Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/659 E. 2021/124 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/659 Esas
KARAR NO : 2021/124 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/10/2018
NUMARASI : 2014/384 Esas 2018/992 Karar
BİRLEŞEN İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN
2013/148 ESAS, 2017/372 KARAR SAYILI DAVA:
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 04/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, vekil eden davalı firmadan toplam 12 parti halinde muhtelif miktarlarda sodyum sülfat alındığını, bu süre zarfında üretimde bazı aksaklıklar yaşanmaya başlandığını, uzun süren incelemelerin neticesinde kullanılan hammaddelerin kimyasal analizleri yapıldığı ve davalı firmadan en son, 28.07.2011 tarihli fatura ile alınan toplam 11.000 Kg ürün ile 06.11.2012 tarihinde alınan toplam 26.240 Kg ürünün analizleri yapıldığı, bu analizler neticesinde “… ” diye alınan hammaddenin basit sanayi tuzu olduğunun anlaşıldığını, müvekkili şirketin bu durumu davalı firmaya bildirdiği ve konunun halledilmesinin istendiğini, ancak geçen süre içerisinde olumlu bir gelişme olmadığını, bunun üzerine 12.03.2013 tarihinde davalı şirkete gönderilen bir yazıyla son iki partide gönderilen ve kullanılmamış olan ürünün geri alınmasının istendiğini, ancak davalı firma önce bunu kabul ettiyse de, akabinde tüm iddiaları reddettiğini, bununla da kalmayarak 06.11.2012 tarihli ve 9.134,14 TL tutarlı son faturalarını İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasında takibe koyarak müvekkili şirkete ilamsız ödeme emri çıkarttığını, takibe süresi içerisinde itiraz edildiğini, davalı firmadan satın alınarak kullanılmadan depolarda bekletilen ürünler için fiyat farkı faturası kesilerek davalı firmaya gönderildiğini, ancak bu faturalara Çorlu …. Noterliğinin 03.04.2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile itiraz ederek iade ettiklerini, bu nedenlerle 13.754,56 TL alacağın davalı taraftan tahsili ile verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafından dava dilekçesinde belirttiği üzere müvekkili şirketten sodyum sülfat satın aldığını, bu arada 2010 yılında ne satışı yapılmışsa 2011 tarihinde ve 2012 tarihinde de aynı ürünün yani sodyum sülfatın satışları davacı tarafa yapıldığını, ancak davacı taraf her nedense 2011 yılında ve 2012 yılında müvekkili şirketten satın almış oldukları sodyum sülfatın aslında sodyum sülfat değil de basit sanayi tuzu olduğunu ileri sürerek müvekkili şirkete fiyat farkı faturaları gönderdiklerini, faturalarda müvekkile şirketçe ihtarname yolu ile davacı tarafa iade edildiğini, 06.11.2012 tarihli 9.134,14-TL bedelli faturadan dolayı ise halen alacaklarının bulunduğunu, davacı tarafın delil listesinde yer alan analizin müvekkili şirketçe satılmış olan sodyum sülfat maddesi üzerinde yapılıp yapılmadığına dair kesin bir veri yer almadığını, müvekkili şirketçe satılmış olan sodyum sülfat maddesinin şu ana kadar davacı şirketçe mal üretiminde çoktan kullanılmış olması gerektiğini, bu nedenle böyle bir analizin yapılmasının imkânı olmadığını, dosyada yer alan analiz raporunun bu nedenle hiçbir hukuki geçerliliği bulunmadığını, yine uyuşmazlığın çözümü için şayet müvekkili şirketten satın alınan malda bir ayıp söz konusu ise bu ayıbın davacı tarafından müvekkili şirkete 30 gün içerinde bildirilmesi gerektiğini, ancak davacı taraf 2010 yılındaki satın alma işlemi ile ilgili olarak hiçbir itirazda bulunmadığını, 2011 -2012 yıllarındaki satın alma işlemlerine ise 12.03.2013 tarihinde bir itirazda bulunduğunu, bu nedenlerle söz konusu itirazlarda kanunda belirtilen ayıp ihbarları sürelerini çoktan aştığını, davacı tarafından müvekkili şirkete çıkartılmış olan fiyat farkı fatura tutarlarının da neye göre ve hangi veriler esas alınarak çıkartıldığını anlaşılmadığını, müvekkili şirketin davacı tarafa ne fiyat farkından kaynaklanan ne de başka bir nedene dayalı hiçbir borcu bulunmadığını, talep edilen 13.745,56 TL haksız ve kötü niyetli olarak müvekkili şirketten talep edildiğini, davacı tarafın müvekkili şirketten alacaklı olmamakla birlikte müvekkili şirket 06.11.2012 tarihli 9.134,14-TL bedelli faturadan dolayı alacaklı olduğunu, iş bu alacağın tahsili içinde İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, ancak davacı taraf bu icra takibine de haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, itirazın iptali için İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/148 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, bu nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile,vekil eden davacının davalıdan olan alacağını tahsil etmek amacı ile aleyhine İstanbul 36.İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve borçluya ödeme emri gönderildiğini, ancak davalının icra takibine itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalının itiraz dilekçesinde belirttiği iddiaların gerçek dışı olduğunu, zira davacı şirket tarafından davalı tarafa 26.240 kg sülfat satıldığını ve söz konusu sülfatın 05/11/2012 tarihinde sevk irsaliyesi ve teslimat makbuzu ile teslim edildiğini, ancak davalı tarafın söz konusu mal için herhangi bir ödemede bulunmadığım, yapılan icra takibine de kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, anılan nedenlerle davanın kabulü ile davalının takibe haksız itirazının iptaline, davalının %40 icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, vekil eden davalı şirketin inşaat sektöründe yaygın olarak kullanılan yalıtım malzemelerinin üretimini Çorlu-Tekirdağ’da kurulu fabrikasında yaptığını, davalının cam yünü üretiminde kullanılan kimyasal maddelerden birinin de “sodyum sülfat” olduğunu, bu amaçla davacı firmadan ilki 17/02/2010 tarihinde, sonuncusu ise 06/11/2012 tarihinde olmak üzere toplam 12 parti halinde muhtelif miktarlarda sodyum sülfat aldığını, bu süre zarfında üretimde bazı aksaklıklar yaşandığını ve bunun nedenlerinin araştırıldığını, yapılan analizler sonucu davacıdan en son 28/07/2011 tarihli fatura ile alman toplam ll.OOOkg ürün ile 06/11/2012 tarihinde alman toplam 26.240kg sodyum sülfat diye adlandırılan ürünün basit sanayi tuzu olduğunun anlaşıldığını, davalı şirketin bu durumu davacı şirkete bildirdiğini, ancak aradan geçen süreye rağmen olumlu bir gelişme olmadığını, bunun üzerine 12/03/2013 tarihinde davacı şirkete gönderilen bir yazı ile son iki partide gönderilen ve kullanılmamış olan ürünün geri alınmasının istendiğini, davacı tarafın önce bunu kabul ettiğini, ancak sonrasında tüm bu iddialarını reddettiğini, kendilerinin bununla kalmayarak 06/11/2012 tarihli ve 9.134,14 TL bedelli faturayı İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe koyduğunu, davacı firmadan alınan ürünler için fiyat farkı faturası kesilerek davacı firmaya gönderildiğini, ancak davacının bu faturalara Çorlu ….Noterliği’nin 03/04/2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile itiraz ederek iade ettiğini, davacı tarafın bu uzlaşmaz tutumu üzerine 13.754,56 TL alacağın tahsili amacı ile İstanbul 20.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/119 Esas sayılı dosyası ile karşı bir alacak davası açıldığını, bu nedenle her iki dava dosyasının birleştirilmesini talep ettiklerini, anılan nedenlerle öncelikle İstanbul 20.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/119 Esas sayılı dosyası ile açılan dava ile işbu davanın birleştirilmesini, davacının açmış olduğu işbu davanın reddi ile açmış oldukları davalarının kabulü ile 13.754,56 TL alacağın davacı taraftan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 16/10/2018 tarih ve 2014/384 Esas – 2018/992 Karar sayılı kararında;”…Somut olayda iddianın ileri sürülüş biçimine göre aliud ifanın, uyuşmazlık konusu olduğu tespit edildikten sonra, bu iddianın ispatının incelenmesinde, davacı, son iki parti ürün (28/07/2011 ve 06/11/2012 tarihli faturalara konu ürün) hakkında analiz yaptırdığını ve sodyum sülfat değil basit sanayi tuzu olduğunun anlaşıldığını iddia etmektedir. Dava dosyası kapsamında, davacı yedinde bulunan ürün üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde de incelemeye tabi ürünün sodyum sülfat olmadığı tespit edilmiştir. Ne var ki, gerek davacının analiz yaptırdığı gerek Mahkememiz tahkikatı kapsamında üzerinde inceleme yapılan ürünlerin davalı tarafından davacıya teslim edilen ürünler olup olmadığı belli değildir. Davalı en son 06/11/2012 tarihinde davacıya ürün teslim etmiş olup bu ürünler 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Bundan önceki 22/07/2011 tarihli ve 28/07/2011 tarihli faturaya konu ürünler de 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Görüldüğü üzere davacı, aylar sonra, kendisine teslim edilen ürünlerin faturada yazılı ürünler olmadığını iddia etmektedir ki davacı hem bu iddiasını hem analize konu kıldığı ürünlerin kendisine teslim edilen ürünler olduğunu ispat yükü altındadır. Ne var ki bu yönde dosyada delil bulunmamaktadır. Tacir olan ve basiretli davranma yükümlülüğü altında bulunan davacı, ürünleri alır almaz ve hatta teslim sırasında davalı yanın da hazır bulunduğu ortamda numune alımını gerçekleştirmeli, ürünlerin anlaşmaya göre teslim edilmesi gereken ürünler olup olmadığını tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde ortaya koymalı veya en azından ortaya koymaya yarayacak davranışları sergilemedi idi. Oysa, davacı defterlerine de işlediği faturalara konu ürünlerin, faturada yazılı ürün olmadığını aylar sonra iddia etmektedir ve bu iddiasını ispatlayacak hiçbir somut delil de gösterememektedir. Bu nedenledir ki, davacının, teslim edilmesi gerekenden başka bir ürün teslim edildiği iddiası, somut dosyada ispat edilebilmiş değildir. Buna mukabil, davalının birleşen dava dosyasına dayanak takip dosyasına konu fatura konusu malın teslim edildiği ve bedelinin ödenmediği uyuşmazlık konusu değildir. Sonuç olarak, asıl dava dosyasında davacının iddiasının ispat edilemediği kanaati ile asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kabulüne karar verilerek…”gerekçesi ile, 1-Asıl davanın reddine, 2-Birleşen davanın kabulü ile bu dosya davacı tarafından davalısı aleyhine başlatılan İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında vaki davalı itirazının iptaline, takibin 9.134,14 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın takip tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, Hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında hesaplanan 1.826,82 TL icra inkar tazminatının birleşen dosya davalısından alınarak birleşen dosya davacısına verilmesine,
karar verilmiş ve karara karşı davacı / birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı / birleşen davada davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Davanın, alıcı tarafından satın almak için talep edilen ürün yerine, satıcının bir başka ürünü göndermesinden kaynaklanan bir ticari ihtilaf olduğu, davalı satıcı öncelikle ayıplı ifa nedeniyle ön görülen ayıp ihbar sürelerinin geçirildiğini bu nedenle talep haklarının düştüğünü ileri sürdüğünü, ayrıca en kolay savunma yoluna başvurduğu, ; “Dava konusu edilen ürünler bana ait değil ” savunmasını yaptığını, Yerel mahkeme ise davayı iki nedenle reddettiğini, bunlardan ilkinin ; yerel mahkeme davalı tarafından yapılan ifanın ayıplı ifa olmayıp, “aliud ifa” olduğunu kabul etmekle birlikte ; “… Yasada aliud ifa için bir süre öngörülmemiş ise de bunun ticari hayatın sınırları içerisinde ve makul bir süre içinde yapılması gerekir. Aksinin kabulü, alınan her ürünün aylar hatta yıllar sonra aynı iddiaya maruz kalması anlamına gelir ki bu durum ticari hayatı içinden çıkılması imkansız bir kaosa sürükler…” şeklinde bir ifadeyle aliud ifayı yine ayıplı ifaya dönüştürdüğünü, İkinci neden ise ; ” …Davalı en son 06/11/2012 tarihinde davacıya ürün teslim etmiş olup bu ürünler 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Bundan önceki 22/07/2011 tarihli ve 28/07/2011 tarihli faturaya konu ürünler de 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Görüldüğü üzere davacı, aylar sonra, kendisine teslim edilen ürünlerin faturada yazılı ürünler olmadığını iddia etmektedir ki davacı hem bu iddiasını hem analize konu kıldığı ürünlerin kendisine teslim edilen ürünler olduğunu ispat yükü altındadır. Ne var ki bu yönde dosyada delil bulunmamaktadır….” şeklinde ifade edildiği, kısaca yerel mahkeme, dava konusu malların davalı tarafından teslim edilen mallar olup olmadığının taraflarınca ispat edilmediğini ileri sürdüğünü, Mahkemenin bu açıklamaları yerinde olmadığını, müvekkili şirketin, davalı firmadan en son 06.11.2012 tarihinde alım yapmış ve cam üretiminde meydana gelen aksaklıkları uzun bir süre araştırdıktan sonra, doğan şüphe üzerine en son satın aldığı ve bundan bir önce satın aldığı ürünlerden numuneleri analize yolladığı, 15.01.2013 tarihli rapor üzerine 24.01.2013 tarihinde durumu davalı firmaya bildirdiği, davalı firmaya müvekkilince yazılan 12.03.2013 tarihli faks mesajında ise bu husus teyit edildiğini, Kadı ki , Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafında verilen 1992/15-649 E. sayıl kararına konu teslimde metrekaresi kararlaştırılandan küçük olan taşınmaza ait olup, bu teslimde Genel Kurul tarafından aliud ifa kabul edilerek ; “Bu itibarla; yüklenici tarafından bağımsız bölümün kararlaştırılandan küçük yapılması halinde teslimde çekince koymaya, ya da ihbara gerek olmaksızın eksik ifadan ötürü genel hükümlere göre BK.nun değişik 126 /son maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresinde dava açılabileceği gözönünde tutularak Özel Daire kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve Yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmadır.” denilmek suretiyle, aliud ifa halinde her hangi bir çekince konulmasına yada ihbara gerek olmadan alıcını 5 yıllık zamanaşımı süresinde dava açabileceği belirtildiğini, Yargıtay’ın yukarıda arz edilen bu ve benzer karaarlarında aluid ifanın her zaman ve en fazla zamanaşımı süresi içersinde ileri sürülebileceğini açıkça ortaya konulduğu, oysa yerel mahkeme ; “… Yasada aliud ifa için bir süre öngörülmemiş ise de bunun ticari hayatın sınırları içerisinde ve makul bir süre içinde yapılması gerekir …” diyerek makul bir süre adı altında kendince belirsiz bir süre koymakta olduğu, Yargıtay kararları ve yerleşmiş uygulamaya göre bu süre dava zamanaşımı süresi olduğu, bu nedenle davanın öncelikle itirazın makul süre içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle reddinin hukuka aykırı olduğunu, Öte yandan, müvekkili şirketin yaklaşık 100 milyon dolar yatırım hacmine sahip, ülkemizin önde gelen sanayi kuruluşlarından biri olduğu, müvekkili şirketin tüm hesap ve kayıtları yeminli mali müşavirler ve bağımsız denetleme kuruluşları tarafından denetlenmekte olup, vergi hacminin büyüklüğü nedeniyle de ayrıca sürekli olarak Maliye denetimine tabi olduğu, hal böyle olunca, tüm üretim ve satışların yanı sıra dışarıdan tedarik edilen tüm ham maddelerde bu denetime tabi olduğu, dosyada mübrez sevk irsaliyeleri incelendiğinde görüleceği üzere, dışarıdan gelen tüm ham maddeler öncelikle kapıda sıkı bir denetime tabi, tutularak alınmakta ve ticari defterlere eksiksiz olarak kaydedilmekte olduğu, bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, müvekkilinin Çorlu’da bulunan fabrikasına giren tüm hammaddeler tümüyle şirket defter ve kayıtlarında mevcut olduğu, Ayrıca müvekkili şirketin, üretiminde kesinlikle üretiminde “Basit Sanayi Tuzu” diğer bir ifadeyle Sodyum Klorül kullanmadığını, müvekkiline ait ve ilgili yıllara dair ticari defter ve kayıtlar geriye doğru incelendiğinde hiç bir şekilde “Basit Sanayi Tuzu” alımı görülmediğini, müvekkili şirketçe üretimi yapılan cam yünü üretiminde kullanılan hammeddeler ; soda, etibor, dolamit, feldspat, sodyum sülfat, kum, kalker, sodyum nıtrat, kırık cam olup, bu üretimde kesinlikle Sodyum Klorül kullanılmadığını, Kaldı ki, 38.000 kg. gibi büyük bir miktarda alınan hammaddenin (Tuzun) alınarak depolanması ve ticari defter ve kayıtlara işlenmemesi de mümkün olmadığını, müvekkili şirkete ait defter ve kayıtlar incelendiğinde, bu miktarlarda davalı şirketten yapılan “Sodyum Sülfat” alımı dışında ne bir tuz ne de başka benzer bir hammadde alımı görülmeyeceğini, ancak yerel mahkeme bu yönde bir araştırmayı dahi ön görmediği, müvekkilinin ticari defter ve kayıtları özellikle hammade girişlerine dair kayıtlarının geriye doğru incelendiğinde basit sanayi tuzu adı verilen bir hammadde alımının bulunmadığı görüleceğini, Ayrıca müvekkilince ayrı bir depoda muhafaza edilen yerel mahkemece yaptırılanve keşif esnasında numune alınan dava konusu ürünün miktarı ile davalı tarafın ” sodyum sülfat” diye sattığı son iki alıma konu ürün miktarları bir bir aynı olduğunu, Davalı taraf, yine son beyan dilekçesinde, müvekkilinin kendilerinden aldığı ürünü tükettiğini ileri sürdüğünü, böyle bir bilgiye nasıl ulaştıkları, müvekkilinin üretim prosesi hakkında nasıl böyle bir fikir yürütebildiklerinin anlaşılamadığı, davalı taraftan “Sodyum Sülfat” adı altında alınan ürün kesinlikle tüketilmediği, bunun yerine müvekkili şirketçe, davalıdan alınan ürünlerin “basit Sanayi Tuzu” olduğu anlaşılması üzerine, yeniden “Sodyum Sülfat” alımları yapılmıştır ve halen yapılmakta olduğu, bu alımlar defter ve kayıtlarda kolayca görüleceğini, kaldı ki müvekkilinin “Cam Yünü” üretimi yaparken kullandığı “Sodyum Sülfat” miktarı da belli olduğu, buradan hareketle müvekkili tarafından üretilen cam yünü miktarı ile alınan “Sodyum Sülfat” miktarı karşılaştırıldığında bu iddianın da yersizliği kolaylıkla ispatlanacağını, Davalı şirket bizzat tuz üretimi yapmamakta, piyasadan topladığı ürünlerin (tuz) satışını yapmakta olduğunu, bu nedenle kendisine ait bir markası da bulunmadığı, bu nedenle çoğu üzerinde isim olmayan ürünleri, yada piyasadan topladığı üzerinde bir tuz üreticisinin etiketi bulunan ürünleri satmakta olduğu, bu nedenle dava konusu ürünlerden numune alındığı keşif esnasında doğrudan bu “… bunlar bize ait değil…” şeklinde beyanda bulunduklarını, bu yapılabilecek en basit itiraz olup, yerel mahkeme bu savunmayı esas aldığı ve gerekli defter ve kayıtlar üzerinde bir inceleme yapmadığını, gerekli tetkik ve inceleme yapılsaydı bu ürünlerin davalıya ait olduğunun kolaylıkla görüleceğini,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava; taraflar arasındaki sodyum sülfat satış sözleşmesi kapsamında, davalı tarafından satılan ürünlerin sodyum sülfat olmaması nedeni ile bir kısım mallar için iade faturası bir kısım mallar içinse fiyat farkı faturası tanzim edildiği iddiasıyla iade ve fiyat farkı faturasına konu miktarın tahsilini talepli alacak davasıdır.
Birleşen dava ise, davalı-birleşen dosya davacısı tarafından davacı-birleşen dosya davalısı aleyhine 9.134,14 miktarlı fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, 1-Asıl davanın reddine, 2-Birleşen davanın kabulü ile bu dosya davacı tarafından davalısı aleyhine başlatılan İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında vaki davalı itirazının iptaline, takibin 9.134,14 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın takip tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı / birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında yazılı bir satış sözleşmesi olmadığı gibi, sipariş formu da bulunmamaktadır. Taraflar arasında malın teslim edildiği ve birleşen davaya konu fatura bedelinin ödenmediği konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık davalının sattığı malın ayıplı ifamı yoksa sözleşmeye aykırı ifa mı(aliud ifa)olduğu konusunda toplanmaktadır. Somut olayda davacı, davalı tarafından teslim edilen ürünün sodyum sülfat değil sodyum klorür olduğunu iddia etmektedir ve davacı tarafından yaptırılan analiz ile Mahkemece yaptırılan analize göre, üzerinde inceleme yapılan ürünün sodyum sülfat olmadığı, bilirkişi raporuna göre bunlar birbirinden kimyasal yapıları ve özellikleri yönünden farklı ürünler olduğu tesbit edilmiştir.Bu kapsamda “ayıp” ile “sözleşmeye aykırı ifa (aliud ifa)” kavramlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır. Ayıp, taraflar arasındaki sözleşme ile kararlaştırılan vasıfların eksikliği veya kararlaştırılmamış olsa dahi dürüstlük kuralı gereğince satılan üründe bulunması gerekli vasıfların eksikliği iken; sözleşmeye aykırı ifa (aliud ifa), Satım sözleşmesinde öngörülen özelliklerde mal teslimi yapılmaması halinde ayıplı teslim değil, satılandan başka birşeyin teslimi (aliud teslimi) söz konusudur.Mahkemece uyuşmazlığın ayıplı ifadan değil aliud ifadan kaynaklandığı tesbit edilmiştir. Ayıplı ifa halinde ayıplı olsa da bir ifa mevcutken, aliud ifada ise sözleşme hiç ifa edilmemiş kabul edilmektedir. Bu nedenle aliud ifa halinde yüklenici, ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre değil, borcun hiç ifa edilmemesine ilişkin TBK’nın 112. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca sorumlu tutulmalıdır. Bu durumda alıcı için muayene ve ihbar külfetinden söz edilmesi mümkün olmadığından, uyuşmazlık halinde ayıp ihbarına ilişkin sürelerin uygulanması söz konusu olmayıp genel zamanaşımı sürelerinin dikkate alınması gereklidir. Aliud ifa halinde alıcı bu teslimi kabul etmiş ise, satıcı TBK’nın 112. maddesi gereğince sözleşmeye aykırı ifada hiçbir kusuru olmadığını kanıtlamadıkça oluşan zarardan sorumludur.Satım sözleşmesinde öngörülen özelliklerde mal teslimi yapılmaması halinde ayıplı teslim değil, satılandan başka birşeyin teslimi (aliud teslimi) söz konusu olup; TBK 112. maddesi uyarınca borç hiç veya gereği gibi ifa edilmediği takdirde borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.Somut olayda davacı iddiası ve bilirkişi raporundaki tespit dikkate alındığında ayıplı mal teslimi değil, aliud teslim (sözleşmede kararlaştırılandan farklı mal teslimi) iddiası mevcuttur.Taraflar arasında yazılı bir satış sözleşmesi olmadığı gibi, sipariş formu da bulunmamaktadır. Malların teslimi hususunda herhangi bir ihtilaf yoktur. İhtilaf teslim edilen malların sipariş edilen mallar olup olmadığı noktasındadır. Bu hale göre, mallar uhdesinde olan davacı siparişine aykırı mal gönderildiğini ispat yükü altındadır.Mahkemece alınan 10/06/2014 tarihli bilirkişi raporunun 6.cı sayfadaki 9/d maddesinde, davacı defterlerinde basit tuz alımına ait herhangi bir kayda rastlanmadığı belirtilmiştir.Davalı vekili, davacı tarafın delil listesinde yer alan analizin ve mahkemece yaptırılan incelemenin müvekkili şirketçe satılmış olan sodyum sülfat maddesi üzerinde yapılıp yapılmadığına dair kesin bir veri yer almadığını, bu nedenle yapılan analizleri kabul etmediğini beyan etmiş olup gerek davacının analiz yaptırdığı gerekse mahkemece yargılama kapsamında üzerinde inceleme yapılan ürünlerin davalı tarafından davacıya teslim edilen ürünler olup olmadığı belli değildir. Davalı en son 06/11/2012 tarihinde davacıya ürün teslim etmiş olup bu ürünler 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Bundan önceki 22/07/2011 tarihli ve 28/07/2011 tarihli faturaya konu ürünler de 19/03/2013 tarihli iade faturasına konu edilmiştir. Görüldüğü üzere davacı, aylar sonra, kendisine teslim edilen ürünlerin faturada yazılı ürünler olmadığını iddia etmektedir ki davacı hem bu iddiasını, hemde analize konu kıldığı ürünlerin kendisine teslim edilen ürünler olduğunu ispat yükü altındadır. Ne var ki bu yönde dosyada delil bulunmadığı tesbit edilmiştir.HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; Asıl davada davacı / birleşen davada davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, asıl ve birleşen dava yönünden mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, asıl davada davacı / birleşen davada davalı vekilinin asıl ve birleşen dava yönünden istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan asıl davada davacı – birleşen davada davalı vekilinin asıl ve birleşen dava yönünden istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl davada davacı – birleşen davada davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince asıl dava yönünden alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcının istinaf eden tarafından yatırılan (35,90.TL+35,90.TL=) 71,80.TL harçtan mahsubu ile bakiye 12,50.TL’ nin talep halinde asıl davada davacı / birleşen davada davalıya iadesine, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince birleşen dava yönünden alınması gereken 623,95.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 04/02/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.