Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/690 E. 2019/628 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/690 Esas
KARAR NO : 2019/628 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2019/20 Esas
TARİH : 21/02/2019 (Ara Karar)
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)- İhtiyati Tedbir Talebi
KARAR TARİHİ: 02/05/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, … İnşaatın 1980 yılında baba … tarafından kurulduğunu, … vefatından sonra işleri oğulları …. ve … ‘ün devraldığını, inşaat sektöründe aile şirketi olarak faaliyet gösteren … ve … kardeşlerin ….Tic. Ltd. Şti.’ni 25.05.1998 yılında kurmuş olduklarını, 2012 yılında unvan ve tür değişikliği yaparak anonim şirkete çevirdiklerini, müvekkil ile birlikte …, …, …, …’ün pay sahibi olduğu işbu davalı şirketin %16 hissesinin davacıya ait olduğunu ve tüm sermaye borcunun ödendiğini, işler büyüyüp geliştikçe davacı ile kardeşleri arasında kişisel sorunların ortaya çıktığını, davacının büyük kardeşleri olan diğer pay sahiplerinin davacıyı ötekileştirmek, dışlamak, şirket çalışanları ve ailesinin yanında küçük düşürmek, ekonomik kısıtlamalar uygulamak suretiyle yönetim dışında bıraktıklarını, baskı neticesinde yönetim kurulu üyeliğinden de istifa etmek zorunda kalan davacının yeterli bilgi alamadığı gibi, şirket denetim raporlarının da kendisine gösterilmemekte ve uzun zamandır kar payı dağıtımının da yapılmadığını, ayrıca davalı şirket ortağı olan diğer kardeşlerin izin almaksızın aynı ticari faaliyet alanında başka şirketler kurarak iş yapmakta davalı şirketin kazancının azalmasına, daha az proje yapmasına ve kar sağlayamamasına sebep olduğunu, bu nedenle ortaklar arasındaki güven ilişkisinin tamamen sona erdiğini, şirketin iyi idare edilmediğini, sürekli güvensizlik ortamı oluştuğunu, müvekkilinin kanuni haklarını tam olarak kullanamadığını, şirketin yönetimi hakkında ve muhasebesel anlamda tam olarak bilgi alamadığını, yönetime dahil olamadığını, aile şirketi olması hasebiyle yönetim kurulunda yer alan büyük kardeşlerinin denetim hakkını da tam anlamıyla müvekkiline kullandırtmadıklarını, bu nedenlerle davalı şirket paydaşlığı davacı açısından çekilmez hale gelmiş olduğunu ileri sürerek, öncelikle TTK hükümleri uyarında haklı davanın kabulüne, davalı şirketin TTK 531.md gereğince haklı sebeplerle feshine, aksi taktirde müvekkilinin haklı sebeple paydaşlıktan çıkarılmasının kabulüne, fazlaya ilişkin hak ve alacaklarının saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin alacaklarını da kapsayacak biçimde ayrılma payının hesaplandıktan sonra arttırılmak üzere şimdilik 50.000,00 TL asıl alacağın hak kazanıldığı günden itibaren işletilecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline, şirketin devri kabil mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına kayyım tayin edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davacının ortaklar arasındaki güven ilişkisi sona ermiş ve sürekli güvensizlik ortamı oluşmuştuğu iddiasının gerçek olmadığını, hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, yönetim kurulu ve genel kurul toplantı tutanakları incelendiğinde davacının 22.03.2018 tarihine kadar tüm bu toplantılara katılmış olduğunu, tüm alınan kararları da istisnasız imzaladığını, diğer ortaklar ve yönetimde bulunan kişiler arasında güvensizlik yaratacak olaylar olmadığını, bazı ortak yada ortakların arasında geçimsizlik, bir ortağın huysuzluğu, bazı ortakların yetersizliği, yeteneksizliği, yaşlılık gibi sübjektif sebeplerin TTK.nın 531.maddesine göre haklı fesih sebebi sayılamayacağını, davalı şirketin ortaklarının rekabet yasasına aykırı davrandıkları iddiasının doğru olmadığını, şirketin iyi idare edilmediği veya yönetiminde yolsuzluklar yapıldığı kanaatinin güçlendiği iddiasının soyut, sübjektif ve hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu, davacının, davacı şirketten bilgi alamadığı ve denetim hakkını kullanamadığı iddiasının da doğru olmadığını, davalı şirkette kâr payı dağıtımının yapılmadığı iddiasında ise, 26.03.2014 tarihinde yapılan 2013 yılına ait genel kurul toplantısında, davacının da katılımı ile net kârın dağıtılmayarak, fevkalade ihtiyat olarak ayrılmasına karar verildiğini, sonraki yıllar içinde davacının kar payı dağıtılmasına ilişkin bir talebinin olmadığını, davalı şirkete kayyum atanması isteminin yasal dayanağının olmadığını, haksız ve dayanaksız ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiğini savunarak, davacının öncelikle ihtiyati tedbir ve kayyum atanmasına ilişkin taleplerinin reddine, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksum tüm talep ve iddialarının reddine, her halukarda haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın tüm müvekkilleri yönünden esastan reddine, davanın reddi ile yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 21/02/2019 tarih 2019/20 Esas sayılı ara kararında;”Dava, Anonim Şirketin haklı nedenle feshi veya ortaklıktan çıkma isteğine ilişkindir.Davacının davalı şirketin ortaklarından olduğu, davalı şirketin merkez adresinin mahkememiz yetki alanında kalması nedeniyle mahkememizin yetkili bulunduğu saptanmıştır.Bilindiği üzere anonim şirketin haklı nedenle feshi TTK 531. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre haklı nedenlerin bulunması halinde şirket ortağı şirketin feshini isteyebilir. Ancak mahkeme bu davalarda fesih yerine, ortaklıktan çıkmaya veya duruma uygun düşen kabul edilebilir bir çözüme de karar verebilmektedir. Mahkemece fesih yerine bedeli karşılığında ortaklıktan çıkmaya veya duruma uygun düşen kabul edilebilir bir çözüme karar verebilmek için her halükarda haklı nedenlerin varlığı şarttır.Somut davada davalılar haklı nedenlerin bulunmadığını savunmuşlardır. Davacının ileri sürdüğü haklı nedenin bulunup bulunmadığı ancak yargılama ile belirlenebilir niteliktedir. Davacı tarafından dosyaya sunulan deliller haklı nedenlerin bulunduğuna ilişkin mahkememize bu aşamada yeterli kanaat vermediği gibi yaklaşık ispat koşullarının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır. Diğer yandan davacı ihtiyati tedbir olarak şirketin devri kabil mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini istemiştir. Bir anonim şirketin mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması, şirketin faaliyetini tümden engelleyebileceği gibi, ileride telafisi imkansız zararların doğmasına yol açabilecek niteliktedir. Dolayısı ile mevcut delil durumuna göre bu yöndeki talep mahkememizce yerinde görülmemiştir. Davacı ayrıca şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir yolu ile davalı şirkete kayyım tayin edilmesini de istemiştir. Davalı şirketin yönetim kurulunun halen mevcut olması, yönetim kurulunun azli hususunda dava açılmamış olması, açılan davanın niteliği dikkate alındığında yaklaşık ispat ve kayyım atanmasını gerektiren koşulların gerçekleşmemesi nedeniyle…”gerekçesi ile,
Yerinde görülmeyen ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davalıların cevap dilekçesinde haklı nedenlerin bulunmadığını savunduklarını ancak dosyaya herhangi bir delil sunmadıklarını ve beyanlarını somutlaştıramadıklarını, Davaya cevap dilekçeleri ile davaya dayanak iddialarını ikrar ettiklerini, Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen genel kurul evraklarından, tescil belgelerinden ve davalı cevap dilekçesinden anlaşılacağı üzere 2013 yılı genel kurulu dışında hiçbir şekilde kar payı dağıtılması yönünde karar alınmadığı gibi aksi yönde de bir karar alınmadığının tespit edildiğini, Davalı şirketin tipik bir aile şirketi olduğunu, davacının ağabeylerinin çoğunluk pay sahibi olduğu gerçeği karşısında ellerindeki gücü kötüye kullandıklarını, davacının azınlıkta olması sebebiyle haklarının ihlal edildiğini, ortaklık ilişkisinin davacı açısından çekilmez hale geldiğinin açıkça görüldüğünü, Davalı şirket kayıt ve belgelerinin bilirkişi marifetiyle incelenmesi gerektiğini, ancak davalı şirkete ait davalı şirketçe inşası tamamlanarak halihazırda kiralama suretiyle iyi niyetli 3.kişilere devredilmesi halinde, dava konusu hakkın elde edilmesinin hayli güç veya imkansız hale gelmesi ihtimalinin söz konusu olduğunu, HMK’da, doktrinde ve Yargıtay uygulamalarında ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için dava konusu hakkın kesin olarak ispatı aranmamakta, yaklaşık olarak ispat ile yetinildiğini, Davalının yalnızca inşası tamamlanarak kiralamak ve işletmek suretiyle gelir elde ettiğini ve devri kabil bulunan taşınmazlar hakkında işlemler yapılmasının önlenmesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini, Genel kurulun birçok kez kanuna aykırı şekilde toplantıya çağrılmış olması, azınlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlali, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kar payının düzenli azalmasının İsviçre öğretisinde haklı sebep sayıldığı hükmün gerekçesinde belirtildiğini, İster tarafların şahsını ilgilendiren olgular olsun, isterse taraflar dışındaki etkenlerin değişmesi olsun, söz konusu olgular taraflardan birisi için ilişkiyi çekilmez hale getiriyorsa haklı sebeple fesih hakkı doğacağını, Aile tipi anonim şirketlerde ortaklar arası ilişkilerin kişi ortaklarına yaklaşmakta olup güven esasının temel olduğunu, Ortaklar arasındaki güven ilişkisini zedeleyen davranışlar, ortaklığın nakit ihtiyacı olmamasına rağmen azınlığın zararına olarak hiç kar dağıtılmaması ya da çok az kar payı dağıtılması, bütün yönetim görevlerinin bir pay sahibine toplanması, genel kurulun uzun süre karar alma yeteneğinden yoksun kalması ya da yönetim işlerini yürütememesi veya yönetim kurulunda oyların yarı yarına olup her iki tarafın oyunda ısrar etmesi ve bir karar alınamamasının, ortaklığın sürekli olarak azınlığın aleyhine karar alması vb nedenlerin doktrinde aile tipi anonim ortaklık yapısının feshi için haklı sebeplere örnek olarak gösterildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 21/02/2019 tarihli tedbir talebinin reddine ilişkin ara kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılması ile tedbir talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/20 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca anonim şirketin haklı nedenle feshi, olmazsa davacının ortaklıktan çıkartılması istemine ilişkindir. Davacı vekili tarafından yargılamanın devamında 19/02/2019 tarihli dilekçe ile; davalı şirketin devri kabil malları üzerine ihtiyati tedbir konulmasını ve yine ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmaması, davalıların şirket yönetiminde usulsüz uygulamaları bulunması sebebiyle ve şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına kayyım tayin edilmesini talep etmiştir. Mahkemece, 21/02/2019 tarihli ara karar ile, “Bir anonim şirketin mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması, şirketin faaliyetini tümden engelleyebileceği gibi, ileride telafisi imkansız zararların doğmasına yol açabileceği, dolayısı ile mevcut delil durumuna göre bu yöndeki talep mahkememizce yerinde olmadığı, bunun yanı sıra, şirketin zarar görmesinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir yolu ile davalı şirkete kayyım tayin edilmesini talep etmiş ise de, davalı şirketin yönetim kurulunun halen mevcut olması, yönetim kurulunun azli hususunda dava açılmamış olması, açılan davanın niteliği dikkate alındığında yaklaşık ispat ve kayyım atanmasını gerektiren koşulların gerçekleşmediği” belirtilmek suretiyle her iki tedbir talebinin reddine karar verilmiş, ara karara karşı davacı vekili tarafından istinafa başvurulmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 389. maddesi “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” hükmünü içermektedir.Mevcut durumun değişmesi halinde hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi söz konusu olan hallerde ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilebilir. Kanun koyucu bu konuda hakime oldukça geniş bir takdir alanı bırakmıştır. İhtiyati tedbir talep eden taraf, tedbire esas olan hakkını, ihtiyati tedbir sebep veya sebeplerini keza davanın esası yönünden de haklılığını yaklaşık olarak ispat etmesi gerekir. (HMK m.390/3) Yani ispatı gereken hususların tam olarak olmasa da kuvvetle muhtemel gösterilmesi gerekmektedir. Davacı vekili tarafından tedbir konulması istenilen davalı şirketinin şirketin malvarlığı dava konusu olmadığından ve dava konusu olmayan şeyler hakkında da tedbir kararı verilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesinden verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, davacının bu konudaki ihtiyati tedbire ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından şirketin yönetiminde yer alanların şirketi kötü yönettiği ve şirketi zarara uğrattığı, bu nedenle yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılarak şirkete tedbiren kayyım atanması gerektiği ileri sürmüş ise de, asıl olan şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesi olduğu, şirkette organ boşluğu olmadığı, davalı şirket yöneticilerin şirketi kötü yönetip yönetmediğinin ve şirketin içinin boşaltılıp boşaltılmadığının ancak yapılacak yargılama sırasında toplanacak delilerle ortaya çıkacağı, bu aşamada dosyaya yaklaşık ispatı sağlayacak herhangi bir delil de sunulmadığı görülmekle, davacının bu yöndeki talebinin reddine ilişkin olarak ilk derece mahkemesinden verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacının bu yöndeki ihtiyati tedbire ilişkin istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurularının HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcı istinaf eden davacı tarafından yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/05/2019 tarihinde HMK’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.