Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/72 E. 2020/1123 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/72
KARAR NO : 2020/1123
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/05/2018
DOSYA NUMARASI: 2017/1100 Esas – 2018/680 Karar
DAVA: Ticari Şirket(Genel Kurul Kararı İptali)
KARAR TARİHİ : 15/10/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı şirketin ortakları olduklarını, hali hazırdaki ortaklardan … ile müvekkili …’ın şirketi 18.07.1986 tarihinde beraber kurduklarını, yıllar içinde iki kardeş ortak arasında çıkan ticari anlaşmazlıklar ve karar ayrılıkları sonucu çoğunluk pay sahiplerinin, müvekkillerinin pay oranlarını düşürmeye çalıştıklarını, 20.07.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında sermaye artırımı kararı alındığını, bu karar neticesinde müvekkili …’ın pay oranının %40’dan % 26,6 oranına düşürüldüğünü, bu nedenle genel kurul kararının TTK 445. maddesine aykırı bulunduğunu, şirket bilançosunda sermayeye eklenebilir bir fon varlığına rağmen, sermaye taahhüt edilmesi ile sermaye artırımı yapılmasının TTK 462. maddesine aykırı olduğunu, şirket finansallarının onaylanması ile bağlantılı olan sermaye artırım maddesinin finansalların görüşülmesinin ertelenmesini takiben, iş bu sermaye artırımı ertelenmeksizin görüşülüp kararara bağlanmasının hukuka aykırı olduğunu, sermaye artırımının tamamen iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde sadece davacıların şirketteki pay oranlarını düşürmek amacıyla yapıldığını, sermaye artırımının niçin yapılması gerektiği konusunda genel kurulda talep edilmesine rağmen açıklama yapılmadığını belirterek, 20.07.2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan sermaye artırımı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurul toplantı tutanağında yer alan davacı beyanının açık seçik bir muhalefet anlamına gelmediğini, davacıların bilançonun yeteri kadar incelenemediğinden bahisle üçüncü sıradaki gündem maddesinin ertelenmesi çağrısında bulunduklarını, talebin başkanlıkça olumlu karşılandığını ve bir sonraki genele kurula ertelendiğini, sonrasında diğer gündem maddelerine geçildiğini, davacıların bilançonun tasdikinin yapılmadığını ileri sürerek ve muhalif kalarak bu durumu tutanağa geçirdiklerini, davacıların iddiasının bilanço müzakeresinin ertelenmesine dayansa da, temel sebebin sermaye artırımı sonrasında şirketteki mevcut vaziyetlerini koruma gayesi olduğunu, iç kaynaklardan sermaye artırımı yapılabilecekken sermaye taahhüdü yapılamayacağının iddia edildiğini, ancak fonların çalışan maaşları ve diğer maliyetler için harcandığını, şirketin nakit finansman ihtiyacı olduğunu, şirketin kredi kullanmak veya borç aramaktan önce özvarlıklarını sermaye artırımı yoluyla güçlendirmesinin doğru bir karar olduğunu, genel kurulda rüçhan hakkının kısıtlanmadığını, iyi niyete aykırı bir eylem sözkonusu olmadığını belirterek, davanın redde karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 30/05/2018 tarih ve 2017/1100 Esas – 2018/680 Karar sayılı kararı ile; ” … Davalı şirketin uyuşmazlığa konu genel kurul toplantısındaki sermaye artırımından önceki sermayesinin 2.000.000.00 TL olduğu, davacılardan …’ın 800.000.00 TL ve % 40 oranında , …’ın 70.000.00 TL ve % 3,5 oranında sermaye payı bulunduğu, 20.07.2017 tarihli genel kurul toplantısında sermayenin nakit artırım yapılarak 2.000.000.00 TL den 3.000.000.00 TL ye çıkartıldığı, kararın 26.07.2017 tarihinde sicile tescil ettirilerek 31.07.2017 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınlandığı, şirketin ortaklık yapısı yapılan sermaye artırımı sonrasında davacılardan …’ ın sermaye payının % 26,6, …’ın % 2,3 şeklinde değiştiği anlaşılmaktadır. Davalı şirketin mali bilirkişi aracılığıyla tüm yasal defter, kayıt ve dayanak belgelerinin incelenmesi sonucunda; davalı şirketin 31.12.2016 tarihli bilançosuna göre ödenmiş sermayesinin 2.000.000.00 TL, sermaye yedeklerinin 4.037.836,97 TL, kar yedeklerinin 251.704,35 TL, geçmiş yıllar karlarının 325.208,27 TL, kaynakları toplamının 6.596.908,67 TL olduğu, davalı şirketin kasasında 343.289,02 TL para bulunduğu, banka hesabında 2.449.103,04 TL sinin olduğu, şirketin ticari alacakları toplamının 562.504,29 TL olduğu, ortakların şirkete 101.995,58 TL borcu bulunduğu , ortaklardan 61.545,47 TL alacağı bulunduğu tespit edilmiştir. Tespitlere göre bir şirketin kasasında bulundurabileceği yüksek miktarda bir tutara sahip olduğu, şirketin nakit durumunun gayet iyi olduğu, şirketin kısa vadeli borçlarını ödeme gücünü gösteren cari oranın 4,08 gibi iyi bir orana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Mali bilirkişinin yaptığı bu tespitlere göre şirketin sermaye artırımı yapmasını gerektiren bir artırım ihtiyacı ve nedenleri bulunmamaktadır. Ayrıca sermaye artışını gerektiren somut bir projede mevcut değildir. Kaldı ki, uyuşmazlığa konu sermaye artırım kararının TTK 462.maddesine de aykırı olduğu anlaşılmaktadır. TTK 462. maddesinde; “ ( 1) Esas sözleşme veya genel kurul kararı ile ayrılmış ve belirli bir alacağa özgülenmemiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar, sermayeye dönüştürülerek iç kaynaklardan arttırılabilir. (2) Sermayenin artırılan kısmını, iç kaynaklardan karşılayan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğu, onaylanmış yıllık bilanço ve yönetim kurulunun vereceği açık ve yazılı bir beyanla doğrulanır. Bilanço tarihinin üzerinden 6 aydan fazla zamanın geçmiş olduğu taktirde, yeni bir bilanço çıkarılması ve bunun yönetim kurulu tarafından onaylanması şarttır. (3) Bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde, bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden, sermaye taahhüt edilmesi yolu ile sermaye artırılamaz. Hem bu fonların sermayeye dönüştürülmesi hemde aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin taahhüt edilmesi yolu ile sermaye artırılabilir. Artırım genel kurul veya yönetim kurulu kararının ve esas sözleşmenin ilgili maddelerinin değişik şeklinin tescili ile kesinleşir….” hükmü düzenlenmiştir. İş bu hüküm yeni bir düzenlemedir. Karşılığı eski Ticaret Kanununda bulunmamaktadır. Maddenin kenar başlığı iç kaynaklardan Sermaye artırımıdır. Sermaye artırımı için yararlanılacak iç kaynaklar; yedek akçeler, önceki yıl kar’ıdır. Aktarılan kar ve dağıtılmamış son bilançoda belirlenmiş yıl sonu kar’ıdır. Bu iç kaynaklar şirket mal varlığı içinde bulundukça kullanılabilecek ve dolayısıyla sermaye artırımına dayanak olabilecek niteliktedir. Maddenin 3. fıkrasının 1.cümlesinde ayrıksı hükmü bulunmayan emredici bir kural getirilmiştir. Bu kurala göre, bilançoda sermaye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde , bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden, şirket sermayesi taahhüt edilmesi yolu ile sermaye artırılamaz. Fakat, hem bu fonların sermayeye dönüştürülmesi ve hemde aynı zamanda ve aynı oranda sermayenin taahhüt edilmesi yolu ile şirket sermayesi artırılabilir. İş bu kural emredici nitelikte olduğundan bu kurala uyulmadığı taktirde yapılan işler hukuki sonuç doğurmaz. İş bu yasa maddesine göre davalı şirketin uyuşmazlığa konu edilen sermaye artırımı kararına bakıldığında; şirketin 4.037.836,97 TL sermaye yedekleri, 251.704,35 TL kar yedekleri bulunduğu açıktır. Alınan sermaye artırımı kararında sermaye ve kar yedeklerinin sermayeye dönüştürülmeden ilgili kararın alındığı açıktır. Yani kararın alınış şeklinde TTK 462/3.maddesine aykırılık mevcuttur. Yapılan yargılama sonucunda dosya kapsamındaki tüm delillere, alınan bilirkişi raporuna göre; sermaye artırımına ilişkin davalı şirketin 20.07.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5.maddedeki kararın TTK 445.maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde iptaline … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KABULÜ ile; davalı şirketin 20.07.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 5. maddede yer alan “Sermaye arttırımına ilişkin” kararın TTK 445. Maddesi uyarınca İPTALİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacıların, ortağı oldukları müvekkili şirketin 2016 yılındaki finansallar nazara alınarak sermayeye eklenebilir fonlar tüketilmeksizin; eş söyleyişle iç kaynaklardan sermaye artırımı yapılabilecekken sermaye taahhüdü yapılamayacağı iddiasıyla dava açtıklarını, Huzurdaki davada davacıların dava açma hakkının olmadığını, davacıların genel kurul zaptında usulüne uygun olarak tutanağa geçirilmiş bir muhalefet şerhleri bulunmadığını, yerel mahkemenin bu hususu hiç incelemeden karar verdiğini, gerekçeli kararda da bu hususun hiç tartışılmadığını, Mahkeme tarafından dosyada hiçbir hukuki inceleme yapılmaksızın tarafların iddia ve ve savunmaları irdelenmeksizin dosyanın derhal bilirkişiye sevk edildiğini, dosyada bilirkişi raporuna kendileri tarafından yapılan itirazda belirtildiği gibi “Bilirkişiler tarafından verilen raporun içinde yer verilen bilgiler ve tespitler ile sonuç bölümünün tamamen birbiriyle çelişkili olduğunu, Bilirkişi raporunda “GELİR TABLOSUNDAKİ TESPİTLER” başlığı altında: a- Şirketin faaliyet giderleri toplamının 2.876.658,84 TL olduğu, brüt satış karı olan 2.586.882,35 TL brüt karın faaliyet giderlerini karşılamadığı, b- Olağandışı giderlerin 1.748.075,20 TL olduğu bunun 6736 sayılı Af Kanunu’ndan kaynaklandığı, c- Şirketin 2016 yılında 1.603.793,91 TL dönem zararı olduğunun belirlendiğini, müvekkili şirketin 2016 yılı verilerine göre zarar ettiği, faaliyet giderlerinin satışlardan elde edilen kar ile karşılanamadığının açık seçik bilirkişi raporunda ifade edildiğini, buna rağmen Mahkemenin, eksik incelemeye dayanan, çelişkili raporu hükmüne esas aldığını ve yanlış karar verdiğini,Mahkeme tarafından ” Şirkette var olduğu iddia edilen fon ” hususunun gerekçeli kararda hiç belirtilmeyen ancak yargılamada açığa kavuşturulması gerekli bir husus olduğunu, müvekkili şirket tarafından varlık barışı kapsamında yurtdışında bulunan bir kıymetin(döviz) mevzuata uygun olarak yurda getirildiğini, Dosyada hükme esas tutulan bilirkişi raporunda yapılan tespitlerin 6736 sayılı Yapılandırma Kanunu’nun 7. maddesi ile çelişkili olduğunu, 6736 sayılı yasa kapsamında yurda getirilen değerlerin sermayeye ilave edilme zorunluluğu olmadığını, Gerekçeli kararda 6736 sayılı yasa ile yurtdışından getirilen kaynağın sermayeye ilave edilmesinin zorunlu olmadığına ilişkin en ufak bir açıklama, tartışma bulunmadığını, gerçekten de yasa koyucunun yurtdışından gelen varlığı sermayeye ilave etme mecburiyeti getirmezken, yerel mahkeme kararının şirketi bu yönde işlem yapmaya zorunlu kılmakta olduğunu, kararın bu yönü ile yasaya açık olarak aykırı bulunduğunu, Bilirkişi raporu sonrasındaki itirazlarında arz olunduğu üzere; son zamanlarda ülkede meydana gelen ekonomik değişiklikler, sarsıcı olaylar, döviz kurlarındaki artış, maliyetlerin çoğalması gibi şartlar düşünüldüğünde müvekkili şirketin bu sebeplerden azade olarak değerlendirilemeyeceğini, dava dilekçesinde her ne kadar sermayeye eklenebilir fonların varlığı ileri sürülmüşse de, bilirkişi raporunda böyle bir husus tespit edilemediğini ve bu noktadaki savunmalarının teyit olunduğunu, böyle bir raporun sonucuna göre karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerekçeli kararda iddia ve savunmanın analiz edilmediğini, fonun varlığı veya yokluğu konusunda sadece bilirkişi raporuna itibar edildiğini, sonuç olarak yeterli bir gerekçe olmaksızın karar verildiğini, bu yönü ile tekrar yargılama yapılması ve özellikle 6736 sayılı Yasa uygulaması yönünde bir görüş oluşturulması gerektiğini belirterek,Gerektiği takdirde murafalı yargılama yapılarak ve tekraren alanında uzman bir heyetten rapor alınarak, usul ve yasaya aykırı olan Mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, olağan genel kurul toplantısında alınan sermaye artırımı kararının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, 20.07.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında sermaye artırımına ilişkin alınan kararın, şirket bilançosunda sermayeye eklenebilir bir fon varlığına rağmen, sermaye taahhüt edilmesi ile sermaye artırımı yapılmasının TTK 462. maddesine aykırı olduğu, şirket finansallarının onaylanması ile bağlantılı olan sermaye artırım maddesinin, finansalların görüşülmesinin ertelenmesini takiben ertelenmeksizin görüşülüp kararara bağlanmasının hukuka aykırı olduğu, sermaye artırımının tamamen iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde ve sadece davacıların şirketteki pay oranlarını düşürmek amacıyla yapıldığı, sermaye artırımının niçin yapılması gerektiği konusunda genel kurulda talep edilmesine rağmen açıklama yapılmadığı sebepleri ile iptaline karar verilmesi talep edilmiş,Davalı tarafça, fonların çalışan maaşları ve diğer maliyetler için harcandığı, şirketin nakit finansman ihtiyacının olduğu, şirketin kredi kullanmak veya borç aramaktan önce özvarlıklarını sermaye artırımı yoluyla güçlendirmesinin doğru bir karar olduğu, genel kurulda rüçhan hakkının kısıtlanmadığı, iyi niyete aykırı bir eylem sözkonusu olmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Dosyadaki belgelere ve yapılan yargılama ile saptanan somut uyuşmazlığa göre, ilk derece mahkemesince davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, mahkeme kararının gerekçesinde delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davacıların sermaye artırımı maddesinin görüşülmesi esnasındaki muhalefet şerhlerinin tutanağa geçirildiği, davalı tarafça şirket tarafından varlık barışı kapsamında yurtdışında bulunan bir kıymetin(döviz) mevzuata uygun olarak yurda getirildiği, 6736 sayılı yasa kapsamında yurda getirilen değerlerin sermayeye ilave edilme zorunluluğunun bulunmadığı, raporda ve kararda bu yöne değinen bir açıklama bulunmadığı istinaf itirazı olarak ileri sürülmüş ise de, bu hususta daha önce oluşan şirket iradesine göre tanzim edilen kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bilançoda 6736 sayılı Yasaya göre düzeltilen tutarın miktarının tespit edilerek, 2016 yılı zararının 6736 sayılı Af Kanunu gereği yapılan ödemelerden kaynaklandığı, bu ödemelerin ileriki yıllarda olmayacağının belirtildiği, 2016 yılı şirket zararı söz konusu olsa dahi, şirketin mevcut aktifleri dikkate alındığında, sermaye artırımı yapılmasını gerektiren bir artırım ihtiyacı ve nedeninin ispatlanmadığı, davalı tarafça sermaye artışını gerektiren somut bir sebep veya projenin ortaya konulmadığı, şirket yedekleri sermayeye dönüştürülmeden ilgili sermaye artırımına gidilmesinin TTK 462/3. maddesine aykırılık teşkil ettiği, tüm istinaf sebeplerinin karşılıklarının gerekçeli kararda yer aldığı anlaşıldığından, davalı vekilinin istinafının reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 18,5 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 15/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.