Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/570 E. 2020/1573 K. 30.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/570
KARAR NO : 2020/1573
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ 19/07/2018
DOSYA NUMARASI : 2016/787 Esas – 2018/822 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 30/12/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesine özetle; dava dışı … San. Ve Tic. Ltd. Şti ile müvekkili şirket arasında 20/10/2014 tarihili ticari amaçlı taşıt kredi ve rehin sözleşmesi imzalandığını, davalıların söz konusu sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, dava dışı asıl borçlu ve davalıların kredi borcunu ödememeleri üzerine hesabın kat edildiği ancak yine borcun ödenmemesi üzerine davalılar hakkında icra takibi başlatıldığını, davalıların takibe haksız olarak itiraz ettiklerini belirterek, davalıların İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyasında yapmış oldukları itirazlarının 18.707,13 TL üzerinden iptaline, takibin devamına ve müvekkili lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı tarafça davaya cevap verilmediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/07/2018 tarih ve 2016/787 Esas – 2018/822 Karar sayılı kararı ile;” Davaya dayanak İstanbul Anadolu …. İcra Dairesi’ nin … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; dosyamız davacısı tarafından davalıları aleyhine kredi borcu ödenmediğinden bahisle ilamsız icra takibe başlanıldığı, davalılar tarafından süresi içerisinde yetkiye ve borca itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğu ve eldeki davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; talebin kullandırılan kredi bedelinin ödenmemesi nedeniyle başlatılan takibe itirazın iptali olduğu, davacı tarafça dava dışı şirkete kullandırılan krediye davalıların müteselsil kefil olmalarına rağmen kredi bedelinin ödenmediği ve hesabın kat edilerek davalıların temerrüde düşürülmesine rağmen borcun ödenmemesi nedeniyle başlatılan ilamsız takibe yapılan itirazın iptalinin talep edildiği, davalılar tarafından davaya ilişkin olarak herhangi bir cevap verilmeyerek davanın inkar edildiği anlaşılmıştır. Öncelikle davalıların icra dairesinin yetkisine ilişkin olarak yaptıkları itiraz bakımından; eldeki davanın konusunun para alacağı olduğu ve para alacakları bakımından alacaklının ikametgahı icra dairelerinin yetkili olduğu, davacının şirket merkezinin Ümraniye olması nedeniyle İstanbul Anadolu İcra Dairelerinin yetkili olduğu gibi, tarafların müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıkları sözleşmeye göre uyuşmazlık halinde İstanbul Anadolu İcra Dairelerinin yetkili kılındığı, bu hali ile takibe yapılan yetki itirazının yersiz olduğu ve reddi gerektiği kanaati ile yargılamaya devam olunmuştur. Dosya kapsamına alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davacı tarafça kullandırılan kredi bedellerinin geri ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek tebliğe çıkartıldığı, asıl borçlunun temerrüde düşürülmesi için hesabın kat edilmesinin yeterli olduğu, kat ihtarının tebliğinin gerekmediği, ancak dosyamız davalıların müteselsil kefil olması nedeniyle kat ihtarının asıl borçluya tebliğ edilmesi ve ihtarın sonuçsuz kalmasının gerektiği, her ne kadar dava dışı borçlu adına çıkartılan tebligat iade edilmiş ise de tebliğin kredi sözleşmesinde belirtilen adrese tebliğ edildiği, İİK’nın 68/b maddesinin 1. fıkrasında ” Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine, borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır. Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.” düzenlemesine yer verildiği, hem yasa maddesi hem de taraflar arasındaki kredi sözleşmesi dikkate alındığında yapılan tebligatın geçerli olduğu ve dava dışı asıl borçluya kat ihtarının 19/04/2016 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. TBK’nın 586/1.madde ve fıkrasında “Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Eldeki davamız bakımından da asıl borluya tebligat yapıldığı, kat ihtarında ödeme için 7 günlük süre verildiği, ihtarın tebliğ tarihi olan 19/04/2016 günü dikkate alındığında ödeme için verilen 7 günlük sürenin 26/04/2016 günü sora ereceği, ancak davalılar hakkındaki takibin 22/04/2016 tarihinde, henüz asıl borçlu bakımından ihtar sonuçsuz kalmadan başlatıldığı, bu hali ile takibin erken başlatılmış nitelikte olduğu ve davalı kefilleri başvuru koşulunun gerçekleşmediği ve davanın reddi gerektiği … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalıların dava dışı şirketin kullandığı krediye müteselsilen kefil ve tacir olduklarını, dolayısıyla tacir olmanın koşulları ile bağlı bulunduklarını, müvekkili kurum ile dava dışı şirket arasında düzenlenen taksitli kredi sözleşmesinin, Kredinin Geri Ödenmesi Muacceliyet ve Temerrüt başlıklı düzenlemesinde; “Müşteri ve Kefiller, taksitlerin herhangi birinin vadesinde ödenmediği takdirde borcunun tamamının hiçbir ihbar ve merasime ihtiyaç duyulmaksızın kendiliğinden muaccel olacağı “ şeklinde hüküm bulunduğunu, Taksitli bir kredide, sözleşmeye “ taksitlerden birinin vadesinde ödenmemesi halinde kalan borcun tamamının muaccel hale geleceği ve borç bakiyesine muacceliyet tarihinden itibaren temerrüt faizi uygulanacağı “ hükmünün açık biçimde yazılması halinde, bu hükme geçerlilik tanınacağını, bankalar tarafından verilen belirli bir vadeye bağlı ticari taksitli kredilerde, borcun muaccel olması için ekstra ihtarname keşide edilmesine gerek olmadığını, bu kredi Rotatif Kredi ise, yani vadesi olmayan bir kredi ise muaccel hale gelmesi için banka tarafından hesabın kat edilmesi gerektiğini, hesabın kat edilmesi için ise banka tarafından ihtarname gönderilmesi ve bu ihtarnamenin tebliğ edilmiş olması gerektiğini, müvekkili kurum ve dava dışı asıl şirket arasında yapılan ticari kredi sözleşmesinin de, ticari amaçla kullanılacak ürünün nihai ve gerçek faydalanıcısı olduğunu beyan eden dava dışı asıl şirkete belirli bir vadeye bağlı kredi kullandırılması yoluyla yapıldığını, Borcun muaccel hale gelmesi için her ne kadar hesap kat ihtarına gerek olmasa da; müvekkili şirketin İİK 68/b maddesi kapsamında hesap kat ihtarını keşide edip dava dışı asıl borçlu şirkete ve müteselsil kefillere tebliğ ettiğini, hesap kat ihtarının tebliğinin ise temerrüdün başlangıcı yönünden hüküm ifade edeceğini, muacceliyet ile temerrütün farklı kavramlar olup hukuki sonuçlarının da birbirinden farklı olduğunu, somut olayda hesap kat edilmiş olmakla sözleşmeden doğan müvekkili alacağının muaccel hale gelmesi nedeniyle takibe girişilmesinde bir usulsüzlük bulunmadığı halde, mahkemece borcun müteselsil kefiller açısından muaccel hale gelmemesine dayanılarak takibin usulsüz olduğuna ve davanın reddine karar verilmesinin yürürlükteki kanun maddelerine aykırı olduğunu, müvekkili banka tarafından borçluların hesabının yasal takip ile muaccel hale getirildiğini, borcun icra takibi ile muaccel hale getirilmesinin, akdi faiz- temerrüt faizi ayrımında önem arz etmekte olduğunu, TBK anlamında hemen ifa ve derhal icrası talep olunabilen bir alacağın icra ve dava konusu edilebileceğini, vadeye bağlı borçlarda kural olarak muacceliyetin, vadenin gelmesi ile gerçekleşeceğini, müvekkili şirketin başlattığı icra takibinin de dava dışı asıl şirkete kullandırılan kredi ve bu krediye müteselsilen kefil olan davalılar aleyhine vadesi gelmiş ve ödenmemiş borçlar nedeniyle başlatıldığını, hal böyle iken ilk derece mahkemesinin sadece temerrüt hükümleri yönünden sonuç oluşturacak bir ihtarnameye dayanarak, takibin usulsüz olduğunu, erken başladığını belirtip davanın reddine karar vermesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Ticari Amaçlı Taşıt Kredi Ve Rehin Sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı tarafça, davalıların dava dışı …. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye kullandırılan kredinin müteselsil kefilleri oldukları, kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek asıl borçlu ve davalılara ihtarname keşide edildiği, borcun ödenmemesi üzerine asıl borçlu şirket aleyhine menkul rehninin paraya çevrilmesi yolu ile, müteselsil kefil olan davalılar aleyhine de ilamsız icra takibi başlatıldığı, mahkemece, TBK’nın 586/1. fıkra hükmü dikkate alınarak, asıl borçluya tebligat yapıldığı, kat ihtarında ödeme için 7 günlük süre verildiği, ihtarın tebliğ tarihi olan 19/04/2016 günü dikkate alındığında ödeme için verilen 7 günlük sürenin 26/04/2016 günü sora ereceği, ancak davalılar hakkındaki takibin 22/04/2016 tarihinde, henüz asıl borçlu bakımından ihtar sonuçsuz kalmadan başlatıldığı, bu hali ile takibin erken başlatılmış nitelikte olduğu ve davalı kefillere başvuru koşulunun gerçekleşmediği gerekçesi ile, davanın reddine karar verildiği görülmektedir.Mahkemece de tespit edildiği üzere, asıl borçluya hesap kat ihtarı tabliği ile ödeme için verilen 7 günlük süre dolmadan, dolayısıyla TBK’nın 586. maddesinde düzenlenen asıl borçlu bakımından ihtarın sonuçsuz kalması koşulu gerçekleşmeden müteselsil kefiller hakkında icra takibi başlatıldığı, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin ayrıntılı olarak karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/12/2020 tarihinde HMK’ nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.