Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/598 E. 2020/1541 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/598 Esas
KARAR NO: 2020/1541 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/12/2018
NUMARASI: 2018/82 Esas 2018/1144 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/12/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,Davacı ile davalı şirket arasında toz fitili ve kordon ticareti nedeniyle ticari ilişki oluştuğunu, davacının ürettiği toz fitili ve kordonları irsaliye ve faturalarla birlikte davalı şirkete teslim ettiğini, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi olmamakla birlikte davacının verdiği mallara karşılık davalı şirket tarafından da ödemeler yapıldığını, 20/03/2017 tarihi itibarıyla 29.999,53-TL borcu kalan davalı şirket ödeme yapmayınca İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine icra takibi yapıldığını, faturaların dayanağı toz fitillerin ve kordonların davalıya yine faturalarda numaraları belirtilen irsaliyeler ile teslim edildiğini, ancak teslim edilen malların bedeli şimdiye kadar ödenmediğini, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini, bu sebeplerle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takip dosyasına yapılan haksız, usul ve yasaya aykırı itirazın 29.999,53-TL yönünden iptaline, takibin devamına, yapılan itiraz, haksız ve kötüniyetli olduğundan % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, masraf ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Açılan işbu davanın hakikate, hukuka ve mevzuata aykırı olup reddinin gerektiğini, faturalardan ve davacı tarafından gönderilen ödeme emrinde yer alan açıklamadan anlaşılacağı üzere davalı ile davacının açık cari hesap çalıştığını, davalı şirketin davacıya karşı takip tarihi itibariyle belirlenen tutar kadar bir borcu bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ettiğini ve takip durduğunu, davalı şirketin takip tarihi itibari ile davacı alacaklıya 38.499,94-TL tutarında bir borcunun bulunmadığını, davacının da taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden dolayı davalı şirketin vaktiyle yapmış olduğu 3.930,46-TL tutarındaki ödemeyi takip başlattığından sonra fark etmiş olması sebebiyle işbu davayı icra takibine konu alacak olan 38.499,94-TL üzerinden değil, 29.999,53-TL üzeinden açtığını, ayrıca davalı şirketin taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine binaen 26/10/2017 tarihinde yani davacı tarafından başlatılan icra takibi davalı şirkete ulaşmadan önce, davacının banka hesabına 422,80-TL tutarında ödeme yaptığını, ancak yapılan bu ödemenin davalı şirket hesabına geri döndüğünü, böylece ödeme yapmak fiilen imkansız hale geldiğini, davacının henüz cari hesap bakiyesini net bir şekilde tespit etmeden davalı şirkete karşı dava konusu icra takibine başladığını, davalı şirketin davacıya olan borcunun miktarı tam olarak saptanmadan ve davalı şirket ile davacı arasındaki cari hesap ilişkisi sona erdirilip davalı şirket temerrüde düşürülmeden, davacının ödeme emri göndermesinin kötüniyetli bir yaklaşım olduğunu, bu sebeplerle; haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen davanın reddine, davacının kötü niyetli olarak huzurdaki davayı ikame ettiğinin tespiti halinde % 20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama masraflarının ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/12/2018 tarih ve 2018/82 Esas – 2018/1144 Karar sayılı kararında; “…Tüm dosya muhteviyatı, faturaların tebliğ durumu, taraf ticari defterlerinde davalının davacıya 29.998,91 TL borçlu olduğunun tespit edilmiş olmasıyla defterlerin birbiriyle uyumlu olması, davalının ödeme yapmak istemeleri savunması bakımından ise yargılamanın her aşamasında ve takipten sonra da icra kasasına borç miktarı paranın yatırılıp takipte borcu söndürmek yoluyla davanın konusuz kalmasını sağlama imkanı bulunuyor olması, cari hesap bakımından ise tüm dosya kapsamında taraflar arasında imza altına alınmış cari hesaba dair taraf borcun vadesi konusunda bağlayıcı bir cari hesap sözleşmesi ibraz olunmaması ve bu haliyle de cari hesap ilişkisi sona erdirilmesinin beklenmesine gerek olmaması (misal için bkz. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/4883, Karar No: 2017/3298 sayılı ilamı) nedenleriyle davacının davasının 2004 sayılı İİK md. 67 gereğince “genel hükümler dairesinde” kısmen ispat edildiği kanaatine varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Alacak likit olup davalının takibe itirazı haksız bulunduğundan 2004 sayılı İİK md. 67/2 gereğince davacı yararına icra-inkar tazminatına karar verilmiştir. İcra-inkar tazminatı ile ilgili olarak; Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/7674 ve Karar No: 2014/20655 sayılı kararında “2004 sayılı İİK’nun 67. maddesinin 2. fıkrasında; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay Daire’leri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmamaktadır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Borçlu, ne kadar borçlu olduğunu yada olmadığını her zaman kendi elinde olan delil ve bilgilerle bilme ve araştırma olanağına sahip olmayabilir. Borçlu, açıkça belli olmasa bile ne kadar borçlu olduğunu objektif kriterlere göre tespit edebiliyor veya edebilecek durumda yada tespit edebilmek için gerekli olan unsurlara ve bilgilere sahipse, alacak likit ve muayyen sayılır. Takibe konu alacağın yargılama faaliyetine ihtiyacı olup olmadığı takip talepnamesinde belirtilen rakamlarla, yargılama sonunda ortaya çıkan rakamların farklı ve takip talepnamesinden daha az olmasından da anlaşılabilir. İtirazın iptali davasına konu olan alacağın gerçek miktarının hesaplanması bilirkişi incelemesini gerektiriyorsa, takibe konu olan alacağın miktarı belli olmaktan çıkmıştır.” görüşüne yer verilmiştir. Her ne kadar dosyamızda bilirkişi incelemesi yapılmış ise de davada talep edilen miktar ile çıkan miktarın tamamen aynı olması, uyuşmazlığın alacağın miktarı ile ilgili değil var olup olmadığı noktasında toplandığından incelemenin alacağın var olup olmadığı hususunda mahkememizce yaptırılmış olması, davalının kendi defterlerinden borç miktarı tetkik edip tespit etme imkanı bulunması, alacağın faturaya dayalı olması (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi Esas No: 2013/2345 Karar No: 2013/6713 sayılı kararı ) sebepleriyle alacağın likit olduğu kanaatine varılmıştır. …”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile, Davalının İstanbul …. İcra müdürlüğünün … Esas sayılı takibe itirazının kısmen İPTALİNE, takibin kaldığı yerden asıl alacak 29.998,91 TL ve faiz üzerinden DEVAMINA, fazlaya ilişkin 0,62 TL bakımından ispat olunamayan davanın reddine, Kabul edilen alacağın (29.998,91 TL) %20’ı tutarında icra inkar tazminatı olan 5.999,78 TL takdirine, takdir olunan bu icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkili şirket ile davacı arasında açık bir cari hesap mevcut olduğu bu nedenle taraflar arasındaki cari hesap bazen davacı lehine alacak ve / veya borç, bazen de müvekkilimiz şirket lehine alacak ve / veya borç vermekte olduğu, bu nedenle alacaklar ve / veya borçlar da, hesaba giren alacaklar ve / veya ödemeler sebebiyle günden güne değişiklik arz etmekte olduğu, Taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi devam ederken davacı, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisini sona erdirerek, müvekkili şirket aleyhine cari hesap alacağının tahsilini teminen İstanbul ..’inci İcra Müdürlüğü’nün … E dosyası ile 20/10/2017 tarihinde 38.499,94 TL bedelli ilamsız icra takibi başlattığı, Bu arada müvekkili şirket ise hakkında başlatılan takipten henüz haberi olmadan ödemelerine devam ettiği, böylece geriye takip tarihi itibarıyla 29.999,53 TL bakiye kaldığını, davacının da taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden dolayı müvekkili şirketin vaktiyle yapmış olduğu ödemeleri takip başlattıktan sonra fark etmiş olacak ki, işbu davayı icra takibine konu alacak olan 38.499,94 TL üzerinden değil, 29.999,53 TL üzerinden açtığı, ancak müvekkili şirketin, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine binaen 26/10/2017 tarihinde, yani davacı tarafından başlatılan icra takibi müvekkilimiz şirkete ulaşmadan önce, davacının banka hesabına (ki, bu banka hesabına müvekkili şirket daha önce bir çok para havalesi yaptığı) 422,80 TL tutarında ödeme yaptığı, ancak yapılan bu ödeme müvekkili şirket hesabına geri döndüğünü, böylece davacıya ödeme yapmak fiilen imkansız hale geldiği, müvekkili şirket tarafından davacıya yaptığı ödemelerden sonra dava konusu takibe ilişkin ödeme emrinin 26/10/2017 tarihinde müvekkilimiz şirkete tebliğ olduğunu, Bunun üzerine müvekkili şirketin 2017 yılı hesabı mevzuata uygun olarak kesilmeden, davacı ile aralarındaki cari hesap ilişkisi mevzuata uygun olarak sona erdirilmeden ve neticede cari hesap alacağı belirsiz iken, yani taraflardan biri alacaklı sıfatını diğeri ise borçlu sıfatını kazanmadan söz konusu cari hesaba dayanılarak başlatılan haksız ve kötü niyetli takibe süresi içinde itiraz edildiği ve takibin durduğunu, Müvekkili şirketin icra takibine itiraz etmesi üzerine davacı, İstanbul 8’inci Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde işbu itirazın iptali davasını açarak, itirazın iptali ile takibin devamına ve % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ettiğini, İstanbul 8’inci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/12/2018 tarih ve 2018/82 E ve 2018/1144 K sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, takibin 29.998,91 TL ve faiz üzerinden asıl alacak yönünden devamına ve kabul edilen tutar üzerinden % 20 icra inkar tazminatının müvekkilimiz şirket tarafından davacıya ödenmesine karar verdiğini, ilk derece mahkemesi kararının hakikate, adalete, hakkaniyete, hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu, Müvekkili ile davacının dosyada mübrez faturalardan, taraf beyanlarından, bilirkişi raporundan ve gerekçeli karardan anlaşılacağı üzere taraflar arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, ancak ilk derece mahkemesi kararında taraflar arasında bir cari hesap ilişkisinin varlığını kabul etmesine rağmen, cari hesap hükümlerine aykırı olarak hesap kesilmeden ödenebilir bir bakiyesi oluşmuşçasına 29.998,91 TL üzerinden hüküm kurulduğunu, Taraflar arasında bir cari hesap ilişkisi olduğuna göre, TTK 94.maddesinde; hesabın kesileceği tarihe ilişkin sözleşme veya ticari teamül yoksa, her takvim yılının son günü taraflarca hesabın kapatılması günü olarak kabul edileceği, bakiye tutarın alacaklı tarafından borçluya gönderileceği ve borçlunun bakiye tutar cetvelini tebliğ aldığı tarihten itibaren 1 ay içinde, noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza içeren bir yazıyla itirazda bulunmamışsa, bakiyeyi kabul etmiş sayılacağı hüküm altına alındığını, bu durumda borçlu, kendisi tarafından kabul edilen tutarı veya itiraz etmemesi üzerine kesinleşen tutarı yahut itiraz etmesi üzerine, tarafların sulhen belirledikleri veya mahkeme kararı ile belirlenen tutarı, taraflar arasında bu konuda bir anlaşma yoksa tamamen, taraflar arasında bir anlaşma varsa sözleşmede öngörülen kadarı ödeyecek ve cari hesap ilişkisi böylece devam edeceğini, eğer ilgili taraf bu konuda bir anlaşma olmadığından kesilen hesaptaki borcu tamamen ödemezse veya bu konuda bir anlaşma olduğundan sözleşmede öngörülen kadarı ödemezse, taraflardan biri alacaklı, diğeri ise borçlu durumuna düşeceğını, TTK’da yer alan bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, müvekkili şirket ile davacı arasında bir cari hesap ilişkisi mevcut olduğundan ve bu konuda aksine hüküm bulunmadığından, her takvim yılının son günü hesap kesilmesi gerektiği, ancak davacının TTK 94.maddesine aykırı olarak cari hesabı, takvim yılı sonu olan 31/12/2017 tarihinde değil müvekkili şirkete karşı icra takibini başlattığı tarih olan 20/10/2017 tarihinde kestiği, bu işlemin hukuka aykırı olup, bu hukuka aykırı işleme dayalı olarak yapılan takibin iptali gerektiğini, Yine TTK’da yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, cari hesabın kesilmesiyle bulunan bakiye tutar, davacı tarafından müvekkili şirkete gönderilmesi gerektiği, ancak davacının TTK 94.maddesine aykırı olarak cari hesabı kesmediği gibi hesap kesim sonucu belirlediği miktarı da müvekkili şirkete tebliğ etmediği, bu işlemin hukuka aykırı olup bu hukuka aykırı işleme dayalı yapılan takibin iptali gerektiğini, Yine TTK’da yer alan bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere müvekkili şirketin kendisi tarafından kabul edilen tutarın veya itiraz etmemesi üzerine kesinleşen tutarın veyahut itiraz etmesi üzerine, tarafların sulhen belirledikleri veya mahkeme kararı ile belirlenen tutarın taraflar arasında bu konuda anlaşma yoksa tamamını, taraflar arasında bir anlaşma varsa sözleşmede öngörülen kadarını ödemek zorunda olduğunu, ancak davacı, TTK 94.maddesine aykırı olarak cari hesabı kesmediği gibi, hesap kesim sonucu belirlediği miktarı da müvekkili şirkete tebliğ etmediğinden, bu hesap müvekkili şirketin kabulü ile veya sükutu ile yahut itiraz etmesi üzerine, tarafların sulhu suretiyle veya mahkeme kararı ile kesinleştirilmediği, hesap kesinleştirilmediğinden de, ödenebilir bir hesap bakiyesi oluşmadığı, yani taraflardan birinin alacaklı, diğerinin ise borçlu durumuna düşmesi söz konusu olmadığı, bu sebeple bu işlem de hukuka aykırı olup, bu hukuka aykırı işleme dayalı olarak yapılan takibin iptali gerektiği, Yasal düzenleme bu şekilde iken, davacı 2017 cari yılının sonlanmasını beklemediği, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi devam ederken 20/10/2017 tarihinde müvekkili şirket aleyhine kötü niyetle, haksız ve hukuka aykırı olarak icra takibine giriştiği, bu sebeple henüz cari hesap sona ermediğinden, dolayısıyla herhangi bir vadesi gelmiş alacak bulunmadığından, müvekkili şirket, miktar belirtmeksizin henüz oluşmamış borcun tamamına itiraz ettiği ve müvekkili şirketin itirazları doğrultusunda takip durduğu, bu sebeple İstanbul 8’inci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararı hakikate, adalete, hakkaniyete, hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu, Nitekim Yargıtay müstakar hale gelmiş içtihadında cari hesap ilişkisi devam ettiği sürece ödenebilir hesap bakiyesi oluşmayacağı, dolayısıyla hesap bakiyesine ilişkin takip başlatılamayacağı hususunu karara bağlandığını, (Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesi’nin 02/10/2014 tarih ve 2014/24769 E ve 2014/23120 K sayılı kararı, Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 24/02/2004 tarih ve 2003/6970 E ve 2004/1633 K sayılı kararı) İlk derece mahkemesi kararında, dosya münderecatında taraflar arasında imza altına alınmış cari hesaba dair bağlayıcı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığından cari hesap ilişkisinin sona erdirilmesinin beklenmesine gerek olmadığı yönünde hüküm kurulduğunu, ancak mahkeme gerekçesinde esas aldığı Yargıtay 23’üncü Hukuk Dairesi’nin 2016/4883 E ve 2017/3298 K sayılı kararının sadece dosya esas bilgilerine yer verdiği, içeriğine hiçbir şekilde atıfta bulunmadığını, bu itibarla böyle bir karar bulunup bulunmadığı, varsa da içeriği hakkında herhangi bir bilgi edinilemediği, dolayısıyla gerekçeli karar salt bu haliyle, cari hesap ilişkisinin sona erdirilmesinin beklenmesine gerek olmadığı şeklinde hukuk yaratıldığı, ancak hakimin hukuk yaratması sadece hukuk boşluğu bulunan hallerde uygulanabilen bir durum olduğu, oysa TTK 89 vd. maddelerinde cari hesaba ilişkin hükümler açıkça düzenlendiği, söz konusu hükümler uyarınca kanun, cari hesap ilişkisinin sona erdirilmeden cari hesap alacağının talep edilebilmesine cevaz vermediğini, Ayrıca her ne kadar dosyada yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmasa da, gerek mahkemenin kabulünde olduğu gerekse davacının davaya konu ödeme emrinde “cari hesap ekstresi” şeklinde yer verdiği üzere söz konusu ilişkinin cari hesap ilişkisi olduğu hususunda ihtilaf olmadığını, bu durumda cari hesap ilişkisi mevcut olan uyuşmazlığa kanunun ilgili maddelerini uygulamamak hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesi kararında, davacının davasının İcra İflas Kanunu madde 67 gereğince “genel hükümler dairesinde“ kısmen ispat edildiği gerekçesi ile davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğunu, Türk hukuk düzeninde kısmen ispat müessesesi mevcut olmayıp, yargı mercilerince uygulanmadığını, herhangi bir uyuşmazlıkta mahkeme uyuşmazlığın çözümü konusunda tam olarak aydınlanamamışsa tarafların dayandığı diğer delillere başvurarak konuyu netlik kazandırması gerektiği, dolayısıyla dava konusu uyuşmazlıkta mahkemenin tarafların tüm delillerini dikkate almaksızın kurmuş olduğu karar hakikate, adalete, hakkaniyete, hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu, TTK 98.maddesinde, cari hesap, taraflar arasındaki sözleşmede belirlenen sürenin sonunda veya taraflar arasındaki sözleşmede bir süre belirlenmemişse, taraflardan birinin feshi ihbarı ile yahut taraflardan birinin iflas etmesi üzerine sona erer ve sona erme üzerine hesap kat’edilir ve kat’edilen hesaba göre çıkacak bakiyeye göre nihai olarak taraflardan biri alacaklı, diğeri ise borçlu durumuna düşeceğini, TTK’da yer alan bu düzenlemelerden anlaşıldığı üzere, davacı taraflar arasındaki cari hesap sözleşmesini, sözleşmede belirlenen sürenin sonunda veya sözleşmede bir süre belirlenmemişse, feshi ihbar ile yahut taraflardan birinin iflas etmesi üzerine sona erdirebileceğini, ancak taraflar arasındaki sözleşme herhangi bir süreye bağlanmadığından ve davacı tarafından feshi ihbar edilmediğinden, cari hesap sona ermiş ve hesap kat’edilmiş sayılamayacağı gibi, cari hesap, taraflarından herhangi birinin iflas etmemiş olması nedeniyle sona ermiş ve hesap kat’edilmiş de sayılmayacağını, hesap kat’edilmediğinden de, ödenebilir bir hesap bakiyesi oluşmadığı, yani taraflardan birinin alacaklı, diğerinin ise borçlu durumuna düşmesi söz konusu olmadığını, bu işlem de hukuka aykırı olup, bu hukuka aykırı işleme dayalı olarak yapılan takibin iptali gerektiğini, Yasal düzenleme bu şekilde iken, davacı 2017 cari yılının sonlanmasını beklemediği, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi devam ederken 20/10/2017 tarihinde müvekkili şirket aleyhine kötü niyetle, haksız ve hukuka aykırı olarak icra takibine giriştiğini, bu sebeple henüz cari hesap sona ermediğinden, dolayısıyla herhangi bir vadesi gelmiş alacak bulunmadığından, müvekkili şirket, miktar belirtmeksizin henüz oluşmamış borcun tamamına itiraz ettiği ve müvekkili şirketin itirazları doğrultusunda takip durduğunu, bu sebeple İstanbul 8’inci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararı hakikate, adalete, hakkaniyete, hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu, Nitekim Yargıtay müstakar hale gelmiş içtihadında cari hesap ilişkisi devam ettiği sürece ödenebilir hesap bakiyesi oluşmayacağı, dolayısıyla hesap bakiyesine ilişkin takip başlatılamayacağı hususunu karara bağlandığını, (Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesi’nin 02/10/2014 tarih ve 2014/24769 E ve 2014/23120 K sayılı kararı, Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 24/02/2004 tarih ve 2003/6970 E ve 2004/1633 K sayılı kararı) Müvekkili şirketin, davacıya karşı takip tarihi itibariyle belirlenen tutar kadar bir borcu bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ettiği ve takip durduğunu, icra takibi ile talep edilenin aksine müvekkili şirketin davacıya karşı 38.499,94 TL tutarında bir borcu bulunmadığını, nitekim bu husus davacı tarafından da fark edilmiş olacak ki dava 29.999,53 TL üzerinden açtığını, bu nedenle müvekkili şirketin davacının iddia ettiği miktarda bir borcu bulunmadığı, bakiye tutar ise müvekkili şirket tarafından ödenmekte olduğunu, zaten davacı ile müvekkili şirket arasındaki ilişki, süreklilik arz eden bir ilişki olup, hal böyle iken uzun süre zarfında müvekkili şirketin davacıya herhangi bir ödemede bulunmadan bu ilişkiyi sürdürülmüş olması hayatın olağan akışına aykırı olduğu, müvekkili şirketin davacıya olan borcunun miktarı tam olarak saptanmadan ve müvekkili şirket ile davacı arasındaki cari hesap ilişkisi sona erdirilip müvekkili şirket temerrüde düşürülmeden, davacının ödeme emri göndermesi kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu, Bu sebeplerle dava konusu alacağın likit olamayacağını, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2006/19-295 E ve 2006/341 K sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/9-838 E 2012/715 K sayılı kararın) Belirsiz alacak davası hukuk sistemimize girmeden önce icra inkar tazminatına hak kazanma yönünden likit (belirli) olma kriteri içtihat olarak kabul edildiği, bu kriterin, alacağın belirli olup olmamasında dikkate alınabileceği Yargıtay tarafından kabul edildiğini, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/9-838 E 2012/715 K sayılı kararı) Açıklandığı üzere alacak likit değilse icra inkar tazminatına hükmedilmesi söz konusu olamayacağı, cari hesap alacağının likit olabilmesi için tarafların alacağın miktarı bakımından mutabakata varmaları şart olduğu, taraflar cari hesap alacağı üzerinden mutabakata varamadığına göre, söz konusu alacağın likit bir alacak olduğundan söz edilemeyeceğini, bu durumda alacak likit olmadığına göre müvekkili şirket aleyhine icra tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Tüm açıklanan hususlar doğrultusunda, taraflar arasında cari hesap ilişkisi olduğundan, cari hesap ilişkisi sonlandırılmadan ve taraflar miktar üzerinde mutabık kalmadan alacağın belirlenmesinin mümkün olmaması sebebi ile alacağın likit olduğundan bahsedilemeyeceği, alacak likit değilse icra inkar tazminatına hükmedilmesi mümkün olmadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, mahkemesine geri gönderilmesine ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki açık hesap ticari ilişki nedeniyle bakiye alacağın tahsili için yapılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, Davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile, davalının İstanbul … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı takibe itirazının kısmen iptaline, takibin kaldığı yerden asıl alacak 29.998,91 TL ve faiz üzerinden devamına, fazlaya ilişkin 0,62 TL bakımından ispat olunamayan davanın reddine, Kabul edilen alacağın (29.998,91 TL) %20’ı tutarında icra inkar tazminatı olan 5.999,78 TL takdirine, takdir olunan bu icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Davalı borçlu vekili icra dosyasına verdiği itiraz dilekçesinde; taraflar cari hesap çalıştığından takip tarihi itibariyle belirlenen tutar kadar borcunun olmadığını belirterek borca itiraz etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının henüz cari hesap bakiyesini net bir şekilde tespit etmeden davalı şirkete karşı dava konusu icra takibine başladığını, davalı şirketin davacıya olan borcunun miktarı tam olarak saptanmadan ve davalı şirket ile davacı arasındaki cari hesap ilişkisi sona erdirilip davalı şirket temerrüde düşürülmeden, davacının ödeme emri göndermesinin kötüniyetli bir yaklaşım olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında ticari ilişki olup olmadığı veya fatura içeriği malın teslim edilip edilmediği uyuşmazlık konusu değildir, davalı tarafından taraflar arasında cari hesap olduğu ve dönem sona ermeden takibe girişilmesinin mümkün olmadığı savunmasında bulunulmuş olması nedeniyle takip tarihi itibariyle muaccel bir alacak olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Dosya kapsamından taraflar arasında TTK. 94 Madde kapsamında cari hesap sözleşmesi olmadığı anlaşılmıştır. Davalı tarafın faturaları ve fatura konusu ürünleri teslim almadığına ilişkin herhangi bir iddiası yoktur. Davalı tarafın iddiası muaccel olmayan alacağın talep edilmesine ilişkindir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur. İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190. maddesi de ; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir..” hükmünü içermektedir. Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’nin 2015/7885 Esas, 2016/284 Karar Sayılı İçtihadında belirtildiği üzere, karşılıklı edim yükleyen ticari satış sözleşmelerinde (818 S. BK 81. madde, TBK 97.madde) satışın peşin satış olduğu, edimlerin aynı anda ifa edildiği ve malın da teslim edildiğinin kabulünü gerektirir. Satış sözleşmesinde kural, peşin satıştır. Tarafların karşılıklı edimlerini aynı anda ifa ettikleri satışın, peşin yapıldığı kabul edilir. Bunun aksi yazılı belge ile kanıtlanır. Somut olayda davalı alıcı takip tarihi itibariyle muaccel bir alacağın olmadığını kanıtlamakla yükümlü olup buna dair herhangi bir belge sunulmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda; davacı ve davalı ticari defterlerinin HMK 222 TTK 64 maddesine uygun olarak tutulduğu, davalı kendi ticari defterlerine görede davacıya 29.998,91 TL. borçlu olduğu belirtilmiştir. Yargıtay 19 Hukuk Dairesi’ nin 2004/7898 Esas – 2005/2012 Karar sayılı içtihadı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, 6100 Sayılı HMK.’ nın 222 maddesi uyarınca kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı,sahibi ve halefleri aleyhine delil sayılır. Bu durumda artık davalı vekilinin davacı ile aralarındaki cari hesap ilişkisi mevzuata uygun olarak sona erdirilmeden ve neticede cari hesap alacağı belirsiz iken, yani taraflardan biri alacaklı sıfatını diğeri ise borçlu sıfatını kazanmadan söz konusu cari hesaba dayanılarak alacağın talep edilemeyeceğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Dava ve takibe dayanak alacak cari hesaptan kaynaklı alacak olup talebe konu alacak her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, cari hesap alacağı faturaya dayalı ve likit olduğundan, davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi yerinde olup davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında ayrı ayrı ve detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.049,22.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan toplam (44,40.TL+468,00.TL=) 512,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 1.536,82.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 24/12/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.