Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/585 E. 2020/1220 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/585 Esas
KARAR NO: 2020/1220 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/588 Esas – 2018/538 Karar
TARİH: 19/07/2018
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 05/11/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin, davalı şirketin büyük ortağı … A.Ş.’nin %17 hissesine, davalı şirketin de doğrudan %0,4’üne sahip ortağı olduğunu, şirket yönetim kurulu tarafından müvekkiline gönderilen davet sonrası 28/03/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurula katıldığını ve bu toplantıda alınan kararlara ihtirazi kayıt düşüldüğünü, yapılan olağan genel kurul toplantısının 6. maddesinde kâr dağıtımının ele alındığını ve müvekkilinin kâr payı talebinin reddedildiğini, gündemin 7. maddesi olarak şirket yönetim kurulu üyelerinin her birine ayrı ayrı net 200.000,00-TL ikramiye ve şirket yönetim kurulu üyelerinin her birine aylık net 20.000,00-TL huzur hakkı ödenmesine karar verildiğini, ikramiye gerekçesi olarak şirketin iyi yönetildiğinin beyan edildiğini, bu rakamların şirketin kötü yönetildiği açık iken böyle gerekçe ileri sürülerek yapılmış olması ve fiili duruma aykırı olması nedeni ile fahiş ödemeler niteliğinde olduğunu, yasaya aykırı olup iptallerinin gerektiğini, şirketin üç yönetim kurulu üyesinin olduğunu, aylık net 20.000,00-TL huzur hakkı ile şirkete aylık maliyetlerinin net 60.000,00-TL brüt 75.000,00-TL’ye yıllık net 720.000,00-TL brüt 900.000,00-TL’ye ulaştığını, ayrıca ikramiyeler hesaplandığında net 600.000,00-TL brüt 750.000,00-TL ikramiye rakamı çıktığını, iki rakamın brüt toplamının 1.650.000,00-TL ettiğini, toplantıdan önce incelemeye açılan ve toplantıda sunulan bilançoya göre net dönem kârının 2.639.221,68-TL olduğunu, huzur hakları ile ikramiyelerin net toplamının 2016 yılı kârının %50’si kadar olduğunu, şirketin 7-8 yıldır kâr dağıtmadığını, yönetim kurulu üyelerinin üçünün de şirket ortakları olduğunu, şirketlerde yönetim kurulu üyelerine yapılan huzur hakkı ödemesinin TTK 394. maddesinden doğmakla birlikte şirketlerin kendi iç dinamiklerine bırakılarak rakamsal bir veri sınırlamasının yapılmadığını, şirketin genel kurulunda alınan bu kararla yönetim kurulu üyelerine 600.000,00-TL ikramiye ödeneceğini, şirketin yönetiminde başarılı olmadıklarını, şirket yönetim kurulu üyelerinin her birine ayrı ayrı 200.000,00-TL ikramiye ve yine her birine aylık 20.000,00-TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmesinin rakamların fahişliği ve şirkete ağır yük getirmesinin yanında örtülü kâr dağıtımı niteliğinde olduğunu, ikramiye ve huzur hakları toplandığında 2016 yılında elde edilen kârın %49,9’unun yönetim kurulu üyelerine verildiğinin görüleceğini, diğer taraftan şirket ortağı olan müvekkiline herhangi bir kâr payı ödemesi yapılmadan ikramiye dağıtılması yönünde karar alınmasının TTK 511 maddesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, dolayısıyla öncelikli olarak ortaklara ödenmiş sermayenin %5’i kadar kâr payı ödendikten sonra ikramiye verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğini, kâr dağıtımı talebinin reddine gerekçe olarak yönetim kurulu başkanının müvekkilinin şirketteki hisse oranının binde 4 olduğunu, şirket hisseleri sahipliği ile ilgili Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2015/604 Esas sayılı dava bulunduğunu beyan etmiş ise de, söz konusu davanın müvekkili lehine sonuçlandığını, dosyanın temyiz talebi ile Yargıtay incelemesinde olduğunu, kâr dağıtılmamasına ilişkin kararın haksız olduğunu, şirketin on yılı aşkın bir süredir kâr dağıtmadığını, müvekkilinin davacı şirkette ortak olduğu akrabaları ile birçok şirkette de ortaklığı bulunduğunu, %4000 büyüyen şirkette (… A.Ş.) huzur hakkı 15.000,00-TL iken davalı şirkette 20.000,00-TL huzur hakkına karar verildiğini, davalı şirketin 2014 yılına ilişkin genel kurulunda alınan huzur hakkı ve prim ödenmesine ilişkin kararların iptali için Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/486 Esas sayılı dosyası ile açılan davanın derdest olduğunu, yine 2015 yılı genel kurulunda alınan huzur hakkı ve prim ödenmesine dair kararların iptali için Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/603 Esas sayılı davanın da derdest olduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin ortak oldukları her şirkette yönetim kurulu üyesi olarak huzur hakkı aldıklarını, yönetici ortakların İstanbul-Suudi Arabistan ve Hatay’da ikamet ettiklerini, bazen aylarca şirkete gelmediklerini ileri sürerek davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı genel kurulunun gündemin 6. maddesiyle karara bağlanan kârın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçelerde tutulmasına ilişkin kararın ve gündemin 7. maddesi ile karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesi için ödenmesi kararlaştırılan aylık net 20.000,00-TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesi için ayrı ayrı 200.000,00-TL ikramiye ödenmesine ilişkin kararların iptaline, öncelikle anılan kararların icrasının dava sonuna kadar tedbiren geri bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının taleplerinin yasal olmadığını, huzur hakkının yönetim kurulunun kanundan doğan bir hakkı olduğunu, huzur hakkı verilmesi için şirketin kâr etmesine dahi gerek olmadığını, huzur haklarının fahiş olduğuna ve müvekkili şirketi zarara uğratacağına ilişkin iddiaların asılsız olduğunu, TTK.nun 511. maddesinin yönetim kurulu üyelerine kazanç payı dağıtılması için getirilmiş olan özel düzenleme olduğunu, huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye gibi diğer mali haklar açısından getirilmediğini, maddedeki kâr etme şartının ancak kazanç payı için geçerli olacağını, huzur haklarının fahiş olduğuna ilişkin iddianın asılsız olduğunu, müvekkili şirketin geçmiş yıllara ait genel kurul tutanakları incelendiğinde görüleceği üzere 2012 yılı genel kurulunda yönetim kurulu üyelerine 20.000,00-TL huzur hakkı ayrıca 200.000,00-TL ikramiye verilmesine oy birliği ile karar verildiğini, şirket bilançoları incelendiğinde şirketin giderek artan kârlılığının olduğunun açık ve net görüleceğini, davacının müvekkili şirketteki payının oldukça küçük olduğunu, şirketin borçlarının arttığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, şirketin büyümesi nedeniyle ortaklara kâr payı ödenmeyerek banka borçlarının artmasının önlendiğini, şirketin sermaye yapısının güçlendirildiğini, ortakların kâr paylarının sermayeye ilave edilen bedelsiz hisse olarak kendilerine ödendiğini, davacının şirketteki hisselerinin de bu şekilde değer kazandığını, şirketin yönetim kurulu üyelerinin şirketin ticari itibarının ve mal varlığının artması, hisselerin değerlenmesi için ciddi çaba gösterdiklerini, yönetim kurulu üyelerinin tüm banka kredilerine şahsi kefaletlerinin bulunduğunu, huzurdaki dava ile ilgisi olmayan şirketlere karşı açılmış davaların sadece davacının kötüniyetini ispata yaradığını, ana sözleşmeye aykırı olarak kâr payı dağıtılmadığına ilişkin iddianın mesnetsiz olduğunu, davacının kötüniyetli olması karşısında HMK.nun 329. maddesinin uygulanmasını talep ettiklerini, TTK 448/3 maddesi uyarınca yine davacının şirketin muhtemel zararlarına karşılık teminat göstermesini talep ettiklerini ileri sürerek icranın geri bırakılması talebinin reddine, davacının teminat yatırmasına, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacının HMK.nun 329 .maddesi gereği cezalandırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/07/2018 tarih 2017/588 Esas – 2018/538 Karar sayılı kararında; “Yapılan yargılama, toplanan ve sunulan deliller, ticaret sicil kayıtları, incelenen genel kurul toplantı tutanağı ve ekleri, bilirkişi raporu ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; huzurdaki davada davalı şirketin binde 4 oranında pay sahibi olan davacı, davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 6. maddesiyle karara bağlanan kârın dağıtılmayarak yedek akçelerde tutulmasına ilişkin karar ile gündemin 7. maddesiyle karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesi için aylık 20.000,00 TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesi için 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine ilişkin kararların iptalini istemiştir. 6102 sayılı TTK’nun 445 ve 446.maddeleri çerçevesinde yapılan değerlendirmede davacının pay sahibi sıfatıyla yasal üç aylık süre içerisinde işbu davayı açtığı, kararların iptali bakımından gerekli olan muhalefet şerhini zapta geçirdiği ve olumsuz oy kullandığı nedeniyle iptal davasını açma yetkisinin bulunduğu tespit olunmuştur. İptali talep edilen 6 nolu karar bakımından yapılan incelemede; bu karar ile kârın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçelerde tutulmasına karar verilmiştir. Anılan kararın kanuna, esas sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere, ticaret ortaklıklarının nihai amacı kâr elde etmek ve bunu ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaca ulaşmak için ortaklığın bütün organları çaba harcarlar. Şirketlerin nihai amacından doğan bu kâr payı ortaklar açısından müktesep hak teşkil eder (TTK md.331,452). Şirket kâr elde etme amacını terkedemez, saptıramaz, istenmesini erteleyemez. Bununla birlikte bu hakkın sınırsız olarak kullanılması da söz konusu değildir. Bir başka ifadeyle kârın dağıtımına ilişkin ana sözleşmede ve kanunda öngörülen bir takım sınırlamalara uyulmak gerekir. Kârın dağıtımına ilişkin karar münhasıran genel kurulun yetkisinde olup, istisnai hallerde kârın dağıtılmamasına karar verilmesi mümkündür. Kâr payı ortakların müktesep haklarından olduğundan bunu sınırlamaya yönelik istisnai düzenlemelerin dar yorumlanması gerekir. Kârın dağıtılmaması veya dağıtım oranının düşük tutulması yolu ile şirketin yarar sağlayacağı, finans yükünün azalacağı muhakkaktır. Bununla birlikte bu gerekçeye dayalı olarak kâr payı dağıtmamak veya bu oranı düşük tutmak, pay sahibini anonim şirkete kâr almak için katılan bir yatırımcı olmaktan çıkarır, kendisini zorla tasarrufları ile şirketi destekleyen kişi durumuna sokar. Oysa ki yatırımcının amacı tasarrufları ile anonim şirketi desteklemek değil ona katılarak kâr elde etmektir. Burada şirketin çıkarları ile ortakların çıkarları arasında bir denge gözetilmesi zorunludur. Kâr payının gereken biçimde dağıtılmaması sermaye şirketlerine karşı güven ve ilgiyi sarsabilir. O nedenle kararın objektif ölçülere aykırı olmaması gerekir. Bu ilkeler ışığında somut olaya dönülecek olur ise; iptali talep edilen 6 nolu kararın esas itibariyle kanuna veya esas sözleşmeye aykırılık teşkil etmediği anlaşılmaktadır. Ancak davacının asıl iddiası olan ve iptal sebepleri arasında yer alan afaki iyiniyet kurallarına aykırılık bakımından da inceleme yapılmalıdır. Çoğunluğun ortaklık çıkarları gerektirmediği halde gücünü kötüye kullanarak aldığı azlığı veya münferit pay sahiplerinin haklı çıkarlarını zedeleyen kararlar objektif iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil ederler. Davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde 2016 yılına ilişkin olarak genel kurul toplantısının 6 nolu gündem maddesinde kârdan kanun ve esas sözleşmede öngörülen miktarlar ayrıldıktan sonra kalanın dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin karar oy çokluğu ile alınmıştır. Esasen genel kurulda kâr payının dağıtılmamasına karar verilirken bunun gerekçelerinin açıklanmasına gerek yoktur. Bununla birlikte iptal davası açıldığında şirketin hangi gerekçeye dayandığını göstermesi gerekmektedir. Davalı tarafça kârın dağıtılmamasına ilişkin olarak şirketin büyümesi nedeniyle ortaklara kâr payı ödenmeyerek banka borçlarının artmasının önlenmesi, şirketin sermaye yapısının güçlendirilmesi, ortakların kâr paylarının sermayeye ilave edilmesi suretiyle bedelsiz hisse olarak kendilerine ödenmesi, davacının şirkete ortak olduğundaki sermaye payı değerinin %200’den fazla artmış olması, banka borçlarına şirket ortağı olan yönetim kurulu üyelerinin şahsen kefil olmaları gerekçe olarak ileri sürülmüştür. Davalı tarafça ileri sürülen bu gerekçelerin hiç biri şirketin kâr dağıtmaması bakımından haklı ve doyurucu olarak kabul edilemez. Kâr payı şirket ortaklarına onların şirketteki pay oranlarından bağımsız olarak tanınmış olup, davacının binde 4 oranında paya sahip olması, kendisine kâr payı ödenmemesi için gerekçe olamaz. Yönetim kurulu üyesi sıfatı olmayan davacıya şirketin yönetimine katkı sağlamadığı, diğer yönetim kurulu üyelerinin risk altında olduğu gerekçesiyle kâr payı ödenmemesi de mümkün değildir. Davalı tarafından ileri sürülen kârın dağıtılmamasının pay sahiplerinin yararına olacağı gerekçesi ise objektif bir kriter olmayıp, genel kurul, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına ve kârın dağıtılmamasına karar verebilir. Ancak dosyada bunu destekleyen yönde bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere; davalı şirketin 2016 yılındaki net kârı 2.639.221,68 TL dir. Şirketin öz kaynaklarının 2015 yılına göre 2016 yılında elde edilen kâr dolayısıyla arttığı, kârların kâr yedeği olarak şirket bilançolarında tutulduğu, yasal yedeklerin şirket sermayesinin iki katından fazla olduğu, davaya konu genel kurul toplantısının yapıldığı tarih itibariyle şirket sermayesinin 4.480.000,00 TL olduğu, dava açıldıktan sonra 28/03/2018 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan sermaye arttırımı kararı üzerine davalı şirketin sermayesinin 24.920.000,00 TL’ye çıkarıldığı belirlenmiştir. Genel kurulun yapıldığı tarih itibariyle şirket sermayesinin iki katından fazla kâr yedeği bulunmasına rağmen kârın dağıtılmamış olması, buna karşın şirketin ortaklık yapısı gözetildiğinde ortak olan yönetim kurulu üyelerine aylık 20.000,00 TL huzur hakkı ile 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine karar verilmesi ortaklar arasında eşitsizlik yarattığı gibi örtülü olarak çoğunluğu elinde tutan ortaklara kâr dağıtılması olarak yorumlanmıştır. Kaldı ki, davalı şirketin dosyada mevcut 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında yapılan genel kurullarında da kârın kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedek olarak ayrılmasına ve kârın dağıtılmamasına karar verildiği saptanmıştır. Davacı ortak, geçmiş yıllardaki bu kararlara karşı da olumsuz oy kullanmıştır. Her ne kadar davalı taraf 2012 yılındaki genel kurul toplantısında buna ilişkin kararın oy birliğiyle alındığını, diğer bir ifadeyle davacının olumlu oy kullandığını belirterek davanın kötüniyetli olduğunu savunmuş ise de, davacının 2013 yılından itibaren alınan kararlara muhalif kalmış olması ve üzerinden 5 yıl geçmiş olması, şirketin mali tabloları birlikte değerlendirildiğinde bu savunmanın yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle kârın dağıtılmamasına ilişkin 6 nolu kararın objektif iyiniyet kuralına aykırılık teşkil ettiğinden iptali koşulları oluşmuştur. İptali talep edilen 7 nolu karar bakımından yapılan incelemede; anılan karar yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ve ikramiye ödenmesine ilişkindir. Toplantı tutanağından davacının bu karara muhalif kaldığı ve olumsuz oy kullandığı anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nun 394. maddesinde yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükme bağlanmıştır. Yönetim kurulu üyelerine verilebilecek huzur hakkı bakımından münhasıran yetkili organ genel kuruldur. Yönetim kurulu üyelerine emeklerinin ve mesailerinin karşılığı olarak ücret veya sair ödeme yapılmasında kanuna veya esas sözleşmeye aykırı bir durum yoktur. Bununla birlikte her bir yönetim kurulu üyesi bakımından 20.000,00 TL ücret belirlenmiş olması ve ayrıca 200.000,00 TL tutarında ikramiye ödenmesi hususunun iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil etmemesi gerekmektedir. Davalı şirket yönetim kurulunda yer alan üyelerin büyük bir kısmının gruba dahil diğer şirketlerde de yönetim kurulu üyeliklerinin bulunması ve bunun kendilerine esas sözleşmede öngörülmeyen bir menfaate dönüşüp dönüşmediği, bu yolla yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahipleri ile aralarında bir eşitsizlik yaratılıp yaratılmadığına dikkat edilmelidir. Özellikle kârın dağıtılmamasına karar verilip yönetim kurulu üyelerine ücret takdir edilmesi halinde pay sahipleri arasında bir eşitsizlik doğacağı, yönetim kurulu üyesi olan pay sahiplerinin kârın dağıtılmaması kararından daha az etkileneceği ve bu kararın onlar açısından bir menfaate dönüşeceği açıktır. Davalı şirketin 3 yönetim kurulu üyesine her biri için aylık 20.000,00 TL huzur hakkı, 200.000,00 TL ikramiye ödenmesine karar verildiğine göre bunların yıllık toplamı 1.320.000,00 TL tutarındadır. Mali incelemeye göre davalı şirketin 2016 yılı net kârı 2.639.221,68 TL olup yönetim kurulu üyelerine ödenecek olan huzur hakkı ve ikramiye toplamı net kârın %50’sine tekabül etmektedir. Şirketin mali tabloları, ortaklık yapısı incelendiğinde, bu durum yönetim kurulu üyesi olmayan ortaklar açısından eşitsizlik yarattığı gibi çoğunluğu elinde bulunduran yönetim kurulu üyesi pay sahiplerine örtülü kâr dağıtımı görünümündedir. 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait genel kurul toplantılarında da kârın dağıtılmamasına ilişkin kararlara karşı davacı pay sahibi olumsuz oy kullanmıştır. Mahkememizce davalı şirket ile aynı konuda faaliyette bulunan iki şirketin sicil kaydı ile genel kurul kararları incelenmiş, … A.Ş.’nin 06/04/2017 tarihli 2016 yılı olağan genel kurulunda yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısına aylık brüt 5.830,00 TL, yönetim kurulu üyelerinin her birine aylık brüt 2.530,00 TL huzur hakkı ödenmesine karar verildiği, diğer bir şirket olan … A.Ş.’nin 16/11/2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında yönetim kurulu başkanına aylık brüt 3.000,00 TL, yönetim kurulu başkan yardımcısına aylık brüt 2.400,00 TL, yönetim kurulu üyesine aylık brüt 2.400,00 TL ücret ödenmesine karar verildiği görülmüştür. Emsal ücret araştırmalarına göre de davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin her birine ödenmesi kararlaştırılan aylık 20.000,00 TL huzur hakkı ve 200.000,00 TL ikramiyenin fazla olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenlerle iptali talep edilen 7 nolu kararın pay sahipleri arasında eşitsizliğe yol açtığı, örtülü kâr dağıtımı niteliğinde olduğu, emsal ücretlere göre yüksek olduğu tespit olunmakla objektif iyiniyet kuralına aykırılık nedeniyle iptali koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır. Yapılan açıklama ve değerlendirmeler karşısında; davanın kabulü ile dava konusu davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 6. maddesiyle karara bağlanan kârın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçelerde tutulmasına ilişkin karar ile gündemin 7. maddesiyle karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesi için aylık 20.000,00-TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesi için 200.000,00-TL ikramiye ödenmesine ilişkin kararların iptaline karar vermek gerekmiş…”gerekçesi ile, 1-Davanın KABULÜNE; Dava konusu davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 6. maddesiyle karara bağlanan kârın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçelerde tutulmasına ilişkin karar ile gündemin 7. maddesiyle karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesi için aylık 20.000,00-TL huzur hakkı ve her bir yönetim kurulu üyesi için 200.000,00-TL ikramiye ödenmesine ilişkin kararların İPTALİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının eksik incelemeye dayandığını, Yerel mahkemece kurulan hükümle, müvekkili şirketin 28.03.2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 6 ve 7 No’lu kararların iptaline hatalı olarak karar verildiğini, Davacı yanın kanundan doğan haklarını kötü niyetli olarak kullandığını, bu hususun yerel mahkemece ve yerel mahkemece verilen hatalı hükme esas alınan bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, Müvekkili şirketin imalatçı bir işletme olmadığını, yatırım yapmak yerine likiditesini aktif tutarak ticari sirkülasyonunu güçlendirmekte olduğunu, şirketin büyümesi nedeniyle, ortaklara kar payı ödenmeyerek banka borçlarını artmasını önlenmekte ve şirketin sermaye yapısı güçlendirilmekte olduğunu, mevcut banka borçlarının hepsine aynı zamanda şirket ortağı da olan Yönetim Kurulu üyelerinin şahsen kefil olduklarını, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun da somut olaydaki uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak mahiyette olmadığını, Şirketin borçlanmasını önlemek ve karlılığını sağlamak amacı güdülmesi durumunda bunun hem davacı hem de ortaklarının yararına bulunması durumunda iptal şartını taşımayacağının açık olduğunu, Yerel mahkemenin yönetim kurulunun şahsi kefil olmaları durumunu hiç irdelemediğini, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı bedellerinin iyiniyete aykırı olmayıp eşitsizlik yaratmazken 2017 yılında yapılan genel kurulda alınan aynı tutardaki huzur hakkı bedellerinin iyi niyete aykırılık teşkil edip eşitsizlik yarattığını belirtmenin ciddiyetten uzak olduğunu, diğer yandan davacının o dönemde dağıtılan huzur hakkına itirazı yokken, karlılık artmışken 2012 yılındaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz etmeyip, 2017 yılında yapılan genel kuruldaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz ediyor olmasının, açıkça azlık hakkının kötüye kullanılması olduğu ve kanunca korunmadığı hususunda yerel mahkemenin bir tespiti olmadığını, İleri sürerek, istinaf talebinin kabulüne, yerel mahkemenin 19/07/2018 tarih 2017/588 Esas – 2018/538 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini, istinaf incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, anonim şirket genel kurulunda alınan kararın iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirket ortağı olduğunu, davalı şirketin 28/03/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan gündemin 6 nolu maddesi ile karara bağlanan şirket karının dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçelere ayrılmasına ilişkin kararı ile gündemin 7. Maddesi ile karara bağlanan yönetim kurulu üyelerine ayrı aynı huzur hakkı ve ikramiye ödenmesine ilişkin kararların kanun, anasözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğundan iptallerine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. TTK’nın 446. Maddesinde toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten pay sahiplerinin kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararlarının iptalini talep edebilecekleri düzenlenmiştir. Söz konusu iptali talep edilen genel kurul toplantısında alınan 6. Nolu genel kurul gündem maddesinde, şirket karının dağıtılmayarak olağanüstü yedek olarak ayrılması görüşmeye açılmış, toplantıya davacı vekili olarak katılan … söz alarak kar payı ödenmemesinin TTK’na aykırı olup vekil edeni lehine kar payı ödenmesi gerektiğini belirtmiş, yapılan oylama sonucunda oy çokluğu ile şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedek olarak ayrılmasına karar verilmiştir. 7. Nolu genel kurul gündem maddesinde, yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı huzur hakkı ve ikramiye ödenmesi görüşülmüş, toplantıya davacı vekili olarak katılan … söz alarak söz konusu huzur hakkı ve ikramiye bedellerinin fahiş olduğu ve yasaya usule aykırı olduğunu belirtmiş, yapılan oylama sonucunda oy çokluğu ile yönetim kurulu üyelerine ayrı ayrı 200.000 TL ikramiye ile aylık 20.000 TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi gereğince toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen ve mahkemece kabulüne karar verilen 28/03/2017 tarihli genel kurul toplantı tutanağının 6. ve 7. maddesi ile ilgili olarak daha karar alınmadan önce karşı çıkıp itiraz ettiği (peşin muhalefette bulunduğu), bu şekildeki muhalefet öneriye karşı çıkma olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın, muhalefetin bulunmadığı, karardan sonra davacının bu karara muhalif olduğuna dair bir şerh yazmadığı gibi bu karara muhalif olduğuna dair ayrı bir yazılı beyan sunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı “alınan kararlara muhalif kalma” koşulunun yerine getirilmediği, bu hususun dava şartı olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında resen gözetileceği, buna göre ilgili genel kurul kararlarının iptali davasının dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken söz konusu husus dikkate alınmadan ilgili genel kurul kararlarının iptaline karar verilmesi doğru olmamıştır. (Yargıtay 11. HD’nin 2019/2841E, 2019/6994K; 2018/1008E, 2019/6586K; 2018/4369E, 2019/5761K; 2018/3790E, 2019/5497K. Sayılı kararları da aynı yöndedir.) Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 355. Maddesi gereğince resen gözetilen sebeplerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dairemizce, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince reddine dair yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/07/2018 tarih ve 2017/588 Esas – 2018/538 Karar sayılı ilamının HMK’ nın 355 ve 353/1-b2 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 54,40 TL ilam harcından peşin alınan 31,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00.TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafça sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden davalı lehine Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 3.400,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Gider avansının harcanmayan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN; 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 8-Davalı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 39,00.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam: 160,00. TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 05/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.