Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/718 E. 2020/1377 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/718 Esas
KARAR NO: 2020/1377 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/872 Esas – 2018/663 Karar
TARİH: 11/06/2018
DAVA: İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, dava dışı … Ltd. Şti ile TMSF’ye devredilen … arasında Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, davalıların müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladıklarını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalılar hakkında icra takibi başlatıldığını, dava konusu alacak bakımından zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, icra dairesinin yetkisine yapılan itirazın yersiz olduğunu, takibe konu alacağın TMSF tarafından müvekkiline temlik edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini, asıl alacak tutarı üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, dava konusu borcun zamanaşımına uğradığını, 5411 sayılı Kanundaki 20 yıllık zamanaşımı süresinin dayanağı geçici 16. maddenin Anayasa Mah. kararıyla iptal edilmiş olduğunu, uyuşmazlıkta 10 yıllık zamanaşımının geçerli olduğunu, TBK’nun 598/3.maddesi gereğince müvekkili kefillerin 10 yıllık azami sorumluluk süresinin de dolduğunu, bu sürenin zamanaşımı süresi olmadığından kesilmesinin ve durmasının söz konusu olamayacağını ve resen dikkate alınması gerektiğini, kefalet sözleşmesinin şekil şartlarını da taşımadığını, icra takibinde talep edilen faizin fahiş olduğunu ve takibin kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini ve davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 11/06/2018 tarih 2016/872 Esas – 2018/663 Karar sayılı kararında; “davalılar vekilince zamanaşımı def’i ve azami kefalet süresinin sona erdiği itirazı ileri sürülmüş olup, 5411 sayılı Kanunun 141. maddesi ve mülga 4389 sayılı Kanunun ek 3. maddesi gereği Fon alacaklarının 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, takip tarihi itibariyle zamanaşımı dolmadığı gibi, TBK. 589/3. maddedeki 10 yıllık sürenin davalı kefiller hakkında uygulanması gerekmekteyse de, bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce 10 yıl dolmuş kefaletlerle ilgili 6101 sayılı Kanunun 5. ve 6. Maddesiyle verilen ek süre gereği sorumluluğun 01.07.2013 tarihine kadar süreceği dikkate alındığında, takip 13.6.2013 tarihinde başlatılmış olmakla bu sürenin de dolmamış olduğu görülmekle bu talepler kabul edilmemiştir. Mahkememizce yapılan değerlendirmede, son kök rapordaki asıl alacak tespiti yerinde ve hukuka uygun olmakla birlikte işlemiş faiz (akdi ve temerrüt) oranına ilişkin davacının takip talebindeki talebinin aşıldığı, bu nedenle faiz hesabı açısından ilk kök raporun eki olan 24.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda 3. sayfada yapılan faiz hesabının davacının takipteki talebine uygun olduğu, sadece o rapordaki 32,85 TL.lik temerrüt öncesi akdi faiz tutarının bilirkişice 24.04.2017 tarihli ilk kök raporun 4.sayfası sonunda “bulunan fazla alacağın takipteki talebi aşmamak için temerrüt öncesi akdi faiz olarak yazıldığı” şeklindeki açıklamasının kabul edilebilir olmadığı sonucuna varılmış, takip talebindeki faiz oranı talebine bağlı kalınarak davalıların itirazının kısmen haksız olduğu tespitiyle itirazın kısmen iptaline, alacak likit olduğundan davacı yararına (asıl alacak üzerinden talep edildiğinden tespit edilen asıl alacak tutarının %20’si) icra inkar tazminatına karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, Davalıların İstanbul …İcra Müdürlüğü … Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazlarının kısmen iptaline, takibin (tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) 3.045,00TL asıl alacak, 46.130,62 TL işlemiş faiz yönünden devamına, asıl alacağa takip sonrası yıllık %27,50 oranında faiz işletilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2-Asıl alacağın (3.045,00TL) %20’si oranında 609,00 TL icra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 3-Davalıların kötü niyet tazminatı talebinin kötü niyet ispatlanamadığından reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının aleyhe olan kısımlarının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davaya konu icra dosyasından talep edilen asıl alacak ve ayrıca takip öncesi işlemiş faizin bir kısmının kabul edilmemesinin hatalı olduğunu, davalıların müvekkili şirkete olan asıl ana para borcunun dayanak icra dosyasında belirtildiğini ve müvekkilinin kayıtları ile de sabit olduğunu, takip öncesi işlemiş faizin hatalı olarak eksik şekilde kabul edilmesinin bir nedeninin sözleşme hükümlerine riayet edilmemesi olduğunu, işlemiş faizin takip talebinde belirtilenden aşağıda hesaplanmasının bir diğer nedeninin temerrütten sonra takipten önce yapılan ödemelerin hatalı olarak ana paradan mahsup edilmesi olduğunu, davalılar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, hükmedilen icra inkar tazminatının da eksik olarak hesaplandığını, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kısmen redde yönelik aleyhe hüküm yaratan kısımlarının kaldırılmasını, tehir-i icra kararı verilmesini, tüm itirazlar gözetilerek takip talebinde yazılı şartlar dahilinde alacağın tamamının kabul edildiği yeni hüküm tesis edilmesini talep etmiştir. Katılma yoluyla istinafa başvuran davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu alacağın zamanaşımına uğramış olup zamanaşımı defi ileri sürüldüğü halde reddine karar vererek esas hakkında hüküm kurduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile davanın konusu alacak bakımından yirmi yıllık sürenin geçerli olmayıp on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olduğundan dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, (Anayasa Mahkemesinin 04/06/2014 T. 2014/85 E. – 2014/103 K.) Davanın reddini gerektiren bir diğer sebebin müteselsil kefil sıfatıyla dava ve takip yöneltilen müvekkileri açısından 6098 s. TBK. md 598/3 hükmünde öngörülen azami sorumluluk süresinin dolduğunu bu yönden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, ancak yerel mahkemenin bu hususu değerlendirmediğini, Gerçek kişi kefiller için ve tüm kefalet türleri açısından geçerli olduğu diğer bir deyişle adi kefalet, müteselsil kefalet açısından herhangi bir ayrıma gidilmeksizin tüm kefalet türlerini kapsayıcı şekilde düzenlemeye gidildiğini, doktrinde kabul edildiğini, (Prof. Dr. Cevdet Yavuz) – (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Nihat Yavuz tarafından hazırlanan Borçlar Kanunu Şerhi) Yerel mahkeme tarafından verilen kararın gerekçesinde her ne kadar taleple bağlılık ilkesinden bahsedilmişse de davacı tarafın talebi tespit edilmemiş olmakla söz konusu ilk gerçek anlamda nazara alınmadığını ve tatbik edilmediğini, Davanın itirazın iptali davası olup niteliği gereği icra takip dosyasına ve takip talebine sıkı sıkıya bağlı olup kabul anlamına gelmemek kaydıyla takip talebinin hukuki ilişkinin dayağı olan sözleşme ile genişletilmesinin mümkün olmadığını, Kabul anlamına gelmemek kaydıyla verilen karar göz önüne alındığında kötüniyet tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini, reddi yönünde verilen kararın hatalı olduğunu, İleri sürerek, katılma yoluyla istinaf talebinin kabulüne, yerel mahkemece verilen kararın zamanaşımı nedeniyle ve müvekkillerinin azami sorumluluk hak düşürücü süresi dolduğundan hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmesini, aksi takdirde esasa ilişkin itirazların bilhassa taleple bağlılık ilkesi uyarınca gereği gibi hesaplama yapılmak üzere itirazlar doğrultusunda esastan kaldırılmasına veya bozulmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için yapılan takibe müteselsil kefil borçluların itirazının iptaline ilişkindir. Davacı, alacağın temliki yoluyla devraldıkları dava dışı banka ile asıl borçlu arasında imzalanan genel kredi sözleşmesini davalıların müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, asıl borçluya kullandırılan kredi borcunun ödenmediğini, alacağın tahsili için yapılan takibe davalıların haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptalini talep etmiş, davalılar zaman aşımı ve hak düşürücü sürenin dolduğu, kefalet sözleşmesinin şekil şartlarına uygun olmadığı, talep edilen faizin fahiş olduğu itirazında bulunmuş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davaya konu alacağın kaynaklandığı genel kredi sözleşmesi temlik eden dava dışı banka ile asıl borçlu arasında imzalanmış olup, davalılar genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Temlik eden bankaca kredi hesabı 27/01/1997 tarihinde kat edilmiş ve 5.075 TL borcun ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 gün içinde ödenmesi ihtar edilmiştir. İhtarname davalılara 31/01/1997 tarihinde tebliğ edimiş, davalılar 04/02/1997 tarihinde temerrüde düşmüştür. Temlik eden banka BDDK’nın 09/07/2001 tarihli kararı ile TMSF’ye devredilmiş, TMSF tarafından söz konusu alacak 13/02/2006 tarihli temlk sözleşmesi ile 3.045 TL asıl alacak, 57.647,77 TL işlemiş faiz ve 1.160 TL masraf toplam 61.852,77 TL üzerinden temlk alan davacıya devredilmiştir. Temik alan davacı tarafça ödenmeyen kredi borcu için davalılar hakkında 13/06/2013 tarihli takip talepnamesi ile takip başlatılmıştır. Uyuşmazlık, kredi alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, TBK’nın 598/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin dolup dolmadığı, takipte talep edilen asıl alacak ve işlemiş faizin fazla olup olmadığı noktasında çıkmaktadır. Davacı vekili temerrütten sonra takipten önce borçlular tarafından yapılan kısmi ödemelerin öncelikle faiz ve masraflardan düşülmesi gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu kısmi ödemelerin asıl borçtan düşülmesinin kanuna aykırı olduğunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de hükme esas alınan ikinci bilirkiş raporunda belirtildiği üzere takipten önce yapılan kısmi ödemeler alacağı temlik eden TMSF tarafından asıl boçtan düşülmüş ve temlik sözleşmesi ile temlik alan davacıya söz konusu krediden kaynaklanan asıl alacak 3.045 TL olarak temlik edilmiştir. Alacağı temlik alan davacı temlik sözleşmesi ile devraldığı alacak miktarı ile bağlı olup bundan daha fazla asıl alacak talep etmesine imkan bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı borçluların sorumlu oldukları asıl alacak miktarının ve buna bağlı olarak hesaplanacak temerrüd faizinin temlik sözleşmesinde belirlenen asıl alacak miktarı üzerinden hesaplanmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Yine bilirkişi raporunda belirtildiği üzere her ne kadar kredi sözleşmesinde daha yüksek temerrüd faizi öngörülmüş ise de davacı şirket yönetim kururlu kararı ile söz konusu alacaklara yasal faiz oranlarının uygulandığı fiili uygulamanın da bu yönde olduğu anlaşıldığından alacağın davacıya temlikinden sonra yasal temerrüd faiz oranlarının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir.Davaya konu kefalet sözleşmesi, temlik eden banka ile davalılar arsında 24/10/1996 ve 29/11/1996 tarihlerinde imzalanmış, sözleşme tarihinde 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte olup anılan kanun hükümleri uygulanacaktır. 818 sayılı Borçlar Kanununda kefalet sözleşmelerinin geçerlilik süresine ilişkin her hangi bir düzenleme yapılmamıştır. Gerçek kişiler tarafından verilmiş kefelatin sözleşmenin kurulmasından itibaren 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden kalkacağına ilişkin düzenleme 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 598/3 maddesi ile getirilmiştir. Bu tarihten önce imzalanmış kefalet sözleşmelerinde sözleşme süresine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 5/2. Maddesinde TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş ve başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuş ise hak sahibi TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıllık ek süreden yararlanacaktır. Davacı da TBK’nın yürürlüğe girdiği tarih olan 01/07/2012 tarihinden itibaren 1 yıllık süre dolmadan 13/06/2013 tarihinde davalılar hakkında takip başlatmıştır. Bu nedenle TBK 598/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü süre geçmemiştir.Davalılaraın bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir.Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirildiği için söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz zamanaşımı süresini doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzamıştır. Dolayısıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi, anılan Kanun’a eklenen ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur. 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilerek 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu düzenlenmiş bulunmaktadır.Davaya konu kredi borcu 27/01/1997 tarihinde kat edilerek muaccel hale gelmiştir. Bu tarihte zamanaşımı süresi 10 yıldır. Söz konusu alacak BDDK’nın 09/07/2001 tarihli kararı ile dava dışı bankanın TMSF’ye devri ile ba tarih itibarıyla fon alacağı olmuştur. 4389 sayılı Bankalar Kanuna 26/12/2003 tarihinde eklenen ek 3. Madde ile fon alacaklarında zamanaşımı süresi 20 yıla çıkarıldığından bu tarih itibarıyla 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmamış olduğundan zaman aşımı süresi 20 yıla çıkmıştır. 5411 sayılı bankacılık kanununun 141. Maddesinde de benzer hüküm düzenlendiğinden fon alacağı olan davaya konu alacakta zaman aşımı süresi 20 yıldır. Takip tarihi itibarıyla 20 yıllık zaman aşımı süresi dolmadığından davalının bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. İtirazın iptali davası takibe sıkı sıkıya bağlıdır. Davacı alacaklı takip talebinde istediği alacak miktarını ve takipten sonra alacağa uygulanmasını talep ettiği faiz oranını takip talebinde göstermiştir. İtiraz üzerine takibin devamını sağlamak için açtığı itirazın iptali davasında talep sonucunda itirazın iptali ile takibin takip talebindeki şartlarla devamını istemiştir. Buna göre itirazın iptali davasında talep edilen faiz oranı belirli olup mahkemece takipten sonra işleyecek faiz olarak taleple bağlılık ilkesi gereğince takip talebinde istenen bu faiz oranına hükmedilmiştir. Ayrıca takipte davacının kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından şartları oluşmamakla reddedilen miktar yönünden kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinde yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davalının bu yönlere ilişkin istinaf sebebi de yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalıların istinaf başvurularının HMK’ nın 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davacı yatırılan 121,30.TL, davalılar tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL ‘ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.359,18.TL istinaf karar harcından, katılma yoluyla istinafa başvuran davalılar tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 800,00.TL harcın mahsubu ile bakiye 2.559,18.TL ‘ nin davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonucunda 26/11/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.