Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/624 E. 2021/70 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/624
KARAR NO: 2021/70
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2014/229 Esas – 2018/858 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 28/01/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında imzalanan 05/02/2014 tarihli buğday sapı balyası satış sözleşmesi ile davalının, müvekkiline buğday sapı balyası satmayı, müvekkilinin de davalıya mt başına 460 TL ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşme akdedilen 1.060,50 mt yükün, müvekkiline Gazimağosa KKTC de teslim edilmek istendiğini, bu çerçevede davalının 01/03/2014 tarihli faturası çerçevesinde kendisine 474.030 TL ödendiğini, söz konusu yükün 234,600 mt’lik kısmının ıslak ve küflü olduğu anlaşıldığından bu kısmının KKTC’ye ithalinin uygun görülmediğini, bu hususta KKTC Tarım ve Doğal Kaynakları Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğünün bir yazı tanzim ederek yükün anılan kısmının ülkeye ithaline izin verilmediği, menşeine iade edilmesi veya imha edilmesi gerektiği hususlarının yazılı olarak bildirildiğini, davalı tarafa işbu hususların yazılı ve sözlü olarak müteaddit kereler bildirilerek müvekkili şirketin harcama ve zararlarının giderilmesi ve ayıplı yükün bedelinin iadesi istenmişse de davalı tarafın bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunmadığını, bu nedenle davalıya Beşiktaş … Noterliğinin 25/06/2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, söz konusu ihtarnamenin 27/06/2014 tarihinde tebliğ edildiğini, buna rağmen kendilerinin zararının karşılanmadığını, bu nedenlerden dolayı 118.200,56 TL ile 1.540 USD karşılığı 3.295,60 TL olmak üzere toplam 121.496,16 TL’nin ihtarname tebliği tarihi olan 27/06/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; satışa konu malın, satış sözleşmesi koşullarında Kıbrıs’a sevk ve teslim edildiğini, davacının, satışa konu saman balyalarını teslim aldıktan sonra üründe ıslaklık olduğunu, ıslanan ürünlerin de küflendiği iddiasıyla bir kısım ürünü teslim almaktan kaçındığını, davacının ıslanan ürünleri teslim almakta imtina etmesi üzerine taraflar arasında bir takım görüşmeler yapıldığını ve en sonunda tarafların, ürün Kıbrıs’a sevk edildikten sonra 14/03/2014 tarihinde bir araya gelerek sözleşme iptali başlıklı sözleşmeye akdedilerek saman balyası satışıyla ilgili karşılıklı olarak herhangi bir talepleri olmayacağını beyan ve kabul ettiklerini, satışa ilişkin davacı talepleri bu şekilde sonuca bağlanmışken, davacı tarafından önce 20/05/2014 Tarihinde Kıbrıs Tarım Dairesinde bir tutanağın tutturduğunu, sonra da ihtarname ile toplam 125.021 TL zararı bulunduğu iddiasıyla tazmin talebinde bulunduğunu, müvekkili şirketin ise, sözleşmenin akdinden sonra sözleşmeye binaen satılan ürünlerin peşinat ödemesi karşılığında davacıya verilen 15/03/2014 tarih ve 172.500 TL tutarlı teminat çekinin iadesini talep ettiğini, davacının ise, sözleşmeye binaen bir kısım zararları bulunduğu iddiasıyla zararlarının tazmini talebiyle işbu davayı açtığını, davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin davacıya satışını gerçekleştirdiği saman balyalarında iddia olduğu üzere bir ayıp ya da kusurun bulunmadığını, 14/03/2014 tarihli sözleşme ile tarafların karşılıklı mükellefiyetlerinin tamamen ortadan kalktığını, artık bir talepleri olmayacağı ve maddi manevi zarar namında birbirlerinden bir talep ya da alacak hakları kalmadığının beyan ve kabul edildiğini, davacı, sözleşme iptaline imza koymuş olmakla artık müvekkili şirketten bir talepte bulunamayacağını, davacının müvekkili şirketi, her yönüyle ve en geniş haliyle ibra ettiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/11/2018 tarih ve 2014/229 Esas – 2018/858 Karar sayılı kararı ile; “…Ticari satımlarda ayıp ihbarının TTK’nın 23. maddesinde belirtilen süreler içinde yapılması gerekir. Hükme göre açık ayıplarda 2 gün, açıkça belli olmayan ayıplarda 8 gün, gizli ayıplarda derhal ayıp ihbarı yapılmalıdır. Bu durumda davacının ayıbı öğrendiği tarihten itibaren yasada öngörülen muayene ve ihbar sürelerine uymadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki; taraflar arasında 14/03/2014 tarihinde sözleşme iptali başlıklı sözleşmenin iptaline dair sözleşme yapılmış ve davalı tarafından davacıya 15/03/2014 tarih ve 172.500 TL tutarlı teminat çeki verilmiştir. KKTK Tarim ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarim Dairesi Müdürlüğü, Gazi Magusa Tarım İşleri Teftiş Servisi TRD.2.02.3/75-14-/28 sayılı 20/05/2014 tarihli yazısında 234.600kg saman balyasının KKTC’ye ithalinin uygun olmadığı bildirilmiş ancak bu yazıya rağmen davacı tarafından yedinde bulunan teminat çeki bankaya ibraz edilmemiş, zarar ettiğini düşünüyorsa bu zararın tazmini yoluna gidilmemiştir. Davalı tarafa KKTC’den gelen yazı tarihinden 35 gün sonra Beşiktaş …Noterliğinin 25/06/2014 tarih … yevmiye sayılı ihtarnamesi keşide edilmiştir. Elde bulunan dava ise yazı tarihinden iki ay sonra 10/07/2014 tarihinde açılmıştır. Açıklanan tüm bu nedenlerle; öncelikle taraflar arasında yapılan sözleşmenin iptali konulu sözleşme ve davacının süresinde ayıp ihbarının yapılmaması nedeniyle davacının ayıba dayalı alacak isteminde bulunamayacağı gözetilerek davanın reddine karar verilmiş … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Ayıp ihbarının süresinde yapılmadığının kabulünün hatalı olduğunu, davalı tarafça cevap dilekçesinde kendilerinin ayıp ihbarının süresinde yapılmadığına dair bir savunma ileri sürülmemişken mahkemece re’sen ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığına ilişkin bir inceleme ve değerlendirme yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalı tarafın cevap dilekçesi incelendiğinde, müvekkili tarafından kendilerine ihbarda bulunulduğunun kabul edildiğini, davalının bila tarihli cevap dilekçesinin ( II/2 ) madesinde ” … Davacı yükün boşaltımı ve teslim alınması sırasında bir kısım üründe ıslaklık olduğu gerekçesiyle keyfi bir uygulama içine girmeyi istemiştir. Satışa konu eşyanın ve yükün kendi uhdesine geçmiş olmasının rahatlığıyla, bir kısım ürünü kabul etmeme niyetini ortaya koyunca … ” ifadelerine yer veren davalı yanın açık ikrarları ile de müvekkilin daha ilk tahliye aşamasında ayıp ihbarında bulunduğunu, süreçte tarafların pek çok kere ürünün ayıbı ile ilgili zaten görüştüklerini, tahliyeden 4 gün sonra da davalının müvekkiline çek vermesinin de bu ayıptan ileri geldiğini, Yine 20.05.2014 tarihli KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğü’nün müvekkilinin başvurusu akabinde tanzim ettiği resmi yazıda da, davalıya tahliyenin hemen akabinde ayıbın bildirilerek yükün ithalinin mümkün olmayacağının söylendiğinin belirtildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile, 20.05.2014 tarihli KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğü’nün müvekkilinin başvurusu akabinde tanzim ettiği yazının, müvekkiline tebliğ edildiği tarihi gösterir bir belge de mevcut olmadığını, bu nedenle mahkemenin ayıp ihbarı yönünden süre değerlendirmesi yapamayacağını, yine kendilerince dava ikame edilmeden evvel ihtarname tanzimi ile dava ikame edilmesi arasında geçen sürenin de – Mahkemenin kabulü ile dava tarihi ile – ayıp ihbarıda süre değerlendirmesi yapılmasının da hukuk normlarına aykırı olduğunu, davanın ikame edilme tarihi ile ayıp ihbarının yapılmasının ne şekilde ilintilendiğini anlayamadıklarını, taraflar arasında herhangi bir aşamada, ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığına dair bir anlaşmazlık dahi bulunmadığını, mahkemece herhangi bir itiraz mevcut değilken, ayıp ihbarı yönünden süre değerlendirilmesine gidilerek hüküm kurulmasının yerinde olmadığını, Müvekkilinin elindeki kıymetli evrakı tahsil cihetine gitmek yerine dava ikame etmesinin önünde yasal bir engel bulunmadığını, taraflar arasında imza edilen sözleşme iptaline dair sözleşmenin akabindeki sürecin mahkemece hatalı değerlendirilerek hüküm kurulduğunu, Taraflar arasında her ne kadar 14.03.2014 tarihinde sözleşmenin iptaline ilişkin bir sözleşme imza edilmişse de, sözleşme iptalinin geçersiz olup, bahse konu yükün ilgili kısmındaki ıslaklık ve küfün 18.03.2014 tarihinde saptanmış olup bu hali ile de 14.03.2014 tarihli sözleşmenin iptalinin herhangi bir geçerliliği de kalmadığını, Davalının işbu dava ikame edilmeden evvel tanzim etmiş olduğu 07.05.2014 tarihli ihtarname içeriği ile de, sözleşme iptaline tarafların müşterek kararları ile uymadıklarını ve bu sözleşme iptali yok kabul edilerek ticari ilişkilerine devam ettiklerinin yazılı olarak ikrar edildiğini, nitekim tarafların bu sözleşme iptali içeriğini bilahare müşterek iradeleri ile kabul etmeyip işlemlerine devam ettiklerini, buna rağmen mahkemece davanın reddine yönelik hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Bizzat davalı tarafından keşide edilen ve müvekkilinin yük sevkiyatı peşinatı ödemesinin teminatı niteliğinde olan çekin keşide tarihine bakıldığında da, tarafların iradelerinin sözleşme iptali içeriği ile örtüşür şekilde olmadığının anlaşıldığını, sözleşme iptali tarihi 14.03.2014 iken çekin 15.03.2014 tarihli olduğunu, bu durumun, davalının, sözleşme iptali içeriğini tarafların kabul etmiyor olması sebebi ile müvekkili lehine sözleşme iptalinden sonra çek keşide edip teslim ettiğini gösterdiğini, Mahkemece, bahse konu çekin müvekkili tarafından tahsili cihetine gidilmemesinin de müvekkilinin alacaklı olmadığına yönelik bir değerlendirme sebebi olduğunu belirtmesinin hatalı olduğunu, tahliye akabinde taraflar arasında yükün ayıplı kısmı yönünden pek çok görüşme geçtiğini, müvekkilinin zararının davalı yanca giderilmesinin beklendiğini, müvekkilinin davalı ile görüşme halinde olması sebebi ile çeki tahsil cihetine gitmediğini, elindeki çeki tahsil cihetine gitmemesinin müvekkilinin haksız olduğu şeklinde yorumlanamayacağını, müvekkilinin dava açma hakkını/ hak arama özgürlüğünü kullanmasının, elindeki çeki tahsil cihetine gitmesi gibi bir şarta bağlanamayacağını, aksine müvekkilinin elinde bir çek bulunmasının, davalının tazmin yükümlülüğünü kabul ettiği şeklinde yorumlanması gerektiğini, mahkemece tanzim edilen hükmün, usul ve yasaya uyarlık göstermediğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ayıplı mal satışından kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf buşvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 05/02/2014 tarihli “Buğday Sapı/Balası” sözleşmesi imzalandığı, davalı tarafça sözleşme kapsamındaki yükün 11/03/2014 tarihinde KKTC Gazimağusa Limanına gönderildiği, 14.03.2014 tarihinde taraflar arasında 05/02/2014 tarihli sözleşmenin iptaline ilişkin sözleşme yapıldığı, davalı tarafça davacıya 07/05/2014 tarihli “sözleşmenin teminatı olarak verilmiş olan 15/03/2014 tarih ve 172.500,00 TL tutarlı çek yaprağının iadesi” konulu ihtarname gönderildiği, davacı tarafça 20.05/2014 tarihli KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğü Tarım Ürünleri Teftiş Servisi Sorumlusundan “Küflü ve ıslak buğday balyalarının menşeine iadesi veya imhası konulu yazı alındığı ve davalıya 25/06/2014 tarihli ihtarname gönderilerek 05/02/2014 tarihli sözleşmeye konu yükün 234.600 mt’lik kısmının ıslak ve küflü olduğu belirtilerek 125.021,00 TL’nin tebliğden itibaren 3 gün içerisinde ödenmesinin talep edildiği, bilahare işbu davanın açıldığı görülmektedir. Davacı tarafça, 05/02/2014 tarihli “Buğday Sapı/Balası” sözleşmesine konu yükün 234.600 mt’lik kısmının ıslak ve küflü olduğu olduğu ileri sürülerek, uğranılan zararın davalıdan tahsilinin talep edildiği, davalı tarafça, davacıya teslim edilen yükte ayıp ya da kusur bulunmadığı, taraflar arasında yapılan sözleşmenin teslimden sonra iptal edildiği belirtilerek davanın reddinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Yük 11/03/2014 tarihinde limana gelmiş olup, davacı tarafça KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğü Tarım Ürünleri Teftiş Servisi Sorumlusundan “Küflü ve ıslak buğday balyalarının menşeine iadesi veya imhası konulu yazının 20.05/2014 tarihinde alındığı, yazı içeriğinde geçmişe dönük bir anlatımın yer aldığı, yükün tahliyesi zamanında tanzim edilmiş, bir kısım saman balyalarının ıslak ve küflü olduğuna dair gerekirse laboratuvar çalışması vs bir inceleme raporu, tutanak veya bunun gibi bir belgenin bulunmadığı, KKTC Tarım Doğal Kaynaklar ve Gıda Bakanlığına mahkemeye gönderilen yazı cevabında KKTC Sağlık Bakanlığı Devlet Laboratuvarı Dairesi Müdürlüğü tarafından düzenlenen deney raporunda deney talep tarihinin 16.05/2014, deneylerin yapıldığı tarihin 16.05.2014-26.05.2014 olduğunun belirtildiği, yük tahliye tarihi dikkate alındığında, deneylerin tahliyeden yaklaşık 2 ay sonra yapıldığının anlaşıldığı, raporda, deneyi talep eden Tarım bakanlığınca gönderilen numunenin, taraflar arasında yapılan sözleşmeye konu yükten alındığını gösterir resmi bir veri yer almadığı, konunun evveliyatının anlaşılamadığı, KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Tarım Dairesi Müdürlüğü Tarım Ürünleri Teftiş Servisi Sorumlusundan alınan yazının 20.05/2014 tarihli olduğu nazara alındığında, yazının, bu deney sonucuna göre de düzenlenmediği, bu hali ile davacı tarafça usulüne uygun olarak ayıplı mal tesliminin ispatlanamadığı, Sözleşmeye konu yük 11/03/2014 tarihinde limana gelmiş, 14.03.2014 tarihinde de 05/02/2014 tarihli sözleşmenin iptaline ilişkin sözleşme yapılmıştır. Davacı tarafça işbu sözleşmenin geçersiz olduğu, tarafların bu sözleşme iptali içeriğini bilahare müşterek iradeleri ile kabul etmeyip işlemlerine devam ettikleri ileri sürülmüş ise de, tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere taraflar arasında saman/balya alınması hususunda yapılmış tek sözleşme bulunmakta olup, 14/03/2014 tarihli sözleşme iptalinden sonra yeni bir sözleşme yapıldığı iddia edilmediği gibi, yük tahliyesinin 11/03/2014 tarihinde yapıldığı dikkate alındığında bunun yapılmasının da mümkün olmadığı, dolayısıyla 14/03/2014 tarihinde yapılan sözleşme 05/02/2014 tarihli sözleşmenin iptaline ilişkin olup, bu hususun iptal sözleşmesinde de belirtildiği, sözleme iptalinin yük tesliminden sonra yapıldığı, bu sözleşmede “Taraflar ne şimdi ne de ileriki tarihlerde, hiç bir nam altında, birbirlerinden herhangi bir hak menfaat ve/veya zarar ziyan ve/veya maddi ve/veya manevi tazminat veya alacak talebinde bulunamazlar. Taraflar, karşılıklı olarak birbirlerini mezkur 05/02/2014 tarihli sözleşme hükümleri ve mükellefiyetlerden ibra ettiklerini beyan ve deruhte ile imza ederler. ” şeklindeki düzenlemenin tarafları bağlayacağı, davacı tarafça ayıbın gizli ayıp olduğu, sözleşme iptalinden sonra tespit edildiği ileri sürülmüş ise de, basiretli bir tacir olarak satın aldığı mal ile ilgili olarak ileride çıkması muhtemel uyuşmazlıkları nazara alması ve buna göre davranması gerektiği, davalı tarafça, davacının ödediği peşinata karşılık olmak üzere teminat olarak verilen çek 15/03/2014 tarihli ise de, davalı tarafça tanzim edilen 474.030,00 TL bedelli 01/03/2014 tarihli faturada “Bakiye miktar 301.530 TL geminin alıcı limana varması ve NOR tarihi ile 2 iş günü içinde yapılacaktır ve 172.500,00 TL Vakıfbank depozito çeki satıcıya iade edilecektir” ibaresinin yazılı olduğu, davalı tarafça da bu çekin davacıya sözleşme iptalinden önce verildiğinin beyan edildiği, yine yük tahliyesi 11/03/2014 tarihinde gerçekleşmiş olup, davacı tarafça bakiye 301.530,00 TL’nin de sözleşmede ve faturada belirtildiği şekilde 11/03/2014 tarihinde ödendiği, dolayısıyla dosya kapsamı ile tarafların müşterek iradeleri ile sözleşme iptalinin kabul edilmeyip, işlemlere devam edildiği hususunun da ispatlanmadığı, ayrıca taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK’nın 23-c maddesi ve TBK’nın 223/2. maddesine göre çözümlenmesi gerektiği nazara alındığında, mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığının incelenmesinin doğru olduğu, ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,9.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 28/01/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.