Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/731 E. 2021/197 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/731
KARAR NO : 2021/197
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/692 Esas – 2018/1260 Karar
DAVA: Pay devrinin geçersizliğinin tespiti ile davacı adına tescili, pay bedelinin ve zararın tahsili istemli
KARAR TARİHİ : 18/02/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı şirketin kurucu ortaklarından biri olduğunu, şirket sermayesinin kaynağının müvekkilinin taşımacılık konusunda yapmış olduğu bağlantılar ile elde edilen gelirden karşılandığını, şirketin İGL logosunun dahi müvvekkili adına on yıl süre ile tescil edildiğini, müvekkili ile davalılardan …’ın 02.07.2006 tarihide evlenip 30.10.2008 tarihinde boşandıklarını, müvekkilinin evlilik birliği ve aile ilişkisi içinde piyasa koşulları içinde olası haksız rekabet koşullarının oluşmaması için devir niyeti olmadan ve bedelsiz olarak kendisindeki 97.500 nominal değerli hisseyi o dönemde eşi Davalı …’a devrettiğini, gerek devir tarihinde, gerekse öncesinde şirketin karlı durumda olduğunu, bu açıdan hisse devrini gerektirecek mali herhangi bir gereklilik bulunmadığını, 09.07.2007 tarihli 2006 yılı olağan Genel Kurul toplantısında müvekkilinin devredilen hisseyi davalı … adına tescil ettirdiğini, bu işlem ile müvekkilinin davalı şirket nezdindeki payının 105.000’den 7.500 paya düşerken davalı …’ın payının 22.500 paydan 120.000 paya çıktığını, boşanma aşamasında müvekkilinin devrettiği payın iadesini talep ettiğini, davalının talebi reddettiği gibi müvekkilinin 7.500 payının da diğer davalı …’a hem de müvekkili aile fertlerinin elinde bulunan hisseleri bedelsiz olarak dava dışı diğer kişilere temlikini talep ettiğini, bu konuda müvekkiline tehdit maillerini ilettiğini, korku ve tehdit altında bulunan müvekkilinin evi terk ettiğini, tehditler devam ettiğini bunun sonucu olarak boşanma protokolünde müvekkilinin ve müvekkilinin ailesi elinde bulunan tüm hisseleri bedelsiz olarak temlik edileceği kaydını kabul etmek zorunda kaldığını, bu nitelikteki yapılan protokolün ve devir işleminin TTK’nın 520. maddesine aykırı olduğunu bu nedenle TBK 27.maddesi uyarınca devrin hükümsüz olduğunu, 22.12.2005 – 24.10.2008 yılları arasında müvekkiline ait hisseleri yed’i emin olarak bulunduran davalı …’ın bu tarihten sonra günümüze kadar müvekkiline ait hisseleri haksız elinde bulunduran zilyedi durumunda olduğunu, şirket nezdinde 24.10.2008 tarihinden sonra temsilin gerçekleşmemiş olması sebebiyle bu tarihten sonraki genel kurullarda alınan kararların yoklukla malul olduğunu, davalıların şirket mal varlığını yeni kurulan ya da mevcut başka şirkete nakledilebileceği gözetielerek şirkete kayyum atanması gerektiğini belirterek, müvekkili tarafından yapılan devrin şekil şartına, ahlaka ve adaba aykırılık nedeniyle, yönetim kurulu kararının batıl olması sebebiyle geçersizliğinin, haksız fiil niteliğinde olduğunu bedellerinin ödenmemiş olduğunun ve davaya konu 105.000 adet hisse senedinin müvekkiline ait olduğunun tespitine ve müvekkili adına kayıt ve tesciline, mümkün olmadığı takdirde vekil edenlerine ait taşınmazların belirlenecek rayiç değerinin vade farkı ile davalılardan tahsiline, rayiç bedelin tespiti için davalı şirketin defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak bilirkişiler marifetiyle davalı şirket değerinin tespit edilmesine, hisse devri iptaline ilişkin tüm ortaklar kurulu kararlarının usul ve yasaya aykırılıkları sebebiyle iptali ile buna bağlı olarak davalı …’ın hisselerinin iptaline, müvekkilinin ortaklığının 22.12.2005 tarihindeki pay durumlarına göre ihyası ile ticaret siciline tesciline, hisselerin anonim şirkete teşmilinin mümkün olmaması halinde parasal değerlerinin tespiti ve tahsiline, 22.12.2005 tarihinden itibaren müvekkilinin, davalı şirketteki kar paylarının tespit edilerek tescilin düzeltilmesi veya fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile, toplam 4.000.000 TL olarak öngördükleri zarardan şimdilik 150.000,00TL zararın 22.01.2008 tarihinden itibaren işleyecek yıllık ticari reeskont faizi ile birlikte tahsiline, şirkete tedbiren kayyum atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın TBK nın 39. maddesi uyarınca bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, hak düşürücü süre ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacı ile müvekkili … arasında yapılmış bir hisse devri sözleşmesi bulunmaması nedeniyle bu davalı açısından davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, davaya konu edilen pay devirlerinin usul ve yasaya uygun yapılıp bedellerinin devir senetlerinde yazılı olduğu üzere davacıya ödendiğini, devirlerin şekil şartlarına uygun olarak ve tarafların özgür iradeleriyle gerçekleştiğini, müvekkillerinin hiçbir zaman davacıyı tehdit edip korkutmadıklarını, eski TTK nın 520. maddesinin limited şirketlere ilişkin olup somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığını, devir işlemlerinin geçerli olması nedeniyle bu tarihten sonraki genel kurullarda alınan kararların yoklukla malul olduğu iddiasının haklı olmadığını belirterek, davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/12/2018 tarih ve 2017/692 Esas – 2018/1260 Karar sayılı kararı ile; ” ….Tüm dosya kapsamı ve toplanan belge örnekleri ile davacı ile davalılardan …’ın 02/07/2006 tarihinde evlenip 16/10/2008 tarihli kararla boşandıkları, davacı ile davalı eski eşinin davalı şirketin paydaşı oldukları 24/05/2007 tarihli hisse devir senedi ile davacının davalı …’a 97.500 payını devrettiği, yine 24/10/2008 tarihli hisse devir sözleşmesi ile kalan 7.500 payını yine davalı eski eşine devrettiği, paylarla ilgili yönetim kurulu kararlarının alınarak pay devirlerinin pay defterine işlendiği bellidir. Her ne kadar … hakkında dava açılmış ise de davacı ile davalı … arasında hisse devir sözleşmesinin yapılmadığı, hisse devirlerinin davacı tarafından yalnız davalı …’a yapıldığı, …’ın şirketin toplam 150.000 payından 02/06/2014 tarihi itibariyle 135.000 paya sahip olup, bu paydan 52.500 payı dava dışı … devrettiği, buna göre davalı … tarafından dava konusu edilen paylardan davalı …’a devir yapıldığına ilişkin bir belge örneği bulunmadığı, davalı …’ın davaya konu 7.500 payın devrinden önce 22/01/2008 tarihli genel kurul itibariyle 7.500 paya, davalı …’ın ise 120.000 paya sahip olduğu böylece dava konusu edilen payların davalı … tarafından davalı …’a devrinin yapılmadığı anlaşılmakla davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Dava sebebi devir niyeti olmadan hisse devrinin usul ve yasaya ve şekle aykırı olarak yapıldığı ve davacının tehdit ve baskı altında hisse devrinin gerçekleşmesi olarak dava dilekçesinde açıklanmıştır. TBK nın 39. maddesinde korkutma etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olunmadığının bildirilmesi şart koşulmuştur. Davacının evlilik içinde davaya konu 97.500 payın devretmesinden sonra dava konusu 7.500 payı boşanma protokolü uyarınca boşanma kararından sonra devretmesi karşısında dava dilekçesinde boşanmanın gerçekleşmesinden sonra tehdit ve korkutma halinin dava tarihine veya hak düşürücü süre öncesine kadar devam ettiğine dair hiçbir iddia dile getirilmemesi nedeniyle 7.500 payın 24/10/2008 tarihinde devredildiği, bu tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmadığı gibi davaya konu her iki hisse devrininde usul ve yasaya uygun olarak yapıldığı hisse devir sözleşmelerinde bedelin yazılı olarak ödendiğinin gösterildiği, bu kayda karşılık davacı tarafın iddiasını yazılı delillerle ispatının zorunlu bulunduğu davacı tarafça bu çerçevede yazılı bir belge sunulmadığı, buna göre hisse devirlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunun 126(4) maddesinde; ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davalar ile bir şirketin müdürleri, temsilcileri, münakıplarıyla şirket ve ortaklar arasındaki davalar hakkında beş senelik müruru zamanın cari olacağının düzenlendiği göz önünde tutularak, somut olayda davaya konu her iki hisse devir sözleşmesinin yazılı olarak yapıldığı, sözleşmelerle ilgili yönetim kurulu kararlarının alınarak pay defterine işlenip ticaret siciline kayıtlarının yapılarak ilan edildiği, sözleşme tarihlerine göre 818 Sayılı Borçlar Kanunun 126(4) maddesi gereği dava tarihinde beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalı tarafça cevap dilekçesinde ve yasal süre içinde hak düşürücü süre ve zamanaşımı definin ileri sürüldüğü anlaşılmakla davacı tarafın dava dilekçesinde dile getirdiği tüm taleplerinin beş yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu dikkate alınarak davanın davalı şirket ve … yönünden zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2-Davalılar … ve … Şirketi hakkında açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin korkutma/tehdit sonucu hisseler üzerindeki mülkiyetini bedelsiz inançlı olarak devredildiğini, devir iradesi bulunmadığını, bu yönüyle de mülkiyet nakli gerçekleşmemiş olduğundan, talep için zamanaşımı olamayacağının dikkate alınmadığını, Müvekkili ile davalı … arasındaki hisse transferinin, teknik olarak yazılı olmayan bir akit olduğunu, bu akdin baştan itibaren, yok hükmünde olduğundan hisselerin mülkiyetinin davacı müvekkiline ait olmaya devam ettiğini, ilk derece mahkemesinin sözleşme varsa bile, bu sözleşmenin BK 126/4 maddesi gereği 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu görüşünde olduğunu, bu tespitte hata bulunduğunu, davalı …, hisse devir anında şirket ortağı olmadığından BK md 125. Maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, bu zamanaşımı süresinin tehdidin kalktığı ve tekrarlanmayacağı kesin olacak tarihten başlatılması gerektiğini, Davalı … davacı arasında hisse devri anında mülkiyeti devretme ve devralma iradesi bulunmadığının sabit olduğunu, ilk derece mahkemesinin taraflarda olmayan bir iradeyi kanun hükmü ile arayıp bulmasının hukuka uygun olmadığını, çünkü mülkiyeti devretme ve devralma iradesinin, işlem anında bulunması gereken kurucu unsur olup zamanaşımı iddiasıyla var edilebilmesinin mümkün olmadığını, Türk hukukunda sadece kazandırıcı zamanaşımı müessesesinde işlem anında var olmayan kazandırıcı iradenin belli bir dönem sonucu kanun nizamı ile kabul edilmiş olduğunu, kazandırıcı zamanaşımı kurumunun çok kanundaki tek istisna olduğunu, mahkemenin taraflarda olmayan kazandırıcı iradenin varlığını hak düşürücü süre formunda uygulayarak mülkiyet hakkını müvekkili aleyhine sonlandırmasının hukuka aykırı olduğunu, Davalı … dışındaki diğer davalılara yapılmış ivazsız temliklerin yok hükmünde olup, mülkiyet nakli sonucunu doğurmadıklarından bu konudaki taleplerinin reddinin usule aykırı olduğunu belirterek, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket pay devrinin iptali, ortaklığın devam ettiğinin tespiti, tescilin mümkün olmaması halinde devredilen pay değerinin tespiti ile tahsili, ödenmemiş kar payının tespiti ile tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, davalı … hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalılar … ve … Şirketi hakkında açılan davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı ile davalılardan …’ın 02/07/2006 tarihinde evlenip 16/10/2008 tarihli kararla boşandıkları, davacının, 24/05/2007 tarihli hisse devir senedi ile davalı şirketteki 97.500 payını davalı …’a devrettiği, pay devrinin 28/05/2007 tarihli yönetim kurulu kararı ile kabul edilerek pay defterine 28/05/2007 tarihinde kaydedildiği, yine davacının 24/10/2008 tarihli hisse devir sözleşmesi ile kalan 7.500 payını da davalı eski eşine devrettiği, pay devrinin 24/10/2008 tarihli yönetim kurulu kararı ile kabul edilerek pay defterine 24/10/2008 tarihinde kaydedildiği görülmektedir.Davacı, 24/05/2007 tarihli pay devrinin bedelsiz ve inançlı işlemle, 24/10/2008 tarihli pay devrinin de korkutma/tehdit ile yapılması nedeniyle geçerli olmadığını, mülkiyet naklinin gerçekleşmediğini belirterek talepte bulunmaktadır. Davacı istinaf dilekçesinde, davalı … dışındaki diğer davalılara yapılmış ivazsız temliklerin yok hükmünde olup, mülkiyet nakli sonucunu doğurmadıklarından bu konudaki taleplerinin reddinin usule aykırı olduğunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de; davacı tarafça pay devrinin sadece davalılardan …’a yapıldığı, diğer davalıya yapılmış bir pay devrinin sözkonusu olmadığı, bu hali ile mahkemece davalı … aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi doğru olduğu gibi, ileri sürülen istinaf sebebi de yerinde değildir. İstinaf dilekçesinde davalı …, hisse devir anında şirket ortağı olmadığından 5 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün olmadığı ileri sürülmüş ise de, dosyada mevcut şirket kayıtlarına göre, davalı …’ün her iki pay devri tarihinde de davalı şirketin ortağı olduğu, dolayısıyla pay devrinin ortaklar arasında yapıldığı, Davacı 24/05/2007 tarihli pay devrinin inançlı işlemle yapıldığını ileri sürmüş olup, inançlı işlem nedeniyle iptal talebinin, devir tarihi itibarı ile yürürlükte olan 818 Sayılı BK’nın 125. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu, yine ortaklar arasında pay devri sözkonusu olup, ortaklar arasında açılacak davaların 818 Sayılı Borçlar Kanunun 126(4) maddesi hükmüne göre 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, devredilen payın, pay defterine kayıt tarihinden dava tarihi olan 20/06/2017 tarihine kadar gerek 818 Sayılı BK’nın 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık, gerekse 126/4 maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin dolduğu, 24/10/2008 tarihli pay devrinin ise korkutma/tehdit ile yapıldığı ileri sürülmüş olup, sözkonusu pay devrinin boşanma protokolünde yer aldığı nazara alındığında, tehdit ve korkutma halinin boşanma ve pay devrinden sonra da devam ettiğine dair hiçbir iddia ileri sürülmediğinden, belirtilen irade fesadı sebeplerine dayanılarak davanın TBKnın 31. maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir iken açılmadığı, devrin ortaklar arasında yapıldığı gözönünde bulundurulduğunda, davanın 818 sayılı Borçlar Kanunun 126(4) maddesi hükmüne göre 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, devredilen payın, pay defterine kayıt tarihinden dava tarihi olan 20/06/2017 tarihine kadar 818 Sayılı BK’nın 126/4 maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin karşılandığı, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.