sınırlandırılması gerekmektedir. Somut olayda her ne kadar konu ve süre bakımından sınırlama mevcut ise de yer bakımından sınırlama getirilmediği gibi TBK 445. Maddeye aykırı olarak rekabet yasağı 3 yıl olarak düzenlenmiştir. Faaliyet alanı düşünüldüğünde söz konusu coğrafi alan sınırlaması, işçinin iktisaden mahvına sebep olacak düzeyde geniş bir alanı kapsadığından çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olduğu gibi hakkaniyete de uygun değildir. Açıklanan gerekçe ve dosya kapsamına göre davalı … yönünden davanın esastan reddine, rekabet sözleşmesinin tarafı olmayan davalı şirket yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilerek…”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme 27/04/2017 tarihli ilk kararı ile davanın reddine karar verdiğini, müvekkili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğunu,İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. HD tarafından 353/1-a6 kararı verildiğini, istinaf mahkemesinin kaldırma kararı sonrası yerel mahkemenin 25/12/2018 tarihli kararı ile davanın reddine karar verdiğini, Yerel mahkemenin kararı incelendiğinde istinaf mahkemesinin kaldırma kararına rağmen yine sadece Borçlar Kanunun 444. Ve 445. Maddesinden düzenlenen rekabet yasağı yönünden incelme yaptığını, Davanın, davalıların haksız rekabet kurallarına ve rekabet yasağına aykırı davranışlarından dolayı ikame edildiğini, Davalı … Şirketinin müvekkili şirketin müşterileri ile ticari ilişkiye girdiğini ve müvekkili müşterisi … Firmasının müvekkili ile ticari ilişkinin sona ermesine sebebiyet verdiğini, Yerel mahkemenin kararında davalının, davanın esasını teşkil eden haksız eylemlerine yer vermediğini, kararın eksik incelemeye dayandığını, raporun rekabet yasağı yönünden değerlendirmesi gerektiğini, yerel mahkemenin yanlış kanun hükümlerini tatbik ettiğini, Davalının meşru yollarından kazanç elde etmek yerine müvekkili şirketten ayrılır ayrılmaz müvekkilinin faaliyet sahası içeresinde ve müvekkille aynı sektörde iştigal eden bir şirket kurduğunu, davalının diğer davalı … Şirketi ile müvekkili şirket müşterileri ile ticari ilişkiye girdiğini, Mevzuat hükümleri Yargıtay kararları ve öğreti görüşleri dikkate alındığında rekabet yasağı şartlarının somut olayda gerçekleştiğini, mahkemenin rekabet yasağı şartları olmadığı gibi hatalı bir sonuca ulaştığını, ibranamenin geçerliliğine ilişkin düzenlemede 6098 sayılı Borçlar Kanunu ile getirilmiş olup dava konusu olaya uygulanmasının mümkün olmadığını, mahkemenin bu konuda hatalı değerlendirme yaptığını, dosyada çelişen iki rapor olduğunu yerel mahkemenin bu çelişkiyi gidermeden eksik inceme ile karar verdiğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, istinaf mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, haksız rekabet ve rekabet yasağına aykırılık nedeniyle tazminat istemine ve haksız rekabetin menine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili şirkette otomasyon müdür olarak çalışan gerçek kişi davalının işten ayrıldıktan sonra müvekkili ile aynı alanda faaliyet göstermek üzere davalı şirketi kurduğunu ve müvekkili şirkette öğrendiği bilgileri kullanarak müvekkili şirketin müşterileri ile ilişki kurarak haksız rekabette bulunduğunu, ayrıca davalı gerçek kişinin müvekkili şirkette işe başlarken imzaladığı iş sözleşmesinin rekabet yasağını düzenleyen hükümlerine de aykırı hareket ettiğini belirterek haksız rekabet ve rekabet yasağına aykırılık nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararların tazmini ve haksız rekabetin men’i ni talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İlk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen 27/04/2017 tarih 2014/1197 E., 2017/577 K. Sayılı kararının davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine dairemizce 30/05/2018 tarih ve 2017/1012 E. 2018/511 K. Sayılı kararı ile ” kararın gerekçe bölümünde bilirkişi raporlarına atıf yapılarak, davalı gerçek kişinin davacı şirkette işçi olarak çalışıp ayrıldıktan sonra davacı şirketle imzaladığı iş sözleşmesi hükümleri kapsamında TBK nundaki rekabet yasağı hükümleri uyarınca değerlendirme ile sonuca varıldığı ve yalnızca bu davalı yönünden cezai şart koşullarının oluşmadığı yönünde red gerekçesine yer verildiği, oysa davada cezai şart talebi bulunmadığı, davacı tarafından açılan davada yukarıda da özetlendiği üzere; davalı gerçek kişinin iş aktinin sona ermesinden sonra diğer davalı şirketi kurarak, davacı şirket müşterileriyle ticari ilişki kurduğu, bu surette gerçek kişi davalının iş sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı hükümlerine aykırı davrandığı, bununla birlikte diğer davalı şirketle TTK 55 vd maddeleri uyarınca haksız rekabette bulunarak davacı şirkete zarar verdiğininin ileri sürülerek zararın tazmininin talep edildiği, TTK 55 vd. maddeleri uyarınca davacı iddia ve talepleri yönünden ve ayrıca davalı şirket yönünden davanın reddi gerekçesinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi gerekçesinin az yukarıda bahsedilen niteliklerde olduğundan söz edilemez. Gerekçesi olmayan bu kararın istinaf incelemesi de yapılamaz. Gerekçesiz karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmakla” gerekçesi ile istinaf talebinin kabulü mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince dairemiz kararından sonra kararımız gereklerine göre işlem yapılmak yerine, tanık beyanları ile alınan bilirkişi raporları özetlenerek ve yine davalı gerçek kişi yönünden sadece rekabet yasağı hükümleri değerlendirilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş, dairemiz kaldırma kararında belirtilen davalılar yönünden haksız rekabet davası açısından her hangi bir değerlendirme yapılmamış kaldırma kararının gerekleri yerine getirilmemiştir. İstinafa konu davada davacı tarafın davalılardan iki hukuksal nedene dayalı olarak tazminat talebi bulunmaktadır. Bunlardan ilki davalı gerçek kişi yönünden iş sözleşmesinde taraflarca kararlaştırılan rekabet etmeme yasağına aykırı hareket nedeniyle oluşan zararın tazmini, diğeri ise her iki davalı yönünden davalılaraın eylemlerinin (davacının ürünleri hakkında yalan beyanlar ve zarar verici davranışlarda bulunarak, davacının artık iş yapmadığını belirterek ve davacıyı kötüleyerek davacının müşterileri ile ticari ilişkiye girmek ve davalı gerçek kişinin davacı işyerinde çalışırken öğrendiği müşteri bilgileri ile davacının maliyet ve üretim bilgilerini haksız olarak kullanarak davacı müşterilerine daha ucuz teklif vererek müşterilerinin davacı ile çalışmamalarını sğlamak suretiyle) haksız rekabet oluşturduğundan bahisle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece rekabet yasağına ilişkin düzenleme konusunda değerlendirme yapılarak rekabet yasağına ilişkin taraflar arasında imzalanan sözleşmenin geçerli olmadığı belirtilerek ve davalı şirket yönünden de rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacının haksız rekabet yapıldığı yönündeki iddiaları hakkında her hangi bir değerlendirme yapılmamıştır. HMK’nın 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, maddenin 2-c bendinde hukuki dinlenilme hakkının “mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” içereceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nin 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Kararın nasıl yazılacağı konusundaki şekil 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde gösterilmiş olup, bunlar arasında en önemlilerinden biri de kararların gerekçeli olmasıdır. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır. Mahkeme kararının gerekçeli olması hususu 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde belirtildiği gibi aynı zamanda Anayasa’nın 141. maddesinin de amir hükmü gereğidir. Bu nedenlerle; mahkeme kararları tarafların iddia ve savunmalarının özetini, tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri mutlaka kapsamalıdır. Ayrıca gerekçede tarafların taleplerinin her biri hakkında değerlendirme yapılmalı, taleplerinin her biri hakkında ayrı ayrı bunların neden kabul edildiği veya edilmediği belirtilmelidir. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Bölge Adliye Mahkemesinin hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delilleri toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu, davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır. Bu nedenle, dairemizce verilen önceki kararda da belirtildiği üzere, davacının istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak, davacının taleplerinin her birinin neden kabul edilmediğine dair dosyaya sunulan delillerle de ilişkilendirilerek ayrı ayrı gerekçesinin yazılması, her bir talep hakkında red gerekçesinin belirtilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 25/12/2018 tarih ve 2018/761 Esas – 2018/1709 Karar sayılı kararının HMK’ nın 353/1-a6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/12/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.