Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/748 E. 2020/1409 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/748 Esas
KARAR NO : 2020/1409 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/565 Esas – 2018/1166 Karar
TARİH: 01/11/2018
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 03/12/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin 01 Ocak 2007 tarihli distribütörlük sözleşmesine istinaden davalı şirket ile ticari ilişki içinde olduğunu ve dava dilekçesi ekinde sunulan toplam 36 adet fatura karşılığında davalı şirkete 614.535,95 TL bedel ile temizlik ürünleri satıldığını, faturaların tamamının sevk irsaliyeli olduğunu ve fatura konusu malların karşı tarafa teslim edildiğini gösteren imzaların fatura üzerinde mevcut bulunduğunu, alacağın ödenmesi için noter vasıtasıyla ihtarname gönderildiğini ödenmemesi üzerine icra takibi başlattıklarını, davalı tarafın borca ve ferilerine itiraz ederek takibi durdurduğunu belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, 16/06/2016 tarihli dosyaya sundukları ihtiyati haciz kararına itiraz dilekçelerinde ve ekinde yer alan davacıya gönderdikleri Ankara …. Noterliğinin 16/03/2016 tarih … yevmiye nolu cevabi ve karşı ihtarnamede yer alan beyanlarının davanın esasına karşı cevaplarını içerdiğini bu dilekçelerini tekrar ettiklerini, davacı şirketin somut takip nedeniyle alacaklı çıkacağı düşünülse bile açtıkları karşı davanın sonucunda feshin haksızlığına karar verilmesi halinde takas – mahsup imkanının doğacağı gerçeği karşısında Kazan C Savcılığının 2016/313 Hazırlık numarası ile yürüyen soruşturmanın veya açılması halinde ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiğinin bildirmiş ve aynı dilekçe ile davacı taraf aleyhine karşı dava açıldığı görülmüştür. Davalı taraf açmış olduğu karşı davasında, davacı ile imzalamış oldukları tek satıcılık sözleşmesinin fesih tarihine kadar 9 yıl boyunca sürdüğünü ve müvekkilinin sözleşmeye bağlı kaldığını, müvekkilinin akdi ilişkinin en az bir kaç 10 yıl daha devam edeceğini olan inançla hareket ederek yatırım bütçesinin , organizasyonun ve iş takvimini buna göre oluşturduğunu, ancak davacı tarafın 01 Ocak 2007 tarihli sözleşmeyi haksız ve keyfi şekilde 09/03/2016 tarihinde feshettiğini, haksız feshin müvekkilinin müşterilerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesine yol açtığını, iş yeri ve depo kiraları personel gideri kredi borçları ile karşı karşıya bırakıldığını, davacı şirketin başlattığı şikayetlerden dolayı müvekkilinin ticari itibarinin zarar gördüğünü manevi zarara uğradığını, müvekkili şirketten alacaklı olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili tarafından davacı şirkete keşide edilen Ankara .. Noterliğinin 16 Mart 2016 tarihli … yevmiye nolu ihtarnamesinde belirtildiği üzere, davacı şirketin başka bir şirket tarafından satın alınmasından sonra görev üstlenen yöneticilerin daha uzun yıllar devam edecek distribütörlüğün kendilerine yakın şirket / şahıslara devretme niyetleri sonucu olarak müvekkili hakkında “taklit mal ürettiği ” iddiasıyla üstelik ürünlerin kimyevi ürünler olmasından da yararlanarak “insan sağlığına aykırı üretim yapılıyor derhal müdahale edilmeli ” şeklinde yargı sürecinin etkilemeye dönük gerçek dışı ithamlarla depo olarak kullandığı adreslere arama ve el koyma kararları çıkartığını, arama ve el koyma zabıtlarında görüleceği üzere davacı şirketin “kamu sağlığının tehdit altında olduğu” yönündeki iddiasının etkisiyle ilgili mevzuat hükümlere aykırı bir şekilde uzman bilirkişi dahi alınmadan müvekkili şirkete ait yaklaşık 1.000.000 TL değerinde davacı şirketten satın aldıkları orijinal … ibareli ürünlerinin tamamına el konulduğunu, bu nedenle haksız fesihten dolayı müvekkili şirketin uğradığı zararlara karşılık şimdilik maddi tazminat olarak 10.000 TL, mahrum kalınan kar 20.000,00 TL , denkleştirme tazminatı 20.000 TL , manevi tazminat olarak 100.000 TL faizi ile birlikte davacıdan alınarak karşı davacı olan müvekkiline verilmesini talep etmiştir.Davacı – karşı davalı vekili karşı dava bakımından cevap dilekçesinde; karşı davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 01/11/2018 tarih 2016/565 Esas – 2018/1166 Karar sayılı kararında;”karşı dava asıl davadan tefrik edilerek, mahkememizin 2018/1006 nolu esasına kaydı yapılmıştır.Asıl dava taraflar arasındaki sözleşmeye istinaden faturaya dayalı olarak satılan temizlik ürünlerinin bedelinin tahsiline ilişkin olup, dava dilekçesi ekinde buna ilişkin 36 adet fatura sunulmuş, faturalar incelendiğinde sevk irsaliyelerinde teslim alan kısmında teslim alanın imzasının bulunduğu görülmüş, davalı – karşı davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde asıl davadaki alacak miktarı açısından bir itirazlarının bulunmadığını bildirmişlerdir. Karşı dava açısından, mevcut soruşturma dosyalarının beklenip beklenmeyeceği hususu, karşı davanın tefrik edilmesi nedeniyle karşı davada değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Asıl dava açısından davacı davasını ispat ettiğinden, davalı tarafça da asıl davadaki bilirkişi tarafından belirlenen miktara itiraz edilmediği açıkça beyan edildiğinden, davalı – karşı davacının cevap dilekçesi ve bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde takas ve mahsup iddiasının net olarak yapılmadığı, ileride yapılabileceği yönündeki beyanlarda bulunulduğu yine karşı dava dilekçesi incelendiğinde talep edilen alacak ve tazminat miktarlarının ” karşı davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini ” talep ettiği görüldüğünden, asıl davanın sürüncemede kalmaması açısından yukarıda da belirtildiği üzere karşı davanın tefriki yoluna gidilmiştir.Asıl davada belirlenen alacak miktarı 614.535,95 TL olup, davacı tarafından gönderilen ihtarname 20/04/2016 tarihinde tebliğ alınmıştır, ödeme için bir gün süre verildiği düşünüldüğünde davalı taraf 22/04/2016 tarihinde temerrüte düşmüştür. Takip tarihi 26/4/2016 olup, aradaki 4 günlük süre için; 614.535,95 TL x 4 gün x %10,50 / 36500 = 707,13 TL temerrüt faizi hesap edilmiştir. Davalı karşı davacı vekili cevap dilekçesinin sonuç kısmında haksız ve yersiz açılan itirazın iptali davasının reddine karar verilmesini istemiş, daha sonra bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde bilirkişi raporunda belirtilen asıl alacak miktarına itirazları olmadığını bildirdiğinden…”gerekçesi ile, 1-Davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin, 614.535,95 TL asıl alacak, 707,13 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 615.243,08 TL üzerinden devamına, -Asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranda avans faizi uygulanmasına -Davacının fazla talebinin reddine, -123.048,61 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, karşı davanın tefrik edilerek asıl davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve esas açısından aykırı olduğunu, Sözleşmenin feshinin sonucu olarak ortaya çıkan asıl ve karşı davanın çözümü için; feshin haklı olup olmadığı hususunun tespitinin olmazsa olmaz olduğunu, bu hususun açıklığa kavuşmadan asıl ve/veya karşı davada hükmün tesis edilemeyeceği, Davacının şikayeti üzerine el konulduğu için satışa sunma iade etme imkanı bulunmayan ürünler hakkındaki soruşturmanın neticesinin beklenmeden asıl davada alacak talebinin kabulüne kara verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığını, Davacının haksız/kötüniyetli şikayeti üzerine dava konusu alacağı oluşturan ürünlerin tamamına savcılık tarafından el konulduğunu, soruşturmanın neticesi beklenmeden asıl davada müvekkili şirketin temerrüde düştüğünden alacağın haklı ve muaccel olduğundanbahsedilemeyeceğini, Davaya konu alacak talebi/iddiası yargılamayı gerektirdiğinden müvekkili davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin haksız olup kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, eksikliklerin giderilerek talebe uygun karar verilerek dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme tarafından itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi gerekirken kısmen kabul kararının verilmesinin ve aleyhe verilen vekalet ücreti ile yargılama giderine ilişkin kısmın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davanın asıl alacak olan 614.535,95.TL üzerinden ikame edildiğini, yerel mahkemece icra takibine konu edilen işlemiş faiz itirazın iptali davasına konu edilmediği halde işlemiş faizin dava konusu edildiğini ve aleyhe vekalet ücretinin hükmedildiğini,İleri sürerek, yerel mahkemenin 01/11/2018 tarihli 2016/565 E. 2018/1166 K. Sayılı kararın kaldırılarak davalı tarafın İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yapmış itirazın kaldırılmasına, takibin devamına ve davanın kabulüne karar verilmesini, likid olması sebebiyle borçlunun %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, itirazın iptali davasıdır.Davada davacı alacaklı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin fesihle sona erdiğini, açık hesap ticari ilişkide davalı taraftan alacaklı olduklarını, alacaklarının tahsili için yaptıkları takibe haksız itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiş, davalı kabul anlamına gelmemek kaydı ile davacı şirketin takip nedeniyle alacaklı çıkacağı düşünülse bile açtıkları karşı davada feshin haksız olduğuna karar verilmesi halinde kendileri lehine takas/mahsup imkanının doğacağı gerçeği karşısında ceza soruşturması/davası sonucunun beklenmesi gerektiğinin açık olduğunu belirterek açtıkları karşı davada karşı tarafın sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmesinin haksız olduğunu, haksız fesih nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini talep etmiş, mahkemece karşı davanın tefriki ile başka esasa kaydına karar verilerek asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri yukarıda belirtilen sebeplerle istinaf başvurusunda bulunmuştur.Asıl dava sözleşmeye dayalı ticari ilişkiden kaynaklı alacağın tahsili, Karşı dava ise sözleşmenin haksız feshi nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.HMK’nın 167/1 maddesinde mahkemenin yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için birlikte açılmış veya daha sonra birleştirilmiş davaların ayrılmasına karar verebileceği, 168/1 maddesinde ilk derece mahkemesinde görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma kararlarına karşı esas hükümle birlikte kanun yoluna başvurulabileceği, bu hususun tek başına bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan inceleme sebebi teşkil etmeyeceği düzenlenmiştir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 139. maddesi gereğince, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise, her biri alacağını borcuyla takas edebilir. Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. Yine 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 143. maddesi hükmüne göre takas, ancak borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirmesi ile gerçekleşir. Türk Borçlar Kanununun 143/1 maddesi uyarınca, takas, borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirmesiyle vaki olacağından, takasın sağlanması için mutlaka ayrı bir dava veya karşı dava açılması gerekmez. Borçlu, kendisine karşı açılmış olan dava içerisinde takas-mahsup talebinde bulunabilir ve böylesi bir talep, usul hukuku anlamında bir defi niteliği taşır.Davalının, dava dayanağı olayı ve borcun varlığını inkâr etmeden, borçlu bulunduğu edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren hakka defi denir. Defiler, dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmelidir. Aksi halde, davalı “savunmanın genişletilmesi yasağı” ile karşılaşabilir. Def’iler, davada ileri sürülmedikçe hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınmazlar. Takas bir def’idir. Bu itibarla, ileri sürülmedikçe kendiliğinden dikkate alınamaz. (Yargıtay 19. HD 2017/4452 E., 2019/5138 K. Sayılı kararı da benzer niteliktedir.)Somut olayda, asıl davada davacının alacak miktarı üzerinde uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece davacı ticari defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacının takip tarihi itibarıyla takipte talep ettiği asıl alacak miktarı kadar davalıdan alacaklı olduğu belirtilmiş, davalı vekili de bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde tespit edilen alacak miktarına itirazları olmadığını belirtmiştir. Davalı, asıl davaya karşı savunmasında da esasen alacak miktarına itirazları olmadığını belirterek alacağın muaccel olmadığı ve feshin haksız olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre taraflar arasındaki ticari ilişkide takipte talep edilen asıl alacak miktarı kadar davalının davacıya borcu olduğu miktar itibarıyla sabittir. Karşı dava haksız fesih nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olduğundan feshin haklı olup olmadığının tespiti bakımından davacının şikayeti üzerine davalı hakkında başlatılan soruşturmaların/ ceza davalarının sonuçlanmasının beklenmesi gerekmektedir. Davalının açtığı karşı davada ve asıl davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde feshin haksızlığının tespiti halinde takas/mahsup haklarının doğabileceği belirtilmiş ise de savunmalarında ve karşı davalarının talep sonucunda açıkça takas/mahsup talepleri olmadığı gibi takas/mahsup defi de ileri sürülmemiştir. Bu nedenle asıl davada delillerin toplanmış olması, karşı davanın sonuçlanmasının en azından açılan soruşturma dosyalarının sonuçlanmasına bağlı olması ve asıl davanın bu nedenle sürüncemede kalacak olması karşısında karşı davanın tefrikinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. Asıl davada talep edilen alacağın muaccel olup olmadığı hususuna gelince, davacının ticari ilişkide faturalardan kaynaklı olarak takipte talep edilen asıl alacak miktarı yönünden davalıdan alacaklı olduğu, davaının ihtarname ile bu alacağını talep ettiği, taraflar arasındaki sözleşmede davalının davacıdan satın almış olduğu ürünlerde ödeme vadesinin ürünlerin tesliminden itibaren 60 gün sonra olarak belirlenmiş olması, bilirkişi raporunda alacağın dayanağı olan faturalardan en son tarihli olanın 24/02/2016 tarihli olup takip tarihi olan 26/04/2016 tarihi itibarıyla bu son faturanın bile ödeme vadesinin dolmuş olmasına göre davalının alacağın muaccel olmadığı yönündeki istinaf sebebi de yerinde değildir.HMK’nın taleple bağlılık ilkesini düzenleyen 26. maddesi gereğince hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez Asıl davada davacı dava dilekçesinde dava değerini takipte talep ettikleri asıl alacak miktarı olan 614.53595 TL olarak belirtmiştir. Her ne kadar dava dilekçesinde talep sonucu olarak takibe yapılan itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesi talep edilmiş ise de dava açılışı sırasında yatırması gereken peşin harcı asıl alacak miktarı üzerinden yatırmıştır. Mahkemece yargılama sırasında bu husus ( takipte talep edilen faiz yönünden itirazın iptali talepleri olup olmadığı) davacı tarafa açıklattırılmamış, yargılama sonunda asıl alacak ile birlikte takip tarihine kadar işlemiş faize karar verilmiştir. Dava dilekçesinde belirlenen dava değeri, dava açılışı sırasında yatırılan peşin harç ve davacının istinaf dilekçesi dikkate alındığında davanın takipte talep edilen asıl alacak yönünden açıldığı, takipte talep edilen işlemiş faiz alacağı yönünden itirazın iptali istemi bulunmadığının kabulü gerekmektedir. Bu durumda mahkemece asıl alacağın tamamı hakkında kabul kararı verildiğinden davanın tamamen kabul edildiği sonucuna varılmaktadır. Mahkemece talep olmamasına rağmen HMK’nın 26. Maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak takip tarihine kadar asıl alacağa işlemiş faize hükmedilmesi, takipte talep edilenden daha az miktarda faize hükmedildiğinden davanın kısmen reddine karar verilmesi ve buna dayalı olarak davacının yargılama giderlerinden sorumlu tutulması hatalı olmuştur. Bu nedenle davacının istinaf başvurusunun yargılama giderleri yönünden kabulü ile davanın esası yönünden doğru olan mahkeme kararının hükmedilen yargılama giderleri yönünden kaldırılarak HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince yeniden karar verilerek davanın kabulüne, davalının takibe yaptığı itirazın asıl alacak üzerinden iptaline, takibin asıl alacak üzerinden takipte talep edilen şartlarla devamına, asıl alacağın %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/11/2018 tarih ve 2016/565 Esas – 2018/1166 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın KABULÜNE,Davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyasına yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin, 614.535,95 TL asıl alacak üzerinden devamına, 2-Asıl alacağın %20’si tutarı (122.907,19.TL) icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 41.978,95.TL harçtan, dava açılırken davacı tarafından peşin olarak yatırılan 7.366,51.TL harcın mahsubu ile bakiye 34.612,44.TL’ nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından sarf edilen 7.366,51.TL peşin harç ile 2.400,00.TL bilirkişi ücreti, 441,00.TL tebligat / posta gideri toplamı 10.207,51.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6-Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. gereğince davacı vekili için hesap ve takdir olunan 47.776,80.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 9-Alınması gereken 41.978,95.TL karar harcından istinaf eden davalı tarafından yatırılan 10.504,74.TL harcın mahsubu ile bakiye 31.474,21.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,11-Davacı tarafından yatırılan 44,40.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 12-Davacı tarafından sarfedilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı ile 28,43.TL dosyanın istinafa gidiş – dönüş gideri olmak üzere toplam 149,73.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 13-Davalı tarafından sarfedilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 14-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 03/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.