Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/653 E. 2021/123 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/653 Esas
KARAR NO : 2021/123 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/10/2018
NUMARASI: 2017/953 Esas 2018/1191 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, Müvekkili şirketin yurt dışına ihracat yaptığını, davalıdan 26.01.2017 tarihli 06.02.2017 tarihli ve 06.03.2017 tarihli faturalarla ”…” satın aldığını, alınan lastiklerin eşofman imalatında kullanıldığını, üretilen emtianın ihracatın yapılması için mümessil şirkete teslim edildiğini, ihracat öncesi yapılan testlerde kumaşta bir sorun çıkmamakla birlikte davalıdan satın alınan lastiklerde kanserojen madde tespit edildiğini, bunun üzerine mümessil şirket tarafından ihracat durdurularak tüm ürünlerde detaylı test ve inceleme yapıldığını, müvekkilinin durumu derhal davalı yetkililerine bildirdiğini, davalı şirket yetkililerin ise ürünlerin kendilerine ait olmadığını, başka şirketlerden satın aldıklarını, zararı karşılayacaklarını bildirdiklerini ; davalıdan satın alınan lastiklerin kullanıldığı, ürünlerin büyük mali değerinin bulunması nedeni ürünlerin bu şekli ile ihraç edildiğini, alıcının emtiayı teslim alıp almadıklarını bildiklerini, emtianın iade edilme olasılığının bulunduğunu; normal ihracat prosedüründe ürünlerden numune alınarak laboratuvar incelemesi yapıldığını, ancak test bedelinin müvekkiline yansıtılmadığını, somut olayda ise, kanserojen maddesine rastlanması nedeni ile detaylı şekilde tüm ürünlerin ayrı ayrı incelenerek rapor alınması nedeni ile ürünlerin uzun süre depoda bekletildiğini, müvekkilinin beklemeden kaynaklı 4.389,00-TL navlun ücreti ile laboratuvara ödenen 25.116,43-TL olmak üzere toplam; 29.505,43-TL zararının oluştuğunu ileri sürerek şimdilik 31.338,40-TL’nin ihtar tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin satıp teslim ettiği emtiada ayıp bulunmadığı, ürünlerin bir çok firmaca alınarak kullanıldığı, bu nedenle öncelikle emtianın müvekkilinden alınan emtia olduğunu kanıtlanması gerektiğini, sunulan rapor ve belgelerin müvekkilinin yokluğunda düzenlenen fahiş miktarlar içerdiğini ayıpların süresi içerisinde usulüne uygun şekilde bildirilmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 23/10/2018 tarih ve 2017/953 Esas – 2018/1191 Karar sayılı kararında;”…..Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dava, taraflar arasındaki ticari satım sözleşmesinde davalı tarafından teslim edilen ürünlerde ayıp bulunduğu iddiası ile davalı tarafından yapılan giderlerin tahsili amacı istemine ilişkindir. Taraflar arasında satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu, sözleşme konusu emtianın 3 ayrı fatura ile 26.01.2017, 06.02.2017 ve 06.03.2017 tarihlerinde davacıya teslim edildiği sabittir. Davacı tarafça, davalıdan satın alınan lastik emtiası imalatta kullanılmış olup, ürünün tamamen satıldığı, yargılama sırasında sabit görülmüştür. Davacı yan, davacıdan satın alınan ürünlerden alınan numunelerde kanserojen maddeye denk gelinmesi nedeni ile tüm ürünlerin test ve muayenesinin aracı şirket tarafından yapıldığı, bekleme süresi için fazladan navlun ücreti ile tüm ürünlerin kontrolü için test ücreti ödediğini ileri sürerek zararının tahsili istemiştir. Dosyaya sunulu olan laboratuvar raporları ve davalı defterlerindeki kayıtlara göre laboratuvar faturalarının 18.05.2017 ile 29.06.2017 tarihleri arasında düzenlenerek davacıya teslim edildiğini, navlun faturasının ise 07.08.2017 tarihinde davacı defterlerinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafça, davalıya bu durum 04.10.2017 tarihli elektronik posta ile bildirilmiş olup, davalının 06.10.2017 tarihli ihtarı ile başka bir alacağını istemesi üzerine, davacı yanca dava konusu faturalardan kaynaklı alacak 12.10.2017 tarihli ihtar ile istenmiştir. TTK.’nın 23/3. Maddesi gereğince ticari satımda 23/1-c maddesi gereğince teslim sırasında malın ayıplı olduğunun açıkça belli olması halinde alıcının 2 gün içerisinde durumu satıcıya ihbar edeceği, ayıp açıkça belli değil ise teslimden sonra 8 gün içinde incelemek ve sonucunda ayıp ortaya çıktığına durumu derhal satıcıya ihbar ile yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Madde de atıf yapılan TBK.’nın 223. Maddesinde de benzer durum düzenlenmiş olup, ayıbın uygun süre içresinde satıcıya bildirilmesi gerektiği, alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde satılanı kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. 2. Fıkrada ayrıca ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde durumun derhal satıcıya bildirilmesi, bildirilmemesi halinde ise satılanın ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılacağı belirlenmiştir. Belirtilen yasal düzenleme çerçevesinde somut olay incelendiğinde; davalı tarafça satın alınan emtiada ayıp bulunduğu laboratuvar raporları ile belirlenmiş olup, süresi içerisinde satıcıya herhangi bir ihbar veya ihtarda bulunulduğunun kanıtlanmadığı, ihtar ve ihbarın süresinde yapıldığına ilişkin iddialar konusunda tanık dinlenmeyeceği davacı tarafından navlun ücreti ile laboratuvar giderlerine ilişkin ilk usulüne uygun bildirimin 04.10.2017 tarihinde süresi geçtikten sonra bildirilmesi nedeni ile alıcının emtiayı olduğu şekli ile kabul edilmiş sayılacağı sonucu varılarak …”gerekçesi ile,
Davacının davasının REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalının ürünlerinde kanserojen madde çıkınca derhal davalıya haber verildiği ve davalı şirketten ….bey gelerek müvekkili şirketle ilgili toplantı yapıldığını, Davalı şirket yetkilileri kendi ürettikleri ürünlerin siparişlere yetmemesinden dolayı bir kısım malı satın alarak kendi üretimleriymiş gibi paketleyip sattıklarını kanserojen maddenin bu mallarda olduğunu kendi üretimlerindeki mallardan böyle bir sorunla karşılaşmadıklarını belirttiklerini, İhracatın yapılması konusunda ısrarlı davranılması eğer zarar oluşursa ödeyeceklerini belirttiklerini, Davalının olumlu yaklaşımı ve ticari ilişkinin zarar görmemesi açısından ihtarname gönderilmediği, fakat belirtildiği gibi derhal davalıya bildirimde bulunulduğu ve toplantı yapıldığını, davalının baştaki olumlu yaklaşımı daha sonra değiştiği ve kötü niyetli hareket ettiği anlaşılmış olduğundan ihtar çekildiğini, Bu konuda tanık dinletme talebinde bulunulduğu ancak mahkeme tarafından ret edildiğini, mahkemenin tanıkları dinlemeyerek usul hatası yaptığını, dolayısıyla maddi gerçeği rotaya çıkması ve ihbarın hemen yapıldığına ilişkin tanık dinletme talebinin kabul edilmesi gerektiğini, Piyasada her üreticinin ürettiği malın bir kalitesi vardır.Firmalar ürettiği ürünün kalitesine göre piyasada tanındıklarını, tercih edilirken o firmanın ürettiği ürün olması nedeni ile tercih edildiğini, müvekkilinin daha öncede davalıdan ürün satın aldığını, bu tarz ürünlerde üretici firmanın kendi ürünü olması nedeni ile tercih edildiğini, üreticiye göre ürünler farklılık göstermiş olduğundan özellikle müvekkili üreticinin kendi üretmiş olduğu ürünü tercih ettiğini, fakat davalı kendi ürününü değil de dışarıdan aldığı ürünü müvekkiline sattığını, şirket yetkilileri ile yapılan toplantıda yetkililer dışarıdan iki konteyner mal alındığını bunların ayıplı olduğunu beyan ettiklerini, oysa müvekkili davacının ürünlerini tercih etmesinin sebebi teknik özellikleri ve kaliteden dolayı tercih ettiğini, her firmanın ürünü farklı olduğundan özellikle kendi ürettiği ürünleri müvekkiline satması gerekirken kalite olarak farklı olan dışarıdan ithal ettiği ürünü müvekkiline sattığını, Bilirkişinin davalı defterlerini incelerken dışarıdan alınan malın olup olmadığını incelemediğini, davalı alım satım yapan firma değil kendi üretip satan firma olduğunu, bundan dolayı kendi ürünü yerine başka bir ürün müvekkiline teslim etmişse bu durumda Aliud teslimden bahsedilmekte olduğunu, bu durumda ayıp ihbarına gerek olmadığını, kendi ürettiği ürün yerine başka firmanın daha kalitesiz ürünü teslim edildiğini, bu da Yargıtay içtihatlarına göre tanık dahil her türlü delille ispatlanabilen bir durum olduğunu, bundan dolayı bilirkişilerin davalının defter incelemesinin yapılarak dışarıdan ürün alınıp alınmadığı tespit edilmesi gerektiğini, ayrıca davalı şirket yetkililerinin dışardan mal aldıklarını beyan ettikleri toplantıda bulunan tanıkların dinlenmesini talep ettiklerini, mahkemece yapılan defter incelemesinde davalının dışarıdan mal alımlarına ilişkin incelmede bulunmadığını, ayrıca tanıklarının da dinlenmediğini, İlk derece mahkemesinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi, dava dilekçesini ve cevaba cevap dilekçesini incelemeden ve buradaki iddiaları değerlendirmeden karar verdiğini, bu yönüyle hukuka aykırı bir karar verildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki ticari satım sözleşmesi uyarınca davalı tarafından davacıya satılan ve teslim edilen ürünlerde ayıp bulunduğu iddiası ile davacı tarafından yapılan beklemeden kaynaklı navlun ücreti ile laboratuvara ödenen ücret alacağından oluşan giderlerin tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır.Mahkemece, yukarıdaki gerekçe ile, davacının davasının reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır. Taraflar arasındaki somut uyuşmazlık, davalı tarafından davacıya 26.01.2017 tarihli, 06.02.2017 tarihli ve 06.03.2017 tarihli faturalarla satılan ”… ” ‘lerin ayıplı olup olmadığı, ayıp var ise gizli ayıpmı açık ayıpmı olduğu, süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, ayıplı satışdan kaynaklı davacı tarafından yapılan giderlerden davalının sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Davacı, davalı tarafından 26.01.2017 tarihli, 06.02.2017 tarihli ve 06.03.2017 tarihli faturalarla satılan faturaya konu ürünlerin ayıplı olduğunu iddia etmiş olup TTK’ nın 23/c maddesi uyarınca malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise 2 gün içinde alıcı durumu satıcıya ihbar etmelidir. Şayet açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemeli veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar ile yükümlüdür. Yargıtay HGK. 25/05/2016 Tarih ve 2014/19-861 Esas,2016632 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 20. maddesinde tacir olmanın bağlandığı genel hükümler düzenlenmiş olup, tacirler arasındaki ihbar veya ihtarların ne şekilde yapılacağı bu genel hükümler arasında yer almaktadır. 6762 sayılı TTK’nun 20/3. fıkrasında diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih yahut ondan rücu amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların muteber olması için bu işlemlerin noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılmasının şart olduğu hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde düzenlenmiş ve”Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır,” denilmek suretiyle önceki hükümde bir kısım değişiklikler yapılmıştır. Somut olayda, taraflar arasında satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu, sözleşme konusu emtianın 3 ayrı fatura ile 26.01.2017, 06.02.2017 ve 06.03.2017 tarihlerinde davacıya teslim edildiği sabittir. Davacı tarafça, davalıdan satın alınan lastik emtiası imalatta kullanılmış olup, ürünün tamamen satıldığı, yargılama sırasında sabit görülmüştür. Davacı yan, davacıdan satın alınan ürünlerden alınan numunelerde kanserojen maddeye denk gelinmesi nedeni ile tüm ürünlerin test ve muayenesinin aracı şirket tarafından yapıldığı, bekleme süresi için fazladan navlun ücreti ile tüm ürünlerin kontrolü için test ücreti ödediğini ileri sürerek zararının tahsili istemiştir. Dosyaya sunulu olan laboratuvar raporları ve davalı defterlerindeki kayıtlara göre laboratuvar faturalarının 18.05.2017 ile 29.06.2017 tarihleri arasında düzenlenerek davacıya teslim edildiğini, navlun faturasının ise 07.08.2017 tarihinde davacı defterlerinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafça, davalıya bu durum 04.10.2017 tarihli elektronik posta ile bildirilmiş olup, davalının 06.10.2017 tarihli ihtarı ile başka bir alacağını istemesi üzerine, davacı yanca dava konusu faturalardan kaynaklı alacak 12.10.2017 tarihli ihtar ile istenmiştir.Taraflar TTK 16 madde hükmünce tacir olduğundan Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 13/10/2015 tarih ve 2015/8094 Esas, 2015/12630 Karar sayılı içtihadında da belirtildiği üzere ayıp ihbarının TTK’ nın 18/3. maddesinde hükme bağlanan usullerle ve TTK’ nın 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde ve satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak gizli ayıp olması halinde BK’ nın 223. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında belirtildiği üzere öğrenildiğinde derhal yapılması gerektiği gözetildiğinde, Davacının ayıp iddiasını ve ayıp ihbarının yasal süre içerisinde ve TTK nun belirttiği şekilde geçerli olarak yapıldığını kanıtlaması gereklidir. Taraflar TTK 16 madde hükmünce tacir olduğundan ayıp ihbarının TTK’ nın 18/3. maddesinde hükme bağlanan usullerle yapılması gerekmekte olup tanıkla ispatı mümkün değildir.Somut olayda, davacı tarafça satın alınan emtiada ayıp bulunduğu laboratuvar raporları ile belirlenmiş olup, davacı tarafından süresi içerisinde davalı satıcıya herhangi bir ihbar veya ihtarda bulunulduğunun kanıtlanmadığı ve davalıya yasal süresi içerisinde ayıp ihbarı yapıldığına dair bir belgenin sunulmadığı görülmüştür. İspat yükü üzerinde olan davacının davasını ispatlayamadığından İDM.ce verilen davanın reddi kararının dosya kapsamına uygun olduğu, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 04/02/2021 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.